Şimdi Ara

••••TÜRK ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ •••• (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
1.816
Cevap
16
Favori
435.135
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
4 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Osmanlı Devleti'nin Gelişmesinin Bir Hareketli Resmi



    دولت عالیه عثمانیه
    Devlet-i Aliyye-i Osmaniye
    Osmanlı Devleti


     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••
     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




  • Osmanlı Devleti

    Başkentler= Söğüt (1299-1326)
    Bursa (1326-1364)
    Edirne (1364-1453)
    İstanbul (1453-1922)

    Resmi dili= Osmanlıca

    Dini= İslamiyet

    Yönetim Şekli= Saltanat

    Padişah
    - 1299–1326 Osman Gazi
    - 1413–1421 Çelebi Mehmed
    Tarih
    - Kuruluş tarihi 1299
    - Fetret Devri 1402–1413
    - Birinci Meşrutiyet 1876-1878
    - İkinci Meşrutiyet 1908-1918
    - Yıkılış tarihi 1 Kasım, 1922

    Yüzölçüm
    - 1902 6.300.000 km² (2.432.444 sq mi)
    - 1595 20.000.000 km² (7.722.043 sq mi)

    Para Birimi Akçe, Kuruş, Lira, Sultani


    Devlet Nişanları
    Tuğra
    Bayraklar
    Nişan
    Faik




  • fetih kardeşim hayırlı olsun tekrardan açılmış klubümüz ekle benide
  • Bunuda kapatırlar artık yöneticilerin kararları çıkarlar doğrultusunda olmaya başladı ...

    Neyse yinede ekle beni
  • Konuyu açan ve yardımları bulunanan yöneticelere teşekkür ediyorum Allah razı olsun, umarım tüm DH'ye hayırlı olur
  • fetih kardaş üyelerin isimlerini yazarsan birde imza yaparsak spr olur
  • Özlenen Osmanlı Adaleti

    Pek çok özelliği ile tarihe damgasını vurmuş olan Osmanlı Devleti’nin yönetim modeli, sahip olduğu medeniyet, sanatsal gücü gibi üstün yönleri günümüzde halen büyük hayranlık uyandırmakta, çeşitli araştırmalara, seminerlere ve belgesellere konu olmaktadır. Birçok devlet adamı, akademisyen ve tarihçi, eskiden Osmanlı’nın hüküm sürdüğü topraklarda bugün yaşanan karışıklıkların ve çatışmaların sona ermesi için Osmanlı modelinin yeniden canlandırılması gerektiğini dile getirmektedir. Kuşkusuz bunda 600 yıl boyunca Osmanlı topraklarında yaşanan ve her dinden ve ırktan halk için geçerli olan adalet anlayışının önemli bir payı vardır.

    Dünya Halkları Adalet Arıyor...

    Siz bu satırları okurken dünyanın dört bir yanında savaşlar devam ediyor, insanlar ölüyor, yurtlarından çıkmak zorunda bırakılıyor ve zulüm görüyorlar. Dünyanın pek çok yerinde bir kısım insanlar haksız kazançlar elde ederken, diğer bir kısmı hak ettiklerini elde edememenin sıkıntısını yaşıyorlar. Zalimler, sahip oldukları imkanları kullanarak güçsüzleri ezmeye çalışırken, mazlumlar ise kendilerine yardım eli uzatılmasını bekliyorlar. Kısacası dünyadaki birçok ülkede adaletsizlik hüküm sürüyor.

    Peki Neden Adalet Tam Anlamıyla Uygulanmıyor?

    Adaletin yeryüzünde gerçekten uygulanabilmesi için, insanların, adalet uğruna kendi çıkarlarını bir kenara bırakabilecekleri bir ahlaka sahip olmaları gerekmektedir. Bu ahlak, insanlar arasında herhangi bir ayrım gözetmeksizin tüm insanları kapsayan, imkanları hakka uygun bir biçimde paylaştıran, güçlülerin değil haklıların üstün olduğu bir dünya oluşturmayı hedefleyen Kuran ahlakıdır. Yüce Allah'ın Kuran-ı Kerim’de insanlara bildirdiği bu üstün ahlak, sadece haktan ve doğrulardan yana, katıksız bir adaleti emretmektedir.

    Osmanlı İmparatorluğu, Fethettiği Ülkelere Adalet Götürmüştür

    Osmanlı Devleti, İslam'ın bayraktarlığını yapmayı, İslam'ın adaletini ve üstün ahlakını dünyaya yaymayı kendisine bir hedef bilmiştir. Bu nedenle de Osmanlı, fethettiği topraklarda, yine Kuran'da emredildiği gibi, hiçbir zora ve baskıya başvurmadan İslam ahlakını yaşatmış ve hakim kılmıştır.

    Osmanlı Devleti, kurucusu Osman Bey'den başlamak üzere Fatih Sultan Mehmet ve diğer padişahlarının adil yönetimleri ile tüm insanlığa örnek olmuştur. Onların zamanlarında her dinden, her inançtan insan birarada huzur içinde yaşamıştır. Hatta herhangi bir mücadeleye dahi girmeden kendi istekleriyle Fatih Sultan Mehmet'e teslim olan toplumlar olmuştur. Bu da insanların onun adil yönetiminden ne derece hoşnut olduklarını göstermektedir.

    İngiliz tarihçi F. Downey "The Grand Turc, Suleyman the Magnificent" (Büyük Türk, Muhteşem Süleyman) adlı eserinde Türklerin adaletine ve merhametine sığınan insanlardan şu şekilde bahseder:

    “Birçok Hıristiyan, adaleti ağır ve kararsız olan Hıristiyan ülkelerindeki yurtlarını bırakarak Osmanlı ülkesine gelip sığınıyorlardı.”

    İslam adaletiyle yönetilen Türk toprakları, o dönemde her dinden insanın huzurlu yaşayabildiği tek ortamdı. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu döneminde Anadolu ve Rumeli gayrimüslimleri dinlerine ve sosyal hayatlarına müdahale edilmeden, eski gelenekleri üzerinde yaşamaya devam etmişlerdir. Osmanlı padişahlarının İslam ahlakına olan bağlılıkları neticesinde toplum içinde ırk, dil ve etnik kimlikler nedeniyle bir ayrım olmamış, insanlar birbiriyle kaynaşmış ve toplumun çeşitli kesimleri arasında sosyal adalet sağlanmıştır.

    Avrupalı tarihçi Richard Peters, İslam dinini benimseyen Türklerin, yüzyıllar boyunca yönettikleri her yerde nasıl bir adalet örneği temsil ettiklerini de şu sözleriyle dile getirmiştir:

    "Türkler asırlar boyunca birçok millete hakim oldular, fakat onları asimile etmeye asla gayret etmediler. Onlara hürriyet verdiler ve din ve kültürlerinin yaşanmasına müsaade ettiler."

    Osmanlı Padişahları Adaleti Emretmişlerdir

    Osmanlı’da adaletin sağlanması için çok büyük gayret sarf edilirdi. Osmanlı padişahları, halka karşı devlet otoritesini kötüye kullanan idarecileri bu tutumlarından men eden pek çok kanunname yayınlamış, kendilerinin bizzat şahit olmadıkları ortamlarda bile halkın devletten razı olacağı bir sistem tesis etmişlerdi. Devlet görevlilerinin kanun ve adalete aykırı davranmasını kesinlikle yasaklayan pek çok beyannameden biri de Semendere kadısına gönderilendir. Padişah bu beyannamede halkın kendisine Allah'ın bir emaneti olduğunu belirttikten sonra, kanuna aykırı olarak Sancak beylerinin ve diğer görevlilerin halka haksızlık yapmalarını zulüm saymakta ve bunu şiddetle yasaklamaktadır. Bu emri yerine getirmekte ihmali ve kusuru görülenlerin yargılanmalarını emretmektedir.

    Türk-İslam ahlakının getirdiği bu adalet sistemi, Osmanlı Devleti'ni diğer devletlerden kat kat üstün kılan temel özelliklerden biri olmuştur. Bu özellik sayesinde Osmanlı yöneticileri ve halkı, kendi aleyhlerinde bile olsa adaleti uygulamaktan çekinmeyecek bir ahlak ile ahlaklanmışlardır. Nisa Suresi'nde bildirilen bu ahlak özelliği, Osmanlı'nın ve tüm Müslümanların üstün adalet anlayışının da temelini oluşturmaktadır:

    “Ey iman edenler kendiniz, anne babanız ve yakınlarınız aleyhinde dahi olsa Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva(tutku)larınıza uymayın.” (Nisa Suresi, 135)

    Osmanlı Padişahlarının Adaletli Tutumlarına Örnekler

    Orhan Gazi

    Osmanlı tarihçilerinden Aşık Paşazâde, Osmanlı padişahlarından Orhan Bey’in adalet anlayışını şu satırlarla ifade eder:

    “Orhan Gâzî, oğlu Süleyman Paşa’yı Taraklı (Tarakçı) Yenice’sine gönderdi. O memleketlerin hepsi Orhan Gazi’nin adâletini işitmişti. Her aldıkları yerde adâlet gösterdiler. Alınmayan memleketler dahi onların nasıl davrandıklarını öğrenmişlerdi. Süleyman Paşa Taraklı Yenicesi’ne varınca, hisarı andlaşarak verdiler. Göynüğü ve Mudurnu’yu dahi öylece aldılar. Süleyman Paşa dahi o kadar adâlet gösterdi ki...

    ‘Ne olurdu, eski zamandan beri bunlar bize bey olaydılar.’ Çok köyler bu Türk kavmini gördüler. Müslüman oldular.”

    Sultan Murat

    Sultan Murat'ın halkına karşı adil ve hoşgörülü yönetimini, aynı dönemde yaşamış olan Bizans tarihçisi Khalkokondylas şöyle anlatmaktadır:

    "Kendisine itaat ve hizmet eden milletlere ve kişilere, hangi dinden olurlarsa olsunlar, iyi ve yumuşak ve cömert davranırdı. Verdiği söze sonradan aleyhinde tecelli etse bile sadık kalarak, dost düşman herkesin güvenini kazandı."

    Fatih Sultan Mehmet

    Fatih Sultan Mehmet dönemindeki adil ve hoşgörülü ortam, tüm tarihçiler tarafından dile getirilen apaçık bir gerçektir. Fatih Sultan Mehmet'in Kitap Ehline karşı olan hoşgörüsü günümüze kalan birçok anlaşmalarla da belgelenmiştir. Onun İslam ahlakından kaynaklanan hoşgörüsünden Hıristiyan, Yahudi, Ermeni, Süryani her dine mensup insan payını alıyordu. Bu nedenle Fatih'in padişah olduğu süre boyunca birçok yabancı millet onun yönetimi altına girmekten büyük bir memnuniyet duymuşlardı. Bizanslı yönetici Büyük Düka Notaras'ın "Bizans'ta Latin şapkası görmektense, Türk sarığı görmeyi tercih ederim" şeklindeki sözü de bu gerçeği teyid eder niteliktedir.

    Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethi, ilk başlarda gayrimüslim halk arasında büyük bir korkuya neden olmuştur. Baskılara ve saldırılara maruz kalacaklarını düşünen bu kişilerin büyük bir bölümü ya firar etmiş ya da Ayasofya'da toplanmıştır. Ancak Fatih Sultan Mehmet onlara hoşgörü ve adaletle yaklaşmış, her türlü korkudan uzak olarak evlerine dönmelerini ve işlerini rahat bir şekilde devam ettirmelerini istemiştir.9 Onlara dinleri konusunda hiçbir baskı yapmamış, aksine birçok din mensubunu büyük bir hoşgörüyle karşılayarak, onların dinlerini rahatça yaşayabilecekleri bir ortam hazırlamıştır. Sarayda Müslüman ve Hıristiyan bilginler yan yana yaşamış ve her türlü ilmi konuyu büyük bir hoşgörü ile tartışmışlardır.

    Osmanlı Modeli Tüm Dünyada Büyük İlgi Görüyor

    Dünyaca ünlü belgesel kanalı History Channel tarafından hazırlanan Osmanlı belgeseli geçtiğimiz aylarda ABD'de yayınlandı. Belgeselde Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemleri detaylı olarak anlatıldı.

    Hakkın ve adaletin koruyucusu olduğu ifade edilen Osmanlı Devleti'nin, bütün din ve inançlara açık olduğu vurgulandı. Belgeselde Osmanlı'nın fetih politikalarına ayrıntılı olarak değinildi ve fetihlerin dine ve etnik temellere dayalı olmadığı anlatıldı. Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlanan hukuk sisteminden de övgüyle bahsedildi.

    Batı'nın Osmanlı'nın Adaletine Olan Hayranlığı

    Osmanlı İmparatorluğu'nda hüküm süren bu adaletli yönetim sayesinde tüm Balkanlar'ı, Kafkasya'yı ve Ortadoğu'yu kapsayan coğrafyada, üç İlahi dine ve muhtelif mezheplere mensup, dilleri, kültürleri, ırkları birbirlerinden tamamen farklı milyonlarca insan, asırlar boyunca hiçbir zulme maruz kalmadan huzur içinde yaşamışlardır. Bu nedenledir ki, Batılı bilim adamları, Osmanlı'nın sağladığı hoşgörülü ve anlayışlı yönetim sistemini çok ideal bulmaktadırlar.

    Tarihçi Jason Goodwin, New York Times gazetesinde yayınlanan, "Osmanlı'dan Öğreneceklerimiz" başlıklı makalesinde, Balkanlar'daki istikrarsızlık için bir çözüm önerirken aslında, merak edilen bu başarının sırrına da dikkat çekmiştir. Yazar, Osmanlı'nın idaresi altındaki topraklarda dini, kültürel ve etnik açılardan büyük farklılıklar bulunduğunu, ancak 14. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar, halkın hiçbir kesimine asla baskı yapılmadığını ve kısıtlama getirilmediğini söylemiştir. Osmanlı'nın bu sayede istikrarı ve düzeni koruduğunu söyleyen Goodwin, bugün yeryüzünde barışın ve huzurun sağlanması için Osmanlı'dan öğrenilecek çok fazla konu olduğunu dile getirmiştir. (Jason Goodwin, "Learning From the Ottomans" 16.8.1999, New York Times.)

    Amerikalı ve Avrupalı bilim adamları, Osmanlı'nın adalet anlayışına hayranlıklarını açıklarken, aslında, Kuran'da bildirilen üstün ahlakın mükemmelliğini dile getirmiş olmaktadırlar. Çünkü, Osmanlı Devleti'nin adaletten ve doğruluktan taviz vermeyen yapısının asırlar boyunca hiç değişmemesi, Kuran ahlakının bu anlayışı gerektiriyor olmasından kaynaklanmaktadır.

    Yüce Allah Kuran-ı Kerim'de Müslümanlara, karşılarındaki insanlara karşı öfkelerine kapılmamalarını ve adaletli davranmaktan hiçbir surette vazgeçmemelerini şöyle bildirmiştir:

    "Ey iman edenler adil şahitler olarak Allah için adaleti ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup sakının. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızdan haberi olandır." (Maide Suresi, 8)

    Şanlı Tarihimizden Geleceğimize Uzanan Misyon

    Bugün Türkiye, tarihinde birbirinden güçlü devletler kurmuş, Osmanlı İmparatorluğu gibi 600 yıldan fazla bir zaman boyunca adaletle hüküm sürmüş büyük bir devletin mirasçısı konumundadır. Anadolu'yu fetheden, Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar dünyanın en karışık ve en hassas bölgesini asırlar boyunca hakimiyeti altında tutan güç, Türk Milleti'nin özünde var olan ve Türklerin İslam'ı kabul etmesiyle birlikte asıl kimliğini bulan ahlak anlayışıdır.

    Kuran'da emredilen bu ahlakın başlıca özellikleri, dürüstlük ve mertlik, zulümden ve haksızlıktan uzak durmak, adaleti her zaman ayakta tutmak, hoşgörüden ve uzlaşmadan yana olmaktır.

    Şu anda Kafkaslar'da, Balkanlar'da ve özellikle Ortadoğu'da savaşların, karışıklıkların, acıların yaşandığı bu yerlerde, Türkiye'nin mirasçısı olduğu Osmanlı İmparatorluğu döneminde istikrar, huzur ve barış vardı. Türkiye, yüzyıllarca bu ortamı muhafaza etmeyi başaran bir devletin varisi olarak, yeniden aynı huzur ve barış ortamının tesisinde öncü rolü oynayabilir.

    Türkiye bölgede hem yönetim anlayışı olarak, hem de bölge insanlarının inanç, kültür ve yaşamlarıyla ortak dokulara sahip olmamızdan kaynaklanan doğal bir lider konumundadır. Mevcut yapısı, demokratik ortamı, yetişmiş insanı ve tarihi misyonuyla hem bölgedeki halklar tarafından bu şekilde algılanan, hem de artık Batı dünyasının gözünde de lider konumda görülmek istenen tek ülke Türkiye'dir.

    Geçmişte olduğu gibi bugün de Müslüman Türk Milleti sabrı, imanı ve güzel ahlakı ile mazlumun yanında, zalimin karşısında yer alarak, farklı kültürlerden ve kökenlerden gelen insanları adalet ve hoşgörü potasında birleştirecek ve tüm dünyanın özlemini çektiği barış ve güvenlik ortamının oluşmasında -Allah’ın izniyle- önemli bir rol oynayacaktır.

    Tüm örnekler Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş ve ilk gelişim dönemlerinde bir anda çok büyük bir güç kazanmasının nedenlerini ortaya koymaktadır. Yöneticilerin adil tutumları diğer dinlere mensup halklar üzerinde çok olumlu etkiler oluşturmuş, Osmanlı toprakları çok büyük bir hızla genişlemiştir. Bu genişlemenin diğer padişahlar döneminde de hızlanarak artmasının en büyük nedeni, aynı hoşgörülü ve adil tutumun istikrarlı bir şekilde devam etmesidir.




  • MEHTER VURUYOR

    Mehter vuruyor tarihin aksetmede yâdı
    Andık yine, Fatih�le, Süleyman�ı, Murad�ı.
    Kös sesleri sarsın bütün İstanbul�u yer yer
    Geçsin önümüzden, koca gazi ve şehitler.

    Türk ordusunun şan dolu bir satvetidir bu
    Fethin, Mahaç�ın, Niğbolu�nun haşmetidir bu.
    Mehter bize bir ruh veriyor, tâ nerelerden
    Meriçlerle,Çanakkale,Yemen�den, Kore�lerden.




    Osmanlılık ve milliyetçilik


    Osmanlı dedirtmediler. Osmanlı´nın 600 senelik cihan devletinin efendim meydana getirdiği ihtişamlı tarihimizi berbat ve bednan ettiler (yani adını kötüye çıkardılar). Ve aslımız Osmanlı olduğu halde aslımızdan bizi ayırtıp avladılar.



    Ve müslümanlar milliyetcilik davasına girdikleri için Osmanlılığa karşı çıkıp Osmanlılık şemsiyesi altında ne kadar muhtelif ırklar varsa hepsini ırkçılık davasına sapmalarına yol açtılar. Bu sefer başladılar Çerkezler „Çerkezim“ demeye Dağıstanlılar „Dağıstanlıyım“ demeye efendim Araplar „Arabım“ demeye Gürcüler „Gürcüyüm“ demeye Lazlar „Lazım“ demeye Tomaklar „Tomağız“ demeye Çeçenler „Çeçeniz“ demeye.



    Hasıl-ı kaç çeşit insan varsa müslümanlık ismi altında Osmanlılık şemsiyesini kaldırdıklarında her birerleri kendi milliyetçiliklerine sarılaraktan ayrılmaya ve bölünmeye doğru gittiler. Milliyetçilik bizi toplamadı. Dağıttı. Onlar ümmetçiliği kabul etmedilerdi. Ümmetçilik hoşlarına gelmedi. Çünkü ümmetçilik Müslümanlığa göstertilen yol idi. Onu kabul etmediler. „Biz Milliyetçiyiz“ dediler. „Onlar başkadır. Biz başkayız“ dediler. Böyle yaptıklarından Cenab-ı Hak ceza olarak İslam Alemini bölmüştür. Şimdi İslam Alemi içerisinde kaç çeşit insan grubu varsa etnik olarak. Hepsi de milliyetçilik dava ederek ayağa kalktılar, bölündüler. Şimdi İslam Alemi bölünmüştür.



    Meseleler meydana çıktı. Neden? İşte bu milliyetçiliğin kötü yemişini yiyorlar şimdi müslümanlar. Osmanlılığı beğenmediler. Çünkü Osmanlı bu kadar milletleri şemsiyesi altında sancağı altında barındırdı. Osmanlı olaraktan efendim onun topladığı ne kadar muhtelif ırklar olsa da hepsi Osmanlılık şemsiyesi altında Ümmet-i Muhammed olma şerefi ile bir ve beraber idiler. Bunu kaldırdıkları için Allah onlara ceza verdi.



    “Biz onlardan ayrılacağız” dediler müslüman milletler birbirleri için. Ki, İslam´ı yıkmak için uğraşanların taktiği idi bu. “Biz bu müslümanları birbirlerinden ayırmadıktan sonra İslamı ve Müslümanlığı çökertemeyiz.”dediler. Onun için bunu yaptılar. Müslümanlara; “Siz bu millettensiniz. Şu millettensiniz” dediler. Müslümanları darmadağın ettiler. Sonra da diğer bir müslüman millete de dediler ki; “Sizin onlar ile işiniz ne? Siz başkasınız. Ayrılacaksınız.” Onlar da ayrıldı. Velhasıl-ı kaç çeşit türlü insan grubu varsa hepsi ayağa kalktı.



    Bunu ne için yaptılar. Bizim cahil başlarımız gafletlerinden sarhoşluklarından dolayı bu gibi hakikatları göremediler. Bu millete ve Osmanlı´ya büyük suikast yaptılar. Dinimize ve herşeyimize karıştılar. Dinimizi niye bozdular. Bugünkü nesli babaları anlamıyor. Çünkü hiç bir millette olmayan bir suikasta maruz kaldı bu bizim milletimiz Osmanlı. Osmanlı´ya öyle bir suikast teşkil ettiler. Ki, dilini unutsun, dinini unutsun. Mazimizden kökümüzden olan aradaki köprüleri attılar ki, bir kere daha maziye uzanıpta bir kudretli devlet meydana getirmeyelim. Olmaya bir daha Osmanlı Devleti.



    Koca imparatorluğu yıktık diye Osman Gazi´nin önüne kitabe yazdılar. Kafir yazsa o kitabeyi kafire yakışır. Amma bize Osman Gazi´nin türbesinin önüne 600 senelik “Osmanlı İmparatorluğunu yıktık” diyerekten kitabe koyması yakışmaz. Bunu söylemeye mecbur oldum. Bu hakikatlardan maalesef halen müslüman geçinen bu kadar millet gafildir.



    Ben Osmanlıyım, bitti. Hürüm, herşeyim ile. Dinim ile imanım ile efendim adet ve ananemizlen Osmanlı´ya bağlıyım, köke bağlıyım. Birileri mantarlığı kabul etti iseler etsinler ve başlarına geleni çeksinler. Biz mantar değiliz. Biz koskoca kökten gelen aslımız ve neslimiz belli olan Osmanlıyız. Osmanlı´nın neslide Adem Peygambere kadar yazılıdır. „Seceresi“ derler. Yani soyu sopu bellidir. Anası da bellidir. Babası da bellidir.



    Osmanlı´nın seceresi taaa Edebali hazretlerine….Ki o Ehl-i Beyt idi. Ondan Peygamber-i Zişan´a Peygamber-i Zişan´dan onun kabilesi ve sülalesi ilen taa Adnan´a Adnan´dan İsmail Aleyhisselam´a İbrahim Aleyhisselam´a ondan taaa Adem Aleyhisselam´a kadar şecereleri vardır. Bir Temiz-i Pak tırlar. Bu söze müslümanlar inansınlar. Yetişir bu duydukları. Osmanlılık şemsiyesi altında toplansınlar.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • bende kulübe üye olmak istiyorum.

    saygılarımla...
  • TARTIŞMAYA KESİNLİKLE GİRMİYORUZ BU KONUYU TEKRARDAN AÇTIRANA KADAR GÖBEĞİM ÇATLADI BİR ÇOK MOD ARKADAŞA RİCA ETTİM ESKİ KONUNUN AÇILMASI İÇİN FAKAT ONLAR TEKRARDAN KONUYU SIFIRDAN AÇMAYI UYGUN BULDULAR BU KONUNUN ASIL SAHİBİ MAGNUM_1453 ARKADAŞIMIZDI KENDİSİNE BURADAN TEKRAR TEŞEKKÜR EDERKEN BİZİ YALNIZ BIRAKMAMASINI İSTİYORUM İYİ FORUMLAR İYİ PAYLAŞIMLAR



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Toyota SUPRA -- 2 Nisan 2008; 21:13:40 >
  •  ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••
  • The Sultan Ahmed Mosque:

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••


     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Toyota SUPRA -- 2 Nisan 2008; 21:41:10 >




  • sokullu mehmet paşanın projelerini ayrıntılı anlatan bir yazı var mı
  • Birazda Osmanlı edebiyatı...
    Nedim:

    Bir safa bahşedelim gel şu dil i na-şada
    gidelim serv-i revanım yürü sa"d-abad"a
    işte üç çifte kayık iskelede amade
    Gidelim serv i revanım yürü sa"dabad"a

    Gülelim oynayalım kam alalım dünyadan
    Ma-i tesnim içelim çeşme-i nev-peydadan
    Görelim ab-ı hayat akdığın ejderhadan
    Gidelim serv-i revanım yürü sa"d-abad"a

    Gah varıp havz kenarında hıraman olalım
    Gah varıp kasr-ı Cinan seyrina hayran olalım
    Gah şarkı okuyum gah gazel-han olalım
    Gidelim serv-i revanım yürü sa"d-abad"a

    Bir sen ü bir ben ü bir mutrib-i pakize-eda
    İznin olursa eğer birde Nedim-i şeyda
    Gayrı yaranı bu günlük edip eh şuh feda
    Gidelim serv i revanım yürü sa"d-abada

    Nedim
    Nedim : 1730 yılında patrona halil isyanında damdan düşerek ölen zevk,sefa ve eğlence şairidir.Dinle ilgili hiçbirşey yazmamıştır.Divan edebiyatının katı kurallarını yıkmış , şarkı türünü keşfetmiştir.İlk defa divann şiirine yer adlarını sokarak şiirde mahalileşme akımını başlatmıştır...

    Türkçesi:
    Gel şu neşesiz gönle bir zevk bağışlayalım
    servi boylum yürü sadabada gidelim
    işte üç çifte kayık iskelede hazır
    servi boylum,yürü sadabad a gidelim

    Gülelim,oynayalım,dünyadan muradımızı alalım.
    Yeni yapılmış çeşmeden tesnim suyu içelim
    Ejderhanın ağzından abıhayat aktığını görelim
    Servi boylum yürü sadabada gidelim

    Kah gidip havuzun kenarında dolaşalım
    Kah gelip Kasr-ı Cinan"ı seyrederek hayran olalım
    Kah şarkı söyleyip kah gazel okuyalım
    Servi boylum ,yürü sadabada gidelim

    Ey şuh! Bir sen, birben birde güzel sesli bir çalgıcı
    Eğer iznin olursa birde çılgın nedim
    Diğer dostları bugünlük bırakıp
    Servi boylum yürü sadabada gidelim



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi @lperen -- 2 Nisan 2008; 22:45:47 >




  • Sultan abdulmecidin nişanı:

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••
  • Helal olsun arkadaşlar

    bu topiğimizin ayakta kalmasını temenni ediyorum
  • Güzel bir konu.

    Hayırlı olsun.
  • Sultan abdulmecid in yazısı

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••
  • Elinize sağlık arkadaşlar güzel resimler ve bilgiler tarihimizi öğrenmek kadar güzel bir şey varmı.tekrardan hayırlı olsun.
  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.