Şimdi Ara

En İyi Senaryolu Oyun (2. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
5 Misafir (1 Mobil) - 4 Masaüstü1 Mobil
5 sn
31
Cevap
0
Favori
2.106
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • Eski MGS oyunları, Hideo Kojima'nın popülist akımların baskısı altında kalmayıp kendine özgü sunum yaptığı oyunları, özellikle sinematikleri çok iyiydi. MGS3'ün benim için ayrı yeri var.

    Zira RPG oyunlarıyla tanışmadan önce dinamik senaryolu hatta yapımcısının tabiriyle bu bir oyun değil interaktif sinema dediği Fahrenheit birkaç ay beni etkisinde bırakmıştı. Böyle bir oyun olamaz demiştim. Diğerlerine benzemiyordu çok özgün ve sürükleyici senaryosu vardı. Oyun seyri ve konunun bağlandığı sonuçlar farklıydı. Tekrar tekrar oynuyordum.

    İCO serisi Shadow of the Collossus oynayanlarınız bilir. Japon oyunları bunu çokça yapar, senaryoyu oyunda anlayamazsınız ucu açıktır, ama bununla ilgili tartışma ve teorileri okuduğunuzda sandığınızdan daha derin bir yönünün olduğunu keşfedersiniz. Ki bu oyunun arka planını okuduktan sonra oyuna daha çok bağlanmıştım. Atıyla duygusal bir bağ kurmuş, talihsiz olayı yaşadığımda gerçekten üzülmüştüm. Karşınızda 16 dev yaratık var ve hepsi insanın bir zaafiyetini taşıyor onu keşfediyor ve sevgilinizi uyandırmak için bir adım daha atıyorsunuz. Mekanlar, müzik felsefesi ve konusuyla unutulmaz bir oyun.

    Resident Evil Nemesis'ten etkilenen Parasite Eve II. Oyuniçi animasyon kalitesinin vasat olduğu ancak hikayenin ve sinematiklerin etkileyici olduğu dönemden bir oyun. Ben de bir zamanlar Liseliydim, o kesitleri defalarca izlerdim hem korkar hem de büyük keyif alırdım. Bugün oynasam belki o tadı alamam o ayrı.

    God of War serisinin ilk oyunu keza, yunan mitolojisinden alıntılar içeriyordu ama oyun kalitesi o dönemde izlediğimiz demo videoların kalitesini andırıyor, hikaye çok iyi anlatılıyordu. Kum fırtınası çölde sirenlerle yolu bulmanız, boruyla kum fırtınasını yarmanız, Pandora'nın Kutusu'na yapılan yolculuk, cehenneme düşüp cehenneme bile itiraz etmeniz ve türlü tuzaklara aldırmadan dünyaya geri dönüşünüz, Kratos'un ailesi ve tanrılarla olan öyküsü, arada geçen sinematikler hikayeyi oyuncuya daha keyifli kılıyordu. Diğer oyunlarda mitolojinin önemli bir bölümünü tüketmişler haliyle kendileri bir şeyler katmak durumunda kalmışlardı, kalite olarak çağ atlasa da konu olarak aynı tadı almadım.

    Prince of Persia - Zamanın Kumları üçlemesi zira hem oyunda anlatılan hem de oyunda anlatılmayan okunarak öğrenilen hikayesiyle benim için iz bırakanlardan bir tanesi.

    Black (EA PS2) benim yapay zekasına hayran kaldığım ve yine arka planda oyunun baş karakterinin sanki olayları siz yaşamışsınız gibi hikayesini anlatırken zamanda geriye gittiğiniz, dönemine göre grafik ses öğelerinin emsallerine fark yarattığı bir oyun. Genel anlamda tüm zamanlar değerlendirildiğinde çok iyi bir oyun olmayabilir ancak o dönemde bu düzeyde ilk kez böyle bir oyunla karşılaşmak sizde iz bırakıyor. O güne kadar hiçbir oyunda kurşundan ve karakterlerden köşe bucak kaçtığımı hatırlamıyorum. Dediğim gibi yapay zekası grafikleri, sesler ve hikaye örgüsü çok özgündü. zordu, ürpertiyordu.

    The Witcher hikayesine hayran olduğum hatta yabancı dil bilmediğim halde koca oyunu çevirecek kadar ileri gittiğim bir seri. Witcher demek benim için hikaye demektir. Fantastik kurgu öykülerine özgün bir açıyla bakıp yorumlayan Polonyalı bir yazarın eseridir. Yüzüklerin Efendisi neyse bu da bir o kadar etkili bambaşka bir fantastik dünya. İlk oyunla son oyun arasında teknolojinin getirdiği kalite farkı olsa da hikayede hangisi daha önde derseniz her biri birbirinden güzel derim. Zira oyunda o kadar dinamik bir senaryo var ki bir oyununu bir kere oynamanız oyunda gizli olan hikayenin yarısını bazen dörtte birini oynamanız anlamına gelir. her oynadığınızda her farklı tercihinizde her yan görevde bambaşka hikayelerle karşılaşır farklı seyreder ve oyunu çok farklı noktada bitirirsiniz. özellikle 2.oyunun 2.bölümü tercihinize göre tamamen ayrılıyor. Bir olay mahalini ya da araştıracağınız bir yeri ne kadar titiz arar detayları bağlar ya da konuyla ilgili karakterlerden bilgi alırsanız vereceğiniz hükümde o kadar detaylı ve farklı olabiliyor, karakterlerle ilişkiniz çeşitlilik kazanabiliyor.


    Yeni oyunlar artık olgunluk döneminde olduğumuz için midir bilinmez, oynayıp geçiyoruz. İz bırakan sanat eseri diyeceğimiz pek oyun hatırlamıyorum, ses ve görsel olarak evet çok beğendiğimiz oyun var ama hikaye açısından öyle gelmiyorlar. AC Unity'de doya doya tarihi Paris'i gezin, Mirror's Edge Catalyst'in iç mekan tasarımları adeta kendi inşa edeceğiniz oda veya konutlara ilham olacak nitelikte, artık bol bol etrafı seyrediyorum müziğe kaptırıyorum kendimi.




  • Şahsen benim için WOW , starcraft II , diablo3 ve dishonored senaryo konusunda zirvede.
  • hocam ben AC'nin unity öncesi tüm serilerini PC'de bitirmiştim. Unity'ye hele ki tanıtım videolarındaki oynanış ve oyun çıktıntan sonra youtube'dan izlediğim videolarındaki görsellik ile hayran kalmıştım. buglı çıkması yüzünden herkesin isyan etmesine de hiç aldırmadım. ama PC kaldırmadı... sırf onun için PS4 aldım diyebilirim. ilk oynarken çok seviyordum. belki bilirsiniz AC serisinde her oyunun arkaplanını daha detaylı anlatan romanı da çıkar. ayrıca figürleri de olur. Ubisoft böyle merchandise işinden çok para kırar. ben de oyunun kitabını aldım, orjinal dilinde(ingilizce). ayrıca iki karakterinin (arno ve elise) figürlerini de aldım. koleksiyon eşyası olarak hepsini PS4'ün yanında bir yere koyar sergilerim diye. fakat oyunu %100 yapmak için uğraşırken "Yahu ben bu oyunu neden bu kadar sevmiştim ki?" diye durup sormaya başladım. gerçekten şaşırtıcı bir şekilde oyunu neden sevdiğimi, çok severek oynadığım zamanları ve o zamanlardaki hislerimi unuttum oyun size yan görev olarak o kadar saçma, tekrar edici ve iş olsun diye şeyler yaptırıyor ki. ayrıca cep telefonundan bir aplikasyon indirip oradan da yaklaşık 1 aylık bir emek vermeniz gerekiyor ki PS'deki oyunda bazı kutular açılsın, onları toplayıp %100 yapabilin... (bir de ben sadece şubat ayında ve yazın PS4 oynayabiliyordum. o nedenle oyunu bitirmek 1 yıl sürdü. işkencem uzun sürdü yani. Dead Kings DLC'yi de %100 yaptığımı da belirteyim.)

    yalnız şunu söylemeliyim ki oyunu bitirdikten sonra kitabı okuyunca gerçekten etkileniyorsunuz. kitap %90 Elise'in günlüklerinden, %10 Arno'nun günlüklerinden oluşuyor. Elise günlükleri taa çocukluğundan itibaren geliyor, bütün karakter gelişimini tanıyorsunuz. Kitap aslında Elise'le ilgili oyunla alakasız bir yan öykü olarak başlayıp genelde öyle devam ediyor ama bununla birlikte oyunda yaptığımız şeyler de zamanı gelince kitapta anlatılıyor doğal olarak. ve bu sırada Arno ve Elise'in günlüklerinde birbirleri hakkında yazdıkları kızgınlıkları, aşkları, pişmanlıkları vs yer alıyor. Aslında Arno, Elise'in günlüklerini okuyup, sonra kendi günlüğüne "Demek ki o gün böyle böyle düşünüyormuş. Ahh keşke o zaman anlayabilseydim." gibi şeyler yazıyor. Yani Elise'in günlüklerini okuyup üstüne Arno'nun yorumunu okuyorsunuz gibi. Genel olarak pesimist havada geçen ama o basık atmosferi kaldırabilenler ve yoğun duygulardan hoşlananlar için çok güzel bir roman.

    Oyunun sonundaki olaydan itibaren tamamen Arno günlüklerine geçip, o'nun sonrasında yaşadığı kısa bir zaman dilimini öğrenmemiz de önemli bir nokta.
    Açıkçası romanı okuduktan sonra AC:Unity benim için "Elise" demek oldu. Arno değil. Oyunun adındaki "Unity" kelimesi de aslında çok şey anlatıyormuş. Oyunda verilemeyen ya da oyunun senaryosuna güzel yedirilemeyen bu mesaj, romanda güzel veriliyor. Öncelikle bir Assassin ile Templar'ın birlik olmasını anlatıyor. İki zıt kutbun tüm yazgısal çelişkilere rağmen aşık olmasını ve kavuşmaya çalışmalarını anlatıyor. En önemlisi(belki de oyuna hiç yedirilmeyen bir bilgi) Elise'in annesi bir çeşit Assassin-Templar barışı gibi bir ideale sahip ve Elise de bu ideali devam ettirmek istiyor aslında. Babasının süikasti de bununla alakalı. Neredeyse roman oyundan daha çok etkiledi diyebilirim
    son olarak kitabın malesef Türkçe'ye çevrilmediği detayını vereyim. diğer AC oyunlarının romanları çevrilmiş ama bu çevrilmemiş. oyuncuların seriye son yıllardaki ilgisizliği ortada işte...




  • O Rei kullanıcısına yanıt
    Oyun hakkında ince bir nüansı da fark etmiş olduk sayende. Oyun yapımcıları bu şekilde zamana karşı yarış vermese, bu büyük maliyetin altında ezilmeseler dediğiniz gibi birçok oyunun arkasında derin bir hikaye var aslında anlatmak istedikleri, ancak yaptıkları onun sadece gölgesi.
  • mafia 2 yi oynadım mafia 1 senaryosu efsane diyorlar onada başlıcam
  • silent hill 2 senaryosu efsaneydi oynayanlar bilir..
  • Max Payne 1,
    Half Life 1,
    F.E.A.R 1,
    Mafia 1,

    Yeni oyunlarda evet grafik güzel ama inanın şu saydığım oyunlardaki hissiyatın yarısı yok. Özellikle Max Payne 1'in ayrı yeri vardır benim için.

    Her sene ortamalama 1 kere daha bitiririm bu oyunları ve nerde eski oyunlar diye iç çekerim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 9090XWB -- 14 Aralık 2016; 14:12:30 >
  • Bahsettiğin oyunlar gerçekten çok güzel hikayeye sahip ama benim gözümde Tomb Raider hikayesi en iyi hikayeler arasında
  • quote:

    Orijinalden alıntı: V2

    Max Payne 1,
    Half Life 1,
    F.E.A.R 1,
    Mafia 1,

    Yeni oyunlarda evet grafik güzel ama inanın şu saydığım oyunlardaki hissiyatın yarısı yok. Özellikle Max Payne 1'in ayrı yeri vardır benim için.

    Her sene ortamalama 1 kere daha bitiririm bu oyunları ve nerde eski oyunlar diye iç çekerim.

    hocam sen o döneme dair nostalji hissettiğin için de olabilir o. çünkü gerçekten playstation oynama fırsatın olursa bir the last of us dene, hissiyatın en yoğun halini yaşarsın. tabi hissiyat demek sadece dram demek değil. bu nedenle half-life'la mafia da elbette farklı tatta iyi etkiler yaratıyor ama günümüzde de kalite çok düşmüş değil onu demek istiyorum. (fear'ı oynamadım bilmiyorum) max payne'e gelince, sadece 3.sünü oynadım ama 1.sini eskiden Dream TV'de oyun oynanılan bir programda izlerdik. ara geçişlerde falan hikaye çok güzel yedirilmişti ayrıca girilen ortamlarda atmosfer falan çok iyiydi. hakikaten eskiden Dream TV'de oyun oynanan bir program vardı birkaç kanalda daha oyun oynanan program vardı.




  • @Outsider One hocam attığın 27 dakikalık videoyu da izledim. gerçekten çok önemli noktalara parmak basmış.
    yalnız witcher gibi haritayı doldurmayı sadece iş olsun diye yapmayan, çok iyi hikayeyle dolduran ve kendini tekrar etmeyen yapımlar da yok değil. (kendim oynamadım ama birçok inceleme videosunu izledim)

    hele ki 0:57'de "technically restricting" derken assassin's creed 4'teki kaplan öldürme sahnesini koyması şahane olmuş.
    örneğin e3 oyun fuarında oyunun ilk canlı gameplayi yapıldığında "doğada kaplan avlayabiliyorsunuz" diyerekten bir kaplan öldürülür ve o an herkes ağzı açık izleyip alkışlar. ama oyunu oynamaya başladığımızda şunu anlarız ki istenilen 2 saniye içerisinde E'ye sonra atıyorum SpaceBar'a, sonra da F'ye hiçbirini geciktirmeden bastığımızda kaplanımızı öldürmüş oluyoruz. ve bu çok tekrara biniyor, sadece basmanız istenilen tuşların sırası değişiyor o kadar. aslında e3'te oynanırken de ekrana o tuşlar çıkmıştı ve nasıl olduğunu biliyorduk ama yine de ağzımız açık izledik. çünkü kendimizi görselliğe ve sözde kaplan avlama hissiyatına kaptırdık.

    Batman Arkham serisinin getirdiği dövüş dinamiği güncel dönemin en iyisi olarak kabul edilir ama aslında videoda da parmak bastığı gibi sadece size saldırmaya hazırlanan birinin kafasında buna dair bir işaret çaktığı zaman Kontra-atak tuşuna basmanız, öyle bir şey yoksa da düşmanın olduğu yönde düz atak hamlesi yapmanız gerekiyor. Assassin's Creed ve eleştirilen diğer oyunlardan farkı bunların daha zor olması, daha iyi refleks gerektirmesi ve birden fazla rakip çeşidi olması, her rakip çeşidinin farkı kontra-atak veya saldırı gerektirmesi. Fakat bu noktada videoya bir eleştri getirmek istiyorum. Bu basitliğe rağmen bu mekanik yine de keyifli mi? bence keyifli. dövüş hissini veriyor ve tatmin ediyor. o yüzden her ne kadar basit olursa olsun eğlendirebildiği için ben Batman Arkham serisini bu yönden eleştirmem. Ha, eski oyunların daha zor dövüş mekaniklerine alışmış arkadaşlar bunu keyifsiz bulurlarsa ona bir şey diyemeyeceğim. Ayrıca savurduğunuz kılıç hamlelerini ve yönünü itinayla belirlemeniz gereken oyunlar da var günümüzde, yok değil.

    videoya karşı ikinci bir eleştirim de, karakterin gelişmesini ve gittikçe güç kazanmasını koşulsuz olarak reddetmesi. halbu ki oyun ve rakipler de karakterle paralel olarak zorlaştığı takdirde neden olmasın?

    --
    onun dışındaki her şeye katılıyorum. hele şu yeni oyunların teknik açıdan sınırlayıcı olmasına %100 katılıyorum. fırsatını bulmuşken birkaç örnekle bu konuya kendi yorumumu getirmek istiyorum:

    1. Eskiden oyunların (özellikle Half-Life gibi) speed-run'ları vardı. Yani 10 saat oyun süresi olan oyunu bir yerlerden uçarak kaçarak, duvarların üstünden atlayıp haritayı kısa yoldan kat ederek 20 dakikada bitiren adamlar vardı. oyunun yapımcıları oyunu belli bir şekilde tasarlıyordu ama oyuncunun çok daha fazla hareket kabiliyeti oluyordu.

    2. Yine üstteki özelliğin bir neticesi olarak bazı şeyler yapımcıların tasarladıklarının dışında kullanılabiliyordu. Mesela Team Fortress Classic'teki bombalar ve bazukaların oyuncuları ittirme kabiliyetinin olması muhtemelen düşmana ateş edince onu itmesi içindi(e altında bazuka patlayan adamın uçması kadar doğal bir şey yok) ama oyuncular bu ittirici gücü kendilerini de ittirmek için kullandılar ve altına 3 bomba koyarak, havada giderken de altında bir bomba patlatıp koca haritayı 3 saniyede kat edebildiler.
    Half-Life'taki gauss silahının da oyuncular tarafından hareket kabiliyeti amacıyla kullanılması da yine yapımcıların tahmin etmediği bir sonuç olabilir diye düşünüyorum. Sonuç olarak, bilerek yapmışlarsa bile ortaya günümüzdekilerden çok daha hızlı oynanan, çok daha oyuncu geliştirmelerine açık ve fantastik aksiyon sahneleri meydana getirebilen oyunlar ortaya çıkmış.

    Açıkçası bu anlamda son hızlı FPS'yi Team Fortress 2(2007) olarak görüyorum. ("Hızlı" derken mekaniklerin sınırlandırılmadığı, yukarıda bahsettiğim çok genel bir kavramdan bahsediyorum.) Ki o bile TFC'ye(1999) kıyasla çok yavaş bir oyundu. Şimdi Overwatch'ta da bir hava aksiyonu var ama direk birkaç karakterin kendi özelliği olarak uçma var. Aynı oynanış değil kesinlikle.

    3. Bence sandboxlarda bile "açık dünya" hissi vardı. Hatta ikisi çok belirgin olarak ayrılmıyordu çünkü tek open world oyun GTA olabilirdi. Geçenlerde çok önce değil 2006 gibi yapılmış "Call of Juarez" oyununun oynanış videosunu tekrar izleyeyim dedim. Oyunun başlarında bütün kasaba toplanıp seni kovalamaya başlıyor ve uçurumun kenarından bir yerlerden koşup kurtulmaya çalışıyorsun. İzlerken hayret ettim, adam o uçuruma ineceğini nereden bildi, hangi yöne gideceğini nereden kestirdi diye... Muhtemelen youtube'a videoyu çekmeden önce o bölümü oynamıştı ama demek istediğim eskiden seni devamlı yönergelerle, senin için önceden belirlenmiş bir doğrultuda yönlendirmeyen bir oyun anlayışı vardı ve şimdi onlar olmadan bir oyun izleyince sanki kaybolmuş hissi yaşıyorsun.

    4. Yine aynı oyundaki aynı bölümden yola çıkarak "zorluk" konusuna değineyim. Kasabanın seni kovalaması tamamen yapay zekayla olan yarışma kabiliyetine bağlı. senin kadar hızlılar, arkana dahi bakamıyosun zaten. kendini gözden kaybettirmen lazım, biraz yavaş kaldın mı de direk sırtına mermiyi çakıyorlar. şimdiki oyunlarda o tarz bir kovalama sahnesinden sağ kurtulacağından kesinlikle eminsin ve sadece oyuna biraz sinematik sahne katıyor. Örneğin o 27 dakikalık videoda Thief 4'ten bir kovalama sahnesi vardı köpeklerin olduğu. O sahneler oyuncu için sadece W'ye basıp ileri gitme olayıdır ve onlar stresli gizlilik görevlerinin arasına serpiştirilmiş rahatlatıcı çerez görev tadındadır.

    --
    Özellikle 1. ve 2. maddelerde yazdığım şeyin temel sebebine dair de bir teorim var. Bu da oyun dünyasındaki temel hedefin "gerçeğe yaklaşma" olması. "Su birinkitisinin grafiğine bak gerçek gibi." dediğimiz her yeni oyunda aslında serbestlikten biraz daha kısmış olduk. Eski oyunlardaki gerçek dışı dinamikleri, gerçek gibi olmayan grafikler tolere edebiliyordu. Fakat kanların gerçek gibi aktığı, yağmurun gerçek gibi yağdığı, bütün grafikleri gerçek gibi kurgulanmış bir oyunda, örneğin Metal Gear Solid ya da Call of Duty'de adamın altında bir bazuka patlasa sadece 40 canı gidip savaşa devam etse, bu akla mantığa sığabilir mi? O nedenledir ki bakın son hızlı oyun Team Fortress 2'de grafikler karikatüristik tarzdadır. Çünkü bu dinamiklerin mantıklı açıklaması günümüzde ancak bu şekilde yapılabilmektedir. Yine Overwatch'ta bazı karakterlerin uçtuğu, bazı karakterlerin karşısındaki adam silahla dalarken ok atarak savaştığı, düz duvara tırmanabildiği bir dünyada ancak gerçek dışı-karikatüristik bir tarz ile bunlar mantıklı zemine oturtulabilinmektedir. Ya da en fazla Titanfall'daki gibi uzay teknolojisiyle bazı hareket serbestlikleri getirilebilmektedir.

    daha Ultima Online'ın(1997) niye bütün o World of Warcraft'lara rağmen en detaylı mekaniğe sahip online mmorpg olduğu konusu da var ama şimdilik bu kadar yazı yeter heralde




  • Spec Ops The Line : askeri psikolojik bir senaryosu bulunan bir TPS oyunudur.ilk başlarda normal bir oynanış sunan oyun ilerledikçe yaptıklarımızı sorgulamaya karar vermeye hatta takım arkadaşlarına karşı sorumlu olduğumuzu gerektiğinde takım arkadaşlarımızla fikir ayrılığını yaşayamaya yönelik bir deneyim sunar.Normal bir askerin şizofrene dönüştüğüne şahit olacaksınız.Özellikle sonu etkileyici bir şekilde hazırlamışlar.Savaşın, savaş olarak kalmadığını ders nitelikte bir oyun deneyimi sunmuşlardır.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.