Yeni Kayıt
Konudaki Resimler
önceki
|
Hızlı 
Bildirim
Adı Duyulmamış Güzel Filmler (30. sayfa)
Sıcak Fırsatlarda Tıklananlar
Editörün Seçtiği Fırsatlar
Bu Konudaki Kullanıcılar:
3 Misafir - 3 Masaüstü
Giriş
Mesaj
-
-
He Was a Quiet Man
2007 Amerikan yapımı, yönetmen ve senarist, Frank A. Cappello. 95 dakika.
Güzel ve değişik bir filmdi. Keyifle ve merakla izlemiştim, tavsiyemdir.
Konusu kısaca şöyle (alıntıdır);
"Bob Maconel kötü bir gün geçirmektedir. Her zamanki 8 saatlik mesaisini kasvetli, yaşadığı dünyadan tamamen kopuk hissederek geçirmektedir. Bu berbat günde, kazara, potansiyel katillikten kahramanlığa geçer ve onu bugüne kadar hiç farketmemiş olan güzel Venessa’nın hayatını kurtarır. Bu kahramanca davranışı onu monoton gerçekliğinden gerçeküstü bir kasırgaya doğru çeker." -
Çok güzel filmdir. -
White Palms (2006) 8/10
Macar bir atlet olan Dongo, Kanada’lı genç Orion’un eğitmeni olur ve onun zirveye ulaşmasına yardım eder. Ancak spor eğitimini Doğu’da almış olan Dongo, Batı’lı bir atleti eğitirken birçok zorlukla karşılaşacaktır.
Macaristan yapımı, beni çok etkileyen bi filmdi. Bi kaç sene önce Tv8de denk gelip izlemiştim. Şimdi indirmek istedim ama bulamıyorum bi türlü. -
Das weiße Rauschen
2001, Alman yapımı. Yönetmen, Hans Weingartner. Oyuncular, Daniel Brühl, Anabelle Lachatte, Patrick Joswig
Almanya'dan deneysel bir çalışma. Bir karakterin psikolojik rahatsızlığını derinlemesine, başlangıcından itibaren çok başarılı bir şekilde irdeleyebilmiş bir filmdir Beyaz Gürültü. Film el kamerasıyla çekilmiş, durağan sahneler mevcut. Bu film için doğaldır. Sıkılabilirsiniz ama ben bu konuyu böylesine işlemiş en iyi filmlerden biri olduğunu düşünüyorum. Daniel Brühl de karakterini çok iyi oynamıştır. -
Elling
2001, Norveç yapımı. Yönetmen, Petter Næss. Per Christian Ellefsen, Sven Nordin, Marit Pia Jacobsen.
Benim için harika bir Kuzey Avrupa filmi olan Elling'in konusu kısaca şöyle (alıntıdır);
"Elling'in, 40 yıldır hiç ayrılmadığı, hayatını ve evini paylaştığı annesi yeni ölmüştür. Bu olay kendisini altüst eder ve bir psikiyatri kliniğine kaldırılır. Klinikte geçirdiği iki senenin sonunda, Elling yeniden dünyayla yüzleşir. Klinikte odasını paylaştığı, Kjell Bjarne ile birlikte Oslo'da küçük bir apartman dairesine yerleştirilirler. Bir restorana adım atmanın Güney Kutbu'nu keşfe gitmek kadar zor olduğunu düşünen ikili için bu yeni hayat, çözümlenmesi gereken birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Azim, gittikçe artan cesaret, biraz yardım ve psikiyatri kliniğine geri dönme korkusuyla Elling ile Kjell Bjarne hayatın zorlu yollarında düşe kalka ilerlerler."
Sosyal fobili olan Elling'le mankafa diye tabir edebileceğimiz Kjell Bjarne'nin azim dolu dostluk hikâyesi. Film bittikten sonra ben de derin duygular uyandıran, depresif bir yapım. Kesinlikle tavsiyemdir
.
-
De battre mon coeur s'est arrêté
2005, Fransa yapımı. Yönetmen, Jacques Audiard. Oyuncular, Romain Duris, Aure Atika, Emmanuelle Devos
Konusu kısaca şöyle (alıntıdır);
"İlk kez 2005 Berlin Film Festivali’nde gösterilen bu gerçekçi büyüme öyküsü, klasik müzik ve bir suç imparatorluğu arasında kalan genç bir adamın hayatına mercek tutan nitelikli bir karakter incelemesi. Yirmi sekiz yaşındaki Thomas Seyr, Paris’te bir emlak mafyasının gelecek vaat eden üyelerindendir. Thomas’ın, bu “erkek” mesleğinin gölgesinde kalan bir özelliği ise, bir konser piyanisti olan annesinden miras kalan, piyano çalma yeteneğidir. Annesinin ölümünden sonra tuşlara hiç dokunmamış olan Thomas, emlakçılık uğruna yüz çevirdiği bu yeteneğinin asıl önceliği olduğunu fark eder. Ortağının karısıyla ilişkiye girmesi ve piyanoya verdiği ağırlık yüzünden işini ihmal etmeye başlaması Thomas’ın hayatını çelişkilerle dolu bir çalkantıya sürükler."
Filmin son sahnesini pek anlamlı bulmamıştım, fakat daha sonra filmin bütününe baktığımda, sanatçı olmakla kötü bir adam olmak arasındaki ikilemin ne kadar muhteşem bir şekilde filmde yansıtıldığını gördüm. Belki senaryonun üzerinde biraz daha durulabilirdi, ama ben filmi çok beğendim. Tavsiyemdir. Ayrıca birbirlerinin dillerini bilmeyen göçmen piyano hocasıyla, Thomas Seyr'in arasındaki iletişim en izlenesi sahneler. Romain Duris'in oyunculuğu harika.
-
Les Choristes
2004, Fransa yapımı. Yönetmen, Christophe Barratier.
Konusu kısaca şöyle (alıntıdır),
"1948 senesinde Clement Mathieu isimli bir müzik öğretmeni çocukları rehabilite etme amaçlı bir yatılı okula müdür olarak atanır. Buradaki baskıcı eğitim ve çocukların umursamaz tavırları başta onu hayalkırıklığına uğratır. Ancak Clement müziğin gücüyle zorlukları aşacağına inanmıştır."
Güzel bir azim öyküsü, tavsiyemdir.
Le Huitieme Jour
1996, Fransa yapımı. Yazan, yöneten, Jaco Van Dormael.
Konusu kısaca şöyle (alıntıdır),
"Georges(Pascal Duquenne), Down sendromundan muzdarip, özürlü biridir. Bir tedavi merkezinde yaşamaktadır. Harry(Daniel Auteuil) ise bir iş adamıdır. İş yaşamında çok başarılıdır ancak özel yaşamında işler yolunda gitmez. Karısı onu terk ettiğinden beri sefil durumdadır ve kızlarına da yeterince vakit ayıramamaktadır. Bir gün az kalsın arabayla Georges'u ezecek gibi olur. Bu tuhaf tanışmadan sonra onu başından savmaya vicdanı elvermez ve sıradışı birliktelikleri başlar. 8 gün boyunca yaşananlar Harry'yi çok değiştirecektir."
Le Concert
2009, Fransa yapımı. Yönetmen, Radu Mihaileanu.
Konusu kısaca şöyle (alıntıdır),
"Eski orkestra şefi Andrei Filipov, orkestrasının üyelerini yeniden bir araya toplama fırsatını hemen değerlendirir. Tek bir konser için Moskova'dan Paris'e gidecek ve kendilerini Bolşoy Filarmoni olarak tanıtacaklardır. Ancak Andrei'in Paris'te bir işi daha vardır; solo kemancıları olacak genç bir kadınla görüşmesi gerekmektedir. Karanlık sırları nedir? Peki ya gerçek Bolşoy onları yakalarsa?"
Duygusal olduğu kadar, epey de komik bir filmdir, tavsiyemdir.
Millions
2004, İngiltere yapımı. Yazan, Frank Cottrell Boyce, yöneten, Danny Boyle.
Konusu kısaca şöyle (alıntıdır),
"Annelerini bir trafik kazasında kaybeden 7 yaşındaki Damian ve 9 yaşındaki Anthony babaları ile birlikte yaşamaktadırlar. Bütün gününü hayal aleminde, düş gücünün ürünü olan papazlarla konuşarak geçiren Damian tren yoluna yakın bir yerde oynarken bir çanta dolusu para bulurlar . Damian paranın tanrı tarafından, iyilik yapmaları için gönderildiğine inanır. Damian ve ağabeyi anlamını tam olarak da bilmedikleri “vergi sorunu” yüzünden buldukları parayı polise bildirmezler, bunun yerine para ile fakirlere yardım etmeye karar verirler. Ancak bir iki ufak sorun vardır. Çantanın içi binlerce sterlin birkaç hafta içinde değerini yitirecektir zira İngiltere para birimini değiştirip Euro ' ya geçmek üzeredir. Ufaklıkların canını sıkacak bir başka sorunsa peşlerindeki kötü niyetli adamlardır. İçi para dolu çanta banka soyguncularına aittir ve soyguncular parayı her ne pahasına olursun olsun geri almaya kararlıdırlar."
Salmer fra kjøkkenet
2003, Norveç-İsveç yapımı. Yönetmen, Bent Hamer.
Konusu kısaca şöyle (alıntıdır),
"İkinci Dünya Savaşı sonrasında İsveç'te, ortalama bir ev kadının yıl boyunca, evine yemek taşıyabilmek için Norveç'le Kongo arasındaki yol kadar yürüdüğü anlaşılır. Bir aratırma şirketi, Norveç'in kırsal bölgelerine 18 adet araştırmacı göndererek bekar erkeklerin mutfak alışkanlıklarını gözlemlemek için bir araştırma başlatır.Kendi halinde bir bilim adamı olan Folke de, ufak çiftliğinde tek başına yaşayan yaşlı Isak'ı gözlemlemek üzere Isak'ın mutfağına yerleşir. Kurallara göre gözlemci ile denek arasında hiç bir diyalog olmamalıdır. Zamanla sürekli kendini gözetleyen birinin varlığından sıkılan Isak, sıkıntısını belli etmekten çekinmez. Fakat sessiz bir rutinin içinde aynı çatıyı paylaşan bu iki insanın arasında, zamanla hoş bir diyalog gelişmeye başlar."
La meglio gioventù
2003, İtalya yapımı. Yönetmen, Marco Tullio Giordana.
Konusu kısaca şöyle (alıntıdır),
"İki kardeşin yaşamından aktarılan İtalya'nın son 40 yıllık tarihi... 1966'da üniversite çağında olan Nicola ve Matteo, akıl hastanesinde kötü muamele gören Giorgia ile karşılaştıklarında, hayatlarının dönüm noktasına gelmişlerdir. Genç kız için yapılacak fazla bir şey yoktur ve her ikisi de bu adaletsizliğe karşı kızgındır. Nicola düzene karşı çıkarak önce hippilerin arasına karışır ve ardından Giorgia gibilere yardım etmek için psikoloji okumaya karar verir. Matteo ise eşitsizlikleri giderebilmek için yasa adamı olma yolunu seçer ve önce orduya ardından da polis akademisine kaydolur."
Benim için İtalya sinemasında izlediğim en iyi film. Hatta şimdiye kadar izlediğim en iyi filmlerden biri. Filmin süresi altı saat, ama izlerken hiç de o kadar uzunmuş gibi gelmiyor. Süresine aldırmayın, izleyin.
Film tanıtımları yukarıdaydı, ama daha ayrıntılı yazmak için güncelledim. -
Mies vailla menneisyyttä
2002, Finlandiya yapımı. Yazan, yöneten, Aki Kaurismäki.
Konusu kısaca şöyle (alıntıdır),
"Bir adam şehre gelir gelmez dayak yer ve soyulur. Baygın durumda, yaşamla ölüm arasında gider gelir. İki berduşun yardımıyla iyileşir, ancak hafızasını kaybetmiştir. Adını, nereden geldiğini ya da kim olduğunu bilmez. Yine de, yalnızca evsiz yeni arkadaşlarını değil, hayırsever Kurtuluş Ordusu kurumunun hayli sade ve olgun görevlisi İrma’yı da etkileyen bir soğukkanlılık gösterir. Adı ya da belgeleri olmadığı için iş ve işçi bulma bürosu tarafından geri çevrildikten sonra, Kurtuluş Ordusu bürosuna yardım etmeye başlar. Hannibal adında bir köpek edinir, İrma’yı daha yakından tanır ve Kurtuluş Ordusu’nun bandosunu keşfeder. Onun rehberliğinde sıfırdan yepyeni bir repertuar yaratan bando yeni dinleyiciler kazanır. Ancak gün gelir, geçmiş kaçınılmaz bir şekilde ensesine yapışır. Yabancı şimdi geleceğiyle yüzleşmek zorundadır."
Çok garip bir Kuzey Avrupa filmi, tavsiyemdir.
Synecdoche, New York
2008, Amerika yapımı. Yazan, yöneten, Charlie Kaufman.
Konusu kısaca şöyle (alıntıdır),
"Tiyatro yönetmeni olan Caden Cotard, bir yandan işiyle uğraşırken, bir yandan da hayatındaki kadınlarla uğraşmaktadır. Aklına son tiyatro oyunu için bir fikir gelen Cotard, bir deponun içerisine New York'un doğal büyüklükte olan bir kopyasını yaratır."
Felsefik bir film sayılır.
Les invasions barbares
2003, Fransa yapımı. Yazan, yöneten, Denys Arcand.
Konusu kısaca şöyle (alıntıdır),
"Elli yaşlarında, dul bir adam olan Remy, aniden hastalanır ve kaldırılır. Eski karısı Louise ve oğlu Sebastien'in, eve dönmelerini ister. Londra'da yaşayan Sebastian, başlangıçta tereddüt eder. Çünkü babasıyla yıllardır birbirlerine söyleyecekleri pek bir şeyleri olmamıştır. Yine de annesine yardım etmek ve babasına destek olmak üzere Montreal'e uçar. Şehre gelir gelmez, Sebastien, yeri göğü birbirine katar; tüm tanıdıklarını devreye sokar ve Remy'yi bekleyen zorlu sınavı kolaylaştırmak üzere mümkün olan her yolu dener, Remy'nin geçmişinde iz bırakan herkesi babasının hasta yatağının etrafında bir araya toplar: Akrabalar, arkadaşlar ve eski metresler..." -
Central do Brasil
1998, Brezilya yapımı. Yönetmen, Walter Salles. Fernanda Montenegro, Vinícius de Oliveira, Marília Pêra.
Filmin konusu kısaca şöyle (alıntıdır),
"Rio de Janeiro'da çalışan, müşterilere mektup yazıp postalamakla görevli soğuk ve yaşlı bir kadın olan Dora (Fernanda Montenegro), müşterilerden ve insanlardan nefret ediyor. Dokuz yaşında bir çocuk olan Josue (Vinicius de Oliveira), babasını hiç görmemiş. Josue'nun annesi, kocasına mektuplar yazıyor ve bu mektuplar Dora aracılığıyla gönderiliyor. Kadın bir araba kazasında ölünce, Josue'nin sorumluluğunu insanları pislik olarak gören Dora üstlenmek zorunda kalıyor. Dora, Josue'yı babasını görebilmesi için yolculuğa çıkmaya ikna ediyor ve bu iki farklı insan arasında sıradışı bir dostluk kuruluyor."
Arkadaşlar, dram türünde film seyretmek isteyenlere, bu filmi muhakkak izlemelerini öneririm. Leon gibi fakat, Leon'dan çok daha gerçekçi ve samimi bir yapım. Film kimi kimsesi olmayan yaşlı bir kadın ile ufak bir çocuğun arasında gelişen dostluğu anlatıyor. Filmin sonlarına doğru dram dozu artıyor. Ayrıca filmin 32 ödülü var. Imdb puanı, 7.9. Muhakkak izleyin.
-
Tideland
Jeliza-Rose'un dünyası, sincapların konuşabildiği, ateşböceklerinin isimlerinin olduğu ve en yakın arkadaşlarının bebeklerin kafaları olduğu bir dünya. Jeliza-Rose, annesinin aşırı dozdan ölmesiyle, babası ile birlikte son derece ıssız bir çiftlik evine yerleşir. Çocukluğunun hiç de hoş olmayan gerçekliklerinden kaçmak isteyen Jeliza, çok geçmeden kendini, kafasında yarattığı fantastik bir dünyanın derinliklerinde bulur. -
Paylaşımlarınız boşa gitmiyor beyler.Hepsini değerlendireceğim ellerinize sağlık. -
Umarım boşa gitmiyordur, o kadar uğraştım 
-
devam et diminis dostum listeye ekleyeceğim yarın tamamını -
Size attığım listede bu filmler vardı ama teşekkürler destek için 
-
quote:
Orijinalden alıntı: diminishedtriad
Size attığım listede bu filmler vardı ama teşekkürler destek için
resim ve açıklama ile daha iyi oluyor açıkçası
yani öncelik verme diyelim
-
Doğru söylüyorsun, öteki türlü hoşuna gitmeyecek bir filmle karşılaşabilirsin. Gerçi ben bir filmi hakkında hiçbir şey bilmeden izlerim, öyle daha zevkli oluyor 
-
La nana
2009, Şili-Meksika yapımı. Yönetmen, Sebastián Silva. Oyuncular, Catalina Saavedra, Claudia Celedón, Alejandro Goic.
Konusu kısaca şöyle (alıntıdır),
"Üst sınıf bir Şilili bir ailenin yanında yıllarca hizmetçilik yapmış Raquel şiddetli baş ağrılarından muzdariptir. Ağrıları bayılmalar takip edince, evin hanımından Raquel'e bir teklif gelir: Raquel'e yardım edecek yeni bir hizmetçi işe alınacaktır. Bu teklif ilk başta hoş görünse de, Raquel yeni gelen yardımcıyı kendisi için bir tehdit olarak görmeye başlar. Ve kendisi gibi bir hizmetçi olan bu yardımcıya karşı tırnaklarını çıkaracaktır."
Asosyal ve huysuz bir hizmetçinin psikolojik yapısını çok başarılı bir şekilde anlatan, hoş bir dram. Ayrıca filmin, hep sıradan insanları ya da üst tabakayı konu edinenlerden farklı olarak bir hizmetçiyi ana karakter yapması bakımından benim gözümde daha değerlidir. Tavsiyemdir.
-
Depuis qu'Otar est parti...
2003, Gürcistan-Fransa yapımı. Yönetmen, Julie Bertuccelli. Oyuncular, Esther Gorintin, Nino Khomasuridze, Dinara Drukarova.
İlk defa bir Gürcü filmi izledim. Ve filmin çok etkileyici bir dram olduğunu söyleyebilirim. Filmin konusu kısaca şöyle (alıntıdır), "Film, Gürcistan'ın Tiflis kentinde aynı evi paylaşan üç kadının öyküsünü anlatıyor. Eka, kızı Marina ve torunu Ada'nın hayatları Eka'nın oğlu Otar'ın Paris'e gitmesiyle altüst olmuştur. Otar'ın öldüğü haberini annelerinden saklayan Marina ve Ada yalan söyler ve hayatlarına Otar yaşıyormuşcasına devam ederler."
Kıyıda köşede kalmış, etkileyici ve dram sevenlerin kaçırmaması gereken bir film. Bu filmden birçok şey çıkarılabilir. Tavsiyemdir.
Ayrıca filmi izledikten sonra şu yorumu okumanızı tavsiye ederim. Gerçekten değerli ve insani değerlere yer veren sade bir yapım. -
Mementoların tuttuğu şu devirde tutmamasına çok şaştığım bir film: 11.14
11.14 te meydana gelmiş bir kazaya bilmeden katkıda bulunan hikayelerinin her birinin gözünden anlatıldığı mükemmel, akıcı bir film. link de vereyim tam olsun
http://www.imdb.com/title/tt0331811/
(Ayrıca bunu seven bunu da sevdi: The Devils Know You Are Dead)
Ip işlemleri
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X
