Şimdi Ara

albert einstein

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
24
Cevap
0
Favori
1.670
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • arkadaşlar einstein beyninin% kaçını kullanıyordu bilen varmı

    şimdiden teşekkür ederim iyi öğlenler



  • 20
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Emerald Dolphin

    20
    herkes kadar kullanırdı şu an beyni yok zaten
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ottocu

    herkes kadar kullanırdı şu an beyni yok zaten

    Alıntıları Göster
    Arkadaşım Einsten % kaçını kullanır bilmiyorum ama biz kullanamazmıyız. Gerilere gitmek ve kişileri sorgulamak yerine bizim ne yapabileceğimize bakmak lazım. Unutmayalım ki insan zorluklar karşısında yeni şeyler bulur ve buda çalışmakla olur




  • quote:

    Orjinalden alıntı: seçilyano

    arkadaşlar einstein beyninin% kaçını kullanıyordu bilen varmı

    şimdiden teşekkür ederim iyi öğlenler



    Bikeresinde %8 kullandığına şahit olmuştum ama okulda aynı sırada otururduk. Final dönemlerinde %0.1 ini kullanırdı.

    schrödinger olduğum için çok vakit geçirdik beraber. Az kedi zehirlemedik ne günlerdi bee.

    Kusurabakmayın bu soruya bu cevap. Saygılar.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: DeWe®

    quote:

    Orjinalden alıntı: seçilyano

    arkadaşlar einstein beyninin% kaçını kullanıyordu bilen varmı

    şimdiden teşekkür ederim iyi öğlenler



    Bikeresinde %8 kullandığına şahit olmuştum ama okulda aynı sırada otururduk. Final dönemlerinde %0.1 ini kullanırdı.

    schrödinger olduğum için çok vakit geçirdik beraber. Az kedi zehirlemedik ne günlerdi bee.

    Kusurabakmayın bu soruya bu cevap. Saygılar.
    Ya şu beynin bilmem yüzde kaçını kullanma olayını ayrıntısıyla bilen biri var mı?

    Bana çok saçma geliyor. Yok 2'sini kullanıyormuşuz, yok şu kadarını kullanıyormuşuz. Herkesin dilinde, ancak kimse bu konuda bilerek konuşmuyor.

    Einstein'ın beyni, dehalığın biyolojik boyutlarını araştırmak için bir bilim adamındaydı yanılmıyorsam. Yapılan incelemeye göre de beyninin, normal ortalamaya göre bazı ayrımları vardı. Ancak bunu yüzde biçiminde değerlendirmemişti kimse...




  • quote:

    Orijinalden alıntı: M

    Ya şu beynin bilmem yüzde kaçını kullanma olayını ayrıntısıyla bilen biri var mı?

    Bana çok saçma geliyor. Yok 2'sini kullanıyormuşuz, yok şu kadarını kullanıyormuşuz. Herkesin dilinde, ancak kimse bu konuda bilerek konuşmuyor.

    Einstein'ın beyni, dehalığın biyolojik boyutlarını araştırmak için bir bilim adamındaydı yanılmıyorsam. Yapılan incelemeye göre de beyninin, normal ortalamaya göre bazı ayrımları vardı. Ancak bunu yüzde biçiminde değerlendirmemişti kimse...

    Alıntıları Göster
    Beynimiz yaklaşık 10-12 milyar arası nöron (sinir hücresi) içerir. Ancak bilindiği üzere beynimizin çok düşük bir yüzdesini kullanırız. Bunun nedeni aslında sinir hücrelerinin (yani bilgi depolayan nöronların) kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini yitirmiş olmalarıdır. Eğer sini hücresine sentrozom ya da sentrozomun görevini görebilecek enzim nakledilirse kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini kazanabilirler mi? Eğer bu mümkünse, beynimizin daha fazla bölümünü kullanabilir miyiz? (Cansın Kalın)

    Beynimizin Yalnızca % 10’unu Kullandığımız Söylencesi
    Öncelikle sorunuzun başında belirttiğiniz varsayıma göz atalım isterseniz: “Beynimizin çok düşük bir yüzdesini kullanırız.” Yaklaşık bir asır önce ortaya atılan bu iddianın kaynağı bazı bilim insanlarının söylem ve bulgularının yanlış yorumlanıp çarpıtılmasına dayanıyor. Bugün, sinir bilim ve beyin görüntüleme tekniklerindeki gelişmeler öyle gösteriyor ki, beynimizdeki tüm sinirler çeşitli eylemler sırasında aktive oluyor. Daha açık bir deyişle, kullanmadığımız herhangi bir sinir ağı bulunmuyor. Konuyla ilgili bir başka yaklaşımsa sinir hücrelerinin herhangi bir uyarıcı almadıklarında dejenere olarak işlevselliklerini kaybediyor olma özellikleri. Örneğin, görsel sistem. Gelişmenin erken dönemlerinde göz sinirleri yeterli uyarıcıya maruz bırakılmadıklarında görme yetisi kayboluyor. Benzer şekilde, eğer ki beynimizde kullanılmayan sinir ağları bulunsaydı, işlevselliklerini kaybetmiş olmalarını beklememiz gerekirdi. Fizyolojik kanıtlar bir yana, iddia evrimle de uyuşmuyor. Aktif olmayan, hayatta kalma mücadelemize katılmayan sinir ağları içeren büyük bir beyin evrimsel gelişimle de bağdaşmıyor.

    ANCAK
    Olgun haldeki sinir hücrelerinin (yani bilgi depolayan nöronların) kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini yitirmiş olmaları gibi bir durum söz konusu. Bu nedenle de, herhangi bir darbe ya da yaşlanma sonucu kaybedilen sinirler beyin kapasitesini doğal olarak olumsuz yönde etkiliyor.

    Beyindeki Sinir Hücreleri Gerçekten de Kendilerini Yenileme Yetisinden Yoksun mu?
    Beyindeki sinir hücrelerinin kendilerini yenileyebilme yetisinden yoksun olduklarını gösteren çalışmaların öncüsü 1960’larda yaptığı çalışmalarla ismini duyuran bir sinir bilimci: Dr. Pasko Rakic. Nitekim felç ya da diğer beyin zedelenmelerinde hastaların kaybettikleri konuşma ve yürüme gibi yetileri daha sonradan tekrar edinememeleri de bu bulguları destekler nitelikte. Ancak başlangıcı 1965 yılında sıçanlar üzerinde yapılan deneylere dayanan ve son yıllarda hız kazanan bir takım çalışmalar, beyindeki bazı bölgelerde sinir hücrelerinin yenilenebildiğini gösteriyor. Özellikle de belleksel işlevleri olan hippokampüs bölgesi ile makaklar üzerinde çalışılan üst düzey bilişsel işlemlerden sorumlu ve evrimsel gelişimde son sırada yer alan düşünme, koklama ve duyma ile ilişkili korteks bölgelerinin kök hücreler sayesinde sinirsel yönden yenilenebildikleri bulgular arasında. Ancak bilim insanları, bu çalışma sonuçlarının Alzheimer ya da Parkinson gibi sinir hücreleri kaybı içeren bir takım hastalıkların tedavisinde kullanılabilmesi için klinik ve uygulamaya yönelik daha çok çalışma yapılması gerektiğini söylüyorlar.

    Gelelim Sentrozomlarla Sinir Hücreleri Arasındaki İlişkiye...
    Sinir hücresinin başka bir hücre üretme olasılığının kalmadığı gelişim aşamasında sentrozoma rastlanmıyor. Her ne kadar bazı araştırmacılar, yaralanmaların olduğu birtakım yetişkin beyni bölgelerinde sentrozoma rastlamış olduklarını rapor etmişlerse de sonraki araştırmalar bu bulguları pek de kanıtlar nitelikte değil. Sinir hücreleri, gelişim dönemleri içerisinde özelleştikçe, çoğalma yetilerini de kaybediyorlar. Bölünme yetisinin yitiminin, meydana gelebilecek bölünmelerin, mevcut sinaps ağlarının da bozulmasına yol açabileceğinden evrilmiş olabileceği düşünülüyor.

    Sinir Hücrelerinde Sentrozom Görevi Görebilecek Bir Yapı Oluşturulursa, Kendilerini Yenileyebilme Özelliğini Edinebilirler mi?
    Eğer ki sinir hücrelerine böyle bir müdahalede bulunacak olursak, tekrar bölünebilme özelliği kazanacaklardır. Ancak uzmanlar, bu yöntemin tıp uygulamalarında niçin kullanılamayacağına dair iki önemli noktaya işaret ediyorlar:
    1.) Eğer ki, sentrozom yapısını kaybetmiş bir hücrede bu yapıyı tekrar oluşturursak, hücre kontrolsüzce çoğalmaya başlıyor. Tıpkı kanser hücreleri gibi. Bu nedenle de bu uygulama, tümör oluşumlarına yol açıyor.
    2.) Eğer ki, sentrozom yapısı yalnızca embriyonal dönemde korunan hücrelerde (örneğin, sinir hücreleri) bu yapı müdahale ile sürekli hale getirilirse, hücreler özelleşme durumu göstermiyorlar. Çünkü hücrelerdeki özelleşme, sentrozom yapısının kaybından sonra gerçekleşiyor.


    kaynak:http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/index.php?kategori_id=17&soru_id=4816


    not: gerçeğe ne kadar uygundur bilemem. tübitak'ın içine düştüğü haller malumumuz...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi narada -- 5 Haziran 2007; 22:29:52 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: narada

    Beynimiz yaklaşık 10-12 milyar arası nöron (sinir hücresi) içerir. Ancak bilindiği üzere beynimizin çok düşük bir yüzdesini kullanırız. Bunun nedeni aslında sinir hücrelerinin (yani bilgi depolayan nöronların) kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini yitirmiş olmalarıdır. Eğer sini hücresine sentrozom ya da sentrozomun görevini görebilecek enzim nakledilirse kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini kazanabilirler mi? Eğer bu mümkünse, beynimizin daha fazla bölümünü kullanabilir miyiz? (Cansın Kalın)

    Beynimizin Yalnızca % 10’unu Kullandığımız Söylencesi
    Öncelikle sorunuzun başında belirttiğiniz varsayıma göz atalım isterseniz: “Beynimizin çok düşük bir yüzdesini kullanırız.” Yaklaşık bir asır önce ortaya atılan bu iddianın kaynağı bazı bilim insanlarının söylem ve bulgularının yanlış yorumlanıp çarpıtılmasına dayanıyor. Bugün, sinir bilim ve beyin görüntüleme tekniklerindeki gelişmeler öyle gösteriyor ki, beynimizdeki tüm sinirler çeşitli eylemler sırasında aktive oluyor. Daha açık bir deyişle, kullanmadığımız herhangi bir sinir ağı bulunmuyor. Konuyla ilgili bir başka yaklaşımsa sinir hücrelerinin herhangi bir uyarıcı almadıklarında dejenere olarak işlevselliklerini kaybediyor olma özellikleri. Örneğin, görsel sistem. Gelişmenin erken dönemlerinde göz sinirleri yeterli uyarıcıya maruz bırakılmadıklarında görme yetisi kayboluyor. Benzer şekilde, eğer ki beynimizde kullanılmayan sinir ağları bulunsaydı, işlevselliklerini kaybetmiş olmalarını beklememiz gerekirdi. Fizyolojik kanıtlar bir yana, iddia evrimle de uyuşmuyor. Aktif olmayan, hayatta kalma mücadelemize katılmayan sinir ağları içeren büyük bir beyin evrimsel gelişimle de bağdaşmıyor.

    ANCAK
    Olgun haldeki sinir hücrelerinin (yani bilgi depolayan nöronların) kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini yitirmiş olmaları gibi bir durum söz konusu. Bu nedenle de, herhangi bir darbe ya da yaşlanma sonucu kaybedilen sinirler beyin kapasitesini doğal olarak olumsuz yönde etkiliyor.

    Beyindeki Sinir Hücreleri Gerçekten de Kendilerini Yenileme Yetisinden Yoksun mu?
    Beyindeki sinir hücrelerinin kendilerini yenileyebilme yetisinden yoksun olduklarını gösteren çalışmaların öncüsü 1960’larda yaptığı çalışmalarla ismini duyuran bir sinir bilimci: Dr. Pasko Rakic. Nitekim felç ya da diğer beyin zedelenmelerinde hastaların kaybettikleri konuşma ve yürüme gibi yetileri daha sonradan tekrar edinememeleri de bu bulguları destekler nitelikte. Ancak başlangıcı 1965 yılında sıçanlar üzerinde yapılan deneylere dayanan ve son yıllarda hız kazanan bir takım çalışmalar, beyindeki bazı bölgelerde sinir hücrelerinin yenilenebildiğini gösteriyor. Özellikle de belleksel işlevleri olan hippokampüs bölgesi ile makaklar üzerinde çalışılan üst düzey bilişsel işlemlerden sorumlu ve evrimsel gelişimde son sırada yer alan düşünme, koklama ve duyma ile ilişkili korteks bölgelerinin kök hücreler sayesinde sinirsel yönden yenilenebildikleri bulgular arasında. Ancak bilim insanları, bu çalışma sonuçlarının Alzheimer ya da Parkinson gibi sinir hücreleri kaybı içeren bir takım hastalıkların tedavisinde kullanılabilmesi için klinik ve uygulamaya yönelik daha çok çalışma yapılması gerektiğini söylüyorlar.

    Gelelim Sentrozomlarla Sinir Hücreleri Arasındaki İlişkiye...
    Sinir hücresinin başka bir hücre üretme olasılığının kalmadığı gelişim aşamasında sentrozoma rastlanmıyor. Her ne kadar bazı araştırmacılar, yaralanmaların olduğu birtakım yetişkin beyni bölgelerinde sentrozoma rastlamış olduklarını rapor etmişlerse de sonraki araştırmalar bu bulguları pek de kanıtlar nitelikte değil. Sinir hücreleri, gelişim dönemleri içerisinde özelleştikçe, çoğalma yetilerini de kaybediyorlar. Bölünme yetisinin yitiminin, meydana gelebilecek bölünmelerin, mevcut sinaps ağlarının da bozulmasına yol açabileceğinden evrilmiş olabileceği düşünülüyor.

    Sinir Hücrelerinde Sentrozom Görevi Görebilecek Bir Yapı Oluşturulursa, Kendilerini Yenileyebilme Özelliğini Edinebilirler mi?
    Eğer ki sinir hücrelerine böyle bir müdahalede bulunacak olursak, tekrar bölünebilme özelliği kazanacaklardır. Ancak uzmanlar, bu yöntemin tıp uygulamalarında niçin kullanılamayacağına dair iki önemli noktaya işaret ediyorlar:
    1.) Eğer ki, sentrozom yapısını kaybetmiş bir hücrede bu yapıyı tekrar oluşturursak, hücre kontrolsüzce çoğalmaya başlıyor. Tıpkı kanser hücreleri gibi. Bu nedenle de bu uygulama, tümör oluşumlarına yol açıyor.
    2.) Eğer ki, sentrozom yapısı yalnızca embriyonal dönemde korunan hücrelerde (örneğin, sinir hücreleri) bu yapı müdahale ile sürekli hale getirilirse, hücreler özelleşme durumu göstermiyorlar. Çünkü hücrelerdeki özelleşme, sentrozom yapısının kaybından sonra gerçekleşiyor.


    kaynak:http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/index.php?kategori_id=17&soru_id=4816


    not: gerçeğe ne kadar uygundur bilemem. tübitak'ın içine düştüğü haller malumumuz...

    Alıntıları Göster
    Tübiatkın sitesindeki bilgiler çok büyük ihtimalle doğrudur çünkü Tübitak bu tür yayınlarını hatta bilim teknik dergisini bile kopyala yapıştır şeklinde hazırlıyor.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vasago

    Tübiatkın sitesindeki bilgiler çok büyük ihtimalle doğrudur çünkü Tübitak bu tür yayınlarını hatta bilim teknik dergisini bile kopyala yapıştır şeklinde hazırlıyor.

    Alıntıları Göster
    Bir ara beynimizin %80 veya daha yukarısını kullanabilseydik havalanabilirdik diye bir geyik olduğunu hatırlamıyo değilim
  • quote:

    Orijinalden alıntı: narada

    Beynimiz yaklaşık 10-12 milyar arası nöron (sinir hücresi) içerir. Ancak bilindiği üzere beynimizin çok düşük bir yüzdesini kullanırız. Bunun nedeni aslında sinir hücrelerinin (yani bilgi depolayan nöronların) kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini yitirmiş olmalarıdır. Eğer sini hücresine sentrozom ya da sentrozomun görevini görebilecek enzim nakledilirse kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini kazanabilirler mi? Eğer bu mümkünse, beynimizin daha fazla bölümünü kullanabilir miyiz? (Cansın Kalın)

    Beynimizin Yalnızca % 10’unu Kullandığımız Söylencesi
    Öncelikle sorunuzun başında belirttiğiniz varsayıma göz atalım isterseniz: “Beynimizin çok düşük bir yüzdesini kullanırız.” Yaklaşık bir asır önce ortaya atılan bu iddianın kaynağı bazı bilim insanlarının söylem ve bulgularının yanlış yorumlanıp çarpıtılmasına dayanıyor. Bugün, sinir bilim ve beyin görüntüleme tekniklerindeki gelişmeler öyle gösteriyor ki, beynimizdeki tüm sinirler çeşitli eylemler sırasında aktive oluyor. Daha açık bir deyişle, kullanmadığımız herhangi bir sinir ağı bulunmuyor. Konuyla ilgili bir başka yaklaşımsa sinir hücrelerinin herhangi bir uyarıcı almadıklarında dejenere olarak işlevselliklerini kaybediyor olma özellikleri. Örneğin, görsel sistem. Gelişmenin erken dönemlerinde göz sinirleri yeterli uyarıcıya maruz bırakılmadıklarında görme yetisi kayboluyor. Benzer şekilde, eğer ki beynimizde kullanılmayan sinir ağları bulunsaydı, işlevselliklerini kaybetmiş olmalarını beklememiz gerekirdi. Fizyolojik kanıtlar bir yana, iddia evrimle de uyuşmuyor. Aktif olmayan, hayatta kalma mücadelemize katılmayan sinir ağları içeren büyük bir beyin evrimsel gelişimle de bağdaşmıyor.

    ANCAK
    Olgun haldeki sinir hücrelerinin (yani bilgi depolayan nöronların) kendi kendilerini yenileyebilme özelliklerini yitirmiş olmaları gibi bir durum söz konusu. Bu nedenle de, herhangi bir darbe ya da yaşlanma sonucu kaybedilen sinirler beyin kapasitesini doğal olarak olumsuz yönde etkiliyor.

    Beyindeki Sinir Hücreleri Gerçekten de Kendilerini Yenileme Yetisinden Yoksun mu?
    Beyindeki sinir hücrelerinin kendilerini yenileyebilme yetisinden yoksun olduklarını gösteren çalışmaların öncüsü 1960’larda yaptığı çalışmalarla ismini duyuran bir sinir bilimci: Dr. Pasko Rakic. Nitekim felç ya da diğer beyin zedelenmelerinde hastaların kaybettikleri konuşma ve yürüme gibi yetileri daha sonradan tekrar edinememeleri de bu bulguları destekler nitelikte. Ancak başlangıcı 1965 yılında sıçanlar üzerinde yapılan deneylere dayanan ve son yıllarda hız kazanan bir takım çalışmalar, beyindeki bazı bölgelerde sinir hücrelerinin yenilenebildiğini gösteriyor. Özellikle de belleksel işlevleri olan hippokampüs bölgesi ile makaklar üzerinde çalışılan üst düzey bilişsel işlemlerden sorumlu ve evrimsel gelişimde son sırada yer alan düşünme, koklama ve duyma ile ilişkili korteks bölgelerinin kök hücreler sayesinde sinirsel yönden yenilenebildikleri bulgular arasında. Ancak bilim insanları, bu çalışma sonuçlarının Alzheimer ya da Parkinson gibi sinir hücreleri kaybı içeren bir takım hastalıkların tedavisinde kullanılabilmesi için klinik ve uygulamaya yönelik daha çok çalışma yapılması gerektiğini söylüyorlar.

    Gelelim Sentrozomlarla Sinir Hücreleri Arasındaki İlişkiye...
    Sinir hücresinin başka bir hücre üretme olasılığının kalmadığı gelişim aşamasında sentrozoma rastlanmıyor. Her ne kadar bazı araştırmacılar, yaralanmaların olduğu birtakım yetişkin beyni bölgelerinde sentrozoma rastlamış olduklarını rapor etmişlerse de sonraki araştırmalar bu bulguları pek de kanıtlar nitelikte değil. Sinir hücreleri, gelişim dönemleri içerisinde özelleştikçe, çoğalma yetilerini de kaybediyorlar. Bölünme yetisinin yitiminin, meydana gelebilecek bölünmelerin, mevcut sinaps ağlarının da bozulmasına yol açabileceğinden evrilmiş olabileceği düşünülüyor.

    Sinir Hücrelerinde Sentrozom Görevi Görebilecek Bir Yapı Oluşturulursa, Kendilerini Yenileyebilme Özelliğini Edinebilirler mi?
    Eğer ki sinir hücrelerine böyle bir müdahalede bulunacak olursak, tekrar bölünebilme özelliği kazanacaklardır. Ancak uzmanlar, bu yöntemin tıp uygulamalarında niçin kullanılamayacağına dair iki önemli noktaya işaret ediyorlar:
    1.) Eğer ki, sentrozom yapısını kaybetmiş bir hücrede bu yapıyı tekrar oluşturursak, hücre kontrolsüzce çoğalmaya başlıyor. Tıpkı kanser hücreleri gibi. Bu nedenle de bu uygulama, tümör oluşumlarına yol açıyor.
    2.) Eğer ki, sentrozom yapısı yalnızca embriyonal dönemde korunan hücrelerde (örneğin, sinir hücreleri) bu yapı müdahale ile sürekli hale getirilirse, hücreler özelleşme durumu göstermiyorlar. Çünkü hücrelerdeki özelleşme, sentrozom yapısının kaybından sonra gerçekleşiyor.


    kaynak:http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/index.php?kategori_id=17&soru_id=4816


    not: gerçeğe ne kadar uygundur bilemem. tübitak'ın içine düştüğü haller malumumuz...

    Alıntıları Göster
    quote:

    Orjinalden alıntı: narada
    not: gerçeğe ne kadar uygundur bilemem. tübitak'ın içine düştüğü haller malumumuz...


    +1
    Çok haklısınız...başlıbaşına bir tartışma konusu aslında.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: redstorm

    quote:

    Orjinalden alıntı: narada
    not: gerçeğe ne kadar uygundur bilemem. tübitak'ın içine düştüğü haller malumumuz...


    +1
    Çok haklısınız...başlıbaşına bir tartışma konusu aslında.

    Alıntıları Göster
    quote:

    Orjinalden alıntı: redstorm


    quote:

    Orjinalden alıntı: narada
    not: gerçeğe ne kadar uygundur bilemem. tübitak'ın içine düştüğü haller malumumuz...


    +1
    Çok haklısınız...başlıbaşına bir tartışma konusu aslında.


    Bilginin gerçeğe uygun olduğunu düşünüyorum. Beynin işlevini ayrıntılı olarak bilmesek de en azından düşünme esnasında içinde olan biteni gözleyebilmemiz mümkündür.

    TÜBİTAK konusunda da düşündüklerinize katılmakla beraber TÜBİTAK içinde bir bozulma varsa bile bu bozulmanın genelde değil daha çok yönetim kısmında olduğu düşüncesindeyim. Bilim ve Teknik dergisine güvenmeye devam edebilirsiniz.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: mfiz

    quote:

    Orjinalden alıntı: redstorm


    quote:

    Orjinalden alıntı: narada
    not: gerçeğe ne kadar uygundur bilemem. tübitak'ın içine düştüğü haller malumumuz...


    +1
    Çok haklısınız...başlıbaşına bir tartışma konusu aslında.


    Bilginin gerçeğe uygun olduğunu düşünüyorum. Beynin işlevini ayrıntılı olarak bilmesek de en azından düşünme esnasında içinde olan biteni gözleyebilmemiz mümkündür.

    TÜBİTAK konusunda da düşündüklerinize katılmakla beraber TÜBİTAK içinde bir bozulma varsa bile bu bozulmanın genelde değil daha çok yönetim kısmında olduğu düşüncesindeyim. Bilim ve Teknik dergisine güvenmeye devam edebilirsiniz.

    Alıntıları Göster
    quote:

    Orjinalden alıntı: mfiz


    quote:

    Orjinalden alıntı: redstorm


    quote:

    Orjinalden alıntı: narada
    not: gerçeğe ne kadar uygundur bilemem. tübitak'ın içine düştüğü haller malumumuz...


    +1
    Çok haklısınız...başlıbaşına bir tartışma konusu aslında.


    Bilginin gerçeğe uygun olduğunu düşünüyorum. Beynin işlevini ayrıntılı olarak bilmesek de en azından düşünme esnasında içinde olan biteni gözleyebilmemiz mümkündür.

    TÜBİTAK konusunda da düşündüklerinize katılmakla beraber TÜBİTAK içinde bir bozulma varsa bile bu bozulmanın genelde değil daha çok yönetim kısmında olduğu düşüncesindeyim. Bilim ve Teknik dergisine güvenmeye devam edebilirsiniz.


    Bilim ve Teknik dergisine güvenmeye devam ediyorum. Burada sorun yok. Ancak, kurumun içinde bulunduğu durum, sizin de bahsettiğiniz gibi yönetim kusurlarının sebep olduğu idari aksaklıklar sonucu bir hayli bozuk durumdadır.
    Kurumun örgüt bünyesinden gelen konuya ilişkin çatlak sesleri de bizzat duymaktayım. Yani, kurumun yönetimindeki bozukluklar, doğal olarak tüm işleyişe sirayet etmekte. Aslında kurum çalışanlarının ve kurumla işbirliği içinde olan bilim çevrelerinin büyük bölümünün, bundan çok rahatsız olduğunu biliyorum. Sebeplerin neler olduğunu söylemeye gerek var mı, bilmiyorum.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: redstorm

    quote:

    Orjinalden alıntı: mfiz


    quote:

    Orjinalden alıntı: redstorm


    quote:

    Orjinalden alıntı: narada
    not: gerçeğe ne kadar uygundur bilemem. tübitak'ın içine düştüğü haller malumumuz...


    +1
    Çok haklısınız...başlıbaşına bir tartışma konusu aslında.


    Bilginin gerçeğe uygun olduğunu düşünüyorum. Beynin işlevini ayrıntılı olarak bilmesek de en azından düşünme esnasında içinde olan biteni gözleyebilmemiz mümkündür.

    TÜBİTAK konusunda da düşündüklerinize katılmakla beraber TÜBİTAK içinde bir bozulma varsa bile bu bozulmanın genelde değil daha çok yönetim kısmında olduğu düşüncesindeyim. Bilim ve Teknik dergisine güvenmeye devam edebilirsiniz.


    Bilim ve Teknik dergisine güvenmeye devam ediyorum. Burada sorun yok. Ancak, kurumun içinde bulunduğu durum, sizin de bahsettiğiniz gibi yönetim kusurlarının sebep olduğu idari aksaklıklar sonucu bir hayli bozuk durumdadır.
    Kurumun örgüt bünyesinden gelen konuya ilişkin çatlak sesleri de bizzat duymaktayım. Yani, kurumun yönetimindeki bozukluklar, doğal olarak tüm işleyişe sirayet etmekte. Aslında kurum çalışanlarının ve kurumla işbirliği içinde olan bilim çevrelerinin büyük bölümünün, bundan çok rahatsız olduğunu biliyorum. Sebeplerin neler olduğunu söylemeye gerek var mı, bilmiyorum.

    Alıntıları Göster
    Beyinin ağırlığı filan etkili değil burada. Bazı söylentiler bu yönde olsa da... Önemli olan beyin kıvrımlarımız, ve dolayısıyla beyinde bulunan nöron sayısı. Bir incelemede Einstein'ın beyin kıvrımlarının bazı bölgelerde çok yoğun olduğu dikkat çekmiş. Böyle duydum, ne kadar doğrudur bilemeyeceğim.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: redstorm

    quote:

    Orjinalden alıntı: mfiz


    quote:

    Orjinalden alıntı: redstorm


    quote:

    Orjinalden alıntı: narada
    not: gerçeğe ne kadar uygundur bilemem. tübitak'ın içine düştüğü haller malumumuz...


    +1
    Çok haklısınız...başlıbaşına bir tartışma konusu aslında.


    Bilginin gerçeğe uygun olduğunu düşünüyorum. Beynin işlevini ayrıntılı olarak bilmesek de en azından düşünme esnasında içinde olan biteni gözleyebilmemiz mümkündür.

    TÜBİTAK konusunda da düşündüklerinize katılmakla beraber TÜBİTAK içinde bir bozulma varsa bile bu bozulmanın genelde değil daha çok yönetim kısmında olduğu düşüncesindeyim. Bilim ve Teknik dergisine güvenmeye devam edebilirsiniz.


    Bilim ve Teknik dergisine güvenmeye devam ediyorum. Burada sorun yok. Ancak, kurumun içinde bulunduğu durum, sizin de bahsettiğiniz gibi yönetim kusurlarının sebep olduğu idari aksaklıklar sonucu bir hayli bozuk durumdadır.
    Kurumun örgüt bünyesinden gelen konuya ilişkin çatlak sesleri de bizzat duymaktayım. Yani, kurumun yönetimindeki bozukluklar, doğal olarak tüm işleyişe sirayet etmekte. Aslında kurum çalışanlarının ve kurumla işbirliği içinde olan bilim çevrelerinin büyük bölümünün, bundan çok rahatsız olduğunu biliyorum. Sebeplerin neler olduğunu söylemeye gerek var mı, bilmiyorum.

    Alıntıları Göster
    quote:

    Orjinalden alıntı: redstorm

    Bilim ve Teknik dergisine güvenmeye devam ediyorum. Burada sorun yok. Ancak, kurumun içinde bulunduğu durum, sizin de bahsettiğiniz gibi yönetim kusurlarının sebep olduğu idari aksaklıklar sonucu bir hayli bozuk durumdadır.
    Kurumun örgüt bünyesinden gelen konuya ilişkin çatlak sesleri de bizzat duymaktayım. Yani, kurumun yönetimindeki bozukluklar, doğal olarak tüm işleyişe sirayet etmekte. Aslında kurum çalışanlarının ve kurumla işbirliği içinde olan bilim çevrelerinin büyük bölümünün, bundan çok rahatsız olduğunu biliyorum. Sebeplerin neler olduğunu söylemeye gerek var mı, bilmiyorum.


    Neden malum, söylemeye gerek yok. İnatlaşmayla nereye kadar...




  • insanlar beyninin hepsini kullanabilselermiş duvardan duvara geçebilirlermiş. peki sizce bu kaşık eğme olayı gibimi yani kaşık eğenler çok mu zeki
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kant

    Beyinin ağırlığı filan etkili değil burada. Bazı söylentiler bu yönde olsa da... Önemli olan beyin kıvrımlarımız, ve dolayısıyla beyinde bulunan nöron sayısı. Bir incelemede Einstein'ın beyin kıvrımlarının bazı bölgelerde çok yoğun olduğu dikkat çekmiş. Böyle duydum, ne kadar doğrudur bilemeyeceğim.

    Alıntıları Göster
    quote:

    Orjinalden alıntı: Kant

    Beyinin ağırlığı filan etkili değil burada. Bazı söylentiler bu yönde olsa da... Önemli olan beyin kıvrımlarımız, ve dolayısıyla beyinde bulunan nöron sayısı. Bir incelemede Einstein'ın beyin kıvrımlarının bazı bölgelerde çok yoğun olduğu dikkat çekmiş. Böyle duydum, ne kadar doğrudur bilemeyeceğim.


    Beynin ağırlığı da etkili. Beyin kabuğu yapı olarak, içte ak dışta boz madde bulundurur. Ak madde yoğun olarak dentritlerden, boz madde ise nöron gövdelerinden oluşur. Boz madde ak maddenin içerisinde çok fazla girintiler oluşturur. Beyin ne kadar kıvrımlıysa girintiler de o kadar çok olacağından zekanın artacağı söyleniyor. Yani aslında etkili olan, hücrelerin ne kadar çok dentrit oluşturduğu. Çocukların zekalarının gelişmesi de bu sayede oluyor. Girinti oluşturmak ya da dentrit uzantıları oluşturmak uzun süre devam ediyor. Ancak sinir hücreleri kendilerini yenileyemiyor. O yüzden yaşlılıkla ya da çarpma gibi olaylarla kaybedilen beyin potansiyeli böyle bir adaptasyon ile giderilmeye çalışılıyor. Ancak hücre sayısı yani ağırlık da kesinlikle önemli. Yanılmıyorsam bilinen en ağır beyin, 2.5 kg ağırlığındaydı.

    Einstein'ın beyninde, adını hatırlayamadığım, sinir hücrelerinin beslenmesini sağlayan bir hücre çeşidi normalden %45 fazlaydı yanılmıyorsam. Beyin hacmi ise normal bir erkeğin beyin hacminden %17 küçükmüş. O dediğim hücre fazlalığı sayesinde, bulunan bölgenin normalin üzerinde çalıştığı söyleniyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi M -- 6 Haziran 2007; 16:05:43 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: M

    quote:

    Orjinalden alıntı: Kant

    Beyinin ağırlığı filan etkili değil burada. Bazı söylentiler bu yönde olsa da... Önemli olan beyin kıvrımlarımız, ve dolayısıyla beyinde bulunan nöron sayısı. Bir incelemede Einstein'ın beyin kıvrımlarının bazı bölgelerde çok yoğun olduğu dikkat çekmiş. Böyle duydum, ne kadar doğrudur bilemeyeceğim.


    Beynin ağırlığı da etkili. Beyin kabuğu yapı olarak, içte ak dışta boz madde bulundurur. Ak madde yoğun olarak dentritlerden, boz madde ise nöron gövdelerinden oluşur. Boz madde ak maddenin içerisinde çok fazla girintiler oluşturur. Beyin ne kadar kıvrımlıysa girintiler de o kadar çok olacağından zekanın artacağı söyleniyor. Yani aslında etkili olan, hücrelerin ne kadar çok dentrit oluşturduğu. Çocukların zekalarının gelişmesi de bu sayede oluyor. Girinti oluşturmak ya da dentrit uzantıları oluşturmak uzun süre devam ediyor. Ancak sinir hücreleri kendilerini yenileyemiyor. O yüzden yaşlılıkla ya da çarpma gibi olaylarla kaybedilen beyin potansiyeli böyle bir adaptasyon ile giderilmeye çalışılıyor. Ancak hücre sayısı yani ağırlık da kesinlikle önemli. Yanılmıyorsam bilinen en ağır beyin, 2.5 kg ağırlığındaydı.

    Einstein'ın beyninde, adını hatırlayamadığım, sinir hücrelerinin beslenmesini sağlayan bir hücre çeşidi normalden %45 fazlaydı yanılmıyorsam. Beyin hacmi ise normal bir erkeğin beyin hacminden %17 küçükmüş. O dediğim hücre fazlalığı sayesinde, bulunan bölgenin normalin üzerinde çalıştığı söyleniyor.

    Alıntıları Göster
    Beynimizin daha fazlasını kullanabilseydik daha zeki olurduk, hafızamız daha kuvvetki olurdu belki daha hızlı düşünürdük ama nasıl görünmez olurduk yada hiç bişeye ihtiyacımız olmadan uçabilirdik onu anlamış değilim. Şimdiye kadar insan ne yaptıysa zekası ile yaptı, uçmayı hayal etti; kendisine kanat taktı uçtu, görünmez olmayı hayal etti sanırım onuda başarmak üzere.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: harina

    Beynimizin daha fazlasını kullanabilseydik daha zeki olurduk, hafızamız daha kuvvetki olurdu belki daha hızlı düşünürdük ama nasıl görünmez olurduk yada hiç bişeye ihtiyacımız olmadan uçabilirdik onu anlamış değilim. Şimdiye kadar insan ne yaptıysa zekası ile yaptı, uçmayı hayal etti; kendisine kanat taktı uçtu, görünmez olmayı hayal etti sanırım onuda başarmak üzere.

    Alıntıları Göster
    BENDE BEYNİNİN %100'ÜNÜ SADECE PEYGAMBERLER KULLANDIĞINI DUYDUM.
    BUNLARIN HARİCİNDE EN ZEKİ İNSAN BEYNİNİN %10'UNU KULLANABİLİRMİŞ.....?
    NE KADAR DOĞRU ORASINI BİLEMEM.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: the_cheby

    BENDE BEYNİNİN %100'ÜNÜ SADECE PEYGAMBERLER KULLANDIĞINI DUYDUM.
    BUNLARIN HARİCİNDE EN ZEKİ İNSAN BEYNİNİN %10'UNU KULLANABİLİRMİŞ.....?
    NE KADAR DOĞRU ORASINI BİLEMEM.


    Alıntıları Göster
    konuyla alkası yok ama ben örenince garibime gitmişti

    dostovskinin zeka punanı einstein'nınkinden 30 puan kadar yüksektir.ayrıca dostyevski ölçülmüş en zeki beyin ünvanına sahiptir.

    benn derim hep bırakın şu bilimi edebiyata dönün diye




  • quote:

    Orijinalden alıntı: kargaşa

    konuyla alkası yok ama ben örenince garibime gitmişti

    dostovskinin zeka punanı einstein'nınkinden 30 puan kadar yüksektir.ayrıca dostyevski ölçülmüş en zeki beyin ünvanına sahiptir.

    benn derim hep bırakın şu bilimi edebiyata dönün diye

    Alıntıları Göster
    O zaman kuşlara kuş beyinli falan deyip dalga geçmemeli çünkü biz de onların ki kadar kullanıyoruz..




  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.