Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük dâhilerinden olan Alman fizikçi Albert Einstein, 17 Eylül 1933'te Ankara'ya, Başbakanlık’a ve bir nüshasını da Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’e (Atatürk soyadının TBMM tarafından verilmesi 24 Kasım 1934 tarihindedir.) gönderdiği ve "Sadik hizmetkârınız olmaktan şeref duyuyorum" sözlerinin yer aldığı mektubunda, Hitler'in iktidara gelmesinden sonra Almanya'da çalışmalarına imkân kalmayan değişik meslek gruplarından 40 bilim adamı için, Türkiye’den iş talebinde bulunuyor.
Einstein’in ricası Atatürk tarafından kabul edilmiş ve bu bilim adamlarının tümü Türkiye’ye gelerek Üniversite Reformu'nda görev almışlardı.
Almanya'da 1932 sonbaharında yapılan genel seçimleri, Adolf Hitler'in Nasyonal Sosyalist Partisi, yani Naziler kazandı ve Hitler, 1933'un 30 Ocak günü Almanya’nın başına geldi. Nazilerin hedeflerinden biri, Yahudilerin, öncelikle de Almanya'daki Yahudilerin köklerinin kazınmasıydı. O tarihten birkaç yıl önce başlamış olan Yahudi karşıtı hareketler Nazilerin iktidarı elde etmelerinden sonra daha da arttı ve çok sayıda Yahudi, Almanya’yı terk etti. Ayrılma hazırlığı yapan Yahudiler arasında dünyanın önde gelen bilim adamları da vardı ve Albert Einstein da onlardan biriydi. Berlin Üniversitesi'nde hocalık yapan ama kısa bir süre sonra artık ders veremeyeceğini fark eden Einstein, 1933 ilkbaharında Almanya'dan ayrılıp Fransa'ya geçti ve Paris'teki "College de France"da hocalık etmeye başladı. Bu sırada, Nazi tehdidi altında bulunan Yahudilerin korunması amacıyla "Yahudi Nüfusu Koruma Grupları Birliği" adını taşıyan ve kısa adi "OSE" olan bir kurum oluşturulmuştu. Birliğin merkezi Paris'teydi ve onur başkanlığına da Albert Einstein getirilmişti.
Albert Einstein, 1933'un 17 Eylül’ünde Ankara'ya, işte bu sıfatla, yani "OSE'nin Onur Başkanı" olarak bir mektup gönderdi. Einstein, son derece nazik bir dille yazdığı mektubunda Almanya'daki bazı yasalar dolayısıyla çok sayıda Alman bilim adamının mesleklerini icra edemez hale geldiklerini söylüyordu. Bilim adamlarının çalışabilecekleri bir ülke aradıklarını da anlatan Einstein, 40 kişilik bir uzman listesi hazırladıklarını yazıyor, bu kişilerin hiçbir karşılık beklemediklerini anlatıyor ve Türk Hükümeti’nin söz konusu bilim adamlarını kabul etmesi halinde sadece insani bir faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağını, Türkiye’nin bu kabulden büyük kazanç sağlayacağını da ifade ediyordu.
Einstein, simdi Başbakanlığa bağlı olan "Cumhuriyet Arşivi’nde saklanan 17 Eylül 1933 tarihli mektubunu yazdığı sırada, Başbakanlık makamında İsmet Bey (İnönü) vardı. Belgenin üzerinde yer alan ve İsmet İnönü’nün el yazısıyla olan nottan anlaşıldığına göre İnönü, 9 Ekim günü bu mektubu "Maarif Vekilliğine", yani Milli Eğitim Bakanlığı’na havale etti. Milli Eğitim Bakanı, o tarihte Reşit Galip Bey’di.
Albert Einstein’in mektubunun alt kısmında ve yanında el yazısıyla üç maddelik notlar bulunuyor. Reşit Galip Bey'e ait bu notlarda geçen "Teklif, mevzuat-i kanuniyemizle mutabık değildir", "Bunları bugünkü şartlara göre kabule imkân yoktur." biçimindeki ifadelerden, teklifin Bakanlıkça ilk aşamada kabul edilmediği anlaşılıyor.
Ancak Türkiye’nin bu tarihten hemen sonra 40'tan fazla Alman bilim adamını davet edip üniversitelerde görevlendirmesi ve Üniversite Reformu'nun da bu sırada yapılmasında, çok daha yüksek bir makam, yani bizzat Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal devreye girdi.
Bu konudaki bir başka kanıt da Princeton Üniversitesi’nde 1949 yılında Einstein ile görüşen İstanbul Teknik Üniversitesi’nin emekli hocalarından Prof. Dr. Münir Ülgür’ün yaptığı açıklama. Prof. Münir Ülgür, açıklamasında Einstein’in görüşme sırasında Atatürk’ü kast ederek: "Dünyanın en büyük liderine sahipsiniz. 1933'teki üniversite reformunuz sırasında benim de ülkenize davet edilmemi sağlamıştı." dediğini aktarıyor. Bu ifadeler, Alman bilim adamlarının Türkiye’ye doğrudan doğruya Atatürk’ün talimatıyla gelmiş olduklarını göstermektedir.
Albert Einstein’in bu mektubunu kamuoyuna yeniden duyurma onuruysa Mesut Ilgım’a ait.
Albert Einstein’in Atatürk’e mektubu şöyle:
(H. Cem Kanıbir'in Notu : Mektup, tarafımdan günümüz Türkiye Türkçesine aktarılmıştır.)
Ekselansları,
Ben sadık hizmetkarınız Albert Einstein
OSE Dünya Birliği'nin onursal başkanı olarak, Almanya'dan 40 profesörle, doktoralı uzmanın bilimsel ve tıbbi çalışmalarını Türkiye'de sürdürmelerine izin vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselanslarından istirham ediyorum. Sözü edilen kişiler, Almanya'da halen yürürlükte olan yasalar nedeniyle mesleklerini icra edememektedirler. Çoğu geniş deneyim, bilgi ve bilimsel yeterlilik sahibi bulunan bu kişiler, yeni bir ülkede yaşadıkları takdirde son derece yararlı olacaklarını kanıtlayabilirler.
Ekselanslarından ülkenizde yerleşmeleri ve çalışmalarına devam etmeleri için izin vermeniz konusunda başvuruda bulunduğumuz deneyim sahibi uzman ve seçkin akademisyen olan bu 40 kişi, birliğimize yapılan çok sayıda başvuru arasından seçilmişlerdir. Bu bilim adamları, hükümetinizin talimatları doğrultusunda kurumlarınızın herhangi birinde bir yıl boyunca hiçbir karşılık beklemeden çalışmayı arzu etmektedirler.
Bu başvuruya destek vermek amacıyla, hükümetinizin talebi kabul etmesi durumunda yalnızca yüksek düzeyde bir insani faaliyette bulunmuş olmakla kalınmayacağı, bunun ülkenize de ayrıca kazanç getireceği umudumu ifade etmek cüretini buluyorum.
Atatürk'ün diğer dünya "liderleri" gibi bir lider olmadığını bu tür tabiri caizse "yalaka" telaffuzlardan hoşlanmadığını hepimiz biliyoruz zannedersem. O'nun alçak gönüllülüğü bence bu mektubu okurken Atamıza tebessüm ettirmiştir
Ben duymamıştım iyiki açıklamışsın arkadaşım. Sağol..
quote:
Orjinalden alıntı: Zoom-Zoom
eminim Atatürk bu mektubu okuduğunda gülümsemiştir "Ekselansları,
Atatürk'ün diğer dünya "liderleri" gibi bir lider olmadığını bu tür tabiri caizse "yalaka" telaffuzlardan hoşlanmadığını hepimiz biliyoruz zannedersem. O'nun alçak gönüllülüğü bence bu mektubu okurken Atamıza tebessüm ettirmiştir
Bende bu şekilde düşündüm fakat sanırım Atamız tebessüm etmemiş olabilir. Çünkü mektup hernekadar yalaka bi dille yazımış olsada sonuçta bu mektubu yazan kişinin amacı belli ve kendi menfaati olacağını pek sanmıyorum. Zaten yazan yalaka olarak bilinen bir adam değil; aksine zamanının en bilgili profesörlerinden.
quote:
Orjinalden alıntı: prescott_pcl
quote:
Orjinalden alıntı: Zoom-Zoom
eminim Atatürk bu mektubu okuduğunda gülümsemiştir "Ekselansları,
Atatürk'ün diğer dünya "liderleri" gibi bir lider olmadığını bu tür tabiri caizse "yalaka" telaffuzlardan hoşlanmadığını hepimiz biliyoruz zannedersem. O'nun alçak gönüllülüğü bence bu mektubu okurken Atamıza tebessüm ettirmiştir
Bende bu şekilde düşündüm fakat sanırım Atamız tebessüm etmemiş olabilir. Çünkü mektup hernekadar yalaka bi dille yazımış olsada sonuçta bu mektubu yazan kişinin amacı belli ve kendi menfaati olacağını pek sanmıyorum. Zaten yazan yalaka olarak bilinen bir adam değil; aksine zamanının en bilgili profesörlerinden.
Evet zeki, hatta dünyanın gördüğü en büyük dehâ ama Mustafa Kemale mektup yazarken kelimelerine dikkat etmeli. Öylede yapmış zaten ben bu mektubu babama yazsam iPhone 'i bana verir
keşke elimizde tutabilseymişiz einstein'ı.
@emredici Leonardo da vinci boğaza köprü yapmak istemiş projeyi padişaha sunmuşlar çok hata var diye padişah reddetmiş ona bakılırsa Osmanlı zamanında neler olmuş neler bitmiş
quote:
Orjinalden alıntı: Blue_Knight
ben duymuştum yeni açıklanmadı ki
bende yeni açıklandı demedim ki
yeni mesaja git
Yeni mesajları sizin için sürekli kontrol ediyoruz, bir mesaj yazılırsa otomatik yükleyeceğiz.Bir Daha Gösterme