Osman Yüksel saf temiz bir Anadolu çocuğudur. Aralarında Ahmet Hamdi Akseki ve Müftü Hacı Selim Efendi’nin de bulunduğu bir aileye mensuptur. İlk mektebi Akseki’de, ortaokulu Antalya’da okur. Derken Ankara Atatürk Lisesini bitirir ve Dil ve Tarih-Coğrafya, Felsefe bölümünü kazanır (1940). Yerli Bolşeviklerin palazlanmaya başladığı yıllarda Osman “bana ne” diyemez kendisi gibi memleket sevdasıyla yanan gençleri toparlar. Binlerce öğrencinin önünde okuduğu “Moskofname” adlı şiirle Marksistlerin hedefi olur ama umursamaz. Gözü karadır, ataktır, yerinde duramaz. Tutar Nihal Atsız’la nizalaşan Sabahattin Ali’yi adliye koridorlarında tokatlar. Apar topar Cürmümeşhut mahkemesine çıkarılır ve 12.5 lira para cezası alarak ‘siftah’ yapar! Dönemin tek partisinin İşkencelerinden o da nasibini alır tabutluklardan olur.. Bir süre Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş’le birlikte yatar.
Dilekçe “Bir fakültenin iç yüzü ve azap hücrelerinde” adlı yazılarından ötürü okuldan atılır. Yapılan soruşturma neticesinde suçsuzluğu anlaşılırsa da onu üniversiteye sokmazlar. Bu haksızlığı aşmak için çalmadığı kapı kalmaz lâkin bir netice alamaz. Bunun üzerine Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’e hitaben “Yüksek vekaletin alçak vekiline” sözleriyle başlayan bir dilekçe yazar. Halk Partisi’nin bakanına hakaret kimin haddine? Onu apar topar mapus damına tıkarlar. Daha hürriyeti yudumlayamadan kendini kodeste bulur, derdini kimselere anlatamaz. Hapishanede hayli bilenir, çıkınca “Serdengeçti” adlı dergiyi yayınlamaya başlar. Devir tek parti devridir, halkçılar saltanatlarını sağlamlaştırmaya bakar, savcılar cımbızla cümle seçer, gereğini yaparlar. Hürriyet sadece birileri için vardır, baskılar bunaltıcı olmaya başlar. Serdengeçti mecmuası defaatle toplatılır, siviller sürekli ensesinde biter, nefes aldırmazlar. Zikrolunan dergi kırık dökük bir kitapçıda çıkar... Soğuk, karanlık, gölgede kalmış bir dükkan... Duvarlarda Serdengeçti’ler... Hangi sayıdan ne kadar hapis yatmış, tek tek üzerlerinde yazar. Geceleri de dükkanda kalır, öğünleri peynir, zeytinle geçiştirir, keyfi olursa yumurta haşlar. Evleninceye kadar burada yaşar, kimseciklere yük olmaz. Kaybedecek bir şeyi yoktur, “açın kapıları Osman geliyor” dediğine bakılırsa tutuklanacağını bilir, kendini kodese hazırlar. Nasihate kalkanlara “dolandırıcı, hırsız, katil, sahtekâr... Bir hiç uğruna hapsi göze alıyorlar, ben dinim, devletim, imanım için yatmışım çok mu?” diye sorar. “Allah’sıza, vatansıza, bayraksıza karşı SERDENGEÇTİ”nin yeni nüshaları yayınlanınca “nasıl olsa tutuklayacaklar” der, bavulunu hazırlar. Polisler kapısına dayanmadan, gider emniyetin kapısını çalar. Çoğu kez beklediği gibi olur, onu geri salmazlar. Parasızlık da vardır, kâğıt, matbaa, dağıtım... Her şey ona bakar. Bir ara politikaya atılır ancak 1961 seçimlerine hazırlanıyordur ki tutuklanır, ona propaganda yaptırmazlar. 4 yıl sonra Adalet Partisi’nden Antalya Milletvekili seçilir, 8 kere “mapus” olduktan sonra “mebus” olur, adımını parlamentoya atar. İlk gün döner kapıya takılır, gerisingeri dışarı çıkar. Gülmekten katılan arkadaşına “Allah yardımcımız olsun, daha meclisin kapısında dönekliğe başladık” diye fısıldar. Kürsüye çıktığı günlerden birinde CHP milletvekilleri sıra kapaklarına vurur, onu bir türlü konuşturmazlar. Osman Yüksel de “Bu meclisin yarısı hıyar” deyip noktayı koyar. Halkçılar “meclisin şahs-ı manevisine hakaret edildiğini” iddia eder “sözünü geri al” diye yırtınırlar. Bunun üzerine tekrar söz alır ve “tamam özür diliyorum” der, “bu meclisin yarısı hıyar değil!” Aslında hıyar “hayırlı” mânâsına da gelir ki hicv ikincidedir. Osman Yüksel, “Batıdan ve batıldan” nefret eder, frag giymez, papyon takmaz. Kıyafet dayatılınca kravatı beline bağlar. Doğrusunu isterseniz parmakçıların hakim olduğu bir mecliste aradığını bulamaz. Ne liderinin peşinde dolanır, ne de parti kurmaylarına yalakalık yapar. Eh AP yönetimi de onu kulağından tutar, kapının önüne koyar. Ki buna kibarca “ihraç” diyorlar. O da gider CKMP saflarına katılır, gönlünce siyaset yapar (1968) . Osman Yüksel sadece “Serdengeçti” ile kalmaz, devrin gözde gazetelerinden Yeni İstanbul’da “Selâm” başlığı ile makaleler yazar. Bu arada “Bağrıyanık” adlı mizah mecmuasını deruhte eder, mücadeleyi değişik sahalara yayar. Sadece bir sayı çıkan ve toplatılan Bağrıyanık onu çok heyecanlandırır, dergisi ile yatar, dergisi ile kalkar. Öyle ki lokantada “karnıyarık” isteyecek yerde “bağrıyanık” diyecek kadar...
4 yıl mebus 10 yıl hapis yatan, “Allah’sıza, vatansıza, bayraksıza karşı SERDENGEÇTİ” dergisini çıkaran; her çıkardığı sayıdan sonra “Nasıl olsa tutuklayacaklar.” Deyip emniyete giden ve her gittiğinde de hakikaten tutuklanan; hapse giderken de “AÇIN KAPILARI OSMAN YÜKSEL GELİYOR.” diyen biridir Serdengeçti..
Osman Yüksel’e göre milliyetçi mütedeyyin insanlar matbuatı ihmal ederek hata yapmaktadırlar. Dahası mâlum gazetelere para vererek yabancı, yalancı “basma kağıt tüccarlarına” destek olmaktadırlar. “Bab-ı adi patronları” (bunu sık kullanır) gidene sövmekte, geleni övmekte, Bolşeviklik, mandacılık yapmakta, tiranları alkışlamaktadırlar. İmzaları Merkez Bankasının çıkardığı banknotlardan daha muteberdir ve Beyoğlu gecelerinde büyük paralar harcarlar. Sarı altın ve beyaz kadın kovalayanlar hakkında “Akdeniz’i Karadeniz yapacak kadar kirli ve mülevves” ifadesini kullanmaktan kaçınmaz.
Tek başına ordu Osman Yüksel sadece dergi ve gazeteyle kalmaz “Mabetsiz Şehir, Bir Nesli Nasıl Mahvettiler, Bu Millet Neden Ağlar, Gülünç Hakikatler, Ayasofya Davası, Türklüğün Perişan Hali, Kara Kitap, Radyo Konuşmaları, Müslüman Çocuğun Şiir Kitabı” gibi eserler hazırlar. Yazılarına “Kara Osman, Karazor, Bağrıyanık, Aşık Fedaî, Salim Zeki, Terbiyeci, Muzip, Isırgan” gibi 19 müstear isimle imza atar. Hâzâ fedaidir, inandıkları uğruna düşünmeden öne çıkar, gelen gelir, gelmeyen gelmez, sağına soluna bakmaz...
Ve meshur dilekçesi..
Yüksek vekaletin alçak vekiline/ ANKARA
Ben, 3. Mayıs 1944 hadiselerine öncülük yapmak, gençligi kışkırtıp tahrik etmek suçuyla, Dil tarih cografya fakuktesinin felsefe şubesinin son sınıfının son noktasından bir telefon emrinizle atılan ben OsmanYüksel... İstanbula sürülüp, örfi idare komutanlıgının emrine teslim edildikten, tabutluklara tıkılıp, zincirlere vurulduktan sonra suçsuz oldugum anlaşılmıştır. Kader beni yine sizin karşınıza dikmiştir.
Hakkımı istiyoprum efendi hakkımı !..
Senden bahşiş istemiyorum !..
İmtihan hakkımı ya verirsin, ya zorla alırım...
Beni tuttugum yoldan Yücel degil, ecel gelse döndüremez !..
On kuruşluk Pul ve imza Osman Yüksel.
Tamamı Alıntıdır..
Birde anısı..
Osman Yüksel Serdengeçti milletvekili seçilince Hüseyin Üzmez’e “Ben oraları bilmem , gel beraber gidelim.” Demiş. Meclisin girişindeki dönerli kapıdan önce Hüseyin Üzmez geçmiş, bir müddet ilerlemiş, lakin arkasından ayak sesi gelmediğini hissedince dönüp bakmış ki; döner kapı ile birlikte Osman Yüksel de dönüp duruyor.
Tutup kolundan çekerek kapıdan kurtarmış. Abi hayrola ne dönüp duruyorsun?” dediğinde aldığı cevap meclisin duvarına yazılacak kadar veciz:
-Sorma Hüseyinciğim, döneklik meclisin kapısında başladı. Allah içerde bize yardım etsin.
Umarım faydalı olur :) Neden Osman Yüksel Serdengeçti derseniz... Bazı değerler için gercekten canından vazgeçtiğindendir..
Böyle bir insanı hatırlattığın için teşekkürler.
quote:
Orjinalden alıntı: msky77
Böyle bir insanı hatırlattığın için teşekkürler.
Pek ilgi görmüyor konu ama bilinçli birkaç kişi daha görse bana yeter.. :)
yeni mesaja git
Yeni mesajları sizin için sürekli kontrol ediyoruz, bir mesaj yazılırsa otomatik yükleyeceğiz.Bir Daha Gösterme