Profil: LaGardaş | DonanımHaber Forum

LaGardaş (Anıl Lına) · Otomobil Yardım ve Sigorta işlemleri altına konu açtı. 6 yıl

Seyir halinde stop etme sorunu

4 Yanıt

Yanıtla

Favorilere Ekle

0

LaGardaş (Anıl Lına) · Ülke ve Dünya Gündemi altına konu açtı. 7 yıl

MERKEZ BANKASI ASPRIN TEDAVİSİ

Yanıt Yok

Yanıtla

Favorilere Ekle

0

LaGardaş (Anıl Lına) · Ülke ve Dünya Gündemi altına konu açtı. 7 yıl

KUR-FAIZ-ENFLASYON

Bu gün, Merkez Bankası fonlama faizini 0,75 puan artırdı. Merkez Bankası yıl başından beri repo ihalesi açmıyor. Piyasayı Geç Likidite Penceresi (GLP) faizi ile fonluyor. Böylece fonlama faizi 13.50 seviyesine yükseldi.

Yüzde 13.50 ile piyasanın fonlanması, kurların üzerinde etkili olamayacaktır. Iki nedeni var. Birincisi para ikamesi, ikincisi piyasa faizinin seviyesidir.

Ekonomide para ikamesi başladı. İnsanlar tasarruflarını, TL yerine dolar ve euro olarak tutmayı tercih ediyor. Mecbur kalmaıkça Tl üzerinden tasarruf yapmıyor. Tasarufar Döviz Tevdiat hesaplarında tutuluyor.

2017 yılı sonunda, toplam tasarrufların yüzde 44'ü Döviz Tevdiat Hesaplarında (TDH) bulunuyordu. Bu oran Şubat 2018 de yüzde 46 ya çıktı. Yastık altı hesaba katıldığı zaman, oran yüzde 50 ye yaklaşıyor.

Para ikamesi başladığı zaman, küçük faiz ayarlamalari ile sonuç alınamıyor. Zira, piyasa dövize odaklı olarak çalışıyor.

Piyasa faizi, Merkez Bankasının fonlama faizinin üzerinde olduğu zaman, likidite dövize dönüyor. Merkez Bankası farkına varmadan döviz talebi yaratıyor. Düşük faizden fon alanlar, tahvil kıymetleri düştüğü için, tahvil satın alıyor. Tahvil satanlar döviz piyasasına talep olarak giriyor. Talep artışı kurları artırıyor.

Bu kadar basit bir ekonomik kuralı, Merkez Bankasının bilmiyor olması kabul edilemez. Yoksa Merkez Bankası kurların artmasını mı istiyor?

Nitekim fonlama faizinin 13,50 olarak ilan edilmesi dolar kuru uzerinde düşürücü yönde bir etki getirmdi. Getiremezdi çünkü, fonlama faizinin en az yüzde 15 lere çıkarılması gerekiyordu.

Zamanında, fonlama faizi yüzde 10' çıkarılmiş olsaydı, bu gün yüzde 15 leri konuşmayacaktık. Eğer fonlama faizi, derhal yüzde 15 seviyesine çıkarılmaz ise, bir süre sonra yüzde 20 lerden söz edeceğiz.

Sorun sadece likidite değil, aynı zamanda para ikamesidir. Umarım birileri bu gerçeği fark eder ve ekonomiye daha fazla zarar vermeyen kararları alabilir.

Şinasi Kara

11 Yanıt

Yanıtla

Favorilere Ekle

0

LaGardaş (Anıl Lına) · Kitap Önerileri/Tavsiyeleri altına konu açtı. 7 yıl

BIR KITAP OKUDUM, HAYATIM DEGISTI

9 Yanıt

Yanıtla

Favorilere Ekle

0

LaGardaş (Anıl Lına) · Ülke ve Dünya Gündemi altına konu açtı. 7 yıl

EKONOMIDE KURALLAR VARDIR

Ekonominin kurallarına uyulmadığı taktirde, kurallar herkesi kendine uygun hale getirir. Elinde siyasi güç olanlar bu kaideden muaf değildir.

Son on beş gün içerisinde kurlar yüzde 10 arttı. Birden çok neden var. Fakat en önemli neden faiz sendromundan kaynaklanıyor.

Maalesef ülkeyi, ekonomiden haberi olmayan Hükumet adamları yönetiyor. Faizi düşürmek amacıyla, propaganda yapmak moda oldu. Faiz lobisinden söz ediliyor. Merkez Bankasına faizi düşür diye baskı uygulanıyor.

Bu politika ekonomiyi çıkmaza götürüyor. Serbest piyasa ekonomisinde faiz ve ücrete müdahale edemezsiniz. Ettiğiniz taktirde, sistemin adı serbest piyasa olmaz.

Uluslar arası sermaye hareketleri serbest olan bir ekonomide, libor (uluslar arsı faiz)den düşük faiz finans kapital çıkışı ile sonuçlanır. Cari açığı olan bir ülkede sermaye çıkışı, anında kurlara yansır. Kur artışını, döviz satarak durdurmak dahi mümkün olamaz.

Nitekim Merkez Bankası vadeli döviz ihalesi açıyor, sonuç değişmiyor. Kurlar artıyor.

Basit bir düşünce ile elinde mevduatı olan şahsın davranışlarına bakınız. Mevduat enflasyon oranında eriyor. Enflasyonu karşılayacak getiri sağlanmaz ise mevduat bankalara gitmez. Altın ya da döviz satın alınır. İlave mevduat dövize talep olarak yansır. Kurlar artar.

Daha da kötüsü Bankalardaki Türk Lirası mevduat azalır. Dövizden doğan kur farkı bankalara yüklenir. Bankalarda likidite sorunu başlar. Nitekim dün, Merkez Bankası piyasaya 30 milyar lira para sürmek zorunda kaldı. Vatandaş Türk Lirasına güvenmiyor.

Bu güven yerine konulmadığı taktirde, bankalarda sorun başlayabilir. Tahsili imkansız alacaklar ve likidite sorunu "interbank faizini" yükseltecektir. 2001 krizi Interbank faizinin yükselmesi ile başladı.

Bir taraftan vadeli idöviz ihalesi ile spekülasyona çanak tutuluyor. Diğer taraftan, Merkez Bankasının piyasaya verdiği likidite dövize dönüyor. Kurlar artıyor. Bedelini enflasyon olarak halk ödüyor.

Amatör adamlar ile Para Politikası uygulanamaz. Umarım birileri bu çıkmaz işe son verme ehliyetine sahiptir. Yoksa, freni patlamış araç gibi ekonomi tepetaklak gidiyor.

Şinasi Kara

2 Yanıt

Yanıtla

Favorilere Ekle

1

LaGardaş (Anıl Lına) · Konu Dışı altına konu açtı. 7 yıl

BIREYSEL CEVRE KIRLILIGI SORUNU

2 Yanıt

Yanıtla

Favorilere Ekle

0

LaGardaş (Anıl Lına) · Konu Dışı altına konu açtı. 7 yıl

ANAYASADA DIN ÖZGÜRLÜĞÜ

Elhamdulillah muslumanim, fakat dinI ozgurluk konusunda bir aciklik getirmek gerekiyor.

TURKIYE CUMHURIYETI ANAYASASI

VI. Din ve vicdan hürriyeti

MADDE 24. – Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.

14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.

Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.

Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.

EK:
III. Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması

MADDE 14. – (Değişik: 3.10.2001-4709/3 md.) Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.

Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.

3 Yanıt

Yanıtla

Favorilere Ekle

0

LaGardaş (Anıl Lına) · Güncel altına konu açtı. 7 yıl

KADIN VE TOPLUM

Dün, Japonların "Sumo Güreşi" sırasında, güreş yapılan alanda adamın biri rahatsızlanıyor. Kadın doktor müdahale ediyor. Japon geleneklerine göre, kadınların Sumo güreşlerine katılması yasak. Kadın doktorun, hastaya müdahale etmesine izin verilmiyor. Japonya'da ortalık karışıyor.

Bilgi toplumuna evrimleşmekte olan Japonya'da bu durum tatışılıyor. Yetkililer olay nedeniyle "doktor kadından ve Japonya'dan" özür diliyor.

Japonya'daki bu olay "kadının toplumdaki yerini" tartışmaya açtı. Zira, sadece Japonya'da değil Arap dünyasında ve Arap kültürünü Müslümanlık sanan İslam Aleminde, kadın ikinci sınıf insan muamelesi görüyor.

Kadının toplumdaki yeri, ekonomik gelişme aşamalarına göre şekilleniyor. Gelişme aşamalarını üçe ayırıyoruz. Tarım Toplumu, Sanayi Toplumu, Bilgi Toplumu.

Her aşamada kadının toplumdaki yeri farklılık gösteriyor.

1. Tarım Toplumu:

Tarım toplumunda, işlenecek toprak çok geniş. Ekonomik büyüme insan sayısının artması ile mümkün. Doğum ile insan sayısı artıyor. Artışı ise kadının doğurganlığı belirliyor. Kadın, ne kadar çok çocuk doğurur ise nüfus o kadar çok artıyor. Ekonomi büyüyor.

Nüfusun artması, toprak sahibinin rantını artırıyor. Rant artışını aristokratlar ve din adamları paylaşıyor. Doğum artışı için "kadınlar hakkında" kurallar oluşturuluyor.

Kadın ikinci sınıf insana dönüştürülüyor. Kadın köle ve meta durumuna indirgeniyor. Daha fazla doğum sağlanması için birden çok kadın le evlenme düzeni kuruluyor.

2. Sanayi Toplumu:

Sanayi toplumunda ekonomik büyüme, sermaye artışına bağlı olarak gerçekleşiyor. İnsan sayısının ekonomik büyümedeki rolü azalıyor. Sermaye (fabrika) çoğaldıkça daha çok işçiye ihtiyaç duyuluyor. Kadın iş hayatına katılıyor. Para kazanıyor. Sanayi toplumunda kadın, ekonomik özgürlük elde ediyor.

Ekonomik özgürlük sayesinde, kadın ile erkek eşit seviyeye geliyor. Tarım toplumundan gelen gelenekler, kırılmaya başlıyor. Tarım toplumuna özgü, aristokrat ve din adamlarının uydurduğu dini kaideler uygulanamaz oluyor.

3. Bilgi Toplumu:

Dünya bilginin egemen olduğu, yeni bir sosyolojik yapıya doğru evrimleşiyor. İleri sanayi toplumlarında bu evrimleşmenin ip uçları görünüyor. Bilgi toplumunda kadınların öne geçeceğine kesin gözü ile bakılıyor.

Bilgi toplumunda kadın "kimden çocuk yapacağına, kendisi karar verecek" deniliyor. Kadın seçici, erkek ise seçilen durumuna düşüyor. Şimdiden Amerika ve AB ülkelerinde bu durumun başladığı görülüyor.

Şinasi Kara

10 Yanıt

Yanıtla

Favorilere Ekle

1

LaGardaş (Anıl Lına) · Ülke ve Dünya Gündemi altına konu açtı. 7 yıl

DOLAR NEDEN ARTIYOR ?

Serbest piyasa ekonomisi uygulandığı zaman uyulması gereken kurallar vardir. Bu kurallara uyulmadığı taktirde, sistem kendi kendini düzeltiyor. Bunlardan birisi de döviz piyasasıdır.

Serbest piyasa ekonomisinde ücret, faiz ve kara dokunulduğu zaman sistem anında cevap veriyor.

Müteşebbisin karını negatif yönde etkileyen idari kararlar ve vergiler yatırımların hızla azalmasına neden olur. Yatırım azalması ekonomik dinamizmi azaltır. Büyüme oranı düşer. İşsizlik artar.

Ücretleri, emeğin verimi tayin eder. Üretime katılan en son işçinin, üretimde yarattığı verim seviyesine kadar ücret artabilir. Bu seviyenin üzerine çıkıldığı zaman, ücret maliyete girer ve maliyet enflasyonu ortaya çıkar.

Siyasiler faizler düştüğü zaman yatırımların artacağını zanneder. Klasik ekonomi teorisine göre, bu kuralın işlemesi için ekonomide yatırıma gitmemiş tasarruf mevcut olmalıdır. Eğer tasarruf yok ise faizleri düşürmek yatırımları artırmaz.

Bunun için kriter ve formül vardır.

Toplam krediler/Toplam mevduat

formülünün sonucu birin üzerinde ise, elde yatırıma gidecek tasarruf yoktur. Türkiye'de bu oran birin üzerinde seyrediyor. Bu nedenle, Türkiye'de faizleri düşürmek yatırımları artırmaz.

Reel faizleri Libor seviyesinin altına düşürüldüğü taktirde ekonomide döviz krizi yaratılır. Sebebi ise, finans kapitalın dövize yönelmesidir.

Faizi beğenmeyebilirsiniz. Faiz lobisi gibi toplumda kabul gören söylem üretebilirsiniz. Ekonomik gerçeklik taşımadığı halde, faiz enflasyonun nedeni diyebilirsiniz. Ancak, serbest piyasa ekonomisinde reel faizi libor (uluslar arası geçerli faizin) altına düşürdüğünüz zaman finans kapital dövize döner. Yurt dışına akar.

Uluslar arası sermaye akımları serbest olduğu zaman, söylem ve niyet sermayenin kendini koruma güdüsünü harekete geçirir. Nitekim, dolar 3.70 kur seviyesinde iken, Hükumet adamları "faizin yüksek" olduğundan şikayet etmeye başladılar. Sermaye hemen kendini korumaya aldı. Dövize dönüyor. Artan döviz talebi on beş gün içerisinde kurları yüzde 10 oranında yukarı çekti.

İktisat bilimdir. Doğruları söyler. Sebest piyasa uygulaması devam ettiği sürece faizlerden uzak durun. Durmadığınız taktirde doların 5 lira olması fazla uzun zaman almayacaktır.

Sinsi Kara

2 Yanıt

Yanıtla

Favorilere Ekle

0

LaGardaş (Anıl Lına) · Ülke ve Dünya Gündemi altına konu açtı. 7 yıl

EKONOMI BUYUYOR, VATANDAŞ SIKAYET EDIYOR

TUİK rakamlarına göre, 2017 yılında Türk Ekonomisi yüzde 7,4 büyüdü. Yüksek bir büyüme ve fakat vatandaş şikayet ediyor. Büyüme benim gelirime yansımadı diyor.

Bir önceki yıla göre, ulusal hasıladaki artışı ekonomik büyüme olarak hesaplıyoruz. Ulusal hasılanın hesabında iki metod var.

-Bir yıl içerisinde üretilen mal ve hizmetlerin parasal değeri (a+b+c+....n) p toplanıyor. Ulusal hasıla (Y)ortaya çıkıyor. Formül olarak Y= p(a+b+c+....n) yazılabilir

-Ya da, üretime katılan faktörlerin geliri toplanıyor. Toprağa ödenen Rant (R), işçiye ödenen Ücret (Ü), sermayeye ödenen Faiz (F) ve müteşebbisin karı (K) toplanıyor. Ulusal hasıla ortaya çıkıyor. Formül olarak Y=R+Ü+F+K yazılabilir.

Her iki hesaplama, teorik olarak birbirine eşit olması lazım.

Y= p(a+b+c+....n)=R+Ü+F+K

Bu formülde devletin payı da var. Birinci tarafta fiyatlar içersinde vasıtalı vergiler devletin payını gizliyor. Formüldeki dengeyi sağlamak için bölüşüm tarafına devletin payını (T) olarak ilave etmek gerekiyor.

Formülün birinci tarafı üretimi, diğer tarafı bölüşümü gösteriyor. Hasıla üretilirken bölüşülüyor. Bir üretim ameliyesi düşünün, üretim yapılırken üretime katılanlar pay alıyor. İşçi ücretini alıyor, sermaye faiz kazanıyor. Toprak varsa rantını alıyor. Geriye, müteşebbisin karı kalıyor.

Ekonomi büyürken, büyümeden elde edilen katma değerler eşitsiz bölüşülüyor. Kimi faktörlere hiç yansımıyor. Ücrete ise gecikme ile yansıyor. Şikayet bölüşümden kaynaklanıyor.

- Toprak sahibi (tarımsal kesim) şikayetçi. Zira, gelişmiş ekonomilerde Toprak Rantı sıfırlanıyor. Türkiye'de toprak rantı sıfıra yakın seyrediyor. Toprak sahibi artan hasıladan çok az ya da hiç pay alamıyor. Milli gelir artarken, toprak sahibinin geliri artmıyor toprak sahipleri (tarım kesimi) bu nedenle şikayet ediyor.

- Sermaye sahipleri de memnun değil. Bankada parası olan finans kapital sahipleri reel anlamda pozitif faiz elde edemiyor. Faiz gelirinden enflasyon ve vergi düşüldüğü zaman, geriye kalan reel faiz negatif seyrediyor. Tasarruf (finans kapital) sahipleri, ekonomik büyümeden istifade edemiyor.

-İşçi şikayetçi. İşçinin ücreti yıl içerisinde kolay değişmiyor. Zamlar genellikle bir yıl gecikme ile yapılıyor. Bölüşümden gecikme ile pay aldığı için ücretli kesim benim gelirim büyümedi diyor. Eğer ekonomi büyürken, istihdam artıyor ise bireysel olarak emek geliri artmasa dahi toplu olarak emek geliri artıyor. Zira çalışan sayısı kadar yeni ücret ekonomiden pay alıyor. Bu durum işsizin iş bulmasından kaynaklanıyor.

Tarımsal kesim ikayetçi, işçi şikayetçi, mevduat sahibi şikayetçi.

Ekonomik büyümenin yarttığı ilave hasıla, kaybolmayacağına göre kime gidiyor?

Büyümeden elde edilen hasıla kar olarak müteşebbisin cebine gidiyor. Müteşebbis üretirken vasıtalı vergileri, yıl sonunda vasıtasız vergileri ödüyor. Üretimi gerçekleştiren işletmeler ve devlet, milli gelirde meydana gelen artışı bölüşüyor. Vatandaşa bir şey kalmıyor.

Şinasi Kara

17 Yanıt

Yanıtla

Favorilere Ekle

1