En çok istediğimiz, en zor başarabildiğimiz şeydir aslında; kendimizi ifade etmek. Kimi roman yazıyor, kimi müzik yapıyor, kimi de heykel. Ama mutlaka herkes bir şeyler yapıyor. Ben de kendi kişisel blogumda bir şeyler karalıyorum. Çocukluk dönemine dair bir örnek:
"Örümcek Adam tam da Akbaba (Vulture) ile haşır neşir olurken, ilk defa ve nereden geldiği, ne menem bir “kötü” olduğu belli olmayan Kraven karşısına çıkar ve bildiğimiz şablonlara göre işlemeyen mantığı, Kraven’i Örümcek Adam’a saldırmaya yöneltir. Bu macerayı soluksuz okumuştum. Manyak bir gücü olan Kraven bana pek bir ürkütücü gelmişti. Unutmayalım: Tam orta okul çağındasınız ve kendinizi özdeşleştirdiğiniz karakterin canına okuyan yeni bir tehlike ile tanışıyorsunuz. O yaşlarda kendimi P.P. ile neden özdeşleştirmiş olduğumu, şimdi daha iyi anlayabiliyorum: Çünkü özel hayatında kahramanlığın k’sı bile olmayan, cılız ve tipsiz (sonradan kas eklediler ve yakışıklı yaptılar. önceleri öyle değildi), kızlarla iletişim kurmakta sorunlu, hatta bazen onlardan kaçan, ara sıra centilmen davranan biriydi o. Yani güncel dünyamdaki yeni yetme oğlan çocuklarının tıpkısının aynısının kopyasıydı. Bir nevi “nerd” idi aynı zamanda, ki onu okuyanların büyük bir bölümü de “nerd” idi aslında (kabul etmek lazım). Bir de çok espriliydi. Alman yayınevi, İngilizce baskılarından daha “cool” diyaloglar döşüyordu. Sonuçta serüvenleri bizzat yaşıyordum basbayağı. Ve aslında figürlerde ilk tanıdığım çizgiler (bk. “Bronz Çağ”), karakterlere sonraki çizer nesilleri tarafından kazandırılan görselliğe göre daha keyif vericiydi benim için. Hayatın tamamında geçerli olan ilke, burada da işliyor bana göre: Dünya sofistike olma hızını artırdıkça, tadı yavanlaşıyor."
Kendimi ifade etmek konusunda pek iyi sayılmam. Susmak daha çok yakışır bana. Belki de bende, kendimi böyle ifade ediyorumdur istemsizce. Bir arkadaşımla konuşuyorduk. Dedi; "Ben zirveyi ayaklarımın altına aldım". Bir şey diyemedim, şaşırmaktan başka bir şey yapamadım.
Düşündüm. Neden insanlar güzel olan şeyleri ayakları altına alır. Bu doğru değil. İşte o vakit anlamıştım. Ben ne zirveyi görmüştüm ne de zirveyi ayaklarımın altına almıştım. Hiç olduğumu anlamıştım. İnsan hiçliğin kıymetini bilmeli ve onu iyi değerlendirmeli. Yoksa yok olmaya ve unutulmaya mahkumdur.