Yüzbaşı Sinan Bey komutasındaki 15-20 atlı, İzmir"in 40 kilometre kuzeyinde bulunan Sarıca Köyü"ne vardıklarında şafak söküyordu. Günlerdir yoldaydılar, ne mideleri sıcak yemek, ne sırtları yumuşak döşek görmüştü. Yorgundular, içlerinden bazıları yaralıydı, atlarının nalları düşmüş, tırnakları yarılmıştı.
Sinan Bey köy meydanında atından indi ve kendilerine yanaşan birkaç köylüye, köyün muhtarıyla görüşmek istediğini söyledi. Karınlarını bir parça doyurup atlarının bakımını yaptıktan sonra tekrar yola çıkacaklardı. Muhtarın yardımcı olabileceğini düşünmüştü.
Kısa bir bekleyişten sonra köy birden hareketlendi ve haykırışlar duyulmaya başladı. Köyün imamı Feyzullah Efendi, arkasında kalabalık bir grupla köy meydanına doğru ilerliyor, bir yandan da avazı çıktığı kadar "Din elden gidiyor ey ahâli! Bu küffarları köyümüzden kovalım. Muhammed aşkına vurun!" diye bağırıyordu. Peşinden gelen sarıklı-cüppeli topluluğun ellerinde taşlar ve sopalar, gözlerinde ise kin dolu bakışlar vardı.
Çanakkale"de Mustafa Kemal"in emrinde savaşarak Gazilik mertebesine erişen, Yunanlıların İzmir"i işgalinden sonra da padişahın ordusundan ayrılarak Kuvay-ı Milliye"ye katılan "Dadaş Sinan" lakaplı Yüzbaşı Sinan Bey yüzünde acı bir gülümsemeyle üzerlerine doğru yürüyen kalabalığa baktı. Son aylarda Anadolu"nun birçok yerinde meydana gelen bu durumun sebebini biliyordu. Askerlerine döndü ve:
"Sivil halka silah çekecek halimiz yok. Gün gelir, vatana ihanet edenlerden hesap sorulur elbet. Atlarınıza binin, gidiyoruz." dedi.
Aradan yıllar geçti... Türkiye Cumhuriyeti"ni bizlere armağan eden nice kahramandan biri olan Tuğgeneral Sinan Türkyiğit çocuklarına şerefli bir isim miras bırakarak bu dünyadan göçerken, İmam Feyzullah"ın çocukları ise Yunanlılarla işbirliği yaptığı için İstiklâl Mahkemeleri"nde "vatana ihanet" suçuyla yargılanarak idam edilen babalarının utancını omuzlarında taşıyorlardı. ("Kurtuluş Savaşı"nın Kahraman Erzurumluları", Yunus Demirdöven, Sayfa: 58-59)
Yukarıdaki kısa alıntı, ağzı salyalı yobaz takımının tarih boyunca Türk Milleti"ne nasıl köstek olduğunu gösteren binlerce örnekten sadece bir tanesidir. Türk"ün, dünyanın en büyük kahramanlık destanını yazdığı Milli Mücadele yıllarında bu vatanın evlatları her türlü yokluk ve sıkıntıya rağmen kadın-erkek, genç-yaşlı, çoluk-çocuk demeden Gazi Mustafa Kemal Paşa"nın önderliğinde, kendilerinden kat kat güçlü işgal kuvvetleriyle savaşırken; Anadolu"ya kağnılarla cephane taşıyan analar, düşmanı telef ederek vatanı kurtaracak olan top mermilerinin ıslanmaması için kundaktaki bebeğinin üstündeki örtüyü alıp cephanenin üstüne örterken; bir millet düşmana karşı tek yürek, tek bilek halinde kanının son damlasına kadar mücadele ederken; sarıklı-cüppeli yobaz sürüsü de Türk"ün bağımsızlığını baltalamaya çalışıyordu. Yunanlılara "gavur" derlerdi fakat o "gavur"lardan aldıkları altınlar karşılığında Anadolu"da vatan uğruna savaşan Kuvay-ı Milliye"nin Bozkurtlarına, yani kendi din kardeşlerine kahpece saldırdılar. Saldırmaya yüreklerinin yetmediği yerlerde ve zamanlarda ise halkı Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Kuvay-ı Milliye aleyhine kışkırtmaya çalıştılar.
Bunlar güya müslümandı ve "din elden gitmesin" diye uğraşıyorlardı. İşgal ettikleri tüm ülkelerde müslümanlığı yasaklayarak halkı hıristiyanlık dinine inanmaya zorlayan sömürgeci devletlere uşaklık, bağımsızlığı için savaşan müslüman Türklere ise düşmanlık eden bu vatan haini yobazların büyük bir çoğunluğu İstiklâl Mahkemeleri"nde yargılanarak asıldı.
Yıl 2003... Boynunda yağlı urganla telef olan bu alçakların tohumları işbaşında... Devir değişmiş, taşların ve sopaların yerini kalemlerle klavyeler almış fakat kafa aynı kafa, ihanet aynı ihanet.
Ağzından salyalar akıtarak Türk Silahlı Kuvvetleri"ne kin ve nefret kusan irticacıların son bahanesi, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç"ın 15 Nisan tarihinde, Türkiye"nin Brüksel Büyükelçiliği"nde gerçekleştirilen bir toplantı esnasında taşkınlıkta bulunan "milli görüşçü" yobaz takımını azarlaması... Kılınç Paşa gayet iyi yapmış, ağzına sağlık. Toplantıya çöl bedevisi kıyafetleri içinde, suratlarında bir karışlık çember sakal, ellerinde 99"luk tesbihlerle katılan provakatör yobazlar başka türlü bir muameleyi hak etmezlerdi.
Gelelim Kılınç Paşa"yı eleştirenlere... Öncelikle belirtmek isteriz ki, Türk Silahlı Kuvvetleri"ne düşman gözüyle bakan bu yobazların hiçbirisi ırken Türk değildir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilirler, Türkçe de konuşabilirler fakat etnik kökenleri incelendiği taktirde aslen başka millet veya topluluklara mensup oldukları görülecektir. Osmanlı Devleti zamanında devşirilen gayrı Türklerin torunlarıdır bunlar, bir damla Türk kanı taşımazlar. Bu etnik özürlülerin Türk Milleti ile tek ortak noktaları islamiyet olduğu için tüm söylemlerini müslümanlık maskesi ardına saklanarak gerçekleştirirler. Başka çareleri yoktur.
Kapılarının önünde miyavlayan yavru bir kediyi bile "Kes sesini siyonist kedi!" diye bağırarak susturacak kadar yahudi paranoyasına kapılmış bu şahısların başlıca özelliği, kendileriyle aynı fikirleri paylaşmayan herkesi "yahudi, sabetaycı, mason" ilan etmeleridir. Nitekim Kılınç Paşa da bu iftiralardan nasibini almış ve kendi etnik özürlerini görmemezlikten gelen bu soysuzlar, Kılınç Paşa"ya "siyonist" diye çamur atmışlar. "Din düşmanı" sıfatını eklemeyi de unutmamışlar tabii...
Bir Türk, kendi milletinin ordusuna kesinlikle düşman olmaz. Böyle bir durum Türk tarihinde görülmemiştir. Türk Ordusu, her Türk evladı için kutsal bir kavramdır. Fakat Türk kanı taşımayan kişiler bir Türk gibi düşünmedikleri için Türk Silahlı Kuvvetleri"ni akıllarısıra yıpratmayı marifet sayarlar. En ufak bir bahanede, ağızlarından salyalar akıtarak saldırırlar Türk Silahlı Kuvvetleri"ne... Çünkü "Kemal"in Askerleri", Laik Türkiye Cumhuriyeti ile Atatürk İlke ve İnkilapları"nın koruyucusudur. Devşirme yobazlar ise Laik rejimin, Başbuğ Atatürk"ün ve Türklüğün düşmanlarıdır.
Kılınç Paşa gibi değerli Türk evlatları var olduğu sürece Türkiye Cumhuriyeti İran"a dönmeyecektir, yani irticacı yobazların hayalini kurdukları şeriat düzeni hiçbir zaman var olmayacaktır. Bu Türk düşmanı devşirmelerin Türk Ordusu"ndan rahatsızlık duymalarının sebebi budur.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk"ün zor zamanda güvenebileceği tek kurumdur. Başbuğ Atatürk"ün emaneti Laik Cumhuriyet"i onlar koruyacak, günün birinde emperyalist devletlerin namluları Türkiye"nin üzerine çevrilecek olursa da vatanımızı savunmak için savaşacaklardır. Ağzı salyalı devşirme yobaz takımından ise Türk"e ve Türklüğe fayda geldiği tarih boyunca hiç görülmemiştir, bundan sonra da görülmeyecektir. İmam Feyzullahların tohumlarından zarardan başka birşey gelmez.
Sonuç olarak, "it ürür, kervan yürür"... Kılınç Paşa Türkiye Cumhuriyeti Devleti"nin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri"dir ve tüm ağırlığıyla görevinin başındadır. O"na saldıran devşirme yobazlar ise Türkiye"den çok uzaklarda, "gavur" diye adlandırdıklarının ülkelerine sığınmış bir şekilde yaşayan ve "gavurların" verdikleri sadaka (işsizlik sigortası, vs...) sayesinde "sanal kahramanlık" yapan zavallılardır. Bunları gerçek hayatta göremezsiniz zaten.
Türk evlatları... Sözde müslümanlığı savunmak adına birisi Türk Silahlı Kuvvetleri"ne ve komutanlarına hakaret ediyorsa, biliniz ki bu kişi ırken Türk değildir ve Türklüğün düşmanıdır.
Atatürk"ün dediği gibi;
"Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir."
Yüzbaşı Sinan Bey komutasındaki 15-20 atlı, İzmir"in 40 kilometre kuzeyinde bulunan Sarıca Köyü"ne vardıklarında şafak söküyordu. Günlerdir yoldaydılar, ne mideleri sıcak yemek, ne sırtları yumuşak döşek görmüştü. Yorgundular, içlerinden bazıları yaralıydı, atlarının nalları düşmüş, tırnakları yarılmıştı.
Sinan Bey köy meydanında atından indi ve kendilerine yanaşan birkaç köylüye, köyün muhtarıyla görüşmek istediğini söyledi. Karınlarını bir parça doyurup atlarının bakımını yaptıktan sonra tekrar yola çıkacaklardı. Muhtarın yardımcı olabileceğini düşünmüştü.
Kısa bir bekleyişten sonra köy birden hareketlendi ve haykırışlar duyulmaya başladı. Köyün imamı Feyzullah Efendi, arkasında kalabalık bir grupla köy meydanına doğru ilerliyor, bir yandan da avazı çıktığı kadar "Din elden gidiyor ey ahâli! Bu küffarları köyümüzden kovalım. Muhammed aşkına vurun!" diye bağırıyordu. Peşinden gelen sarıklı-cüppeli topluluğun ellerinde taşlar ve sopalar, gözlerinde ise kin dolu bakışlar vardı.
Çanakkale"de Mustafa Kemal"in emrinde savaşarak Gazilik mertebesine erişen, Yunanlıların İzmir"i işgalinden sonra da padişahın ordusundan ayrılarak Kuvay-ı Milliye"ye katılan "Dadaş Sinan" lakaplı Yüzbaşı Sinan Bey yüzünde acı bir gülümsemeyle üzerlerine doğru yürüyen kalabalığa baktı. Son aylarda Anadolu"nun birçok yerinde meydana gelen bu durumun sebebini biliyordu. Askerlerine döndü ve:
"Sivil halka silah çekecek halimiz yok. Gün gelir, vatana ihanet edenlerden hesap sorulur elbet. Atlarınıza binin, gidiyoruz." dedi.
Aradan yıllar geçti... Türkiye Cumhuriyeti"ni bizlere armağan eden nice kahramandan biri olan Tuğgeneral Sinan Türkyiğit çocuklarına şerefli bir isim miras bırakarak bu dünyadan göçerken, İmam Feyzullah"ın çocukları ise Yunanlılarla işbirliği yaptığı için İstiklâl Mahkemeleri"nde "vatana ihanet" suçuyla yargılanarak idam edilen babalarının utancını omuzlarında taşıyorlardı. ("Kurtuluş Savaşı"nın Kahraman Erzurumluları", Yunus Demirdöven, Sayfa: 58-59)
Yukarıdaki kısa alıntı, ağzı salyalı yobaz takımının tarih boyunca Türk Milleti"ne nasıl köstek olduğunu gösteren binlerce örnekten sadece bir tanesidir. Türk"ün, dünyanın en büyük kahramanlık destanını yazdığı Milli Mücadele yıllarında bu vatanın evlatları her türlü yokluk ve sıkıntıya rağmen kadın-erkek, genç-yaşlı, çoluk-çocuk demeden Gazi Mustafa Kemal Paşa"nın önderliğinde, kendilerinden kat kat güçlü işgal kuvvetleriyle savaşırken; Anadolu"ya kağnılarla cephane taşıyan analar, düşmanı telef ederek vatanı kurtaracak olan top mermilerinin ıslanmaması için kundaktaki bebeğinin üstündeki örtüyü alıp cephanenin üstüne örterken; bir millet düşmana karşı tek yürek, tek bilek halinde kanının son damlasına kadar mücadele ederken; sarıklı-cüppeli yobaz sürüsü de Türk"ün bağımsızlığını baltalamaya çalışıyordu. Yunanlılara "gavur" derlerdi fakat o "gavur"lardan aldıkları altınlar karşılığında Anadolu"da vatan uğruna savaşan Kuvay-ı Milliye"nin Bozkurtlarına, yani kendi din kardeşlerine kahpece saldırdılar. Saldırmaya yüreklerinin yetmediği yerlerde ve zamanlarda ise halkı Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Kuvay-ı Milliye aleyhine kışkırtmaya çalıştılar.
Bunlar güya müslümandı ve "din elden gitmesin" diye uğraşıyorlardı. İşgal ettikleri tüm ülkelerde müslümanlığı yasaklayarak halkı hıristiyanlık dinine inanmaya zorlayan sömürgeci devletlere uşaklık, bağımsızlığı için savaşan müslüman Türklere ise düşmanlık eden bu vatan haini yobazların büyük bir çoğunluğu İstiklâl Mahkemeleri"nde yargılanarak asıldı.
Yıl 2003... Boynunda yağlı urganla telef olan bu alçakların tohumları işbaşında... Devir değişmiş, taşların ve sopaların yerini kalemlerle klavyeler almış fakat kafa aynı kafa, ihanet aynı ihanet.
Ağzından salyalar akıtarak Türk Silahlı Kuvvetleri"ne kin ve nefret kusan irticacıların son bahanesi, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç"ın 15 Nisan tarihinde, Türkiye"nin Brüksel Büyükelçiliği"nde gerçekleştirilen bir toplantı esnasında taşkınlıkta bulunan "milli görüşçü" yobaz takımını azarlaması... Kılınç Paşa gayet iyi yapmış, ağzına sağlık. Toplantıya çöl bedevisi kıyafetleri içinde, suratlarında bir karışlık çember sakal, ellerinde 99"luk tesbihlerle katılan provakatör yobazlar başka türlü bir muameleyi hak etmezlerdi.
Gelelim Kılınç Paşa"yı eleştirenlere... Öncelikle belirtmek isteriz ki, Türk Silahlı Kuvvetleri"ne düşman gözüyle bakan bu yobazların hiçbirisi ırken Türk değildir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilirler, Türkçe de konuşabilirler fakat etnik kökenleri incelendiği taktirde aslen başka millet veya topluluklara mensup oldukları görülecektir. Osmanlı Devleti zamanında devşirilen gayrı Türklerin torunlarıdır bunlar, bir damla Türk kanı taşımazlar. Bu etnik özürlülerin Türk Milleti ile tek ortak noktaları islamiyet olduğu için tüm söylemlerini müslümanlık maskesi ardına saklanarak gerçekleştirirler. Başka çareleri yoktur.
Kapılarının önünde miyavlayan yavru bir kediyi bile "Kes sesini siyonist kedi!" diye bağırarak susturacak kadar yahudi paranoyasına kapılmış bu şahısların başlıca özelliği, kendileriyle aynı fikirleri paylaşmayan herkesi "yahudi, sabetaycı, mason" ilan etmeleridir. Nitekim Kılınç Paşa da bu iftiralardan nasibini almış ve kendi etnik özürlerini görmemezlikten gelen bu soysuzlar, Kılınç Paşa"ya "siyonist" diye çamur atmışlar. "Din düşmanı" sıfatını eklemeyi de unutmamışlar tabii...
Bir Türk, kendi milletinin ordusuna kesinlikle düşman olmaz. Böyle bir durum Türk tarihinde görülmemiştir. Türk Ordusu, her Türk evladı için kutsal bir kavramdır. Fakat Türk kanı taşımayan kişiler bir Türk gibi düşünmedikleri için Türk Silahlı Kuvvetleri"ni akıllarısıra yıpratmayı marifet sayarlar. En ufak bir bahanede, ağızlarından salyalar akıtarak saldırırlar Türk Silahlı Kuvvetleri"ne... Çünkü "Kemal"in Askerleri", Laik Türkiye Cumhuriyeti ile Atatürk İlke ve İnkilapları"nın koruyucusudur. Devşirme yobazlar ise Laik rejimin, Başbuğ Atatürk"ün ve Türklüğün düşmanlarıdır.
Kılınç Paşa gibi değerli Türk evlatları var olduğu sürece Türkiye Cumhuriyeti İran"a dönmeyecektir, yani irticacı yobazların hayalini kurdukları şeriat düzeni hiçbir zaman var olmayacaktır. Bu Türk düşmanı devşirmelerin Türk Ordusu"ndan rahatsızlık duymalarının sebebi budur.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk"ün zor zamanda güvenebileceği tek kurumdur. Başbuğ Atatürk"ün emaneti Laik Cumhuriyet"i onlar koruyacak, günün birinde emperyalist devletlerin namluları Türkiye"nin üzerine çevrilecek olursa da vatanımızı savunmak için savaşacaklardır. Ağzı salyalı devşirme yobaz takımından ise Türk"e ve Türklüğe fayda geldiği tarih boyunca hiç görülmemiştir, bundan sonra da görülmeyecektir. İmam Feyzullahların tohumlarından zarardan başka birşey gelmez.
Sonuç olarak, "it ürür, kervan yürür"... Kılınç Paşa Türkiye Cumhuriyeti Devleti"nin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri"dir ve tüm ağırlığıyla görevinin başındadır. O"na saldıran devşirme yobazlar ise Türkiye"den çok uzaklarda, "gavur" diye adlandırdıklarının ülkelerine sığınmış bir şekilde yaşayan ve "gavurların" verdikleri sadaka (işsizlik sigortası, vs...) sayesinde "sanal kahramanlık" yapan zavallılardır. Bunları gerçek hayatta göremezsiniz zaten.
Türk evlatları... Sözde müslümanlığı savunmak adına birisi Türk Silahlı Kuvvetleri"ne ve komutanlarına hakaret ediyorsa, biliniz ki bu kişi ırken Türk değildir ve Türklüğün düşmanıdır.
Atatürk"ün dediği gibi;
"Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir."