Şimdi Ara

Dünyayı kimler yönetiyor? Amerika ve Dünya Kuşatma Altında mı???

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
146
Cevap
17
Favori
42.620
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Discoveryde ki belgeselde de izlemiştim ama daha öncede duymuşluğum var Dünyayı İnsan-Sürüngen melezleri mi kontrol ediyor??

    Not: Yazı Çok uzundur lütfen konuyu anlamak istiyorsanız tamamını okuyunuz!!!!

    llumunati: Dünyayı yöneten komite, binlerce yıl önce dünya dışından gelen sürüngen bir ırk ve insanların üremesi sonucu ortaya çıkan melezlerden oluşur. (David Icke)

    Soru: Aramızda, yarı uzaylı yarı insanlar var mıdır?

    Cevap: ''Evet. Rutin bazı görevleri vardır, yapar ve giderler. Sinemada, tiyatroda yanına oturur, algılayamazsın.''

    '' Erkeklerden sperm, kadınlardan yumurtalık alıyorlar. Yapay döllenmeyle uzayda melez bir ırk yaratıyorlar ''.

     Dünyayı kimler yönetiyor? Amerika ve Dünya Kuşatma Altında mı???


    Icke, dünyayı uzaylıların yönettiğini söylüyor. Bu uzaylı sürüngen-insan melezlerinin de köklerinin Orta Doğu'da, yani Türkiye, İran ve Irak'ın bir bileşimi olan bölgedeki dağlarda yerin altında olduğunu ve oradan çoğalıp dünyayı kontrol altına aldıklarını anlatıyor. Tarihin çeşitli dönemlerinde aynı bölgeden tekrar tekrar çoğalıp yayıldıklarını söylüyor. Başka bir yazısında da bunların yerin altındaki mağaralarda yaşadıklarını söylüyordu.

    Reptilian grubu bir çok ünlü/seçkin insanı ve pratik olarak her dünya liderini kapsıyor.Örneğin,İngiltere'nin Ana Kraliçesi, George W. Bush, Hillary Clinton, Harold Winson, Tony Blair. Bu insanların ya kendileri Reptilian veya sürüngenler için çalışıyorlar. Rothschilds, Rockefellers, İngiliz Kraliyet ailesi ve ABD'nin ve dünyanın geri kalanının idareci politik ve ekonomik aileleri bu AYNI soydan geliyor. Züppelik nedeni ile değil, genetik yapılarının sağladığını taşımak için – Reptilian – memeli DNA kombinasyonu onların şekil değiştirmesini sağlıyor...

    Dinazoradamlar (dinosauroids), kertenkeleadamlar (lizardmen), Draconialılar ve Saurialılar gibi ifadeler de kullanılmaktadır. Sürüngen insanımsılar, doğaüstü güçlere sahip ve zekaca çok gelişmiş sürüngen-insan karışımı varlıklardır. Mitolojide, bilim kurguda ve okült çevrelerde geçen bir kavramdır. Bu teorilerden bazılarına göre Alpha Draconia adı verilen bir yıldız sisteminden gelmişlerdir. Riley Martin, John Rhodes ve David Icke gibi komplo yazarlarının kitaplarında bu yaratıklardan bahsedilmektedir.

    Komplo yazarı David Icke, dünyayı ve insanlığı kontrol altında tutan bir sürüngen insanımsılar grubundan bahsetmektedir. Hayli ileri bir iddiasına göre George Bush ve İngiliz Kraliyet ailesi bu sürüngen insanımsılar soyundandır.

    Icke, Dünyanın "Elit" veya "İlluminati" olarak adlandırılan gizli bir grup tarafından yönetildiğini söylüyor. Gizli dünya hükümetinin, Babil Kardeşliği olarak bilinen Reptilian insansılar (sürüngen) ırkından oluştuğunu ve George W. Bush, Kraliçe Elizabeth II ve Kris Kristofferson dahil, bir çok seçkin figürün gerçekte Reptilian olduğunu yazdı.

     Dünyayı kimler yönetiyor? Amerika ve Dünya Kuşatma Altında mı???


    Sürüngen İnsanlar (Reptilian Humanoid and Illuminati)

    Komplo yazarı David Icke, dünyayı ve insanlığı kontrol altında tutan bir sürüngen insanımsılar grubundan bahsetmektedir. Hayli ileri bir iddiasına göre George Bush ve İngiliz Kraliyet ailesi bu sürüngen insanımsılar soyundandır.

    David Icke, 1990'dan beri, "dünyayı gerçekte kim ve ne kontrol ediyor konusunun ful – time araştırmacısı" oldu.

    Icke, Rothschild ailesi olarak bilinen küçük bir Yahudi grubunun da "Reptilian soyundan" olduğunu, Adolf Hitler'i finanse ettiğini ve...Nazilerin Musevi katliamını desteklediğini iddia etti. Icke, Rothschild'ların Yahudi değil, reptil (sürüngen) olduğunu belirtti.

     Dünyayı kimler yönetiyor? Amerika ve Dünya Kuşatma Altında mı???


    Gizli hükümet

    Icke'nin fikirlerinin kalbinde, dünyanın Rockefellers and the Rothschilds gibi bankerler ve işadamları tarafından finanse edilen gizli bir hükümet tarafından kontrol edildiği, Nazilerin Musevi Katliamının, Oklahoma şehrinin bombalanmasının ve 11 Eylül 2001 saldırısının, onlar tarafından finanse edildiği ve organize edildiği inancı vardır. Bu bireyler dünya çapında gerçekleşen olaylar düzenliyorlar, sonra elit kesim halkın 'bir şey yapılmalı' karşılığını alıyor ve sonra kontrolü/gücü arttırıyorlar. Icke, bundan problem – reaksiyon – çözüm olarak bahsediyor.

    Reptilian İnsansılar

    1999'da, Icke, Gezegenin Babil Kardeşliği olarak adlandırılan Reptilian (sürüngen) insansılar ırkı tarafından kontrol edilen Yeni Dünya Düzeni tarafından yönetildiğini yazdı. Şöyle yazdı: "Benim kendi araştırmam, Reptilian kontrolünün ve manipülasyonunun başka bir boyuttan dördüncü boyutun alt bölümünden yönetildiğini öne sürüyor.

    "Diğer insanlar, bunu alt astral boyut olarak bilir, kara büyü ritüelleri olan demonların ve kötü niyetli varlıkların yuvası…" Icke'ye göre, reptil melezi Reptilian – insan DNA'sı, onların eğer insan kanı içerlerse, sürüngenden insan formuna değişmelerini sağlıyor.

    Reptilian grubu bir çok ünlü/seçkin insanı ve pratik olarak her dünya liderini kapsıyor.Örneğin,İngiltere'nin Ana Kraliçesi, George W. Bush, Hillary Clinton, Harold Winson, Tony Blair. Bu insanların ya kendileri Reptilian veya sürüngenler için çalışıyorlar. Rothschilds, Rockefellers, İngiliz Kraliyet ailesi ve ABD'nin ve dünyanın geri kalanının idareci politik ve ekonomik aileleri bu AYNI soydan geliyor. Züppelik nedeni ile değil, genetik yapılarının sağladığını taşımak için – Reptilian – memeli DNA kombinasyonu onların şekil değiştirmesini sağlıyor çünkü. Icke, Galler Prensesi Diana'nın öldürülmesinin nedeninin, Diana'nın, Charles ve Camilla'nın satanik bir ritüel ile kurban edilen bir çocuğa sahip olduklarını keşfetmesi olduğunu söylüyor.

    Ayrıca, Diana'nın sırdaşı Christine Fitzgerald'a göre, Diana'nın, İngiliz Kraliyet ailesinin sürüngenler ile bağlantıda olduğunu ve Diana'nın onların şekil değiştirdiklerini gördüğünü yazdı. Reptilian olan George W. Bush'un, 11 Eylül olayında anahtar bir rol oynadığını yazdı. Icke, ırksal ve etnik bölünmelerin sürüngenler tarafından geliştirilen bir illüzyon olduğuna ve ırkçılığın İlluminati'nin gündemini ateşlediğine inanıyor

     Dünyayı kimler yönetiyor? Amerika ve Dünya Kuşatma Altında mı???


    Reptilian Humaned ve Illuminati

    Dünyayı kontrol etmeye çalışan ve kendi global faşist devletini sunmayı bekleyen güç, yani benim “İllumunati” adını verdiğim şebeke, eğer önceden tahmin edilemezse koskoca bir hiçtir.

    New York ve Washington şehirlerinde yaratılmış olan inanılmaz korku, tüm insanlığın genel zihninde, bir “Problem – Reaksiyon – Çözüm” zinciridir ve bu büyüklükte bir olayın gerçekleşmesini -geçmiş yazılarımda da okuduğunuz gibi- birkaç yıldır bekliyordum. Bir savaş veya nükleer bir terörist aracı olabileceğini düşünmüştüm, ama görevine başlama gününde de yazdığım gibi, global planın hız kazanarak öne sürüleceği Bush başkanlığı döneminde muazzam bir şeyler olacaktı.

    Dünyanın global merkezi faşizme hızla itilmekte olduğu süre de bile, olaylar İlluminati planının öngördüğü zaman takvimine uyacak hızda gelişmiyordu. Ve globalleşme planlarına ve özgürlüğe yaptıkları tecavüzlere karşı çıkan kesim, gün boyu artmakta. Planın birdenbire, muazzam bir sıçrayışla, gelişmesini ve sunulmasını sağlayacak “çözümler”in sunulması için, insanlığın toplu olarak zihinlerini korku, panik ve güvensizlik duygularıyla sarsacak ve dağıtacak, devasa büyüklükte etkisi olan bir şeylerin yaratılmakta ve yapılanmakta olduğu açıktı. Bu, ayinsel olarak oldukça önemli 9. ayın 11. gününde Amerika'da gördüklerimizdir – 911 Birleşik Devletler'deki acil durumlar için kullanılan numaradır. Ayinsel ve gizli kodlar, Illuminati'nin yüklendiği her şeyin altında var.

    Ve, bu zihni felç eden gaddarlıklar, Illuminati planının, insanoğlunun zihinsel, duygusal, ruhsal ve fiziksel kölelikleri için başlattığı dönemin sonu değil, tam tersine başlangıcıdır. Terörizm tehdidini (“kendi” terörizmleri!!), “özgür ve demokratik” dünyanın, (etki olarak) bir dünya ordusu ve dünya hükümeti oluşturması ile suçlu gördükleri güçlerin - ki gerçek suçlu güçler bu “özgür” dünyanın güçlerinden başkası değil - bulunduğu ülkelere ve ülkelerin insanlarına savaş açma hakkı olarak kullanarak, daha fazla ölüm ve yıkım yaratılacaktır. Müslüman insanlar ile olası bir savaş da son olmayacak ve esas son için bir araç olacak – yine ayni güçlerin yönettiği, geriye kalan komünizm güçleri ile bir çatışma. Unutmayın ki, Illuminati her ülke, her “terörist” grup ve bu terörizme “karşı” olan her kuruluş içerisinde işlev görmektedir. Yalnızca, her “taraf” içerisinde temsilciye sahip olarak, Illuminati oyunu kontrol edebilir ve oyunun sonucunu başlamasından evvel bilebilir. Illuminati'nin İslam dünyasında yöneticileri var, tıpkı sözde “özgür dünya”da (yakında göreceğimiz gibi) olduğu gibi. Örneğin; Saddam Hüseyin, bilinçli bir Illuminati piyonunun - baba George ve oğul George Bush gibi - her özelliğine sahiptir. (bak...kitap: and the truth shall set you free)

    Bu ayinci, duygusuz, sürüngen zihnin tahmin edilebilirliği, ABD felaketini takip eden haberler dünyasında çok rahat görülebilir.Bu tür durumlarda her zaman ne olduğuna bir göz atın ve göreceksiniz ki, plan hemen hemen her olayda hep aynidir. Olay gerçekleşmeden önce, başkasının cezasını çekecek, kurban edilecek avanak daima suçu üstlenmeye hazırlandırılmıştır. Böylece halkın düşünceleri ve zihni tehlikeli spekülasyonlar yaratmaktan uzaklaştırılmış ve önceden belirlenmiş bir hedefe yönlendirilmiş olur. Kennedy suikastinden sonra, bu hedef Lee Harvey Oswald idi; Oklahoma olayından sonra Timothy McVeigh; ve şimdi de karşımızda Osama Bin Laden.

    Bin Laden, çok fazla yanlış bir yola sevk edilmiş olabileceği gibi, bu hafta olanlardan benim sorumlu olduğum kadar sorumludur. Başkan Kennedy ölmeden de ÖNCE, nasıl Lee Harvey Oswald'ın geçmiş bilgileri açığa çıkarılmışsa, şimdi de felaketin gerçekleşmesinden hemen sonra en kesin bir düzen ve ahenk ile Bin Laden ismi tanıtılmış durumda.

    Elle tutulur bir şey değil de daha çok ağızla, bu adamın Afganistan dağlarından, muazzam büyüklükteki bu operasyonu gerçekleştirmiş “Dev Adam” olduğu fikri, normal zeka seviyesine sahip herkesle dalga geçmekten başka bir şey değil ve saçmalıktan ibarettir. (bak...Bin Laden ile görüşmüş gazeteci Robert Fisk'in makalesi) Burada, bir bomba paketinden veya zihni kontrol edilmiş herhangi bir fanatiğin bombalı arabasını Kudüs'teki bir restaurant içerisine sürmesinden bahsetmiyoruz. Dört ticari dev uçak ayni anda Amerikan hava boşluğunda Amerikan havaalanları üzerinden kaçırılmalı ve de yüksek derecede spesifik hedeflere 45 dakika içerisinde uçurulmalıdır. Bu nasıl olabilmişti? Çünkü içeriden yapılan bir işti, nedeni bu.. Amerika Birleşik Devletleri'nin içerisinden yönetilip yönlendirilmiş ve dünya boyunca bulunan Illuminati örümcek ağının diğer bölümleri ile birlikte A.B.D. “İstihbaratı”nın yüksek mertebeleri tarafından planlanmış bir işti.

    Şimdi, emrine amade zihni kontrol edilmiş servete sahip bir ordu ile, zihnin programlanması ve onu aktif hale getirecek tetiğin çekilmesi ile, Illuminati bu insanlara herhangi bir şeyi yaptırabilir. Bu uçakları kaçırıp onları binalara doğru uçurmadan sorumlu olan kişiler, bilinçli zihinlerinde, inanmaya programlanmış oldukları “neden”e inanmışlardı. Ama gerçekte, onlar bu uçakları kaçırıp uçurmuyorlardı, onların programları bunu yapıyordu. Zihin kontrolü, şimdi o kadar ileri ki, böyle bir programlama neredeyse çocuk oyuncağıdır.

    Tanrı aşkına, bu terör A.B.D. İstihbaratı'nın bir başarısızlığı değildi. Planı ortaya çıkarmakla yükümlü değildiler ve uçaklara silahlar sokmak, eğer sistemi kontrol edenlerden destek alıyorsan, düşünüldüğünden çok daha kolaydır. Duydum ki, bu bir başka “Pearl Harbor” olayı imiş, evet öyledir. ..And The Truth Shall Set You Free kitabında, diğer kitaplarda ve çalışmalarda okuyabilirsiniz ki Amerikan hükümeti Japonlar'ın Pearl Harbor'a saldıracağını önceden bilmekteydi, ve buna rağmen hiçbir önlem almadılar, hiçbir şey yapmadılar. Niçin ? Çünkü bunun olmasını spesifik bir neden için istiyorlardı – Başkan Roosevelt'in (Bush'lara kan bağından akraba olan) daha önce, -yalnızca seçilmek uğruna-, “Amerika bir savaşa karışmayacak” demesinin tam tersine, Amerika'nın 2. Dünya Savaşı'na girişini garanti altına almak için Pearl Harbor olayına gereksinim duyuyorlardı. Problem – reaksiyon – çözüm. – ve bu haftanın korkunç olaylarında da gerçekleşen aynen bu.

    Saldırıların kötü sonuçlarından hemen sonra, “Suçu bin Laden'e atın” kampanyası, daha önceden hazırlanmış bir plan gibi, sunuldu. Cumhuriyetçi Senatör ve Illuminati yardakçısı, Orrin Hatch, örneğin, CNN'e, FBI'dan yüksek rütbeli bir bilgi aldığını ve bin Laden'in benzeri görülmemiş saldırıların arkasında olduğunu söyledi. FBI'da yapmış olduğu kısa toplantıya dayanaraktan, Hatch “Biraz bilgim var” dedi. “FBI'dakiler, bu olanların arkasında Osama bin Laden'in bulunabileceği ve bu dehşetlerin onun imzası olabileceği sonucuna vardılar”. Tamam, daha fazla devam etmene gerek yok Orrin, mesajı aldık ve sen de görevini yaptın.

    Daha sonra, çok uygun bir şekilde, iki uçağın kaçırıldığı Boston havaalanı'nda bulunan şu kiralık arabanın hikayesi elimize ulaştı ki bu araba... evet... hazır olun... Kuran'ın bir kopyasını ve ticari uçakları nasıl uçuracağımızı gösteren bir kılavuz video kasetini içermekteydi!!! Periler ülkesinde miyim, harikalar diyarında mı ? Arabada, Bin Laden'den teröristlere görevlerinde şans ve başarı dileyen bir mektup bulduklarını iddia etmediklerine çok şaşırdım. Belki de bunu yarın “bulmayı” planlıyorlardır, ha? İnanılmaz bir saçmalık, tabii ki öyle, ama birçoğu buna inanacak. Ve, önümüzdeki günlerde ve haftalarda, “bin Laden bağlantısı”nın, daha birçok imal edilmiş “kanıt”larının, sistematik olarak ortaya çıkarıldığını göreceğiz.

    Ve işte soru: Kim faydalanıyor ? Illuminati bir dünya hükümeti ve ordusu, bir dünya para birimi ve sistemi ile merkezi global finans diktatörlüğü ve kontrolü istiyor. Mikroçiplenmiş insanlar ve sürekli, her an her türden gözaltında bulunacak bir topluluk ve medeniyet istiyor. Ve kendilerini, korkmaya inandırılıp programlanmış oldukları şeylerden kurtarabilecek yetkililere gücünü ve sorumluluğunu veren korku dolu, yumuşak başlı, boyun eğen, köle gibi itaat ve hizmet eden bir insanlık istiyor.

    Yeterince komik ve ilginç olaraktan, “Amerika'da gerçekleşmiş bu korkunç olaylardan kim faydalanıyor?” sorusunun yanıtı çok basit: Yukarıda sayılan isteklerini sunmak isteyen herhangi biri. 9-11 felaketi şu anlama gelir:

    * Illuminati, şimdi, kendi propaganda makinesinin halkı suçlu olarak görmeye inandıracağı herhangi birine misilleme yapma ve ondan intikam alma mazeretini elinde bulunduruyor. Müslüman hedeflere karşılık yapılacak saldırılar,dünya üzerinde, özellikle de Orta ve Yakın Doğu'da muazzam tesirli anlaşmazlıklar, çarpışmalar, zıtlıklar ve karışıklıklar çıkarabilecek potansiyele sahiptir ve Illuminati'nin çekebileceği olası bir tetiktir. Bu olasılığın sonrasında, çarpışmaları ve anlaşmazlıkları artırıp genişleterek, Rusya ve Çin'in de karışmasını sağlayabilecek fırsatlar sayısız olabilecek derecede fazladır. Bir Üçüncü Dünya Savaşı, Illuminati planının bir parçasıdır ve şimdi yaşadığımız olaylar, domino taşları düştükçe, bunu gerçekleştirmeye yetecek yolu açabilir.

    * Blair ve diğer “dünya liderleri”nden gelen “Amerika ile birleşmiş özgür dünya” deyimi, “terörizme karşı savaş”ı savaşmak için bir dünya ordusu ve polis gücü kurmak için bir araya gelmenin kodudur. Şimdiden, Bilderberg kontrolü altındaki NATO (beklemede olan dünya ordusu) bu tür bir destek için söz vermiş durumda ve toplu bilincin o kadar anlaşılabilecek bir şekilde beyni yıkanmış ki şu anda birçok insan, asılsız ve katı olarak kanıtlanmamış hedeflere karşılık yapılacak Amerikan ve NATO terörist saldırılarını, sırf terörizme karşı savaşmak adına, destekleme durumunda ve hevesindedir. Bu siyasetteki hayret verici çelişki, A.B.D. şehirlerindeki zulümleri takip eden, böğürmekte ve şiddetini artırmakta olan beyin yıkama sayesinde, kör olmuş çoğunluğun bakış açılarından kaybolacaktır.

    * Böylesine dikkatlice hesaplanmış bir “intikam alma ve misilleme” planı sonucunda, anlaşmazlık ve çarpışmalar artarken ve kızışırken, askeri gücün merkezileşmesi için baskı ve Amerikan ile dünya nüfusunun gücünü teslim etmeye hevesliliği ve istekliliği, Illuminati propaganda makinesinin şeytani etkisi altına girmiş her ülkeye istenilen anda saldırı ve işgal yapabilecek bir dünya ordusu yapılanıp oluşana dek hızla artacaktır.

    * İnsanlığın bütünsel zihni, özellikle de Amerikalı halkınki, şu anda anlaşılabilir bir şekilde derin bir travma altındadır. Bu insanlar, bütünsel bir travma-temelli zihin kontrolüne tabi tutulmuşlar ve bunun tesiri altına girmişlerdir ki herhangi bir zihin kontrol edicinin veya araştırmacısının size söyleyebileceği gibi, travma geçirmiş bir zihin, öneriye açık bir zihinle eş anlamdadır. Bu nedenle, travma sonrası atılacak olan adım, olayları istenilen modelde görüp algılamak için halkın beynini yıkayacak programlamadır.

    * “Yeni Dünya Düzeni”nin, yani merkezi kontrole sahip faşist global devletin, karılaştığı ve karşılaşmakta olduğu en büyük engellerden biri de, birçok Amerikan insanın sahip olduğu ruhtur. Self-determinasyon (kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi hakkı) haklarının global askeri, politik ve ekonomik kontrole verildiği gerçeğiyle yüzleştikleri anda, birçoğu buna hiddetle karşı çıkacaktı. Ülkelerinin ve sistemlerinin getirdiği bütünsel emniyet, güven ve gurur anlayışı, muazzam büyük askeri ve ekonomik güçlerinin oluşturduğu temeller üzerine kurulmuştu. Bu, aslında, John Wayne mentalitesinin bütünsel bir versiyonu – “bize bulaşmayın, bizimle uğraşmayın – burası Amerika”.. Bu mentaliteden doğan şey, bir millet ve ülke olarak kendilerine duydukları bütünsel güvendir. Ve şimdi, hep beraber gördüğümüz gibi, kendi güven anlayışları, bu güçlü kimlikleri ve tek başına ayakta durabilecek kuvvete sahip oldukları inançları, yıkılıp yok olma tehlikesi altına girmiş bulunmaktadır.

    * İlginç olan da, kaçırılan uçakların hedeflerinin, Amerika'nın güçlü kimliği ve güvenliğinin en büyük simgeleri olmasının –yani Pentagon; askeri kudretlerinin simgesi, ve Dünya Ticaret Merkezi'nin ikiz kuleleri; ekonomik kudretlerinin simgesi – hiç bir şekilde tesadüf olmamasıdır. Bu, esas olarak Amerika'ya yapılmış bir saldırı değildir, Amerika'nın imajına ve hayaline yapılmış bir saldırının ta kendisidir. Ruhlarını ve inançlarını kır, “Amerikalı” olma ayrıcalıklı anlayışlarını kır,; Amerika'nın kendine olan güvenini kır; onları muazzam bir korku ve esaslı bir güvensizliğin içine bırak; ve Amerika'nın Illuminati global ve merkezi diktatörlüğü altına girmesine izin vermeyecek en büyük ve belirgin engeli aşmışsın demektir. Şimdi, bu bahsettiğimiz Amerikan ruhu, güçlü kimliğinin ve güvenliğinin sarsılması ile daha da fazla zedelenmiştir – tıpkı geçmişte Oklahoma olayında ve okullardaki silahlı saldırılarda olduğu gibi -. Ama, buna ek olarak da, her şey çarpıcı olarak artacaktır. Bu noktada, Amerikalıların bu oyunların bir kuklası olmayı reddetmeleri ve terörizmi kınayan yetkililerin ayni terörizmden sorumlu olduklarını fark etmeleri yaşamsaldır.

    * Amerika'yı 1996'da ilk kez ziyaret ettiğimde, “Özgürlük Ülkesi”nin gerçekte nasıl kontrol altında bir topluluk olduğunu gördüğümde (hâlâ daha Kanada kadar kötü değil) sersemlemiştim. Şimdi, bu trajedinin arkasından, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkeler, işgal ve saldırı tesiri altında gözaltında tutulabilecek kaleler olma yolunda emin adımlarla ilerlerken, Amerikan insanının ağzından “Biri Bizi Gözetliyor” toplumunun hızlı genişlemesine karşılık tek bir aksi söz çıkmayacağı kesinlik kazanmıştır. Problem – Reaksiyon – Çözüm... “Teröristleri durdurmak” için insanların mikroçiplenmesi kampanyasının sunulmasını ilerleyen zamanda dikkatle izleyin lütfen.

    * Bir ekonomik felaket, Illuminati'yi ve planını açığa çıkarıp üzerinde araştırma yapanlar tarafından, çok önceden tahmin edilmişti. Tek para birimine ve global ekonominin merkezi kontrolüne karşı çıkanlar engelini aşmak için, Illuminati'nin ihtiyacı olan şey şu anki sistemi yok edecek büyük bir küresel ekonomik çöküntü yaratmak ve çöküntünün üstesinden gelmek için tek yolun merkezi global kontrolden geçtiği düzmecesini insanlara kabul ettirmektir. Problem – Reaksiyon – Çözüm... Bu, saldırıların neden Amerika'nın ekonomik sisteminin kalbinde patlak verdiğinin bir başka sebebi ve göstergesidir – ve bu, ayni zamanda, niçin katliamdan günler önce global ekonomik durgunluğun dünya medyasında sıvalandığını açıklamaktadır. Şimdi, böyle bir çöküntüyü dilediklerince yaratmak için ellerinde bomboş bir kağıda sahiptirler ve yakında global ekonomik kuruluşların “ekonomik krize bir yanıt bulmak ve çare düzenlemek” için biraraya geldiklerini göreceğiz. Aslında, ülkelerin G7 toplantıları bu işlemi çoktan başlatmıştır.

    Bu, yukarıda sayılanlar, New York ve Washington şehirlerindeki ölüm ve yıkımın, Illuminati planına sağladığı avantajlardan sadece bir kaçıdır – ki üstüne basa basa vurguluyorum, bu Amerikan felaketi, A.B.D. sınırları içerisindeki güçler tarafından bizzat düzenlenmiştir. Bu felaketlerden sorumlular ve onların kişilikleri, insan olmayan varlıklar tarafından sahiplenilmiştir ve birçok insanın bir ineğin ölümüne ve kesilip acı çekmesine duyduğu saygı ve acıma duygusu, bu sorumluların insan hayatına duyduğu saygı ve acıma duygusu ile eşdeğerdedir. Sürüngen zihni, gelişmemiş bir duygusal seviyeye sahiptir ve bundan dolayı da ne kadar korku ve ahlâksızlık içine batarsa batsın, bu durumun sürüngen zihninde hiç bir duygusal karşılığı yoktur. Bunun örneklerini görebilmek için, yalnızca, bu kadar muazzam acılarla dolu görüntüler sonrasında, duygusuz, belli başlı hareketlere dayalı, önceden yazılmış konuşmaları yapan George W. Bush ve İngiltere Başbakanı Tony Blair'i izlemek yeterlidir. Ayni klasmana, Prenses Diana'nın cinayetinden sonra ekranlara yansıyan İngiltere Kraliçesi de girmektedir. Reagan, en azından profesyonel bir aktördü. Bush ve Blair bir okul müsamelesinde bile yer alamaz.

    Acaba George W. Bush bu yok edici katliamların o gün gerçekleşeceğini biliyor muydu? Ne sanıyorsunuz ?? Peki ya Tony Blair? Ne sanıyorsunuz ?? Fakat, buna rağmen, onlar da, çok daha kuvvetli güçler tarafından kontrol edilmekte olan bu oyundaki piyonlardır ve de amaçlarına ulaştıktan ve rollerini oynadıktan sonra, onlar da katliamlara maruz kalanlar kadar kolay harcanabilecek şahıslardır. Kendi görüşümce; ben, “global terörizm” senaryosunu sağlamlaştırmak maksadı ile Bush'un veya Blair'e çok yakın birinin kurban edilmesine, bir saniyeliğine bile şaşırmam. Ve, muhakkak ki, eğer Bush giderse, yeni başkan seri katil Dick Cheney olacaktır. (bknz.."The Biggest Secret"). Bulunduğumuz noktada, kazıklar çok derine saplanacaktır, çünkü global faşizme geçiş için son darbe, son itiş başlamıştır.

    Dünya artık eskisi gibi olmayacak, bu doğru, fakat her tehlike içerisinde bir fırsat vardır. Ve savaşı değil barışı, ‘birkaçın diktatörlüğünü' değil ‘herkes için özgürlüğü' arayan bizler, bu büyük çoğunluk... şimdi yapmamız gereken şey aynanın karşısına geçip kendimize bakmak ve bu delilerin tımarhanelerini yaratmalarını nasıl durduracağımızı kendimize sormak.

    Şikayet etmek artık yeterli değil. Kaçmak da artık bir seçenek değil, çünkü yakında kaçabilecek hiç bir yer kalmayacak. Zaman, bazı kıçları bazı sandalyelerden kaldırma ve oturup onları boklarını yemeyi durdurma zamanıdır. Medyadaki telefon katılımlarını bombardımana tutup başka bir gerçeklik versiyonu sunma şansını elde edebilir ve ne zaman sizi hattan koparırlarsa, tekrar tekrar bağlanabilirsiniz; herkese, gerçekte ne olduğunu görebilmelerini sağlayan yeni bir bakış açısına hangi kaynaklardan ulaşabileceklerini söyleyebilirsiniz; bu veya diğer konulardaki makaleleri bildiğiniz herkese e-mail, fax, posta aracılığı ile yollayabilirsiniz; özgürlükler tehdit edildiği anda faşist devlete karşı BARIŞCIL protestolar organize edebilirsiniz; insanları belirli toplantılarla biraraya getirebilir ve medyanın size sunmayacağı bilgiyi tartışma ve özümseme imkanı yaratabilirsiniz; KORKULARINIZI KAYBEDİN VE BU KÜSTAH DİKTATÖRLÜĞÜN YÜZÜNE KARŞI TAHAMMÜLSÜZ OLUN. UNUTMAYIN; BU DİKTATÖRLÜK YALNIZCA ONDAN KORKTUĞUMUZDA VE ONUN TARAFINDAN YILDIRILDIĞIMIZDA KURTULUP YAŞAYABİLİR.

    Eğer yalnızca, ilk olarak, hayatımızı bu yönde adamaya, mükemmel bir kararlılıkla, karar verirsek ve hiç bir yıldırma ve göz korkutma seviyesi ve sonuçlarından etkilenmeyip o muazzam kararlılığımızı kırmazsak, yapılabilecek çok ama çok şey vardır.

    Tıbbi olarak, Dimethyltryptamine adlı uyuşturucu ilacı alanların halüsinasyon esnasında sürüngen-insan karışımı yaratıklar gördükleri rapor edilmiştir.

    İlk Videoya dikkat Kadın Videonun Ortalarında yılan gibi tıslıyo















    bu videolar sadece birkaçı hadi fake desek hepsi mi fake?? yada yalan olur?? bu insanların hepsi mi salak ta böyle şeylerle uğraşıyorlar???

    Reptilianlar konusundaki en önemli özellik değişimin ilk olarak gözlerden başlaması.

    Bush videosunda 4. saniyede gözlerdeki deformasyon doruğa çıkarken, 0.35'te kısa bir an için gözlerini kapatması ve ardından duyulan 'click' sesiyle sol gözünde küçük bir ışık oluşması ve kameranın o anda Bush'u görüntüden çıkarması ilginç.

    Diğer videolara karşı oluşan en büyük argüman görünen görüntülerin şüpheciler ve komplocular tarafından abartıldığı, bunların yalnızca birer görüntü hatası olduğu yönünde.
    Kimileri bazı videolarda görülen gözbebeğinin sürüngen gözü şeklini almasının bir çeşit ışık oyunu olduğunu söylerken buna karşı en büyük argüman hiç bir ışık oyununun bu denli net, stabil ve uzun olamayacağı. Savunma göz bebeklerinin hareket etmesinde dahi -eğer bu bir ışıksa- açının değişmesi gerektiğini ve yanılgının kaybolması gerektiği yönünde. Pek çok kişi aynı olayı Cnn, Fox gibi global yayın kanallarında gözlemlediğini ve basitçe açıp izlememizi söylüyor.

    Bazı videolarda kısa bir an için görülen kararmış ve yukarı bakan gözler için yaygın savunma görüntü hatası olduğu. Canlı yayın bile olsa görüntünün televizyonlarımıza gelene kadar pek çok işlemden geçtiği bu yüzden son kullanıcıya ulaştığında bazı bozulmaların olabileceği yönünde. Konunun savunucuları ise hiçbir görüntü bozulmasının tesadüfi bir şekilde hep gözlerde olabileceğine hem de farklı zamanlarda farklı kişiler üzerinde aynı fenomenin gerçekleşebileceğine, bozulmanın kelime anlamına tamamen ters bir şekilde ortaya çıkan yeni görüntünün bu kadar düzgün ve belirgin olmasının tesadüften öte olduğunu söylüyorlar.

    Bir de ekranda giderek bozulmaya başlayan insanlar var. Küçük birer görüntü hatası gibi başlayan bozulma giderek şiddetlenerek bir zaman sonra ekranda kişinin tanınmaz bir hale gelmesine neden oluyor. Bunun için savunma yine görüntünün son kullanıcıya ulaşırken geçirdiği evreler yüzünde bozulmaya uğradığı yönünde. Konuyu savunanlar ise insanların dikkatini bu bozulmaların eğer elde olmayan rastgele bir hataysa neden hep ekrandaki şahıs üzerinde gerçekleştiğini soruyorlar. Pek çok örnekte görülen bozulmanın ekranın rastgele bir köşesinde değil de kişinin özellikle yüz bölgesinde meydana gelmesini sayısız örnekte bunun aynı şekilde gerçekleşmesinin tesadüfi bir hata olma olasılığını düşürdüğünü, kamerayı etkilen insan gözünün göremediği bir çeşit enerji alışverişi olduğunu öne sürüyorlar. Ekrandaki tek hareketli bölge olan kişinin, sıradan hareketleri sonucu olarak devamlı yenilenmesi, ekrandaki tek hareketli piksel olduğu için görüntünün sabit bir objede meydana gelen bir bozulmasının aksine daha sık tazelenebilmesi gerekirken tam tersine hareketli bölgede meydana gelen aşırı bozulmanın kamerayı etkileyen bir çeşit enerji alanı olduğunu söylüyorlar.

    Herşeyi de geçtim bu 1 Dolar üstünde ki göz nedir?İnsan gözü değil sürüngen gözüne çok benziyor ve bu göz Herşeyi gören göz olarak tanımlanıyor ???

     Dünyayı kimler yönetiyor? Amerika ve Dünya Kuşatma Altında mı???


     Dünyayı kimler yönetiyor? Amerika ve Dünya Kuşatma Altında mı???



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kartopu2 -- 8 Mart 2011; 20:10:27 >







  • Her zaman bu tür şeyler yazılırda bu abi aşmış kendini :)
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ali Kuşçu

    Her zaman bu tür şeyler yazılırda bu abi aşmış kendini :)
     Dünyayı kimler yönetiyor? Amerika ve Dünya Kuşatma Altında mı???


     Dünyayı kimler yönetiyor? Amerika ve Dünya Kuşatma Altında mı???


     Dünyayı kimler yönetiyor? Amerika ve Dünya Kuşatma Altında mı???



     Dünyayı kimler yönetiyor? Amerika ve Dünya Kuşatma Altında mı???






  • Lisede okuduğum fantastik kitaplar aklıma geldi.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ali Kuşçu

    Her zaman bu tür şeyler yazılırda bu abi aşmış kendini :)
    Sunucu Kadının durduk yere dilini çıkarmasına dikkat!!!!!!!!!!!









  • İyi de bu David Icke bunları neye dayanarak iddia ediyor? Yeraltında mağaralarda yaşadıklarını ve uzaylı olduklarını nereden biliyor?

    Bir insan bunu nasıl bilebilir ayrıca? Madem bu kadar güçlüler ve gerçekler neden gizlensinler ki?

    Şimdi, uzaylılarla veya piramitler veya mayalarla ilgili idiiaların birtakım dayanakları ve mantıksal izahları vardır. Fakat bu, kusura bakmayın ama, yarı insan yarı sürüngen tarzı bir düşünce bilim kurgu filmlerinde kullanılmış bir öğedir. İnsanı dönüştürecek bir bilgiye ve güce sahip olan varlıklar direkt dünyada krallıklarını ilan edip ne istiyorlarsa açıkça yaparlar, niye gizlensinler ki?

    Bence gerçek olması mümkün olmayan bir şey bu...
  • quote:

    Orijinalden alıntı: mustf9

    İyi de bu David Icke bunları neye dayanarak iddia ediyor? Yeraltında mağaralarda yaşadıklarını ve uzaylı olduklarını nereden biliyor?

    Bir insan bunu nasıl bilebilir ayrıca? Madem bu kadar güçlüler ve gerçekler neden gizlensinler ki?

    Şimdi, uzaylılarla veya piramitler veya mayalarla ilgili idiiaların birtakım dayanakları ve mantıksal izahları vardır. Fakat bu, kusura bakmayın ama, yarı insan yarı sürüngen tarzı bir düşünce bilim kurgu filmlerinde kullanılmış bir öğedir. İnsanı dönüştürecek bir bilgiye ve güce sahip olan varlıklar direkt dünyada krallıklarını ilan edip ne istiyorlarsa açıkça yaparlar, niye gizlensinler ki?

    Bence gerçek olması mümkün olmayan bir şey bu...
    John Carpenter ın They Live filmine bakın.Aynı senaryo neredeyse




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Henry Dorsett Case

    John Carpenter ın They Live filmine bakın.Aynı senaryo neredeyse

    Alıntıları Göster
    insanlar memeli, sürüngenler ise ayrı bir türdür.
    biri doğurur biri yumurtlar.
    melez ırk oluşturamazsın ki bir kere
    doların üstüne de kardeşim o gözü kim koyduysa, her şeyin suçlusu o göz.
    uzaylı kertenkele ırkını duydum ama bu olay bana mantıklı gelmedi
    bir de kertenkeleler soğuk kanlı hayvanlardır, insan gibi değillerdir.
    dilleri bizimki gibi değildir.
    bilemiyorum




  • quote:

    Orijinalden alıntı: antonidas

    insanlar memeli, sürüngenler ise ayrı bir türdür.
    biri doğurur biri yumurtlar.
    melez ırk oluşturamazsın ki bir kere
    doların üstüne de kardeşim o gözü kim koyduysa, her şeyin suçlusu o göz.
    uzaylı kertenkele ırkını duydum ama bu olay bana mantıklı gelmedi
    bir de kertenkeleler soğuk kanlı hayvanlardır, insan gibi değillerdir.
    dilleri bizimki gibi değildir.
    bilemiyorum

    Alıntıları Göster
    Böyle hurafelere inanmayın abi.Gece gece 2 video izledim tüylerim ürperdi,korku filmi gibi.

    Birkaç tane video'da görüntü hatası olmuş hepsi bu yada montaj filan yapmışlardır altı üstü.Bir kaç tane video göstermişsiniz kanıt olarak ama hiç birşey ifade etmiyor.Bu görüşü savunan komplocuda tam komplocuymus.İki tane video'dan neler türetmiş.

    Saçma sapan şeyler.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: madeinturkey

    Böyle hurafelere inanmayın abi.Gece gece 2 video izledim tüylerim ürperdi,korku filmi gibi.

    Birkaç tane video'da görüntü hatası olmuş hepsi bu yada montaj filan yapmışlardır altı üstü.Bir kaç tane video göstermişsiniz kanıt olarak ama hiç birşey ifade etmiyor.Bu görüşü savunan komplocuda tam komplocuymus.İki tane video'dan neler türetmiş.

    Saçma sapan şeyler.

    Alıntıları Göster
    Sen direk V'i anlatmışsın

    İlginç konu takipteyim artık dikkat ederiz bizde bizim TV lerde varmı diye




  • quote:

    Orijinalden alıntı: nobran19

    Sen direk V'i anlatmışsın

    İlginç konu takipteyim artık dikkat ederiz bizde bizim TV lerde varmı diye

    Alıntıları Göster
    konuyla ilgili olarak farklı bir yaklaşım getireyim. söz konusu bölge iyi ve kötülerinde bulunduğu denilen birinn adı şambala diğerinin ise hatırlayamadım. agarta denilen uygarlık merkezinin yerini gösteriyor. işin daha ilginç yanı batıda bazı kimseler de türklerin bir efsanasine dayanarak (dağları eriterek açılma) aslında türklerin agartadan çıkma olduğu (şambala-şaman) konusunda iddaları var. istermisiniz biz türklerde kertenkele soyundan olalımda vs vs..




  • quote:

    Orijinalden alıntı: combaba

    konuyla ilgili olarak farklı bir yaklaşım getireyim. söz konusu bölge iyi ve kötülerinde bulunduğu denilen birinn adı şambala diğerinin ise hatırlayamadım. agarta denilen uygarlık merkezinin yerini gösteriyor. işin daha ilginç yanı batıda bazı kimseler de türklerin bir efsanasine dayanarak (dağları eriterek açılma) aslında türklerin agartadan çıkma olduğu (şambala-şaman) konusunda iddaları var. istermisiniz biz türklerde kertenkele soyundan olalımda vs vs..

    Alıntıları Göster
    Devam

    1.alex collier 'a göre alpha draconians (alfa ejderhalar) bir reptilian (sürüngen - kertenkele) ırkıdır. orion takım yıldızı birliğini yönetmektedirler. insanların kadim düşmanıdırlar.

    insanlar paa tal denilen gezegende yaratılmıştı. kromozomlarında 12 sarmal vardı ve bu onların kendi kendilerine evrimleşebilmelerini sağlıyordu. bu bağlamda 600 000 yıl süren humanoid ve draconian savaşları başladı. savaşın kazananı olmadı fakat orion insanoğluna üstün geldi . orion tarafından dünyamıza gönderilen sürüngen ırkı insanları köleleiştirdi ve 10 kromozom daha ekledi. 10 000 yıldır insanları medya, dinler ve savaşlar ile manipüle edip, korku imparatorluğu kuruyorlar. bu yartıkların yer altında birlikleri ve yerleşmeleri var. insan yiyerek besleniyorlar, alex collier her yıl yüz binlerce çocuğun kanıt bırakmadan kayboluşunu buna bağlıyor.

    alpha draconians (bir reptilian türü) genetik biliminde uzmandır ve hipnotetik özellikleri vardır. insanların aklını okuyabilir ve onların korkuları ile beslenebilir. her insan aslında bir ruhtur fakat henüz 3. boyutta yaşamaktadır bu nedenle fiziksel bir kimliğe bürünmek zorundadır. eğer onlar tarafından manipüle edilmeseydik evrimimizi tamamlayıp 4. boyuta geçebilecektik. reptilianlar bunu istemiyor çünkü bizden yararlanmak istiyorlar. yararlanamasalardı bile bizim kadim düşmanımızlar ve bizden nefret ediyorlar. bizi yok etmek için her hangi mantıksal bir nedene ihtiyaçları yok. a.b.d rusya ve çin gibi güçlü hükümetler bunlar tarafından yönetiliyor ve putin, clinton ailesi bush ailesi gibi aileler gizli masonik teşkilatlanmalar içerisinde yine uzaylılara hizmet ediyor. hatta onlar bizzat reptile..

    alex collier andromeda denilen planetin yaratıkları ile ilitişimde olduğunu, onların bir hümanoid olarak bize yardım etmek istediklerini hatta bizleri kendi ataları olarak gördüğünü söylüyor. fakat insan oğlunun hükümetleri tarafından kendi ırkını satması, bu konu hakkında hiçbir sorumluluk üstlenmemesi , ve dünyayı bir yaşam alanı değil de bir kaynak bir meta olarak görmesi bu durumu güçleştiriyor ve kendi evrimlerini yavaşlatıcı bir etki yaratıyor. collier andromedan uzay gemilerinde yolculuk yaptığını onların dünyamızı ve insanların davranışlarını inceleyip hayretler içerisinde kaldığını idda ediyor. insanoğlunun en büyük gücünü hissetme , duygusallık ve sevgi olduğunu belirtiyor, fakat bu güç henüz kontrol altında değil ve manüpülasyonlar nedeni ile en büyük sevgi kolayca en büyük nefrete ve ayrılıkçılık, toplumsal ve ırksal farkılılıklara dönebiliyor.

    güneş sistemimizdeki gezegenler yine insanların akrabaları olan hümaoidler ile dolu idi ama teker teker orion grubu tarafından elemine edildi. mars da dahil. collier'a göre bu yaratıkların marsta, ayda ve dünyada stratejik üsleri bulunmakta. sadece insanlar değil bizim gri ufolar olarak bildiğimiz e.t lerin bir kısmı da bu grubun kölesi durumundadır.

    kadim sümer yazıtları, mısır ve piramitler bu yaratıkların gerçek olduğuna dair kanıtlarla doludur!
    sümer yazıtları reptilian ırkının bizzat binlerce yıl önce dünyaya gelip altın toplamak amacı ile işgal ettiğini , insanların genetiği ile oynadığını gözler önüne sermektedir! yine sümer maya ve mısır yazıtlarına göre dünyadaki yaşamın onlarca defa nükleer silahlar ile yok edildiği kanıtlanmaktadır!

    GALAKSİMİZİN TARİHİ

    Bizi Şimdiye Getiren Olayların Kısa Bir Kozmolojisi



    Bu yazı, sevgili Dünya’mızın şimdiki durumunu şekillendiren Galaksi’deki büyük olayların kısa bir gözden geçirilmesidir.



    350,000 M.Ö. – Evren’de negatif ego kirliliği bir yangın gibi yayıldı, en sonunda Yaratıcı Laboratuarda ebedi gerçekliklerin temel seviyelerini bile kirletti. Kitlesel hissedebilirlik (duygululuk) , zekalarını yıkıcı silahlar ve zihin kontrol teknolojisi geliştirmek için kullanmaya başlayan kibirli, öfkeli, şiddete başvuran isyancılar kitlesine dejenere oldu.



    300,000 M.Ö. – Bu yaşam dalgası içindeki varlıklar düşmüş gerçeklikler ile işbirliği içinde, bilgilerini bozdular ve bilimi büyü/sihir ile birleştirmeye çalışarak bunu aşırı uçlara taşıdılar. Tanrı’yı oynamaya niyet eden büyücü – bilim adamları tarafından garip genetik yaratımlar oluşturuldu, bu varlıklar asalak ordular oldu. Spiritüel çevrim (devre) galaksinin bu sektöründe bölündü. Bu durum, bu gezegende dev küresel tektonik çökmeler olarak tezahür etti ve muazzam basınç altında, yer altı magma rezervuarları orta – okyanus çatlakları vasıtası ile yerkabuğundan dışarı patladı, gökyüzüne bazalt (volkanik kara taş) – yüklü su fıskiyeleri püskürttü, atmosferde dağıldı ve gezegenin puslu atmosferiyle sağlamlaştı; bu da hidrodinamik döngüyü ‘hazırladı’. İçerikleri boşalan engin yer altı mağaraları oluştu (daha sonra bu mağaralar kolonileştirildi) ve dağ dizileri ve kıtalar yukarı doğru itildi. Atlantis ada – kıtasındaki büyücü – bilim adamları kristal – bazlı elektromanyetik manipülasyon ile yapılan bir deneyin kontrolden çıkması ile hiperuzayda bir çatlak açtılar, binlerce yıl süren elektromanyetik ‘altuzay radyoaktif serpinti’ yayılması oldu. Bu ‘Atlantisliler’ Kuzey Amerika’nın doğu kıyısının ve batı Avrupa’nın altındaki yer altı mağaralarına sığınarak küresel felaketten kaçmaya çalıştı. Ancak birçoğu havasızlıktan boğularak, açlıktan veya sellerden boğularak yok oldu.



    250,000 M.Ö.– ET Simyacılar Dünya’yı üs olarak seçtiler, burada düşmüş tanrılar/ilahları n talimatı altında çalışarak, reptilian ve/veya saurian (kertenkele, timsah vs cinsi) DNA içeriği kullanarak reptilian insansıların bir ırkını genetik olarak oluşturdular. Bir kısmı insansı ve diğer DNA iplikleri ile birleştirilen bu reptiloidler kontrol den çıktılar ve isyan ettiler. Düşmüş melekler – astral parazitler – poltergeistler (kötü ruh) bu yaratıklarda enkarne oldular ve onların fiziksel doğasını kendi varlıklarına özümsediler – absorbe ettiler – bütünleştirdiler. Bazıları fiziksel olarak kaldı ve var olan yer altı mağaralarına göçtü, diğerleri üçüncü boyuttan ayrıldı… zaman zaman bu “repti – poltergeistler” veya “wer – drakolar” güçlü dünya liderlerine hükmettiler, sahip oldular (posesyon), onların fizikselliğini özümsediler, böylece üçlü – sembiyotik bir varlık yarattılar; poltergeist, reptilian ve insan… hepsi tek bir varlığa bütünleşti ve yerleşti. Bunların çoğu gezegenin yüzeyinde kaldı ve insan nüfusu ile “harmanlanmak” için yöntemler geliştirdiler [moleküler şekil değiştirme, technotic projeksiyon, lazer hologramlar, yüzeysel biyo – phasing (biyo – evre uyumu]. Bunların bir çoğu Antartika’ya kaçtı [o zamanlar yarı – tropikal bir kıtaydı] ve güçlü bir imparatorluk geliştirdiler.



    200,000 M.Ö. – İnsan uygarlığının merkezi orta Asya’nın Gobi bölgesinde gösterişli, mükemmel bir krallıkta idi. Mavi gözlü, sarı saçlı insanlar, ‘Nepheli’ olarak bilinen uzun insansı bir kol ile ittifak kurarak Antartica’daki reptilian imparatorluğuna karşı savaştı. İçlerine nüfuz edilmemiş ve tehdit edilen toplumlarını savunma önlemiyle Gobi’liler Antarktika’lılara karşı deneysel bir süper – silah kullandılar ve patlama gezegenin ekseninin hizalanmasını değiştirdi ve birçok ileri kültürleri taş çağına geri döndürdü; bilimsel devamlılıklarını sürdürmek için yeraltına kaçanlar hariç. Gezegen istikrara kavuştuğu zaman, kutuplar yer değiştirdi. Gobi yaşanamaz bir çöle dönmeye başladı, pre – Nordic krallığın kalıntıları tonlarca kumun altına gömüldü; ve Antarktika donmuş bir çorak araziye dönüştü, reptilian imparatorluğunun kalıntıları tonlarca buzun altında kaldı. Sibirya’daki Mamutlar neredeyse bir gecede donup katılaştı. Ana üs merkezleri darmadağın olunca, gezegen üzerindeki gizli ileri karakollardaki reptilian güçleri bir araya toplandılar ve sağlam kalan yer altı mağaralarına indiler. Bu çok – seviyeli hidrotermal mağaralar onların yeni meskeni oldu, özellikle Nepal bölgesi ve Benares Hindistan’dan Tibet’teki Manosarowar gölüne kadar olan bölgenin altında bir yer altı sistemi oluşturdular. Eski Gobi ‘Nordic’lerin bir çoğu da yeraltına kaçtı, Moğolistan ve orta Asya bölgesinin altında son zamanlarda keşfedilen mağara sistemlerine indiler. Reptiloidlerin yaptığı gibi, ‘Nordic’ler kendilerini istenmeyen istilacılardan korumak için bu yer altı alemlerinin girişlerini dikkatle gizlediler.



    Daha aşağıda Reptilian ve Nordic mağara sistemleri kesişiyordu, bu, iki süper – güç arasındaki çatışmaları kaçınılmaz yapıyordu. Diğer Nordic’ler batıya doğru göç ettiler ve en sonunda İskandinav olan ırkları oluşturdular, diğer daha fanatik bölümler Hindistan’ı istila ettiler [Hindistan alt – kıtasının ‘Aryan’ istilası] ve onlara kendi “tanrıların Hindu’ geleneklerini getirdiler, aslında bu tanrılar karmaşık teknolojileri kullanan dünyadan insanlar veya ‘kadim astronotlar’ idi. Reptilianlar ve onların yer altı ‘yılan – dünya’ları da Hindu geleneklerinde ortaya çıktı, reptiloidlerden ‘Naga’lar olarak sözeder; insan ırkını çok tehdit eden reptilianları n yer altı ırkı. Ayrıca, kadim vedic metinler garip makineler, ‘vimanalar’ denen cıva ile güçlendirilmiş hava gemileri ve hatta nükleer savaştan söz eder, bu teknolojiyi ‘Aryan’ Nordicler Hindistan’ı istila ederken kendileriyle birlikte getirmişlerdi.



    150,000 M.Ö. – Gobi bölgesinin altındaki [Başkenti ‘Shambala’ olan ‘Agarta’ krallığındaki] ‘Nordic’ler ve Nepal bölgesinin altındaki Reptiloid’ler önce Asya’nın mağaralarında, sonra Amerika ve diğer kıtaların mağaralarında birbirlerine karşı savaşa devam ettiler, en sonunda çatışmalarını Ay ve Mars’a taşıdılar. [NOT: Aslında Shamballa, Gobi bölgesinin üzerinde 5 nci boyutta bulunan eterik bir Işık şehridir]



    100,000 M.Ö. – Terra/Dünya/Shan sisteminin Nordic’leri ve Reptiloid’leri hiperuzay yolculuğunu keşfettiler. Amerika çok daha sonra Philadelphia Deneyi sırasında hiperuzayı manipüle etmeyi keşfedecekti. Hiperuzaya erişmek göreli olarak kolaydır, problem hiperuzayı trajik ve tehlikeli yan etkiler olmadan manipüle etmeye çalışmaktan gelir. Son 70,000 yılda, yıldızlararası ve boyutlar arası seyahatin gelişiyle, galaksinin büyük bir bölümü ve birçok boyut kolonileştirildi. Dünya üzerindeki yaşam formları “beşikten çıkmayı” başardılar. Çoğu durumlarda gezegenin kitleleri, özellikle daha kötü niyetli yıldız grupları tarafından kasten teknolojik karanlık ve yoksulluk içinde tutuldu; bunun nedeni bu kötü niyetli varlıkların esir stoklarını, biyo – genetik kaynaklarını ve orijinal başlangıçları Dünya gezegeninde olan çeşitli ‘yabancı – uzaylı’ gruplar için kaynakları sürdürmelerini sağlamaktı. Tüm tarih boyunca gezegendeki en zeki zihinleri toplamak için düzenli ‘beyin göçleri’ sağlandı, bu zeki varlıklar yeraltında, gezegen – dışında veya diğer boyutlarda işleyen gizli topluluklara inisiye edildi. Müdahalecilere ve onlara benzeyen müdahalede bulunmayanlara karşı potansiyel tehdit olarak düşünülen Dünya gezegeninin savaşı seven kitleleri uzun vadeli eko – politik esarete, köleliğe manipüle edildi. Kötü niyetli yabancılar/uzaylı lar, Nordic’lerin yardım ettiği Dünya gezegenindeki ‘açık’ veya ‘özgür’ toplum olasılığından ve bunun onların galaktik imparatorluğunu tehdit etmesinden korkuyorlardı ; ve hayırsever yabancı/uzaylı lar, Draconian’ları n galaktik savaşlarında onlar için savaşacak zihinleri kontrol edilen savaşçılar olarak kullanılan Draco’ların yardım ettiği [Nazi kuvvetleri gibi] ‘kontrol’ edilen toplum olasılığından korkuyordu. Antarktika’daki Nazi/Bavaria uzay kuvveti, en sonunda galaksinin yakın sektöründeki 21 yıldız – sistemindeki dünyaları köleleştirmek için Draco kollektif kuvvetlerine yardımcı olmaktan sorumlu olacaktı. Dünya üzerinde, bu kötülükler üçüncü bir hizip tarafından gerçekleştiriliyordu – Mısır/Giza çölünün altındaki mağaralarda üslenen ASTARTE veya ASHTAR kültü (Ashtar Kumandası ile ilgisi yok). Daha sonra Nazi okült toplulukları ile, geleneksel dindarlık unsurları ile ve gezegenin GERÇEK kontrolcüleri olan Uluslar arası Bankerler/Bankacı lar ile yakın bağlar oluşturan bu kült, insansı ve Reptiloid tekno – büyücüler arasında gezegenler - arası bir organizasyonun parçası olan bir işbirliği oluşturdu.



    İnsan ve serpent (yılan) ırklarının düşmüş unsurları, kendi üstatlarının 3 ncü boyut maddesi ve teknolojisinde işlemesi ve manipüle edebilmesi için Kendi Luciferian üstatları tarafından kullanılacak genetik olarak – oluşturulmuş bedenler geliştirmeye başladılar. ‘Griler’ olarak adlandırılan varlıkların çoğu tasarlandı. Üç yaratımdan – melekler, insanlar ve canavarlar (yılan, reptilian, sürüngenler) – düşmüş unsurlar şimdi Lucifer’in yaratıcı plana karşı kadim isyanının ve komplosunun bir parçası olarak işbirliği yapıyordu. ‘Griler’ karmaşık sibernetikler ve aşılama teknolojileri ile birleştirilen reptiloid, böceksi, insansı ve hatta bitki - benzeri DNA’ların frankeştayn benzeri bir birleşimidir. Bu teknoloji onları bir grup zihnine bağladı, bu grup zihni tamamen kontrol ediliyordu ve düşmüş gerçekliklerin kendisi bunlara enkarne oldu.



    Bu ‘evren’in çoğunu manipüle eden asi gerçeklikler ‘Ashtar’ işbirliğine sızdı ve kirlilikler yarattı. Onlar sonunda Sirius – B’de geniş bir şebeke kurdular. Ancak, Sirius – A’da onların yayılmacı felsefesine direnen bir hizip ortaya çıktı ve Sirius A İttifakı olarak tanındı. Ashtar kollektifi içindeki birçokları 3 ncü, 4 ncü ve 5 nci yoğunluk aşılamalar vasıtasıyla psionik olarak birbirlerine bağlı olduğu için, 3 ncü, 4 ncü ve 5 nci yoğunluk alemlerine erişimi de sahip olan Draconian’ları n kollektif içine sızmaları ve onu manipüle etmeye başlamaları çok zor değildi. Müdaheleci – olmama etiklerine sıkı sıkıya bağlı olan ‘Nordic’lerin birçoğu uygarlıklarının çekirdeğini Lyra’nın Halka Nebulasına yakın kurmuşlardı. Reptiloidler imparatorluk üslerini Alpha Draconis’te kurdular, ‘Draconian’ları n yağmacı aktivitelerine inanmayan diğer reptilian hizipleri ilişkilerini kesip ayrıldılar ve Capella gibi başka yıldız sistemlerinde bağımsız koloniler kurdular (bu reptilian hizipleri uyumsuzluğu sona erdirmek için şimdi Kozmik Hiyerarşiye hizmet ediyor). Sonraki 100 yılda iç çatışma ve iç sabotaj nedeniyle Ashtar Kollektifinin etkisiz olduğu görülüyor. Zamanla kollektifin bütünlüğü yeniden sağlandı ve Asthar grubu drako imparatorluğunun yıkıcı taktikleri üzerinde galaksideki en başta gelen, en gelişmiş otorite oldu.



    50, 000 M .Ö. – Ani bir sürpriz saldırıda, Alpha Draconian imparatorluğu Lyra bölgesindeki Nordic koloni dünyalarının üçünü yok etti. Diğer birçok gezegen bu Lyra Savaşları sırasında Draco Bord Kollektifi olarak bilinen grup tarafından tahrip edildi. Onların ilk yaptıkları şey toplumun tüm katmanlarına sızmak ve zihin kontrolü uygulamak için aşılar kullanmaktı. Sonra sistematik olarak kollektif ruh matriksini aşındırdılar ve nüfusu kendi grup hafıza komplekslerine asimile ettiler, nüfusun ruhsal tarihini kendi anıları ile değiştirdiler, onları asalaklara dönüştürdüler. Bu, o kollektif unsurların şimdi bu gezegende yapmaya giriştikleri şeydir, tam olarak aynı şeyi yapmaya çalışıyorlar. Eğer etrafınıza bakarsanız, buradaki birçok insanın en yüksek hayıra ilgisiz olduğuna görürsünüz, onlar sadece bencil tutkularını tezahür ettirme amacına sahipler. Birçok dünya lideri karanlık güçlerin ve negatif ET’lerin tamamen kontrolü altında, birçoğuna sibernetik kontrol mekanizmaları aşılamak için psişik ameliyatlar yapıldı.



    Bu sistem asimile edildiği zaman, zihin kontrolünün bu ilkel şekillerinden etkilenmemiş olan bir grup bu sisteme geldi ve Sirius Yüksek Kumandasının bir ileri karakolunu oluşturdu, onların rolü eğitim ve barışı sürdürmekti. Lyra’ya yapılan ilk saldırıda 50 milyar erkek, kadın ve çocuk öldü. Vega Lyra yıkımdan kaçtı ve bir savunma oluşturabildi ve yok olan dünyalardan hayatta kalan bazı mültecileri aldı, diğer mülteciler Rigel Orion ve Pleiades yıldız kümesine kaçtılar, burada Dünyalar Federasyonu’nun temeli olan terra – şeklinde bir çok dünyalar başlattılar. Hyades ve Andromeda takım yıldızları [Andromeda galaksisi değil] kolonileştirildi, ayrıca anti – madde evreninde bir çok dünyalar kolonileştirildi. Bu periyotta daha sonra Sirius Çemberi olarak bilinen elit bir Yüksek Komuta oluşturuldu, üyelik ebedei gerçekliklerin monadik grup kaynakları ile sınırlandırıldı.


    32,000 M.Ö. – Draconian kuvvetlerinin çok fazla sayıda sızmalarından sonra, Orion Rigel’deki Nordic’ler Reptilian ve Gri güçlerine karşı umutsuz bir savaş başlattılar. Hayatta kalan Nordic’ler Orion yıldız kümesinden kovalandılar ve Sirius – A’daki Sol’un Jovian aylarına sığındılar. Diğer insansılar dış Orionite sistemlerine gittiler, merkez imparatorluğa yakınlıkları nedeniyle egemenliklerini Draconian kollektifine bırakmak zorunda kaldılar. Bu insanlar Draconian kollektifi tarafından köylülerin bir krala veya diktatöre hizmet ettiği benzer şekilde imparatorluğa hizmet etmeleri için kullanılıyorlar, ama çok daha büyük ve daha trajik ölçekte.



    18,000 MÖ. – Orion yıldız kümesi şimdi tam olarak Alpha Draconian imparatorluğunun otoritesi altında hizmet eden “Orion Birleşik Dünyaları” tarafından kontrol edilmektedir, Rigel ve Bellatrix, Orion gücünün en büyük merkezleridir. Orion’un bu alt – imparatorluğu altı Orion yıldız sisteminden oluşur, bunlar imparatorluğun zaptetme asalak tutkusunu beslemek için galaksinin bu sektöründeki birçok dünyayı istila etmeyi ve boyun eğdirmeyi başardılar. Bu dünyaların birçoğu köle – gezegenlerdir, bu gezegenlerde insan kolonileri yaşar, buna yaşamak denirse. Draco – Orion imparatorluğunun canavarlıkları tüm galakside bilinmektedir ve Federasyondaki düşmanları arasında “Şeytani Altı” ismini kazanmıştır. Pleiades’liler ve Orion’lular arasında yıkıcı savaşlar yapılmaktadır. Tüm dünyalar harap olmaktadır. Birçoğu Rigel Orion’dan mültecilerin soyundan gelen Sirius’lular Orion’lular ile yıldızlararası çatışmanın uzun bir tarihine başladılar.



    10,000 MÖ. – Draconian kollektifinin çekirdek sistemleri şunlardan oluşur: Alpha Draconis, Rigel Orion, Epsilon Bootes, Zeta II Reticuli. Ashtar İttifakının çekirdeki sistemleri ise: Sirius – A, Arcturus, Aldebaran, Altair. Birleşik Federasyonun çekirdek sistemleri: Taygeta Pleiades, Tau Ceti, Vega Lyra, Procyon. Bu üç ağı daha iyi anlamak için, Birleşik Federasyonunun ANA odağının spiritüel gelişime odaklanmak, Ashtar İttifakı’nın ana odağının entelektüel gelişime ve Mesih uygarlığı idealinin gelişimine odaklanmak ve Draconian’ları n ana odağının materyal fethetmeye odaklanmak olduğu söylenebilir. Bizler ruh, zihin ve madde evreninde yaşıyoruz. Ancak, hatırlanması önemli olan şey ruhun maddeye egemen olmasıdır. Gerçek spiritüel YAŞAMI taklit etmeye çalışan düşmüş gerçeklikler vardır. Onları ‘meyvelerinden’ ve materyalizme olan obsesyonlarından tanırsınız. Ve onlara göre onların maddi araçları savunması ruhun kurtuluşu içindir, örneğin özgür faaliyeti, bağımsızlığı, yaratıcılığı, özgürlüğü ve kendini – ifade etmeyi engelleyen psionic – elektronik KOLLEKTİF’e teslim olarak kurtuluş denen şey. Bu tür sahte “kurtuluş” ruhu özgürleştirmek yerine öldürür. Ancak, Federe dünyalar (bir araya gelmiş dünyalar) Draconian’lara boyun eğmeli ve uysal olmalıdır, yoksa Draconian’lar Federasyon dünyalarını yok edecektir.. Draconian Kollektifi, tüm galaktik asimilasyon ve fetih yolunda Federasyon dünyalarını tek engel olarak düşünür. Draconian’lar özellikle, istilacı güçlerin bağımsız dünyaların egemenliğine ve kaderlerine müdahale etmelerini önlemek için galaksinin güvenliğini sağlamaya çalışan istilacı olmayanlara düşmanlık gösterirler. Canavarın doğasını fethetmek için, önce tüm YAŞAMIN görkemli KAYNAĞI ile barış içinde olarak içimizdeki canavarın doğasını fethetmeliyiz.



    1500 M.S. - Draconian Reptiloid’ler ve Rigel’li Griler Procyon’daki Nordic kolonisi dünyasına saldırıp fethetmeye çalıştılar. Başarısız oldular ve bunun bir hata ve yanlış anlama olduğu bahanesini kullandılar. İnanılmaz şekilde, Rigel’li Griler, Orion savaşları sırasında Rigel’deki eski yuva – dünyalarından kovalanmaları nın sonucu olarak onlara verilen zarara karşılık olarak ileri teknoloji sunarak Procyon’un bazı kendine – hizmet eden üyelerinin güvenini kazandılar. Dracolar/Griler, Truva – atı tipinde bir tahrip etme ve sızma vasıtasıyla Procyon toplumunun tüm seviyelerine eriştiler. Kritik bir noktada, Draco – Griler ani bir darbe yaptılar ve Procyon’un kontrolünü ele geçirdiler. Birçok Procyonlu öldürüldü, birçok Nordic köle ve deneyler için biyolojik/DNA kaynakları olarak kullanılmak üzere esir alındı. Zihinsel olarak kontrol edilen bu Nordic’lerin birçoğu, Dünya gezegeni dahil diğer hedeflenen dünyaların sakinlerinin güvenini kazanmak için kullanılıyor. Sonunda Procyon boyutlar – arası özgürlük savaşçıları 20 nci yüzyılın [dünya – zamanı] son bölümünde insanlarını özgürleştirdiler. Galaksinin bu sektöründeki üç BÜYÜK yıldızlararası süper güçler çok boyutlu olarak genişlemeye, savaşlara devam ediyorlar, imparatorluklar yükseliyor ve düşüyor, uygarlıklar köleleştiriliyor ve özgürleşiyor.



    Ruh ve madde arasındaki savaş devam ediyor. Dünya gezegeni üzerindeki kadim başlangıçlarının bilgisini kaybeden birçok dünyalar gerçeği keşfetmeye başlıyor. Tüm gözler Dünya gezegenine ve burada oluşmaya başlayan galaksiyi – sallayan olaylara çevrilmeye başlıyor. Yaratıcı, yıldızlar arasında dağılmış olan sadık monad’ların yükselen/egemen veçhelerini kullanarak, bozulan yaratımı uyuma geri getirmek için gizemli ve huşu verici bir planla Dünya’ya odaklanmaya devam ediyor. Yaratıcı Tanrılar kaosun maddi kuvvetlerini yok etmeyi istemiyor, ama bunları temizlemek ve bu Evrenin ve ötesinin orijinal planı ve amacı ile hizalanmaya geri getirmek istiyor. Bu, bireysel olarak gerçekleştiriliyor. Bizler, evrenin maddi güçlerini ‘uysallaştırmak/ evcilleştirmek’ için ve onları ruh ile hizaya getirmek için Tanrı’nın gövdeleriyiz. İnsanlık başlangıçta bu tür doğaüstü egemenliğe sahipti, ancak Genesis 3 ncü bölümde tanımlandığı gibi, ‘yılan’ ırkına hükmeden düşmüş gerçekliklerin yalanlarına yenilerek bu güçleri kaybettik. Bu, insanlıkta şüphe ve korkuyu meydana çıkardı ve sonuçta ilahi YAŞAM’ın akışı için iletken olarak hizmet eden Tanrı’ya iman kayboldu ve doğaüstü egemenliğimiz kayboldu… İsa’nın misyonunun fonksiyonları ndan biri, istekli olan HERKESİN içlerindeki mükemmel ve sonsuz Tanrı ile tekrar BARIŞ yapabilecekleri bir yol tesis ederek bunu restore etmekti. İçimizdeki Görkemli Tek Yaratıcı Tanrının sağladığı inayetin gücüyle, kendi materyal doğamızı spiritüel doğamızın kontrolü altına sokmayı SEÇEREK bu alemi tekrar uyuma geri getirebiliriz.



    2000 M.S. – Pleiades’liler ve Orion’lular arasındaki çatışma şimdi dünya gezegeni üzerine odaklanıyor. Dünya stratejik yerleşimi ve kaynakları ve galaktik tarihteki merkezi rolüyle, her iki tarafın başarısının veya başarısızlığının ANAHTARI’dır. Sirius’ta, Draconianlar ve Orion’luların sızmasının, Andromeda – Pleiades’e sadık olan hizipler tarafından ortaya çıkarılmasıyla büyük bir iç savaş patlak verdi. İttifaktaki birçokları, özellikle Sirius – A, Andromeda – Pleiades federasyonları ile birleşmeye başladı. Sirius – B’dekiler, reptiloidler de dahil, kendilerini Draco – Orion kollektiflerine hizaladılar. 50 mil uzunluğunda savaş gemileri olan Draco – Orion destekli bir donanma, üçüncü boyut bütünlüğünü sürdürmek için ışık – altı hızlarda Sirius – B’den ayrıldı. [Işık – hızını aşarak diğer boyuttaki realitelere gitmek, diğer – boyuttaki moddan üçüncü boyut realitesine girmekten daha kolaydır].



    Onların varış yeri SOL sistemidir, burada bir elektronik Yeni Dünya Düzeni diktatörlüğünü uygulamaya yardım etmeyi tasarlıyorlar. Bu diktatörlüğün Draco – Orion – Sirius B ittifakındaki insan ajanları (bunlar uluslar arası bankacılık cemiyetlerinin üyeleridir) dünyada, Giza, Mısır; Dulce, New Mexico [bunlar ciakar’lar veya kanatlı drakolar, beyaz drakolar ve yeşil drakolar tarafından kontrol edildiler]; Pine Gap, Avustralya; ve Almanya’nın Alsace – Lorraine bölgesindeki Alman Thule Toplulukları ve Antarktika’nın New Shwabenland bölgesindeki ‘New Berlin’ üssünden işlerini yürütmektedirler. Dünya’nın vatandaşlarını hedefleyen çok büyük kaçırma, beyin yıkama ve aşılama programları, dünya gezegenini ele geçirmeyi ve Draconian – Orion kolektifine katmayı kolaylaştırmak için önceki yıllarda gerçekleştirildi. Bu sektörü, dünya gezegeni de dahil, gelen Draconian – destekli güçlerin müdahalesine karşı korumak için, Andromedalılar, Pleiadeasliler, Tau Ceti’liler, Procyon’lular, Arcturus’lular, Iummite, Vega’lılar, Koldasianlar ve Birleşik Federasyona sadık olan diğer güçler Neptün’ün yörünge küresi yakınında muazzam bir ‘abluka’ oluşturdular. Draconian destekli kuvvetler dünya gezegeni üzerindeki kadim başlangıçlarının farkındalar ve ‘kendi’ gezegenlerini geri alabilmek için, gezegenimizin tarihinin bu kritik zamanında insan ırkını köleleştirmeye niyetliler.



    Daha yakın olaylar – 1996 yılının ilk yarısında, güneş sistemimizin hemen dışında park eden büyük bir ana gemi Andromedalılar tarafından bulundu, bu gemi 1967’de görüşülen müdahale etmeme anlaşmasını ihlal ediyordu. 1996’da daha sonra Ashtar Kollektifi ve Sirius Yüksek Komutasının keşfi, gemide çok sayıda kriyojenik (ısı düşüklüğü sebebiyle meydana gelen) hareketsizlikteki draco/reptilian askerleri ortaya çıkardı. Andromedalılar geminin orijininin Ursa Minor sistemi olduğunu ifade ettiler. 1997’de, Draco Kuvvetleri, Sirius Yüksek Komutasının karargahlarını imha edebilecekleri küstah inancıyla Sirius Sistemine saldırdılar. Bu kuvvetler, Ashtar Kollektifi/Sirius A İttifakının anahtar üyelerinin resmi yaptırımına sahip oldukları inancına kandılar ve Draco/borg Kollektifinin bölgesel savaş donanmasını harap eden bir tuzağa yakalandılar. Sonra güneş sistemimizdeki ana gemi Ashtar Komutası tarafından yok edildi.



    1997’de Bölgesel Draco donanmasının Federasyon/Ashtar İttifakı tarafından hemen hemen ortadan kaldırılmasından bu yana, birçok görüşmeci bazı türde anlaşma veya ateşkes görüşmeleriyle olası bir Galaktik Savaşı önlemek için galakside temsilci fonksiyonları uygulayarak yolculuk yapmakla meşguller. Niyet edilen hedef, kalan kuvvetlerle herhangi bir çatışmayı mümkün olduğu kadar birçok sistemin dışında tutmak. Pleiades, Procyon ve Tau Ceti’den gruplar, hem Orion sistemindekiler hem de güneş sistemimizin dışındaki Draconian’larla karşı karşıya gelmekteler. Güneş sistemimizde karantinayı sürdürmek için eylem tasarlandı. Çatışmanın her iki tarafından da yaşam kayıpları olduğu bildirildi. Bundan başka, Dünya için abluka savunma sistemi yaratma amacıyla yedi gemi şu anda Dünya’nın atmosferine park etti. Abluka iki Andromeda, iki Pleiades ve üç Procyon gemisinden oluşuyor. Procyon insansıları son zamanlarda Dünyayı karantinada tutma çabasında kuvvetli partnerler oldu, böylece bize doğal bir temelde tekamül etme şansı veriliyor. Procyon insansıları sadece son zamanlarda grilerden özgürleştiler, bu nedenle Dünyadaki nüfusun pozisyonu ile ilgili çok destekleyici ve şefkatliler.



    1998’den bu yana, Sirius B sisteminde bir diğer büyük gemi donanması yığılıyor, bu Dünya’nın yerleşik olduğu çeyrek dairede Sirius B sistemi ve Orion sistemi arasında olası bir çatışmayı işaret ediyor. Süreklilikteki olaylar değişebilse de, şu anda donanmanın büyük ölçüde etkisiz pozisyonda olduğuna inanılıyor. Sirius İttifakları, Orion İmparatorluğu, Galaktik Federasyon ve Ashtar Kolektifinden temsilcilerin dahil olduğu son zamanlardaki bir konferansta [Griler veya Draconianlar (Reptilianlar) bu toplantıya katılmadılar] bölgesel haklar ve galaksimizin belli bölümlerindeki haklar konusu görüşüldü. Resmi tutum, daha fazla müdahale olmadan tekamülümüzün sağlanabilmesi için Dünyanın kendi başına bırakılması oldu. Sirius Yüksek Komutası/İttifakı – Ashtar Kollektifi – Galaktik Federasyon grubu, tüm Orion İmparatorluğu ile kendi başlarına dövüşme yeteneğine sahiptir ve Dünya’nın yerleşik olduğu sektörün tekamülünün desteğinde yalnız değiller.



    Bu zamanda Dünya’da aktif olan negatif ET grupları, Orion İmparatorluğu veya Draco/Borg Kollektifi tarafından resmi olarak tasdik edilmiyor; onlar galaksi için barışı arzu etmeyen bu gruplardan uzaklaşan unsurlardır. Bunun gerçek çözümü herkesin bireysel olarak kendi negatif egosunu arındırması, yükseliş süreci ile ilerlemesi ve ruh ve monadik uzantılarını temizlemesidir. Sadece bu, çatışmayı sona erdirir. Şu anda, Draco Kollektifi ile, sadece kendilerinin walk – inleri olan insanları kaçırabilecekleri ile ilgili bir anlaşma vardır. En son görüşmeler, Draco ittifakının günlerinin sayılı olduğunu bildiklerini gösteriyor, liderlerin çoğu aydınlanma deneyimliyor ve uzun süreli barışı tesis etmek için Federasyon ile işbirliğine isteklilik gösteriyorlar. Ancak savaşçı sınıflar farklı fikirlere sahip ve hakim olma ve katliam içgüdüsünden başka bir şey bilmiyor. Hala gidilecek uzun bir yolumuz var, ancak eğer hepimiz negatif egolarımızı temizlersek, o zaman bu sona erer. Griler kendilerinin bedenlenmeleri için bir ruh matriksiyle yeni bir insan/reptilian melezi geliştiriyor. Kaçırmaların amacı bu ve bu çalışma, özgür iradenin ihlal edilmemesi sağlanması koşuluyla Kozmik Hiyerarşi tarafından destekleniyor. Yargılama ve Zulüm her şeyi daha fazla kutuplaştırır. Kendinizi bir an için grilerin yerine koyun, onlar üreyemiyor, çoğalamıyorlar, onların bilimsel hatlar ve kendini yöneten mutasyon boyunca, kendi ruh matrikslerini yok etmekle sonuçlandı, eğer yeni bir melez matriks geliştirmezlerse, varlıkları sona erecek. Bu durum, bu galaksi için felaket olurdu, çünkü Griler bu yaratımda ‘karanlık’ kutbu bedenlemek anlamına geliyor, onlar olmadan bu yaratım aşırı kutuplulukları n sentezi amacına erişemez. Dahil olan tüm varlıklar kafalarını güneşin parıldamadığı yerden kaldırmalı ve olan her şeyi bağışlamalı, yeni öğrenim fırsatlarını ŞİMDİ kucaklamalı ve barış ve uyumun gelecek anlarını yaratmalıdır. O kutupluluğun bu yeni bedenlenmeleri bizim gibi barış ve anlayışı arıyor. Daha eski unsurlara güvenilemez, yine de yaratıcı plana bütünlüğü restore etmek için o enerjinin bu yeni aydınlanmış veçheleriyle çalışmalıyız, eğer biz kıdemli ışıkişçileri bunu yapmazsak, o zaman umut olmaz. Bizler örnek olmalıyız

    İnsanoğlu geçmişte Dünya dışından etki ve müdahale görmüştür, bu müdahaleler hala devam etmektedir.

    Yaradılışımıza dair geleneksel öyküyü hepimiz biliriz. Adem ile Havva, yılan-iblis, yasak elma, Nuh tufanı, melekler, şeytan, günahlar, cennet- cehennem gibi olgularla dolu dine dayalı eski var oluş hikayelerinin karşısına Evrim teorisi denen ve bilimsel platformda ciddi kabul gören bir sav çıktığından beri, yaratılış öyküsü ile Darwinizm savaşır durur. Çünkü dinler, bir yaradan tarafından ideal olarak birden yaratıldığımızı, Evrim ise tek hücreden bugüne dönüşerek ve evrimleşerek uzun zamanda kendiliğinden oluştuğumuzu söyler.

    İnsanlığın kökeni ve gelişimiyle ilgili bu alışılmış düşünceler, 21.yüzyıl adına artık yeterli görünmüyor ve Evrim’cilik ve Yaratışcılığın yazdığı geriye dönük olası senaryoların verdiği cevaplar, tarafsız beyinlerde soruların tam karşısına oturamıyor. Çünkü iki taraf tüm kanıtlarını sunsa da parçalar arasındaki boşluk, bugünkü insanın dünya üzerindeki geçmişini mantıklı bir düzleme koymamıza engel oluyor. Şüphesiz ki eldeki somut verilerle gerçeğin tamamına erişmemiz henüz söz konusu değil ama bu durum, bizim bazı olasılıkları yok saymamızı gerektirmiyor. Sıra dışı senaryoların gerçek olabilme ihtimalini düşünmeden edemiyoruz. Geçmişimiz üzerinde tartışmaya, düşünmeye, araştırmaya elbette devam edeceğiz, ta ki somut ve tam gerçeğe ulaştığımızı bütün insanlık olarak kabul edene kadar. Tabii ki mevcut sistemik rantlara tehdit oluşturan sıra dışı fikirleri dile getirenlerin tarihte başına gelenleri bilmemize rağmen…

    Metafizik olguların; insanın yaratılışına dair geleneksel bilgilerin içinde, tek tanrı tarafından yaratılmışlık ya da Evrimcilik kalıbından taşan bambaşka bir savunusu var ki, o da insanın yaratılışında bir takım dış etkilerin bilinçli müdahalesi olduğudur. Güncel söylemiyle UFO’lar ya da uzaylılar tarafından ademoğluna etkilerde bulunulduğu düşüncesi son yıllarda çok fazla taraftar buldu ve işte bu noktada son elli yıldır yaratışçılık ve evrimcilik söyleminden çıkıp metafizik bir bakış açısına yönelme yolu açıldı:



    İnsanoğlu geçmişte Dünya dışından etki ve müdahale görmüştür, bu müdahaleler hala devam etmektedir.

    Biraz sıra dışı gelse de bu iddia çok ciddi kanıtlarla her geçen gün daha fazla gerçekliğiyle karşımıza çıkıyor. Öncelikle arkeolojik keşifler reddedilemez durumda artık. Özellikle son otuz yılda, öncelikle çok da ciddiye alınmayan Daniken’den sonra Sitchin ayakları daha yere basan iddialarda bulundu. 12.Gezegen’le başlayan kitaplar dizisi bize Nibiru ve Anunnakiler kelimelerini tanıştırdı. Sitchin’in Dünya kronolojisi olarak hazırladığı liste, şimdiye kadar bildiğimiz her şeyin üstüne çizik atıyor ve bambaşka bir senaryo yazıyor:

    Evrimimiz kendi doğal yolunda değil.

    Gökyüzünden yere inen tanrılar, maymun kadının yumurtası ile kendi spermlerinden bir Adamu yarattılar ve üreyen yeni ırkla yeryüzünde medeniyetler kurdular, şehirler yönettiler. Geçmiş uygarlıkların kalıntıları ve genlerimiz onların izlerini taşıyor. Dünyalı ırk, Göksel tanrıların medeniyetleri için kölelik yaparken, uzaylı tanrılar birbirlerine düştüler, kavgalar ve savaşlar sonucunda yeryüzünden çekildiler ve insanoğlunu kendi kaderinle baş başa bıraktılar.(ya da biz öyle sanıyoruz!) Ve hala bizi yine “gözlemeleri” ve kurtarmaları için dönmelerini bekliyoruz, Mesih, Mehdi, İsa ya da herhangi başka bir isimle…

    Çözümlenen binlerce Sümer tableti sanki bir bilim kurgu filminin senaryosu gibi Sitchin tarafından önümüze atıldı, ister filmin kahramanlarından birini oynayın, ister sinema locasından patlamış mısır yiyerek seyredin! Seçim sizin…

    Üstelik Sitchin bu konuda yalnız ve desteksiz de değil, Graham Hancock, Peter Thomson, D.S Allan gibi isimlerin arkeolojik ve kayıtsal araştırmaları mit olarak kabul edilen bazı gerçeklerin kabulünü sağlamaya yardımcı oldu. Çünkü sadece Sümer’ler değil, mevcut dinlerden önceki diğer eski mitlerin ve uygarlıkların gizemleri de, “dış müdahale” savunusunun altını hızla dolduran hikayeler içerir.

    Uçan Tanrılar, insanla konuşan kanatlı melekler, gökyüzünde giden ateş arabaları, tanrının ateş saçan okları, denizin üstünde dolaşabilen, gökyüzünden insana korkunç seslerle seslenebilen tanrılar gibi mitsel olgular eskisi kadar hayal ürünü sayılmıyor artık. Hint - Maya - İnka –Sümer- Göktürk vb. bir sürü yaratılış efsanesindeki göksel etkiler, birbirinden epey uzak coğrafyalarda bile ortak noktalar taşır. Birçok efsane ve mit; köklerimiz ve medeniyetlerimizin başlangıç noktasında göklerden gelen bir takım sıra dışı tanrısal olgulardan bahseder. Bu hikayelerde dünyayı ziyaret eden göksel tanrıların, birbiriyle gökte savaştığı, insanlara teknik ve yaşamsal bilgiler verdiği, insanlarla cinsel ilişkiye girdiği, dünyada medeniyetler ve hanedanlıklar kurduğu anlatılır.

    Dünyanın pek çok yerinde hala ayakta kalan olağanüstü mimari taşıyan eserlerin nasıl yapıldığı gerçek anlamda bir sır. Mısır’daki piramitler, Lübnan’daki Baalbek, Bolivya’da Titicaca gölü yakınındaki Tiahuanaco, Peru’daki Machu Picchu, Kamboçya’daki, Angkor Wat tapınağı, Meksika ve merkez Amerika’daki büyük tapınaklar, Çin’deki piramitler örnekleri teşkil etmektedir. Türkiye’deki 8000 yıllık Çatalhöyük’te son derece iyi parlatılmış obsidiyen ayna, modern teknoloji ile yapılabilecek küçük delikleri olan taş boncuklar ve madenlerin eritilip kullanılması ile ilgili mevcut bilimin kabul ettiği hiçbir mantıklı açıklama yoktur. Somut arkeolojik eserler kadar bilim, matematik, astronomi, takvimler ve ezoterik bilgiler ile ilgili ilk kaynakların yolu hep gökyüzünden gelen tanrılara çıkar.

    Anunnakiler kimdi?

    Birçok uzman ve araştırmacıya göre Sümer tarihindeki anlatılar Tevrat’a oradan da İncil’e aksetmiştir. Ve Sümer yazıtları “dış müdahale”nin en ayrıntılı kanıtlarıdır. Sümer’lere göre; Güneş sisteminin bizim tanımadığımız bir gezegeni olan Nibiru ‘dan gelen Anunnaki’ler dünyadaki altını çıkarmak üzere işçi yaratmak istemiş. Dünyadaki ilkel dişinin yumurtası ve Anunnaki spermlerinin birleştirilmesi ile laboratuar koşullarında oluşan zigot, (bugünkü tüp bebek) taşıyıcı Nibiru kadının rahmine yerleştirilmiş ve güçlü maden işçisi yaratılmış (homo sapiens sapiens olduğu düşünülüyor). İlk yaratılan erkeklerden sonra taşıyıcı annelerin zorlanması sebebiyle kendi kendilerine üresinler diye ilk Adamu’nun hücrelerinden dişisi yaratılmış. Bu ilk yaratılan Anunnaki - insan melezi çiftinin kutsal kitaplardaki Adem ile Havva olduğu iddia ediliyor.

    Kendileri kadar uzun ömürlü ve zeki olmasını istemedikleri Adamunun yüzünden, Niburu’nun devrik komutanı Anu’un oğulları (Anu dünyayı iki oğlu arasında paylaştırmış) Enlil ve Enki birbirlerine düşmüşler. Yeni oluşan insan ırkına yardım eden tanrı Enki olmuş. (zira Adem onun genlerini taşıyormuş) Adem ve Havva dünya yüzünde çoğalmış ve Anunnakilerden öğrendiği bilgilerle medeniyetler yaratmış. Sitchin’in kronolojisinde 300.000 yıl öncesinde başlayan bu yeni ırk M.Ö 11.000 de oluşan Tufana kadar, ilkel işçi Adamu’dan, düşünebilen, konuşabilen, üreyebilen, olağanüstü kentler kuran, astronomi öğrenen, matematik bilen, tanrıları adına savaşabilen, tanrılara benzemek için gökyüzüne çıkmanın ve ölümsüzlüğün sırlarını bulmaya çalışan, dünyasal hırsları olan insana dönüşmüş.

    11.000. yılda olan (kaçıncı olduğunu tam bilmediğimiz) Tufanın sebebi; Sümer yazıtlarına göre geçiş gezegeni olan Nibiru’dur. (Yörüngesi 3600 yıldır) Onun geçişinden oluşan çekim alanından dünyada meydana gelecek etkiler Anunnakiler tarafından bilindiği için dünyalı Zuisudra, (muhtemelen Enki’nin dünyalı bir dişiden olan oğlu) Enki tarafından gizlice uyarılmış. (Enlil yaratılan Adamu ırkının yok olmasını istiyormuş) Zuisudra kendisi ve diğer canlılar için Enki’nin tarif ettiği gibi bir gemi yapmış. Tufan sonrası ise nehirlerin taşan sularına bentler yapıp, tarım ve yerleşim için Zuisudra’ya ve beraberindekilere yardım etmiş. Medeniyet yeniden oluşturulmuş ve tarım yeniden başlatılmış. Yeni medeniyet döneminde de kardeş komutanlar arasında devam eden güç ve paylaşım sorunları bitmek bilmeden uzun sürelerce devam etmiş hatta dünya üzerinde bilinen ilk Nükleer savaşa (Sodom ve Gomora) neden olmuş. Bugün kutsal kentler olarak bilinen pek çok şehir o zamanın uzay üstleri ve kritik komuta merkezleriymiş.( özellikle Kudüs) Altının üretim, kontrol ve ulaştırma merkezleri olmak üzere kurulan şehirlerde savaşlar olmuş. Sina çölünde bugün bile izleri olan ve uzaydan görülebilen etkiler bırakan savaş medeniyetin de sonunu getirmiş ve Anunnakilerin (M.Ö2023) dünya yönetiminden çekilmesine neden olmuş. Tevrat’ta Anunnakilerin adı Nefilimler olarak geçer ve İngilizceye “devler” olarak çevrilmesine rağmen gerçek kelime anlamı “gökten inenler” ve “gözcüler”dir.

    Anunnakiler, yeryüzünden çekilirler fakat bıraktıkları ezoterik bilgiler binlerce yıl pek çok kültürün ve topluluğun içinde şifrelenerek saklanır. Bu grupların içinde Simyacılar, Mecusiler, Kabalistler, Gnostikler, Şövalyeler ve masonlar vardır. Masonluğun kurucusu kabul edilen Hiram Abif, 3000 yıl önce Küdüs’te Solomon tapınağını yaparken gerçek Anunnaki ile İsrailoğullarının YHVH adını verdiği tanrı arasındaki bağlantıyı biliyordu. Bu bilgisi yüzünden İsrailoğullarıyla ters düştüğü için öldürüldü. Ve bu bilgilerin hala sır olarak Masonlarda olduğu söylenir.

    Eski mitlerden sonra var olagelen dinlerde ise dış dünya müdahalesi peygamberler aracılığıyla devam eder. Örneğin Ezekiel peygamber “ alevli bir arabayla” yukarıya kaçırılmıştır. (İncil 8. bölüm) Nuh ve Enoch’un da uzaya götürüldüğünden bahsedilir. Kutsal kitaplarda ve dinlerde yer alan Tanrı, melek, şeytan, günah, cennet, cehennem gibi olguların ilk çıkış noktaları dünya dışı varlıkların dünyalı ile oluşan ilişkisi sonucu meydana gelen olaylardadır.

    Uzaylı tanrılar kendi aralarında paylaşım ve iktidar kavgaları yaparken insanoğlu da bu kavgalardan nasibini farklı şekillerde almış. Kendi bilinci yükseldikçe bağımsızlığı için verdiği tepkiler ortaya çıktıkça dost olan Anunnaki’lerden de yardım almaya devam etmiş. İyi tanrılar insana yardım ettiği için kötü tanrılar tarafından sürgüne gönderilmiş ve tarih her seferinde kazanan tarafından yeniden yazılmış.

    Tanrıların çekildiği M.Ö 2023 den itibaren dünya çok hızlı değişimler gördü ve terk eden tanrıların adını kullanıp korku yaratarak, Adem ırkını kandıran güç merkezleri, kendi aralarındaki ittifaklarla 4000 yıl içinde inanılmaz ilerleme kaydettiler. Güç sahibi olanlar kiliselerle işbirliği yaparak yeni icatları kendi lehlerinde kullandılar. Zenginleştikçe halkı etkisiz hale getirdiler, aç kalmaktan korkan işçi sınıfı oluştu. Batı dünyası yüzyıllarca kilise engizisyonu altında inledi, binlerce kadın yakıldı, milyonlarca insan eğitimden, bilgiden uzak kaldı, bilgilenmeyi günah saydı. Bilimin, politikanın para tuzaklarına düşmesiyle oluşan dar görüşler, metafizik deneyimleri anormal, bilincin en önemli unsurlarını ise paranormal olarak karaladılar, bireysel bilinç uyuşturuldu ve toplu bilinç geriledi. Resmi ve maddeci bilim endüstriyel gücün elinde uşak oldu. Şehirsel yanlış büyüme, otobanlar, kutu gibi binalar, fabrika ve maden atıkları, çöpler, gürültü ve kirlilikle uçan araçlar doğal eko sistemimizi yok etti. 21. yy girdiğimizden beri kuantum düşünce ile fizik; bilinci yeniden keşfetmiştir, psikoloji insana bütünsel açıdan odaklanmıştır, tıp kendi kendini iyileştirme gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştır. Doğal bilim, spiritüalizm, felsefe hak ettiği yere çıkmaya başlamıştır.

    Metafizik ve tarihsel kayıtlara göre insanoğlu var olduğundan beri fiziksel olmayan varlıklardan bilgi almış, görüntüler görmüş, sesler duymuş eterik ya da etten kemikten varlıklarla karşı karşıya gelmiştir. Bu bilgilerin doğruluğunu kabul etmeden önce gerçekliğini kontrol etmeliyiz ve bunun yolu tüm bilgi felsefesi yöntemlerini verimli şekilde kullanmaktan geçer.(epistomoloji) Epistomoloji ise bizi eski mitlerden, kutsal kitaplardan, gen bilimden, coğrafyadan, arkeolojiden, tarihten, dilbilimden, astronomiden metafiziğe kadar geniş bir yelpazede gezdirir.

    Bu gezintilerden birisi de DNA çalışmalarının takibidir. Science dergisince “kafa karıştırıcı buluş” olarak adlandırılan bir açıklama yapıldı. İnsan genetik yapısında bulunan 223 genin, genetik evrim ağacında bulunması gereken evrimsel öncelleri yoktu! İnsan, bu genleri nereden almıştı acaba? Bakteriden omurgasızlara ve nihayet modern insana doğru uzanan evrimsel gelişmede, bu 223 gen omurgasız aşamada hiçbir biçimde yoktu. Bu nedenle, bilim adamları bu genlerin varlığını açıklamakta zorlanıyorlar ve tahminlerde bulunmaktan başka bir şey yapamıyorlar. Daha önce yapılan çalışmalarda Mitokondriyal DNA ile yapılan tespitlerde tek bir kadından ürediğimiz kesinleşmişti ve 223 farklı gen açıklaması ile Evrim teorisi bir yara daha aldı.

    Bilimsel çalışmalar birbirinden ilginç sonuçlarla her geçen gün dünya dışı varlıklar mitine bizi biraz daha yaklaştırırken son yıllarda raporlanan UFO olayları resmi olarak ülkelerce kabul edilmeye başladı. Geçtiğimiz yıl ülkemizde (Kumburgaz) Yalçın Yalman tarafından çekilen UFO görüntüleri araştırmalara göre bilinmeyen varlıklara ait. Kabul edilen bilinç henüz dünya dışı yaşamı kabul etmese de evrendeki yerine ait parçaları bir araya getiren yenilikçi ve bağımsız düşünürler çok boyutlu, bilinçli, çok varlıklı bir evrende yeni bir kozmolojiyi gözümüzün önüne seriyor.

    Matematiksel gerçeklere göre de evrende yalnız olmamız mümkün değil. Bütün kanıtların gerçekliğine rağmen insan tarihinde gelişmiş dünya dışı varlıkların etkisini yok sayıp başımızı kuma gömmeye devam edebilir miyiz? Yoksa çok boyutlu ve bizden başka varlıkların da yaşadığı evren gerçeğini kabul etmeye başlayacak mıyız? Türümüzün bölünmüş kişiliğini doğal bütünümüze tamamlamaya çalışacak mıyız?

    Kayıp Tanrılar şimdi neredeler, bizi ziyaret etmeye devam ediyorlar mı?

    Bekleyip göreceğiz…
    İndigo Dergisi




  • quote:

    Orijinalden alıntı: kartopu2

    Devam

    1.alex collier 'a göre alpha draconians (alfa ejderhalar) bir reptilian (sürüngen - kertenkele) ırkıdır. orion takım yıldızı birliğini yönetmektedirler. insanların kadim düşmanıdırlar.

    insanlar paa tal denilen gezegende yaratılmıştı. kromozomlarında 12 sarmal vardı ve bu onların kendi kendilerine evrimleşebilmelerini sağlıyordu. bu bağlamda 600 000 yıl süren humanoid ve draconian savaşları başladı. savaşın kazananı olmadı fakat orion insanoğluna üstün geldi . orion tarafından dünyamıza gönderilen sürüngen ırkı insanları köleleiştirdi ve 10 kromozom daha ekledi. 10 000 yıldır insanları medya, dinler ve savaşlar ile manipüle edip, korku imparatorluğu kuruyorlar. bu yartıkların yer altında birlikleri ve yerleşmeleri var. insan yiyerek besleniyorlar, alex collier her yıl yüz binlerce çocuğun kanıt bırakmadan kayboluşunu buna bağlıyor.

    alpha draconians (bir reptilian türü) genetik biliminde uzmandır ve hipnotetik özellikleri vardır. insanların aklını okuyabilir ve onların korkuları ile beslenebilir. her insan aslında bir ruhtur fakat henüz 3. boyutta yaşamaktadır bu nedenle fiziksel bir kimliğe bürünmek zorundadır. eğer onlar tarafından manipüle edilmeseydik evrimimizi tamamlayıp 4. boyuta geçebilecektik. reptilianlar bunu istemiyor çünkü bizden yararlanmak istiyorlar. yararlanamasalardı bile bizim kadim düşmanımızlar ve bizden nefret ediyorlar. bizi yok etmek için her hangi mantıksal bir nedene ihtiyaçları yok. a.b.d rusya ve çin gibi güçlü hükümetler bunlar tarafından yönetiliyor ve putin, clinton ailesi bush ailesi gibi aileler gizli masonik teşkilatlanmalar içerisinde yine uzaylılara hizmet ediyor. hatta onlar bizzat reptile..

    alex collier andromeda denilen planetin yaratıkları ile ilitişimde olduğunu, onların bir hümanoid olarak bize yardım etmek istediklerini hatta bizleri kendi ataları olarak gördüğünü söylüyor. fakat insan oğlunun hükümetleri tarafından kendi ırkını satması, bu konu hakkında hiçbir sorumluluk üstlenmemesi , ve dünyayı bir yaşam alanı değil de bir kaynak bir meta olarak görmesi bu durumu güçleştiriyor ve kendi evrimlerini yavaşlatıcı bir etki yaratıyor. collier andromedan uzay gemilerinde yolculuk yaptığını onların dünyamızı ve insanların davranışlarını inceleyip hayretler içerisinde kaldığını idda ediyor. insanoğlunun en büyük gücünü hissetme , duygusallık ve sevgi olduğunu belirtiyor, fakat bu güç henüz kontrol altında değil ve manüpülasyonlar nedeni ile en büyük sevgi kolayca en büyük nefrete ve ayrılıkçılık, toplumsal ve ırksal farkılılıklara dönebiliyor.

    güneş sistemimizdeki gezegenler yine insanların akrabaları olan hümaoidler ile dolu idi ama teker teker orion grubu tarafından elemine edildi. mars da dahil. collier'a göre bu yaratıkların marsta, ayda ve dünyada stratejik üsleri bulunmakta. sadece insanlar değil bizim gri ufolar olarak bildiğimiz e.t lerin bir kısmı da bu grubun kölesi durumundadır.

    kadim sümer yazıtları, mısır ve piramitler bu yaratıkların gerçek olduğuna dair kanıtlarla doludur!
    sümer yazıtları reptilian ırkının bizzat binlerce yıl önce dünyaya gelip altın toplamak amacı ile işgal ettiğini , insanların genetiği ile oynadığını gözler önüne sermektedir! yine sümer maya ve mısır yazıtlarına göre dünyadaki yaşamın onlarca defa nükleer silahlar ile yok edildiği kanıtlanmaktadır!

    GALAKSİMİZİN TARİHİ

    Bizi Şimdiye Getiren Olayların Kısa Bir Kozmolojisi



    Bu yazı, sevgili Dünya’mızın şimdiki durumunu şekillendiren Galaksi’deki büyük olayların kısa bir gözden geçirilmesidir.



    350,000 M.Ö. – Evren’de negatif ego kirliliği bir yangın gibi yayıldı, en sonunda Yaratıcı Laboratuarda ebedi gerçekliklerin temel seviyelerini bile kirletti. Kitlesel hissedebilirlik (duygululuk) , zekalarını yıkıcı silahlar ve zihin kontrol teknolojisi geliştirmek için kullanmaya başlayan kibirli, öfkeli, şiddete başvuran isyancılar kitlesine dejenere oldu.



    300,000 M.Ö. – Bu yaşam dalgası içindeki varlıklar düşmüş gerçeklikler ile işbirliği içinde, bilgilerini bozdular ve bilimi büyü/sihir ile birleştirmeye çalışarak bunu aşırı uçlara taşıdılar. Tanrı’yı oynamaya niyet eden büyücü – bilim adamları tarafından garip genetik yaratımlar oluşturuldu, bu varlıklar asalak ordular oldu. Spiritüel çevrim (devre) galaksinin bu sektöründe bölündü. Bu durum, bu gezegende dev küresel tektonik çökmeler olarak tezahür etti ve muazzam basınç altında, yer altı magma rezervuarları orta – okyanus çatlakları vasıtası ile yerkabuğundan dışarı patladı, gökyüzüne bazalt (volkanik kara taş) – yüklü su fıskiyeleri püskürttü, atmosferde dağıldı ve gezegenin puslu atmosferiyle sağlamlaştı; bu da hidrodinamik döngüyü ‘hazırladı’. İçerikleri boşalan engin yer altı mağaraları oluştu (daha sonra bu mağaralar kolonileştirildi) ve dağ dizileri ve kıtalar yukarı doğru itildi. Atlantis ada – kıtasındaki büyücü – bilim adamları kristal – bazlı elektromanyetik manipülasyon ile yapılan bir deneyin kontrolden çıkması ile hiperuzayda bir çatlak açtılar, binlerce yıl süren elektromanyetik ‘altuzay radyoaktif serpinti’ yayılması oldu. Bu ‘Atlantisliler’ Kuzey Amerika’nın doğu kıyısının ve batı Avrupa’nın altındaki yer altı mağaralarına sığınarak küresel felaketten kaçmaya çalıştı. Ancak birçoğu havasızlıktan boğularak, açlıktan veya sellerden boğularak yok oldu.



    250,000 M.Ö.– ET Simyacılar Dünya’yı üs olarak seçtiler, burada düşmüş tanrılar/ilahları n talimatı altında çalışarak, reptilian ve/veya saurian (kertenkele, timsah vs cinsi) DNA içeriği kullanarak reptilian insansıların bir ırkını genetik olarak oluşturdular. Bir kısmı insansı ve diğer DNA iplikleri ile birleştirilen bu reptiloidler kontrol den çıktılar ve isyan ettiler. Düşmüş melekler – astral parazitler – poltergeistler (kötü ruh) bu yaratıklarda enkarne oldular ve onların fiziksel doğasını kendi varlıklarına özümsediler – absorbe ettiler – bütünleştirdiler. Bazıları fiziksel olarak kaldı ve var olan yer altı mağaralarına göçtü, diğerleri üçüncü boyuttan ayrıldı… zaman zaman bu “repti – poltergeistler” veya “wer – drakolar” güçlü dünya liderlerine hükmettiler, sahip oldular (posesyon), onların fizikselliğini özümsediler, böylece üçlü – sembiyotik bir varlık yarattılar; poltergeist, reptilian ve insan… hepsi tek bir varlığa bütünleşti ve yerleşti. Bunların çoğu gezegenin yüzeyinde kaldı ve insan nüfusu ile “harmanlanmak” için yöntemler geliştirdiler [moleküler şekil değiştirme, technotic projeksiyon, lazer hologramlar, yüzeysel biyo – phasing (biyo – evre uyumu]. Bunların bir çoğu Antartika’ya kaçtı [o zamanlar yarı – tropikal bir kıtaydı] ve güçlü bir imparatorluk geliştirdiler.



    200,000 M.Ö. – İnsan uygarlığının merkezi orta Asya’nın Gobi bölgesinde gösterişli, mükemmel bir krallıkta idi. Mavi gözlü, sarı saçlı insanlar, ‘Nepheli’ olarak bilinen uzun insansı bir kol ile ittifak kurarak Antartica’daki reptilian imparatorluğuna karşı savaştı. İçlerine nüfuz edilmemiş ve tehdit edilen toplumlarını savunma önlemiyle Gobi’liler Antarktika’lılara karşı deneysel bir süper – silah kullandılar ve patlama gezegenin ekseninin hizalanmasını değiştirdi ve birçok ileri kültürleri taş çağına geri döndürdü; bilimsel devamlılıklarını sürdürmek için yeraltına kaçanlar hariç. Gezegen istikrara kavuştuğu zaman, kutuplar yer değiştirdi. Gobi yaşanamaz bir çöle dönmeye başladı, pre – Nordic krallığın kalıntıları tonlarca kumun altına gömüldü; ve Antarktika donmuş bir çorak araziye dönüştü, reptilian imparatorluğunun kalıntıları tonlarca buzun altında kaldı. Sibirya’daki Mamutlar neredeyse bir gecede donup katılaştı. Ana üs merkezleri darmadağın olunca, gezegen üzerindeki gizli ileri karakollardaki reptilian güçleri bir araya toplandılar ve sağlam kalan yer altı mağaralarına indiler. Bu çok – seviyeli hidrotermal mağaralar onların yeni meskeni oldu, özellikle Nepal bölgesi ve Benares Hindistan’dan Tibet’teki Manosarowar gölüne kadar olan bölgenin altında bir yer altı sistemi oluşturdular. Eski Gobi ‘Nordic’lerin bir çoğu da yeraltına kaçtı, Moğolistan ve orta Asya bölgesinin altında son zamanlarda keşfedilen mağara sistemlerine indiler. Reptiloidlerin yaptığı gibi, ‘Nordic’ler kendilerini istenmeyen istilacılardan korumak için bu yer altı alemlerinin girişlerini dikkatle gizlediler.



    Daha aşağıda Reptilian ve Nordic mağara sistemleri kesişiyordu, bu, iki süper – güç arasındaki çatışmaları kaçınılmaz yapıyordu. Diğer Nordic’ler batıya doğru göç ettiler ve en sonunda İskandinav olan ırkları oluşturdular, diğer daha fanatik bölümler Hindistan’ı istila ettiler [Hindistan alt – kıtasının ‘Aryan’ istilası] ve onlara kendi “tanrıların Hindu’ geleneklerini getirdiler, aslında bu tanrılar karmaşık teknolojileri kullanan dünyadan insanlar veya ‘kadim astronotlar’ idi. Reptilianlar ve onların yer altı ‘yılan – dünya’ları da Hindu geleneklerinde ortaya çıktı, reptiloidlerden ‘Naga’lar olarak sözeder; insan ırkını çok tehdit eden reptilianları n yer altı ırkı. Ayrıca, kadim vedic metinler garip makineler, ‘vimanalar’ denen cıva ile güçlendirilmiş hava gemileri ve hatta nükleer savaştan söz eder, bu teknolojiyi ‘Aryan’ Nordicler Hindistan’ı istila ederken kendileriyle birlikte getirmişlerdi.



    150,000 M.Ö. – Gobi bölgesinin altındaki [Başkenti ‘Shambala’ olan ‘Agarta’ krallığındaki] ‘Nordic’ler ve Nepal bölgesinin altındaki Reptiloid’ler önce Asya’nın mağaralarında, sonra Amerika ve diğer kıtaların mağaralarında birbirlerine karşı savaşa devam ettiler, en sonunda çatışmalarını Ay ve Mars’a taşıdılar. [NOT: Aslında Shamballa, Gobi bölgesinin üzerinde 5 nci boyutta bulunan eterik bir Işık şehridir]



    100,000 M.Ö. – Terra/Dünya/Shan sisteminin Nordic’leri ve Reptiloid’leri hiperuzay yolculuğunu keşfettiler. Amerika çok daha sonra Philadelphia Deneyi sırasında hiperuzayı manipüle etmeyi keşfedecekti. Hiperuzaya erişmek göreli olarak kolaydır, problem hiperuzayı trajik ve tehlikeli yan etkiler olmadan manipüle etmeye çalışmaktan gelir. Son 70,000 yılda, yıldızlararası ve boyutlar arası seyahatin gelişiyle, galaksinin büyük bir bölümü ve birçok boyut kolonileştirildi. Dünya üzerindeki yaşam formları “beşikten çıkmayı” başardılar. Çoğu durumlarda gezegenin kitleleri, özellikle daha kötü niyetli yıldız grupları tarafından kasten teknolojik karanlık ve yoksulluk içinde tutuldu; bunun nedeni bu kötü niyetli varlıkların esir stoklarını, biyo – genetik kaynaklarını ve orijinal başlangıçları Dünya gezegeninde olan çeşitli ‘yabancı – uzaylı’ gruplar için kaynakları sürdürmelerini sağlamaktı. Tüm tarih boyunca gezegendeki en zeki zihinleri toplamak için düzenli ‘beyin göçleri’ sağlandı, bu zeki varlıklar yeraltında, gezegen – dışında veya diğer boyutlarda işleyen gizli topluluklara inisiye edildi. Müdahalecilere ve onlara benzeyen müdahalede bulunmayanlara karşı potansiyel tehdit olarak düşünülen Dünya gezegeninin savaşı seven kitleleri uzun vadeli eko – politik esarete, köleliğe manipüle edildi. Kötü niyetli yabancılar/uzaylı lar, Nordic’lerin yardım ettiği Dünya gezegenindeki ‘açık’ veya ‘özgür’ toplum olasılığından ve bunun onların galaktik imparatorluğunu tehdit etmesinden korkuyorlardı ; ve hayırsever yabancı/uzaylı lar, Draconian’ları n galaktik savaşlarında onlar için savaşacak zihinleri kontrol edilen savaşçılar olarak kullanılan Draco’ların yardım ettiği [Nazi kuvvetleri gibi] ‘kontrol’ edilen toplum olasılığından korkuyordu. Antarktika’daki Nazi/Bavaria uzay kuvveti, en sonunda galaksinin yakın sektöründeki 21 yıldız – sistemindeki dünyaları köleleştirmek için Draco kollektif kuvvetlerine yardımcı olmaktan sorumlu olacaktı. Dünya üzerinde, bu kötülükler üçüncü bir hizip tarafından gerçekleştiriliyordu – Mısır/Giza çölünün altındaki mağaralarda üslenen ASTARTE veya ASHTAR kültü (Ashtar Kumandası ile ilgisi yok). Daha sonra Nazi okült toplulukları ile, geleneksel dindarlık unsurları ile ve gezegenin GERÇEK kontrolcüleri olan Uluslar arası Bankerler/Bankacı lar ile yakın bağlar oluşturan bu kült, insansı ve Reptiloid tekno – büyücüler arasında gezegenler - arası bir organizasyonun parçası olan bir işbirliği oluşturdu.



    İnsan ve serpent (yılan) ırklarının düşmüş unsurları, kendi üstatlarının 3 ncü boyut maddesi ve teknolojisinde işlemesi ve manipüle edebilmesi için Kendi Luciferian üstatları tarafından kullanılacak genetik olarak – oluşturulmuş bedenler geliştirmeye başladılar. ‘Griler’ olarak adlandırılan varlıkların çoğu tasarlandı. Üç yaratımdan – melekler, insanlar ve canavarlar (yılan, reptilian, sürüngenler) – düşmüş unsurlar şimdi Lucifer’in yaratıcı plana karşı kadim isyanının ve komplosunun bir parçası olarak işbirliği yapıyordu. ‘Griler’ karmaşık sibernetikler ve aşılama teknolojileri ile birleştirilen reptiloid, böceksi, insansı ve hatta bitki - benzeri DNA’ların frankeştayn benzeri bir birleşimidir. Bu teknoloji onları bir grup zihnine bağladı, bu grup zihni tamamen kontrol ediliyordu ve düşmüş gerçekliklerin kendisi bunlara enkarne oldu.



    Bu ‘evren’in çoğunu manipüle eden asi gerçeklikler ‘Ashtar’ işbirliğine sızdı ve kirlilikler yarattı. Onlar sonunda Sirius – B’de geniş bir şebeke kurdular. Ancak, Sirius – A’da onların yayılmacı felsefesine direnen bir hizip ortaya çıktı ve Sirius A İttifakı olarak tanındı. Ashtar kollektifi içindeki birçokları 3 ncü, 4 ncü ve 5 nci yoğunluk aşılamalar vasıtasıyla psionik olarak birbirlerine bağlı olduğu için, 3 ncü, 4 ncü ve 5 nci yoğunluk alemlerine erişimi de sahip olan Draconian’ları n kollektif içine sızmaları ve onu manipüle etmeye başlamaları çok zor değildi. Müdaheleci – olmama etiklerine sıkı sıkıya bağlı olan ‘Nordic’lerin birçoğu uygarlıklarının çekirdeğini Lyra’nın Halka Nebulasına yakın kurmuşlardı. Reptiloidler imparatorluk üslerini Alpha Draconis’te kurdular, ‘Draconian’ları n yağmacı aktivitelerine inanmayan diğer reptilian hizipleri ilişkilerini kesip ayrıldılar ve Capella gibi başka yıldız sistemlerinde bağımsız koloniler kurdular (bu reptilian hizipleri uyumsuzluğu sona erdirmek için şimdi Kozmik Hiyerarşiye hizmet ediyor). Sonraki 100 yılda iç çatışma ve iç sabotaj nedeniyle Ashtar Kollektifinin etkisiz olduğu görülüyor. Zamanla kollektifin bütünlüğü yeniden sağlandı ve Asthar grubu drako imparatorluğunun yıkıcı taktikleri üzerinde galaksideki en başta gelen, en gelişmiş otorite oldu.



    50, 000 M .Ö. – Ani bir sürpriz saldırıda, Alpha Draconian imparatorluğu Lyra bölgesindeki Nordic koloni dünyalarının üçünü yok etti. Diğer birçok gezegen bu Lyra Savaşları sırasında Draco Bord Kollektifi olarak bilinen grup tarafından tahrip edildi. Onların ilk yaptıkları şey toplumun tüm katmanlarına sızmak ve zihin kontrolü uygulamak için aşılar kullanmaktı. Sonra sistematik olarak kollektif ruh matriksini aşındırdılar ve nüfusu kendi grup hafıza komplekslerine asimile ettiler, nüfusun ruhsal tarihini kendi anıları ile değiştirdiler, onları asalaklara dönüştürdüler. Bu, o kollektif unsurların şimdi bu gezegende yapmaya giriştikleri şeydir, tam olarak aynı şeyi yapmaya çalışıyorlar. Eğer etrafınıza bakarsanız, buradaki birçok insanın en yüksek hayıra ilgisiz olduğuna görürsünüz, onlar sadece bencil tutkularını tezahür ettirme amacına sahipler. Birçok dünya lideri karanlık güçlerin ve negatif ET’lerin tamamen kontrolü altında, birçoğuna sibernetik kontrol mekanizmaları aşılamak için psişik ameliyatlar yapıldı.



    Bu sistem asimile edildiği zaman, zihin kontrolünün bu ilkel şekillerinden etkilenmemiş olan bir grup bu sisteme geldi ve Sirius Yüksek Kumandasının bir ileri karakolunu oluşturdu, onların rolü eğitim ve barışı sürdürmekti. Lyra’ya yapılan ilk saldırıda 50 milyar erkek, kadın ve çocuk öldü. Vega Lyra yıkımdan kaçtı ve bir savunma oluşturabildi ve yok olan dünyalardan hayatta kalan bazı mültecileri aldı, diğer mülteciler Rigel Orion ve Pleiades yıldız kümesine kaçtılar, burada Dünyalar Federasyonu’nun temeli olan terra – şeklinde bir çok dünyalar başlattılar. Hyades ve Andromeda takım yıldızları [Andromeda galaksisi değil] kolonileştirildi, ayrıca anti – madde evreninde bir çok dünyalar kolonileştirildi. Bu periyotta daha sonra Sirius Çemberi olarak bilinen elit bir Yüksek Komuta oluşturuldu, üyelik ebedei gerçekliklerin monadik grup kaynakları ile sınırlandırıldı.


    32,000 M.Ö. – Draconian kuvvetlerinin çok fazla sayıda sızmalarından sonra, Orion Rigel’deki Nordic’ler Reptilian ve Gri güçlerine karşı umutsuz bir savaş başlattılar. Hayatta kalan Nordic’ler Orion yıldız kümesinden kovalandılar ve Sirius – A’daki Sol’un Jovian aylarına sığındılar. Diğer insansılar dış Orionite sistemlerine gittiler, merkez imparatorluğa yakınlıkları nedeniyle egemenliklerini Draconian kollektifine bırakmak zorunda kaldılar. Bu insanlar Draconian kollektifi tarafından köylülerin bir krala veya diktatöre hizmet ettiği benzer şekilde imparatorluğa hizmet etmeleri için kullanılıyorlar, ama çok daha büyük ve daha trajik ölçekte.



    18,000 MÖ. – Orion yıldız kümesi şimdi tam olarak Alpha Draconian imparatorluğunun otoritesi altında hizmet eden “Orion Birleşik Dünyaları” tarafından kontrol edilmektedir, Rigel ve Bellatrix, Orion gücünün en büyük merkezleridir. Orion’un bu alt – imparatorluğu altı Orion yıldız sisteminden oluşur, bunlar imparatorluğun zaptetme asalak tutkusunu beslemek için galaksinin bu sektöründeki birçok dünyayı istila etmeyi ve boyun eğdirmeyi başardılar. Bu dünyaların birçoğu köle – gezegenlerdir, bu gezegenlerde insan kolonileri yaşar, buna yaşamak denirse. Draco – Orion imparatorluğunun canavarlıkları tüm galakside bilinmektedir ve Federasyondaki düşmanları arasında “Şeytani Altı” ismini kazanmıştır. Pleiades’liler ve Orion’lular arasında yıkıcı savaşlar yapılmaktadır. Tüm dünyalar harap olmaktadır. Birçoğu Rigel Orion’dan mültecilerin soyundan gelen Sirius’lular Orion’lular ile yıldızlararası çatışmanın uzun bir tarihine başladılar.



    10,000 MÖ. – Draconian kollektifinin çekirdek sistemleri şunlardan oluşur: Alpha Draconis, Rigel Orion, Epsilon Bootes, Zeta II Reticuli. Ashtar İttifakının çekirdeki sistemleri ise: Sirius – A, Arcturus, Aldebaran, Altair. Birleşik Federasyonun çekirdek sistemleri: Taygeta Pleiades, Tau Ceti, Vega Lyra, Procyon. Bu üç ağı daha iyi anlamak için, Birleşik Federasyonunun ANA odağının spiritüel gelişime odaklanmak, Ashtar İttifakı’nın ana odağının entelektüel gelişime ve Mesih uygarlığı idealinin gelişimine odaklanmak ve Draconian’ları n ana odağının materyal fethetmeye odaklanmak olduğu söylenebilir. Bizler ruh, zihin ve madde evreninde yaşıyoruz. Ancak, hatırlanması önemli olan şey ruhun maddeye egemen olmasıdır. Gerçek spiritüel YAŞAMI taklit etmeye çalışan düşmüş gerçeklikler vardır. Onları ‘meyvelerinden’ ve materyalizme olan obsesyonlarından tanırsınız. Ve onlara göre onların maddi araçları savunması ruhun kurtuluşu içindir, örneğin özgür faaliyeti, bağımsızlığı, yaratıcılığı, özgürlüğü ve kendini – ifade etmeyi engelleyen psionic – elektronik KOLLEKTİF’e teslim olarak kurtuluş denen şey. Bu tür sahte “kurtuluş” ruhu özgürleştirmek yerine öldürür. Ancak, Federe dünyalar (bir araya gelmiş dünyalar) Draconian’lara boyun eğmeli ve uysal olmalıdır, yoksa Draconian’lar Federasyon dünyalarını yok edecektir.. Draconian Kollektifi, tüm galaktik asimilasyon ve fetih yolunda Federasyon dünyalarını tek engel olarak düşünür. Draconian’lar özellikle, istilacı güçlerin bağımsız dünyaların egemenliğine ve kaderlerine müdahale etmelerini önlemek için galaksinin güvenliğini sağlamaya çalışan istilacı olmayanlara düşmanlık gösterirler. Canavarın doğasını fethetmek için, önce tüm YAŞAMIN görkemli KAYNAĞI ile barış içinde olarak içimizdeki canavarın doğasını fethetmeliyiz.



    1500 M.S. - Draconian Reptiloid’ler ve Rigel’li Griler Procyon’daki Nordic kolonisi dünyasına saldırıp fethetmeye çalıştılar. Başarısız oldular ve bunun bir hata ve yanlış anlama olduğu bahanesini kullandılar. İnanılmaz şekilde, Rigel’li Griler, Orion savaşları sırasında Rigel’deki eski yuva – dünyalarından kovalanmaları nın sonucu olarak onlara verilen zarara karşılık olarak ileri teknoloji sunarak Procyon’un bazı kendine – hizmet eden üyelerinin güvenini kazandılar. Dracolar/Griler, Truva – atı tipinde bir tahrip etme ve sızma vasıtasıyla Procyon toplumunun tüm seviyelerine eriştiler. Kritik bir noktada, Draco – Griler ani bir darbe yaptılar ve Procyon’un kontrolünü ele geçirdiler. Birçok Procyonlu öldürüldü, birçok Nordic köle ve deneyler için biyolojik/DNA kaynakları olarak kullanılmak üzere esir alındı. Zihinsel olarak kontrol edilen bu Nordic’lerin birçoğu, Dünya gezegeni dahil diğer hedeflenen dünyaların sakinlerinin güvenini kazanmak için kullanılıyor. Sonunda Procyon boyutlar – arası özgürlük savaşçıları 20 nci yüzyılın [dünya – zamanı] son bölümünde insanlarını özgürleştirdiler. Galaksinin bu sektöründeki üç BÜYÜK yıldızlararası süper güçler çok boyutlu olarak genişlemeye, savaşlara devam ediyorlar, imparatorluklar yükseliyor ve düşüyor, uygarlıklar köleleştiriliyor ve özgürleşiyor.



    Ruh ve madde arasındaki savaş devam ediyor. Dünya gezegeni üzerindeki kadim başlangıçlarının bilgisini kaybeden birçok dünyalar gerçeği keşfetmeye başlıyor. Tüm gözler Dünya gezegenine ve burada oluşmaya başlayan galaksiyi – sallayan olaylara çevrilmeye başlıyor. Yaratıcı, yıldızlar arasında dağılmış olan sadık monad’ların yükselen/egemen veçhelerini kullanarak, bozulan yaratımı uyuma geri getirmek için gizemli ve huşu verici bir planla Dünya’ya odaklanmaya devam ediyor. Yaratıcı Tanrılar kaosun maddi kuvvetlerini yok etmeyi istemiyor, ama bunları temizlemek ve bu Evrenin ve ötesinin orijinal planı ve amacı ile hizalanmaya geri getirmek istiyor. Bu, bireysel olarak gerçekleştiriliyor. Bizler, evrenin maddi güçlerini ‘uysallaştırmak/ evcilleştirmek’ için ve onları ruh ile hizaya getirmek için Tanrı’nın gövdeleriyiz. İnsanlık başlangıçta bu tür doğaüstü egemenliğe sahipti, ancak Genesis 3 ncü bölümde tanımlandığı gibi, ‘yılan’ ırkına hükmeden düşmüş gerçekliklerin yalanlarına yenilerek bu güçleri kaybettik. Bu, insanlıkta şüphe ve korkuyu meydana çıkardı ve sonuçta ilahi YAŞAM’ın akışı için iletken olarak hizmet eden Tanrı’ya iman kayboldu ve doğaüstü egemenliğimiz kayboldu… İsa’nın misyonunun fonksiyonları ndan biri, istekli olan HERKESİN içlerindeki mükemmel ve sonsuz Tanrı ile tekrar BARIŞ yapabilecekleri bir yol tesis ederek bunu restore etmekti. İçimizdeki Görkemli Tek Yaratıcı Tanrının sağladığı inayetin gücüyle, kendi materyal doğamızı spiritüel doğamızın kontrolü altına sokmayı SEÇEREK bu alemi tekrar uyuma geri getirebiliriz.



    2000 M.S. – Pleiades’liler ve Orion’lular arasındaki çatışma şimdi dünya gezegeni üzerine odaklanıyor. Dünya stratejik yerleşimi ve kaynakları ve galaktik tarihteki merkezi rolüyle, her iki tarafın başarısının veya başarısızlığının ANAHTARI’dır. Sirius’ta, Draconianlar ve Orion’luların sızmasının, Andromeda – Pleiades’e sadık olan hizipler tarafından ortaya çıkarılmasıyla büyük bir iç savaş patlak verdi. İttifaktaki birçokları, özellikle Sirius – A, Andromeda – Pleiades federasyonları ile birleşmeye başladı. Sirius – B’dekiler, reptiloidler de dahil, kendilerini Draco – Orion kollektiflerine hizaladılar. 50 mil uzunluğunda savaş gemileri olan Draco – Orion destekli bir donanma, üçüncü boyut bütünlüğünü sürdürmek için ışık – altı hızlarda Sirius – B’den ayrıldı. [Işık – hızını aşarak diğer boyuttaki realitelere gitmek, diğer – boyuttaki moddan üçüncü boyut realitesine girmekten daha kolaydır].



    Onların varış yeri SOL sistemidir, burada bir elektronik Yeni Dünya Düzeni diktatörlüğünü uygulamaya yardım etmeyi tasarlıyorlar. Bu diktatörlüğün Draco – Orion – Sirius B ittifakındaki insan ajanları (bunlar uluslar arası bankacılık cemiyetlerinin üyeleridir) dünyada, Giza, Mısır; Dulce, New Mexico [bunlar ciakar’lar veya kanatlı drakolar, beyaz drakolar ve yeşil drakolar tarafından kontrol edildiler]; Pine Gap, Avustralya; ve Almanya’nın Alsace – Lorraine bölgesindeki Alman Thule Toplulukları ve Antarktika’nın New Shwabenland bölgesindeki ‘New Berlin’ üssünden işlerini yürütmektedirler. Dünya’nın vatandaşlarını hedefleyen çok büyük kaçırma, beyin yıkama ve aşılama programları, dünya gezegenini ele geçirmeyi ve Draconian – Orion kolektifine katmayı kolaylaştırmak için önceki yıllarda gerçekleştirildi. Bu sektörü, dünya gezegeni de dahil, gelen Draconian – destekli güçlerin müdahalesine karşı korumak için, Andromedalılar, Pleiadeasliler, Tau Ceti’liler, Procyon’lular, Arcturus’lular, Iummite, Vega’lılar, Koldasianlar ve Birleşik Federasyona sadık olan diğer güçler Neptün’ün yörünge küresi yakınında muazzam bir ‘abluka’ oluşturdular. Draconian destekli kuvvetler dünya gezegeni üzerindeki kadim başlangıçlarının farkındalar ve ‘kendi’ gezegenlerini geri alabilmek için, gezegenimizin tarihinin bu kritik zamanında insan ırkını köleleştirmeye niyetliler.



    Daha yakın olaylar – 1996 yılının ilk yarısında, güneş sistemimizin hemen dışında park eden büyük bir ana gemi Andromedalılar tarafından bulundu, bu gemi 1967’de görüşülen müdahale etmeme anlaşmasını ihlal ediyordu. 1996’da daha sonra Ashtar Kollektifi ve Sirius Yüksek Komutasının keşfi, gemide çok sayıda kriyojenik (ısı düşüklüğü sebebiyle meydana gelen) hareketsizlikteki draco/reptilian askerleri ortaya çıkardı. Andromedalılar geminin orijininin Ursa Minor sistemi olduğunu ifade ettiler. 1997’de, Draco Kuvvetleri, Sirius Yüksek Komutasının karargahlarını imha edebilecekleri küstah inancıyla Sirius Sistemine saldırdılar. Bu kuvvetler, Ashtar Kollektifi/Sirius A İttifakının anahtar üyelerinin resmi yaptırımına sahip oldukları inancına kandılar ve Draco/borg Kollektifinin bölgesel savaş donanmasını harap eden bir tuzağa yakalandılar. Sonra güneş sistemimizdeki ana gemi Ashtar Komutası tarafından yok edildi.



    1997’de Bölgesel Draco donanmasının Federasyon/Ashtar İttifakı tarafından hemen hemen ortadan kaldırılmasından bu yana, birçok görüşmeci bazı türde anlaşma veya ateşkes görüşmeleriyle olası bir Galaktik Savaşı önlemek için galakside temsilci fonksiyonları uygulayarak yolculuk yapmakla meşguller. Niyet edilen hedef, kalan kuvvetlerle herhangi bir çatışmayı mümkün olduğu kadar birçok sistemin dışında tutmak. Pleiades, Procyon ve Tau Ceti’den gruplar, hem Orion sistemindekiler hem de güneş sistemimizin dışındaki Draconian’larla karşı karşıya gelmekteler. Güneş sistemimizde karantinayı sürdürmek için eylem tasarlandı. Çatışmanın her iki tarafından da yaşam kayıpları olduğu bildirildi. Bundan başka, Dünya için abluka savunma sistemi yaratma amacıyla yedi gemi şu anda Dünya’nın atmosferine park etti. Abluka iki Andromeda, iki Pleiades ve üç Procyon gemisinden oluşuyor. Procyon insansıları son zamanlarda Dünyayı karantinada tutma çabasında kuvvetli partnerler oldu, böylece bize doğal bir temelde tekamül etme şansı veriliyor. Procyon insansıları sadece son zamanlarda grilerden özgürleştiler, bu nedenle Dünyadaki nüfusun pozisyonu ile ilgili çok destekleyici ve şefkatliler.



    1998’den bu yana, Sirius B sisteminde bir diğer büyük gemi donanması yığılıyor, bu Dünya’nın yerleşik olduğu çeyrek dairede Sirius B sistemi ve Orion sistemi arasında olası bir çatışmayı işaret ediyor. Süreklilikteki olaylar değişebilse de, şu anda donanmanın büyük ölçüde etkisiz pozisyonda olduğuna inanılıyor. Sirius İttifakları, Orion İmparatorluğu, Galaktik Federasyon ve Ashtar Kolektifinden temsilcilerin dahil olduğu son zamanlardaki bir konferansta [Griler veya Draconianlar (Reptilianlar) bu toplantıya katılmadılar] bölgesel haklar ve galaksimizin belli bölümlerindeki haklar konusu görüşüldü. Resmi tutum, daha fazla müdahale olmadan tekamülümüzün sağlanabilmesi için Dünyanın kendi başına bırakılması oldu. Sirius Yüksek Komutası/İttifakı – Ashtar Kollektifi – Galaktik Federasyon grubu, tüm Orion İmparatorluğu ile kendi başlarına dövüşme yeteneğine sahiptir ve Dünya’nın yerleşik olduğu sektörün tekamülünün desteğinde yalnız değiller.



    Bu zamanda Dünya’da aktif olan negatif ET grupları, Orion İmparatorluğu veya Draco/Borg Kollektifi tarafından resmi olarak tasdik edilmiyor; onlar galaksi için barışı arzu etmeyen bu gruplardan uzaklaşan unsurlardır. Bunun gerçek çözümü herkesin bireysel olarak kendi negatif egosunu arındırması, yükseliş süreci ile ilerlemesi ve ruh ve monadik uzantılarını temizlemesidir. Sadece bu, çatışmayı sona erdirir. Şu anda, Draco Kollektifi ile, sadece kendilerinin walk – inleri olan insanları kaçırabilecekleri ile ilgili bir anlaşma vardır. En son görüşmeler, Draco ittifakının günlerinin sayılı olduğunu bildiklerini gösteriyor, liderlerin çoğu aydınlanma deneyimliyor ve uzun süreli barışı tesis etmek için Federasyon ile işbirliğine isteklilik gösteriyorlar. Ancak savaşçı sınıflar farklı fikirlere sahip ve hakim olma ve katliam içgüdüsünden başka bir şey bilmiyor. Hala gidilecek uzun bir yolumuz var, ancak eğer hepimiz negatif egolarımızı temizlersek, o zaman bu sona erer. Griler kendilerinin bedenlenmeleri için bir ruh matriksiyle yeni bir insan/reptilian melezi geliştiriyor. Kaçırmaların amacı bu ve bu çalışma, özgür iradenin ihlal edilmemesi sağlanması koşuluyla Kozmik Hiyerarşi tarafından destekleniyor. Yargılama ve Zulüm her şeyi daha fazla kutuplaştırır. Kendinizi bir an için grilerin yerine koyun, onlar üreyemiyor, çoğalamıyorlar, onların bilimsel hatlar ve kendini yöneten mutasyon boyunca, kendi ruh matrikslerini yok etmekle sonuçlandı, eğer yeni bir melez matriks geliştirmezlerse, varlıkları sona erecek. Bu durum, bu galaksi için felaket olurdu, çünkü Griler bu yaratımda ‘karanlık’ kutbu bedenlemek anlamına geliyor, onlar olmadan bu yaratım aşırı kutuplulukları n sentezi amacına erişemez. Dahil olan tüm varlıklar kafalarını güneşin parıldamadığı yerden kaldırmalı ve olan her şeyi bağışlamalı, yeni öğrenim fırsatlarını ŞİMDİ kucaklamalı ve barış ve uyumun gelecek anlarını yaratmalıdır. O kutupluluğun bu yeni bedenlenmeleri bizim gibi barış ve anlayışı arıyor. Daha eski unsurlara güvenilemez, yine de yaratıcı plana bütünlüğü restore etmek için o enerjinin bu yeni aydınlanmış veçheleriyle çalışmalıyız, eğer biz kıdemli ışıkişçileri bunu yapmazsak, o zaman umut olmaz. Bizler örnek olmalıyız

    İnsanoğlu geçmişte Dünya dışından etki ve müdahale görmüştür, bu müdahaleler hala devam etmektedir.

    Yaradılışımıza dair geleneksel öyküyü hepimiz biliriz. Adem ile Havva, yılan-iblis, yasak elma, Nuh tufanı, melekler, şeytan, günahlar, cennet- cehennem gibi olgularla dolu dine dayalı eski var oluş hikayelerinin karşısına Evrim teorisi denen ve bilimsel platformda ciddi kabul gören bir sav çıktığından beri, yaratılış öyküsü ile Darwinizm savaşır durur. Çünkü dinler, bir yaradan tarafından ideal olarak birden yaratıldığımızı, Evrim ise tek hücreden bugüne dönüşerek ve evrimleşerek uzun zamanda kendiliğinden oluştuğumuzu söyler.

    İnsanlığın kökeni ve gelişimiyle ilgili bu alışılmış düşünceler, 21.yüzyıl adına artık yeterli görünmüyor ve Evrim’cilik ve Yaratışcılığın yazdığı geriye dönük olası senaryoların verdiği cevaplar, tarafsız beyinlerde soruların tam karşısına oturamıyor. Çünkü iki taraf tüm kanıtlarını sunsa da parçalar arasındaki boşluk, bugünkü insanın dünya üzerindeki geçmişini mantıklı bir düzleme koymamıza engel oluyor. Şüphesiz ki eldeki somut verilerle gerçeğin tamamına erişmemiz henüz söz konusu değil ama bu durum, bizim bazı olasılıkları yok saymamızı gerektirmiyor. Sıra dışı senaryoların gerçek olabilme ihtimalini düşünmeden edemiyoruz. Geçmişimiz üzerinde tartışmaya, düşünmeye, araştırmaya elbette devam edeceğiz, ta ki somut ve tam gerçeğe ulaştığımızı bütün insanlık olarak kabul edene kadar. Tabii ki mevcut sistemik rantlara tehdit oluşturan sıra dışı fikirleri dile getirenlerin tarihte başına gelenleri bilmemize rağmen…

    Metafizik olguların; insanın yaratılışına dair geleneksel bilgilerin içinde, tek tanrı tarafından yaratılmışlık ya da Evrimcilik kalıbından taşan bambaşka bir savunusu var ki, o da insanın yaratılışında bir takım dış etkilerin bilinçli müdahalesi olduğudur. Güncel söylemiyle UFO’lar ya da uzaylılar tarafından ademoğluna etkilerde bulunulduğu düşüncesi son yıllarda çok fazla taraftar buldu ve işte bu noktada son elli yıldır yaratışçılık ve evrimcilik söyleminden çıkıp metafizik bir bakış açısına yönelme yolu açıldı:



    İnsanoğlu geçmişte Dünya dışından etki ve müdahale görmüştür, bu müdahaleler hala devam etmektedir.

    Biraz sıra dışı gelse de bu iddia çok ciddi kanıtlarla her geçen gün daha fazla gerçekliğiyle karşımıza çıkıyor. Öncelikle arkeolojik keşifler reddedilemez durumda artık. Özellikle son otuz yılda, öncelikle çok da ciddiye alınmayan Daniken’den sonra Sitchin ayakları daha yere basan iddialarda bulundu. 12.Gezegen’le başlayan kitaplar dizisi bize Nibiru ve Anunnakiler kelimelerini tanıştırdı. Sitchin’in Dünya kronolojisi olarak hazırladığı liste, şimdiye kadar bildiğimiz her şeyin üstüne çizik atıyor ve bambaşka bir senaryo yazıyor:

    Evrimimiz kendi doğal yolunda değil.

    Gökyüzünden yere inen tanrılar, maymun kadının yumurtası ile kendi spermlerinden bir Adamu yarattılar ve üreyen yeni ırkla yeryüzünde medeniyetler kurdular, şehirler yönettiler. Geçmiş uygarlıkların kalıntıları ve genlerimiz onların izlerini taşıyor. Dünyalı ırk, Göksel tanrıların medeniyetleri için kölelik yaparken, uzaylı tanrılar birbirlerine düştüler, kavgalar ve savaşlar sonucunda yeryüzünden çekildiler ve insanoğlunu kendi kaderinle baş başa bıraktılar.(ya da biz öyle sanıyoruz!) Ve hala bizi yine “gözlemeleri” ve kurtarmaları için dönmelerini bekliyoruz, Mesih, Mehdi, İsa ya da herhangi başka bir isimle…

    Çözümlenen binlerce Sümer tableti sanki bir bilim kurgu filminin senaryosu gibi Sitchin tarafından önümüze atıldı, ister filmin kahramanlarından birini oynayın, ister sinema locasından patlamış mısır yiyerek seyredin! Seçim sizin…

    Üstelik Sitchin bu konuda yalnız ve desteksiz de değil, Graham Hancock, Peter Thomson, D.S Allan gibi isimlerin arkeolojik ve kayıtsal araştırmaları mit olarak kabul edilen bazı gerçeklerin kabulünü sağlamaya yardımcı oldu. Çünkü sadece Sümer’ler değil, mevcut dinlerden önceki diğer eski mitlerin ve uygarlıkların gizemleri de, “dış müdahale” savunusunun altını hızla dolduran hikayeler içerir.

    Uçan Tanrılar, insanla konuşan kanatlı melekler, gökyüzünde giden ateş arabaları, tanrının ateş saçan okları, denizin üstünde dolaşabilen, gökyüzünden insana korkunç seslerle seslenebilen tanrılar gibi mitsel olgular eskisi kadar hayal ürünü sayılmıyor artık. Hint - Maya - İnka –Sümer- Göktürk vb. bir sürü yaratılış efsanesindeki göksel etkiler, birbirinden epey uzak coğrafyalarda bile ortak noktalar taşır. Birçok efsane ve mit; köklerimiz ve medeniyetlerimizin başlangıç noktasında göklerden gelen bir takım sıra dışı tanrısal olgulardan bahseder. Bu hikayelerde dünyayı ziyaret eden göksel tanrıların, birbiriyle gökte savaştığı, insanlara teknik ve yaşamsal bilgiler verdiği, insanlarla cinsel ilişkiye girdiği, dünyada medeniyetler ve hanedanlıklar kurduğu anlatılır.

    Dünyanın pek çok yerinde hala ayakta kalan olağanüstü mimari taşıyan eserlerin nasıl yapıldığı gerçek anlamda bir sır. Mısır’daki piramitler, Lübnan’daki Baalbek, Bolivya’da Titicaca gölü yakınındaki Tiahuanaco, Peru’daki Machu Picchu, Kamboçya’daki, Angkor Wat tapınağı, Meksika ve merkez Amerika’daki büyük tapınaklar, Çin’deki piramitler örnekleri teşkil etmektedir. Türkiye’deki 8000 yıllık Çatalhöyük’te son derece iyi parlatılmış obsidiyen ayna, modern teknoloji ile yapılabilecek küçük delikleri olan taş boncuklar ve madenlerin eritilip kullanılması ile ilgili mevcut bilimin kabul ettiği hiçbir mantıklı açıklama yoktur. Somut arkeolojik eserler kadar bilim, matematik, astronomi, takvimler ve ezoterik bilgiler ile ilgili ilk kaynakların yolu hep gökyüzünden gelen tanrılara çıkar.

    Anunnakiler kimdi?

    Birçok uzman ve araştırmacıya göre Sümer tarihindeki anlatılar Tevrat’a oradan da İncil’e aksetmiştir. Ve Sümer yazıtları “dış müdahale”nin en ayrıntılı kanıtlarıdır. Sümer’lere göre; Güneş sisteminin bizim tanımadığımız bir gezegeni olan Nibiru ‘dan gelen Anunnaki’ler dünyadaki altını çıkarmak üzere işçi yaratmak istemiş. Dünyadaki ilkel dişinin yumurtası ve Anunnaki spermlerinin birleştirilmesi ile laboratuar koşullarında oluşan zigot, (bugünkü tüp bebek) taşıyıcı Nibiru kadının rahmine yerleştirilmiş ve güçlü maden işçisi yaratılmış (homo sapiens sapiens olduğu düşünülüyor). İlk yaratılan erkeklerden sonra taşıyıcı annelerin zorlanması sebebiyle kendi kendilerine üresinler diye ilk Adamu’nun hücrelerinden dişisi yaratılmış. Bu ilk yaratılan Anunnaki - insan melezi çiftinin kutsal kitaplardaki Adem ile Havva olduğu iddia ediliyor.

    Kendileri kadar uzun ömürlü ve zeki olmasını istemedikleri Adamunun yüzünden, Niburu’nun devrik komutanı Anu’un oğulları (Anu dünyayı iki oğlu arasında paylaştırmış) Enlil ve Enki birbirlerine düşmüşler. Yeni oluşan insan ırkına yardım eden tanrı Enki olmuş. (zira Adem onun genlerini taşıyormuş) Adem ve Havva dünya yüzünde çoğalmış ve Anunnakilerden öğrendiği bilgilerle medeniyetler yaratmış. Sitchin’in kronolojisinde 300.000 yıl öncesinde başlayan bu yeni ırk M.Ö 11.000 de oluşan Tufana kadar, ilkel işçi Adamu’dan, düşünebilen, konuşabilen, üreyebilen, olağanüstü kentler kuran, astronomi öğrenen, matematik bilen, tanrıları adına savaşabilen, tanrılara benzemek için gökyüzüne çıkmanın ve ölümsüzlüğün sırlarını bulmaya çalışan, dünyasal hırsları olan insana dönüşmüş.

    11.000. yılda olan (kaçıncı olduğunu tam bilmediğimiz) Tufanın sebebi; Sümer yazıtlarına göre geçiş gezegeni olan Nibiru’dur. (Yörüngesi 3600 yıldır) Onun geçişinden oluşan çekim alanından dünyada meydana gelecek etkiler Anunnakiler tarafından bilindiği için dünyalı Zuisudra, (muhtemelen Enki’nin dünyalı bir dişiden olan oğlu) Enki tarafından gizlice uyarılmış. (Enlil yaratılan Adamu ırkının yok olmasını istiyormuş) Zuisudra kendisi ve diğer canlılar için Enki’nin tarif ettiği gibi bir gemi yapmış. Tufan sonrası ise nehirlerin taşan sularına bentler yapıp, tarım ve yerleşim için Zuisudra’ya ve beraberindekilere yardım etmiş. Medeniyet yeniden oluşturulmuş ve tarım yeniden başlatılmış. Yeni medeniyet döneminde de kardeş komutanlar arasında devam eden güç ve paylaşım sorunları bitmek bilmeden uzun sürelerce devam etmiş hatta dünya üzerinde bilinen ilk Nükleer savaşa (Sodom ve Gomora) neden olmuş. Bugün kutsal kentler olarak bilinen pek çok şehir o zamanın uzay üstleri ve kritik komuta merkezleriymiş.( özellikle Kudüs) Altının üretim, kontrol ve ulaştırma merkezleri olmak üzere kurulan şehirlerde savaşlar olmuş. Sina çölünde bugün bile izleri olan ve uzaydan görülebilen etkiler bırakan savaş medeniyetin de sonunu getirmiş ve Anunnakilerin (M.Ö2023) dünya yönetiminden çekilmesine neden olmuş. Tevrat’ta Anunnakilerin adı Nefilimler olarak geçer ve İngilizceye “devler” olarak çevrilmesine rağmen gerçek kelime anlamı “gökten inenler” ve “gözcüler”dir.

    Anunnakiler, yeryüzünden çekilirler fakat bıraktıkları ezoterik bilgiler binlerce yıl pek çok kültürün ve topluluğun içinde şifrelenerek saklanır. Bu grupların içinde Simyacılar, Mecusiler, Kabalistler, Gnostikler, Şövalyeler ve masonlar vardır. Masonluğun kurucusu kabul edilen Hiram Abif, 3000 yıl önce Küdüs’te Solomon tapınağını yaparken gerçek Anunnaki ile İsrailoğullarının YHVH adını verdiği tanrı arasındaki bağlantıyı biliyordu. Bu bilgisi yüzünden İsrailoğullarıyla ters düştüğü için öldürüldü. Ve bu bilgilerin hala sır olarak Masonlarda olduğu söylenir.

    Eski mitlerden sonra var olagelen dinlerde ise dış dünya müdahalesi peygamberler aracılığıyla devam eder. Örneğin Ezekiel peygamber “ alevli bir arabayla” yukarıya kaçırılmıştır. (İncil 8. bölüm) Nuh ve Enoch’un da uzaya götürüldüğünden bahsedilir. Kutsal kitaplarda ve dinlerde yer alan Tanrı, melek, şeytan, günah, cennet, cehennem gibi olguların ilk çıkış noktaları dünya dışı varlıkların dünyalı ile oluşan ilişkisi sonucu meydana gelen olaylardadır.

    Uzaylı tanrılar kendi aralarında paylaşım ve iktidar kavgaları yaparken insanoğlu da bu kavgalardan nasibini farklı şekillerde almış. Kendi bilinci yükseldikçe bağımsızlığı için verdiği tepkiler ortaya çıktıkça dost olan Anunnaki’lerden de yardım almaya devam etmiş. İyi tanrılar insana yardım ettiği için kötü tanrılar tarafından sürgüne gönderilmiş ve tarih her seferinde kazanan tarafından yeniden yazılmış.

    Tanrıların çekildiği M.Ö 2023 den itibaren dünya çok hızlı değişimler gördü ve terk eden tanrıların adını kullanıp korku yaratarak, Adem ırkını kandıran güç merkezleri, kendi aralarındaki ittifaklarla 4000 yıl içinde inanılmaz ilerleme kaydettiler. Güç sahibi olanlar kiliselerle işbirliği yaparak yeni icatları kendi lehlerinde kullandılar. Zenginleştikçe halkı etkisiz hale getirdiler, aç kalmaktan korkan işçi sınıfı oluştu. Batı dünyası yüzyıllarca kilise engizisyonu altında inledi, binlerce kadın yakıldı, milyonlarca insan eğitimden, bilgiden uzak kaldı, bilgilenmeyi günah saydı. Bilimin, politikanın para tuzaklarına düşmesiyle oluşan dar görüşler, metafizik deneyimleri anormal, bilincin en önemli unsurlarını ise paranormal olarak karaladılar, bireysel bilinç uyuşturuldu ve toplu bilinç geriledi. Resmi ve maddeci bilim endüstriyel gücün elinde uşak oldu. Şehirsel yanlış büyüme, otobanlar, kutu gibi binalar, fabrika ve maden atıkları, çöpler, gürültü ve kirlilikle uçan araçlar doğal eko sistemimizi yok etti. 21. yy girdiğimizden beri kuantum düşünce ile fizik; bilinci yeniden keşfetmiştir, psikoloji insana bütünsel açıdan odaklanmıştır, tıp kendi kendini iyileştirme gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştır. Doğal bilim, spiritüalizm, felsefe hak ettiği yere çıkmaya başlamıştır.

    Metafizik ve tarihsel kayıtlara göre insanoğlu var olduğundan beri fiziksel olmayan varlıklardan bilgi almış, görüntüler görmüş, sesler duymuş eterik ya da etten kemikten varlıklarla karşı karşıya gelmiştir. Bu bilgilerin doğruluğunu kabul etmeden önce gerçekliğini kontrol etmeliyiz ve bunun yolu tüm bilgi felsefesi yöntemlerini verimli şekilde kullanmaktan geçer.(epistomoloji) Epistomoloji ise bizi eski mitlerden, kutsal kitaplardan, gen bilimden, coğrafyadan, arkeolojiden, tarihten, dilbilimden, astronomiden metafiziğe kadar geniş bir yelpazede gezdirir.

    Bu gezintilerden birisi de DNA çalışmalarının takibidir. Science dergisince “kafa karıştırıcı buluş” olarak adlandırılan bir açıklama yapıldı. İnsan genetik yapısında bulunan 223 genin, genetik evrim ağacında bulunması gereken evrimsel öncelleri yoktu! İnsan, bu genleri nereden almıştı acaba? Bakteriden omurgasızlara ve nihayet modern insana doğru uzanan evrimsel gelişmede, bu 223 gen omurgasız aşamada hiçbir biçimde yoktu. Bu nedenle, bilim adamları bu genlerin varlığını açıklamakta zorlanıyorlar ve tahminlerde bulunmaktan başka bir şey yapamıyorlar. Daha önce yapılan çalışmalarda Mitokondriyal DNA ile yapılan tespitlerde tek bir kadından ürediğimiz kesinleşmişti ve 223 farklı gen açıklaması ile Evrim teorisi bir yara daha aldı.

    Bilimsel çalışmalar birbirinden ilginç sonuçlarla her geçen gün dünya dışı varlıklar mitine bizi biraz daha yaklaştırırken son yıllarda raporlanan UFO olayları resmi olarak ülkelerce kabul edilmeye başladı. Geçtiğimiz yıl ülkemizde (Kumburgaz) Yalçın Yalman tarafından çekilen UFO görüntüleri araştırmalara göre bilinmeyen varlıklara ait. Kabul edilen bilinç henüz dünya dışı yaşamı kabul etmese de evrendeki yerine ait parçaları bir araya getiren yenilikçi ve bağımsız düşünürler çok boyutlu, bilinçli, çok varlıklı bir evrende yeni bir kozmolojiyi gözümüzün önüne seriyor.

    Matematiksel gerçeklere göre de evrende yalnız olmamız mümkün değil. Bütün kanıtların gerçekliğine rağmen insan tarihinde gelişmiş dünya dışı varlıkların etkisini yok sayıp başımızı kuma gömmeye devam edebilir miyiz? Yoksa çok boyutlu ve bizden başka varlıkların da yaşadığı evren gerçeğini kabul etmeye başlayacak mıyız? Türümüzün bölünmüş kişiliğini doğal bütünümüze tamamlamaya çalışacak mıyız?

    Kayıp Tanrılar şimdi neredeler, bizi ziyaret etmeye devam ediyorlar mı?

    Bekleyip göreceğiz…
    İndigo Dergisi

    Alıntıları Göster
    Çok enteresan bir konu. Tam detaylı okuyamadım, vaktim olduğunda zevkle tamamını okuyacağım.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: mustf9

    İyi de bu David Icke bunları neye dayanarak iddia ediyor? Yeraltında mağaralarda yaşadıklarını ve uzaylı olduklarını nereden biliyor?

    Bir insan bunu nasıl bilebilir ayrıca? Madem bu kadar güçlüler ve gerçekler neden gizlensinler ki?

    Şimdi, uzaylılarla veya piramitler veya mayalarla ilgili idiiaların birtakım dayanakları ve mantıksal izahları vardır. Fakat bu, kusura bakmayın ama, yarı insan yarı sürüngen tarzı bir düşünce bilim kurgu filmlerinde kullanılmış bir öğedir. İnsanı dönüştürecek bir bilgiye ve güce sahip olan varlıklar direkt dünyada krallıklarını ilan edip ne istiyorlarsa açıkça yaparlar, niye gizlensinler ki?

    Bence gerçek olması mümkün olmayan bir şey bu...

    Adam Araştırma yapmış Discoveryde ki belgeselde Anlattığı 50 Ülkeye gitmiş ve Dinlediği hep aynı olaymış Şekil değiştiren insanlar burdan bir iddiası var yani kendi uydurmuyor




  • quote:

    Orijinalden alıntı: kartopu2

    quote:

    Orijinalden alıntı: mustf9

    İyi de bu David Icke bunları neye dayanarak iddia ediyor? Yeraltında mağaralarda yaşadıklarını ve uzaylı olduklarını nereden biliyor?

    Bir insan bunu nasıl bilebilir ayrıca? Madem bu kadar güçlüler ve gerçekler neden gizlensinler ki?

    Şimdi, uzaylılarla veya piramitler veya mayalarla ilgili idiiaların birtakım dayanakları ve mantıksal izahları vardır. Fakat bu, kusura bakmayın ama, yarı insan yarı sürüngen tarzı bir düşünce bilim kurgu filmlerinde kullanılmış bir öğedir. İnsanı dönüştürecek bir bilgiye ve güce sahip olan varlıklar direkt dünyada krallıklarını ilan edip ne istiyorlarsa açıkça yaparlar, niye gizlensinler ki?

    Bence gerçek olması mümkün olmayan bir şey bu...

    Adam Araştırma yapmış Discoveryde ki belgeselde Anlattığı 50 Ülkeye gitmiş ve Dinlediği hep aynı olaymış Şekil değiştiren insanlar burdan bir iddiası var yani kendi uydurmuyor

    Alıntıları Göster
    Hybrid İnsan???




  • Bence forum da kultur-bilim ve bilim kurgu adinda 2 baslik olmali arkadaslar bilimin kurgularini daha iyi veriyor :)
  • quote:

    Orijinalden alıntı: kartopu2

    Hybrid İnsan???


    Alıntıları Göster

    baştan sona sabırla okudum dünyadaki bütün komploları aramızda yaşayan uzaylı bir ırka bağlamak kadar saçma bir şey olamaz.Bir ara visitors diye bir dizi vardı bunu yazan arkadaş ondan etkilenmiş galiba , tamam 11 eylül olayı mutlaka içeriden destek aldı , kenedy'i vuranlar ile 11 eylül dünya ticaret merkezi saldıralarını tezgahlayanlar aynı karanlık odaklar ama bunlar uzaylı falan değil düpedüz her yerde kolları olan amerikan finans çevreleridir.Bunlar kendilerine kimi risk görürse anında ortadan kaldırır ,bu yazının tamamı bu gerçeği örtmeye çalışan psikolojik operasyondur.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: oguz_19811981


    baştan sona sabırla okudum dünyadaki bütün komploları aramızda yaşayan uzaylı bir ırka bağlamak kadar saçma bir şey olamaz.Bir ara visitors diye bir dizi vardı bunu yazan arkadaş ondan etkilenmiş galiba , tamam 11 eylül olayı mutlaka içeriden destek aldı , kenedy'i vuranlar ile 11 eylül dünya ticaret merkezi saldıralarını tezgahlayanlar aynı karanlık odaklar ama bunlar uzaylı falan değil düpedüz her yerde kolları olan amerikan finans çevreleridir.Bunlar kendilerine kimi risk görürse anında ortadan kaldırır ,bu yazının tamamı bu gerçeği örtmeye çalışan psikolojik operasyondur.

    Bence değil arkadaşım Çünkü bir Dünya bu kadar adice yönetilemez Bu Alpha Draconian denenen Sürüngen varlıklar Tüm İnsanlığa Düşmanlar ve bu yüzden Dünyayı yavaş yavaş yok etmeye çalışıyorlar Özellikle 2012 de birşeyler kesin olacak ki bu kadar yazılmış çizilmiş Film senaryolarıda bir yere kadar elbette emin değil kimse ama Bu olay Eğer gerçekse büyük bir Ulusal Güvenlik daha doğrusu Dünyanın Güvenliği söz konusu Ancak bütün yüksek mevkiilere yuvalanmışlar Özellikle Amerika nın her kurumunda bir reptilian varmış




  • quote:

    Orijinalden alıntı: oguz_19811981
    ...11 eylül olayı mutlaka içeriden destek aldı , kenedy'i vuranlar ile 11 eylül dünya ticaret merkezi saldıralarını tezgahlayanlar aynı karanlık odaklar ama bunlar uzaylı falan değil düpedüz her yerde kolları olan amerikan finans çevreleridir.Bunlar kendilerine kimi risk görürse anında ortadan kaldırır ,bu yazının tamamı bu gerçeği örtmeye çalışan psikolojik operasyondur.


    Rotschild tiranlığı

    http://lupocattivoblog.wordpress.com/




  • quote:

    Orijinalden alıntı: kartopu2

    quote:

    Orijinalden alıntı: oguz_19811981


    baştan sona sabırla okudum dünyadaki bütün komploları aramızda yaşayan uzaylı bir ırka bağlamak kadar saçma bir şey olamaz.Bir ara visitors diye bir dizi vardı bunu yazan arkadaş ondan etkilenmiş galiba , tamam 11 eylül olayı mutlaka içeriden destek aldı , kenedy'i vuranlar ile 11 eylül dünya ticaret merkezi saldıralarını tezgahlayanlar aynı karanlık odaklar ama bunlar uzaylı falan değil düpedüz her yerde kolları olan amerikan finans çevreleridir.Bunlar kendilerine kimi risk görürse anında ortadan kaldırır ,bu yazının tamamı bu gerçeği örtmeye çalışan psikolojik operasyondur.

    Bence değil arkadaşım Çünkü bir Dünya bu kadar adice yönetilemez Bu Alpha Draconian denenen Sürüngen varlıklar Tüm İnsanlığa Düşmanlar ve bu yüzden Dünyayı yavaş yavaş yok etmeye çalışıyorlar Özellikle 2012 de birşeyler kesin olacak ki bu kadar yazılmış çizilmiş Film senaryolarıda bir yere kadar elbette emin değil kimse ama Bu olay Eğer gerçekse büyük bir Ulusal Güvenlik daha doğrusu Dünyanın Güvenliği söz konusu Ancak bütün yüksek mevkiilere yuvalanmışlar Özellikle Amerika nın her kurumunda bir reptilian varmış

    Alıntıları Göster






  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.