Şimdi Ara

Anlamlı, İnsanın 'İçine İşleyen' Hikayeler.. Mutlaka Okuyun!! (15. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
526
Cevap
163
Favori
330.546
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
9 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1314151617
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • güzel gidiyoruz
  • Bir kez daha up

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • otomobil konusuna açtığım başlıkta, yazdıklarımı sizlerle paylaşmak istedim..


    Forumda çok yorum gördüm, hızı seven, arkadaşının arabasına binip makas atAn gruplar v.b v.b

    ve konu açmaya karar verdim.. 1 kişiye ulaşıp, düşüncesini değiştirsem bana yeter..

    24 yaşındayım.. bu yaşıma kadar 3 er yıl arayla 3 arkadaşımı trafik kazasında kaybettim.. o güvenli dediğiniz arabalardaydı hepsi..

    bir kız arkadaşım, annesinin kullandığı X5'in virajı alamaması sonucu ön camdan fırladı.. olay yerinde göğüs kafesi açılarak hayatını kaybetti.. Kardeşi serseri oldu, anne baba boşandı.. kazaya sebep olan anne, sinir krizleri geçirdiğinden ilaçlarla uyutularak yaşadı bir süre..

    Bir tanesi üniversiteden arkadaşımdı, beraber planlar yapardık.. o çok sevdiği 3.30 mezarı oldu.. cenazesine bile gidemedim..

    1 tanesi çok kafaydı, son model mercedesiyle gezerdi.. bir gün üniversiteye giderken aşırı hızdan aracın kontrolünü kaybetti ve takla attı.. felç geçirdi, yürüyemiyor artık.. o çok sevdiği gece kluplerine artık bizle beraber gidiyor, tekerlekli sandalyesini biz kullanıyoruz.. kazadan sonra babası kahrından sağlığını kaybetti ve bir süre sonra da yaşama veda etti.. altında o çok sevdiği, o isim taktığı arabası varken anlamıyor insan, ancak ondan inip tekerlekli sandalyeye binince anlıyor..

    arabasına binince emniyet kemeri taktığımda gülen arkadaşlarım vardı, korkma bişey olmaz der gülerlerdi.. çoğunun başına bir iş geldi.. onlara kızmıyorum, sadece bilgisizler, hayat şaka geliyor onlara..

    siz yavaş kullansanız bile, dikkatsizce sebepsizce basan insanların araçlarına binmeyin, onları uyarın, gerekirse de inin..

    ben çok bilinçli olmama rağmen yakın arkadaşımın aracına bindim, yavaş git kaza yapicaz dedim.. ben 5 yıldır kullanıyorum bunu 1 kere kaza yapmadım dedi.. o gece kaza yaptık, iç yan bağlarımdan sakatlandım ve 2 ay yürümekte zorlandım.. arkadaşım pişmanlıktan aracını kendi elleriyle parçaladı..

    ben çok uzattım bu yazıyı herkes kendine dikkat etsin, trafikte gereksiz tartışmalara girmeyin kimseyle, öküzün teki olur, çıkarır vurur, 1 kurşunluk hayatınız sona erer.. daha sayfalarca size anılarımı anlatırım ama iç karartmaya gerek yok..

    böyle şeylere eskiden gülderdim, oo adrenalin derdim, şimdi sadece gözlerim doluyor..

    iyi forumlar..




  • Güzel bir yazı olmuş. Teşekkürler...
  • Yine otomobil bölümüne açtığım konuda Ozani nickli arkadaşımız başından geçen talihsiz olay.. lütfen ders alalım

    26 mayıs 2008 gece 3.40 civarları

    Ben Bursa'da sevgilim ise babasının işi nedeni ile Ankara'ya taşındılar. 4 yıllık bir ilişkimiz vardı ve ailelerimizin haberleri vardı ve üniversitede nişan halledilip üniversite sonrasında ben askerden gelince evlilik hazırlıkları baş göstercekti.

    27 mayıs yani benim doğum günüm , 4 yıldır bir tane yaratık yüzünden asla doğum günümü sevgilimle birlikte kutlayamadım. Bana süpriz yapmak için gece Ankara'dan yola çıkıyorlar ablası ile birlikte ve sabah bursaya gelicekler.
    Benim hiç bir şekilde haberim yok. 26 MAYIS sabahı eskişehir bölge trafik amirliğinden bir emniyet müdürü beni arıyor saat 5 te. Hayatımda uyuya kalıpta açmamam gereken telefonu açıyorum. Karşımdaki polis memuru ağlamaklı bir ses tonu ile beni sevdiğimin , canımın içinin telefonundan arıyor . Ben ise sevgilim benim sesi duymak istedi diye açıyorum ve karşımda o yok ama onun yerine başkası var. Beni eskişehire davet ediyor sevgilimin kaza geçirdiğini yaralı olduğunu söylüyor. Adama yalvarıyorum abi ne olursun doğru diyorsun değil mi lütfen yalvarırım doğruyu söyle diye yalvarıyorum. Hayatımda kimseye o şekilde yalvardığımı hatırlamıyorum. Bana hala yaralı dedi ve telefonu kapattı. O şok ile soluğu Bursa'dan nasıl Eskişehir'de aldığımı şu an bile hatırlamıyorum. Resmen kör olmuştum . Mezitlerden nasıl geçtim muamma.

    Eskişehire vardığımda ise hemen hastaneye gidiyorum bana kimse bir şey söylemiyor. ne hemşire ne doktorlar. Tek hatırladığım acilin ortasında NE OLDU BENİM SEVGİLİME diye haykırdığımdı. Doktor sana ne oldu anlatıcam ama ilk önce sakinleştirici vericem dedi kabul ettim. Doktor sakinleştiriciyi verdi. maymun gibi oldum zaten. Başladı doktor anlatmaya.

    Sevgilim ve ablası eskişehir anadolu üniversitesi kavşağında (o zamanlar batçık değildi) ehliyetsiz bir varlık tarafından babasının arabasını gece kaçırarak dolaşıyor. Kavşağa kontrolsüz şekilde girip ablasının arabasına sol ön taraftan bindiriyor , sevgilim ve ablası emniyet kemeri takmadıkları için ablasının boynu kırılarak hayata veda ediyor. Sevgilim ise ön camdan yola fırlayıp 20 m sürükelenerek hayatını kaybediyor.

    Bu olaydan sonra hala pisikolojik destek alarak ve ilaçlar yardımı ile yaşamaya çalışıyorum. Bu çektiğim acıyı şuanda bile tarif edebildiğime bakmayın . Yaşadığım acı bundan daha beter tarifsiz bir durumdu. Belki emniyet kemerini bağlasalardı şuanda yanı başımda olurdu. Belki O çocuğun babası oğluna adam gibi eğitseydi gece o olay yaşanmıcaktı. Belki benim doğum günüm benim öldüğüm gün olmıcaktı. sevgilimin ailesi iki evladından olmıcaktı. Annesi kahrından ölmicekti.

    Kemerinizi takın dikkatli sürün kurallara uyun . gerektiği yerde basın gerektiği yerde efendice kullanın.

    O olaydan sonra 3 tane arabayı pert ettim . öleyimde kurtulayım bu ızdıraptan bu acıdan diye. ÖLMEDİM... şuanda sağ kolum kalıcı hasar ve ölmedim çok denedim ölmeyi çok denedim bu acıdan bu kederden kurtulmayı ama başaramadım.

    Kemer ulan 1 tane kemer be takın arkadaşım . Bir insan tek başına yaşar ama tek başına ölmez. Öldüğü vakit arkasında ki insanlarıda kederden öldürür. Yaşıyor numarası yaparlar ama içten içe gün geçtikçe yavaş yavaş ölür.


    konunun linki:
    http://forum.donanimhaber.com/m_61262241/tm.htm




  • Yerimizi alalım
  • KONUYU YUKARIYA TAŞIYALIM!

    Bir tanede benden..
    Genç adam, evinin alt katında marangozluk yapıyordu. Kapı ve pencere konusunda uzmandı. Fakat plâstik pencereler yaygınlaşınca, ahşap olanlara rağbet azaldı. Bu yüzden işler iyi gitmiyordu. Üstelik de çocukları büyümüş, biri hariç okula başlamıştı. Masrafları artınca, yanındaki kalfasına yol verdi. İşe
    biraz daha erken koyulur, yardımcıya ayırdığı parayı, çocukların harçlığına katardı.
    Adam, bir gün çalışırken, elektrik kesildi. Ve uzun süre beklediği halde gelmedi. Aksi gibi, o akşam üzeri teslim etmesi gereken bir kaç pencere vardı. Boş kalmayı sevmezdi. Planyayı yağladı, talaşları süpürdü. Biraz dinlenmek için eve çıkarken, sigortaya göz attı. Eğer yanılmıyorsa, bu iş normal değildi. Biri gelip sigortayı kapatmış olmalıydı.
    Şalteri kaldırınca, atölye aydınlandı. Tahminleri doğru çıkmıştı ama, bu işe bir anlam veremiyordu.

    Şaka dese, böyle bir şaka yapılmazdı. Kendisini kıskanacak bir düşmanı da yoktu.

    İşe koyulduğunda, yine aynı şey oldu. Ama bu sefer suçluyu görmüştü. Oğlu, evden atölyeye bağlanan merdiveni sessizce inmiş ve sigortayı kapattığı sırada, babasını karşısında bulmuştu.

    Adam, on yaşına gelmiş bir çocuğun böyle bir haylazlığını affedemezdi. Bütün günü, onun yüzünden mahvolmuştu. Bir kere yapmış olsa, ses çıkartmazdı. Ama tekrarlaması, hangi yönden bakılırsa bakılsın, büyük hataydı. Saçlarından yakalayıp sıkı bir tokat attı.
    Her şey onun iyiliği içindi. Belki vurduğu tokat, serseri olmasını engellerdi.
    Adam, oğlunun gözyaşlarını görmezden geldi ve eve çıktıktan sonra, eşine dert yanarak:
    - Bu çocuğun, okulda kimlerle düşüp kalktığını bilmemiz lazım!.. dedi. Eğer serbest bırakırsak, başımıza büyük dertler açacak!..

    Adam, bir süre düşündü. Sonunda da en kolay yolu buldu. Oğlunun hiç aksatmadan tuttuğu günlüğünde, arkadaşlarına ait ip ucu olmalıydı. Eşi istemese de, ona kulak asmadı ve çocuğunun günlüğünü okumaya başladı.
    Oğlu, en son sayfadaşöyle yazmıştı:

    “Bu gece kötü bir rüya gördüm!..Atölyede çalışırken, babamı elektrik çarpıyordu. Allah’ım onu koru!.. Ben elimden geleni yapacağım!..”




  • @Frank Lapidus
    Çok anlamlı, eğitici ve dokunaklı bir yazı yazmış arkadaş.

    @Yealdıraum
    Daha önce paylaşmış olsam da, anlamlı bir öykü.



    BİR FİNCAN KAHVENİN KIRK YIL HATIRI VARDIR

    Bu söz kendiliğnden olmamıştır hikayesi vardır.

    Vaktiyle İstanbul'da Yemiş İskelesi'nde kahvecilik yapan ve başından türlü maceralar geçtikten sonra âmâ düşen bir adamdan alınan hikaye.
    Bu adamın bir gün kahvehanesine bir yeniçeri gelip,
    –Hey arkadaş! hep müşterilerine birer kahve yap, lakin şu kafire yapma! demiş.
    Kafir dediği de bir köşede oturup nargile içen bir Rum gemi kaptanı imiş. Ama, hiç süphesiz ki o zaman gözü açık, birer kahve yapıp vermiş. en sonra da iki kahve yapıp :
    –Kaptan, biz de seninle içelim; diye Rum müşterinin yanına oturmus. yeniçeri,
    –Heeyy! ben sana o kafire kahve yapma diye tembih etmedim mi? diyince kahveci de,
    –Kaptana yaptığım kahve senden değil, ocaktandır ağa! cevabını vermiş.

    Aradan zaman geçmiş. Sisam Adası'nda büyük bir isyan baş göstermiş.Kahveci de yeniçeri ocağında kayıtlı asker olduğu için adaya sevk edilmiş. Askerin arasında şuyu bulduğuna göre Sisam'da asi olan rumlar, ele geçirdikleri Türk esirleri bir meydanda müzayede ile satarlar, arttırıp alan da hemen boğazlayıp kesermiş. Müzayede ile esir satmaktan kasıtları da, isyan hareketini beslemek için bir nevi yardım toplamakmış. Gün gelmiş, yemiş iskelesi'nin kahvecisi de Rum'ların eline esir düşmüş ve diğer esirlerle birlikte o meydanda satışa çıkarılmış. İstekliler kaç kişi ise karşılarına dizilmişler, bekleşirlermiş. O sırada tepeden tırnağa silahlı bir Rum gelmiş. Bunları gözden geçirdikten sonra bir iskemleye oturmuş. Müzayede de başlamış. İlk, bir paradan başlarlarmış. Bir can da beş paraya, on paraya kadar çıkarmış. Sıra kahveciye gelince iskemlede oturan o silahlı adam yekden,
    –Beş kuruş! diye bağırmış.
    Arttıran olmayınca da esiri alıp bir muhafız nezareti altında şehirden çıkarmış. Zavallı kahveci, "beni beş kuruşa aldığına göre kimbilir ne gibi iskencelerle öldürecek." diye düşünürken, ıssız bir yerde o silahlı Rum :
    –Korkma, demiş, sen beni tanımadın ama ben seni tanıdım. Hani bir yeniçeri bana hakaret ettigi zaman sen onu dinlemeyip bana kahve ikram eden Yemis İskelesi'ndeki kahveci değil misin? Kucaklasıp öpüşmüşler.

    Bir fincan kahvenin hatırını sayanlardır ki asi de olsa, saki de olsa mert adamdır.




  • YILMAZ ÖZDİL'den...


    TUKAŞ

    Bembeyaz ekmeğini maden ocaklarının zifiri karanlık dehlizlerinden çıkaran babanın, evladıydı. Bi yandan çalıştı, bi yandan okudu, öğretmen oldu.

    İlk görev yeri, ücrada, patikadan başka yolu olmayan bi köy, gitti. 1980... Darbe. Solcu dediler, tutuklandı. Yattı. Çıktı. Sürüldü. Ordan oraya. Defalarca. Soruşturma açıldı. Aklandı. Dava açıldı. Kazandı. Senelerce boğuştu, hepsinden haklı, hepsinden tertemiz çıktı. Doğru bildiğini söylemekti tek suçu... Aşık oldu. Evlendi. Eşi de öğretmendi. Oğul doğdu. Ulaş. Okuttu. Bize emanet etti, İzmir’e, Ege Üniversitesi’ne gönderdi. Emekli oldu. Taksitle anca iki göz oda, ev aldı. Tapusunu eşinin üstüne yaptı. Hayatı boyunca parasızlık çekmiş, parayla hiç işi olmamıştı. Ödenmeyeceğini bile bile arkadaşlarına kefil oldu, ödediği borçların haddi hesabı yoktu. Hiç otomobili olmadı mesela. Öğrencileriydi onun serveti...
    Bi de, Tukaş.

    *

    Kurzhaar cinsiydi. Sevimli mi sevimli, kahverengi burun, beyaz kırçıllı, yelpaze gibi koca kulaklar. Yavruyken getirmişlerdi, Tukaş salça kolisinde... Güldü. E adıyla beraber gelmiş, Tukaş olsun adı dedi. Can yoldaşıydı. Avcıydı çünkü. Ama, avcılığı da bi acayipti. Vuran değil. Kurtaran. Bi defasında yaralı geyik buldu, evine getirdi, tedavi etti, doğaya saldı; yaban hayatı koruma derneklerinden sayısız ödülü vardı. Atmaca beslerdi. Büyütür, bakar, günü gelince özgürlüğe uçururdu, hiçbir canlı tutsak olmamalı derdi. Çevreciydi. Artistlerinden değil. Aktiflerinden. Derelere santral kurulmasına karşıydı. Vatan topraklarının peşkeş çekilmesine itirazı vardı. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın yalakalığı, ona göre değildi. Tırsmaz, yüreğini ortaya koyardı. Baktılar, susmuyor. Gözüne gaz sıktılar. Öldürdüler.

    *

    Öğretmen gitti...
    Hayata küstü Tukaş.
    Şalteri indirdi.

    *

    Kefen içindeki arkadaşı, evinin şuncacık mesafesinde toprağa verilirken, en öndeydi. Sabaha kadar nöbet tuttu kabir başında, kokladı toprağı, inledi... Bi daha asla gitmedi. Yanından bile geçmedi. Yemeyi içmeyi kesti. Yedisinde mevlit okunana kadar, yuvasından çıkmadı, ağzına tek lokma sürmedi. Kahkaha dolu gözlerinde, artık sadece hüzün hakimdi. Halk Festivali yaptılar bi süre sonra, öğretmen’i andılar, sanki telefonla davet edilmiş gibi, koştu, yürüyüşe katıldı iyi mi.

    *

    Ve...

    *

    Oğul, okul için mecburen İzmir’e döndü, anne, oğlu’na taşındı, incir ağacı dikilen baba ocağında, amcanın yanında kaldı Tukaş... Zorla ağzına tıkıştırılıyor ama, yemiyordu, iğne ipliğe dönmüş, iyiden iyiye zayıflamıştı. Yalvarıp, yakarıyor, hiç olmazsa birazcık değişiklik olsun, hayata bağlansın diye av’a götürmek istiyorlar, çok sevdiği, uzman’ı olduğu halde, gitmiyordu. Mecali yoktu. Bırak ava eşlik etmeyi, gezintiye çıkmayı bile istemiyordu.

    *

    Taa ki, o sabah...

    *

    Amca ve dostları, bagajı yüklerken, fırladı yerinden aniden, eski günlerdeki gibi, atlayıverdi arka koltuğa... Şaşırdılar. Sevindiler aynı zamanda, okşayıp, öptüler onu. Ama, suratlarına bile bakmadı. Yol boyunca sessizdi, pencereden dışarı baktı hep, dalgııın dalgın... Vardılar. Az biraz iz takibi. Avucunun içi gibi bilirdi oraları... Buldu hedefi. Arkasına dolandı, havlaya havlaya, sürdü namluların ucuna. Drannn... Boynuz gibi azı dişlerine sahip, azılı tabir edilen, erkek yaban domuzu vurulmuştu. Düşmedi. Ölmez hemen. Bilen bilir, yaralıyken, en tehlikeli halidir. En iyi de, Tukaş bilirdi. Senelerin tecrübesi. Normalde, yaklaşmaz, etrafında dans eder gibi döner dolanır, çıldırtır, bitirici vuruş gelene kadar dikkatini dağıtırdı.

    *

    Öyle yapmadı maalesef... Direksiyonu tam gaz uçuruma sürer gibi, üstüne yürüdü, karşısına dikildi, dişlerini kılıç misali sallayan domuzun burnunun dibinde, heykel gibi çakıldı, bekledi. N’apıyorsun çığlıkları nafile, kılını kıpırdatmadı, kararını çoktan vermişti, bile bile kestirdi kendini.

    *

    Hasretten ölemeyince...
    Kahrına son vermişti Tukaş.




  • güzel paylaşım unsal07




    Güney Afrika’nın Cape Town şehrindeki bir hastanede devamlı esrârengiz ölümler oluyordu.
    Hemşireler haftalardır üst üste her Cuma günü 311 numaralı yoğun bakım odasına yatırılan hastaları ölü bulmaktaydılar.
    Bu sırlı ölümlere uzun süre açıklama getirilemedi. Herkes meselenin çözülmesi için seferber oldu.

    Uzmanlar odanın havasını bakteriyolojik bakımdan kontrol ettiler.
    Güney Afrika’nın önde gelen bilim adamları ölenlerin aileleriyle üç hafta boyunca görüşmeler yaptılar.
    Hatta işin içine polis girdi ve akla gelen her ihtimal tek tek değerlendirildi, ancak onların araştırmaları da sonuçsuz kaldı.
    Ve tabii bu arada 311 numaralı odadaki hastalar sebepsiz ölmeye devam ediyorlardı.
    Son çare olarak hastaların kaldığı 311 numaralı yoğun bakım odası devamlı gözetim altına alındı ve sonunda odadaki ölümlerin sebebi ortaya çıktı.

    Sonuç çok trajikomikti.
    Cuma sabahı saat 6’da odaları temizleyen temizlikçi kadının, hastanın bağlı bulunduğu solunum cihazının fişini çekerek kendi elektrik süpürgesinin fişini taktığı ve işini bitirince sonra solunum cihazının fişini tekrar yerine takıp gittiği görüldü.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Espa

    Hikayeler iç parçalıyor dozu kaçırmadan okumak gerek

    Jilete kadar yolu var aman diyim.
  • DÜNYANIN EN SADIK KÖPEĞİ; HACHİ

    1923 yılında Japonya’nın kuzey kesiminde bulunan Akita vilayetinde yaşayan Saito ailesinde Akita Inu ( Büyük Japon köpeği) cinsi bir köpek dünyaya geldi. Tam o sıralarda da, Tokyo Üniversitesi Tarım Bölümü Profesörü Dr. Eizaburo Ueno da bir Akita Inu köpek arayışı içindeydi. Dr. Ueno daha önce de iki adet Akito Ino köpek almıştı ama ikisi de daha yetişkin ahle gelmeden ölmüşlerdi. Dr. Ueno yeniden Japon köpek ırkı olan Akita İnu cinsi, tamamen safkan bir köpek arıyordu. Profesörün öğrencilerinden biri bu durumu biliyor ve Saito ailesini de tanıyordu. Köpeği Profesöre verip vermeyeceğini Bay Saito’ya sordu ve olumlu yanıt aldı. İki aylık yavru, Akita’dan Tokyo’ya gönderildi.

    Doktorun daha önceden baktığı John ve S. Adında iki köpek vardı. Yeni gelen köpeğin adı Hachi oldu. Yaşlı köpek John, Hachi’yi kendi yavrusu gibi sahiplendi ve ona çok iyi baktı. Kısa bir süre sonra Hachi’de büyüdü. Üç köpek her sabah sahiplerini yolculamak ve her akşam da karşılamak için Shibuya istasyonun kapsına gitmeye başladılar. Bazen de Tokyo üniversitesinin kapısına gidiyorlardı. Doktorun mesleği gereği, haftanın belli günlerinde dönüşü trenle oluyor, belli günlerde ise üniversitede oluyordu. Köpekler günleri hiç karıştırmaz ve her zaman onu doğru yerde beklerlerdi.

    Mayıs 1925 tarihinde Hachi, Dr. Ueno’yu yolculamak için Üniversite kapısına kadar gitti. Bu onu son görüşü oldu. O gün, Doktor Ueno bir toplantının arkasından Üniversite içinde geçirdiği bir neyin kanaması sonucu dünyadan ayrıldı. Hachi ve ve Dr. Ueno ancak bir yıldan biraz daha fazla bir zaman için birlikte olabilmişlerdi.

    Hachi her zamanki gibi o günde çıkış saatinde Üniversitenin kapısında sahibini bekledi. Sahibinin öldüğünü bilmiyordu, gecenin geç saatlerine kadar orada kaldı. Daha sonra eve dönerek, kendisini ardiye benzeri bir depo odasına kapattı. Üç gün boyunca çıkmadı, yemek yemedi ve su içmedi.

    Doktorun ölümünden sonra eşi Ninobashi semtinden Asakusa semtine taşındı. Taşındıktan sonra bir süre ile her akşam Hachi, Asakusa ile Shibuya istasyonu arasındaki 8 km’lik yolu koşarak istasyonda Dr. Ueno’ yu bekledi. Ueno ailesi köpeğin bu perişan haline çok üzülüyordu Bu yüzden köpeği Shibuya yakınında yaşayan emekli bir bahçıvan olan Kikusabura Kobayashi’ ye vermeye karar verdiler.

    Hachi tam on yıl süre ile her akşam istasyonda sahibinin dönüşünü bekledi. Ne soğuğa aldırdı, ne sıcağa. Bazen kötü insanlardan, bazen köpek toplayıcılardan, bazen de salona girmeye çalıştığı için onu azarlayan istasyon görevlilerinden sakınarak, her akşam istasyon kapısında beklemeyi yıllarca hiç aksatmadı.

    Doktora bu köpeği armağan eden Bay Saito Büyük Japon Köpeklerini Koruma Derneği (Nihonken Hozon Kai) üyesiydi. Bu durumu öğrenince bir gazeteye, Hachi’nin durumunu anlatan bir makale yazdı. Hachi bir günde şöhret olmuştu.

    O günden sonra istasyon görevlileri ona iyi davranmaya başladılar ve adını Sadık Köpek Hachi (Chuken Hachiko) koydular.

    1934 yılında Shibuya istasyonunun bilet kapısının önüne heykeltraş Andon tarafından yapılan, Hachi’nin bronz bir heykeli dikildi. Bu nokta o gündne sonra Shibuya’nın sembolü ve favori bir buluşma noktası oldu. Mart 1935 yılında Hachi, istasyonun karşısındaki bir salonda ölü olarak bulundu. Tropikal bir hastalık olan filaryazdan ölmüştü. Sahibi Dr. Ueno’nun huzur içinde uyuduğu Aoyama mezarlığına gömüldü.

    On yıl sonra İkinci Dünya savaşında Amerikalılar Hachi’nin bronz heykelini silah yapımında kullanmak üzere aldılar. Savaşın bitiminden sonra 1948 yılında Heykeltraş Ando’nun oğlu tarafından heykeli yenden aynı yere dikilmiştir.



     Anlamlı, İnsanın 'İçine İşleyen' Hikayeler.. Mutlaka Okuyun!!


     Anlamlı, İnsanın 'İçine İşleyen' Hikayeler.. Mutlaka Okuyun!!



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi unsal07 -- 1 Haziran 2012; 16:06:07 >




  • Mesajım bulunsun.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: unsal07

    DÜNYANIN EN SADIK KÖPEĞİ; HACHİ


    bunun filmini izleyin mutlaka.. richard gere oynuyor.. izlerken ağlamaktan helak oluyor insan
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Frank Lapidus

    quote:

    Orijinalden alıntı: unsal07

    DÜNYANIN EN SADIK KÖPEĞİ; HACHİ


    bunun filmini izleyin mutlaka.. richard gere oynuyor.. izlerken ağlamaktan helak oluyor insan

    Daha seyretmek kısmet olmadı, ama ilk fırsatta seyrederim. Yanıma bir kutu kağıt mendil alarak...
  • Müslümanlara Bu çeşmeden Su içmek haram

    Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı”, bugünkü adı Arap ...Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş:

    “Her kula helâl, Müslüman’a haram!..”

    Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye…

    Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzûra getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dîni İslâm, ahâlisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla!.. Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?..” diye çıkışmışlar adama. Adam:

    - “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…”dedikçe kadı kızmış:

    - “Ne delili, ne ispatı?.. Sen fitne çıkardın, Müslüman ahâlinin huzurunu kaçırdın, katlin vâciptir!” demiş. Demiş ama, bir yandan da merak edermiş:

    - “Nedir gerekçen?..” diye sormuş. Adam:

    - “Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş… Padişah da sinirlenmiş ama, diğer yandan o da meraklanırmış:

    - “De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın,hem de her kula helâl,Müslüman’a haram yazarsın?..” Adam, başı önünde konuşur:

    - “Delilim vardır, lâkin ispat ister.”

    - “Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?..”

    - “O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultânım…”

    - “Eeee?!..”-

    “Sultânım, herhangi bir havradan (sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…” Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Mûsevîler, “ne oluyor, bu ne zulüm?.. Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş… Bir hafta dolunca, adam:

    - “Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş. Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler… Az zaman geçmiş ki, adam:

    - “Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım” demiş. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… Levantenler din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine… Sultan:

    - “Bitti mi?..” demiş adama.

    - “Sultânım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş.

    - “Şimdi nedir isteğin?..”

    - “Efendim, pâyitahtımız Bursa’nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimat edilen âlimini alınız minberinden…” Adamın dediğini yapmışlar, Ulucâmi imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler…Ve ne olmuş bilin bakalım?.. Bir ALLAH’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz?.. Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış… Geçmiş bir hafta, “Nerde imam” diye gelen-giden yok!.. Aptal ve cahil bir imam tayin edilmiş yerine, ne konuştuğunu kendi kulağı duymayan tam yobaz cinsinden biri… Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta derdest edilen koca âlim için:

    - “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…”

    - “Kim bilir ne halt etti de tevkif edildi!..”

    - “Vah vaah!.. Acırım arkasında kıldığım namazlara…”

    - “Sorma, sorma…”

    Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:

    - “Eee, ne olacak şimdi?.. Adam:

    - “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.” “Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş:

    - “Ey büyük Sultânım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?..”

    Sultan acı acı tebessüm etmiş:

    - “Hava bile haram, hava bile!..” demiş…




  • Mesajım bulunsun ilkini okudum güzeldi
  • quote:

    Orijinalden alıntı: LoveU4ever

    Mesajım bulunsun ilkini okudum güzeldi

    imzan
  • Reserved

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • usenmedim okudum hepsini paylasan herkese tesekkurler.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 1314151617
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.