Şimdi Ara

Hani nükleer santralin hiç tehlikesi yoktu?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
13
Cevap
1
Favori
734
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=937115&Date=23.05.2009&CategoryID=85

    Hani nükleer santralın hiç tehlikesi yoktu?

     Hani nükleer santralin hiç tehlikesi yoktu?

    22/05/2009

    Almanya'daki Krümmel nükleer santralinin çevresindeki alanda 1989'dan bu yana 15 yaşın altındaki çocuklarda, normal oranın 3-4 katı üzerinde kan kanseri vakası tespit edildi

    GEESTHACHT - Almanya’nın kırsal bir bölgesinde 20 yıldır çocuklardaki kan kanseri vakalarının ortalamadan 3 kat fazla olması, gözleri nükleer tesislere çevirdi.
    Elbe nehri kıyısındaki Krümmel nükleer santralinin çevresindeki alanda 1989’dan bu yana 15 yaşın altındaki çocuklarda, normal oranın 3-4 katı üzerinde 19 kan kanseri vakası tespit edildi.
    Uzmanlar, kan kanseri vakalarının nükleer tesislerle bağlantısının olmadığını belirtse de Elbmarsch bölgesi kan kanseriyle mücadele derneğine başkanlık eden Uwe Harder, "aptal yerine konduklarını, rakamların çarpıcı ve tesadüfi olmadığını" söyledi. Komşu Lunebourg kentinden, nükleer tesis karşıtı Dr. Hayo Dieckmann da kan kanserindeki bu sıklığın dünyada ilk olduğunu ifade etti.
    Almanya’daki santrallerle ilgili 2007 sonunda yapılan araştırma, nehir kenarındaki reaktörlerin çocuklarda kanser riskini artırdığını gösteriyor, ancak şirketler tüm sebep-sonuç ilişkisini reddediyor.
    Elbmarsch bölgesinde yerel yetkililer soruşturma ve incelemeleri artırsa da tüm tarafların kabul edeceği sonuçlara ulaşamıyor.
    Nükleer tesis karşıtları, santrale 2 kilometre uzaklıktaki yaklaşık 700 kişinin iklim ve yeni inşaat malzemelerinin geliştirilmesi konularında çalıştığı araştırma merkezi GKSS’da 12 Eylül 1986’da bir kaza meydana geldiğini ve bunun da radyoaktif ışınların anormal yayılmasına yol açtığını iddia ediyor ancak GKSS, bunun bir "uydurma" olduğunu, o tarihte kaza olmadığını açıklıyor. (aa)







  • Nükleer santrallerde enerji üretilirken, nükleer tepkime sonucu parçacıkların çok hızlı hareketi veya birbirleriyle çarpışması sonucu büyük ısılar elde edilir ve bu büyük ısı iletken sağlam bir cisime aktarılır. Aktarılan şey ısı olduğu için işin nükleer tepkimelerle ilgili kısmı bitmiştir, klasik enerji üretimi başlar. Yani bu ısıtılan cisim bir soğutucu suyun içerisindedir ve bu su, ısıdan dolayı buharlaşırken türbinleri döndürerek elektrik üretilmesini sağlar. Bunda sağlığa zararlı bir durum yoktur. Önemli olan tepkime odasının güvenliğidir. Sızıntıya karşı koruması ve bakımı düzenli yapıldıktan sonra bir problem yaratacağını sanmıyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Dellci -- 23 Mayıs 2009; 13:52:27 >
  • Yalnız şöyle bir durum war, radyoaktif elementlere uygulanan aktif soğutma 30-50 yıl arası sürmekte. Pasif depolama ise 300-900 yıl kadar sürebilmekte. Bu yüzden de atıkların çok iyi şekilde korunması gerekmekte.
    Bacasından çıkan atık, su buharıdır; yani temiz enerji kaynağı olmasına rağmen işlem aşamaları yüksek güwenlik istemekte.

    Daha önemlisi, ülkemizde kurulması planlanan santraller 2. nesil we artık dünya bu santralleri pek kullanmıyor, ABD 30 yıldır santral kurmuyor mesela. Yani ülkemize kurulduğunu düşünsek bile; kurulum süresi 10 yıl, kabul edilecek olan santraller ise 1980-1990 teknolojisi, yaklaşık 40 yıl geriden takip etmiş oluyoruz. We kuracak teknisyeni, mühendisi yurtdışından gelecek; bu konuda eğitimli elemanımız çok kısıtlı. Sistem zaten dışarıdan geliyor, mühendisi dışarıdan geliyor. Peki bu durumda ülkemizin enerji bağımsızlığını nasıl sağlayacak bu santraller? Ki bu santralleri kaldırmaya kalktığınızda, kurulum maliyetinin 8 katı kadar parayı, kaldırmak için harcıyorsunuz we yıllar sürüyor.

    Bu nedenlerden dolayı ülkemizin yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla önem wererek çalışması gerekmekte. Çünkü sınırsız bir enerji kaynağı we ülkemizde bu türbinlerin üretimi de bulunmakta. (Güneş panelleri konusunda oldukça gerideyiz fakat rüzgar türbinlerinde durum bu kadar wahim değil.)




  • quote:

    Orjinalden alıntı: aspci

    Yalnız şöyle bir durum war, radyoaktif elementlere uygulanan aktif soğutma 30-50 yıl arası sürmekte. Pasif depolama ise 300-900 yıl kadar sürebilmekte. Bu yüzden de atıkların çok iyi şekilde korunması gerekmekte.
    Bacasından çıkan atık, su buharıdır; yani temiz enerji kaynağı olmasına rağmen işlem aşamaları yüksek güwenlik istemekte.

    Daha önemlisi, ülkemizde kurulması planlanan santraller 2. nesil we artık dünya bu santralleri pek kullanmıyor, ABD 30 yıldır santral kurmuyor mesela. Yani ülkemize kurulduğunu düşünsek bile; kurulum süresi 10 yıl, kabul edilecek olan santraller ise 1980-1990 teknolojisi, yaklaşık 40 yıl geriden takip etmiş oluyoruz. We kuracak teknisyeni, mühendisi yurtdışından gelecek; bu konuda eğitimli elemanımız çok kısıtlı. Sistem zaten dışarıdan geliyor, mühendisi dışarıdan geliyor. Peki bu durumda ülkemizin enerji bağımsızlığını nasıl sağlayacak bu santraller? Ki bu santralleri kaldırmaya kalktığınızda, kurulum maliyetinin 8 katı kadar parayı, kaldırmak için harcıyorsunuz we yıllar sürüyor.

    Bu nedenlerden dolayı ülkemizin yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla önem wererek çalışması gerekmekte. Çünkü sınırsız bir enerji kaynağı we ülkemizde bu türbinlerin üretimi de bulunmakta. (Güneş panelleri konusunda oldukça gerideyiz fakat rüzgar türbinlerinde durum bu kadar wahim değil.)

    Şuan dünyada 25 santralin daha yapıldığı biliniyor. Bunların 5'i İngiltere'de 6'sı Çin'de yapılıyor. Abd'de 100'den fazla santral var, Fransa'da sanırım 70 civarında bulunmakta, yine Japonya'da 50 küsür nükleer enerji santrali faaliyet göstermektedir. Üstelik bu ülkeler yenilenebilir enerjiye de önem veren ülkeler. Türkiye ise gelişmekte olan bir ekonomi olarak enerjiye son derece önem vermek zorunda olan bir ülkedir. Üstelik enerji konusunda dışarıya bağımlı konumdadır. Her konuda olduğu gibi enerjide de istikrara ihtiyacımız var. Bu yüzden ülke sınırları içerisinde üretilecek her türlü enerjiye sıcak bakmalıyız çünkü yarın öbür gün birileri vanayı kapatır mı acaba diye düşünerek istikrara kavuşamayız. Enerji üretimini ve çeşitliliğini arttırmak ülkemizde çalışan sanayiye de daha çok ve daha ucuz enerjiyi stabil olarak sağlamayı mümkün kılarak Türkiye'nin rekabet gücünü arttırır.




  • Ewet hatta Fransa enerjinin %79'unu nükleerden sağlıyor. Fakat dediğim gibi ülkemizde bu konuda yetiştirilen yetkili kişi yok. Taşıma su ile de değirmen dönmez. Yetkilisini biz yetiştirmiş olsak, sistemi biz geliştirmiş olsak bağımsız sayılırız. Hem uzun bir süreç, fakat rüzgarda daha hızlı atılım yapabiliriz şu anki durumumuz itibari ile.
    ABD gibi ülkeler, inşaatlarını yarım bıraktılar.Çoğu gelişmiş ülke de, elindekileri kullanıyor ya da kapatıyor/kullanım oranını düşürüyor.
    Biz de dediğiniz gibi enerjide %79 oranında dışarıya bağlıyız we kısa sürede %85'e kadar çıkacak bu bağımlılık.

    Aslında sizinle paralel düşünüyorum enerji politikası konusunda, dışarıya bağımlılığı azaltmak için de yerli firmalarımızın tasarladığı rüzgar türbinleri gibi çalışmalar şart (rüzgar konusunda çalışmalar war). Nükleer konusunda yetkililerimiz olsa da keşke güwenebilsek. Ama şu açıda nükleer tam anlamı ile enerji konusunda bağımsız kılmaz bizi.




  • Büyüdükleri zaman da ya içkiden ya da sigaradan olmadı koladan başlarına bir iş gelecek...
    Hem sigaradan ölüm oranı nükleer santrallerin meydana getirdiği vakkalardan daha fazla...
    Önce sigara tamamen yasaklansın sonra sıra nükleere gelir.
  • Ona bakarsan araba kazasında ölme riskimiz daha fazla, karayollarını we araçları kaldıralım?
  • Trafik kazasından ölüm ile sigaradan ölüm elma ile deodorant kadar farklıdır.
    Sigara bile bile ladestir.
    Trafik kazasında eğer fren pedalı olmayan bir arabaya binmiyorsanız bilinçli ölüme gitmek yoktur.
  • O zaman sigara kadar nükleer santral de bile bile lades olmuyor mu? Sonuçta riskleri war we göze alıyorsunuz, tıpkı sigara gibi.

    Önce sigara yasaklansın demek, doğru değil bu durumda.


    Neyse konu dağılmasın, rüzgar we güneş konusunda çalışmalar yapmak, en werimli sonuca ulaştıracaktır bizi.
  • Santralde sorun varsa sağlık sorunları ortaya çıkabilir.
    Dünyada yüzlerce santral var. Hepsinde bu tür sorunlar yok...
    Demek ki gereken güvenlik önlemleri alınırsa nükleer enerji risk yaratmıyor.
    Ama sigarada ne kadar önlem alırsan al sonunda kanser veya ölüm riski hep var.
  • Zaten yukarıda belirttim, ülkemizde bu konuda yetişen yeteri kadar yetkili/bilgili kişinin olmaması we sistemin yurtdışından gelmesi zaten sorun. Yoksa bacasından çıkan sadece su buharı, temiz bir enerji kaynağı.

    Bu konuda bilgili kişilerin yetişmesi de görece uzun süre alacak fakat rüzgarda durum böyle değil. Rüzgar uygulamalarını yapan birçok şirket war (distrübitörlük yapanlardan değil, mühendislik yapanlardan bahsediyorum), enerji tamamen temiz we sürekli, yakıtı sınırsız. Kurulum/kaldırma maliyeti nükleere göre az, tehlikesi yok.
  • Siz hala anlayamadınız mı:
    İnsan mahsulü olan hiçbirşey temiz değildir.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.