Şimdi Ara

´´ Ebru Sanatı.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
4 Misafir - 4 Masaüstü
5 sn
53
Cevap
0
Favori
8.066
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  •  ´´ Ebru Sanatı.



    EBRULÎ


    İskender PALA


    Geldiler...

    Söz yerde kalmasın dediler, kucaklamaya geldiler. Geldiler; güzellik katmak için cümle güzel sözlere. Ve özüne ufuklar açabilmek için sözün, yağmur yağmur yağmaya bulutlar getirdiler. Yazıların çevresine nisan nisan göklerden, mermer mermer damarlardan ziynetler kondurdular. Dalga dalga, çiçek çiçek, renk renk bulutlar getirdiler ve adına bulutumsu, bulut renginde, bulutlu mânâsına ebrî dediler, peşisıra akşamları savurdular.

    Geldiler...

    Önce sevgilinin kaşındaki kıvrıma, sonra kız çocuklarına ebrû diye ad koyup şânını yücelttiler bulutumsuyu, âleme destân eylediler. Avrupa'da "Türk kâğıdı", Arapta "mücezza" adıyla süslendi kâğıtlar damar damar. İlk örneğini Buhârâ semalarındaki bulutlardan almıştı ebrû; ilk gözyaşını Türkistan yaylalarında bıraktı kıvrım saçlı güzel. Durgun sularına ay düştü çeyiz sandıklarına istiflenen şiirlerin ve bir fesleğen yaprağına yazıldı berrak âmentüler. Anadolu'ya getirdiğinde kar çiğnemekten yorgun esir tacirleri bu Çiğil güzelini, İstanbul tahtında Muhteşem Süleyman oturuyor, Fuzulî, "ilm bir kıyl ü kâl imiş ancak" diyordu.

    Geldiler...

    Budaksız çam ya da çinkodan tekneler yapıp içine bal kıvamında kitreli sular doldurdular. Desteseng ile ezdiler bir mermer üzerinde boyalarını ve merhem merhem sakladılar kavanozlarda eleğimsağmalara öykünerek. Lahor'dan, Bedahşan'dan, Bengal'den insanlar kendine rastlıyordu renklerinde... Çividî topraklardan, kırmız böceğinden, kibrît-i ahmerden... At kuyruğu fırçalar ile serptiler boyaları semender renkli tekneye ve gönüllerinden geçeni nakşettiler Ayvazovski dalgalarının köpüklerine âraf kuşları gibi.

    Geldiler...

    Su üzerine resim yaptılar önce, kalp çizdiler, şakayık ve karanfil resmettiler. Bir denizci türküsü tutturdular tavlon güvertede, sersefil şîrpençeleri erittiler beyaz hurafeler özgürlüğünde. Renk renk hercâîler, deste deste sünbüller, üftade karanfiller. İlle lâleler... Solmasın, sararmasın diye bunca çiçek, kağıtlara sardılar yapraklarını, dallarını; Filistin'de bir kuyu Yusuf'u sarar gibi, Yed-i Beyzâ'da asa, denizi yarar gibi... Boynu bükük aldanmalar yıldız yıldız ekildi bahçelere ve kuş dilini bilenler yazdı en eski kafiyeleri suyun üstüne.

    Geldiler...

    Suya resmettikleri güzelliklerden hâreler ve menevişlerle asalet verip kâğıda, cilt cilt varaklara gülgûnî kerrakeler giydirdiler, zahriyelerden şemselere atıldılar; hatimelerde zerefşâna çatıldılar. Sevincinden bulutlarda dolaşıyordu ilk kez kitap olalı kitap. Ayetler, hadisler, kıtalar, beyitler... Kelâm-ı kibar ve darb-ı meseller... Hayatın horozlu aynasına vurgun murakkalarla asılırken duvarlara harfler ve kelimeler, en âsûde uykularını uyumak üzere ilk kez yasladılar başlarını bulutlara ve her uyandırılışta bir kez daha zinde yaşadılar hayatı. Siyah ebrûlerini duruben çatıp gamze oklarını âşıka atan dilberler bir ebrûli yaşmak takındılar.

    Geldiler...

    Çıtalar üzerinde koyu gölgelerde kuruttukları taze ebrûlara mühreyle fön çektiler, zerefşân ile sürme. Ad koydular her birine desen desen ve battalın öbek öbek renklerini hafif bülbül yuvalarıyla tarttılar. Çiçekliler, gelgitler, akkâseler, çifte âherliler... Sen de kılçıklı, ben diyeyim kumlu; sen somaki söyle, ben sünbül duyayım; sen taraklı öğren, ben tarama anlatayım... Sefere gecikmiş tayfalar anlattı yayla göçlerinin telli turnalarına Ahd-i Atik efsaneleri buram buram, ve derinliklerinde kayboldu kekeme hüzünlerle ritmik sevinçler.

    Geldiler...

    Sanatlarını adlarıyla andırmak üzere geldiler ve Ayasofya kürsüsünde Hatip, gül yetiştiren adamın ruhundan Necmeddin oldu ebrunun adı. Şebek, Hezarfen Edhem, Şeyh Sadık ve Sami'ler... Suda bir Lafza-i celal, kayıtsız aruz adımlarında bir Sa'dâbâd-lâlesi... Sonra bir Mustafa Düzgünman ve gelincik ebrusu, şakayıklar.

    Geliyorlar...

    Japonya'dan Amerika'ya; Avustralya'dan Ümitburnu'na kadim "Türk kâğıdı"nı bir medeniyet mihengiyle tartarak geliyorlar.

    Kalkın ve ağlayın!.. Kaldığı yerden devam etsin rüyalar...

    NOT : Bu deneme, Sayın Prof.Dr.İskender PALA'nın, 20 AĞUSTOS 2000 tarihli ZAMAN gazetesindeki "AYİNE" isimli köşesinden izni alınarak aynen iktibas edilmiştir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ömer -- 6 Mayıs 2007; 16:10:18 >







  • Ebrû'nun felsefesi


    Bazı günler, şafak veya gurup vakti ufka bakarsanız; kırmızı, sarı, lacivert ve mavi renklerin en ilahi tonları ile bulutlardan bir ebru'nun daha doğrusu ebri' nin şekillendiğini görürsünüz. Yine bazı gecelerde, bulutlu semalar kadar geniş bir ebru teknesine, mehtabın, usta fırçasıyla lacivert, mavi ve ışıklı beyazın bütün nüanslarını serpiştiriverdiğine elbet rastlamışsınızdır. İşte sanatkâr dedelerimiz, bir anda değişip kaybolan bu semavi güzellikleri yeryüzüne aksettirerek, onların ağaç yeşiline ve toprak rengine olan hasretini giderdikten sonra, bu şahane tabloyu kâğıt üstünde de ebedileştirmeyi bilmişlerdir. Bu anlayış içinde Rabbine boyun kesen sanatkârın “benlik” ten uzaklaşan gönlü, sanki ebru teknesinde şekillenmiş gibidir. Artık o Zaman büyümeye başlayan ebru teknesi derya kadar genişler, genişler ve bir kâinata döner Ebru'cunun gönlü gibi Hz. Ali ne güzel buyurmuş “Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, hâlbuki bütün âlem sende dürülüp bükülmüştür” Ebru bir düştür, bir özlemdir. Ona bakan her gözde yeni anlamlar kazanan bir akıştır...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ömer -- 26 Mart 2007; 10:29:18 >




  • Ebrû


    Yoğunlaştırılmış su üzerine toprak ve toz boyalarla resim yapma sanatıdır. En eski süsleme sanatlarımızdandır.

    İçinizdeki fırtınaların, sevinçlerin, aşkların suya yansımasıdır ebru... Su ve siz... Büyük bir aşkla atılan her boya damlası sizin gülümsemeniz ya da gözyaşınızdır.

    Ebru tarihçesi:
    Zamanla Ebru olarak anılan bu sanatın kelime kökeni

    Farsça Ebri: Bulut, bulutumsu
    Çağatayca Ab-ru: Su yüzü

    kelimelerinden geldiği bilinmektedir. Türkistan’da doğan bu sanatın başlangıcının 9. y.y olduğu sanılmaktadır. Fakat elimizde tam bir belge niteliği taşıyan bilgi bulunmaktadır.1447 yılına ait olduğu söylenen en eski ebrunun Topkapı sarayında olduğu söylenmektedir. Fakat şu an o ebruya ulaşılamadığı için elimizde bulunan en eski ebru Topkapı Sarayı’nda ki 1554 yılına ait olan ebrudur diyebilmekteyiz.

    Osmanlı imparatorluğunda Enderun mekteplerinde saray için üretilen ebru saray dışına taşıp buradan da Anadolu’ya yayılmıştır. Doğal malzemelerle çalışılmaktadır. Gül dalı ve at kılından fırça, bitki zamkından suyun yoğunluğunu arttırmak için kitre, boyaları su yüzeyinde tutabilmek için öd, boya olarak da toprak, pigmen ve oksit boylar kullanılmaktadır. Çok taşlı ve pis olmayan beğendiğimiz herhangi bir renk toprak ile boyalarımızı kendimiz elde edebiliriz. Göreme’nin beyaz ve kirli beyaz, Sivas’ın koyu kahverengi, Kütahya’nın aşı boyası(kırmızı toprak) gibi. Bu nedenle, doğanın tüm güzelliklerinden yaralanarak ebru sanatını icra etmek mümkün olabilmektedir.

    Osmanlılar döneminde devlet belgeleri ve resmi yazışmalarda zemin olarak kullanılmıştır. Bu ise ebrunun bir eşi daha olmayan desenlerinden yola çıkılarak tahrifatı önlemek amacıyla yapılmıştır. Yazı pervazlarının süslemesinde, kitap ciltlerinin iç kapağı olarak kullanılan ve hat çalışmaları için zemin oluşturan ebru sanatının, Avrupalı seyyahlar tarafından keşfedildikten sonra değeri iyice anlaşılmıştır

    Avrupalılar, ebru kâğıdının üzerinde, mermerlerde bulunan damarların yer almış olmasından dolayı bu kâğıda “mermer kâğıdı”; Araplar ise damarlı kâğıt anlamına gelen “Varaku’l mücezza” demektedir.

    Ruha huzur veren ve sabırlı olmayı öğreten bir sanattır ebru. Sinir hastaları ve özürlü çocuklar üzerinde yarattığı olumlu etkiler ortadadır. Sakinleştirici etkisi ile sinir sistemini düzenlemekte ve su ile ilgilenmeyi zaten seven çocuklarda ise, renklerin birbirleri ile dansı, onları mutlu kılmaktadır. Bir çiçeği bile yapabilmek için, hareketleri düzene soktukları ve geliştirdikleri bir gerçektir.




  • Ebru yapımına başlamadan önce tekne kitreli su ile doldurulur.

    Ebru teknesi basitçe alüminyum bir baklava tepsisi gibidir. Kitre bir bitkinin özü olup baharatçılarda (aktarlarda) satılır. Sinme bir avuç veya tepeleme iki çorba kaşığı kitre iki litre kadar su içinde 2, 3 veya 4 gün bekletilerek kitrenin su içinde iyice şişmesi sağlanır. Şişen kitre su içinde el ile yoğrularak suya karışması sağlanır. Kitreli su boza kıvamında veya az seyreği olmalıdır. Hazırlanan sıvı ince bir tülbent ile süzülerek temizlenir. Son haliyle tekneye yavaşça (köpürtmeden) boşaltılır.

    Ebru yapımında toprak boya kullanılır.

    Değişik renklerde toprak boyalar ayrı ayrı iki cam yüzey (veya seramik, krom) arasında iyice ezilir. Ezilme esnasında hafif su katılır. Ezilme sonrasında meydana gelen çamur benzeri boyaya sığır ödü katılarak 15 gün veya bir ay kadar bekletilir. Boyanın öd asidiyle pişmesi sağlanır. Beklemeden sonra mamul sulandırılarak kullanılır. Boya açılmıyorsa öd katılır. Rengi açmak için su kullanılır.

    Bir ebru bir defa yapılabilir.

    Hazırlanan boyalar fırça veya metal çubuk yardımıyla daha önce hazırlanmış olan kitreli suyun üst yüzeyine damlatılır. Boyaların açılmasını ve şekillerin yuvarlaklığını kesin olarak bilemeyiz. Ancak fikir sahibi oluruz. Yaptığımız ebrunun tam olarak nasıl olacağını değil neye benzeyeceğini bilebiliriz. Bu yüzden iki defa aynı ebruyu yapmak imkânsızdır.

    Kâğıt tekneye serilir, iş tamamlanır.

    Kâğıt düzgünce tekne üzerine bırakılır, görüntünün kâğıda işlemesi sağlanır. Kâğıt temiz bir ortamda kurumaya bırakılır.




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Cenk Koçak - Tuna Tavus olayı
    3 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster








  • Ebru Sanatı


    Alparslan Babaoğlu
    Bize Kalanlar


     ´´ Ebru Sanatı.

    Ebru sanatı, gerek tarihi, gerekse tekniği sırlarla dolu esrarengiz bir sanattır. Bu sanatın tekniğini kim, ne zaman, nasıl keşfetmiş bilinmiyor. Bilinen, ebru sanatının Türkistan'ın Buhara şehrinde doğup buradan ipek yolu ve göçlerle İran, Hindistan ve Anadolu'ya yayıldığıdır.
    Sanat tarihçileri bu sanatın 1580-1700 yıllarında altın çağını yaşadığını ve İstanbul’da, Beyazıt'ta üretilen ebruların yüksek fiyatlarla Avrupa ve Amerika'da satıldığını ve bu kâğıtların Batı ülkelerinde 'Türk kâğıdı', 'Türk mermer kâğıdı' adı ile anıldığını belirtiyorlar. Ebru sanatının bu dönemde yapılmış en güzel örneklerine bugün Batı müze ve kütüphanelerinde rastlıyoruz.
     ´´ Ebru Sanatı.

    O yıllarda yolu İstanbul’a düşen batılı gezginlerin hemen ilgisini çeken rengârenk, bulut veya mermer desenli kâğıtların bu seyyahlar tarafından satın alınarak ciltlendikten sonra birer albüm haline getirilip saklanması sayesinde, ebru sanatı Avrupa'da hem tanınmış, hem sevilmiş hem de yayılmıştır. Batılılar, Türklerin ebru sanatının sırrını çözmek için epey uğraş vererek, bu konuda nice araştırma ve incelemeler yapmışlar, tekniği genel olarak öğrenmelerine rağmen kitre ile mükemmel ebru yapmayı bir türlü başaramamışlardır.
     ´´ Ebru Sanatı.

    Ebrunun nasıl yapıldığına gelince, yüksek ve ağzı geniş bir leğene, gereği kadar kitre
    (geven bitkisinin gövdesinden alınan nişastalı tutkal) konur. Yeryüzündeki yüzlerce çalı arasından gevenin gövdesini bıçakla yarıp, bu bitkinin özsuyunda bulunan tutkalı, suya yoğunluk vermek amacıyla kullanmak kimin aklına gelmiş? Bu, bilinmiyor.Dahası, kâğıda renk verecek boyaların oluşturulması da bir muamma!
    Bu boyalardan istenilen renkler, ince toz haline getirilip ayrı kaplarda, kitreyle bal yoğunluğuna gelmiş tutkallı suda eritilir. Elde edilmek istenen boyaya taze sığır ödü'nden bir veya iki kahve kaşığı ilave edilir ve iyice karıştırılır.
     ´´ Ebru Sanatı.

    Boyaların en koyusundan başlamak üzere bir fırçayla gerektiği katlar alınıp kitreli suyun yüzüne serpilir. Suyun yüzünde kalan boyalar çöple karıştırılarak istenilen damarlar meydana getirilir. Kâğıt bu boyalı suyun yüzüne yavaşça bırakılır, beş-on saniye bekletildikten sonra, üst yüzeyine boya bulaştırılmadan kaldırılır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ömer -- 26 Mart 2007; 12:03:07 >




  • Geleneksel Türk Ebru yapımında kullanılan malzemeler şunlardır;

    1. Kitre
    Anadolu, İran ve Türkistan dağlarında kendiliğinden yetişen "geven" adı verilen dikensi bir bitkinin gövdesinden elde edilir. Yaz aylarında çizilen dallarından akan süt daha sonra kurur ve kemik rengimsi beyaz parçacıklar halinde toplanır. Sertliği olmayan su içinde iki gün bekletilir. İyice eriyen kitre bez torbalardan süzülüp tekneye alınır. Ayran kıvamında olmalıdır.

    2. Boya
    Geleneksel yöntemde "Toprak Boya" diye adlandırılan doğadaki metal oksitlerden elde edilen boyalar kullanılmaktadır.

    3. Fırça
    Ortası boş kalacak biçimde gül dalına sarılmış at kılından yapılmış fırçalar kullanılmaktadır. Değişik kalınlıktaki ve uzunlukta fırçaların kullanılması ile istenilen ölçüde tekneye boya koymak ve boyaları kontrol etmek mümkün olur.

    4. Tekne
    Ebru yapılacak olan kâğıt boyundan bir kaç santimetre daha büyük (kâğıt ıslanınca şiştiği için bu gerekli), tahta veya herhangi bir metalden yapılmış 4 - 6 cm derinliğinde kaplar kullanılır.

    5. Su
    Sertliği olmayan su tercih edilmelidir. Damıtılmış su en idealidir.

    6. Kâğıt
    İdeal kâğıt, el ile yapılan ve emici özelliği fazla olan asitsiz kâğıttır. Zor bulunması ve pahalı oluşundan dolayı parlak veya laklı yüzeyi olmayan herhangi bir kâğıt da rahatlıkla kullanılabilir.

    7. Öd
    Ebru yapımında kullanılan en önemli malzemedir. Ebru yapan kişinin ödü ve yaptığı işi çok iyi anlaması gerekir. Öd, boyanın suyun üzerinde açılmasını sağlar. Aksi takdirde boyalar dibe çöker. Ayrıca renklerin birbirine karışmasını engeller. Boyanın kâğıda yapışmasına yardımcı olur. Aynı rengin değişik tonlarının ve değişik büyüklükteki lekelerin elde edilmesi yine öd sayesinde gerçekleşir.



    Kaynak.





  • her zaman yapmak istemişimdir... eline sağlık dostum güzel bir çalışma...
  • Ebru: Sudan kâğıda akan renkler

    Geleneksel sanatlarımızdan en yumuşak, en hoş olanlarından biri ebru. Renk renk, köşesiz ve geçişli şekiller, su dolu bir teknenin içine konan sıvı boyanın şekillendirilmesi ve onun kâğıda aktarılması ile elde ediliyor.

    Genellikle eski yazılarda, kitaplarda, panolarda kenar süsü olarak kullanılan ebru, giderek tek başına saygı görmeye başlamış bir sanat. Gerçi arada unutulma tehlikesiyle yüz yüze kaldığı zamanlar olsa da son dönemlerde ebru öğrenmeye hevesli kişilerin artmasıyla bu tehlike ortadan kalkmış görünüyor.

    Ebru yapmak için gerekli başlıca malzeme, bildiğimiz su. Ancak suyun içine rasgele boyalar dökerek onların kâğıda birebir yansımasını bekleyemeyiz elbette. Genellikle dikdörtgen, alçak kenarlı bir teknenin içine doldurulan suya, yoğunlaşmasını sağlamak için ‘kitre’ denen bir bitki özü karıştırılıyor. Toz halinde satın alınan bu malzeme, kullanılmadan önce suda bekletiliyor, süzülüyor ve yoğruluyor. Aslında ebru sanatının hemen her aşaması için aynı şey geçerli: Sabırlı olmak gerekiyor.
     ´´ Ebru Sanatı.

    Renklendirme için toprak boyalar kullanılıyor. Bunları kullanıma hazır hale getirmek için uzun bir ezme ve dövme aşamasına hazır olmak lazım. Üstelik ezme işi bittikten sonra da bulamaç haline gelen boyanın içine sığır ödü katılarak birkaç hafta bekletmek şart. Kolay bir iş olduğunu söylememiştik zaten! Öd, boyanın yüzeyde kalmasını sağlayan ve boyaların karışmasını önleyen maddedir; dolayısıyla o olmadan ebru da olmaz.

    Bütün bu uzun hazırlık ve bekletme işleri tamamlandıktan sonra tekne başına geçilir ve boyalar kitreli suyun içine istenildiği gibi damlatılır. Metal çubuk ya da at kılı ve gül dalından mamul fırça ile istenen şekiller verilir. Sonra da dikkatli bir şekilde kâğıt tekne üzerine serilir. Su üzerindeki şekiller kâğıda nüfuz ettikten sonra yine dikkatlice kaldırılan kâğıt kurumaya bırakılır.
     ´´ Ebru Sanatı.

    Ebrunun en önemli özelliklerinden biri, aynı ebrudan iki kere yapmanın imkânsız oluşu. Su üzerinde şekillendirme yapmak yeterince zorken bir de aynı şekilden iki kere yapmanın olasılığı yok. Dolayısıyla ebruda birebir kopyacılık rastlanan bir şey değil. Ebru sanatının inceliklerini öğrenmeye niyetli birinin, deneme yapmadan, okuyarak tekne başına geçmesi ve usta işi bir eser ortaya çıkarması mümkün değil. Tekrar tekrar deneyerek, sabrederek, işi çok iyi bilen birinin yardımını alarak çalışmak lazım.

    İşin tarihine bakacak olursak, ilk ebrunun nerede, kim tarafından yapıldığının kesin olarak bilinmediğini söyleyelim önce. Ancak bazı yerlerde, kayıtlı ilk ebru eserinin 1595 tarihli olduğu yazılı. Tabii bu işin öyle pat diye ortaya çıkmamış olduğunu düşünürsek çok daha geriye gitmemiz gerektiğini görürüz. Bazı ipuçları, bu sanatın Orta Asya’da doğduğunu gösteriyor. Çin ve Hindistan’da da bu sanatın yansımaları var. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Üsküdarlı Şeyh Sadık Efendi isimli sanatçı, ebru sanatının gelişmesinde önemli rol sahibi. Daha yakın zamanda ise Necmeddin Okyay ve Mustafa Düzgünman, ebru sanatını koruyup geliştiren isimler olarak öne çıkıyor. Ülkemizdeki en önemli ebru sanatkârlarından biri, Hikmet Barutçugil.
     ´´ Ebru Sanatı.

    Kelime anlamına bakalım: Ebru, kimilerine göre Farsça “bulutumsu” anlamına gelen ‘ebri’ ya da “su yüzü” anlamındaki ‘abru’, kimilerine göre ise Türkistan Türkçesindeki ‘ebre’ kökünden türeme. Mermeri andıran çizgiler içerdiği için, Batı dünyası ebruya ‘marbling’; yani ‘mermerleme’ adını uygun görmüş. Kimi zaman ‘Türk kâğıdı’ olarak kullanıldığı da oluyor.

    Giderek süsleme anlamında değeri daha iyi anlaşılan ebru, sadece kâğıt değil, kumaş, cam, tahta gibi materyallerle de bir araya gelebiliyor.

    Battal ebru, şal ebrusu, çiçekli ebru, taraklı ebru, yazılı ebru gibi pek çok çeşidi olan bu zarif sanat, icra eden ve bakan kişilerin ruhuna işleme özelliğine sahip. Neden derseniz, su zaten başlı başına insana huzur ve sakinlik veren bir madde. Ebru üzerindeki şekiller ise bir nevi hipnotik etkisi olan, birbiri içine geçmiş, labirent benzeri renk ve desenlerden oluşuyor. Dolayısıyla ebrunun insan üzerinde olumlu bir etkisi olduğu gerçek.




  •  ´´ Ebru Sanatı.




     ´´ Ebru Sanatı.




     ´´ Ebru Sanatı.




     ´´ Ebru Sanatı.







  • Gercekten guzel konu eline saglik emegine de
  • Cok guzel bir konu ve cok guzel bir calisma olmus resimlerde cok guzel.

    Bir anda bunu gorunce aklima Avrupa Yakasindaki sertac ve ebru sanati geldi.
  • 
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki

Benzer içerikler

- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.