Şimdi Ara

Sokak Kavgası Teknikleri (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
28
Cevap
2
Favori
127.733
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: actionboy35

    Adamın hiç beklemediği zamanda tam kavga başlarken inanılmaz sert bir tekme indir midesine. Direk olarak. Ardından adam eğildiğinde, kafasını tut ve dizinle 3-4 kez vur suratına. Evin yolunu zor bulur. Yumruk güçlendirmek istiyorsan, triceps biceps ve ön kol geliştir. Düz duvara kağıt yapıştır son gücünle yumruk at. Hem kemiklerin, hemde vuruş şiddetini arttırırsın. İnsanların en güçlü olduğu nokta ayaklarıdır asla unutma !


    3 sene geçmiş.neyin peşindesin
  • yazık bu taktiklerle dayak yersiniz bna sorarsanız kavga vücudun akılla birlikte senkronize bi şkilde yapılan saldırıya yönelik hareketlerdir ilk akıl geliştirilmeli sonra da beden yani burdan okuyarak kimse dövemediği birisini dövemez kavga esnasında tecrübesiz kişiler iç güdülerine yenik düşer bunu aşabilmek önemli olandır birde kavga ederken düşünüpte yapamadığımız hareketler var bu da vücudun geliştirilmesi gerektiğini vurguluyır illa ki birini dövmek istiyosanız gidin boks salonlarına tmmdır
  • kavga elbette çöüzm değildir ancak en etkili yol vurmak ve kaçmaktır. Uzmanların nakavt sonuçlarında vurulacak iki nokta önemli 1. şakaklar 2. kulaklar...buralara vurulan sert yumruklar nakavt eder....yumruk olmasa bile avuç içi ile iki kulağa birden vurmak nakavt eder....Bunlar basit yöntemler ama en önemlisi Trafikte ne olursa olsun kapılarınızı kilitli tutun kapınzı zorlayan kişiyie dikleninin ki cesareti kırılsın,japon savunma dövüş tekniklerinden biride bağırmaktır karşı tarafın direncini kırar pskolojisi ve mutlaka arabada olmazsa olmaz biber gazı taşıyın en ucuz ve etkili yol....Daha sonra ani bir kapı açışı ile yüzüne spreyi sıkın ,herşey bu kadar basit...ilk kavga edenler titrer ve korkar daha sonrası ise alışılır ve dip not korkuyu bastırmanın ve karşı tarafın pskolojisini cesaretini kırma yolu bağırmaktır.......kavgasız sevgi ve kardeşce günler dilerim.




  • oğlum been 7 senedir tekvandoya gidiyorum siyah4 danım kavgada her zaman hedef kafa ve kalp olmalıdır adam üstüne gelirken ya kafaya tekme atacan yada kalbine doğru çok hızlı olmayan orta olan bir tekme atacaksın zaten kalbine vurunca adam nefes alamaz 5 dakka o arada işi bitirin
  • quote:

    Orijinalden alıntı: deliemis

    beyler 3 gün önce 2 kişi geldi ben tektik dayak yedim bişey yapamadım. sokak kavgasında adamı nasıl pataklarım teknikler verirmisiniz. o beni döven adamı bulucam büyük ihtimal anahtar sallıcam yüzüne ama + başka nasıl dövebilirim lütfen yardım



    bak şimdi 202 sokakdan aşağı in merkez camii war. ordan sol yap300 metre sonra sağda ufak bi dükkan var. el altından silah satıyo. sami abi. deki ona sami abi böyle böyle bi arkadaş tavsiye etti bana şu aletten lazım. satın alma ama kirala.

    snracığma. dikkat et bel üstüne sıkma adamların. ölürler yoksa. ayaklarına sık 2 side kopsun. sonra git yumrukla

     Sokak Kavgası Teknikleri




  • abilerim ben 14 yaşındayım cinsiyetim kız bende çok güçsüzüm ama taktiklerim var önce karnına vurcaksınız kişi sızlanır karnını tutmaya başlar sonra burnuna vurun burnunu tutar sonra dirseğinizle yere indirin bende bu taktikle birini dövecem
  • Bir yerden duymuştum.
    Bir Adam varmış. Normal insanın 10 katı kadar. DEV Gibiymiş. O Adam Müslümanlara meydan okuyormuş. Tabi Hz. Ali Dayanamıyor Bu arada. adam meydan okuyor Hz.Ali Çıkacakken Efendimiz (s.a.v.) tutuyor. 2. kez meydan okuyor Efendimiz (s.a.v.) Tekrar tutuyor. 3. Kez HZ. ALİ Ortaya çıkıyor VE Orjinalini oku :D

    -----

    Hz. Ali'nin Eşsiz Kahramanlığı
    Ahzap Savaşı’nın en hassas ve tarihş kesitlerinden biri, Hz. Ali (a.s)’ın Amr b. Abduved ile yaptığı dövüştür.

    Tarih kitapları bu konuyu şöyle işlemişlerdir: İslam düşmanları, Arapların en güçlülerini Müslümanlarla savaşmaları için bir araya toplamışlardı. Onlar arasında özellikle “Amr b. Abdeved, İkrime b. Ebu Cehil, Hubeyre, Nevfel ve Zirar” gibi kahramanlık ve yiğitlikleriyle nam salmış savaş adamları da bulunuyordu.

    Zikredilen bu beş kişi, savaşın sürdüğü günlerin birinde yakın dövüş için hendeğin dar yerinden karşı tarafa geçtiler. Burası, Müslümanların kararg¡hına daha yakındı.

    Onların içerisinde en güçlüsü olan “Amr b. Abduved”, katıldığı savaşlarda büyük tecrübeler ve zaferler kazanmış ve Arap toplumunda gururla anılmasını sağlamıştı. O, Bedir Savaşı’na katılmış ve ağır yaralanmıştı. Uhud Savaşı’na ise yarasından dolayı katılamamış ve üzüntüsünü her fırsatta dile getirmişti. Arapların içinde, “Amr b. Abduved, bin savaşçıdan daha iyidir.” sözünü neredeyse bilmeyen yoktu. O, bu savaşa psikolojik olarak hazırlandığı gibi, Müslümanların dikkatini çekmesi için kendisine özel altından zırh hazırlatmıştı.

    Kendisinden bu denli övgüyle söz edilen bu savaşçı kibirli bir h¡lde meydanda ¡deta gövde gösterisi yapıyor, naralar atarak kendisiyle savaşmaya cüret edecek birini istiyordu.

    “Ey Müslümanlar! Aranızda benimle savaşacak kimse yok mu?” diye feryat ediyor, Müslümanlardan karşısına çıkan birinin olmadığını görünce daha da küstahlaşıyordu. Hatta İslam diniyle alay edecek kadar küçülerek Müslümanlara kahkaha altında kaba bir sesle şöyle sesleniyordu:

    “ ‘Bizim ölülerimiz cennete, müşriklerin ölüleri de cehenneme gidecek’ diyen sizler değil misiniz?’ İçinizde yok mu öyle biri? Onu cennete göndereyim; ya da o beni cehenneme göndersin?”

    Bu sözleri yetmiyormuş gibi, bir taraftan da Müslümanları tahkir eden beyitler dizeliyordu:

    “Benimle savaşacak yok mu diye,

    Bağırmaktan boğazım patladı!

    Şu anda öyle bir yerde duruyorum ki,

    Kahramancıklar (bulunduğum yerde) durmaktan korkarlar

    Şüphesiz ki yiğit insanların cesareti

    En güzel ödevlerindendir...”

    Amr b. Abduved’in yakışıksız narasından haberdar olan Peygamber-i Ekrem (s.a.a), İslam askerlerinden birinin, Müslümanları onun şerrinden kurtarması için emir verdi. Ancak her zor işte olduğu gibi Hz. Ali b. Ebu Talib (a.s)’ın dışında kimse böyle zor bir görevi kabul etmedi. Resulullah (s.a.a), Hz. Ali (a.s) gönüllü olarak ileri çıktığında nasihatte bulundu ve kendisine hayatş bir olayda taktikler verdi.

    “Karşında çarpışacak kimsenin, Amr b. Abduved olduğunu unutma ve...”

    Hz. Ali (a.s) ise, fedak¡rlığını ve cesaretini bir kez daha tescil etme fırsatı bulmuş ve hiç düşünmeden şöyle seslenmişti: “Ben savaşa hazırım, karşımdaki Amr bile olsa...”

    Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) ona yakınına gelmesini buyurdu. Kendi sarığını başına sarıp özel kılıcı Zülfik¡r’ı verdikten sonra onun için şöyle duada bulundu: “Allah’ım! Bedir’de (amcam oğlu) Ubeyde b. Haris’i, Uhud’da (amcam) Hamza’yı benden aldın. Şimdi ise Ali b. Ebu Talip meydanda. Rabbim, beni tek başıma bırakma ve onu önden, arkadan, sağdan, soldan, yukarıdan ve aşağıdan koru.”

    Hz. Ali (a.s) hızla savaş meydanına doğru ilerleyerek heybetiyle yerini aldı. Hz. Ali (a.s) bir taraftan müthiş görkemiyle, diğer taraftan da fasih ve akıcı diliyle Amr b. Abduved’in rengini değiştirecek şiddette şiirler okuyordu.

    “Acele etme! Davetine karşılık veren

    Cesur adam meydana geldi

    Öyle biri ki, temiz niyetli ve basiretlidir

    Doğruluğu, galip insanı kurtuluşa erdirir

    Ağıt yakanların, feryatlarını cenazenin baş ucunda

    Yükselteceğime inanıyorum

    Öyle bir darbe indireceğim ki,

    Yankısı savaş meydanlarında kalacak

    Ve her yerde yayılacaktır.”

    Resulullah (s.a.a)’ın Hz. Ali (a.s)’ı kendinden emin bir şekilde meydanda görmesi, nurlu gözlerine ışık getirmiş ve ümitli bir ifadeyle tarihe kaydedilecek meşhur cümlesini işte böyle bir anda sahabelerine söylemişti: “İmanın bütünüyle şirkin bütünü karşı karşıyadır.”[1]

    Hz. Ali (a.s) ile Amr b. Abduved arasında kısa ama hararetli bir konuşma geçmesi, iki Arap pehlivanının mücadelesinin ne denli zor geçeceğinin habercisiydi.

    Amr, karşısına geçmeye cesaret edenin Hz. Ali (a.s) olduğunu fark ettiğinde kendisini bu işten alıkoyacak cümleler sarf ediyordu:

    “Ey Ali! Amcaların arasında sen pek de naçiz bir savaşçısın. Müslümanlar arasında senden büyük başka bir kimse yok muydu? Ağzından süt kokusu gelmekteyken, kendini aslanın pençesine niye atıyorsun?...”

    Hz. Ali (a.s) ise, beklemeden küstah Amr b. Abduved’e cevabını verdi: “Ey Amr! Boş konuşuyorsun. Ölümün benim elimden olacak ve toprağı senin kanınla boyayacağım.”

    Ve dövüş başlamıştı... Atağa ilk olarak kalkan Amr bin Abduved idi. O, kılıcıyla Hz. Ali (a.s)’ın başına büyük bir darbe indirmek istese de, İmam savaş mahareti ve çevikliğiyle bu ağır darbeyi atlatmıştı. Ne var ki, Amr’ın darbesi öyle ağır ve şiddetliydi ki, imamın zırhını ikiye bölmüş, başını yaralamıştı.

    Hz. Ali (a.s) ise, hiç beklemeden kendine özgü bir taktikle çatal kılıç Zülfikar’ı, Amr’ın atının ayaklarına doğru kuvvetlice savurdu. Beklemedik hamle karşısında atı sendelemiş ve kendisini yerde bulmuştu. Koca gövdesiyle yere yığılıp kalmıştı.

    Bu sırada, savaş meydanını büyük bir toz bulutu kaplamış, her iki tarafın askerleri de sesli düşünmeye başlamışlardı. Bir taraftan Amr b. Abduved gibi Arapların en büyük pehlivanı, diğer taraftan da düşmanlarını iki darbeye fırsat kalmadan tek darbeyle öldüren Hz. Ali (a.s). Her iki taraf da bu çarpışmanın, savaşın kaderini etkileyeceğini düşündüklerinde bakışları daha da keskinleşiyor, eller gökyüzüne duaya kalkıyordu.

    Toz bulutu içerisinde yapılan kıyasıya mücadelede kimin üstünlük sağladığı belli olmazken, münafıklar Amr’ın, kendilerine en büyük engel gördükleri Hz. Ali (a.s)’ı öldürdüğü hissine kapılmışlardı. Onların bu zanları, Hz. Ali (a.s)’ın tekbir sesine dek sürdü. Zira Hz. Ali (a.s)’ın tekbir nidası, zaferin de habercisiydi.

    Hz. Ali (a.s), toz bulutu içerisinde mübarek alnından süzülen kan damlaları ve ince bir tebessüm ile ağır ağır İslam Peygamberi’ne doğru gelirken, Müslümanlar Şah-ı Merdan’ı tekbir nidalarıyla karşılıyorlardı.

    Toz yığını yavaş yavaş kalkarken, Amr’ın başsız bedeni meydanın orta yerinde gözükür olmuştu. Müslümanlar akıllardan silinmeyecek bu tabloyu görmelerinden sonra, yüzlerindeki cesaret çizgileri daha da belirginleşmiş, ifadeleri daha da sertleşmişti.

    Şirk ordusu tarafındaysa, meşhur kahramanlarının cansız bedenini görmelerinden sonra ürpertici bir sessizlik h¡kim olmuş, Mekke’den Medine’ye dek süren sevinç ve haykırışları, yerini gözle görülen tedirginliğe ve endişeli bakışlara bırakmıştı.

    Hz. Ali (a.s), müşrikleri bir kez daha ümitsizliğe ve manevş çöküntüye mahkĞm etmişti. Mutlak zafer parolasıyla gelen müşrikler, Amr’ın öldürüleceğini hiç de hesap etmemişlerdi. Arapların meşhur pehlivanının ölümü, şirk ordusuna tel¡fisi mümkün olmayan bir darbe indirmiş, ümitlerini boşa çıkarmıştı.

    Bu zaferden dolayı sevincini izhar eden Resulullah (s.a.a) Hz. Ali (a.s)’a hitaben şöyle buyurdu: “Senin bu zaferin, Muhammed ümmetinin amellerinin tümüyle kıyas edildiğinde, şüphesiz senin bu müthiş zaferin ağır gelecektir. Çünkü Amr’ın öldürülmesiyle, zilletin girmediği müşrik evi ve izzetin girmediği Müslüman evi kalmamıştır.”[2]

    Ehl-i Sünnet alimlerinden H¡kim-i Nişaburş bu sözü başka bir tabirle şöyle naklediyor: “Ali b. Ebu Talib’in Hendek günü, Amr b. Ahduved ile yaptığı savaş, ümmetimin kıyamete kadar yapacağı amellerden daha üstündür.”[3]

    Müşriklerin, Amr b. Abduved’in gölgesinde İslam’ı yok etme hedefiyle Medine sınırlarına kadar gelmeleri ve bitmez tükenmez ısrarlarının son bulması, yukarıdaki tarihş sözün hikmetini ortaya koymaya yetecektir. Diğer taraftan bu hadisenin gerçekleştiği zaman diliminde, İslam’ın yeni filizlenen bir din olması ve içinde barındırdığı münafıkların sinsi planlarının gerçekleşememesi, bu zaferin ne denli öneme sahip olduğunu ortaya koymaktadır.

    Hz. Ali (a.s)’ın hem Peygamber’in hayatı içerisinde, hem hayatından sonra defalarca İslam dinini yok olmaktan kurtardığını, böylelikle tarihş bir seyirle incelemiş olduk. Peygamber’in Medine’ye hicret ettiğinde ölüm yatağında yatan, Bedir’de müşriklerin büyüklerini öldürerek şimşekleri üstünde toplayan, Uhud’da Müslümanlar müşriklerin çemberi altında kalmasıyla firar ederken Peygamber’in yanından ayrılmayıp, kendisini ona siper eden, Hayber’de Yahudilerin geçit vermez kalesini fetheden ve kapısını zırh olarak kullanan ondan başkası değildi. Onun fedak¡rlık ve kahramanlıkları, ormanlar kalem, okyanuslar mürekkep olsa yazmakla bitmez, bitirilemez...




  • alemmişsiniz yav.
  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.