15 Temmuz darbe girişiminde hayatını kaybeden Yeni Şafak gazetesi foto muhabiri Mustafa Cambaz'ın oğlu Alpaslan Cambaz, sosyal medya hesabından yayımladığı yazısında, "Bugüne kadar konuşmadım hep sustum ama artık yetti" ifadelerini kullandı. "Bir seçime sahip çıkamadığınızı, seçimleri FETÖ'nün kaybettirdiğini söylüyorsunuz" diyen Cambaz, "Peki size daha önceki seçimleri FETÖ mü kazandırmıştı da bunu onların kaybettirdiğinden eminsiniz?" diye sordu.
BUGÜNE KADAR KONUŞMADIM HEP SUSTUM AMA ARTIK YETTİ!"
Cumhurbaşkanına ulaşıp da ona bir şey söyleyebilmek için ya yakınından biri olmanız ya da yakınının yakınından olmanız gerekir. Bunlar da tek başına yeterli olmayabilir. Yanlışa yanlış diyen biriyseniz veya uzaktan bakılınca böyle her an diyebilecekmiş gibi bir potansiyele sahipseniz şansınız çok az.
"Sıradan vatandaşım yahu, hiç mi bir yolu yok?" diye soranlar varsa söyleyelim, bir yolu var: Katıldığı programlarda bir anlık boşluk bulunca aşka gelerek bağırabilirsiniz. Tüm dikkatleri üzerinize çektikten sonra kalabalığı yarıp korumaları da aşabilirseniz belki Şirinleri bile görebilirsiniz.
Hal böyleyken cumhurbaşkanının, "Vatandaşım bana şunu söylüyor, "Başkanım!" diyor, bu seçim yenilenmeli." cümlesindeki vatandaşın hangi vatandaş olduğunu takdirlerinize bırakıyorum.
Bana gecenin bir yarısı, hatta sabaha doğru "FETÖ'cü müsün?" veya "Hocacı mısın?" veya "Seni de çözemedik hua!!1!" diye mesaj atanlar da bizim vatandaşımız ve vatanseverliklerinden gerçekten hiç şüphem yok. Büyük resimciler ama algıları minnacık sadece. Vatan sevgileri onları uyutmayıp sabahlara kadar kendilerinden başka herkesi hain ilan etme etkisi yapıyor bünyelerinde. Bize de yılmadan, "Bu yaptığınız ayıptır, günahtır. Önce o evdeki televizyonunuzdan ve elinizdeki gazeteden kurtulun." deyip uyarmak düştü.
Allah, bir kez olsun adaleti gözetmeleri için fırsat üstüne fırsat veriyor da her defasında ıskalıyor mübarekler. Hükümete yakın bir vakıfta erkek çocukları tecavüze uğrar, ilk refleks olayın üstünü örtmek olur. Başka bir cemaatin yurdunda korkunç ihmaller sonucu kilitli yangın merdiveninin önünde yanık naaşları birbirlerine sarılmış halde bulunur küçücük kızların. 10'nun üzerinde can yitirmişizdir, olaya dair haber yapılması engellenir. Sonra bu davada suçlu, tutuklu kalmaz, çocukların aileleri isyan eder, çığlıklarını yine kimse duymaz. Ama aynı haftalar menemen soğanlı mı yoksa soğansız mı olur diye tartıştı durdu tüm ülke. Soma'da, Çorlu tren kazasında ve nicelerinde durum hep aynıydı.
Yeni Havaalanı inşaatı sırasında işçiler büyük sıkıntılar yaşadı. Olamaz mı? Binlerce insanın çalıştığı bir yerde elbette sorunlar da olacaktır. Ve orada yaşananlar medyaya yansıyandan çok çok daha kötü şeylerdi, bundan emin olabilirsiniz. İşçiler ölüyor, korkunç haksızlıklar dönüyor ve bunları dile getirmeye çalışan işçileri de, onların sesine ses olanları da hain ilan ediyorlar. İşin acısı ailesini geçindirebilmek için en zor şartlarda havaalanı inşaatında çalışmayı göze almış insanlara bir kalemde vatan haini diyebilenler de bir yerlerde işçi, onlar da gariban. Kuru soğana muhtaç olmuşsun, faturalarını ödeyemiyorsun, çocuğuna harçlık veremiyorsun ve seni soğan lobisi diye bir saçmalığın varlığına inandırmışlarsa, komşun sırf CHP'ye oy verdi diye gözünde hainse, enerjini daima seni sömürenlerin yönlendirdiği tarafa düşmanlık etmekle tüketip duruyorsan sana ne denebilir ki..?
Rabia Naz olayı cinayet şüphesi ve cinayetin üstünü makamlarıyla örtmeye çalışanları barındırıyor. Böyle olmayıp da kız intihar etmiş bile olsa, o acılı baba ilan ettikleri gibi deli bile çıksa şimdiye kadar güçlü suçlunun hukuk karşısında dokunulmaz olduğu böyle hadiseler defalarca yaşandı mı, yaşandı. Olayın gerçekleştiği Eynesil'deki halkın çoğu geçen seçimde orayı yüksek oyla alan AKP yerine CHP'yi seçti mi, seçti. Sandıktan çıkan oyların genelinden de "Artık yetti!" diye bir mesaj okunabiliyor muydu, evet.
Kendi çalıp kendi oynayanlardan, sesi fazla çıkıp tüm manzaramızı kaplamaya çalışanlardan pek seçilemiyor olsa da hâlâ irfandan, hikmetten, Tevhit'ten bihaber kalmayan, çıkar odaklı oluşumlardan ibaret siyasi partileri din haline getirmeyen vatandaşlar da var bu memlekette. Hani şu kısık sesler...
Duymasını bilene onların sesi pekala duyuluyor. Diğerleri miting meydanlarındaki kalabalığı görünce tüm Türkiye'nin orada toplandığını sanmaya devam ededursun. İnsanları rakam olarak görmeyip sadece insanlığı üzerinden değerlendirdiğinizde, horgörü yerine hoşgörüyü şiar edindiğinizde vatandaşı da, sandığı da okuyabiliyorsunuz. Ama daima pembe bulutların üstünde olmayı tercih ederseniz ne vatandaşın seviyesinde olduğunuzdan onu duyabilirsiniz ne de vatandaş sizin katınıza çıkıp derdini anlatabilir.
İnatla duymak istemeyenlere duyuralım: Ömründe CHP'ye oy vermemiş insanlar CHP'ye oy verdi bu seçimde. CHP'ye oy vermek konusunda tereddütte kalan diğerleri de "Seçimi yenilemek gibi bir saçmalık yaparlarsa gidip oyumu İmamoğlu'na veririm." diyor. Bunu çok duydum çevreden. Ben de aynını yapacak olanlardanım.
Mesela annem oy kullanmaya gitmedi. 15 Temmuz'da kocasını şehit veren ve şimdiye kadar hep AKP seçmeni olan bir kadın neden böyle davrandı mesela, neden seçim iptal edilirse o da CHP'ye oy atmayı düşünür oldu diye bunu kendinize soracağınıza annemi de vatan haini mi ilan edeceksiniz beni ettiğiniz gibi? FETÖ'cü mü diyeceksiniz?
Vaktiyle bir AKP milletvekiline, "İçinizdeki FETÖ'yü ne zaman temizlemeyi düşünüyorsunuz?" diye sorduğumuzda kulağımıza doğru, "Temizlemeye kalksak partide kimse kalmayacağı için girişilmiyor. Yanlış ama böyle." diye itirafta bulunmuştu. Zaman geçti, alakalı alakasız bir sürü kişi FETÖ'cü ilan edildi ama AKP'de yaprak kıpırdamadı. Ne bekliyorsunuz?
Herkesin sizin gibi düşünmek zorunda olduğunu nasıl bekleyebiliyorsunuz? Seçim öncesi AKP teşkilatından arayıp, "Başkanımızın programını takip ediyorsunuzdur, yine de haber vermek istedik. Yenikapı mitinginde sizleri de görmek isteriz." demişlerdi ve, "Başkanın programını bilmiyorum, umurumda da değil." cevabını almışlardı benden. Nasıl bu kadar emin ve kibirli olduklarının sebebini biliyorum aslında. Efendi gibi oyunu verip geçmek yerine her seferinde ayıla bayıla oy verenler. Ucuzlaştıranlar.
Ben de annem gibi gitmeyecektim sandığa. Son saatlere doğru Malatya'da 2 Saadetli sandık görevlisinin taşkınlık yaptığı için itiraz ettikleri AKP'li holigan tarafından öldürüldüğünü duydum. Direkt geride kalanları düşündüm o an. Ailelerin neler yaşayacağını, insan hayatının ne kadar ucuz hale getirildiğini. Tiksindim bir kez daha oydan da, seçimden de...
Olay daha tam net değildi ama 2 kişinin öldürüldüğü belliydi ve tam bu sıralarda Pelikancılardan biri çıkıp olayın kan davası olduğunu söyleyip haberi duyurduktan hemen sonra itidal çağrısı yapmayı da ihmal etmemiş olan Temel Karamollaoğlu'nu fitneci ilan ederek hedef gösteriyordu. "Zaten %0,2'lerdi 2 Saadetli daha eksildi hahaha" şeklinde korkunç yorumlar havada uçuşuyordu..
Sonuç olarak arkada 9 yetim kaldı. Vicdandan, insaftan, izandan uzak o iğrenç çarpıtma, karalama twitleriyse hâlâ yerinde duruyor. Gram utanma yok çünkü, bu kalp katılığıyla Allah'ın tanıdığı mühletteki tüm bonusları toplayarak mezara kadar da aynen devam edecek gibiler.
Seçim günü öldürülme vakalarının basına yansımayanları da var. Muhtar adayları üç kuruşluk dünya çıkarı için birbirleriyle düelloya tutuştu çoğu yerde. Ortamı bu hale getirenlere inat gidip tüm kağıtlarda Saadet Partisinin logosuna basmıştım mührü. Seçime herhangi bir ittifak yapmadan tek başına girmelerine rağmen 'Zillet İttifakı' yazılan şemalarda gösterilip göz göre göre iftiraya maruz bırakılmaları da yeterli sebepti benim oyumu almaları için.
Şu Ülke TV'deki Turgay Gülen miydi Güler miydi, onun programından tanımıştım İmamoğlu'nu. Vallahi müthiş bir İmamoğlu reklamıydı. Aslında gidip hemen ona oy veresim gelmişti. Turgay Gülen miydi, Gülerce miydi o ve saz arkadaşları sonraki süreçte de İmamoğlu'ndan bir kahraman yaratmaya tüm hızlarıyla devam ettiler. Bilen biliyor ki İmamoğlu'nu İstanbul Belediye Başkanlığına taşıyan HDP filan değil, herkesi FETÖ'cü veya PKK'lı ilan ederek milletle alay eden, çıkıp devlet adına, cumhurbaşkanı adına konuşan şaklabanlardı.
Cumhurbaşkanı, "Bugüne kadar konuşmadım hep sustum ama diğerleri konuştu. Ve vurun abalıya dediler vurdular ama artık yetti." diye konuşmasına devam ederken keşke onlardan bahsediyor olsaydı. Taraflı değil, adil davranmayı ilke edinseydi keşke. Bir cumhurbaşkanı olarak belediye seçim programlarında kendini ve ülke gündemini bu denli yormamış, mitinglerde çay filan dağıtmamış olsaydı keşke. Onca koşturmasına rağmen alınan sonucun ne söylediğini anlamamakta bu kadar ısrarcı olmasaydı keşke.
Bunu daha nasıl açık ifade edebilirdim bilmiyorum, vaktiyle şunu demiştim: "TV'de, gazetelerde ve uçakta itibar bulan Pelikancılar ve emsallerinde babamın katillerini görüyorum. Bu müfterileri konuşturanlara haklarımız haram olsun."
Yine vaktiyle, "Bu kadar yanlış yanlışlıkla yapılmaz." derken de, "AKP'yi ona saldıranlar değil, onu savunanlar yıkacak." derken de kast ettiğim şey aynıydı. Kavga kaçınılmaz olunca bir kısmı maklube sofralarından kalkıp sizin safınızdaymış gibi aranıza gizlendi. Diğerleri dışarıdan, onlar da içeriden veriyor zararı. Bunda anlaşılmayacak ne vardı?
Seçimi kaybettirdiler, her zamanki gibi hiçbir şekilde kendilerini suçlu görmeyip sağa sola saldırdılar. Devlete itibar namına hiçbir şey bırakmayan bir kargaşa ortamı oluşturdular. Sonra da "Seçim yenilensin!" çığırtkanlığı yaptılar. Resmen sınır ötesindeki sahiplerine "Bize müdahale edin!" sinyaliydi bunlar.
Durmadan dış güçleri ananlar, durmadan sokakların karışacağından bahsedenler o sokakları karıştırma niyetinde olanların ta kendileridir. Bize bu ajanlara prim verip onların gazına gelmek, uyduruk gündemleriyle oyalanmak yerine kafamızı kaldırıp ülke sınırlarına bakmak düşüyor şu zamanda.
"Sorun çözme makamında olduğu halde sürekli şikayet eden, suçu başkalarına atan, özellikle de bizi bahane ederek kendini kurtarmaya, temize çıkarmaya çalışan kişi benim gözümde başarısız kişidir."
"Bizim tarzımız doğruya doğru, yanlışa yanlış demektir."
"Kafasında kırk tilki dolaştırıp kırkının da kuyruğunu birbirine değdirmeyen sinsi tiplerden, ağzından çıkanla gönlünden geçen başka olan riyakarlardan hiçbir zaman olmadık, olmayacağız bu da böyle biline."
Bu sözler cumhurbaşkanının 28 Kasım 2017'deki grup toplantısından. Toplantı çıkışı bir muhabir "Sözleriniz kimi kapsıyor?" diye sorduğunda da herkes için geçerli olduğunu belirtmiş ve hatta, "Ailem de dahil" bile demişti. Sonra şey oldu, bu gündemi cumhurbaşkanının bizzat kendisi oluşturmuşken pat diye gündem değişiverdi. Bir anda herkes Rıza Sarraf'ı konuşurken buldu kendini. Hafızam 15 Temmuz'dan sonra ciddi hasara uğradı ama ben bunları tek tek kenara not alıyorum..
Siyaset kirli bir arenadır, ne Selçuklu'da ne Osmanlı'da pirüpak lider yok. Cumhurbaşkanı bir sırtlan sürüsüyle dolaşıp en yakınındaki adamları onlara parçalatma siyasetini benimsemiş olabilir, siyasi planları mübarek olsun. Buna gerçekten diyeceğim bir şey yok. Fakat kimse memleketimizi göz göre göre ateşe atamaz, sokaklarımızı karıştırmaya hizmet edemez. Burada Erdoğan'ın da, Devlet Bahçeli'nin de karşısında dururuz. İnsanlar hayattaki en değerli varlıklarını toprağa veriyor. Çocuk oyuncağı bellemesin kimse bunu.
Devletin ağırlığına yaraşır tek bir hareket görmeye hasret kaldık. Yadırganacak görüntüleri kanıksayıp ses etmedikçe güzelim Türkiye'yi kalitesizlik kapladı. Devlet, sürekli konuşup acizlik bildiren bir makam değildir; devlet, gereğini yapma makamıdır. Bin yıllık devlet geleneği olan vatanımıza en büyük kötülüğü devletle hükümet ayrımını ortadan kaldırarak yaptınız, çıkıp üstüne de "Hamdolsun, kaldırdık." dediniz. Bunlar ziyadesiyle abes işlerdir.
Bir seçime sahip çıkamadığınızı, seçimleri FETÖ'nün kaybettirdiğini söylüyorsunuz. Peki size daha önceki seçimleri FETÖ mü kazandırmıştı da bunu onların kaybettirdiğinden eminsiniz? Daha önceki seçim sandıklarını da tekrar tekrar saysaydık fark kaça inerdi acaba, bunu neden sorgulamayalım biz şimdi?
Kimse heyecan aramasın. İstanbul seçiminin yenilenmesi gibi bir hataya düşülürse ucuz hesaplar pahalıya patlayacak. Yeterince berbat bir seçim süreci atlattık. Bir daha seçim olursa İmamoğlu daha yüksek bir farkla seçilir. Yok, mevcut kamuoyunda İstanbul AKP'ye geçerse içinizdeki ajanların son oyunu tutmuş, sokakları karıştırmak için tüm zemin hazırlanmış olacak.
Ne İstanbul'u, ne dininizi kaybettiniz korkmayın. Dünya kimseye kalmıyor. İstanbul Belediyesi en fazla 5 yıllığına CHP'ye geçti sadece. Bazılarınız bu sürede muhalif olmayı öğrenecek. Mesela ilk iş 'İstanbul Sözleşmesi' adındaki tehlikeye karşı mücadele edebiliriz. Beraber yapabiliriz bunu. Şu anki bekamıza, döviz seviyesine rahmet okutturma niyetine girmeyin.