Şimdi Ara

Rönesans, Galileo ve İslam? (3. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
52
Cevap
1
Favori
3.260
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: olağan_şüpheli
    ... sorularla islamiyete sormuş birisi..dünya dönüyormu gazali bu konuda ne demiş gibisinden ..ama yazar gazali dünyanın dönmesiyle ilgili net bişi bulamamış.ama gazali yuvarlak olduğunu biliyordu..bunu kurana dayandırmıyor .yukardaki ifadesine bakarsan bunu bilimsel metodlarla kanıtlanmı olduğu için biliyor..ama dünyanın dönüp dönmediğini o da bilemiyor..ama sorsan kuranda o da yazıyordur muhtemelen...ama eski dönemlerde yine kimse kurana bakara dünyanın gneşin etrafında döndüğünü kesitrememiştir..
    ...
    o görmüş ama gazali gibi büyük birisi görememi..şimdi HY daha mı bilgin kuran konusunda gazaliden..hy arapca bilmez kuran oku desen okuyamaz..aslında basit..gazalinin döneminde muhtemelen bu konu net değildi..güneş mi dünyanın etrafında dönüyor yoksa dünya mı güneşin etrafında ya da dünya kendi etrafında dönüyor mu bilim adamları net şekilde söyleyemiştir ama biz bugun net sekilde biliyoruz ki dünya güneşin etrafında dönüyor..haliyle kuran ayetini hiç bir kimse güneş dünyanın etrafında dönüyor seklinde yorumlamaz..gazalinin dediği gibi bu dine karsı bir cinayet olur...

    http://www.mucizeyalanlari.com/gunesin-gidis-istikameti/

    Gazali fazla büyütülüyor. Alim de olsa hataları vardır. Her söylediğini doğru kabul etmeye gerek yok.

    Son yazdığı eserlerden birinin sonunda, daha önceki bazı yazılarında hatalar olduğunu, artık farklı düşündüğünü söylemiştir.

    Birinin tavsiyesiyle okudum, kitabın sonunda birkaç sayfada bu konuda yazmış ve okuyucuları bazı eski eserleri konusunda uyarmıştır.

    Kuran'ın üslubu böyledir. Bazı konularda tam bilgiler vermez, bazılarını da detaylı açıklar.

    Bazı yerlerde zamanları yaklaşık belirtir, bazılarında tam sayı verir. "Kehf asabı 300 yıl ve üstüne 9 yıl mağarada kaldı" der.
    "Nuh 1000 yıldan 50 yıl eksik yaşadı" der. Niye böyle dediğini ancak O bilir.

    Bazı çok önemli ibadetler hakkında yalnızca bir ayet gönderir (kurban), günlük hayattaki bazı basit görünen konularda çok sayıda ayet içerebilir.

    Kuran'da niye dünyanın yuvarlak oluşunun yazmıyor olduğunu sorgulamak biz kullara düşmez.
    Kimbilir, belki de o dönemdeki insanların bunu bilmesini istememiştir.

    Önemli olan anlamaya ve hayata uygulamaya çalışmaktır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ar_tryk

    quote:

    Orijinalden alıntı: olağan_şüpheli

    http://www.kuranmeali.org/55/rahman_suresi/33.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx

    çoğunluğu sınır olarak çevirmiş..

    Başkalarının çevirisine değil kelime manasına bakarak kendin çevir. Yerin çapından deniyor. Sınır diye yorumlasan yine çap şeklinde sınır olmak zorunda.Artı bildiğimiz göklerden başka daha ne gökler olabilir. Belki başka bir evrenin atomunun elektronundayız. Bldiğimiz evrenin ne kadar büyük olduğunu anlatmak için ışık yılı olarak şu kadar milyon ışık yılı çapında, yarıçapında sözlerini bilimsel dergilerde yazıyorlar. Soho anlatmıştı KB de.



    quote:

    ayrıca dediğim gibi çap anlammı olsa dahi bu şekilde insanların anlayamayacağını -dünyanın yuvarlak olusunu- Alllah'ın bilmesi lazım.birşeyi basit anlaşılabilir şekilde söyleyesin ki herkes anlasın ama gelgörki dünya düz diye anlamışlar..acıkcası sıradan bir insan bile insanlara hitap ederken dünyanın yuvarlak olduığunu ima etmek istese rahatlıkla kendini ifade edebilir..ey müminler dünya bir küre gibidir top gibidir yuvarlaktır dersin net sekilde anlaşılır ama böyle net bir ifade yok.


    Peki Dünya top gibi yuvarlak mı? O zaman da Allah Dünyanın geoid olduğunu bilmiyor diyecektin. Dünya tam yuvarlak değil ki.

    Buna bir bak:

    "(NÂZİÂT suresi 30. ayet)
    Bundan sonra da yeri yayıp yuvarlattı. ( Vel'arda ba'de zalike dehaha. )Yukarıdaki ayette "serip döşedi" olarak çevrilen "deha" kelimesi, yaymak anlamına gelen "dahv" kelime kökündendir. Dahv kelimesi, döşemek, düzeltmek anlamlarına gelse de, taşıdığı anlam bakımından basit bir döşeme fiili değildir. Çünkü bu kelimede, yuvarlak olarak düzeltmek, döşemek fiillerini tarif etmek için kullanılmaktadır.
    Ayetin Arapça'sında geçen "dahv" kelimesinin köklerinden türetilen kelimeler "yuvarlaklık" ifade etmekte, "devekuşu yumurtası" gibi anlamlara gelmektedir. Bu yüzden yukarıdaki ayeti "Yeryüzüne devekuşu yumurtasının şeklinin verildiği" anlamında algılayanlar da olmuştur. Prof. Dr. Süleyman Ateş, en ünlü Arapça sözlük olan Lisanul Arab'a da dayanarak bu kelimenin anlamını şöyle açıklamaktadır : "...Hasılı dahv döşemek, düzeltmek demek ise de sadece basit bir döşemek ve düzeltmek değil, yuvarlak olarak düzeltmek, döşemek anlamını verir ki bu ayetten Yeryüzünün yuvarlak yaratıldığı anlamı çıkar." "Dahv" kelimesi cevizle oynanan bir oyun anlamında da kullanılmış, aynı kökten türeyen "medahi" kelimesi yuvarlak taşları ifade etmek için kullanılmıştır. "Dahv" kelimesinde ve bu kelimenin kökünden türeyen kelimelerde yuvarlaklık anlamı olmasına karşın bazı çevirmenler yeryüzünün yuvarlaklığını algılamaktaki zorlukları sebebiyle ayeti sadece yeryüzünün düzenlenmesi olarak algılamışlar, yazı ve çevirilerinde bunu yansıtmışlardır. Oysa Dünya'nın şekli gerçekten de "dahv" kelimesinin ifade ettiği yuvarlaklığa, yumurta biçimine, devekuşu yumurtası şekline benzemektedir.

    Dahv kelimesinden türeyen diğer kelimelerde de yuvarlaklık anlamı mevcuttur. Örneğin çocukların topu yerdeki bir çukura düşürmeleri, taş atıp çukura düşürme yarışları, cevizle oynanan oyun hepsi dahv kelimesiyle ifade edilmektedir. Devekuşunun yuva yapmasına, yatacağı yerdeki taşları temizlemesine, yumurtladığı yere ve yumurtasına da bu köklerden türemiş kelimeler kullanılır."

    quote:

    http://www.mucizeyalanlari.com/gunesin-gidis-istikameti/

    Güneşin batıdan doğması anlatılıyor sanırım. Kıyamet alametlerinden. Kutupların eksi artı durumu bir şekilde değişirse olmayacak şey değil. Bu da Güneşteki değişikliklerle ilgili olabilir.

    http://dinsizdeist.blogspot.com/2011/04/dunyann-ve-uzayn-caplardunyann-geoit.html


    başkalarının cevirisi dediğin din adamları güzel kardeşim...ben arapca bilsem ber cevirirm...linke bakarsan net bir şekilde yazmıs...yubarlaklık değil sınır olarak yorumlanmış..

    ayrıca yukarıyada yazdığım gibi görünmez direkler göğü yıldızları neden tutuyor ...neden yıldızların veya göğün düşmemesi için direklere ihtiyac var ..yuvarlak olduğunun ve uzay boşluğunda olduğunun farkında olsaydı neden böyle göğün havada kalmasına ilişkin bir idda ortaya atardı ki...

    zaten göğün havada kalamsı da eski mitolojilerdendir..eski yunan kültüründe bile vardır...herkülün çizgi filmleri vardı zamanında... herkül bir bahçeeye giriyor...üç güzel kız var..ona verilen görev o bahceddeki meyveden koparıp gelmek.. ama kızların görevidi ağacı korumak..hemen herkülü engelleriyolar..aslında kızların bir gücü yok lakin herkül kadın dövecek değil ya...diyor işte benim bu meyveye ihtiyacım var gelin bir orta yol bulalım..kızlarda diyor ki babamız tanrı tarafından(ismini hatırlamıyorum) cezalandırıldı ..sonsuza dek göğü tasımak zorunda...o yüzden buraya gelemiyor..bizde burada kalamk zorunda olduğumuz için oraya gidemiyoruz...eğer babamızla kavusmamızı sağlarsan sana meyveyi veririrz diyolar...herkülde işte gidiyor bu herifin bulunduğu yere...adamaa olayı anlatıyor kzıların seni görmek istiyoz diyor...sen git kızlarının gör o vakte kadarda ben göğü tasıyayım diyor..adam kzılarının görmeye gidiyor herkülde göüğü tasıyor... neyse adam kızlaryla konusup geliyor ama göğü alamk istemiyor..hil yapıyor yani...neyse herkül yine bir hile ile yalanla adam göğü veriyor hatta adam gğü aldıktan sonra herküle kızıyor..iyi tutamamıssın yıldızlardan bazıları kaymış diyor... herkül kızların yanına gidip elmayı alıp saraya mı ne haltssa işte kendisine bu görevi verenlerin yanına dönüyor... göğün havadda durması bir mittir..allah neden bu miti kutsalkitabında barındırsın ki...




  • Mesela Endulus emevilerinin ispanya hayla elinde olduğu dönemlerde avrupalı bilim adamları Endülüs'e gidip ilim öğrenirlerdi , hatta enduluslu bilim adamlarına ozenerek onlar gibi topsakal bırakırlarmis .
  • Konu içerisinde o kadar çok iki yüzlü insan var ki akıllara zarar.

    Hem konular içerisinde İslam ile alakalı örnekler ve Kuran dan ayetleri yazıp insanlara gösterdiğimizde diyorsunuz ki, böyle bişr şey olamaz, şimdi de kalkmış kendiniz İslam hakkında müspet veya menfi yorumlar yazıyorsunuz.

    Bu yapılan düpe düz iki yüzlülükten başka bir şey değildir. Allah bu iki yüzlüleri inşallah en azap verici şekilde cezalandırır...
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ar_tryk


    Bold yaptığım yer çelişkili. Zaten Allah göğü görünmeyen direk olmaksızın yarattı diyorsunuz üstte. Altta da göremeyeceğimiz direklerle yaratıldığının söylendiğini ifade ediyorsunuz.

    Bu zıt ifadeler hangi ayetlerde yazıyor. Her ikisi de mi var? Biri mi var?

    ezberden yazdığım için olmuş .haklısın.ayet bu.

    http://www.kuranmeali.org/13/rad_suresi/2.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx

    birde bu var..


    Hacc=65:Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.

    http://www.kuranmeali.org/22/hacc_suresi/65.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx


    yani göğün düşmesini ngelleyen ALLAH mış... ama gök neden düşsün ki..havada asılı değil..

    ayrıca bu çevirilerde yeni..yani bu çeviriyi yapanlarda göğün düşmeyeceğini biliyolar haliyle çevirilerde farklılıklar oluyor..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi olağan_şüpheli -- 29 Mart 2012; 23:49:20 >




  • olağan şüpheli birader niçin bizi yoruyorsun ..sana daha öncede özelden meal kuranı anlama yada eleştiri noktasında dayanak değildir

    meal kuran değildir meal yazarının kurandan anladığıdır ..üstelik meal beraberinden onlarca sakıncayıda taşır ...ilk meal 1400 yıllık islam tarihinde son yüzyılda peydahlanmış ve iyi amaçlar ile ortaya konmamıştır ..demedim mi ?

    bununla beraber din cahili ve kindarı site forum ve bloglardan alıntı yapmak yerine araştırma neticesi (nitelikli) sonuca ulaşmayı dene ..din alanı sıfır birikim ile anlaşılmaz anlatılamaz ...bir çok önemli etken vardır demedim mi..

    iplediğiniz yok ki umursamıyorsunuz yani..nasılsa karşınızdaki de siz misal ..birikimsiz amaç anlamaktan çok yakıştırmak ve sahip olduğu önyargı ile yargılamak olunca bu işin aslı astarı nedir olayına girmek yerine aldırış edilmeyiince senin sorduğun yada alıntıladığın türden şeyler ortaya çıkıyor ..malum adreslerdeki zır cahil tiplerin meal ve sıfır birikim üzerine bol kin ve garez yüklü sosu ile servis edilen saçmalıklar üzerinden tuhaf çıkarımlara yöneliyor yada başvuruyorsunuz

    neyse

    en sondan başlayalım: hacc 65. ayet

    quote:

    E lem tere ennallâhe sahhara lekum mâ fîl ardı vel fulke tecrî fîl bahri bi emrih(emrihî), ve yumsikus semâe en tekaa alel ardı illâ bi iznih(iznihî), innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm(rahîmun).


    semâe ifadesi bir çok ayette geçer basit anlamda gök olarak tercüme edilebilir ancaak bütüncül bakış açısı ile gah fiziki alem gah metafizik alemlere işaret edilir..ayette bahsediliş şekline göre değişiklik arzeder

    misalen : Sâffât: 37/6-7 ..Mülk: 67/16-17 Cinn: 72/15 Fâtır: 35/41

    tekvir suresinde mealen

    quote:

    Ama o gün (kıyamet günü) semânın hızı öyle artar ki, dağlar yerinden kopup yürür savrulur


    gibi ..

    sema ile gah metafizik aleme dair vurgu vardır ve meleklerden bahsedilir..


    yada fiziki aleme işaretle gökyüzü ve dış uzay ...

    quote:

    "Göğü kuvvet (enerji) ile kurduk ve muhakkak Biz onu genişletenleriz." (Zâriyat: 51/47).


    gibi

    şimdi genişleyen gök ile neresi kastedilir.. yeryüzünden baktığımız mavi beyaz renkli bölge mi anlaşılır ..yada anlaşılmalıdır ..yahu ben uzun süredir okuduğum araştırdığım halde gerek ayet gerekse hadis konusunda bir mesele ile karşılaştığımda araştırma ilgili konu ile alakalı eserlere bakma yada sorma ihtiyacı hissediyorum..

    kurana parçaçacı bakış açısı ile değil bütüncül bakış açısı ile bakmanız şart aksi halde yanılırız - yanıltırız

    yahu alıntı yaptığınız elemanlar ne arapça bilir fıkıh ne kelam ne hadis ne nüzül sebebi tanır ne dilin semantiğinden haberdardır üstüne üstlük sıkı bir din kindarlığı ile yol alırlar


    ne bekliyorsunuz bilmiyorum ki..ayette "nebula" "iç ve dış" gezegenler tanımını m görmek istiyorsunuz

    içinde yaşadığımız çağda keşfedilen ve isimlendirilen sıfatlarla mı anılmalıydı anlatılmak istenen mesele bu yönde beklenti mantıklımıdır yada bu terim ve tanımları görmedik ve bezetmelerden ötürü anlayamadık diye alıntıladığın türden tuhaflıklara mı yönelmeli insan

    Allah kuranda benzetmeyi çokca kullanır buna dikkat edin düz mantıkla ve diğer ayetlerden bağımsız değerlendirme noktasına gitmeyin


    eklediğin video konusunda seninle özelden konuşmuş kaynaklı şekilde tüm idaaları cevaplamıştım sanırım ..

    şimdi kalkıp pm leri ss olarak ekleyeyim mi buraya ..bu pek hoş olmaz inan ama gerekirse eklerim yani tekrardan emek verip yazmak yerine

    tefsir okuyun arkadaşlar tefsir anlamak yada eleştiri amaçlıda olsa muteber tefsirlere müracaat edin ve lütfen temel anlamda bilgi edinin

    benden yaptığın ilk alıntıda sorduğun soruları başkalarıda sormuştu işte bu nedenle linki ekledikten sonra okumadan cevaplamayın dedim cevaplar linkte var büyük ölçüde

    bu aralar pek yoğunum pc vakit ayıramıyorum dönünce ayrıntılı konuşuruz




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Iron Sky





    meal kuran değildir meal yazarının kurandan anladığıdır ..üstelik meal beraberinden onlarca sakıncayıda taşır ...ilk meal 1400 yıllık islam tarihinde son yüzyılda peydahlanmış ve iyi amaçlar ile ortaya konmamıştır ..demedim mi ?

    KURAN insanlar anlasın diye yollanmamışmıdır... ne demek yazarın anladığıdır..başka kim anlıcak yorumlıcak... ALLAh bana bir kitap yollıcak bende(ya da yazalar) onu anlamıcam ya da yanlış anlıcam...sonra mealler sakıncalıdır dicem... nasıl bir mantık bu.... ALLAH mı kendini ifade etmekte zorlanıyor ,yoksa insan zekasını mı (onun tasarladığı) onu anlamakta yetersiz kalıyor...

    malum adreslerdeki zır cahil tiplerin meal ve sıfır birikim üzerine bol kin ve garez yüklü sosu ile servis edilen saçmalıklar üzerinden tuhaf çıkarımlara yöneliyor yada başvuruyorsunuz

    dünyanın düz olması ile ilgili videoyu izleseydin orda dünyayı düz sananlar olduğunu görürdün.bunlar mahallenin imamı değil ..sokaktan bulunan üç beş kişi de değil..kurana hakim insanlar...ayrıca gazali bak ne diye kızıyor...yine üstteki mesajda var..dünya yuvarlak..bilimsel olarak kanıtlanmış..din adına bunu reddetmek cinayettri diyor...herlade ateist cemaatine seslenecek hali yok ya...

    yani din adamları dünyanın düz olduğu cıkarımına varıyorsa eski zamanlarda demekki ya zeka olarak yetersizler ,ya da ALLAH onlara kendini doğru şekilde ifade edemiyor ki kusursuz bir yaratıcı böyle hatalı cıkarımlara sebep olacak sözler söylemez...

    kurana parçaçacı bakış açısı ile değil bütüncül bakış açısı ile bakmanız şart aksi halde yanılırız - yanıltırız

    kuran 20 yıl ciavarı sürede inmedi mi.. kuran ayetleri ineli 10 yıl oldu farzet...peki kuran tamamlanmamısken nasıl doğru yorum yapılabilir..ALLAH parca parca yollamısa demmeki olaylara parca parca cvblar gelmiş...bu cümlen bir çelişki barındırıyor...senin mantığınla kuran tamamlanmadan doğru yorumlanamz .demekki 20 yıllık süre zarfında kuranın yorumlanması uygulanması sakıncalıdır... diğe taraftan ALLAH herseyi bileceği için BÜYÜK çoğunluğun düşebileceği hatalara karsı daha net ifadeler kullanabilirdi...sonsuz cehennem ya da sonsuz cennet hayatına mal olacak bir kitabı büyük çoğunluk anlayamıyorsa arapca bilmeyen ben nasıl olurda suclanabilirim...

    eklediğin video konusunda seninle özelden konuşmuş kaynaklı şekilde tüm idaaları cevaplamıştım sanırım

    sanmıyorum konustuğumuzu...sonucta bendeki mesaj klasöründede var yazısmalar...bakarım tekrardan..ama sen genede bir daha aydınlat bizi istersen..

    şimdi kalkıp pm leri ss olarak ekleyeyim mi buraya ..bu pek hoş olmaz inan ama gerekirse eklerim yani tekrardan emek verip yazmak yerine

    dünyanın yuvarlak olması ile ilgili bir mesaj atmamısım sana..ama elinde varsa bu konuyla ilgili yazısmalar..tabiki yapabilirsin...benim hatam varsa zaten kabullenirim...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi olağan_şüpheli -- 30 Mart 2012; 18:40:58 >




  • Bir inanç kitabının bir şeyi ispatlaması gerektiğini nereden çıkartıyorsunuz anlamak mümkün değil. Adı üzerinde İnanç, ansiklopedi değil. Dünyanın düz olması veya yuvarlak olması ile neden ilgilensin bir inanç kitabı.
    İşlerine gelince Tasavvuf ehlinden bahsediyorsunuz ve en büyük örneği Mevlana dır. Mevlana neden dönmüş ( veya bu semazen gösteri nereden türemiş ) Dünya da dönüyor ama biz dünyanın döndüğünün farkına bile varmıyoruz.


    Neyi tartışıyorsunuz ? Rönasans a Kuran mı yön verdi yoksa yön vermedi mi diye ? Bunu tartışmak ne kadar saçma, Biz Rönansansı bırakın bütün dünyanın Allah'ın olduğunu söylüyoruz.

    Tartışacağınız nedir Kuran mı, Kuran ın mealleri veya ayetlerdeki ne denmek istediği mi ?

    Ne denmek istediğinin sizin için neden bu kadar önemi var ki ?

    Zaten inanmıyorsun. Ne diye Kuran yok dünya düz demiş yamuk veya yuvarlak demişle haşır neşir oluyorsunuz ki ? Önce inanacaksın, sonra adam gibi abdestini alıp namazını kılacaksın, İslamı adam gibi yaşayacaksın ki fikir sahibi olacaksın. Daha alnı secdeye değmeyen birisinin o bahsedilen video gibi 7 değil 77 tanesini kaale almayız.

    İşinize gelince bilime Kuran la cevap verilmez diyorlar sonra 2 şarlatanın yaptığını tüm İslama mal ediyorlar. Onları yapan şarlatanlık yapıyorsa, şarlatanların örneklerini getirip bize sunanlar onlardan daha da şarlatandır.

    Ne olmuş ta Rönesans etkilenmiş te Kuran dan, Avrupa nın topu Müslüman mı olmuş ? E olmamış, e olmamışsa etkilenmemiş, bu kadar kafanız çalışmıyor mu?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Iron Sky
    yahu çapı bu kadar işte
    ortaya koyacak makul mantıklı bir görüş sunamayınca bu türden rezilliklere yönelip aklı sıra beni tahrik edecek ve mesafe katedecek
    ne acınası ...yaşını başını almış aydın kişilik işte
    daha öncede bu türden bir rezilliğe tenezzül etmiş ve cevabını almıştı ancak ne yaparsın .. böyledir usül zatı şahanede işin içinden çıkamayınca en sefil türünden tahrik ve hakaret

    Okumak yetmez, anlamak da gerekir yazılanı.
    2012 yılında, 1350'li yıllarda yazılmış bir kitaba dayanamıyan sizin zihniyetinizin " ilerlemek " ve " bilimin engeli olmamak " iddiası anadan doğma kapkara mizahtır! İnsanlar arkadaki koyu karanlığa ve cehalete gülerler veya korkarlar!

    @ar-tryk;
    Alıştık şikayetlerinize, ve forum şikayet sistemini görüşleriniz doğrultusunda olmayan mesajlar için olumsuz anlamda kullanma alışkanlığınıza, ama yine de forum yaramış, artık şikayet ettim yazabiliyorsunuz.

    Forumun KB bölümünde çok eskilerden konulmuş bir alıntı var hatırladığım kadarıyla, çok ta uzun, epeydir ararım ama bulamadım! Hayırsever bir arkadaş o alıntıyı bulsun, bulabiliyorsa da şuraya koysun, böyle divana kurulmuş elinde tespih sağa sola fetva yağdıran ulemamızı konudan kaçırtsın!

    Alıntıda Eski Yunan ve İslamiyetin bilim adamları ve filozofları neredeyse teker teker adlarıyla karşılaştırılmış, örneğin Hipokrat veya Galen, İbni Sina ile vs., ve aslında İslamiyetin Eski Yunan'dan öğrendiklerini " üzerine fazla da bir bilimsel katkı yapamadan " ancak koruyabildiği ve Avrupanın dinsel yobazlıkla gerilemesinin son dönemlerinde bu bilginin Avrupa'ya aktarıldığı anlatılıyor.

    Bilimsel gelişmeye engel olunmadığı iddia ediliyorsa bu bilimsel olarak tartışılır, yoksa Evrim gibi bir konuda bile bilimsel olarak görüş ileri sürüyorum diyen forumdaki karşıtlarının aslında nasıl bir tartışılamaz, geliştirilemez, asla ilerliyemez ilkel görüşten temel aldıklarını düpedüz aptallar bile rahatlıkla anlarlar!




  • Aslında rönesans diye bir şey de yoktur...
    Fakat neyse siz tartışmaya devam edin...
  • neomyy istiskal halinde ve kerhen cevap yazmak durumunda kalıyorum ..midem kalkıyor ama ne yaparsın ifrazatının sebeb olacağı kirliliği temizlemek şart

    hakareti en ucuz türünden meslek edinmiş olman bi yana çekinmeden yalan söyleme cürretinide sergiliyorsun ya ona şaşıyorum

    quote:

    Alıntıda Eski Yunan ve İslamiyetin bilim adamları ve filozofları neredeyse teker teker adlarıyla karşılaştırılmış, örneğin Hipokrat veya Galen, İbni Sina ile vs., ve aslında İslamiyetin Eski Yunan'dan öğrendiklerini " üzerine fazla da bir bilimsel katkı yapamadan " ancak koruyabildiği ve Avrupanın dinsel yobazlıkla gerilemesinin son dönemlerinde bu bilginin Avrupa'ya aktarıldığı anlatılıyor.


    bakalım bilimsel katkılara ..

    quote:

    Ünlü Fransız bilim târihçisi M. Berthelot, Orta Çağlarda Kimyâ Târihi adlı eserinde şöyle demektedir: "Aristo’nun mantık ilmindeki yeri neyse, Câbir bin Hayyân’ın kimyâ ilmindeki yeri de odur. Aristo, mantığın kurucu ve üstâdı olarak kabul edildiği gibi, Câbir bin Hayyân da kimyânın kurucusu ve üstâdıdır."


    üzerine fazla bişey koyamamış cabir bin hayyan öylemi.. mevcut kinin dinin haline gelmiş ve kininden hareketle gün gibi açık eser sim ve gelişmeleri aklın sıra yeriyorsun ..ne acınası ..

    battani ..

    quote:

    Batı dünyasında Gibbs ve Kremers gibi ünlü oryantalistler, Battânî’de müthiş bir zekâ bulunduğunu, onun, İslâm dünyasındaki her çeşit kültürü içine alan bir ansiklopedi gibi olduğunu belirtmişlerdir.

    Onsekizinci asrın Fransız astronomu Laland Battânî’yi gelmiş geçmiş en büyük 20 astronom arasında sayarken, bilim tarihçisi G. Sarton, onu çağının en büyük Müslüman astronomi âlimi olarak kabul etmiş, bir başka bilim tarihçisi Erich Bell ise, trigonometriye cebir ilmini uygulayan ilk bilim adamının Battânî olduğunu kaydetmiştir.
    Paris İslâm Enstitüsü profesörlerinden Jacques Risler, yeni trigonometrinin mucidinin ve trigonometrik bağıntıları bugün kullanılan şekliyle formülleştirenin Battânî olduğunu, Batı dünyasına trigonometriyi onun öğrettiğini büyük bir cesaretle ifade etmiştir.

    Prof. Philip K. Hitti ise, Batı’da matematik bilginlerinin tanjant hakkında Battânî’den ancak beş asır sonra bilgi sahibi olabildiğini söylemiştir.
    M. Charles ise, Battânî’den söz ederken, onun sinüs ve kosinüs tabirlerini ilk kullanan kişi olduğunu, bunları güneş saati hesaplamasında geliştirdiğini, ona uzayan gölge adını verdiğini, buna da modern geometride tanjant dendiğini belirtmiştir.


    evet aslında pek bişey koyamamışlar ortaya ..


    quote:

    Ünlü bilim tarihçisi Plorian Cajori, History of Mathematick adlı eserin-de onun hakkında: "

    Ebü'l Vefa şüphesiz ki, Harezmi'nin matematik ve cebirdeki buluşlarını önemli ölçüde geliştirdi. Özellikle geometri ile cebir arasındaki münasebetler üzerinde durdu. Böylece bazı cebirsel denklemleri geometri yoluyla çözmeyi başardı ve diferansiyel hesabın ve analitik geometrinin temelini kurdu. Bilindiği gibi, diferansiyel hesap, insan zekasının bulduğu mühim ve pek faydalı bir mevzu olup, ilim ve teknolojik muasır gelişmelerin temel kaynağını teşkil etmektedir. Ayrıca, Battani'nin trigonometreleriyle ilgili eserlerini inceleyerek, girift ve anlaşılmayan yönlerini açıklığa kavuşturdu." demektedir.

    Sekant'ın kaşifi olarak genellikle Kopernik bilinirse de, ünlü bilim tarihçilerinden Morite Candon ve Carra da Vaux'un araştırmaları sonucu, Ebü'l Vefa'ya ait olduğu tesbit edilmiştir.
    Ebü'l Vefa, sinüs değerlerinin hesabı için yeni bir metod geliştirdi. Böylece hazırladığı cetvellerinde 30 derece ve 15 derecelik açının sinüsünü son derece dakik olarak, virgülden sonraki sekiz ondalık basamak halinde hesapladı


    evet ebul vefa da ortaya pek bişey koyamamış ..

    quote:

    "MS 9. yüzyıl Müslüman matematikçilerin altın çağı oldu. Yüzyılın ilk yarısında Harzemli, ikinci yarısında Sabit bin Kurra damgasını vurdular. Harzemli ile Oaklides 'temelciler' olarak benzeşir. Sabit ise, Pappus gibi, yüksek matematik yorumcusudur." (Boyer, C. B. (1968). A History of Mathematics, John Wiley and Sons, New York, sf. 258)


    bak senn

    quote:

    Abdurrahmân el- Mansûr el-Hâzinî "YER ÇEKİMİNİ İLK KEŞFEDEN BİLİM ADAMI"

    Fiziğin dinamik ve hidrostatik konularına ağırlık verip bilhassa hidrostatik üzerine yöneldi. Sıvıların yoğunluğunu ölçme âletini keşfetti. Ayrıca, Bîrûnî’nin kullandığı altı geniş, üstü dar konik bir kap biçimindeki âlet ile, cisimlerin sıvılar içindeki sürüklenme mukâvemetleri konusunu da inceledi. Birçok katı ve sıvı cismin yoğunluklarını son derece hassas ve bugünkü netîcelere yakın bir şekilde tesbit etti.

    Bilim târihçisi G.Sarton, Hâzinî’nin Mîzân-ül-Hikme’sini, ortaçağlar İslâm dehâsının en önde gelen eseri olarak vasıflandırmakta ve o devir dünyâsı için eşsiz bir eser saymaktadır.


    Ünlü bilim tarihçisi Aldo Mieli övgülerinide ilgili eserden okuma imkanına sahip olabilirisin.

    ya biruni :

    quote:

    Newton ve Fransız Piscard yaptıkları hesaplama sonucu ekvatoru 25.000 mil olarak bulmuşlardır. Halbuki bu ölçüyü Biruni, onlardan tam 700 yıl önce Pakistan'da bulmuştu.

    Daha o çağda Ümit Burnu'nun varlığından söz etmiş, Kuzey Asya ve Kuzey Avrupa'dan geniş bilgiler vermişti. Christof Coloumb'dan beş asır önce Amerika kıtasından, Japonya'nın varlığından ilk defa sözeden O'dur.

    Dünyanın yuvarlak ve dönmekte olduğunu, yerçekimin varlığını Newton'dan asırlarca önce ortaya koydu.( Ebû Ca’fer Ali el-Hâzinî ile çağdaş) Henüz çağımızda sözü edilebilen karaların kuzeye doğru kayma fikrini 9.5 asır önce dile getirdi


    evet evet ortaya pek bişey koyamamışlar

    quote:

    Ali bin Abbas el-Ehvezi 1000 sene önce ilk kanser ameliyatını yapan bilim adamı. Kılcal damar sitemini ilk defa ortaya atan bilim adamıdır. Eski çağın en büyük hekimlerinden olan Hipokrates'in (Hipokrat) doğum olayı görüşünü kökünden yıktı.

    kılcal damarlardaki kan dolaşımının kaşifi İngiliz bilgini Harvey olarak gösterilmiştir. Halbuki Ali bin Abbas, ondan çok önceleri, damarların büzülme ve genişleme özelliğini açıklarken, kılcal damarlardaki kan dolaşımını anlatmış ve isbat etmiştir. Ayrıca atar ve toplar damarlar arasında kılcal damarlar şebekesinin varlığından da bahsetmiştir.


    Ali bin Abbas, ayrıca jinekoloji (kadın ve doğum) ile ilgili konularda da orijinal incelemelerde bulunmuştur. Öyle ki, modern araştırmacılar; bu incelemelere hayranlıklarını ifade etmekten geri duramamışlardır. Hipokrat ve ondan sonrakiler, çocuğun kendi hareketi ile dünyaya geldiğini kabul ederlerken, Ali bin Abbas bu görüşü yıkmış, doğum olayının çocuğun hareketi ile değil, rahimdeki adalelerin sıkışıp gerilmesiyle gerçekleştiğini tesbit edip, ilim dünyasına açıklamıştır. Ayrıca ceninin ana rahminde geçirdiği muhtelif dönem ve safhaları, muhtaç olduğu gıdayı ve bunun ana rahminde nasıl sağlandığını uzun uzadıya anlatarak, kıymetli bilgiler ortaya koymuştur.


    bak sen bu isimde hayli başarısız ezikliğin bu kadarına pes..


    quote:

    Ebu Yusuf Yâkub İbn İshak el-Kindî' "İlk olarak izafi fizik ve izafiyet teorisini ortaya atan bilim adamıdır"

    El-Kindî’ye göre bütün varlıklar ve varlığın fiziki hâdiseleri izafîdir. Zaman, mekân ve hız birbirine bağlı İzafî olaylardır.

    Kindî şöyle der: "... Zaman ancak hareketle, cisim hareketle, hareket cisimle vardır.." (4). Aynı şekilde şunu da ilâve eder: "... O halde asla, cisim, hareket ve zamandan biri diğe-rinden esasta Önce değildir" (5)

    Kindî'ye göre herşey birbiriyle izafîdir. Aynı zamanda herşey gözlemciye göre de izafîdir. Bunu Einstein, yürüyen vagonlar misaliyle ifade ettiği gibi, el-Kindî de inip çıkan in-san misaliyle anlatır.

    El-Kindî fiziğine göre zaman, cismin varolma süresidir. Hız ve yavaşlık ise hareketin modaliteleridir (*1). Onlar ancak zamanla bilinebilir ve ölçülebilirler.

    El-Kindî yavaşlığı şöyle tarif eder: "Yavaş diye isimlendirdiğimiz şey, uzun zaman içinde hareket etmektedir" (6).
    Aynı şekilde hızı da şöyle tarif eder: "Hız ise kısa zamanın içinde hareket etmektir" (7).

    El-Kindî henüz erken bir dönemde, Öklid'i esas alarak optik üzerine bir eseri kaleme almıştı ve bu eserin Latince inceleme olan La Aspectus, Öklid optiğinin Batı'da tanınmasını sağlamıştı. Kindî ayrıca göğün neden mavi olduğunu da açıklamıştı (8).


    neyse yoruldum ..felsefeci oğlancıları sırf inkarlarından ötürü yere göğe sığdıramayan ve ezilen sen aklın sıra onlarca çığır açan ismi ve eseri görmezden gelip başını deve kuşu misali kuma gömüyorsun.. kafa kumda olunca popo üşür dikkat etmek lazım



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi sinuhe.s -- 31 Mart 2012; 11:21:31 >




  • quote:

    KURAN insanlar anlasın diye yollanmamışmıdır... ne demek yazarın anladığıdır..başka kim anlıcak yorumlıcak... ALLAh bana bir kitap yollıcak bende(ya da yazalar) onu anlamıcam ya da yanlış anlıcam...sonra mealler sakıncalıdır dicem... nasıl bir mantık bu.... ALLAH mı kendini ifade etmekte zorlanıyor ,yoksa insan zekasını mı (onun tasarladığı) onu anlamakta yetersiz kalıyor...


    temel sorun şu arkadaşım ..anlamak için evvela anlamak istediğin alana dair birikim elde etmek gerekir..Allah Kelamı'nı okuma ve anlama çabasında yanlışa düşmemek için 'meal' ve 'tefsir'in ne olduğunu, ikisi arasındaki temel farkı bilmek gerekir.

    Meal, her yönü ile aynen çevirme olmaksızın, Kur'an ayetlerini başka bir dile aktarmaktır. Kur'an ayetlerini, kelimesi kelimesine, hiçbir anlamını eksik bırakmadan başka bir dile çevirmek mümkün olmadığı için, Kur'an'ın başka dillere çevirisine tercüme değil, meal adı verilmiştir. Bu yüzden meal Kur'an olarak algılanamaz.

    Tefsir ise, Kur'an ayetlerinin belirlenmiş usul ve kriterlere göre ne anlama geldiğini açıklamaktır. Ayrıca bu maksatla doğan İslâmî bir ilmin adıdır.

    İslamî ilimlerin en önemlilerinden biri olan tefsir, Mukaddes Kitabımızın yalan yanlış yorumlanmaması için son derece önemli usul ve kriterler koymuştur. Muteber bir tefsir ancak bu usule göre yapılır.

    Kur'an'ın tarihi, ayetlerin iniş sebepleri, birbiriyle olan münasebetleri, ayetlerin söz ve anlam olarak tasnifi, Hz. Peygamber Efendimiz'in ve sahabilerin bir ayetle ilgili açıklamaları, Arapçanın incelikleri gibi unsurlar tefsir usulü içindedir.

    Meal ile tefsir arasındaki farka gelince: Tefsir, bir ayetin bütün bu unsurlara göre geniş bir açıklamasını sunarken, meal ise bir ayetin Arapça dışındaki bir dilde sadece sözel anlam karşılığını vermeye çalışır. Başka ayetlerin ya da hadislerin o ayetle ilgili açıklayıcılığını, sahabilerin nasıl anladığını, ayette geçen bir hükmün emir mi tavsiye mi olduğunu ve başka pek çok hayatî unsuru -mecburen- göz ardı eder.


    mealin sakıncası ve birikimsiz şekilde yaklaşıldığında ne gibi sonuçların ortaya çıkacağı üzerine keskin bir örnek sunayım ne demek istediğimi anlarsın

    hani şu dünyanın düz olduğu iddaaları arasında yer alan kehf suresindeki ayetler varya

    bak nasıl insanları yanıltıyorlar ..ve yanılıyorlar ..

    quote:

    Kehf suresi 86. ayetindeki “onu kara çamurlu bir gözede batmakta (Garabe) ( مغرب) buldu,” ifadesinden yola çıkarak Kur’an’da güneşin suyun içine battığını söylendiği iddia edilir Yine bu ayetlerdeki ifadeden dünyanın düz olduğu sonucunu çıkartmaktılır. Oysa diğer tüm iddialar gibi bunlar da doğru olmayan iddialardır.

    Bu eleştirilerdeki en büyük hata kelimelerin anlamlarını kavrayamamak ve anlayış eksikliğidir.

    İlgili ayette iki yerde geçen ve Türkçe’ye “batmak” olarak çevrilmiş iki kelime vardır. Bunlara bir daha bakalım:

    Sonunda güneşin battığı (mağrib) ( مغرب) yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta (Garabe) ( غرب) buldu, yanında bir kavim gördü. (18 Kehf Suresi - 86)

    Yukarıdaki ayette güneşin suyun içine batıyormuş gibi bir ifade olduğu iddia ediliyor. “Güneşin batması” ile, “bir şeyin suda batması” Türkçe’de aynı kelime olabilir, fakat bu kelimeler Arapça’da ayrı kelimelerdir. Bu farkın bilinmemesi veya karmaşadan yararlanmak istenmesi, bu son derece yanlış olan iddiada bulunulmasına neden olmuştur.

    Güneşin batması “Garebe” fiiliyle ifade edilir. Hatta bu kökten türeyen kelimeler Türkçe’ye de geçmiştir. Örneğin “garb” ( غرب)ya da “mağrib” (مغرب ) aynı kökten türeyen kelimelerdir, “batı” (yön) anlamlarına gelir.

    Bir nesnenin suda batması ise “gareke” ( غرق) fiilidir ve “garabe” ( غرب) den farklı bir fiildir. Bu kelime de aslında Türkçe’ye geçmiştir. Suya gark oldu derken bu fiili kullanırız. Kur’an’da, da bir şeyin suyun içine batması anlamında bu kelime kullanılır, mesela Kehf suresinde:

    …. "İçindekilerini batırmak (garake)( غرق) için mi onu deldin?.....” (18 Kehf Suresi - 71) denmektedir


    Şimdi güneşin batmasıyla, bir şeyin suda batmasının Türkçe de batmak fiiliyle kullanıldığını, Arapça da ise farklı kelimeler olduğunu açıktır. Dolayısıyla yukarıdaki ayette de güneşin suyun içinde bir cisim gibi batmasından bahsedilmesi söz konusu değildir. Bizim anladığımız (normal muhakemesi olanların anladığı) şekildeki, güneşin batışıdır.

    Aslında buradaki batmak fiilini Arapça karşılıklarını bilinmese bile yukarıdaki eleştirileri yapan arkadaşların anladığı gibi anlamak bir art niyet sonucudur.

    Acaba biri “Ben dün deniz kıyısında gittim ve güneşin denizde batışını seyrettim.” dese bundan siz güneşin suyun içine battığını mı anlaşılır? Ya da “güneş her sabah doğuyor” derken güneşin bir annesi var, her sabah bu anne doğum yapıp, güneşi doğurduğu sonucuna mı varılır? Zaten kelimelerin Arapça karşılıklarına bakıldığında konunun çok açık olduğu anlaşılacaktır.

    Güneşin battığı yer olarak ayette geçen kelimenin orijinali “mağrib” ( مغرب)kelimesidir. Bu kelime batıda bir yer anlamına gelir. Bu ifade batıda gidilecek en uzak yeri ifade etmektedir. Mesela Kuzey Afrika ülkesi Fas’a Araplar “Mağrip” derler. Çünkü batı yönünde gittikleri bir yer olduğu için böyle isimlendirmişlerdir. Buradan da dünya düz anlamı kesinlikle çıkmaz. Mesela günümüzde de Türkçede ya da diğer dillerde benzer ifadeler kullanılır. Japonya bir uzak doğu ülkesidir. (İngilizcede de Türkçedekiyle aynı anlama gelen “Far East” kelimesi vardır). Doğuda gidilebilecek en uzak ülke Japonya’dır. Japonya’nın dünyanın en doğudaki ülke denmesi dünyanın düz olduğunu göstermez.



    şimdi mesele daha iyi anlaşılmıştır sanırım ..

    işte bu nedenle meal sakıncalıdır arapça bilmek şarttır nüzül sebebi fıkıh hadis islam tarihi vb bir çok etken dilin semantiği müteşabih ayetler ayetlerin mantuku gibi çok önemli onlarca etken devreye girer bu konularda birikimsiz insan kolaylıkla yanılır yanıltır..

    yine bir örnek vereyim çok acı bir örnek ..

    uzun zaman önce bir arkadaş önüme getirdi al çelişki dedi ..hadi izah et..

    neymiş o dedim..

    hani ilk nazil olan ayet var ya ikra = oku ALAK SURESİ YANİ

    DEDİ Kİ ARKADAŞ yahu bu ilk inen sure (halbuki nüzül olayını bilse ve surelerin tek seferde bütün halinde inenleri olduğu gibi parça parça halde inenlerinin olması gibi bunu sormazdı)

    ne ayak namaz emrediliyor al sana çelişki

    oysa ilk beş ayet nazil olmuş sonraki ayetler miraç hadisesinden sonra inmişti..

    malum forumlardaki üstün kapasiteli bir arkadaş bu konu üzerine öyle bi yazı kaleme almış ki evlere şenlik açıp araştırsa okusa ne bu yönde bir idaa da bulunacak nede insanları yanıltacak ..

    Allah kendisini ifade etmekte zorlanmıyor insanlar Allahın kelamını anlama noktasında nitelikli davranmıyor bilmem anlatabildim mi ?

    bak yine sözüm ona çelişki idaalarından biri

    hani cennetde şarap ikram ediliyor ya ..al sana çelişki

    diyorki senin o adreslerde ki arkadaşlar ..bilader ne ayak hem dünyada şarabı haram edeceksin hemde cennetde ikram edeceksin

    oysa Allah

    quote:

    Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. (Vakıa Suresi - 18-19)


    ayete dikkat edilirse özellikle son bölüme ikram edilecek içeceğin sağlık açısında tam anlamı ile faydalı ve aklı örtme sağlıklı düşünme yetisine zarar vermeyen içecek türü olduğu anlaşılır ..

    üstelik ayetin orijinalinde de “şarap” kelimesi geçer ve Türkçe’ye direk olarak “şarap” diye tercüme edilir. Fakat Arapça’daki “şarap” kelimesinin karşılığı ile Türkçe’deki “şarap” kelimesinin karşılığı aynı değildir.

    “Şarap” kelimesi Arapça “içmek” anlamına “şerebe” fiilinden türer. Şarap içilecek olan her şeydir. Fakat bu kelime Arapça’dan Türkçe’ye geçerken anlam kaymasına uğramış ve “içki” anlamında “şarap” olarak anlamlandırılmıştır.

    Arapça’da ise “şarap” ve “alkollü diğer içecekler” için “Hımır” kelimesi kullanılmaktadır. Kur’an’da da “alkollü içecek” (Türkçe’deki şarap) anlamında bu kelime kullanılmaktadır.


    eh bunları bilmek icab eder bilinmediği takdirde çelişki var zanına düşebilir insan ..

    kendi cehaletini Kurana ve Allaha atfetmek yamamaya kalmakda pek mantıklı olmasa gerek .. daha onlarca bu türden sözüm ona çelişki idaası ortalıkta dolaşmakta

    vakit olursa ayrıca devam edeceğim



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi sinuhe.s -- 31 Mart 2012; 11:20:01 >




  • 
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.