Asgari ücret net 8500 TL
Seneye 5 hane altında maaş kalmıyor
Çok detaylı bir konu oluşturmayacağım, çünkü nedense son senelerde bölüm yöneticileri bu tarz konuları sevmiyor herkes orada burada sormasına rağmen.
Koç bilgisayar mühendisliği 2018 mezunuyum, 4 senedir de yazılımcı olarak çalışıyorum, Java backend yazıyorum, biraz da frontend bilgim var, ama javascript kullanmadığım için bu konuda soru sormamanızı tercih ederim.
"Bilgisayar mühendisliği yazacağım, A üniversitesi mi B üniversitesi mi yazayım?" tarzı soru gelirse cevaplamayacağım, çünkü cevabını bilmiyorum. Bunların cevapları hem seneler içerisinde değişiyor, hem de karşılaştırmanın kolay bir yolu yok.
Son olarak, özel mesaj atmak yerine buraya yazın lütfen.
Oğlum keyif yapsanıza biraz?
9 sene önce sınava girdim, hatırlıyorum biter bitmez arkadaşlarla buluşup durduk, evde olduğum zamanlar tüm sene izlemek isteyip de zamansızlıktan ve suçluluk duygusundan izleyemediğim dizileri filmleri izledim, oyun oynadım, tüm sene aldığım kiloları atmak için spora başladım, yapacak sayısız şey vardı, yapmak isteyip de uzun süre yapamadığım şeyler.
Burada gelmiş tüm gün ne zaman açıklanacak, sitede ping yükseldi, yok x1.2, x0.8 (ki baya ilginç, bu tarz tahminler yoktu hiç eskiden).
Yapabileceğiniz bir şey kalmadı abicim, sınava girdiniz, hiç mi sene içinde isteyip de yapamadığınız şeyler yok? Onlara odaklanın, açıklanacağı zaman açıklanır zaten.
İlla konuşacaksanız da bölüm seçimi konuşun. Bölüm fark etmez, puanımın yettiği en yüksek yere girerim tarzı düşüncelere girmeyin, hayatınız kayar. Yıllardır sınav sonrası bu mantıkla seçim yapıp 2-3 sene sonra "20 yaşında x bölümden y'ye geçmek" tarzı konular görüyorum. Şu zamanı değiştiremeyeceğiniz, zamanda sabit şeyler üzerine uğraşacağınıza kendinizi keşfetmekle ve hayattan ne istediğinizi iyice anlamakla uğraşarak geçirebilirsiniz.
Ayda yemeğe ne kadar para harcıyorsunuz?
|
2022 yazılımcı maaşları anketi sonuçları
Seçilen pozisyondan bağımsız olarak junior-middle-senior diye seçtirmeleri hoş olmamış, mid level CTO var bildiğin , ama onun dışında güzel anket.
Öncelikle hem roguelike hem de deckbuilder türünü ayrı ayrı seven biri olduğumu belirtmek isterim.
Roguelike tanımına merak edenler için, roguelike prosedürel olarak oluşturulan bölümler içeren, yani her oynadığınızda rastgele fakat belli kurallar bazında daha önce oynamadığınız bölümler oynamanızı sağlayan, ölümün kalıcı olduğu oyun türüdür. Genelde bir şeyler açma (unlock) mekaniği olsa da bu çeşitliliği artırır, doğrudan gücünüzü artırmaz, yani oyunu tekrar tekrar oynarken gittikçe karakteriniz güçlendiği için değil de siz oyunu daha iyi öğrendiğiniz için daha çok ilerlersiniz. Bunun en ünlü örneği The Binding of Isaac diyebiliriz.
Deckbuilder ise Magic the Gathering olsun, Hearthstone olsun, kısaca kartlar ile tur bazlı savaştığınız oyunlardır.
Slay the Spire oyunu ilk çıktığında baya ses getirmişti, çünkü bu bahsettiğim iki türü birleştiren ilk oyundu. Tabi illa önceden yapanlar olmuştur, ama ünlü olabilen, aradan sıyrılabilen ilk oyun diyelim. Ben çok sevmiştim.
Sonrasında Griftlands, Monster Train tarzı pek çok benzeri çıktı.
Dicey Dungeons ise bende apayrı bir yer edindi, çünkü sadece Slay the Spire üzerinde bazı değişiklikler yapmamış, bambaşka bir oyun yapmış, öyle ki şu şu özellikle Slay the Spire'a benziyor diyemiyoruz, Dicey Dungeons oyunu Dicey Dungeons'a benziyor
Oyunda 6 adet karakter var, ve bu 6 karakterin oynama tarzı birbirinden inanılmaz farklı, öyle ki her yeni karakter oynadığında bambaşka bir oyun oynuyormuşsun hissi veriyor. Sadece kartları değişmiyor, baya baya oyunun bize sundukları, o turun oynanış şekli de değişiyor. Bir karakterde iyi olmanız diğer karakterde de iyi olacağınız anlamına gelmiyor.
Karakterleri karmaşıklık seviyesine göre açıyoruz, ilk açılan karakter en basiti, en son açtığımız en karmaşığı gibi. Oyunun bu yüzden ilk saatleri çok keyifli geçiyor, birden bire zorlaşma ya da çok kolay olma gibi durumlar olmuyor.
Oyunu en orjinal yapan kısım ise ana mekaniği olan zarlar. Normalde deckbuilder oyunlarda bir desten vardır, ya bu desteyi baştan sona oynarsın ve kartların biter, ya da her desteği bitirdiğinde destenin başına dönersin. Burada ise kartların her zaman elinde, ama kartları aktive etmek için zarlarını kullanıyorsun. Mesela bir kart sadece çift sayı içeren zar alabiliyor, senin karakter turun başında otomatik zarlarını atıyor ve çift olanlarını onda kullanabiliyorsun. Veya sadece 6 attığında kullanılabilen kartlar oluyor. Böyle bakınca çok şansa dayalı gibi gözüküyor, ama pek çok kart ve bir sürü zarınız olduğunda oyunun stratejik turu baya ön plana çıkıyor, her tur pek çok seçim yapıyor ve cidden kararınıza bağlı olarak çok daha iyi sonuçlar elde edebiliyorsunuz.
Oyunun gerek prosedürel yapısı, gerek de açılabilir eşyalarıyla tekrar tekrar oynanma özelliği gayet iyi. howlongtobeat verilerine göre oynanma süresi:
Benim her karakteri bir tur deneyip karakterlerle ilgili yaptığım yorumlara da aşağıdaki oynatma listesinden ulaşabilirsiniz.
https://www.youtube.com/playlist?list=PLKT188Gs5IFYThzFkv7Kgn1C3qD0lLZid
Önünüzde 3 kapalı kutu var, ikisinde 100 lira, birinde 100 dolar var.
Siz birini seçtikten sonra, mesela 1. kutuyu seçmiş olun, ben 3. kutuyu açıyorum ve içinde 100 lira olduğunu gösteriyorum. Bunu gördükten sonra "kararını değiştirip 2. kutuyu seçmek ister misin?" diye soruyorum. Cevabın ne olur ve neden?
Selam arkadaşlar, ben 2018 yılında bilgisayar mühendisliğinden mezun oldum ve 5-6 senedir sınav dönemlerinde bu bölümü takip ediyorum. Ülkenin siyasi ve ekonomik durumunun kötüleşmesi, işsizliğin artması gibi sebeplerle bu sınavın gençler üzerinde baskısı devamlı artıyor, bunun farkındayım, ama bazı hataları çok sık görüyor gibiyim, ve "circlejerk" denilen bir terim vardır, aynı ortamdaki insanlar devamlı birbirinden aynı şeyleri duya duya bunu gerçek olarak algılamaya başlar, bu durumda bireylerin birbirinden duydukları hep kulaktan kulağa dolaşan, hiç birincil gözden görülmeyen bilgiler olur, ben de bunu yıkma amaçlı bu konuyu açıyorum.
Üniversiteye giriş sınavları az süre içinde çoktan seçmeli soruları en optimal yöntemlerle çözme üzerine kurulu, çoğu genç ve bu yaratıcılığı, detaylı düşünmeyi, açık fikirliliği öldüren bir şey. Çoğunuz için hayatınızın bu kısmı artık geride kaldı, ve bu siyah-beyaz, 1 ya da 0 mentalitesinden çıkma ve yeniden düşünme zamanı geldi.
İlkokuldan üniversiteye kadar olan zamanda hayatınız, seçimleriniz oldukça lineer. İlkokul'da derslerine çalışıp okuyup ortaokula geçersin, aynı şeyi yaparak liseye, sonra aynılarını yaparak üniversiteye, ama hayatın çoğu aslında böyle değil. Daha fazla uzatmadan başlıyorum:
1) Puanlar ve sıralamalar tamamen daha önce üniversite okumamış ve çalışma hayatını görmemiş yeni lise mezunlarına bağlı.
Evet, istisnalar olsa da bu hesaba katılmayacak kadar düşük seviyede. Sınav sonuçları gelen arkadaşlar önceki senenin okul sıralamalarına bakıyor, görüyor 20.000 ile almışlar, kendi sıralaması 19.000 diye burayı yazıyor, seçim kısmının %90'ı bundan ibaret. Okullar objektif bir şekilde ranklenmiyor, 3. parti bir grup uzman şu okul bu okuldan iyidir demiyor, tamamen ama tamamen yeni sınavzedelerin bir önceki senekileri takip etmesiyle oluşan bir sistem bu. Bunu bilmek önemli, çünkü bu 9000 sıralaması olan bir insanın 15.000 yerine 10.000 ile gireceği bir okulu seçmesi gibi bir zorunluluğun hiçbir şekilde olmadığını, hatta bunu düşünmenin çok yanlış olduğunu gösteriyor. Sırf lokasyonu bile daha uygunsa 15.000 seçilebilir, puanınıza yazık falan olmaz, o puanın tek amacı sizin istediğiniz üniversiteye girmeniz, olabildiğince ucundan, taban sıralamaya yakın girebilmek değil.
2) Üniversitelerde ileri seviye mesleki eğitim verilmiyor.
Gördüğüm kadarıyla gençler üniversite eğitiminin meslekleri açısından çok önemli olduğunu, mesleğini yapmayı orada öğreneceklerini, okuldan okula bu eğitimin aşırı değişeceğini düşünüyor.
Ben Koç mezunuyum, okurken MIT mezunu hocalar vardı, dolayısıyla onların müfredatını yakından takip ettiğimiz pek çok ders oldu, ve rahatlıkla söyleyebilirim ki nerede okursanız okuyun öğreneceğiniz bilgiler çok temel ve hiçbir şekilde sizi mesleğinizde iyi yapmayacak, hatta mesleğe hazır hale bile getirmeyecek. Üniversite meslek eğitimi için efektif bir sistem bile değil, özelleşmiş bir eğitim düzeni 2 yılda çok daha fazla şey öğretebilir.
Üniversitenin asıl değeri sosyal açıdan da sizi geliştirmek, alanlarında uzmanlaşmış hocalarla tanışmak, kültürel olarak sizi kuvvetlendirmek, çevrenizi genişletip hayatınız boyunca arkadaşınız olması muhtemel insanları tanımak. Hayatınızda bir daha hiç kendinizle yaşıt, hayattan benzer isteklere sahip, sizle benzer yolları yürüyecek bu kadar fazla insanla bir arada olmayacaksınız, ve bence üniversitenin en değerli yanı da bu. Son olarak şunu da ekleyeyim, akademik başarı iyi öğretmen yapmıyor. 30 senedir cutting edge işlerle uğraşan bir profesörün efektif bir şekilde yazılıma giriş dersi öğretmesini bekleyemezsiniz. Benim gördüğüm master/doktora öğrencilerinin etüt derslerinde anlattıkları çok ama çok daha anlaşılır ve bilgi vericiydi, o yüzden bazı derslere gitmeyip de sadece etütlere giden pek çok öğrenci vardı.
3) Bölümlerin seneler içinde olan sıralama değişimlerinin meslekle doğrudan ilgisi yok.
Korelasyon gösterenler yok değil, mesela inşaat gerçekten kötüleşti, çünkü zaten iğne ipliğine bağlıydı, Türkiye'deki geçici beton sevdasına bakıyordu tamamen, dönemsel değişkenlik göstereceği belliydi, ama mesela hukuka bakalım. Açıkçası sıralamaları çok takip etmedim, ama hukuk sıralamaları muhtemelen hiçbir şekilde mesleki hayattaki değişimleri göstermiyordur. Son 5-6 sene içinde polisler yerlerde sürüklediler, kontrolsüz miktarda mezun verildi, günde 12 saat çalışıp az maaş almak normal sayılmaya başlandı. Eğer bu bölümün sıralaması çok ciddi anlamda düşmediyse bu sıralamalara güven olmayacağını bilebilirsiniz.
En bilgili olduğum bilgisayar mühendisliği özelinde konuşursak bu sıralamaların ve liseliler arasında olan popülerliğin etkisi o kadar komik şekilde yorumlanıyor ki, şaşırıyorum gerçekten. Sıralamaların yükselmesi mezun sayısını artırmıyor, garip garip ne idüğü belirsiz bina üniversitelerinin açtığı bölümler de sektörü etkilemiyor. Bir kere bilgisayar mühendisliği mezununun bir imza yetkisi vs. yok, işverenin umrunda değil senin bilgisayar mühendisliği okuyup okumadığın, yani rekabet açısından bunların da hiçbir etkisi yok. İmza yetkisi olan mesleklerde bu fark yaratır, ama yazılımcı olcaksanız tamamen önemsiz. Sıralamalar sadece ama sadece sizi ilgilendiriyor, bu sıralamaları ne 10 sene öncenin mezunları ne de işverenler biliyor. Kolay bir iş değil, o yüzden kendisine uyumsuz olmasına rağmen yazanlar zaten çok çalışkan değillerse tutunamayacaklar, yani bu sizin düşünmeniz gereken bir faktör değil.
4) Üniversite - yurtdışı imkanı ilişkisi yok denilebilecek seviyede.
Bazı yerlerde bazı Türk okullarını duyanlar olur, ama genel anlamda pek bir önemi yok. Özellikle master/phd vs. için gidilecekse açık ara en önemli etken para. Paranız varsa gidersiniz, bu kadar basit. Tamamen bedava bir okuldan kabul bile alsanız orada yaşamak için gereken para oldukça yüksek, parası olmayanın biriktirip buna yatırması gerekir. Koç için konuşacak olursam mezun olur olmaz gidenlerin büyük çoğunluğu ailesinden yardım alabilen arkadaşlar, sonradan gidenler hep para biriktirip gitti ya da gitmekten vazgeçti. Bunun okulla da çok alakası yok, başarıyla da, 2.4 ortalamalı arkadaş bile TUM'a girdi. Para para para, bunu çok karıştırmayın, hangi okulla daha rahat yurt dışına giderim gibi şeyler düşünmeyin. Erasmus şartları vs anlarım ama mezuniyet sonrası için bir etkisi olmayacak.
5) İneklemek yapabileceğiniz en iyi şey değil.
Bu özellikle akademisyen olmayacaksanız daha da önemli. 4.0 ortalamaya olabildiğince yaklaşmaktan daha önemli şeyler var okulda. Bu derslere gitmeyin, çalışmayın demek değil, sadece tüm üniversite hayatınızı buna adamayın, üzülürsünüz. Klüplerde sosyalleşmek, çevre edinmek, mümkünse part-time çalışmak, kendi kendinize projeler yapmak, sunum yapma/konuşma/özgüven tarzı konularda kendinizi geliştirmek 3.0 yerine 3.5 ortalama yapmaktan daha önemli bence. Hepsini yapabiliyorsanız ne güzel, bunu yapabilenler de var, ama odanıza/kütüphaneye kapanmayın hiçbir şekilde.
Forumda görüyorum kendisine şu kadar çalışacağım her gün diye hedefler koyanlar, bir daha yaşamayacaksınız üniversite hayatını, sonrasında zaten 60 yaşına kadar çalışacaksınız, eğlenmek ile boş bir hayat geçirmek aynı şey değildir, eğlenmeye zaman ayırın.
6) Bölüm seçin, üniversite değil.
Bu çok klasik bir öneri, biliyorum, ve üniversite seçmenin avantajlı olabileceği bazı uç senaryolar da var, ama benim gözlemlediğim forumdaki durum çok daha kötü. Sıralamanızı söyleyin size ne yazacağınızı söyleyim tarzı konular var, kişiler hiç neyden hoşlandıklarını bile yazmadan sıralamasını söylüyor, diğer insanlar da ona okul-bölüm kombinleri söylüyor, ve bu tabi ki 1. maddede bahsettiğim gibi tamamen sıralamayı olabildiğince tabandan girebilecek şekilde kullanmak. Bunu yapmayınca sıralamanın boşa gideceği düşünülüyor, halbuki tam tersine bu yaptığınız sıralamayı boşa götürmek.
Resmen bölüm fark etmeden sıralamasının yettiği her okul-bölüm'ü not alıp bunları yüksekten düşüğe sıralayarak yazan insanlar var. Yapmayın, etmeyin, daha 17-20 yaş aralığındasınız çoğunuz, tüm ömrünüz bununla geçecek, aşırı ciddi bir karar, ama böyle yaparak herhangi bir karar vermemiş, sadece anlamsız sayıları takip etmiş oluyorsunuz. Olacak iş değil gerçekten. Şu anki sevgilim daha iyi yönlendiren olmadığı için böyle yapmış ve ne kadar cahilmişim diye anlatıyor hep o lise son zamanlarını, bunun pişmanlığını hala yaşıyor.
7) İlgili üniversiteden mezun ve mesleğini icra edenler dışında kimseye güvenmeyin.
Gerek bu forumda, gerek ekşi sözlükte, gerek saçma sapan bloglarda gördüğünüz bilgilerin çoğu birinci elden deneyimlememiş, insanların oradan buradan duyduğu saçma sapan şeyler. Bu forum üzerinde kapıştığım çok oldu mesela, sanki yazılımcıymış gibi yazıp da aslında liseli olduğu aşikar olan insanlarla. Yok arkadaşının kuzeni 15000 liraya başlamış, yok eniştesini asgari maaşa almışlar, traş bunlar hep. O arkadaşının kuzeni gelip kendisi anlatsa diyecek ki ben çok uç noktayım, hem şöyle şöyle işler yapmıştım hem de çok şanslıydım, ama gel gör ki bunu anlatan insan sanki normal bir şeymiş gibi anlatıyor, kulaktan kulağa dolaştıkça saçmalaşıyor da saçmalaşıyor.
Ciddi ciddi internetten bulduğu bilgilerle ego kasan çocuklar mevcut burada. Artist artist düpedüz yanlış olan şeyler söylüyor bazıları, cool takılıyor, bazılarınız da artılıyorsunuz, gözlemleyen insanlar da, ki bölümde çoğu insan gözlemci, bunları gerçek sanıyor.
Şu an işyerindeyim, bunu daha da makaleye çevirmek istemiyorum, hızlıca aklıma gelenleri yazdım, sorusu olan varsa elimden geldiğince cevaplarım.
Bilgisayar Mühendisliği hakkında merak ettiklerinizi sorabilirsiniz
Merhaba arkadaşlar, öncelikle geçmiş olsun, anladığım kadarıyla sınavlar geride kalmış artık. Zorlu ve bir o kadar da heyecanlı bir tercih süreci sizleri bekliyor.
Ben 2018 yılında Koç Bilgisayar Mühendisliği bölümünden mezun oldum ve yıllardır bu dönemde bu bölümde bu konuyu açıyorum.
Farklı olarak başlığa Koç yazmadım bu sefer, çünkü ana temanın Koç Üniversitesi olmasını istemedim. Benim okuduğum, özellikle girdiğim seneden beri pek çok şey değişti, burslu oranı değişti, okulun şu anki öğretim kadrosuna hakim değilim, bildiğim kadarıyla okul çevresindeki bazı sosyal alanlar kapanırken bazı yenileri açıldı ve hatta okul içinde benden sonra yapılan yeni binalar bile mevcut, ama tabi ki cevaplayabileceğim pek çok soru da olacaktır.
Onun haricinde bölüm, okurkenki zorluklar ve mezuniyet sonrası dönem hakkında her türlü sorunuzu sorabilirsiniz.
X okul mu okumalıyım Y mi tarzı sorular sormamanızı rica edeceğim, çünkü bilmiyorum :)
İşlemci darboğazı o kadar korkunç bir şey değil
|
When one person suffers from a delusion, it is called insanity. When many people suffer from a delusion it is called a Religion. -Robert M. Pirsig |
Son Giriş: 6 gün önce
Son Mesaj Zamanı: 3 ay
Mesaj Sayısı: 7.227
Gerçek Toplam Mesaj Sayısı: 17.522
İkinci El Bölümü Mesajları: 7
Konularının görüntülenme sayısı: 121.589 (Bu ay: 1.418)
Toplam aldığı artı oy sayısı: 18.916 (Bu hafta: 0)
En çok mesaj yazdığı forum bölümü: Konu Dışı / Off Topic