Şimdi Ara

Arkadaşlar dalga mı geçiyorsunuz, kendinize gelin!!!

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
51
Cevap
7
Favori
6.501
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
31 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar kendinize gelin. Dalga mı geçiyorsunuz.

    Ülkemizde genç nesil nasıl telef oluyor biraz anlayatım. Daha 14 lü yaşlarındasın. Sana bir hedef konulmuş. Derslerine iyi çalış iyi bir lise kazan. Köpek gibi çalışıyorsun. Sana koyulan hedefi yerine getiriyorsun. Bitti sanıyorsun. Biter mi? Yeni hedef konuluyor. İyi bir üniversite kazanmalısın. Devam ediyorsun neyi neden yaptığını bilmeden çalışmaya. Gencecik yaşında türev, integral hesaplıyorsun, eğrelti otunun nasıl ürediğini falan öğreniyorsun. Zerre kadar alakan olmayan saçalıklarla cebelleşiyorsun. Sonra üniversiteyi kazanıyorsun. Üniversitede manyakça bir sosyalleşme, eğlenceli yıllar hızlıca geçiyor.

    Koskoca mühendis, avukat vs. olmuşsun 4 bin tl maaş için ortalıkta geziniyorsun. Yahu kardeşim 4 bin tl maaş bin dolar bile etmiyor. Enflasyon olmuş yüzde 24, İstanbul gibi bir yerde nasıl geçineceksin 4 binle. Gözün açık olacak kardeşim hedefin ve donanımın olacak ki bu şehre ayak uyduracaksın. Patron dediğin adam, seni kaçırmamanın derdinde olacak. Ayrıca İstanbul “patron alaşağı edenlerin şehri” olması gerekir. Patron dediğin adam BMW ye biniyorsa senin ona yaklaşımın “Sen görürsün 5 seneye” olacak ve 5 sene sonra sen Range e bineceksin. At gibi olacaksın, yırtıcı vahşi havyan gibi olacaksın, kapitalizmin tüm gerçeklerini yaşayacak, yaşatacaksın. Bu yazdığım kötü birşey değil. Saf rekabetten bahsediyorum. Saf rekabet olmalı ki dünya ile yarışabilelim.

    Bakın Amerika ya dünyanın onu dünyanın süper gücü yapan şey burada anlattığım felsefedir. Kabullenmeyin, tüketmeyin kendinizi. Saldırın. Göreceksiniz nasılda adam oluyor herşey.







  • Bu konuda benim şahsi görüşüm; bilginin kutsal olduğuna inanıyorum ama aynı zamanda günümüzde bilgiye erişimin son derece kolay olduğunu düşünüyorum. Günümüzde ki eğitim sistemi bundan 400 yıl önce tasarlandı, bu 400 yıllık süreçte, bir konuda uzman olabilmek için bir üniversite bitirmek şarttı. Bu sistem şahşi kanaatimce önümüzde ki 30 senede ciddi derecede evrimleşecek ama aynı zamanda bilgi daha da kutsallaşacak. Birşeyleri ciddi anlamda değiştirebilecek insanların spesifik alanlarda ciddi uzmanlık sahibi olması gerekecek. Bugün örnek vermek gerekirse Amazon.com da textbooks kategorisine girdiğinizde yüzbinlerce akademik kaynağa ulaşabilirsiniz. Programlama dillerinden, deep learning e, tıptan, ekonomiye her türlü bilgiye dakikalar içerisinde ulaşabiliyorsunuz. Sözünü ettiğim gibi artık bu bilgilere erişmek için bir üniversite bitirmeye gerçekten ihtiyaç yok.

    Öte yandan “ben hiç okumadım ama şu kadar para kazanıyorum konusu” gurur duyulabilecek birşey değil. Para kazanmak da şahsi kanaatimce üç şeye bağlı. Birincisi bilgiyi iyi yönetmek, ikincisi insanı iyi yönetmek ve üçüncüsü parayı iyi yönetmek. Bu üç şeyi iyi yönetebiliyorsan zaten paranı kazanırsın. Bu insanlık tarihi boyunca da böyle olmuştur.

    Dünya da yaklaşık 100 trilyon dolar gibi bir para dolaşımda bulunuyor. Belki hayatınız boyunca kazandığınız para okyanusta bir damla kadar bile olmayacak. Ama önemli olan herhangi bir ekonomik ortalamaya ne kadar yaklaşabildiğinizdir ve onun ne kadar üstüne çıkabildiğinizdir. Örnek vermek gerekirse Türkiye de “GDP per capita” 9000 bin dolar civarında ve Türkiye ekonomisinde çalışanların GDP den aldığı pay yaklaşık %30, yani yıllık 2700 dolar kazanıyorsanız Türkiye ortalamasındasınız. Fakat bu hesapta en önemli nokta bu hesaplamaya 10 aylık bebeklerde dahil. Şimdi bu oranı Türkiye de ki iş gücü orananına endeksleyelim ve gerçek ortalama maaşı bulalım. Türkiye iş gücü oranı yaklaşık %32. Basit bir hesaplamayla Türkiye de ortalama maaşın 8100 dolar olduğunu hesaplayabilirsiniz. Bugün kü kurdan yıllık 44 bin TL, aylık 3700 TL yapar. Yani Türkiye de çalışanların ortalama maaşı 3700 TL aldığınız maaşın bunun ne kadar üstünde veya altında olduğunu sorgulamakta size düşüyor.

    Benim bu konuyu başlatma amacımda esasen insanlara bunu az da olsa sorgulatabilmekti. Bu 3700 TL yi almakta, bu rakamın 10 katına, 100 katına çıkabilmekte tamamen sizle ilgili. Sizin hayalleriniz, inatçılığınız, bakış açılarınız hayat boyu bunu etkileyecek olan şeyler. Tabi diğer en önemli erkende bu rakamı değiştirmek yaşadınız ülkedeki iş ahlakıyla ve sizin o iş ahlakına uyum sağlamanızla alakalı
    Gençlere tavsiyem, dünyaya para hırsı ile bakmasınlar. Ya başarısız olurlar, ya şerefsiz.

    Tavsiyem şudur: Çok sevdiğiniz, aynı zamanda yetenekli olduğunuz bir şey bulun ve bu alanda en iyisi olmaya uğraşın. Bu alanda yenilikler getirin. Sadece Türkiye ile kısıtlı kalmayın. Tüm dünyayı tarayın. Tüm dünyayı takip edin. Mümkünse tüm dünyaya iş yapın. Yaptığınız işi iyi yaparsanız, para az ya da çok, yetecek kadar gelir. Yaptığınız işi severseniz, mutlu bir hayat sürersiniz. Gerisi tırttır.

    -------------------------------

    Hayat adil değil. Konu sahibinin anlattığı gerçekler hepimiz için gerçek değil. Şöyle ki, oldukça akıllı biriyim. Anlatılanı hızlı anlarım. Genelde iki-üç sonraki aşamayı kafamda kurgulayan bir tipimdir. Okul hayatına Çankaya İlköğretim okulunda başladım. İlkokul öğretmenim Semra Sezer idi. Hani kocası Cumhurbaşkanı olan... Beşinci sınıfa geçerken açılan TED Koleji ara sınavına girdim. Bizimkiler "şimdi denesin, sınav nasıl bir şey görsün, ortaokula geçerken çalıştırırız, o zaman girer, hazırlık okur" diyordu. Ben ara sınavda 29'uncu oldum. TED Ankara Kolejine girdim. Beşinci sınıfı TED Ankara Kolejinde okudum. Bir yılda hazırlık atlayacak kadar İngilizce öğrendim. Hazırlık sınavını rahatça geçtim. Ortaokula devam ettim. Lise sona kadar sınava falan çalışmadım ben. İyi bir öğrenci değildim. Çalışırsam beş alırdım. Çalışmazsam bir. Okul ortalaması 3.60, benim ortalamam 3.10... Sınavla başarı tespiti kadar da mal bir şey yoktur bu arada... Ama ne yapacaksın, bir şekilde yapılması gerekiyor. Tarih hocalarını mest ederdim. "Kitapta yazanı mı anlatayım, gerçekte olanı mı?" Niohauhahaha! Din hocalarını bezdirirdim. Üstelik puan vermek de zorunda bıraktırırdım. Çok sinir olurlardı.

    "İslam'a göre sanat nedir? Açıklayınız."
    Cevap: "Kuran'a göre dünyadaki tüm güzellikler, estetik olan her şey Allah'ın parçasıdır, Allah'tan izler taşımaktadır. Sanat ise, güzel olanın, estetik olanın sanatçı tarafından yorumlanması ve yeniden yaratılmasıdır. Bu durumda, İslam'a göre sanat, Allah'ın bir parçasının veya bir izinin sanatçı tarafından yorumlanarak tekrar yaratılmasıdır."

    Bu cevaba puan vermek zorunda kalan din öğretmeni bana küstü. Çok efsane bir din öğretmenimiz de oldu. "Allah'ın kılıcı mücahit Kemal." Kemal Dayanır. Sınıflar arası futbol turnuvasının şampiyonu hocaların takımı ile final yapardı. Panter Kemal de kaleci idi. Hoca'nın arkasına geçer, kaleye şut çekene "Kafiiir" diye bağırırdık! Panter lakabını da sonuna kadar hak ederdi. 50'lerinde idi o zamanlar. Okul "bahçe"si asfalt. Asfaltın üsütnde yana sıçrayıp, topla yere düşer, laps diye kalkardı. Buradan kendisine sonsuz sevgiler. Çok iddialı bir laf etmişliği vardır. Beni etkilemeyi başarmış tek din öğretmenidir: "Çocuklar! Bir gün öldüğümüzde, belki de bize namaz kıldın mı, oruç tuttun mu diye sormayacaklar. Hatta belki dinimizi bile sormayacaklar. Kesin olarak soracakları tek şey var: Dünyada, insanlar için, senden sonrakiler için, Allah için ne yaptın?" işte bu hocanın eli öpülür. Böyle dandik bir sistemde, öğretmeni kilitledikleri kutunun dışından düşünen, öğrencisini düşünmeye zorlayan hocaların olduğu okullar fark yaratır. Müfredat değil, müfredatın çevresinde dolaşırken öğretmenin sorduğu can alıcı sorular seni değiştirir, geliştirir, beynindeki dişlileri yağlar. Yoksa, yarış atı gibi çalış sınavlara, sığ görüşlü, dünya algısı zayıf bir sığır gibi gelir, sığır gibi gidersin. En baba mühendis de olsan, yükseleceğin yer bellidir. Bütünü göremedikten sonra...

    Lise sonda "Hüseyin" dedim. "Hayatının geri kalanını 3 saatlik bu hıyar sınav belirleyecek. Çalış baba." 6 ay sıkı çalıştım. Orta öğretim başarı puanımın düşüklüğü sebebi ile İngilizce eğitim veren devlet üniversitelerinin hiçbiri zaten tutmayacaktı. Bu arada ara dönemde karnemde iki tane bir var. Bizimkiler, "mezun olsun da, seneye çalışır girer" modunda...

    Üniversite sınavına girdim. Gazi İşletme, Ankara İşletme, Marmara Türkçe İşletme falan tutuyordu. İngilizce eğitim ve TED'in %80'i Bilkent'te olduğu için, 30 puanımı yakıp Bilkent'e girdim. İstesem Elektroniğe falan da girerdim ha! Neyse, üniversiteye girdiğimde 16 yaşımdaydım. Hüseyin dedim. Hayatının en güzel yılları... Uzat baba... 5 yılda mezun oldum. Üstelik ortalama da süper vasat. 4 üzerinden 2.74. Mezun olur olmaz askere gittim. Döner dönmez çalışmaya başladım. Anladım ki Pazarlama bana göre değil. Hüseyin dedim, "lisansta salladığın finans derslerini toplaman lazım. Senden finansçı olur baba" dedim. Yüksek öğretim sınavına girdim. Adını unuttum şimdi. Önceki gün fazla içmişim arkadaşlarla, kafam davul gibi girdim sınava. Yüz üzerinden 81 küsür aldım. Elimde oldukça yüksek bir Toefl puanı da var. Sınav sonuçlarım ile Hacettepe finans yüksek lisansına başvurdum. Ön elemeyi geçtim. Mülakata aldılar. Yaşananı aynen aktarıyorum:

    Sekreter: "Hüseyin zıdı zıdı, sıra sizde!" İçeri girdim.
    Kurul Başkanı: "Buyur evladım, şöyle otur. Anlat bakalım!"
    Ben: "Ben askerliği uzatmaya gelmedim. Askerliğimi zaten yaptım. Lisansta pazarlama derslerine ağırlık vermiştim. Bu alanda çalıştım. Anladım ki Türkiye'de benden pazarlamacı olmaz. O yüzden lisansta eksik kaldığımı düşündüğüm finans bilgilerimi geliştirmek istedim ve programınıza başvurdum."
    Başgan: "Bilken Mezunuymuşsun."
    Ben: "Evet efendim."
    Başgan: "TED Koleji mezunuymuşsun."
    Ben: "Evet efendim."
    Başgan: "Tamam. Çıkabilirsin."

    Hayatımda gördüğüm en garip mülakat oldu. Sonuç: Kabul aldım. 2 yıllık program. 2 yılda bitirdim. 4 üzerinden 3.92 ile mezun oldum.

    ----------------------------------

    Ben şanslıydım. Ama hayat adil değil. Bir yandan yarış atı gibi hazırlanırken, bir yandan da kendinizi geliştirmelisiniz. Sizi kapattıkları kutunun dışında düşünün. Sıradan olmayı reddedin. Törpülenmeyi reddedin. Sorgulamayı ve araştırmayı bırakmayın. ilginizi çeken ve başarılı olduğunuz konuları iyi tespit edin. Bunları yakaladığınızda bırakmayın. Size verilenle yetinmeyin. Dünyayı araştırın.

    - En az iki yabancı dil öğrenin.
    - En az bir enstrüman çalın. Enteresandır, enstrüman çalmak bazı algılarınızı geliştirir.
  • Güzel yazı ama etkisi herkes için 3 dakika sonra sona erecek, sorun da bu zaten.
  • Istanbulda seni bekliyodu gelsinde butun patronlari assagi indirsin diye
  • Kapitalizm modern köleliktir.
  • dodomoco kullanıcısına yanıt
    Kardeşim ben bir bakış açısından bahsediyorum. Sana bir örnek vereyim. Ülkecek o çok özendiğimiz Google da, Amazon da çalışan arkadaşlarınız varsa sorabilirsiniz. Hepsinin “side project” i vardır, hepsi kendi işlerini kurmayı hayal ediyorlar ve bunu icra etmeye çalışıyorlar. Evet bende biliyorum çok azı büyük işler çıkarıyor ama burada bir zihniyetten bahsediyorum. Ama bizim ülkeye bakıyorum herkes herşeyi kabullenmiş. Herkes herşeyden şikayet ediyor. Patron alaşağı etmekten bahsederken olayı taşlayıcı bir anlatıma çekmeye çalışıyorum. Bana sorarsan ben sermaye düşmanı değilim. Ama kimse kimseyi gözünde büyütmesin.
  • Ses kes sincab.doguyoruz yiyoruz uyuyor sonrada oluyoruz.hayat bu iste
  • Mühendisim boş vakitlerimin hepsinde oyun oynuyorum umramda değil. Hırsım yok bilmem kaç model opel astraya binsem de olur.
  • Sagol hocam. Patronu alasagi ettim bmwsi ile polisten kaciy
  • Bana kimse eğrelti otunun üretimini ogretmedi
  • ediptoker E kullanıcısına yanıt
    İyi de sende patron olacaksın ve işcilerin olacak buradaki patronun suçu ne ?
  • Doğru yazmışsınız hocam. Maalesef durum bu.

    İstanbul gibi bir yerde evin yoksa işin çok zor. 4K maaş kimine göre yetebilir (Evi varsa). Arz talep meselesi biraz.

    Bugün içler acısı bir durum varsa o da üniversiteli olsan bile işsiz kalabileceğin gerçeği.. Ben bile işsizlikten korkuyorum şu aralar.
  • Beyler ciddi birşeyden bahsediyoruz konuyu kirletiyorsunuz.
  • Takvime bakın millet. 2 ocak olmuş. Siz ne ara 2019 a girdinizde yeni girdiğiniz yılın ilk gününü yediniz. Bu kafayla devam ederseniz bırakın günleri yılları yersiniz haberiniz olsun. En büyük pişmanlık gençliğinizde cesaret edemediğiniz şeyler olur yaşlılığınızda dizlerinizi döversiniz. Benden söylemesi.
  • Güzel saçmalamışsın, bir ara heyecanlandım neredeyse,









    Bu saçmalıkları bırak, her insanın, doğduğu anda, hayatının ona sunabilceği bütün imkanları bellidir. Yaşadığı yer, toplum, coğrafya, ailesi bütün bunlar o kişinin hayatını belirler.



    Sıradan bir insan hiçbir şey yapmazsa,kendisine sunulan hayattan daha fazlasına erişemez. Kabuğunu kıramaz. Bunu nasıl yapar peki? Emek vererek çabalayarak kırar kabuğunu,



    Bunun en güzel yolu da bence okumaktır, vasıflı insan haline gelirsin, değerli olursun, üreten insan olursun.





    Bundan dolayı ilk paragraf hiç katılmıyorum, hayatından memnun olmayan her genç hayatını değiştirmeye çalışsın, dediğim gibi bunun yolu okumaktır.

    Ha ben memnunum diyen varsa istediğini yapsın, fabrikatöroğlu olsam ben de kasmam bu hayatı.







    İkinci paragrafta kısmen de olsa katılıyorum, o kadar kolay olmaz ama.




  • an agony A kullanıcısına yanıt
    Hocam aslında ilk paragrafta eğitime karşı olduğumu söylemek istemedim. Eğitim çok kutsal bu konuda hiçbir şüphe yok. Zaten ikinci paragraftakinin olabilmesi için fırsat eşitliği şart. Hiçbir imkanı olmayan biriside bu fırsat makasını ancak iyi bir eğitimle kapatabilir. Fakat sorun şu. Biz üniversitelerimizden iyi eğitimli insan yetiştirmiyoruz. Ne yetiştiriyoruz, çok iyi itaat eden robotlar yetiştiriyoruz. O insanların birçoğu o üniversitede okuduğu bölümü neden seçtiğini bile bilmeden o okullara girip mezun oluyorlar. Heyecanlarını kaybetmiş insanlar hayat boyu sürükleniyorlar.

    Lisede, ilkokulda hepimizin başına gelmiştir. Hoca sorardı büyüyünce ne olmak istiyorsunuz diye. Herkes ya doktor ya mühendis derdi. O çocuklar bu hayalleri kendileri kurmadılar, O çocukların anne babaları kendi başaramadıklarını çocukları başarsın istediler, kendi hayallerini çocuklarına empoze ettiler. Bu hayalleri o çocuklar kurmadılar. Hayatları boyunca kendilerinin olmayan hayaller için çalıştılar ve o yüzden üniversitelerden robot gibi mezun oldular.

    Ben lise 3. sınıftayken tüm arkadaşlarımda üniversite sınavlarına çoktan hazırlanmaya başlamıştı. Okuduğum lise Türkiye standartlsrında iyi bir liseydi ama küçük bir anadolu şehriydi. O dönemler kendimi, geleceğimi ciddi sorguladığım dönemlerdi, Birden kafamda şimşek çaktı. Çünkü farklı bir hayat istiyordum. Sistemin dayattığını, onun öğrettiğini yaşamak istemiyordum. ÖSS ye girmemeye karar verdim. O yaşta alınabilecek çok büyük bir karardı bu. Bu fikri aileme açtığımda çok ciddi bir tepki gördüm. Neredeyse evlatlıktan reddeceklerdi. Ama ben kararımı bir kez vermiştim ÖSS ye kesinlikle girmeyecektim çünkü aklımda başka planlarım vardı ve ona odaklanmıştım. İki sene boyunca ÖSS ye zerre kadar çalışmadım, artık liseyle hiçbir bağlantım kalmamıştı ve bana o eğitim çok uzak geliyordu. Çünkü ben ÖSS ye değil SAT ye hazırlanıyordum. Kararımı vermiştim Amerika da okuyacaktım. Ve sonra Chicago da Northwestern Üniversitesi’nde ekonomi bölümüne girdim. Hayatımda gördüğüm en güzel şehirde hayatımın en güzel zamanları geçti. Okulu okurken Starbucks ta geceleri çalışıyordum. Starbucks’ın ilk kurulduğu yer Chicago dur. Hem gece hem gündüz 10 larca insan tanıdım. Derken okul bitti. Los Angelas a yerleştim. Global bir petrol şirketinde 3 yıl çalıştım. Bu süre içerisinde yan iş olarak petrol fiyatları ve petrol stokları ile ilişkili bir ekonometri yazılımı geliştirdik. Bu işten çok güzel para kazandık. Bir süre dünyayı gezdim. Alaska dan, Tokya,ya Küba’dan Arjantin’e, Moğolistan dan Güney Afrika’ya 78 tane ülkeyi gezdim. Binlerce insan 10 binlerce anı biriktirdim. Bütün bunlar lise 3 te ÖSS ye girmekten vazgeçmemle oldu.

    Şimdi son 6 aydır Türkiye ye yerleştim burada bir girişim yapmaya çalışıyorum. Ama bakıyorum İstanbul’a heryerde mutsuz insanlar var. Çünkü bizim insanımız hiçbir zaman kendi hayallerini kuramadı, hep başkalarının hayallerinin peşinden sorgulamadan gitti. Ben kendi öz vatanımda bu duruma kahroluyorum. Bu başlığıda birşeyleri kamçılayabilmek adına bu kadar iğneleyici açtım. Ben çocuk yaşta alabildiğim bir karardan dolayı hayatımın son 15 senesinde mutlu olmayı başarabildim. Neden bu ülkede başka insanlarda kendi hayallerinin peşinden gitmiyor. İnsan üzülüyor bütün mesele bu.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ediptoker

    Hocam aslında ilk paragrafta eğitime karşı olduğumu söylemek istemedim. Eğitim çok kutsal bu konuda hiçbir şüphe yok. Zaten ikinci paragraftakinin olabilmesi için fırsat eşitliği şart. Hiçbir imkanı olmayan biriside bu fırsat makasını ancak iyi bir eğitimle kapatabilir. Fakat sorun şu. Biz üniversitelerimizden iyi eğitimli insan yetiştirmiyoruz. Ne yetiştiriyoruz, çok iyi itaat eden robotlar yetiştiriyoruz. O insanların birçoğu o üniversitede okuduğu bölümü neden seçtiğini bile bilmeden o okullara girip mezun oluyorlar. Heyecanlarını kaybetmiş insanlar hayat boyu sürükleniyorlar.

    Lisede, ilkokulda hepimizin başına gelmiştir. Hoca sorardı büyüyünce ne olmak istiyorsunuz diye. Herkes ya doktor ya mühendis derdi. O çocuklar bu hayalleri kendileri kurmadılar, O çocukların anne babaları kendi başaramadıklarını çocukları başarsın istediler, kendi hayallerini çocuklarına empoze ettiler. Bu hayalleri o çocuklar kurmadılar. Hayatları boyunca kendilerinin olmayan hayaller için çalıştılar ve o yüzden üniversitelerden robot gibi mezun oldular.

    Ben lise 3. sınıftayken tüm arkadaşlarımda üniversite sınavlarına çoktan hazırlanmaya başlamıştı. Okuduğum lise Türkiye standartlsrında iyi bir liseydi ama küçük bir anadolu şehriydi. O dönemler kendimi, geleceğimi ciddi sorguladığım dönemlerdi, Birden kafamda şimşek çaktı. Çünkü farklı bir hayat istiyordum. Sistemin dayattığını, onun öğrettiğini yaşamak istemiyordum. ÖSS ye girmemeye karar verdim. O yaşta alınabilecek çok büyük bir karardı bu. Bu fikri aileme açtığımda çok ciddi bir tepki gördüm. Neredeyse evlatlıktan reddeceklerdi. Ama ben kararımı bir kez vermiştim ÖSS ye kesinlikle girmeyecektim çünkü aklımda başka planlarım vardı ve ona odaklanmıştım. İki sene boyunca ÖSS ye zerre kadar çalışmadım, artık liseyle hiçbir bağlantım kalmamıştı ve bana o eğitim çok uzak geliyordu. Çünkü ben ÖSS ye değil SAT ye hazırlanıyordum. Kararımı vermiştim Amerika da okuyacaktım. Ve sonra Chicago da Northwestern Üniversitesi’nde ekonomi bölümüne girdim. Hayatımda gördüğüm en güzel şehirde hayatımın en güzel zamanları geçti. Okulu okurken Starbucks ta geceleri çalışıyordum. Starbucks’ın ilk kurulduğu yer Chicago dur. Hem gece hem gündüz 10 larca insan tanıdım. Derken okul bitti. Los Angelas a yerleştim. Global bir petrol şirketinde 3 yıl çalıştım. Bu süre içerisinde yan iş olarak petrol fiyatları ve petrol stokları ile ilişkili bir ekonometri yazılımı geliştirdik. Bu işten çok güzel para kazandık. Bir süre dünyayı gezdim. Alaska dan, Tokya,ya Küba’dan Arjantin’e, Moğolistan dan Güney Afrika’ya 78 tane ülkeyi gezdim. Binlerce insan 10 binlerce anı biriktirdim. Bütün bunlar lise 3 te ÖSS ye girmekten vazgeçmemle oldu.

    Şimdi son 6 aydır Türkiye ye yerleştim burada bir girişim yapmaya çalışıyorum. Ama bakıyorum İstanbul’a heryerde mutsuz insanlar var. Çünkü bizim insanımız hiçbir zaman kendi hayallerini kuramadı, hep başkalarının hayallerinin peşinden sorgulamadan gitti. Ben kendi öz vatanımda bu duruma kahroluyorum. Bu başlığıda birşeyleri kamçılayabilmek adına bu kadar iğneleyici açtım. Ben çocuk yaşta alabildiğim bir karardan dolayı hayatımın son 15 senesinde mutlu olmayı başarabildim. Neden bu ülkede başka insanlarda kendi hayallerinin peşinden gitmiyor. İnsan üzülüyor bütün mesele bu.

    Kesinlikle bazı sıkıntılar var fakat bu sıkıntılar insan kaynaklı mı yoksa sistem kaynaklı mı bunu belirlemek gerek.

    İnsanımız araştırmaktan, kendini geliştirmekten olabildiğince uzak yaşıyor. En minimal yaşam standartlarını kabullenir, fazlasını istemiyor bile. Hayallerinde bile bir evim bir arabam olsun gibi.


    Sen güzel bir şey yapmışsın da gerçekçi olalım, he sene 2-3 milyon insan üni. Sınavına giriyor. Sence kaç tanesinde gerçekten birşeyleri elde edecek çaba ve azim var. Hadi senin gibi olsalar bile, çoğu yurttdışına çıkınca yatacaktır. Okulu bitirmek, ders çalışmak gibi bir derdi olmayacaktır.

    Hadi o da olsun, başarılı olacak diye bir şey de yok. Hani yazılımcı adamsın, başarılı/başarısız start-UP oranını az çok tahmin edersin.


    Ama her şeyden önce insanımız istemeli bunu.
    Bir örnek vereyim

    20. Yüzyılın ortalarına doğru, Amerika da modern köleliğe karşı çıkan kuruluşların en büyük derdi kimlerdi biliyor musun?

    Hayatından memnun olan siyahi köleler.

    Hiçbir sorumluluk almamak, çok düşük de olsa standart ücret, hiçbir derdinin olmaması onla için güzeldi.

    Yatacak yer, yiyecek şu bu derdin yok, paran belli, modern köle olacaksın...

    Adamlar bu şartlara okeydi.



    Yani zihniyet çok önemli




  • an agony A kullanıcısına yanıt
    Bence sistemle ilgili sorun sadece bizde yok. İskandinav ülkelerini saymazsak bütün dünyada böyle bir sorun var. Sistem bütün dünyada modern köleler yetiştirmek üzerine kurulu. Birde uyanabilen, matriksten çıkabilen şanslı insanlar var; sistemi sorgulayıp, sistemle kavga edebilen. Sistemle kavga edebilmekte çok sancılı oluyor çünkü bu süreçte çok marjinal oluyorsunuz. En yakınınızda ki insanlar bile size acıyor. Bazıları rezil durumda olduğunuzu bildiği için mutlu oluyor. Bu sancılı dönemden çıkmanın tek yolu ise pes etmemek, inatçı olmak ve nihayetinde başarmaktan geçiyor. Bir kere başardıktan sonra başarıyı tatmanın çok farklı bir tadı var. Bu tadı umarım herkes hayatında bir kez yaşar. Çünkü insanı kilitleyen en büyük etkenlerden birisi de “başarıyı tatmamışlık sendromu”. Bundan sonra özgürlüğün ne demek olduğunu tam anlamıyla hissetmeye başlıyorsunuz. Birşeyleri daha önce hiç düşünemediğiniz ölçüde dizayn edebileceğinize ikna oluyorsunuz. Ama herşey sizde başlayıp sizde bitiyor.

    Amerikan İç Savaşı bana da hep ilginç gelmiştir. ABD gibi bir ülke sadece kölelikten dolayı bölünmüş ve yıllarca iç savaş yaşanmıştı. Köleliğe en çok karşı çıkan da güneyli tarım işçileri olan kölelerdi.




  • 
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.