Şimdi Ara

Atatürkün İlgi Duyduğu Kıta Mynette...

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
7
Cevap
0
Favori
1.138
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • http://haber.mynet.com/detay/foto-analiz/ataturkun-ilgi-duydugu-kita/503715?utm_source=mynet&utm_medium=www&utm_campaign=home_haber_thumbnail_7

    Haberin İlk Sayfada Görünce Paylaşmak istedim bilgi edinmek isteyen arkadaşlar için...
    Ayrıca 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınızı Kutlarım...
    Biz Türklerin Mu Kıtasından Gelmiş Olma ihtimalimiz öne sürülüyor ve İlk insanları,insan çağının başladığı yer olarak Tahmin Edilior Lütfen Okuyalım Ve Duyarsız Kalmıyalım...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi zago15 -- 29 Ekim 2010; 0:42:29 >







  • Okudum güzel bilgiler var eline sağlık
  • Günümüzde bile bilimselliği hala tartışılan adres, 'MU' kıtasından başka bir yer değildi. 'Mu' kıtası üç büyük kara parçasından oluşuyordu, günümüzde küçük adacıkların olduğu bölgede dört ayrı ırk, tek tanrılı bir din, sembolizme dayalı bir öğretim sistemi ve gelişmiş bir uygarlık mevcuttu.


    En çok burası dikkatimi çekt, 4 ayrı ırk diyo aklıma direkt 97d geldi DK, DW, ELF, MG gibi
  • Elerine saglık Zago15 güzel bi paylaşım yapmışsın
  • Ne Demek Her Zaman...

  • quote:

    Orijinalden alıntı: zago15

    http://haber.mynet.com/detay/foto-analiz/ataturkun-ilgi-duydugu-kita/503715?utm_source=mynet&utm_medium=www&utm_campaign=home_haber_thumbnail_7

    Haberin İlk Sayfada Görünce Paylaşmak istedim bilgi edinmek isteyen arkadaşlar için...
    Ayrıca 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınızı Kutlarım...
    Biz Türklerin Mu Kıtasından Gelmiş Olma ihtimalimiz öne sürülüyor ve İlk insanları,insan çağının başladığı yer olarak Tahmin Edilior Lütfen Okuyalım Ve Duyarsız Kalmıyalım...




    İngiliz albayı James Churchward 'ın Hindistanda bulduğu tabletlerle 50 yıl çalışmış 4 kitap yazmıştır. Atatürk bu kitapların tercümesini okumuştur ve insanın yaratılışını anlatan bölümlerle ilgilenmiştir.

    Mu 'nun insanlığın anayurdu olduğu ,nüfusunun 64 milyon olduğu ve ilk insanın orda yaratıldığını anlatan kısımların altını çizmiştir. Tercümelerde Maya dilinin yeryüzünün ana dilinden üretildiğini ve tüm dillerin orada oluşturulup yayıldığını ,insanların Anadilinin MU DİLİ olduğunu anlatan satırların altını çizmiştir.


    Atatürk ırkların kökeniyle ilgileniyor ve bu konudada onu arıyordu. İlk insanlardan olan Karyanların asıl vatanlarının ,Büyük Okyanustaki Easter adası olduğunu anlatan bölüm yine Atatürk tarafından işaretlaenmiştir.


    -Bakın Mu Kıtası hakkında ne diyorlar:

    Sular şiddetle ovalara hücum etti.

    Bütün araziyi kapladı.

    Plajlarla, tepelerin olduğu

    Alçak yerlerde girdaplar oluştu.

    Sular bütün dünyayı kapladı.

    Sular önüne gelen her şeyi ve canlıyı mahvetti.

    Arzın temelleri sarsıldı ve MU kıtası battı.

    Yalnız zirveler suların dışında kaldı.

    Soğuk rüzgarlar çıkıncaya kadar kasırgalar esti.

    Vadilerin yerlerinde derin buz çukurları oluştu.
    Delikler çamurla doldu.
    Açılan bir ağızdan dumanlar ve lavlar fışkırdı.

    Yukarıdaki epik anlatım, Yunan alfabesindeki harflerin Maya dilindeki
    yorumuyla açılarak yazılmasıyla ortaya çıkmıştır. Alpha harfiyle başlayıp
    Omega harfiyle biten Yunan alfabesinin Maya dilindeki çevrimi bize bu
    ilginç anlatıyı sunmakta. Bir alfabenin içine kadar giren Mu Uygarlığının
    batışı ve günümüz dünyasına etkileri aslında bir kitap olabilecek kadar
    geniştir. Bu yazımda batık kıta Mu hakkında edindiğim bilgileri ve
    araştırmalarımın özetini sizlerle paylaşacağım.

    Bir önceki yazımda James Churchward(J.C.)ın 70.000 yıllık geçmişe sahip
    Mu Uygarlığının izlerine nasıl rastladığından bahsetmiştim. J.C.ın bulduğu
    taş tabletler 15.000 yıl önce yazılmıştı. Burada ilginç bir saptamamı
    belirtmek isterim. Kendi kendimize şu soruyu sorabiliriz. Mu veya Atlantis
    gibi yüksek teknolojiye sahip olduğunu bildiğimiz uygarlıklardan niçin
    geriye sadece taş tabletler kaldı? Cevabı basit olduğu kadar da
    düşündürücü aslında bu sorunun. Tabletleri yazan ve uygarlıklarını anlatan
    rahip Naacaller, bir gün bu sonla karşılaşacaklarını ve gelecek kuşaklara
    bu bilgilerin kalmasını istiyorlardı. Taş tabletler üzerinde yapılacak karbon
    testiyle uygarlıklarının çok eskiden yaşadığını anlatabileceklerdi.
    Böylece insanlığın uygarlık tarihinin sadece 6.000 yıl önce başlamadığı da
    ispatlanmış olacaktı. Bugünün teknolojisiyle aynı işi yapacak olsaydınız,
    siz binlerce yıl hiç bozulmadan kalacak hangi medyayı kullanırdınız?

    Tekrar konumuza dönelim. J.C. Naacal tabletlerinden edindiği bilgiler ile
    5 kitap yazmıştır. 1930 lu yıllarda kaleme aldığı eserler ve yaptığı
    konferanslar ile J.C. bilim dünyasında büyük yankılar uyandırmıştır.
    Nasıl uyandırmasın ki, o zamana kadar kutsal kitaplarda anlatılan tarih
    ve yaratılış efsanelerinin ya yalan olduğunu ya da hatalı yorumlandığını
    ortaya çıkarıyordu bu araştırmalar.
    J.C. bu araştırmasında tüm kutsal dinlerin, farklı ırkların ve dillerin
    Mu Uygarlığından türediğini ortaya atmıştı. Kutsal Mu kıtası bugünkü
    Pasifik Okyanusunda bulunan büyük bir anakaraydı. Zaten Munun bu
    dildeki anlamı da Anakara ydı. Aşağıdaki resimde temsili olarak
    J.C.ın çizmiş olduğu Mu kıtasının yerini gösteren harita vardır.

    Mu Uygarlığının bu anakaradan başka bir de kolonileri vardı.
    Bunların en büyükleri bugünkü Atlantik Okyanusunun bulunduğu yerde
    kurulmuş olan Atlantis ve Asya ile Avrupanın büyük bir bölümünü kaplayan
    Uygur uygarlıklarıdır. Aşağıdaki resimde yine J.C. tarafından çizilmiş
    temsili Uygur haritası görülmektedir.

    Bütün bu uygarlıklar tarihin değişik zamanlarında geçirdikleri doğal afetler
    ve insanlar arasında yapılan çok büyük savaşlar neticesinde suların
    derinliklerine gömülmüştür. Gerek Mudan gerekse Mudan sonra büyük
    bir uygarlık seviyesine çıkan Atlantisin olağan üstü güçlere sahip rahipleri
    ise bilgiyi kötü kişilerin eline geçmemesi için itina ile korumuşlardır.
    J.Cın bir konuşmasında yaptığı itirafta, kendisine kutsal dili öğreten
    Tibetli rahibin de son Naacal rahiplerinden biri olduğunu söylemektedir.
    Demek ki ışık bir gün tekrar yeryüzüne çıkmak için zamanını bekliyor.

    Şimdi çok kısa olarak Mu medeniyetinden bahsetmek istiyorum.
    Bu konulara ilgi duyan kişilere ise yazımın ekinde vereceğim kaynakları
    okumasını tavsiye edeceğim.

    Mu anakarasında yaklaşık olarak 64 milyon insanın yaşadığı söylenir.
    Bu insanların çok büyük bir bölümü beyaz renkli, sarışın insanlardı. Ayrıca
    siyah, esmer, kızıl, sarı ırka mensup insanlar da vardı. Tüm insanlar büyük
    bir uyum içersinde ve tek tanrı inancı ile yaşamaktaydı. Tanrının tek olduğu
    güneş sembolizması ile ifade edilmekteydi ve bu dildeki adı Ra idi.
    Onun için Mu uygarlığına Güneş İmparatorluğu da denmekteydi.
    Rahip-kral olarak görev yapan liderlerine Ra-Mu, bilim adamı da olan
    rahiplere Naacal denilmekteydi. Ra adının daha sonra Maya ve Mısır
    dillerinde de aynı anlamda kullanıldığını görürüz. Muda yaratılış da dahil
    olmak üzere pek çok konu sembollerle ifade bulmuştu. Mudan kalan bu
    sembollerin ve inanışların bugünkü kültürlere etkisini ve sembollerin derin
    açıklamalarını bir sonraki yazıma bırakmak istiyorum.
    Zira Mudan kalan semboller, aslında bizim pekçok şeyi nasıl yanlış
    yorumladığımızı ve farklı kültürlere adadığımızı göstermektedir.
    (Böylece bir sonraki yazımın reklamını da yapmış oluyorum ? )
    Bir sonraki yazımda Mu sembolizmasını anlatmadan önce çok küçük fakat
    ilginç bir yorumumu sizlerle paylaşmak isterim. Ankara isminin hangi tarihte
    türediğini tam olarak bilemiyorum, fakat Mu adının Anakara anlamına
    geldiğini söylemiştim. Bu iki kelime ne kadar birbirine yakın değil mi?
    Ayrıca yıllarca güzel Ankaramızın sembolü olan Hitit güneşiyle, Munun
    sembolünün aynı olması sizce bir tesadüf mü?

    Mu uygarlığı pek çok konuda ileri düzeydeydi. Örneğin yer altı gazlarından ve
    Güneş enerjisinden ısınmak ve elektrik enerjisi elde etmek için
    faydalanıyorlardı. Kuartz kristallerini çok değişik amaçlar için
    kullanabilmekteydiler. Örneğin şifa, bilgi kaydı, enerji yoğunlaştırma ve
    aktarımı gibi. Fakat en ilginç bilgilere evrenin ve tanrının yorumlanmasında
    rastlıyoruz. Bu konuyu sembollerle de ilişkili olduğu için bir sonraki
    yazımda ele almak istiyorum.

    Şimdi tekrar J.C.ın eserlerine dönelim, zira konumuzun bu bölümü
    ulu önderimiz M.Kemal Atatürk ile de ilgili. Atatürk sadece büyük bir lider
    değil aynı zamanda devrimci, araştırmacı ve yaratıcı bir kişiydi.
    Türklerin tarih ve dilini araştırmak için Türk Dil ve Tarih Kurumunu kurmuştu.
    Bu kurumun araştırmaları pekçok bilgiye erişmesine karşılık hala açıkta
    kalan bazı noktalar aydınlanmamıştı. 1932 yılında Tahsin Mayatepek
    adındaki eski bir albayın Maya ve Türk dilleri arasındaki benzerlikten
    bahsetmesi üzerine Atatürk kendisini Meksikaya elçi olarak gönderdi.
    Tahsin bey burada Maya kültürünü inceledi ve Türk kültürü ile arasındaki
    şaşırtıcı benzerlikleri tespit etti. Örneğin 130 dan fazla yer ve kelimenin
    Maya ve Türk dillerinde aynı veya çok benzer olduğunu gördü
    (Örneğin bizdeki tepe Maya dilinde tepek olarak geçer. Zaten Tahsin
    bey de sanırım bu soyadı araştırmalarından sonra benimsemiştir) Fakat
    kendisini şaşırtan asıl gelişmeler J.C.ın kitaplarıyla karşılaşmasıyla olmuştur.
    Bu kitaplar Türkiyeye getirilerek bir tercüman ordusu tarafından hızla
    tercüme edilmiş ve daktilo sayfalarına dökülmüştür. Atatürk bu çevirilerden
    özellikle Kayıp Kıta Mu ve Munun Çocukları ile ilgilenmiş ve kendi
    elleriyle çevirilerin yanlarına notlar düşmüştür. Atatürk ne yazık ki 1935
    yılından sonra sinsice ilerleyen hastalığa yenik düşerek araştırmalarını
    toplama imkanına kavuşamamıştır. Bu konu Kanal D televizyonu ve
    Fenomen dergilerince de ele alınmış fakat üzerine gidilmemiştir.
    Benim 1996 yılında Türk Dil Kurumunda yaptığım bir araştırmada
    J.C.ın orjinal 5 kitabına, bunların çevirilerine ve Tahsin beyin bizzat
    eliyle tuttuğu notlara rastladım.

    Bu notlar halen T.D.K. da 56 ve 57 numaralı dosyalarda korunmaktadır. Benim yaptığım bu tespitin aynısı, çok yeni kitabı çıkan Ergun Candanın Gizli Sırlar Öğretisi nde de yer
    almaktadır. Kendisi ile telefon görüşmemde bu bilgileri ilk defa kamuoyuna
    duyurulmasından duyduğum mutluluğu ifade ettim. İkimizin de paylaştığı
    ortak duygu bu kitapların yeniden yorumlanarak toplanması ve Tahsin
    beyin yaptığı çalışmalarla birleştirilerek halkımızın bilgisine sunulmasıdır.
    Sanırım burada en büyük görev Kültür Bakanımıza düşmektedir. Bu bilgiler
    çok az kişinin bilgisi dahilinde. Her ne kadar dünya görüşlerimizi yeniden
    gözden geçirmemizi gerektirecek kadar şaşırtıcı olsa da bence bu
    bilgilerin çok kişinin önüne açılması gerekmektedir




  • Aynen Kardeşim Sana Katılıorum...Tarihi Elden Geçirmek Lazım Bilmediğimiz Cok Buyuk bir Tarihimiz Var...
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.