Şimdi Ara

EFENDİLER NEREYE?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
2
Cevap
0
Favori
559
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Buraya açmamın sebebi, burada bulunan üyelerin çok daha hoş görülü ve yaşça olgunluğa ermiş üyeler olmasından dolayı. Bu konuyu Konu Dışına ya da Ülke Gündemine açsam büyük ihtimal insanlar birbirine it köpek gibi saldırmaya, hakaret etmeye başlarlar ve konu kapatılırdı. O yüzden buraya açıyorum yöneticlier kusura kalmasın.

    Geçen günlerde twitterda gördüm bu köşe yazısını. Refik Halit Karay'ın 1918 yılında bir gazetede yazdığı köşe yazısını, sanki 1918'de değilde 2016'da yazdığını düşünerek okumanızı istiyorum.

    Tarihini bilmeyen millet yok olmaya mahkumdur…Gazi Mustafa Kemal Atatürk
    Tarih değil, hatalar tekerrür eder.II. Abdülhamid.

    Kaç bin yıl olduğu dahi tam olarak bilinmeyen Türk tarihinin daha 100 yıl öncesini bile bilmiyoruz. Zaman çizgisinde daha dün sayılabilecek bir zamanda yaptığımız hataları, yöneticilerimiz sanki hiç yaşanmamış gibi tekrardan bize yaşatıyorlar. Bu millet sizce bir Melhame-i Kübrayı daha hak ediyor mu?


    Ziyafet bitti, fakat ağzınızı silmeden, elinizi yıkamadan, bir acı kahvemizi içmeden; efendiler nereye?

    Yaz başlarında sırtı karnına yapışmış, sarı, sıska, cansız bir takım tahtakuruları çıkar, iğne gibi vücudumuza batar, derimizi haşlarlar, kanımızı emerler, sonra sabaha karşı etli, canlı, iri yarı, şuraya buraya kaçarlar... Galiba şafak attı, güneş doğuyor; tahta kuruları nereye?

    Ücra dağ başlarında, gözleri ateşli, dişleri keskin, tüyleri dimdik aç kurtlar vardır. Köpeksiz sürülere dalarlar, etrafa kan kemik saçıp, mideleri dolu inlerine koşarlar... Galiba çoban göründü, köpekler havlıyor: Tok kurtlar nereye?

    Kedisiz evlerde fareler vardır. Kilerlere girerler, dolaplara dalarlar, şunu bunu kemirip sağa sola koşuşup baş köşede gezerler, bir patırtı olunca deliklere girerler. Galiba koku aldınız. Kedi geziyor: koca fareler nereye?

    Dul annelerin haylaz çocukları vardır? Sandıkları kırarlar, paraları çalarlar, bohçaları aşırıp tefeciye satarlar ve sonra korkup sokak sokak kaçarlar... Galiba foyanız meydana çıktı. Yakanız ele geçecek: Ziyankâr evlatlar nereye?

    Vurdular, kırdılar, yaktılar, yıktılar, astılar, kestiler, kızdılar, kavurdular; nihayet leşimizi meydanlara sererek yılan gibi kaçtılar. Memlekete düşmanları sokarak üstümüzden aştılar. Eli sopalı, beli palalı, gözü kapalı paşalar damdan dama nereye?

    O zamanlar kalemler kırık, gözler yumuk, boyunlar eğri, ağızlar kilitliydi. Gel diyordunuz, halk karnını yerde sürüye sürüye ezile büzüle koşuyor, ayaklarınızın altına sokulup tir tir titriyordu. Git diyordunuz kapıya kendini dar atıyor, merdivenleri dörder dörder atlayarak canını güç kurtarıyordu.

    Siz âmir olmadınız, sergerdelik [kabadayılık] ettiniz... Siz valilik yapmadınız, asesbaşılık [polis şefliği] ettiniz... Efelere, taş çıkardınız; zorbalara parmak ısırttınız...

    As deyince sıra sıra dar ağaçları kurulur, yak deyince alev alev meşaleler tutuşur, bas deyince tabur tabur jandarmalar üşüşürdü. Elinizde zindan anahtarları, belinizde idam ipleri, sırtınızda dar ağaçları vilayet vilayet dolaştınız. Ali’ye çattınız, Veli’yi bastınız, Ahmed’i kazıdınız, Mehmed’i kavurdunuz, beş senedir her tarafta kargalara insan leşinden ziyafet çektiniz.

    Muhalif mi? Al aşağı. Muharrir mi? Vur başına... Türk mü? Sür ölüme... Rum mu? İste parasını... Ermeni mi? Kes kafasını... Arap mı? Çek ipe... Kadın mı? Gönder eve... Haydut mu? Buyurun köşeye... Külhanbeyi mi? Gelsin yanıma... Yahudi mi? Sor fikrini... Kalan kimseye at sopayı... Paraları koy cebine... İşte sizin programınız bu!

    Palalarla sopalarla işe giriştiniz; sürülerle insanları dağ başlarına götürüp satırlardan geçirdiniz; babaları, evlatları yoktan yere harcayarak Anadolu içerisinde dul kadından, yoksul yetimden başkasını bırakmadınız. Ne oluyordunuz? Bu kanlı işgüzarlıklar, bu canavar akını, bu fitne ve fesat siyaseti ne fayda verecekti? Ne kazanacaktık? Dünyayı mı alacaktık, Mısır’a sultan mı olacak, Hind’e şah mı gidecektik?

    Sizin sadrazamlıkla, seraskerlikle, nâzırlıkla gözleriniz doymamıştı, a padişah heveslileri... Şam’da, Halep’te az daha namınıza hutbe okutup, isminize sikke kestirecektiniz. Yenilik sizde, kahramanlık sizde, avurt zavurt sizde, caka tavır hepsi sizdeydi. Şimdi böyle sinsi sansar gibi tavandan tavana nereye?

    Evet, nereye gidiyorlar? Mahalle kahvesinden bir adımda sadarete, meyhaneye iskemlesinden bir basışta nezarete, tulumbacı koğuşundan bir hamlede valiliğe eren bu türediler: nereye gidiyorlar?

    Kendileri kürklere büründüler, milletin derisini soydular. Kasalarına altın doldurdular, bizim ceplerimize kağıt tıktılar. Halk sersefil cami avlularında yatarken çiftlikler aldılar, kâşâneler yaptılar. Açlıktan ölenlerin lokmasını ağzından çalarak haspalara ziyafet çektiler. Susuzluktan kavrulanların testisini aşırıp havuzlarını doldurdular...

    Halk sokaklarda pösteki kemirirken, onlar konaklarda ebabil beyni yediler, kuş sütü içtiler. Anamıza sövdüler, babamızı dövdüler, tırnaklarımızı söktüler. İşte milleti artık büsbütün öldürdüklerinden emin olsunlar. Zira damarlarımızda bir damla kan, kollarımızda bir zerre kuvvet kalmış olsaydı yakalarına yapışır, öcümüzü alırdık. Halbuki kollarını sallaya sallaya yüzümüze tüküre tüküre gittiler!..

    Aşk olsun, at da size yaraşır, meydan da!.. Bizde bu ölü kan, sizde o yaman surat olduktan sonra bir gün olur yine gelirsiniz. Eteklerinizi öptürüp ciğerlerimizi söndürürsünüz. Biz size “Kırk katır mı, kırk satır mı?” diye sormadık. Yarın sizin bize: Ölümlerden ölüm beğen” demek artık hakkınızdır.

    Lâyığımız olan paşalar! Topumuzun kellesini kesmeden nereye?







  • Lâyığımız olan paşalar! Topumuzun kellesini kesmeden nereye?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.