Kültür tarihi belirli dönemlerin, ülkelerin ya da toplulukların düşünsel ve kültürel özelliklerini inceleyen bir bilim dalıdır.
Sözcük olarak kökeni Almanca Kulturgeschichte kavramına dayanmaktadır. Almancadan alınan bu kavram İngilizcede de "Cultural History" olarak adlandırılmıştır. Kültür tarihi çalışmaları aslında cultural studies (kültür çalışmaları) adı altına yapılan çalışmalarla benzerlik göstermektedir.
Bu kavram ilk ortaya çıktığında daha çok minimalist anlayışla ele alınmış ve belirli nesnelerin antropoloji ve tarihin gözüyle yorumlanması olarak görülerek "kahvenin kültür tarihi", "rakının kültür tarihi", "patatesin kültür tarihi" gibi başlıklarla özetlenebilen alanlarda çalışmalar yapılmıştır.
Kültür tarihi siyasi gelişmeler ve ülkeler(uluslar)-arası ilişkilerle doğrudan ilgilenmez. Bu nedenle hangi olayın hangi tarihte olduğunun bilinmesi kültür tarihi açısından çok önemli değildir.
Aslında, kültür tarihi kavramı 18. yüzyılda ortaya çıkan Aydınlanma döneminin (Kant, Voltaire) bir ürünü olan insanlığın sürekli ileriye doğru kültürel gelişimi anlayışına dayanmaktadır. Almanya'da Romantik dönemde her tür bilinçsiz yaratıcılık kültür tarihinin bir parçası olarak görüldüğü için bu tür olgular "halk ruhu"nun bir ifadesi olarak anlaşılmıştır. Bilgilerini insan topluluklarının karşılaştırmalı kültür tarihi çalışmalarından elde eden Arnold J. Toynbee ve Oswald Spengler gibi 20. yüzyıl felsefecilerinin yaptığı çalışmalar ise kültür felsefesinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Kavram, Alfred Weber tarafından kültür sosyolojisinin bir alt dalı olan düşünce tarihi doğrultusunda geliştirilmiştir.
Kültür tarihi kavramı altında daha çok sosyolojik açıdan aile, dil, gelenekler, din, sanat ve bilim alanlarında çalışmalar yapılır. Bu nedenle kültür tarihi diğer bilim alanlardan farklı olarak "günlük kaynaklar"dan da yararlanır.
Kavramsal bazda - sosyal - tarih ile kültür tarihini birbirinden ayırt etmek aslında çok güç. İnsan söz konusu oldu mu kültür de, tarih de çok geniş, birbirleriyle kesişen kategoriler. Hatta tarih kültürün geçmişe doğru zamansal uzamsallığının ve geçmişten geleceğe evriminin üst başlığıdır dersek pek yanlış olmaz. Tarih terimi ile daha çok kültürün değişen yüzü anlaşılır. Kültür terimi ile daha önsel veya özsel - yani primordial - değişmez bir fenomen anlaşılır. Ama kültür hakkındaki bu eski anlayış kesinlikle doğru değil. Kültür sosyal yaşamın değişmeyen özü olmaktan ziyade koşullara göre bireysel veya toplumsal tercihlerle şekillendirilebilecek daha araçsal - yani enstrümental - bir kümedir. Yani kültür tıpkı bir organizma popülasyonu gibi artabilir, eksilebilir, değişimlere uğrayabilir. Benimsenebilir. Yadsınabilir. Füzyonlanabilir. Ayrıştırılabilir. Kültür yekpare ve sabit bir sosyal realiteyi, asla değişmez değerleri ve araçları anlatmaz. Değişime veya evrime, farklı farklı formlar, biçimler ve fonksiyonlar kazanmaya açıktır. Bireyler koşulların baskısı ve yaratıcı girişimleriyle bir kültüre hayat verirler ve devamlı değiştirirler. Romalıların Mos Maiorum'u misali "ata geleneklerine" uyduklarını iddia etseler bile.
Misal örnek şeklinde Roma'dan söz ediyorsak Augustus Caesar "Cumhuriyet" adını muhafaza ederek, artık terk edilmiş bulunan bir sürü eski Roma geleneğini "Roma'nın özünü geri getirdim" başlığı altında horlatarak kendi siyasi gündemine meşru bir kılıf sağlayıp Roma'nın Republikan politik kültürünü kökten biçimde - monarşik olanla - değiştirmiştir. Augustus bu ilgili kültür özcüsü - yani primordialist - tavrını muhafazakar Roma halkı nezdindeki popülaritesi ve meşruluğundan dolayı takınarak kendi devrimini pekiştirmiş, Roma Cumhuriyeti'nin değerleriyle çelişen rakipsiz iktidar erkini ve otokrasisini perdelemiştir.
Haliyle Roma'dan verdiğimiz örnekten anlayabileceğiniz gibi, bu konuda sözü edilen şu yaklaşım pek de doğru değil.
quote:
Kültür tarihi siyasi gelişmeler ve ülkeler(uluslar)-arası ilişkilerle doğrudan ilgilenmez. Bu nedenle hangi olayın hangi tarihte olduğunun bilinmesi kültür tarihi açısından çok önemli değildir.
Aslında o kadar uzağa gitmemize de gerek bulunmuyor. Hemen önümüzde Türk kültürünü inkılaplarıyla çağdaşlaştıran, devrimci iktidarı tamamen zamanının sosyal, siyasi ve askeri koşullarının ve kendi girişimci inisiyatifinin ürünü olan M.K.Atatürk örneği var. Atatürk kültüre yapılan bu enstrümental yani araçsal, pragmatik, değişime açık yaklaşımın en büyük temsilcilerinden birisi. Muhafazakarlık ise primordializmde yani kültürel özcülükte görünürde ısrar etmekte ama tıpkı muhafazakar bir çizgi takınan Augustus örneğindeki gibi kendi menfaati uyarınca kültürü araçsallaştırmaktan ve kültürde çeşitli değişimler yapmaktan çekinmemektedir. Zira gezegenin neresine giderseniz gidin bir değişmezlik veya sabitlik efsanesine inanan muhafazakarlık tıpkı diğer her şey gibi eşyanın gerçek tabiatından, Heraklitos ve Darwin'in değişim ve evrim yasalarından kaçamamaktadır. Doğanın bu demir yasalarına mecburen boyun eğmektedir. Atatürk'ün başarısının sırrı da bu demir yasaları anlayabilme ve bu yasaların kendisi olabilme, kendi fani suretiyle bunlara en etkin şekilde ayak uydurabilme kabiliyetinde saklıdır.
< Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
yeni mesaja git
Yeni mesajları sizin için sürekli kontrol ediyoruz, bir mesaj yazılırsa otomatik yükleyeceğiz.Bir Daha Gösterme