Şimdi Ara

Amerika'nın imza attığı ilk Yabancı Dilde Ant.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
14
Cevap
0
Favori
440
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Türk-Amerikan İlişkileri
    İşte bu “Dayı” Hasan Paşa, George Washington’dan yılda 642 bin altın dolar ve 12 bin Türk altını karşılığı ABD’yi Akdeniz’de koruyacaktı. Kısacası Osmanlı ABD’den adeta haraç alıyordu. Bu anlaşmanın en önemli yanı Türkçe olmasıydı. Amerika ilk defa yabancı dil (Türkçe) ve yine ilk defa vergi ödemeyi kabul ettiği ilk anlaşmadır...



  • gurur verici..
    ne büyük devletmişiz o zamanlar ... :(
  • kurt kocayınca ite maskara oldu
  • Deniz - Yusuf - Hüseyin, bu gençler bağırdılar, haykırdılar. Amerika'nın ayakkabımızdaki sülük olduğunu anlattılar. Geçmişini bilmeyen geleceğini göremez
  • Nereyi gezmiş abi.O zaman farklı şeyler vardı.Şimdi ise farklı olaylar var.
  • Yaşasın isçiler, köylüler! Kahrolsun emperyalizm!


  • quote:

    Orjinalden alıntı: BeaLzeBuB

    Deniz - Yusuf - Hüseyin, bu gençler bağırdılar, haykırdılar. Amerika'nın ayakkabımızdaki sülük olduğunu anlattılar. Geçmişini bilmeyen geleceğini göremez
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • gecmisle avunmak gercekten güzel,ben de gurur duydum ama

    malesef bu günün sartlari o kadar kötü ki,

    Türkiye encok borcu olan 5. ülke
  • quote:

    Orjinalden alıntı: BeaLzeBuB

    Deniz - Yusuf - Hüseyin, bu gençler bağırdılar, haykırdılar. Amerika'nın ayakkabımızdaki sülük olduğunu anlattılar. Geçmişini bilmeyen geleceğini göremez


    bunu anlattıkları içinde asıldılar..
  • bak bunu görmemistim,haklisin dostum,malesef öyle oldu
    quote:

    Orjinalden alıntı: BeaLzeBuB

    Deniz - Yusuf - Hüseyin, bu gençler bağırdılar, haykırdılar. Amerika'nın ayakkabımızdaki sülük olduğunu anlattılar. Geçmişini bilmeyen geleceğini göremez
  • çok güzel bir alıntı olsa gerek de nerden alıntı,belgesi nerde,linki nerde?ayırca mesaj:0?
  • bu olay doğrudur ,googlede aratırsan bulabilirsin sanırım
  •  Amerika'nın imza attığı ilk Yabancı Dilde Ant.



    Olay gerçek, bilmeden yorum yapmayalım

    Türk-Amerikan ilişkileri

    Türk-Amerikan ilişkilerini tarihsel süreç içerisinde incelediğimizde ilk olarak karşımıza çıkan Osmanlı-Amerika münasebetleridir. Daha sonra Milli Mücadele döneminde Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde bağımsızlık savaşı veren Türklerin ABD ile olan bölümü ve Atatürk’ün ölümünden sonraki günümüze kadar gelen süreç. Kabaca üç kısım olarak değerlendirmeye çalıştığımız Türk-Amerikan ilişkileri, Osmanlı’nın ilk başlarda Amerika’ya karşı üstün olduğu ancak, 1830’lu yıllardan itibaren yavaş yavaş Amerika’ya karşı üstünlüğünü yitirdiğini, hatta 1900’1ü yıllarda ise Amerika’yla ilişkilerin tamamen Osmanlı’nın aleyhinde geliştiği dönemlerdir. Milli Mücadele döneminde ise özellikle Lozan Antlaşması sırasında Türkiye’nin onurlu ve haysiyetli politikalarını ortaya koyduğu, ulusçu ve bağımsız politikalar izlediğini görebiliriz. Fakat Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye-Amerika ilişkileri tek taraflı olarak tekrardan Türk’ün aleyhine işlemeye başlamıştır. Bu durum günümüzde de devam etmektedir...

    Amerika Osmanlı’ya nasıl haraç verdi?

    İlk Türk-Amerika ilişkisi 18.yy.’da duraklamanın ardından gerilemeye başlayan Osmanlı İmparatorluğu’nun eski gücünü yitirse de Akdeniz sularında hala sözünün geçtiği yıllardı. Cezayir Beylerbeyiliği (Cezayir ve Tunus Beylerbeyiliği Osmanlı İmparatorluğu’nda özerk bir yapıya sahip olmalarına rağmen, Beyler Türk olduğundan Osmanlı Devleti halkı olarak kabul edilmişlerdir.) 1783-1793 yıllarında ABD’nin ticaret filolarına el koymuştu. O dönemlerde korsanlık oldukça doğaldı. Gerçi günümüzde de kendilerini uygar gören ülkelerin neler yaptıklarını biliyoruz. Tekrar 18. yüzyıla dönersek Amerika çıkarlarını koruyabilmek için, Osmanlı İmparatorluğu ile anlaşmak zorunda idi. Hem kendini korsanlardan koruyacak hem de Akdeniz sularında serbestçe dolaşarak ticaretini geliştirecekti. Amerika Başkanı George Washington, Cezayir Beylerbeyi Dayı Hasan Paşa ile masaya oturur. ‘Dayı’ Osmanlı İmparatorluğu’nda önemli bir ünvandı. Tarihçi Mehmet Zeki Pakalın, ‘Osmanlı Tarih Deyimler ve Sözlüğü’nde ‘Dayı’yı şu satırlarla açıklar:

    “Dayılar Akdeniz’de boralarını, fırtınalarını ışıksız gecelerini kendi iradelerine ram ettikten ve isimlerini o denizin dalgaları üzerinde yürüte yürüte İspanyollara, Fransızlara, Venediklilere, Cenevizlilere, Felemenklere tanıttıktan sonra bu lakabı alırlardı”.

    İşte bu “Dayı” Hasan Paşa, George Washington’dan yılda 642 bin altın dolar ve 12 bin Türk altını karşılığı ABD’yi Akdeniz’de koruyacaktı. Kısacası Osmanlı ABD’den adeta haraç alıyordu. Bu anlaşmanın en önemli yanı Türkçe olmasıydı. Amerika ilk defa yabancı dil (Türkçe) ve yine ilk defa vergi ödemeyi kabul ettiği ilk anlaşmadır...

    Osmanlı İmparatorluğu döneminde Amerika ilişkileri Padişah II.Mahmut ile Amerika’nın yedinci başkanı Andrew Jack ile 1830 yılından itibaren devam etti. Amerikan İç Savaşı’nı (Güney-Kuzey) önleyen Andrew Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkilerini geliştirerek sürdürmek istiyordu. 1869 yılında Sultan Abdülaziz, Amerika’dan 600 bin Martin tüfekleri ile 114 bin Spingfield tüfeği alıyordu.

    General Harbord, gezisi boyunca, gittiği her yerde bölgenin Ermeni cemaati tarafından törenlerle karşılanırdı. Fotoğrafta Ayfon’daki tören görülüyor.Wilson prensipleri ve General Harbord

    Osmanlı-Amerika ilişkileri özellikle 1830 yılından itibaren Amerika’nın hiç de dostane olmayan yöntemleri başlamıştı. ABD bağımsızlığını ilan ettikten sonra çeşitli ülkelerde konsolosluklar açmıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli şehirlerinde de konsolosluklar açan ABD’nin Erzurum ilini seçmesi düşündürücüydü. 1895 senesinde Erzurum’a konsolos tayin etmek isteyen ABD Osmanlı İmparatorluğu ile bu konuda çeşitli problemler yaşamıştı. Erzurum’da hiç Amerikalı olmamasına rağmen konsolosluk açmakta direnen ABD’nin asıl amacı bu şehirde fazlaca nüfusu bulunan Ermenileri kışkırtmaktı. 1897 yılında Erzurum’da konsolosluk açarak bu gayesini de gerçekleşmiştir... Osmanlı İmparatorluğu’nda çöküş hızlanınca Batılılar tarafından “Hasta Adam” ilan edilen imparatorluk fırsattan istifade edilerek, dağıtılıp paylaştırılmak isteniyordu. Emperyalistler planlarını yaptılar. İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan, ülkemizi parselleyeceklerdi. 1919 yılında şimdiki gibi kapitalist-emperyalist sistemin henüz ağababası olmayan ABD de bu paylaşımdan yararlanmak istiyordu. ABD aslında daha önce 1918 yılında Wilson Prensipleri adı altında Türk yurdunu manda altına almayı tasarlıyordu. ABD ülkemizde Ermeni, Rum hatta Yahudi devletçiliklerini kurdurup yurdumuzu bölüp parçalama planlarını daha o zamanlar yapmışlardı. ABD Kurmay Başkanı General Harbord’u bu iş için görevlendirdi.General Harbord 15’i asker 31’i sivil olmak üzere 46 kişilik bir heyet ile Osmanlı toprağına basıyordu. Bu heyet American Military Mission of Armenia adını taşıyor ve bir milyar dolara yakın tahsisatı bulunuyordu. Harbord, Osmanlı topraklarında özgürce çalışıp faaliyetlerini sürdürürken bir ara Osmanlı Padişahı Vahideddin ile bile görüşmüştü. Bu arada 4 Ocak 1919’da İstanbul’da Wilson Prensipleri Cemiyeti kuruldu. Kurucular Halide Edip Adıvar, Celaleddin Muhtar, Ali Kemal ve Hüseyin Avni’den oluşuyordu. Bu cemiyete sonraları Vatan Gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman ve Cumhuriyet Gazetesi kurucusu ve başyazarı Yunus Nadi de dahil olmuşlar...

    İmparatorluğun çöküş aşamasında satılık, işbirlikçi sözde aydınların yanında, gerçekten vatanı korumak amacı ile “Şerrin Ehveni” (En az kötü) düşüncesi ile İngiliz, Fransız ve ABD mandasını kabul etmek isteyen aydınlar vardı. Halide Edip Adıvar da vatanını korumak düşüncesiyle ABD mandasını kabul edilmesi gayesiyle Atatürk’e mektuplar yazmıştı. Bu mektupların birisinde “izzeti nefsimizden epeyce fedakarlık yapmak mecrubiyetindeyiz.” demişti. Sivas Kongresi’nde (4 Eylül 1919) ABD mandası tartışıldı. Osmanlı’nın aşağı-yukarı beşyüz milyon altın borcundan dolayı delege Kara Vasıf Bey mandanın bir zorunluluk olduğunu söylüyordu... Ne yazık ki şimdi de aynı durumla karşı karşıya değil miyiz ! Toplam 350 milyar dolara yaklaşan iç ve dış borcumuzda ABD’nin kuklası IMF ile büyük sorunlarımız bulunmaktadır. Maalesef aradan 80 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen ve Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nı kazanan Türk Milletinin kabusu tekrar başımıza bela olmaya devam etmektedir.

    Sözde Ermeni soykırımı masalı

    Tekrar 1919’a döndüğümüzde imparatorluğun sıkışık durumu Harbord Heyeti’nin çalışmalarını fazlalaştırıyordu. Harbord Heyeti’nde Ermeni asıllı ABD’lilerde bulunuyordu. Heyet 1914-1918 arası bir milyon Ermeni’nin öldürüldüğünü (!) öne sürüp sözde Ermenileri mazlum gösterip Ermeni Devleti’nin kurmasının hazırlıklarını yapıyordu. 90 yıldan beri sürdürülen bu yalan günümüzde de son hızıyla devam etmektedir. Demek ki emperyalistlerin yalanları neredeyse 100 yıldan beri değişmemiştir. 1919 yılında düşmanlar tarafından parçalanmak istenen ülkemizin direnen lideri Mustafa Kemal Atatürk ve vatanı için gözünü kırpmadan ölecek kahramanlarını unutmuşlardı emperyalistler... Bu yüzden de Atatürk ve Atatürkçülük yok edilmek istenmiş “modası geçmiş” gibi gösterilip bu direnç yıkılmak istenmektedir.

    Türk-ABD ilişkileri Milli Mücadele’de özetle böyle bir vaziyetteydi. Şimdi gelelim 1918-1923 yıllarında dost (!) Amerikan basınında Atatürk ve vatanımız için çıkan yazılara...

    Batılılar ve Amerikalılar hep uygarlıkları ile övünmüşlerdir. Ancak senelerce sömürmedikleri ülke bırakmamışlardır. Bazen de birbirleriyle sırf sömürgeler yüzünden savaşmışlardır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları bunun en acı örnekleridir. Kendilerini uygar kabul ederler ancak Hitler, Mussolini, Franco ve Bush gibi Türk olmayan uygar (!) liderler çıkartırlar. Milli Mücadelemizin öncesinde ve sonrasında gelişen Türk-Amerikan ilişkileri de böyle bir havada idi. Türkiye’nin bölünmesi, parçalanması ve sömürülmesi Amerikan basınında çıkan revaçta haberlerdi”...

    The New York Times Gazetesi’nin 24 Mayıs 1919 tarihli haberinde; ABD’nin eski Türk Büyükelçisi Henry Morgenthau, Amerikan Başkanı Wilson’a İstanbul’da manda yönetimi düşüncesini anlatıyordu. Aynı gazetenin 29 Ağustos 1919 tarihli haberinde Osmanlı’nın parçalanmadan önce tercihen Amerikan Birlikleri tarafından polis denetimi altına alınması yazılmıştı. Cürete bakın! ABD’nin “Ortadoğu Yardım Komitesi” Başkanı David Arnold 100 bin Amerikan askerinin bu iş için yeteceğini belirmişti. Anlayacağınız değişen bir şey yok. l Mart 2004 tarihinde tezkere TBMM reddetmeseydi 100 bine yakın ABD askeri Türkiye’de koşullanacaktı. Sözde Irak’ta bombalar ortaya çıkacak, anti-demokratik yönetim değişecek ve demokrasi gelecekti(!)

    ASIA isimli Amerikan dergi Ocak 1920 tarihindeki Lewis Heck imzalı makalede İstanbul şehrinin yakın gelecekte önemli bir iş merkezinin olacağından, Amerikan misyonerleri ve eğitim kurumlarının katkılarıyla büyük imkanlar sağlanacaktır diye yazmaktadır. 9 Ocak 1921 tarihli The New York Times Gazetesi ABD’nin Yakın Doğu Yardım Komisyon üyesi Raymond Custer’in İstanbul’da altı ay hapis cezasına çarptırıldığı ve Custer’i kurtarmak için girişilen çabaların sonuç vermediğini yazmaktadır. O dönemde yurdun dört bir tarafı kuşatılmışken bile Amerikalılara karşı daha olumlu davranabiliyormuşuz. Aynı gazetenin 22 Kasım 1922 tarihli sayısında, Türkiye Baş Delegesi İsmet Paşa, Amerika’yı sadece kendi çıkarları peşinde koşan bir devlet olarak nitelemiş, bu ülkenin Türkiye’de dini ve kültürel propagandasının dışında ülkeye gizlice alkollü içkiler soktuğunu söylemiştir. The New York Times Gazetesi 23 Kasım 1922 tarihinde Lozan’daki Konferans Salonu’nun kapısında bir yaftada iri harflerle “Amerikalıları İstemiyoruz” yazdığını Amerikalı gözlemcilerin ise şok geçirdiklerinden söz etmektedir. Yaftanın altında ise İsmet İnönü’nün imzası bulunuyordu. 1922’lerdeki Türkiye işte böyle onurlu ve inançlıydı. Belki yurdu emperyalistler tarafından kuşatılmıştı ama onların bilmediği ve asla da anlamadığı Türk Ulusu’nun yenilgiyi kabul etmeyen bir iradesi vardı. Bağımsızlık Savaşımız Atatürk önderliğinde bu şekilde kazanılmıştı. Topraklarımız, onurumuz söz konusu olduğunda veya vatanımızın parçalanmak istediğinde bu ülkenin insanlarının canlarını kolayca verebileceğini emperyalistler bir kez daha öğreniyorlardı...

    15 Haziran 1923 (Sayı 4) tarihli Foreign Affairs derginde yazar Philip Marshall Brown Türkler’in borçlarını gündeme getirip ‘Düyunu Umumiye’den bahsetmektedir. Amerikalıların Osmanlı İmparatorluğu’nun bu durumundan yararlanıp ayrı ve özel anlaşma yapmasını yazan Philip Marshall Brown’un düşünceleri böyleydi. Ancak Türkler’in ulusal mücadelede gösterdikleri başarı Amerikalıları telaşlandırdı. The New York Times Gazetesi 11 Temmuz 1923 tarihinde “Türklerin başarıları aramızdaki anlamaları geciktiriyor” diyerek sızlanmıştı. Sonunda da The New York Times Gazetesi 7 Ekim 1923’te gazeteci İsaac F. Marcosso’nun Atatürk’ü faşist Mussolini ile bir tutup diktatör ilan ediyordu.

    Son olarak The New York Times Gazetesi’nin 29 Kasım 1923 tarihli haberinde eski Almanya Büyükelçisi ve Ermenistan’ın Bağımsızlığı Amerika Komitesi Başkanı James W. Gerard, Lozan Antlaşması’na karşı çıkmıştı. Lozan Antlaşması’ndan günümüze kadar Amerika hala bu anlaşmayı imzalamamıştır. Bu nasıl dostluk ve müttefikliktir...

    17 Şubat 1927 yılında Türkiye ve ABD arasında siyasal, tecimsel (ticari), konsolosluk vb. ilişkiler kurulmasına karar verildi. Aynı sene ABD’nin ilk Büyükelçisi (Türkiye Cumhuriyeti’nden itibaren) Joseph Grew ve Türkiye’nin ilk Büyükelçisi Ahmet Muhtar Bey Washington’daki görevlerine başlıyorlardı. İki ülke arasında 1 Ekim 1929 yılında Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması Ankara’da imzalanmıştı.

    Cumhuriyet’in İlanı’ndan sonra aynı Milli Mücadele dönemindeki onurlu ve karşılıklı çıkarlara dayanan Türkiye-ABD ilişkileri 30’lu yılların sonlarına kadar bu şekilde devam etti.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Aguney -- 1 Mayıs 2005, 21:48:55 >




  • Türk-Amerikan dostluğu ölümsüzdür...
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.