Şimdi Ara

gecenin tesiri...

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
13
Cevap
0
Favori
1.136
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • ”Tanrı geceyi tavandan aşağı astı. Sırf bunca kötülüğü zift gibi kalbinde taşıdığı için. Öfkesinden daha büyük bir şeyi olmadığı için. Gece o alacakaranlıkta uzunca sallandı belki biraz can çekişti, hayatında olan güzellikleri andı belki bir kaç veda sözcüğü çıkmaya çalıştı ağzından, bir kaç damla yaş düştü o gözlerinden fakat tek bir ses bile çıkaramadı. Onca çığlığı yutmuş son nefesinde bile tanrının ipi boğazına düğüm atmıştı ve Gece hiç çığlık atamamıştı. Ondandır insanların geceleri bu kadar durgun hissetmeleri ve biraz karamsarlaşmaları veya buruk hissetmeleri çünkü bizler gecenin sallanan bedenini görmedik fakat onun kırılmış gözyaşlarını kadehlerimizde yudumladık.”








  • ''Hayat çok tuhaf olabiliyor bazen, fazlasıyla şikâyetçi olabiliyor insan. Küçük şeyleri kendini küçülterek büyütebiliyor. Oysa asıl soru gözlerimizi kapattığımızda gördüğümüz yansımalardı. Sanki bütün şiirler aşk için yazılmış, bütün romanlar dostluğu veya ümitsizliği barındırmış. Sanki hep bizde olanı bir şeylerde aramak zorunda kalmışız. Duygusuzluğun yorucu ve tarif edilemez duygusundan bahsetmek istiyorum. İnsanlar çoğu duygulardan yoksunlar. Tattıkları küçük duygulara kapılıp onları yaşayıp hayatlarının her alanına bunu yerleştiriyorlar.''

    Doğuştan gelen bir yanılgı vardır. O da mutlu olmak için burada olduğumuzu sandığımızdır.-Schopenhauer



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi KaramsarDoc -- 22 Ağustos 2019; 3:13:43 >
  • '' Galiba insanın en büyük sorunu bu; alışmak / akışına bırakmak.
    Alışmak, belki sessiz bir kabulleniş ve belki de kaybedişin simgesidir, kim bilir?
    Ne çok şeye alıştık hiç düşündünüz mü? Sevgisizliğe, güvensizliğe ve en önemlisi dalkavukluğa alıştık. Ama sonunda ne dedik hep; “akışına bırak!” ''
    -Bazen akışına bırakmak gerekir; yaprakları, suyu, mevsimleri, olayları, insanları. Ve bekleyip görmek gerekir sonuçları.
  • ”Kişinin başına gelebilecek en kötü şey yapayalnız kalmak değil; yapayalnız hissetmesine neden olacak insanlarla birlikte yaşamaktır.”
  • Benimde dikkatimi çekiyor bu aralar işsizim gece dışarıda oturuyorum.Gündüz vaktinden apayrı bir boyutta oluyorsun sanki.


  • ''Özgürlük uğruna girişilen her türlü çabayı, derhal bir ölüm duygusu izler. Özgürlük, istediğimiz herhangi bir şeyi, her şeyi düşlemek ve yapmak demektir: Sorulmamış soruları sormak, yapılmamışı yapmaya cüret etmek, bilinmeyenin peşinde koşmaktır. Tehlikeli bir serüvendir bu. Tehlikenin en ucunda ölüm vardır. Özgürlük aynı zamanda, korkuyla birlikte yaşamak, korkmak ama yine de yoluna devam etmek demektir. İnsan korkuya yenildiği zaman, eyleme geçmekten ve hayallerinin peşinde koşmaktan korktuğu zaman, özgürlüğünü yitirir. Korkmak normaldir. Ama korkuya teslim olmak, düşünmekten ve soru sormaktan vazgeçmek zorunda değiliz. Ölümü ya da tehlikeyi hatırlamak, özgürlüğümüzü hatırlamak demektir. Bu özgürlüğü kullandığımızı, özgür olma işiyle uğraştığımızı bilmek demektir. Bunun dışındaki her türlü duygu, sahte bir güven duygusudur.''




  • quote:

    Orijinalden alıntı: DamsizDaGirebilenAdam

    Benimde dikkatimi çekiyor bu aralar işsizim gece dışarıda oturuyorum.Gündüz vaktinden apayrı bir boyutta oluyorsun sanki.
    Huzur aramak için geceler en iyisidir derler,neden peki? sessizlikten mi? yalnızlıktan mı? genelde de bütün düşüncelerin saldırısına geceleyin uğrarsın,fazla uzaklaşamazsın ama bu tatlı riski seversin ve gene geceleri kendinle başbaşa kalırsın...gündüzün kafası olsa gerek bu,gündüzün bize itelemesi,çok boktan olmasaydı beyefendi şuan rüya görüyor olurdum belki.
  • Gece kafası hiçbir şeydir ve sıradandır. Önemli olan sabah kalktığında her şey dağılıp ufalanırken ilhamlara bağlı kalabilmektir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-E57029DB9 -- 22 Ağustos 2019; 3:45:16 >



  • '' Kabil’in Habil’i öldürmesi ile insanoğlunun hayatına giren o kavram; Kaybetmek. Habil hayatını, Adem oğlunu, Kabil ise insanlığını kaybetmişti. Kaybedilen ilk şeyin bir televizyon kumandası yerine insanlık olması, daha yolun başında kaybettiğimizin açıkça bir göstergesi.

    Düzlüklerden, engebeli arazilerden, kimi zamansa tepelerden oluşan uzun bir yoldu aslında hayatımız. Her zaman en rahat olduğu için düzlüklerden gitmeyi istediğimiz bu süreçte, gözümüzü korkutan tepelerle karşılaşmak da mümkün. Büyük bir hevesle keskin ve acımasız yamaçlara tırmanırken, insanın en büyük motivasyonu tepenin ardında bir düzlük olması, artık önüne bir tepe çıkmayacağı ve düzlük arazilerde rahat ve mutlu bir yolculuk geçireceği inancıdır.

    “Tanrı’yı güldürmek istiyorsan ona planlarından bahset.”

    Tepeye ulaşan; yorgun ve bir o kadar inançlı olan insan için artık Tanrı’nın onun için yazdığı senaryoyla karşılaşma vakti gelmiştir. Karşısında baharın getirdiği, yemyeşil bir arazi, rengarenk çiçekler ve havada dans eden kelebekler beklerken; kocaman ve sonsuz derinlikte bir uçurum onu içine doğru çekmeyi bekliyordur. Artık çanlar, onun için yolun bittiğini ve tepeyi aşmak için girdiği onca zahmet sonucunda başarısız olduğunu, kaybettiğini göstermek için çalıyordur. Kimisi için artık geri dönme ve başka yollar arama vaktidir. Kimisi içinse artık yolun sonuna gelinmiştir ve kendisini sabırsızlıkla bekleyen uçurumun kollarına atlamak için saniyeler sayıyordur. Tepeyi hızlı ve rahat bir şekilde aşan kuşları gördükçe, çabasının ne kadar anlamsız olduğunu fark eder.

    Kimi zaman sevmek için yıllarca emek harcamış olduğumuz bir insanı, kimi zaman kazanmak için gece gündüz çalıştığımız ve tek umudumuz olan bir yarışmayı, kimi zamansa uçurumun ucuna gelmiş hayatımızı kaybederiz o aşması yıllarca sürmüş tepeye ulaştıktan sonra. Tepenin ardındaki dünya ile ilgili hayallerimiz ne kadar büyük ve güzelse, karşılaştığımız uçurumda bir o kadar büyük ve korkutucu oluyor elbette. En büyük gözyaşlarını, hastanelerin yoğun bakım servislerinin önünde bekleyip uçurum haberini bekleyende ya da önemli bir sınavın yapıldığı okulun bahçesindeki sınava geç kalmış çaresiz bir öğrencide görebilirsiniz. Onlar da hayal kırıklıklarıyla dolu ıssız ve derin uçurumun bir parçaları.

    “Hayal kırıklıkları, sadece hayalini yanlış yere koyarsan olur.”

    Hoşgeldiniz uçurumun soğuk ve karanlık sessizliğine. Belki ağladın; belki bağırdın, çağırdın ve duvarları yumrukladın ama sonunda kaybettiğini kabul edip attın kendini uçurumdan aşağıya. “Artık olmaz.” diyerek geri döndün yolundan ya da. Ama en kötüsü ne atlamak ne de geri dönmek en başa. En kötüsü, uçurumun başında sessizce ve usulca beklemek. Sadece beklemek. Kaybedişine defalarca kez şahit olmak ve kendini kurtarmak için içinde herhangi bir umudun ve isteğin olmaması aslında. İşte o zaman gerçek uçurum seni derinliklerine çekmiş demek oluyor. Aradığın içgüdüsel hazzı, kaybetmenin kucağında hüzünlenerek buluyorsun.



    Kaybedilen şey en yakın dostundu ya da yıllardır emek verilen bir çalışma belki de ne farkeder! Kaybetmek için önce kazanmak gerekir. Sahip olunmayan bir şeyi kaybetmek mümkün değildir elbette. Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin bizim olmadığı bu meşin yuvarlakta, neyimiz var ki kaybedecek? Hiçbir kayıp ne son olabilir ne de başlangıç. Her ne kadar cadının girmesiyle bitmiyorsa Pamuk Prenses’in masalı, “Beyaz Atlı Prens”in onu kurtarmasıyla da bitmemeli. O zaman bu prensesin değil prensin hikayesi olur. Hayat cümlemizin kalemi bizde olduğuna göre noktaları da biz koymalıydık.



    “…

    Sahi, sen neden üzüyorsun kendini hala

    Kendini üzmek için sebep arama

    Tam yenildim dediğin anda

    Bak, güneş yeniden doğuyor

    Tam pencerenden dışarıda.” ''

    Source - FlapsClub



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi KaramsarDoc -- 22 Ağustos 2019; 4:15:19 >




  • KaramsarDoc kullanıcısına yanıt
    İlginç



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi DamsizDaGirebilenAdam -- 22 Ağustos 2019; 4:52:8 >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.