sabah olmuştu. gözlerini ovuşturduktan sonra etrafı kolaçan etti. sandalyenin üzerindeki beyaz havlu her zamanki gibi yerli yerindeydi. onu duvara asmak için sadece bir çiviye ihtiyacı olduğunu biliyordu ama sanki onun yeri artık orasıydı. pencereden vuran güneş yüzünü ısıtıyor, sanki bugünün güzel anılarla dolu olacağını haber veriyordu. yataktan kalktı, üzerini giyindi. içinde ne olduğunu anlayamadığı garip bir his vardı. biraz hüznü andıran bir his gibiydi.. ama hava güzeldi. dışarı çıktığında aniden karşısında beliren kardeşinin çığlığıyla irkildi. her sabah olduğu gibi haylaz kardeşi yine yapmıştı yapacağını. peki ama neden her seferinde irkiliyordu ki? artık alışmış olması gerekirdi. bazı şeylere alışamıyordu, hele hele nefret ettiklerine. "yine mi sen, bacaksız!" dedi.