Şimdi Ara

Hep bilmediğimiz bir arayış içinde olmadık mı hepimiz?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
22
Cevap
0
Favori
1.103
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Hep bilmediğimiz farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı hepimiz?

    Olduk değil mi? ama bulamadık.

    Daha önce tanıdığımız arkadaşlarımızdan kaçıyla görüşüyoruz; bir kaçıyla görüşüyoruz belki, belki de hiçbiriyle görüşmeyenlerimiz çoğunlukta. Bazılarımız bu durumu anlamadığını ve düşünmeyi bıraktığını söylüyor belki de. Birçoğumuz için fark eden bir şey yok aslında. Bazılarımız ise sırf değişmedi desinler diye haberleşmeye devam ediyor. Bir de birçoğumuzda olan şu düşünce; beni aramayanı bende aramıyorum.

    Zaman değişti değil mi? artık herkes böyle. Bir zamanlar çocukluğumuzu paylaştığımız, aynı sınıfı paylaştığımız, aynı mahallede oturduğumuz, aynı yerde çalıştığımız. Kısacası tanıdığımız herkes. Acısıyla-tatlısıyla kimisiyle beş gün, kimisiyle beş ay, kimisiyle beş sene, kimisiyle de daha uzun bir süre beraber olduğumuz. Tanıdıklarımız, arkadaşlarımız, akrabalarımız.

    Aslında değişen zaman değil bunun farkında mıyız acaba? Değişen insanlar, biziz! Hiç kimsenin bizi anlamadığını düşünüyoruz, bizi anlamadıklarını düşündüklerimizi de anlamaya çalışmayı bırakın; muhatap olmaya bile tenezzül etmiyoruz değil mi? ne oluyor peki sonuçta? Herkes kendi içinde yaşıyor bir şeyleri, çok küçük şeyler bile olsa yeri geldiğinde taşınamaz hale geliyor. Çağımızın en büyük sorunu iletişimsizlik. Ve bunun getirisi her zaman kendini yalnız hissetme.

    Zaman değişti. Şimdi bulunduğumuz ortamlardaki arkadaşlarımız, tanıdıklarımız, muhatap olduklarımızda bir süre sonra eskiyecek o zaman; bulunduğumuz ortamlardan ayrıldığımızda. Onlarla paylaştıklarımızın da, şuan ki arkadaşlarımızın da, tanıdıklarımızın da bir anlamı olmayacak. Onlarda unutulacak. Sonuç ne olacak peki? Yalnızlığımız devam edecek. Hani bir de şu kimse anlamadı, zaten anlayamaz düşüncesi var ya. Bu her şeyi açıklar değil mi sizce?

    Nerde olursak olalım, kimle ne yaparsak yapalım; zaman geçince bir anlamı olmuyor değil mi hiç birimiz için. Olmayacakta böyle devam ettikçe.

    Aman boş ver diyenlerimizde olabilir içimizden, her şeye boş vere boş vere nereye kadar gidebiliriz? Böyle iyi, ben yalnızlığımla mutluyum diye teselli edip duracağız değil mi kendimizi. Kimse anlamadı, anlamaz, anlayamaz, anlamasını da beklemiyorum deyip duracağız değil mi?

    Hiç birimizin kendini yalnızlığa mahkûm etmeye hakkı yok!

    Arkadaşlarınızın, tanıdıklarınızın değerini bilin. Ne görüşte, ne fikirde, ne halde, ne kadar uzakta olursa olsun; hepimizi yaratan tek!

    Teknoloji ne kadar gelişti değil mi? Şu da bir gerçek ki; teknoloji ne kadar gelişirse; insanlar birbirinden o kadar uzaklaşıyor. Herkes kendini yalnızlığa, birçok şeyi kendi içinde yaşamaya başlıyor. Ve böyle devam ediyor. Ve dur denilmediği sürece yalnızlıklar devam edecek. Daha da kötü olacak, daha da dayanılmaz olacak. Ama buna dur demek çok kolay. Çözümü de çok basit, ama ya göremiyoruz, ya göz ardı etmek işimize geliyor/ya da görmek istemiyoruz.

    Şu zamanda kızlar ilk bakışta erkek olarak değerlendiriyor karşındakini. Erkeklerde ilk bakışta kız olarak değerlendiriyor. Kimsenin insan gözüyle değerlendirdiği yok kimseyi.

    Bugüne kadar ömrü hayatımız boyunca tek bir kişiye kızmadık mı aslında; kendimize. Birine bağırmamız bile aslında kendimize bağırmamız olmadı mı? Neden mi? Çünkü kendimizi ifade edemediğimizden. Kendimizi ifade edebilmiş olsak karşımızdaki anlar.

    Kendi kendimize düşünüp kızmadık mı hep? Hiç kimseye anlatmak istediklerini anlatamıyorsun. İfade etmen gerekenleri ifade edemiyorsun, niye düşünmüyorsun diye!

    Ailesiyle sorun yaşamayan kimse nerdeyse kalmadı bu zamanda. Zaman değişti değil mi? Birçoğumuz çocukluğunda sorun yaşadı, çevreden, ortamdan, aileden. İlgi göremedi ailesinden. Anlatmak istediklerini, ifade edemediklerini hep yuttu. Ne oldu? Yalnız kaldık hepimiz değil mi? “beni benden başka anlayan yok” diyenler kervanına katıldık hep. Peki, beni benden başka anlayan yok diyenlerimize soruyorum? Kendinizi anlayabiliyor musunuz? “Ben anlarım kendimi” diyenlerimiz. Nasıl anladığınızı anlatsanıza bana? -unutarak, farklı olduğunu düşünüp, bir süre sonra öyle yapmışçasına hatırlayarak mı? Yada aman! Boş ver! Diyerek mi?

    Kendimizi gerçekten anlayabiliyor muyuz? Ben vereyim cevabını. Kendi içimizde tuttuklarımızla, kendi içimizde yaşadıklarımızla. Herkese belli ölçüler doğrultusunda yaklaşmakla. Sorunlarımızı içimize atarak, bir süre sonra boş ver diyerek; kendi kendine üzülerek değil mi?
    Ama zaman değişti değil mi? artık herkes böyle. Kimse kimseyi anlamıyor bu zamanda! Peki, hiç birbirinizi anlamayı denediniz mi? çok denediniz değil mi? yok ne desen boş. Olmuyor. Herkes böyle. Herkes kendini kurtarmaya çalışıyor. Herkes bir yol tutturmuş gidiyor ama nereye gittiğini biliyor mu acaba? Nereye gittiğimizi bilen varsa bana da söylesin? Yâda durun ben söyleyeyim: yalnızlığa! Ve her geçen zamanda daha da büyüyor yalnızlığımız.

    Çocukluğumuzu yaşayamadık belki birçoğumuz. Bazı sebeplerden dolayı ailemizden ilgi göremedik belki de. İş, güç, koşuşturma. Ailevi problemlerden dolayı. Ama her birimiz kendi çocuklarına göremediği ilgiyi gösterecek değil mi? onlar seviyorsunuz? Peki, mutlu bir çocuk gördüğünüzde içiniz burkulmuyor mu? Yalnızlığınız aklınıza gelmiyor mu? Kendi çocukluğumuz geliyor aklımıza. Bizim çocuklarımız böyle olmayacak diyoruz. Çocukları severim diyoruz kendimize ve herkese. Hangi çocuğa gösteriyoruz sevgimizi? Kendi çocuğumuza gösteririz, bırak bu ağızları demeyin şimdi; her şeyin zamanı var değil mi? zamana bıraktığınız şeyleri, hayallerinizi, mutluluklarınızı gerçekleştirebiliyor musunuz? Çocukluğumuzda ilgi göremedik diye; hiç bir çocuğa gösteremediğimiz ilgiyi kendi çocuklarımıza gösterebilecek miyiz?

    Peki, kardeşleri olanlar bu ilgiyi gösterebiliyor mu? Olmuyor değil mi? kendi çocukluğumuz geliyor aklımıza.

    Yapmak isteyip de, içimizde kalanları yapamadık diye, yeri geldiğinde kendimize bile ifade edemediğimiz kıskançlıklarımız olmuyor mu çocuklara karşı? Sen büyü de gör dünyanın kaç bucak olduğunu diye geçirdiğimiz olmuyor mu içimizden? Bunun yerine onlarla vakit geçirsek. Önce insan oldukları için, yaratılanı hoş görsek, yaratandan ötürü!

    Ama olmuyor değil mi? her şeyimizi kendi içimizde yaşıyoruz. Beni benden başka anlayan yok! Anlayan olmadı! Olamaz. Anlamasını da beklemiyorum zaten.

    Aman kim ne derse, ne düşünürse düşünsün bizim hakkımızda umurumuzda bile değil, değil mi?

    Peki, içimizde kalanlar olsun. Yapmak istediklerimiz olsun. Neden yapamıyoruz?

    Hem, kim ne düşünürse düşünsün benim hakkımda deyip duruyoruz ama kimse hakkımızda bir şey düşünmesin diye hep kabuğumuza çekiliyoruz. Çekildikçe çekiliyoruz kabuğumuza, yalnızlığa itiyoruz kendimizi, yalnızlığa mahkûm ediyoruz.

    Ailemizle yaşadığımız sorunlar yüzünden ailemizle aramızda kopukluklar oldu değil mi zaman zaman? Peki, onlar büyük, onlar göremiyorsa ben hiç görmem, onlar görsün. Şöyle. Böyle. Falan. Filan.

    Bu düşünceleri bir tarafa bırakıp yıkıcı taraf değil de, yapıcı taraf olmaya niye çalışmıyoruz?

    Olmuyor değil mi? beni kıranlarla olmuyor, ne yapsam ne etsem olmuyor!

    Peki, bizi kıranları ne kadar tanıyoruz? Kırıldığımız insanların yaşadıklarının ne kadarını biliyoruz? Yeri geldiğinde yaşadıklarımız yüzünden kırmış olduklarımızın bizi anlamasını bekliyoruz da; neden bizi kıranların niye böyle yaptığını düşünmeye çalışmıyoruz?

    Zaman değişti değil mi?
    İşteler.
    Aman! Boş ver demeler..

    İyi değişsin bakalım.

    İçimizde evlilikten korkmayan var mı? Hatta ben evlenmeyeceğim diyenlerimiz? Evlilik dediğin nedir ki? Alt tarafı bir imza değil mi? peki ya sonrası? Mutlu olup olamama. Zaman değişti değil mi? sevmek yok bu dünyada! İnsani ihtiyaçlar için bir kurum sadece evlilik. İki taraf içinde.

    Televizyonlar bangır bangır bağırıyor değil mi? sevip de evlenenler bile boşanıyor diye? Artık ya nasip ya kısmet diyoruz. En büyük isyanı böyle yapıyoruz yaratana biliyor musunuz? Tepkisiz kalarak. Önümüze ne gelirse onu yapıyoruz. İyi mi kötü mü ne sonuçlar doğuracak diye düşünmüyoruz.

    Peki, liseyi bitirme, üniversiteye girme, bir an önce iş hayatına atılıp hayatını kurmaya çalışma. Vb. bunların sebepleri arasında sadece okuma, çalışma hevesi mi var? Yoksa hayatınızı kurtarma, kendinizi garantiye alma, çevrenizdekiler başaramadı demesinler diye. Evlenip de anlaşamazsanız eğer, tabi evlenmeyi düşünüyorsak; ben kendime yeteyim düşüncesi mi? hepimiz için geçerli bu! Hepimiz maddeye yönelmişiz. Başka her şeyi silmişiz. Önce okumak/önce çalışmak/önce evlenmek ama değil mi? bunları halledince gerisini hallederiz. Peki, her şey istediğiniz gibi gidiyor mu? Sıkıntı ve stres. Tek nedeni yalnızlık. Bir konuşabilsek öyle rahatlayacağız ki aslında; ama farkında bile değiliz.
    Ama kendi içimizde yaşamamız gerekenler var değil mi? peki kendi içimizde yaşayabiliyor muyuz? Yaşayamıyoruz değil mi? ama boş ver diyoruz kendi kendimize. Elbet bir gün düzelir. Peki, o gün neden hiç gelmiyor? Yada hiç gelmeyecek mi? alıştık değil mi artık her şeye.

    Zaman değişti.

    Şu dünyada sevmekten daha değerli, daha anlamlı bir duygu var mı? Var değil mi maddiyat! Peki, şu gerçeği göz önünde bulunduruyor muyuz? Maneviyat maddiyatı kabul ediyor da; maddiyat maneviyatı neden kabul etmiyor? İkisi bir arada olmuyor değil mi? eskiden nasıl oluyordu peki? Zaman değişti ama değil mi; masallarda o zamanlar.

    Ortam olarak her girdiğimiz ortamda arkadaşlarımız var mı? Ya da her gittiğimiz yerde bir ortamımız var mı? Diyebiliyor muyuz? Kimi zaman diyoruz değil mi? ama bir süre sonra o da olmuyor.

    Olmuyor.

    Benim ömrü hayatım boyunca en büyük sorunum ne oldu biliyor musunuz? İnsanların geceleri bile çıkartmadıkları, şeytanın gözlerine takmış oldukları güneş gözlükleri.

    Hepimiz huzur aramıyor muyuz? Sadece huzur arıyoruz değil mi? bir de bulabilsek aslında.

    Yönelmiş olduğunuz maddiyattan, maddeden; başınızı kaldırıp maneviyatınızı, sevginizi görün artık. Mutsuzluklarınız, yalnızlıklarınız bitmez yoksa! Maneviyatınıza yöneldiğinizde; sıkıntı stres içinde bir türlü halledemediğiniz, istediğiniz gibi olmayan madde bile o kadar kolay olacak ki.

    Her şeyin başı sevgi!

    En büyük hayalimiz huzur değil mi?

    Hepimiz her birimizden zekiyiz, hepimizin birbirinden güzel, farklı özellikleri, meziyetleri var. Hepiniz farklı yerlerde; farklı meslekler yapacaksınız belki, ama mutlu olabilecek misiniz? Hep zamana bıraktığınız mutluluğu, bulabilecek misiniz? Şu an mutlu olamadığınızdan, o zaman gelince mutlu olabilecek miyim düşüncesini çoktan bıraktınız mı yoksa?

    Bazı şeyleri kabullenmek zor mu geliyor? İşteler değil mi hep? Zaman değiştiler. Zaman değişmez bilmiyor musunuz? Bundan bin yıl önceki zamanda aynı değil miydi? Ama o zaman başka aletlerle belirleniyordu değil mi zaman ;) zaman değişmez! Zaman insanlara uyar.
    İnsanlar değişir. Ve yalnızlıkların, mutsuzlukların hüküm süreceği bir hayata doğru sürükleniyoruz hepimiz. Buna dur demek elimizde; sadece iletişimle. Konuşarak. Birbirimizi anlayarak. Ama ilk önce sevgi! İnsan olduğumuz için. Önce insanları sevmeliyiz.

    Hepinizi güneş gözlüklerinizi çıkartmaya davet ediyorum! Tabi ben mutsuzluğumla, yalnızlığımla, kendi içime attıklarımla mutluyum diyebiliyorsanız o başka.

    İnsan olduğunuz için sevin birbirinizi. İnsanları sevin. Ve muhabbet edin. Ne konuda olursa olsun. Bir süre sonra birçok şeyin değiştiğini göreceksiniz. Ve içinize atıp da zamanın unutturduklarını bile hatırlayıp, bütün sorunlarınızdan kurtulacaksınız.

    Mutsuz olmak istemiyorsanız tabi ki!

    Tabi psikologa falan gitmeyi düşünmüyorsanız? Ama deli derler değil mi psikologa gittik mi? uyuşturucu ilaçlar haricinde yapabildikleri hiç bir şey yok. Aslında her şeyin çözümü o kadar basit ki; sadece sevgi, saygı ve iletişim. Muhabbet. Başka bir şey değil.

    Ama zaman değişti demeler, işte demeler, aman! Boş ver demeler!

    O kadar kör etmiş ki gözlerimizi, en aydınlık anda bile önümüzü göremiyoruz.
    İsteyenler zaman değişti demelere, işte demelere, boş ver demelere devam etsinler. Bu dünya mutlu olmak için kısa, mutsuz olmak içinse çok ama çok uzun.

    Her şeyi zaman diye kestirip atmak yerine, bazı şeyleri de biz yapmaya çalışalım; kendi hayatımız ve sevdiklerimiz için.

    Çağa uyacaksın ama değil mi? bu çağı bu hale getirenler insanlar değil mi?

    Ben istesem dünyayı devirir, dağı taşı yerinden oynatırım ama işte deyip duruyoruz değil mi? istedikten sonra yapabileceklerimizin farkında değiliz ama?

    Yeri geldiğinde bildiğimiz bir konuda bile hata yapabiliyoruz değil mi? çok basit bir konuda bile hata yapabiliyoruz. Mesela bildiğimiz bir soruyu yanlış yapabiliyoruz, cevabı öğrendikten sonra; biliyordum nasıl yapamadım diye kızıyoruz değil mi kendimize?

    Ailemiz bize güvenmiyor değil mi? ama biz kendimize yeteriz. Herkese karşı kendimizi kanıtlamaya çalışıyoruz/ çalıştık bir süre olmayınca bıraktık belki; ilk önce kendimize kanıtlasak her şey çözülecek aslında biliyor muyuz? Ama olmuyorlar, işteler, zaman değiştiler, artık herkes böyleler.

    Ailemizden ilgi göremedik belki; sorunlar yaşadık, istesek aslında bütün sorunları anında çözebiliriz değil mi? ama olmuyor! Ne yapsak, ne etsek olmuyor! Yaptığımız her yanlışta biraz daha kabuğumuza çekiliyoruz. Ama her zaman ben kendime yeterim; beni benden başka anlayan yok, anlamadı; anlamasını da beklemiyorum zaten deyip duruyoruz değil mi? ama kendimizi çevremize karşı, ailemize karşı göstermeye çalışıyoruz. Ne yapsak olmuyorlar, işteler, şöyleler, böyleler. Bütün sorunlarımızı çözebileceğimizin farkındayız aslında ama olmuyor değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor? Her yeni kırgınlık biraz daha kabuğumuza çekilmemize sebep oluyor. Hep demiyor muyuz: -zamanı var; gün gelecek her şey düzelecek.

    Hep tek bir şeye yönleniyoruz değil mi? onu başardım mı her şeyi yaparım diyoruz. Kimini yapıyoruz, kimini yapamıyoruz; peki mutlu olabiliyor muyuz? Yetmiyor değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor. Hep bir yanımızda eksiklik oluyor. Düşünmemek için uyukluyoruz belki, başka uğraşlar buluyoruz kendimize. Ben güçlüyüm deyip alıştım deyip, unutuyoruz sorunlarımızı. Ama ne yapsak ne etsek olmuyor.

    Kendimize haykırarak bir şeyleri anlatmak istediğimizde bile susuyoruz, hep zamanı var bekle diyoruz. Gün gelecek. Şunu yapacağım, bunu yapacağım; her şey yoluna girecek diyoruz. Ama o gün geldiğinde de olmuyor değil mi? bir şeyler düzelmiyor. Daha da kötü oluyor. Yalnızlığımız, hayata küskünlüğümüz, mutsuzluğumuz daha da artıyor, daha da acı verici oluyor değil mi? hem kimsenin anlamasını istemiyorum diyoruz, hem herkes anlasın diyoruz. Hiçbir şey yapmıyoruz kimse anlamasın diye. Üzgün zamanlarımızda biri bizimle ilgilendiği zaman bize acıdığını düşünüyoruz belki, kendi kendimize acıyoruz sonra, kendi kendimize kızıyoruz. Başkalarının üzüldüğünü gördüğümüzde kendi üzüntülerimiz geliyor aklımıza, ilgileniyoruz, sonra ona acıdığımızı düşündüğünü zannediyoruz. Bazen de güçlü olduğumuzu gösterebilmek için kayıtsız kalmaya çalışıyoruz. Ama hep ben yapardım, yapabilirdim, niye yapmadım, ben var ya ben diyip duruyoruz.

    Her geçen gün kabuğumuza biraz daha çekiliyoruz.

    Belki de birçoğumuz bunları bile düşünmeden vazgeçti değil mi? bunları düşünmeyi bile bıraktı. Ben kendime yeterim, beni benden başka anlayan yok. Kimse anlamadı. Anlayamaz zaten beni. Biri anlamaya çalışsa; kim anladı ki beni sen anlayacaksın diyoruz. Çekildikçe çekiliyoruz kabuğumuza. Yalnızlığımız artıyor gün geçtikçe. Ama ben güçlüyüm, yıkılmadım. Yıkamaz beni hiç bir şey diyoruz değil mi? en ufak bir şeyde bile yıkılmıyor muyuz? İçimizdekiler kat kat acı vermiyor mu?

    Bizi gerçekten tanıyan insanlar; gülen gözlerimizin altından süzülen gözyaşlarımızı görebilenlerdir değil mi aslında? Peki, gözyaşlarımızı gizlemek için de her şeyi yapıyoruz değil mi? bir taraftan da herkesin bizi anlamasını istiyoruz. Bir taraftan da beni benden başka anlayan kimse yok. Anlamasın deyip duruyoruz.

    Ailemiz büyüdüğümüzü göremiyor değil mi? Ne kadar uğraşsak da bize güvenmiyorlar! Ama onlar da biliyorlar aslında bir gün güvenebileceklerini.

    Bizi anlamıyorlar değil mi? Peki, biz onları ne kadar anlayabiliyoruz? Bir yanlışlık yaptıklarında, isteseydim müdahale ederdim; düzeltirdim, dağı taşı yerinden oynatırdım diyoruz ama yine müdahale edemiyoruz!

    Herkesi silmişiz hayatımızda ama kaybetmemek için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor değil mi? bizi bizden başka anlayan yok. Ne istediğimizi bilen yok. Peki, biz kendimizi anlayabiliyor muyuz? Ne istediğimizi bilebiliyor muyuz? Anlayamıyoruz değil mi? beni kimse anlamadı ki, ben nasıl anlayayım diyoruz. Bir anım bir anıma uymuyor ki, yanar-dönerim diyoruz. Ama bir gün ne istediğimi bileceğim ve yapacağım diyoruz değil mi? o gün geldiğinde neden mutlu olamıyoruz? Neden ben yaptım, mutluyum diyemiyoruz? Kendi kendimizi avutuyoruz aslında; yaptım, başardım, ben böyle mutluyum. Böyle geldi, böyle gider diyoruz. Ama hep bir yanımız eksik kalıyor değil mi? kırgınlığımız, yalnızlığımız artıyor gün geçtikçe. Biri bir şey dese; mabedimize dokunmaya kalksa hemen susturmaya çalışıyoruz değil mi? haykırmak isteyip de içimizde tuttuklarımızı, sır dediklerimizi; aman kimse duymasın hakkımda ne düşünürler, bir taraftan hem herkesin anlamasını bekleyerek, hem de hiç kimse anlamasın diye her şeyi yaparak.

    Peki, ne olursa olsun, değişmeyen bir tek şey var değil mi hepimiz için; ben ve yalnızlığım; mutsuzluğum. Ne yaparsak yapalım bir türlü üstesinden gelemiyoruz değil mi? Ama bir gün geleceğiz? Çok yakında? Az kaldı değil mi? Ama bir türlü gelmiyor değil mi o gün? Ne yaparsak yapalım gelmiyor. Olmuyor bir türlü.

    Ailemize bir şeyler yapabileceğimizi göstermek için her şeyi yaparız değil mi? ama hiç bir şeyi yapamıyoruz. Bize güvenmelerini bekliyoruz ama büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz. Büyüdüğümüzü görmüyorlar, görmek istemiyorlar değil mi? peki büyüdüğümüzü kendimize ispatlayabiliyor muyuz? Ben büyüdüm diyebiliyor muyuz? Ben büyüdüm diyoruz, ama neden böyle yapıyorsun diyoruz değil mi? neden çocuk gibi davranıyorsun deyip kızıyoruz kendimize. Bir taraftan herkesin anlamasını bekliyoruz, bir taraftan kimse anlamasın diye elimizden geleni yapıyoruz.
    Her geçen zaman yalnızlığımız artıyor değil mi? mutsuzluğumuz artıyor. Ufacık bir şeyde hata yapabiliyoruz. Nasıl yaptım ben bu hatayı deyip, daha da çekiliyoruz kabuğumuza. Hayattan soyutluyoruz kendimizi. Ama kimse anlamasın diye sahte gülücükler savuruyoruz etrafımıza, bir taraftan herkesin anlamasını istiyoruz, bir taraftan kimse anlamasın diyoruz. Anlamaması için de her şeyi yapıyoruz değil mi?

    Hep büyüdüğümüzü göstermek için büyükler gibi davranmaya çalışıyoruz değil mi? ama büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz bir türlü. Ama bir gün gelecek, her şey yoluna girecek. O gün neden hiç gelmiyor diye isyan ediyoruz kaderimize. Sonra kendi kendimize kızıyoruz neden böyle yapıyorsun diye. Zaman değişti. Artık herkes böyle deyip duruyoruz değil mi? avutuyoruz kendimizi. Olmuyorlar!

    Yalnızlığımız gün geçtikçe artıyor. Aslında büyük işler yapabilecekken, küçücük hatalara takılıp kabuğumuza çekiliyoruz ve bunu neden yapamadın, sen hiç bir şeyi yapamıyorsun, yapamazsın deyip duruyoruz kendi kendimize; kızıyoruz. Bir taraftan herkesin anlamasını bekliyoruz. Bir taraftan da hiç kimse anlamasın diyoruz. Peki, kendimizi kendimize ispatlayabiliyor muyuz?
    Büyüklerimize “bana güvenin, ben büyüdüm” dercesine bakıyoruz ama büyüdüğümüzü kabullenemiyorlar değil mi? ne yapsak, ne etsek büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz. Peki, herkesin bize güvenmesini bekliyoruz ama biz kendimize güvenebiliyor muyuz? Güveniyoruz aslında değil mi? ben var ya! Ben istesem dağları taşları yerinden oynatırdım diyerek. İşteler, öylelerle, böylelerle, zaman değiştiler.

    Bir yanlışlık gördüğümüzde ben bunu yapmam diye önyargıyla yaklaşıyoruz önce. Bir süre sonra aynı yanlışın daha büyüğünü kendimiz yapıyoruz. Sen böyle yapmazdın, sen böyle değildin! Sen bu olamazsın deyip kızıyoruz kendimize. Ben normal değilim diyoruz değil mi kendi kendimize. Herkes anormal zaten, ben nasıl normal olabilirim ki, zaman değiştiler. Şöyleler, böyleler.

    Her şeyimiz büyüdü ama kimse büyüdüğümüzü görmek istemiyor değil mi? yaşımız büyüdü, bedenimiz büyüdü. Her yönden geliştirdik kendimizi; istesek dağları deviririz aslında ama şöyleler, böyleler yüzünden yapamıyoruz. Herkesten kaçmaya çalışıyoruz. Bizi güçsüz zannederler, bizi anlamazlar diyerek, bir taraftan da herkesin anlamasını bekleyerek. Ama her geçen gün kabuğumuza daha da çekilerek. Hayatımız çelişkilerle geçti değil mi hep? Kimse içimizdekileri görmesin diye soyutladık kendimizi.

    Ama büyüdük kimse kabullenmiyor; neden kabullenmiyor diyerek. İşteler, şöyleler diyerek.

    Her şey büyüdü de; bir içimizdeki çocuk büyümedi değil mi? içimizdeki çocuğu büyütemedik. Artık kendimiz için, yalnızlığımızdan kurtulmak için, mutlu olmak için, bir şeyler yapma zamanı gelmedi mi? yoksa şöyleler, böyleler diyerek, yalnızlığımızla, mutsuzluğumuzla, ben kendi kendime yeterim deyip, yetemeyerek; mutsuzluğumuza mutsuzluk, yalnızlığımıza yalnızlık katarak devam etmek mi istiyoruz.

    Bazılarımız belki de bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi her şeyi? Bazılarımız da düşünmekten vazgeçti.

    Yaptığımız her şey boş. Ne yapsak, ne etsek olmuyor. Farkına varmak mı istemiyoruz hala? Bilmediğimiz halde arayıp da bulamadığımızı aramaktan vazgeçebiliyor muyuz?

    Aslında bu işin aslı yok. Bu zamandaki hiç bir şeyin aslı yok. Zaman değiştiler, şöyleler; böyleler diyerek avutuyoruz kendimizi. Böyle devam etmek istiyor muyuz?

    Saçmalık bunlar değil mi?

    Bir yanınız anlıyor; bir yanınız anlamak istemiyor değil mi?

    Kimi zaman büyüklerimizin üzüntüleriyle, kimi zaman sorunlarıyla, kimi zaman tartışmalarıyla, kimi zaman onlarla sorunlar yaşayarak, kimi zamanda onların yokluğuyla geldik değil mi bu günlere? Ben onlar gibi olmayacağım dedik kimi zaman çocukça, gerekirse evlenmeyeceğim, evlenirsem mutlu olacağım, çocuklarımı üzmeyeceğim, kimseyi üzmeyeceğim. Herkes neden mutsuz, kimse mutsuz olmasın, herkesi mutlu edeceğim. Bu nasıl dünya herkes mutsuz; eskiden böylemiydi diyerek; kimi zamanda müdahale etmeyi düşünerek geçmedi mi çocukluğumuz? Belki çok istedik müdahale etmeyi ama korktuk, çekindik; üzüldük, ağladık gizli saklı köşelerde. Çocukluk işte değil mi? ama büyüdük şimdi. Çocuktuk o zamanlar. Çocuktuk. Büyüdük artık. Peki, büyüdük de, niye hala kimse görmüyor büyüdüğümüzü? Neden kimse kabullenmiyor. Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler, aman boş ver diyerek geçiştiriyoruz değil mi?

    Hep bilmediğimiz farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı? Ne istediğimizi bilemedik, düşündük kimi zaman bulamadık.

    Bazılarımız bunları bile düşünmeden bıraktı belki. Kader utansın dedi, kaderim böyleymiş dedi. Bunları bile düşünmeden; her şeye boş ver diyerek, kimi zaman ağlayarak, kimi zaman gülerek geçiştirdi değil mi?

    Başka uğraşlarla geçiştirdik bu düşüncelerimizi, başka uğraşlar aradık hep, başka insanlarla tanışıp konuşmak istedik; ama esas derdimizi: bilmediğimiz, çözemediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle davranmadık mı hep? Davrandık değil mi? ama bir süre sonra olmuyorlar, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler. Engellerine takılmadık mı hep?

    Şunu yaparsam, başarırsam olacak, her şey yoluna girecek demedik mi?

    Kendi sorunlarımızı, ailemizdeki sorunları, çevremizdeki sorunları, bazen de bütün insanların sorunlarını çözebileceğimizi düşünerek başarmaya çalışmadık mı? Başarabildiklerimiz bir süre oyaladı belki bizi, ama beş gün, ama bir yıl, ama bir dakika, ama beş yıl.

    Ama her zaman olduğu gibi bir yanımız yarım kaldı değil mi? ne yaparsak yapalım, bilmediğimiz halde aradığımız; başka uğraşlarla bulmaya çalıştığımızın ne olduğunu bulamadık değil mi?
    Her başarımızın sonu hüsran olunca, her yeni insanla tanışıp bu sefer bilemediğimiz, çözemediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle bakmadık mı her şeye? Hayatımızdaki her şey bir süre oyaladı belki bizi, ama hep bir yanımız yarım kalmadı mı?

    Her yıkımdan sonra biraz daha çekilmedik mi kabuğumuza? Kendi kendimize sözler vermedik mi bir daha böyle yapmayacağız diye? Ama ne olursa olsun bilmediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle yaklaşmadık mı her yeni olaya, gözümüzü diktiğimiz her başarıya, her yeni tanıştığımız insana. Bazılarımız bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi düşünmeyi. Kader dedik. Rabbim böyle uygun görmüş dedik. Hem beni benden başka anlayan yok dedik. Kimi zamanda beni Rabbimden başka anlayan yok dedik. Kimi zamanda isyan etmek istemiyorum ama neden hep böyle oluyor? Neden her şey beni buluyor dedik değil mi? içten içe isyan etmedik mi gerçekte? Ama ben Müslümanım, inançlıyım, Rabbim beni sen biliyorsun. Beni senden başka anlayan yok dedik kimi zaman. Kimi zamanda beni, benden başka anlayan yoklarla geçiştirdik hep, arayıp ta bulamadığımızı.

    Ne aradığımızı bulabildik mi peki? Bulamadık değil mi? çünkü ne aradığımızı bilemedik. Ama her yeni uğraşta, ufkumuza diktiğimiz; bunu başarırsam her şey yoluna girecek diyerek, başarabilirsek bir süre sonra bir yanımızın yarım olduğunu görerek, mutsuz olmadık mı? O zamanlarda mutlu olmak için ben ne yaptım ki bugüne kadar rabbim bana mutluluk versin dedik belki kimi zaman? Mutluluk bana haram dedik belki. Hayattan küstük. Ama bilmediğimiz, çözemediğimiz halde artık her şey bitti diyerek, hiçbir şey yapmayacağım diyerek, kendi kendimize söz verdiğimiz halde, her yeni uğraş; tanıdığımız her yeni insan bizim için yeni bir başlangıç olmadı mı?

    Oldu değil mi? hayatımızda ki her şey yeni bir başlangıç oldu çoğumuz için. Belki birçoğumuz bunları bile düşünmeden, isyan etmek istemiyorum ama neden hep ben diyerek, içten içe isyan ederek, kaderim böyleymiş diyerek, düşünmeyi bile bıraktı belki değil mi?

    Yanlış gördüğümüz bir olayı, hata dediğimiz bir davranışı; bu böyle olmamalıydı demedik mi kimi zaman. Ben böyle yapmayacağım diyerek söz vermedik mi kendimize. Nefret ettiğimiz şeyleri bile daha fazla hata yaparak, kendimize kızarak geçiştirmedik mi? kendimize verdiğimiz sözleri bile tutamadık değil mi kimi zaman? Kendimize güvenemedik. Kendimizden nefret ettik kimi zaman ne istediğini bilmiyorsun diye. Neden ben dedik kimi zaman. Olmadı ama değil mi? ne yapsak, ne desek, bir şeyi başarsak; başaramasak da ne olduğunu bilemediğimiz, arayıp ta bulamadığımız, hep bir yanımızı eksik bırakan ama aramaktan asla vazgeçemediğimizi aramaktan vazgeçmedik değil mi?
    Bazılarımız bunları bile düşünmeden kader dedik, mutlu olmayı hak etmemişim dedik, ben mutlu olmak için ne yapmışım ki mutlu olayım, ben mutlu olmak için bir şey yapmadım, isyan etmek istemiyorum ama neden hep ben diyerek içimize gömdük değil mi isyanımızı? Zaman değişti dedik. İşteler, şöyleler dedik. Hep çelişkilerle geçirdik hayatımızı. Ama her yeni umut bizim için yeni bir başlangıç oldu değil mi yine? Her başarımızda, başarısızlığımızda neden ben dedik hep. Bilmeden aradığımızı, farkına varamadığımızı aramayı bıraktık belki kimi zaman. Ama her yeni umutta yeni bir başlangıç yaptık her zaman. Çelişki üzerine çelişki yaptık hep.

    Güçlü birini gördüğümüzde ona imrendik önce, ben neden bu kadar güçlü değilim diye. Ona benzemeye çalıştık, Sonra ben ondan daha güçlüyüm dedik.

    Daha güçlüsünü bulduğumuzda ona imrendik; eskisine baktık, ben bunu mu örnek almışım kendime demedik mi? ben bunları mı yapmışım demedik mi? dedik değil mi?
    ben kendime yeterim diyerek, beni benden başka anlayan yoklarla, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler diyerek, ben onlar gibi olmayacağım demelerle, mutlu olacağım demelerle, mutlu olmayı hak etmemişim kilerle, bu zamanda kim mutlu olmayı hak etmiş ki ben hak edeyim kilerle. İçten içe haykırmak isteyip de haykıramadıklarımızla, kimsenin anlamasını beklemiyorum demelerle, herkesin anlamasını isteyerek; bir taraftan da kimse anlamasın diye hata üstüne hata yaparak, bilmediğimiz; farkına varamayıp ta aramaktan asla vazgeçmediğimizi aramaya devam ederek, isyanımızı içimize gömerek, her geçen gün kabuğumuza biraz daha çekilmedik mi?

    Aman beni şöyle bilmesinler, benim hakkımda şöyle düşünmesinler demedik mi içten içe. Bir taraftan kimse beni anlamadı, anlamasını beklemiyorum ama gün gelecek mutlaka biri anlayacak diyerek. Kendini sen bile anlayamıyorsun ki, başkası nasıl anlasınlar la, başkalarının bizim için düşünmediklerini, söylemediklerini, kimi zaman içten içe daha ağır hakaretler, daha ağır laflar etmedik mi?

    Ama ben farklıyım dedik değil mi hep? Farkımızın ne olduğunun farkına kendimiz bile varamadık. Ne yapsak, ne etsek olmadı ama. Zaman değişti demelerle, şöyle demelerle, böyle demelerle, artık herkes böyle demelerle, beni benden başka anlayan yok demelerle, ya rabbim beni sen biliyorsun demelerle, beni herkes günü geldiğinde anlayacak demelerle, bir taraftan kimsenin anlamamasını isteyerek, bir taraftan herkesin anlamasını bekleyerek, ben kendime yeterim demelerle, ben kendime yetemiyor muyum demelerle. Çelişki üzerine çelişki kurarak geçirmedik mi hayatımızı?

    Geçirdik değil mi? ama hep bir yanımız eksik kalmadı mı? Ne istediğimizden, ne aradığımızdan emin olamadık hiçbir zaman, bulamadığımız için başka uğraşlarla uğraştık belki buluruz ümidiyle. Ama olmuyor demelerle, ne yapsak, ne etsek beceremedik demelerle, yapamıyoruz demelerle; içten içe haykırmak istediklerimizi bile içimize gömdük. İsyanımızı içimize gömdük hep.

    Ama ne aradığımızı bulamadık hiçbir zaman. Gün gelecek bulacağız ama değil mi? belki buluruz bir gün. Belki mutlu olurum. Belki huzur bulurum. Yok, yok ben mutlu olmak için bir şey yapmadım. Mutlu olmayı hak etmedim. Mutlu olmayı hak etseydim böyle doğmazdım. Şuyum şöyle olmazdı, buyum böyle olmazdı. Demedik mi?

    Dedik değil mi?

    Ne aradığımızın farkına varabildik mi peki? Bilemeyip de neyi aradığımızın farkına varamadık değil mi? ama gün gelecek belki buluruz dedik. Ama o gün hiç gelmedi değil mi? her yeni başlangıca yeni bir umutla bakmadık mı, belki buluruz bu sefer umuduyla. Bulamadığımızı düşündüğümüzde eskileri aramadık mı? Sen böyle değildin demelerle! Mutsuzsun demelerle. Mutsuz olmaya mahkûmsun sen demelerle! Nerde yanlış yaptın diyerek! İsyan etmek istemiyorum ama neden hep benlerle, neden her şey beni buluyor demedik mi hep?

    Bizden zayıf, bizden güçsüz birini gördüğümüzde küçümseyerek baktık hep! Ezmeye çalıştık, güçlü olduğumuzu hissettik kimi zaman, öyle de olmadı değil mi? güçsüzlüğümüz, kırgınlığımız hiç bitmedi. Bitmeyecekte. Ama bir gün biterlerle; nereye kadar böyle gidebiliriz kilerle.

    İçten içe nefret ettik kendimizden, ne aradığımızı, ne istediğimizi, bir türlü farkına varamayıp ta aramaktan vazgeçemediğimizi aramaya devam edip durduk değil mi hep?

    Şöyleler, böyleler deyip durduk hep. Zaman değiştiler. Artık herkesler böyleler.

    Ama bunları birine anlatsak bize çocuk derlerle! Bize deli derlerle! Sen kendine yetemiyor musunlar la, susarak her geçen gün kabuğumuza biraz daha fazla çekilerek geçirmedik mi ömrümüzü.

    İçimizdeki çocuğu susturmaya devam mı edeceğiz? Her ne kadar susturmaya çalışsak ta susturamadığımız, içimizdeki sesler konuşmaya devam edecek!

    Kimi zaman susarak, kimi zaman bakışlarımızla, kimi zaman ağlayarak, kimi zamanda bağırarak, kimimizde sürekli susup içine atarak her şeyi; ailemize, büyüklerimize, çevremize karşı isyanımızı gösterdik değil mi? ben buyum dedik kimi zaman! Ben böyleyim, beni böyle kabullenin dedik. Ama hayatımızdaki herkesin istediğimiz gibi olmasını istedik. Bizim istediğimiz şekilde olmasını istedik hayatımızdaki her şeyin. Hep yapmak istediklerimiz ama yapamadıklarımız oldu değil mi? bunun için yapmamız gerekenleri yapmadık bazen. Kimi zamanda yapmaya kalktık ama yapamadık. Niye yapamadık diye düşündük kimi zaman, kimi zamanda boş ver dedik. Zaman değişti dedik. Şöyleler, böyleler diyerek geçirdik her şeyi değil mi?

    Her yeni üzüntünün ardından yeni bir amaca diktik gözümüzü. Bu yeni bir başlangıç dedik hep. Bunu yaparsam olacak dedik her zaman. Her şey yoluna girecek dedik. Kimini yaptık, kimini yapamadık. Ama hep bir yanımız yarım kaldı değil mi bir süre sonra? Ne yapsak ne etsek olmadı. Kimimiz dışa vurdu isyanını, kimimizde içten içe isyan etti.

    Hep terk etti sevdiklerim paramparça dünyam benim, tanrım beni baştan yarat’larla, aşkım baksana bana’larla, sevdim seni bir kere başkasının sevemem’lerle, ağladıkça’larla, sen ağlama dayanamam’larla, ALLAH belanı versin ALLAH seni kahretsin’lerle, git hadi git’lerle, çabuk olalım aşkım’larla, ALLAH ALLAH ALLAH ALLAH bu nasıl sevmek’lerle, dertlerin kalkınca şaha bir sitem yolla ALLAH’alarla…

    Falanlarla, filanlarla geçirdik kimi zaman ömrümüzü.
    Şarkı söylemek günah dedik kimi zaman. Ama bir süre sonra zaman değişti dedik. Şöyle dedik. Eğer değişmeseydi böyle olmazdı dedik. Doğru olan bu dedik. Peki, neyin doğru olduğundan emin olabildik mi bugüne kadar? Bir süre olduk değil mi? ben buyum dedik! Ben yaptım oldu dedik. Hayatımda hiç pişman olmadım dedik. Bugüne kadar her şeyimi tek başıma yaptım dedik kimi zaman. Ama ayağımız taşa takılsa, tutunacak bir dal aradık, ama bulamadık. Beni anlamayanı ben anlamam dedik. Kimseyi anlamaya çalışmadık bu yüzden. Ortam yok dedik. Gruplaşmalar var dedik. Yalnızız dedik. Zaman değişti. Ben farklıyım dedik kimi zaman. Rabbim sen biliyorsun beni dedik. Kimi zamanda kader utansın dedik. Kaderim böyleymiş dedik. Kızlar şöyle, erkekler böyle dedik. Büyükler şöyle, küçükler şöyle dedik, yaşlılar şöyle bebekler böyle dedik, hemşireler şöyle doktorlar böyle dedik. Polisler şöyle memurlar böyle dedik. Dedik de dedik. Herkesi sınıflandırdık değil mi? hiç kimseye insan gözüyle bakmadık ama. İnsan gözüyle değerlendirmedik. Zaman değişti dedik; artık herkes böyle dedik. Ama ben farklıyım dedik bir taraftan; peki herkes böyle, zaman değişti diyerek nasıl bir farkımız oldu? Daha doğrusu; kimi zaman kızarak, kimi zaman küçükseyerek; baktığımız insanlar gibi davrandığımız için mi farklıyız? Nerde farkımız peki?

    Büyükler bizim vebalimizi aldılar değil mi? büyüklerimiz suçluydu kimimiz için kimi zaman, bizi dünyaya getirdikleri için. Her başımız sıkıştığında onların yanına koştuğumuz halde, hayatımızda güzel giden bir şeyler olduğunda soyutladık kendimizi onlardan, uzaklaştık onlardan. Onları da bizden uzaklaştırdık. Beni benden başka anlayan yok dedik; beni anlayan yoksa ben niye başkasını anlayayım dedik! Beni anlayan biri olmadan ben kimseyi anlamam dedik kimi zaman. Her zaman haklının yanındayım, hep hak olanı savundum dedik. Ama zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere yenik düştük değil mi? farklıyız dedik, ortamlara uyduk kimi zaman. Onlar ne yapıyorsa biz de onu yaptık. Olmadı ama değil mi? ne yapsak ne etsek olmadı. Bir süre sonra eksik kalan yanımız daha da eksik olarak acıttı içimizi. Ne yapsak ne etsek olmadı. Başarsak da başaramasak da ufkumuza diktiklerimiz gözümüzdeki perdenin –güneş gözlüğünün- sayesinde bir süre oyalayabildi bizleri.

    Büyüyünce düzelecek dedik kimi zaman. Okul bitince düzelecek dedik kimi zaman. Üniversiteye gidersem düzelecek dedik. İşe girersem düzelecek dedik. Ama zaman değişti dedik, beni benden başka anlayan yok dedik. Şöyle, böyle diyerek geçirdik ömrümüzü. hiç bir şeyi düzeltmeye çalışmadık değil mi? ama lafta her istediğimizi yaptık! Peki, hep yarım kalan yanımızın ne olduğunu bulabildik mi?

    Büyümek de aradık kimi zaman. Okulu bitirmekte aradık kimi zaman. Askerlikte aradık kimi zaman. Üniversite dedik. İş dedik. Evlilik dedik. Hep bir süre oyaladı bunlar bizi değil mi? bazılarını yapabildik, bazılarını yapamadık. Ama bir süre sonra yine yarım kalan yanımız içimizi acıttı değil mi?

    Rabbim her yerde, hepimizi görüyor dedik. Ben kendime yeterim, ben istediğimi yaparım diyerek; kimi zaman isyan ettik, kimi zaman yasak şeyleri yaptık. Kimimizde yapmadığı halde düşündü değil mi? kimimizde bunları bile düşünmeden zaman değişti dedik. Boş ver dedik. Artık herkes böyle dedik. Nasip kısmet dedik.

    Böyle olması gerekmeseydi, Rabbim uygun görmeseydi; böyle olmazdı dedik kimimiz kimi zaman. Müslümanların kaderi buymuş dedik. Eskileri öğrendik. İmrendik kimi zaman değil mi? şimdi niye böyleleri yok dedik. Hep birilerinin hayatımıza müdahale etmesiyle ya da ufkumuza diktiğimiz her yeni umutta, hayatımızdaki her şeyin hiç bir şey yapmadan düzeleceğine inandık. Sadece bunu başarayım her şey düzelecek dedik kimi zaman. İsyan ettik kimimiz dışa vurarak, kimimiz de içten. Niye böyle oluyor hep diye. Neden her şey beni buluyor dedik. Oysa ben farklıydım dedik. Ama zaman değişti dedik. Şöyle dedik, böyle dedik. Bizde boş ver dedik. Kim kurtarmış ki bu dünyayı ben kurtarayım dedik. Hep kendimizi düşündük. Beni kıranlarla olmuyor dedik. Beni benden başka anlayan yok dedik. Hayatımızdaki herkesi kırdık bilerek veya bilmeyerek beni anlarlar düşüncesiyle. Peki, anlamaya bile çalışmadığımız insanlar; içimizdekileri görüp de deli derler diye, hem herkesin anlamasını bekleyerek, hem de hiç kimse anlamasın diye kabuğumuza çekilerek; yaptıklarımızdan sonra anlayabildiler mi bizleri?

    Bulamadık değil mi aradığımızı? Ama bir gün bulacağız ümidiyle avuttuk kendimizi. Kimi zamanda çileli doğmuşum zaten ezelden dedik. Nasip böyle dedik. Zaman değişti dedik. Şöyle dedik. Böyle dedik. Kimi zaman dışardan, kimi zamanda içten içe isyan ettik hayata karşı.

    Bizden sonraki kuşaklar, bizden daha kötü ortamlarda ve daha büyük hayal kırıklıklarıyla, daha büyük mutsuzluklarla büyüyecek biliyor musunuz? Ama "bana ne" değil mi? ben mutlu olamıyorsam başkası niye mutlu olsun kiler. Önce ben dedik. Başkası ne yaparsa yapsın dedik değil mi?

    Bizden doğanlar, hatta torunlarımız, torunlarımızın çocukları; tabi o zamana kadar ilahi takdir gerçekleşmezse; daha da kötü olacaklar biliyor musunuz? Ama bizim çocuklarımız bize benzeyecekler değil mi? göremediğimiz ilgiyi göstereceğiz onlara. Onlar bize isyan etmeyecekler değil mi? ne dersek yapacaklar! Sayacaklar bizi. Peki, hangimiz büyüklerimize benziyoruz?

    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler. Ama bizim çocuklarımız öyle olmayacaklar.

    Kimimiz evliyiz, kimimiz evlenecek. Kimimizde evlenme düşüncesini bile bıraktı belki bir süreliğine zaman değiştiler, şöyleler, böyleler diyerek. Ne ekersek onu biçeceğiz biliyoruz değil mi? sesli isyan ettiysek çocuklarımız daha sesli isyan edecek bize. İçten içe isyan ettiysek sesli isyan edecek çocuklarımız bizlere. Ailemizin yapmayın dediklerini; gizli saklı yaptıklarımızı; bizim çocuklarımız ayan beyan ortada yapacak; gözümüzün önünde yapacak kimisi.

    Ama ben farklıyım demeler, benim çocuklarım öyle olmayacaklar. Peki, farkımız ne? Ne farkımız var? Yaşadıklarımız mı? Zaman, yer, kişiler ve olaylar farklı sadece hayatlarımızda; Gerisi aynı tiyatro. Hep bir yanımız eksik.

    Bizden doğanlar daha sesli isyan edecekler hayata. Bize isyan edecekler yeri geldiğinde. Sen benim çocuğum olamazsın dercesine bakacağız yüzüne. Böyle olmaman gerekiyordu diyeceğiz. Ben farklıydım seninde farklı olman gerekiyordu. Peki, bugüne kadar farkını bulabilenimiz oldu mu? Bir gün buluruz ümidi değil mi?

    aha aha ahalarla, anladın sen onularla, heyttt savulun adiler tırsın alçaklarla, beni benden alırsan seni sana bırakmamlarla mı farklıyız. yoksa ikimiz bir fidanın güller açan dalıyızlarla mı?

    “Senin gibi çocuğum olacağına taş olaydı” diyeceğiz, “seni doğurduğum güne/doğduğun güne lanet olsun” diyeceğiz. “ALLAH belanı versin” diyeceğiz kimi zaman yüzüne bağırarak, kimi zamanda bu anları gözlerimizle ifade ederek, kimi zamanda içimizden diyeceğiz bunları.
    Bunlar senin hüsnü kuruntun diyenlerimiz;) zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye devam ettikçe; düzelen hiçbir şey olmadığı gibi, her şey daha da güç olacak, anlaşılması daha da zorlaşacak. 30 yaş bunalımı diye geçiştireceğiz kimi zaman. 40 yaş bunalımı diyeceğiz kimi zamanda. Olmuyor diyeceğiz. Zaman değişti diyeceğiz. Kaderimse mutsuzluk nasip kısmet diyeceğiz. Mutlu olmayı hak etmemişim ki diyeceğiz. Diyeceğiz de diyeceğiz işte.

    Her yer karanlık. Nerde insanlık. Tüh kahretsin. Yine güneş gözlüklerimi gözümde unutmuşum!

    Ey cemaati müslimin!
    Bu gelen var ya bu gelen! Ne Avrupa yakasının psikopat gaffurunun ayak sesleri!
    Ne de süvarileri ayak sesleri.
    Bu gelen var ya bu gelen;

    KIYAMETİN AYAK SESLERİ!:.


    Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, aman boş ver demelere devam ettikçe hep sorunlu olacağız. Her yeni başlangıç, her yeni umut bizi bir süre oyalayacak belki gözümüzdeki güneş gözlükleri olduğu müddetçe; ama mutlu olamayacağız!

    Rabbim hepimizin cezasını da belasını da verecek! Vermeye de devam edecek!

    Yarım kalan yanımızın ne olduğunu bulmazsak böyle sürüp gidecek her şey!

    Herkes istediğini yapmakta serbest değil mi? peki hangimiz yapıyoruz istediklerimizi? Düşünerek mi?

    Arası bozuk olup ta sevgilisi aramayınca dışarıda bir yerdeyiz;

    Ya hala aramadı bu ya. Neden aramıyor. Yoksa beni sevmiyor mu? Of ya. Kaç saat oldu hala aramadı. Son beş dakika veriyorum aramazsa bu iş bitmiştir. Aradı, aradı; yoksa yüzüne bile bakmam. Çok arar beni.
    Beş dakika sonra;
    Of ALLAH’ım ya. Hala aramadı. Buda odun çıktı. Ya Rabbim benim yüzüm erkeklerden yana hiç gülmeyecek mi? yok ya! Yok! hepsi odun bunların. Odun. Hepsi aynı. Beni anlayan, seven biri yok. Buda aynı. Diğerlerinden hiçbir farkı yok. Beni anlamıyor. Bide benim onu anlamadığımı söylüyor. O beni anlamadan ben onu niye anlayayım. Ben kızım. Önce o anlayacak! İşime gelirse ben anlayacağım. İlk sevgilim nasıldı ya her istediğimde arıyordu, bir dediğimi iki etmiyordu. Değerini bilememişim. Ne diyorum ben ya. Ben bu çocukla evlenmeyi düşünüyordum. Yok! Yok! Evde kalacağım ben. Bu da olmayacak. Baksana hala aramadı. Aman aramazsa aramasın ya o kaybeder. Bana erkek mi yok. Gencim güzelim. Benim gibisini zor bulur o. mumla arasa bulamaz. Ben bulurum ama. Bulacağım bir gün. Beni anlayan, beni ben olduğum için seven. Onu sevmesem bile beni seven. Ben beni seveni severim de işte. Bu salağı da seviyor zannetmiştim ama yanılmışım. Hala aramadı ya. Yok. Ya rabbim evde mi kalacağım ben ya. Of! Of! Hep böyle hödükler buluyor beni. Beni anlamıyor hiç biri. Oysa biraz ilgi; biraz sevgi yeter de artar bana. Ama yok. Olmuyor. Bulduğumu zannediyorum ama bulamıyorum. Bu geri zekâlı niye aramadı hala ya. Telefonu kırmak istiyorum. Ben en başında demedim mi bundan adam olmaz diye. Erkek değil mi hepsi aynı bunların. Ya Rabbim bu dünyada erkekler olmasa ne kadar güzel olurdu. Bu erkek milletini niye yarattın. Niye böyle yarattın. Hiçbiri beni anlamıyor. Anlamıyor. Bu salak niye hala aramıyor beni? Niye aramıyor! Yoksa buda mı kandırdı beni. Buda mı sevmiyor. Of ya buda olmazsa yok. Başkası olmayacak. Konuşma bile konuşmayacağım. Nefret ediyorum bütün erkeklerden. Topunun ALLAH belasını versin.
    Benim neyim eksik ya. Herkesin sevgilisi var, seviyorlar, seviliyorlar. Ben niye beni seveni bulamıyorum. Yok. Yok. Bitti artık. Arasa da konuşmayacağım. Ne konuşması ya; telefonu bile açmayacağım. Bitti artık bitti. Erkekleri sildim hayatımdan. Ben kendime yeterim. Zaten bugüne kadar tek başıma geldim. Ne yaptıysam kendim yaptım. Beni seven, anlayan olmasa da olmasın. Ne yapayım, kader utansın!
    Of! Ya hala neden aramadı bu salak! Buda odun işte buda odun. Oysa hayallerimiz vardı. Mutluyduk. Bu salak beni ne zaman mutlu etti ya. Hayatımda beni onun kadar üzen kimse olmadı ki! Bütün mutsuzluğum onun yüzünden! ALLAH belanı versin! Neden aramıyorsun hala! Ara! Bir çağrı bile yapmıyorsun ya! Of deli edeceksin illaki beni. Nerdesin şimdi. Kimlesin; ne yapıyorsun? Yoksa başka biri mi var? Aldatıyor mu beni? Yok, yok yapmaz öyle şey o. nasıl yapmaz ya. Bütün erkekler aynı. Topunun var ya! Nefret ediyorum erkeklerden. Bitti tamam. Bitti arasa da. Yalvarsa da. Dizlerimin önünde diz de çökse yok! Bitti artık! Erkekleri sildim hayatımdan. Ben bana yeterim.

    Şu karşıdan gelen çocuk ne kadar yakışıklı ya; pişt kız, bana bakıyor. Harbi bana bakıyor. Ne diyorum ben ya. Benim sevgilim var. Sevenim var. Seviyorum, seviliyorum. Nasıl seviliyorum ya? Ben seviyorum da, o beni seviyor mu bakayım? Seviyor tabi ya kaç kere söyledi. Of! Of! Bu salak madem beni seviyor niye aramıyor. Yok! Yok! Sevmiyor beni. Sevse arardı şimdiye kadar. Sevdiğini üzmezdi. Sevseydi üzmezdi tabi. Bu da sevmiyor ya. Of. Erkeklerden nefret ediyorum.

    Valla bana göz kırptı çocuk. Anlayışlı sevecen birine benziyor. Yakışıklıda. O kadar kız var bir tek bana bakıyor. Bana bakacak tabi. Başka kime bakacak. Gencim güzelim. Güzele bakmak sevaptır. Madem ben güzelim bu salak niye aramadı ya. Of ya gülmedi hiç yüzüm gülmeyecek. Avrupa yakası günü gelse de biraz gülsem bari. Başka türlü gülmek yok bana. Of ya. Bu salak niye aramadı. Oğlum var ya sen bittin oğlum. Arasan da bittin aramasan da!

    Aramıyor işte ya kaç saat oldu hala aramıyor. Nefret ediyorum bütün erkeklerden.

    Aşkım arıyor. Ne yapıyorsun kızım ya. O kadar aramadı. Hemen yelkenleri indirme. Seni üzdü biraz yalvarsın. Kız evi naz evi demişler. Olacak. Kaderi bu. Beni seviyorsa nazımı çekecek. Hala çalıyor ya. Biraz daha çalsın dur az. Kapanmasına yakın açarım. Alo. Buyur. Nasılsın? Ne yapıyorsun? Nerdeydin? Kimleydin? Neden bu kadar geç aradın? Hmm. ben mi? ne yapacağım ya evde kös kös oturuyorum. İşin vardı demek. Tamam. (içinden yemedim ama yazıyorum bunu, ben sana sorarım). Hıı. Duyamadım. Seviyorsun demek. Bende tamam. Hadi görüşürüz.

    Of ya boşu boşuna kuruntu yapmışım. İşi varmış işte. Bir saniye ya; hani dünyada benden daha önemli hiç bir şey yoktu onun için. Salaksın kızım ya. Hemen de kanıyorsun. Kim bilir nerde kimle fink atıyordu. Sana işim var diyor. Yok ya yok. Buda adam değil. Ya Rabbim benim erkeklerden yana hiç yüzüm gülmeyecek mi? yok. Yok. Buda değil. Of!

    Beş on dakika ağlama. Ne yapacağım ben ya. Hep yalnız mı geçecek. Sevenim olmayacak mı hiç? Beni ben olduğum için seven kimse olmayacak mı? Bütün erkeklerden nefret ediyorum ya. ALLAH bütün erkeklerin belasını versin! Bir daha niye aramıyor şimdi bu. İki kelimeyle affettirdiğini mi sanıyor bu geri zekâlı. Ben ona sorarım. Yüzümü göstermeyeyim de gebersin gitsin üzüntüden. Oğlum ben bulurum da sen benim gibisini zor bulursun. Hey gidi hey! sen farkında değilsin ama herkesin gözü bende. E güzelim olacak o kadar. Beni beğenen beğeniyor. Sen kendi haline yan. Aramadı tekrar. Ne yapsam ben mi arasam? Yok olmaz! Hemen şımarıyor. Naz yapayım biraz akıllansın. Üzmesin sevdiğini. Ya sevse üzmezdi ki beni! Ben sevdiğimi üzmem demez miydi hep! Sevmiyor bu salak beni ya. Bütün erkeklerden nefret ediyorum. Hepsi aynı. Ya Rabbim neden hep böyleleri buluyor beni.

    İki dakika sonra dayanamayarak arar kimisi.

    Alo aşkım ne yapıyorsun?
    Seni seviyorum ben ya çok özledim.
    Hadi öptüm görüşürüz.
    Pişt kızlar; bunları erkeklere göndermek lazım aslında; erkek arkadaşı olanlar bir zahmet msn adreslerini gönderiversinler; kız düşmanıydık ya bir zamanlar, hemcinslerime yazık olmasın;) ama dur ya esas size yazık ablalar;) gönderirsem evde kalırsınız;)

    Ya bu kız hasta bana zaten. Aramasam ne olacak. Biraz aramayayım da özlesin. Hep ben niye arıyorum ya bir kere de o arasın. Hayat müşterek değil mi? hep ben mi yalvaracağım ya bir kere de o yalvarsın ya, yok aramayacağım. Ben onu seviyorsam oda beni seviyor. Acaba ben onu seviyor muyum? Ya oda beni sevmiyorsa? Yok, yok! Ben onu seviyorum. Ama bu zamane kızları da pek bir süsüne düşkün oluyor canım. Olmaz yapmaz bu öyle. Başkalarıyla konuşmaz. Bırak konuşmayı yürürken önüne bile bakmaz. Hadi be salak nerde kaldı bu zamanda öyle kız! Kendini kandırma. Olsun ya bu kızda da gerçek aşkı bulamazsam başkasını bulurum. Bütün kızlar bizim değil mi zaten! Yok. Yok. Ne yapıyorum ben! Seviyorum lan. Seviliyorum. Kıymetini bil. Benim sevgimin kıymetini bilsin o. eh şimdi yalvartıyor ama ben ona sorarım. Hele bir evlenelim. Cicim ayları geçsin. Ben asarım kulaklarından onu. Yok ya olmaz. Ben sevdiğime kıyamam. Kıyarsın kıyarsın. Aman boş ver ya. Bu zamanda evlenecek kız mı kadı. Ama ben seviyorum ya. Bu farklı olmasa sevmezdim. Ama diğerlerinin de farklı olduğunu düşünmemiş miydim? Ama hepsi değişmedi mi? zamane kızları. Topunun köküne kibrit suyu! Bunları beş vakit döveceksin. Dayaktan öldüreceksin. Yok ya ben sevdiğime kıyamam. Elini sıcak sudan soğuk suya sokturmam. Aman ya onun ellerinden bana ne? Biz babadan böyle gördük. Astığım astık! Kestiğim kestik! Herkes böyle zaten; aradığımız kız nerde. Masallarda kaldı. heyt be şu yavruya bak be fıstık fıstık! Ne güzel. Güzele bakmak sevap derler, baksam kim görecek ki; kimse görmesin. Aman kim görürse görsün. Ne olacak ki. Beni seven affeder. Beni her halimle kabul eder. Ben değişmem. Erkek adam değişmez. Değiştirir. Ya ben sevmiyor muyum bu kızı ya? Seviyorum dimi? peki ama niye gözüm dışarıda? Hep dışarıdaydı aslında değil mi? yok bakmadım. Kimse görmedi. Bende görmedim aslında. Salakmış zaten ya, yolda yürümeyi beceremiyor, giymiş 10 santim altından fare geçen topuklar. Kırılınca düştü. Yardım mı etsem. Aman boş ver. Yolda yürümeyi beceremeyen kızdan ne hayır gelir. Onun kendine hayrı yok ki; başkasına hayrı olsun. Ben ne yapıyorum ya. Benim sevgilim var. Onu arayayım da ne desem şimdi. Ne uydursam. Beyaz yalan canım. Ben yalan söylemem zaten. Ama o hep yalan söylemiyor mu? Söylüyor. Ben söylesem ne olacak? Hiçbir şey. Doğru desem de inanmıyor ki zaten. Aman beni beğenen bu halimle beğensin. Aşkım ben var ya ben, seni seviyorum aşkım…
    Şuradayım ya yanımda filanca arkadaşım vardı. Pişt, uzaklaş bakayım az yengenle konuşacağım.
    Falanlar filanlar. Bir zamanlar böyle ya da buna benzer düşünenlerimiz olmuştur belki;) çaktırmayın;)

    Bir yanınız yazdıklarımı anlıyor değil mi? anlamak istiyor! Hatta konuşmak istiyor rahatlamak için. Diğer yanınız da anlamak istemiyor belki, delinin teki, deliler ne zaman doğru bir şey derki, ne zaman doğru bir şey yapar ki; saçmalıyor işte, dinleme diyor belki. Her şeye rağmen bir yanımızı eksik bırakan; içimizdeki bu vesvese veren kötü ses değil mi?

    Biliyor muyuz? Hepimizin içinde bir iyi bir de kötü melek var.
    Filmlerde, reklâmlarda, çizgi filmlerde çıkıyor ya melekle şeytan konuşuyor; her şey o kadar alaya alınmış ki masal gibi geliyor artık değil mi? eskiler eskide kaldı diyoruz.

    Her insanın nefsi vardır! Nefs “insanda ve cinde şer, kötülük kuvveti” anlamına gelmektedir.
    İçimizde konuşan ses kim? bunu biliyor muyuz? Kendi kendimize konuşuyoruz değil mi? aslında içimizde; kendi kendimize konuştuğumuzu zannediyoruz ama gerçeği öyle değil. Bir konuda iyi düşünmemiz için içimizdeki iyi melek konuşuyor, kötü yorumluyorsak içimizdeki kötü melek (şeytanın yoldaşları, şeytanın emri altında olan kötü cin) konuşuyor.

    Hangimiz biliyor bunu? Belki de hiçbirimiz bilmiyor değil mi? bazılarımızda bende şeytan yok, olamaz diyor belki. Birçoğumuz içinden konuşmayı bile bıraktık değil mi belki? Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye o kadar alışmışız ki, ne olursa olsun diyoruz boş ver diyoruz.

    Namaz kılanlarımız, ibadet edenlerimiz bilir belki. ‘’ALLAHU EKBER’’ deyip tekbir alırız. ‘’ALLAH’ım dünyevi her şeye sırtımı dönerek huzurundayım’’. Anlamına geldiğini biliyor muyuz? Ama namaz içinde, namaza durmadan önce; düşünmediğimiz konuları bile düşünebiliyoruz değil mi? bu içimizdeki kötü sesten kaynaklanıyor; bunu biliyor muyuz? Namazda iken dünyevi konular hakkında nasıl düşünebiliyoruz? İçimizdeki vesvese veren kötü ses sayesinde ibadetimiz ‘’iyi, güzel, faydalı amel’’ olmaktan çıkmıyor mu?

    “ALLAH’IM dünyevi her şeye sırtımı dönerek huzurundayım.” Dediğimiz halde, namaz içinde dünyevi konuları düşündüğümüzde namazımız kabul olur mu?
    Belki birçoğumuz namaz bile kılmadık, ya da belli bir süre kıldık; bıraktık, ya da hala kılıyoruz.

    Peki, kılmayanlar neden kılmıyor? Zaman değişti, artık kimse kılmıyor, zaten ölümlü dünya; acı, eziyet çekmeye gelmişiz, ibadet etsek ne olur, etmesek ne olur. Kılanların halini de görüyoruz. Bugüne kadar kılmadım, bugünden sonra kılsam ne olur diye mi düşünüyoruz?

    Belli bir süre kılıp, daha sonra zaman değişti diye düşünüp kılmayı bırakanlar, içindeki kötü sese kulak verip, kılanların halini de görüyoruz, içimiz huzur bulmuyor, ne yapsak olmuyor, hep bir yanımız yarım kalıyor diye mi düşünüyor?

    Hala kılanlarımız; “Rabbim biliyor ben kılayım, kılarken düşünsem de kılayım, insanlığın fıtratında, insanlığın doğasında var” diye mi düşünüyor?


    Peki, zaman değişti, zaman değişti deyip duruyoruz! Zaman değişti ne demek? Zaman değişir mi? bundan bin yıl önce de bir gün aynı zaman dilimi değil miydi? Ölçüm gereçleri farklıydı sadece o kadar. Zaman değişti diyerek ‘’Biz müslümanız ama Rabbim böyle uygun görmüş, böyle olmasını istemiş, farklı olmasını isteseydi böyle olmazdı; bize boyun eğmek düşer’’ demiş olmuyor muyuz?

    Beni benden başka anlayan yok diyoruz, ben yalnızım diyoruz, herkes yalnız diyoruz. Ama Rabbimiz her yerde, her şeyi görüyor diyoruz. Bu nasıl oluyor. Rabbimiz her zaman yanımızda değil mi haşa? Her yaptığımızı, her söylediğimizi, her düşündüğümüzü görüp duymuyor mu haşa?

    Peki, ben nereye gidiyorum, sonum ne olacak deyip duruyoruz belki kimi zaman. Aman boş ver diyoruz kimimiz belki. Battı balık yan gider diyoruz. Böyle gelmiş böyle gider diyoruz. Zaman değişti diyoruz, geçiştiriyoruz.

    Ben soruyorum; biz nereye gidiyoruz? Biliyor musunuz? Herkesin ateşini kendinin götürdüğü cehennem çukuruna! Küfür ve şirk içindeyiz hepimiz. Küffarın yaptığı misyonerlik oyunlarına kandı belki büyüklerimiz. İçindeki şeytanın vesveselerine boyun eğip maddeye yöneldiler belki. Peki, biz niye aynı şeyi yapıyoruz. Hani başkalarının yaptığı hataları yapmayacaktık? Büyüklerimiz gibi olmayacaktık?

    Zaman değişti diyoruz, şöyleydi, böyleydi, boş ver diyoruz. Ne olursa olsun diyoruz. Maddeye yöneliyoruz. Şunu başarırsam şöyle olacak diyoruz. Bunu başarırsam böyle olacak diyoruz. Bir engele takılsak Rabbimize dua ediyoruz. Yalvarıyoruz kimi zaman. İstediklerimizin birçoğunu gerçekleştirebiliyoruz belki. Şükrediyoruz önce. Bir süre sonra ben yaptım. Başardım, ben buyum. Mutlu olmayı hak ettim, ben başardım diyoruz kimimiz kimi zaman. Ama bir süre sonra bilmeyip de, farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimizi bulamadığımız için hep yarım kalan yanımız nüksediyor değil mi? bir yanımız hep eksik kalıyor. Ahir zaman alametleri gerçekleşti diyoruz kimimiz kimi zaman. Biz görmeyiz o günleri diyoruz belki. Peki, yarına çıkıp çıkamayacağımızı bilebiliyor muyuz? Bir dakika sonra ölecekmiş gibi Ahiret hayatı için, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya hayatı için çalışmamız, ibadet etmemiz gerekiyor! Ne kadarını yapabiliyoruz? Zaman değiştiler, şöyleler, böylelerle.
    ALLAH cezamızı verecek!

    Çok duyduk değil mi bu sözü? ibo abimiz sağolsun. ALLAH cezanı verecek alem sana gülecek. bana bu ettiklerini dünya alem bileceklerle.
    biz ağlamayı ferdiden, titremeyi azerden, acı çekmeyi ibodan, yıkılmayı mahsundan öğrenmiş bir nesiliz değil mi?

    Hiç birimizin yarına çıkmaya garantisi yok diyoruz, ölümlü dünya diyoruz ama ALLAH rızası için yaptıklarımızın bile içimizdeki kötü ses yüzünden ‘’halis amel’’ olmaktan çıktığını biliyor muyuz? Her şeyi biliyoruz değil mi?

    Bilim çağındayız. İnsanların teknoloji bakımından en üst düzeyde olduğu zamandayız. Evet, aslında bilim çağındayız. Bilgi çağındayız. Her türlü pisliğin olduğu, her şeyin açıkça ortada olduğu, kimimizin içten, kimimizin de dışardan şirke gittiği çağdayız.

    Peki, biz nereye gidiyoruz?

    Bazen zaman hiç geçmiyor değil mi? saniyeler bile yıllar gibi geliyor? Dünyanın bin yıllık zaman süresi, Ahirette bir gün bunu biliyor muyuz peki. Kimimiz biliyor, kimimiz bilmiyor.

    Hepimiz şeytanın köleleri, hepimiz şeytanın evlatlarıyız. Kimimiz içten, kimimiz dıştan şirke devam ediyoruz. Ahir zaman alametlerinden ‘’şeytanın köleleri ve evlatları artacak, halis ameller azalacak’’ alameti değil mi bu?!

    Ama her şey o kadar kalıplaşmış ki, o kadar sindire sindire geçmiş ki zaman; zaman değiştiler, şöyleler, böyleler deyip; boyun eğiyoruz değil mi?

    Sevsen ne olur kalsan ne olur sarsan ne olurdularla, sevdirmem sevdirmem hain yâre kendimi öptürmem öptürmem saçımın bir telinilerle, öpsene beni sen öpsene benilerle, zaman değişti demelerle hayatımız ne kadar güzel ve huzurlu geçiyor peki? Bir süre sonra yarım kalan yanımız huzur bulabiliyor mu?

    Gözümüzdeki güneş gözlükleri açıklıyor aslında değil mi her şeyi? güneş gözlüğünü çıkardığımızda gözümüzü güneş mi alır, yoksa forsumuz mu bozulur? İki gözümüze takmış olduğumuz güneş gözlüğünden bahsetmiyorum! İnsanların geceleri bile çıkartmadıkları, şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu güneş gözlüklerinden bahsediyorum!

    Ey Âdemoğlu! Ey son peygamber Ahmedi Mahmudu Muhammedi Mustafa Aleyhisselatu Vesselam Efendimizin ümmeti;

    Hepimiz Müslümanız değil mi? peki Müslümanlığımızdan elimizde kalanlar ne? Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler, böyleyken böyleler.
    Hepimiz insanız değil mi? peki insanlığımızdan elimizde kalanlar ne? Şeytanın vesveselerine boyun eğip maddeye yönelmeler. Menfaat düşünmeler kimimiz için. Zaman değiştiler, böyleyken böyleler, şöyleyken şöyleler.

    Kimimiz daha fazla, kimimiz daha az. Sonuçta hepimiz yapıyoruz bunları. Bizden sonra gelen nesiller bizden daha fazlasını yapacak; tabi o günler olursa.
    Şeytandan ve iblise itaat eden yandaşlarının şerrinden yüce Rabbimizin rahmetine ve merhametine sığınırım!

    <Subhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahu valla hu ekber, vela havle ve la kuvvete illa billahil aliyyül aziym!>


    Eskiden tanıdığımız birini gördüğümüzde ilk başta seviniyoruz değil mi? sonra suratımız asılıyor ve normal bir muhabbet ediyoruz belki. Eskiden olanlar geliyor belki aklımıza, o kişiyle konuştuklarımız, onun bize dedikleri, belki de bizim ona dediklerimiz. Ya da demediğimiz halde içimizden onun hakkında düşündüklerimiz geliyor aklımıza. Belki de yalnızlığımız geliyor aklımıza. Belkiler hep devam edip duruyor. Bunlar anlık oluyor değil mi? belki de birçoğumuz farkına bile varamıyoruz bu durumun.

    Hepimizin istediği şeylerden biri değil mi iyi hatırlanmak; hatada yapsak, birilerine bağırsak da çağırsak da, herkesin anlamasını istemedik mi çoğu zaman? Bir taraftan da hiç kimsenin anlamamasını istemedik mi? bir anımız bir anımıza uymasın demedik mi? çelişki üzerine çelişki kurduk hep. Şöyleler, böyleler. Hep daha da kabuğuna çekilmeler. Hayattan beklentisi kalan kaç kişi kaldı aranızda. Bir gün elbet olurlar, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.

    Bütün herkese karşı şartlanmışız aslında bu böyle yapar, şöyle yaparsa böyle olur, böyle yaparsa şöyle olur. Belki de kırıyoruz, kırılıyoruz sürekli ama belli bir süre ya da durumdan ötürü, bütün kırılmalara, oluşan soğukluğa rağmen devam ediyoruz değil mi muhatap olmaya. Herkes için böyle yapmıyor muyuz?

    Kiminiz veryansın ediyor belki şuan; bu deli neler saçmalıyor diye. Herkes istediğini yapmakta, istediğini düşünmekte serbest;) bunu hepimiz düşünmüyor muyuz aslında; kimi zaman düşünüyoruz değil mi? kimi zaman da zaman değişti diyoruz boş ver deyip gülüp geçiyoruz.

    Yapılması gerekenleri yapabilmeyi isteyeniniz olmadı mı hiç zaman zaman? Oldu değil mi? kimimiz ama biz kızız dedik; şöyle olması lazım, böyle olması lazım, şöyle davranılması lazım dedik. Kimimiz biz erkeğiz dedik. Ama zaman değişti dedik, artık herkesler böyle dedik, başkası yapmıyorsa ben niye yapayım dedik.

    Kendimizi dünyanın merkezindeymiş gibi görüyoruz değil mi zaman zaman? İşimize nasıl gelirse! Yeri geldiğinde şöyle olması lazım, yeri geldiğinde kadın erkek, eşittir. Şöyledir, böyledir. Yani her konuyu yorumlamak istediğimiz gibi çelişki üzerine çelişki kurarak yorumluyoruz değil mi? Ama biz farklıyız değil mi? farkımız ne peki? Zaman değişti diyerek, zamanı değiştirenlere ayak uydurup, onlar gibi davranmak mı?

    Ne yaparsak yapalım hep bir yanımız yarım kalıyor değil mi?

    Hiç üstümüze vazife olmayan bir olaya bile, bizle alakalı olmayan bir duruma bile müdahale etmeyi istemedik mi zaman zaman? İsteyenlerimiz oldu belki değil mi? bana ne dedik kimi zaman, zaman değişti dedik, ben o durumda olsam bana kim yardım edecek dedik belki. Boş ver dedik, güldük geçtik.

    Bir taraftan benim hakkımda kim ne düşünürse düşünsün deyip, bir taraftan da kimse benim hakkımda bir şey düşünmesin deyip, kimi zaman herkes beni iyi biliyorlar, iyi bilsinler, kimi zamanda herkes beni kötü biliyorlar, kötü bilsinler diye düşünenlerimiz olmadı mı aramızda? Oldu değil mi? beni Rabbim bilsin yeter diyoruz kimi zaman. Kimi zamanda beni benden başka anlayan yok diyoruz. Kimi zamanda sen kendini bile anlayamıyorsun ki, başkası seni nasıl anlasın diyoruz değil mi?

    Çelişki üzerine çelişki kurarak geçiriyoruz hayatımızı, kimi zaman farkında olarak, kimi zamanda farkında olmadan.

    Ne yapsak, ne etsek olmuyor ama değil mi? hep bir yanımız; bir süre susup bir zaman sonra eksik kalan yanımız nüksediyor değil mi? ne yapsak, ne etsek bulamıyoruz eksik kalan yanımızı. Başka bir amaca bağlıyoruz kendimizi. Başka şeylere yöneliyoruz hep. Ama bir süre sonra başarsak da, başaramasak da; hep yarım kalan yanımızın daha da yarım olduğunu görüyoruz değil mi?

    Olmuyorlar, ne yapsak, ne etsek olmuyorlar.

    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.

    Nereye kadar böyle gidebileceğiz peki? Bugüne kadar nereye kadar gidebildik? Hangi sorunumuzu çözebildik kendi kendimize, hani ben kendime yeterim diyorduk? Gerektiğinde yetemiyoruz ama değil mi? ne yapsak, ne etsek, ayağımız ufacık bir çakıl taşına takılıyor değil mi? ben var ya şeytana pabucunu ters giydiririm diyoruz; şeytan bize kıs kıs gülüyor biliyor musunuz? Zaten pabucumuzu ters giydirmiş bize biz boşu boşuna konuşuyoruz. Ayağımıza takılan ufacık çakıl taşı, aslında şeytan biliyor musunuz?
    Bunlar masal gibi geliyor değil mi? bir yanınız anlıyor, bir yanınız anlamak istemiyor değil mi?

    “Sen kimsin? Kim oluyorsun? Bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey” diyenlerimiz! Her şeyi yeri geldiğinde söylüyoruz değil mi? yeri geldiğinde de hepimizi yaratan bir diyoruz. Hem hepimizi yaratan bir diyoruz; hem de bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey kimse karışamaz diyoruz! Peki, bu nasıl oluyor? Bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey derken; hâşâ huzurda ‘’herkesi yaratan farklı, herkesin ALLAH’I başka’’ demiş olarak, en büyük günahlardan biri olan şirke gitmiyor muyuz?

    Ya Rabbel Alemiyn. Yolundan şeytanın vesveseleri yüzünden sapmış olanlara, rahmetinle ve merhametinle muamele edip, bizleri; doğru yola, hak yola, senin yoluna eriştir! (âmin!)

    Herkes eskileri geride bıraktılar? Sadece eskileri mi yoksa düne kadar olan her şeyi mi geride bırakmışız acaba? Dünde dâhil. Sadece bugün olanlar ilgilendiriyor bizi. Ve gelecek değil mi? ama gelecek kimi zaman karanlık gözükmüyor mu hepimiz için? Acabalar içimizi yiyip bitirmiyor mu? Gerektiğini düşündüğümüz ne var elimizde?
    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.
    Kendi kendimize yetebilirimler;) ne güzel. Şuan veryansın ediyor bazılarınız; kalıplaşmış o kadar şey var ki hayatımızda; o kadar sindire sindire oluşmuş ki her şey, ben diyoruz hepimiz başka bir şey demiyoruz. Ben buyum! Ben var ya ben deyip duruyoruz hep!


    Kimimiz az yaptık, kimimiz çok yaptık. Kimimiz hala yapıyoruz, kimimizde yapmıyoruz. Kimimizde düşündük. Bazılarımız bunları bile düşünmeden kader utansın dedik, kaderim böyleymiş, bize boyun eğmek düşer dedik. Zaman değişti dedik. Boş ver dedik.
    Hepimiz bir zaman çocuktuk! Bir zaman bebektik. O zaman ne biliyorduk? Hiç bir şey!
    Dünyaya şuan ki haliyle geldiğini söyleyebilecek olanımız var mı içimizde?
    Kimi zaman görerek, kimi zaman gösterilerek, kimi zaman okuyarak, kimi zaman okutularak, kimi zaman duyarak, kimi zamanda sezerek, kimi zaman tartışarak, kimi zaman fikir alışverişinde bulunarak, kimi zaman araştırarak.. Kimi zaman ağlayarak, kimi zaman sızlayarak, kimi zaman gülerek, kimi zaman düşünerek; kimi zamanda gördüklerimizden, duyduklarımızdan, öğrendiklerimizden pay biçerek, bazılarını okulda, bazılarını hayatımızda, bazılarını büyüklerimizden, bazılarını çevremizden öğrenerek bugünlere gelmedik mi?

    Ben! Ben! Ben! Ben var ya benler. Bu benler var ya bu benler! Zaman değiştiler. Şöyleler böyleler. Nereye kadar gidebildik bugüne kadar? Nereye kadar gidebileceğiz?

    Zaman değişti değil mi? şerefsizlere şerefli deniliyor; şerefini, insanı insan yapan değerleri kaybetmemeye çalışanlara şerefsiz deniliyor bu zamanda!

    Hayatta her şey istediğimiz şekilde gitmiyor değil mi? çünkü arayıp ta bulamadığımız, farkında olmadan aramaktan vazgeçemediğimiz, belli bir süre sonra hep bir yanımızı eksik bırakanın ne olduğunu bulamıyoruz! İşte o yüzden hep ayağımız bir çakıl taşına takılıyor. Kalp gözümüzdeki şeytanın takmış olduğu güneş gözlüğüne.
    Bunlar kimimizin kimi zaman düşündüklerimiz ve şuan düşünmediklerimiz. Kimimizin de şuan bile düşündüğü şeyler. Kimimizin de zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyleyken böyle demelere, kaderimiz buymuşlara boyun eğip, yenik düşüp; bunları bile düşünme noktasına gelmeyenlerin ki.

    Hepimizin kendimize göre amacı olduğunu düşünenlerimiz? Bugüne kadar kimisini gerçekleştirebildiğimiz, kimisini gerçekleştiremediğimiz, kimisini de hala gerçekleştirmeye çalıştığımız, hangi amacımız içimize huzur verdi? Bir süreliğine verdiği oldu ama sonunda yolumuzdan hiç eksik olmayan çakıl taşı ayağımıza takıldı değil mi?

    Sen kimsin? Kim oluyorsun? Bunları ne hakla yazıyorsun? Ne vasıfla bunları yazma cüretine giriyorsun? Vb. diyenlerimiz.

    Ben kim miyim? Kimine göre hayattan hiç bir beklentisi olmayan biri. Kimine göre hayata isyan eden biri. Kimine göre psikopatın biri. Kimine göre geri zekâlının biri. Kimine göre ruh hastasının biri. Biri de biri.
    Gerçekte ben kim miyim?
    Delinin biriyim işte!

    Dikkat ederseniz bizli konuşuyorum. Hepimiz bir zamanlar yaptık diyorum. Kimimizde hala yapıyoruz diyorum. Kimimizde bıraktık diyorum. Hepimiz diyorum.
    Birçoğumuz hiçbir şeyin değişebileceğine inanmıyoruz belki. Ben değişmedim diyoruz kimi zaman. Ama her geçen gün yavaş yavaş değişiyoruz hepimiz. Bunun farkında olalım.
    Hepimiz!
    Her birimiz hayatımızı çelişki üzerine çelişki kurarak nereye kadar götürebildik? Ya da nereye kadar götürebileceğiz?

    Eski arkadaşlarımızla vakit buldukça toplanıyoruz değil mi? ama her görüşmemizde katılımlar azalıyor, ya da gereksiz muhabbet için toplanılıyor. Bazen düşünüyoruz niye böyle oluyoruz diye. Kimi zamanda zaman değişti diyoruz, herkesler böyle diyoruz. Biz böyle olmayacağız diyoruz geldiğimiz için. Ama bir süre sonra kimimiz eksik kalmamak için, ya da biz hala görüşüyoruz; vefalıyız diyebilmek için toplanıyoruz. Kimimizde gelmeyenler hakkında ileri geri konuşuluyor, ben gelmesem benim hakkımda da yorum yapıp konuşurlar diye geliyoruz belki de. Daha azımız iştirak ediyoruz, bir araya geliyoruz. Ve bazılarımızda gelenlerin, gelmedikleri zaman haklarında yapılan yorumlar yüzünden gelmiyor. Ya da birbiriyle haberleşmiyor. Her birimizin bütün olaylarda haklı olduğumuz noktalar var; ama bir taraftan da haksız olduğumuz noktalarda var! Bir olayda biz daha haklıysak; başka bir olayda daha az haklıyız. Ben var ya benler, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye devam ettikçe de böyle olacağız. Ve böyle olmaya da devam edeceğiz.
    Her birimiz kendimizi farklı göstermeye çalışıyoruz ve kendimizi; yarım kalan yanımızı bir şekilde tamamlamaya çalışıyoruz. Ama olmuyor, ne yapsak ne etsek olmuyor! Hep bir yanımız eksik kalıyor!
    Bunlar yeryüzündeki bütün insanlar için geçerli! Kimimiz az, kimimiz çok, kimimiz zaman zaman, kimimiz ara sıra; sonuçta hepimiz ya bir zamanlar yaptık, ya da hala yapıyoruz!
    Ben var ya ben demelerle, işte demelerle, şöyle demelerle. Zaman değişti demelerle.

    Hep kendi kendimize sözler verip duruyoruz değil mi bir daha böyle olmayacak, bir daha kırılmayacağım diye? Beni benden başka anlayan yoklarla, beni aramayanı ben niye arayayım demelerle, sürdürüp gidiyoruz hayatımızı; ama her yeni olay, ya da her yeni tanıdığımız insan, ya da çalıştığımız her yeni iş, her yeni uğraş bizim için yeni bir başlangıç oluyor değil mi?
    Bir süre sonra ayağımız bir çakıl taşına takılıyor hep. Kimi uğraşımız kısa bir süre oyalıyor bizi, kimisi de uzun bir süre oyalıyor. Ama bir süre sonra yarım kalan yanımız yine nüksediyor!

    Olmuyorlar, şöyleler, böyleler… Ben buyum, ben bugüne kadar böyle geldim, değişmedim, değişmeyeceğimler! Ama bir şekilde hepimiz, her birimiz değişiyoruz değil mi? hepimiz! Her birimiz! Kimimiz az, kimimiz çok. Kimimiz zaman zaman, kimimizde bazen. Kimimizde bir süreliğine, kimimizde kısa bir süreliğine. Hepimiz yapıyor bunları. Ya da bir zamanlar yaptık, ya da düşündük… Kimimizde bunları bile düşünmeden bıraktık her şeyi, boş ver dedik. Zaman değişti dedik. Çile çekmeye gelmişiz bu hayata dedik. Bir süre hiç bir şey düşünmeden geçiştirdik hayatımızı!

    Ama uzun, ama kısa bir süre sonra; ayağımız bir çakıl taşına takıldı değil mi yine? Yarım kalan yanımızı; bilmeden arayıp da bulamadığımızın ne olduğunu aramaya çalıştık. Ama hep maddede aradık. Kimimiz yeni bir işte, kimimiz üniversitede, kimimiz farklı gördüğümüz bir insanda aradık. Ama yine olmadı bir süre sonra. Hep çakıl taşı takıldı ayağımıza her birimizin. Kimimizin çakıl taşı büyük, kimimizin ki küçük! Her birimiz içimize gömdük isyanımızı. Her birimiz. Kimimizde sesli isyan etti. Kimimizde içinden. Kimimizde kader utansın dedik, hiç bir şey düşünmeden battı balık yan gider dedik. Bu zamanda kim mutlu ki ben mutlu olayım dedik. Dedik, dedik.

    Zaman değişti demelere; şöyle demelere, böylelere uymayacağız dedik. Ben değişmedim, değişmeyeceğim dedik kimi zaman! Baktık ne yapsak ne etsek olmuyorlar; zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, değişmeyeceğim demelere boş verdik, zamana uyduk ve değiştik! Hepimiz. Her birimiz!

    Hepimiz vefalıyız değil mi kendimize göre? Beni aramayanı bende aramıyorum demelerle. Aramayan aramasınlar la, ben kendi kendime yeterim diyerek geçiştirdik zamanımızı. Hep birileri tarafından hatırlanmayı, aranmayı ümit ettik kimi zaman; kimi zaman arandık, kimi zaman aranmadık, kimi zamanda beni aramayanı bende aramam dedik! Kimi zamanda hiç ummadığımız kişi arayınca önce sevindik hatırlıyor diye, sonra farklı düşüncelere daldık her birimiz. Bu niye aradı şimdi, işi düşmese aramazdı. Şöyleydi, böleydi dedik. Arayanlarımızı bile; bir süre sonra niye arıyor diye düşündük! Kimimizde bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi? zaman değişti dedik, bu zaman böyle dedik. Ben kendime yeterim dedik. Böyleyken böyle dedik! Ama hep ayağımız çakıl taşına takıldı bir süre sonra. Kimi zaman uzun sürdü suskunluğumuz, kimi zamanda kısa sürdü.
    Hepimiz sabırlıyız da değil mi kendimize göre? Bak şöyleydi, ben sabırlıyım demelerle; kızdırmalarla, ayağımız takılsa, ALLAH belanı versin demelerle. Canımız sıkılsa of demelerle. Her şeyin yolunda gittiğini düşündüğümüz zamanlarda bile kimi zaman düşüncelerle, kimi zaman şarkılarla, kimi zaman kendi kendimize mırıldanarak, kimi zamanda sesli söyleyerek. Kimi zamanda sadece düşünerek! İsyan ettik her şeye. Hayatımıza ve kaderimize değil mi?

    Ama ben buyum dedik! Ya Rabbim sen beni biliyorsun dedik! İsyan etmek istemiyorum ama niye hep ben dedik kimi zamanda. İçten içe isyan ettik, kimi zamanda içimize gömdük isyanımızı. Ama her birimiz birbirimizden sabırlıyız değil mi?

    Durum neyi gerektiriyorsa öyle davrandık, zaman değişti dedik; herkesler böyle dedik. Yeri geldiğinde vefalıyız dedik; yeri geldi, beni aramayanı bende aramam dedik! Sabırlıyız dedik! Canımız bir şeye sıkılsa bağırdık, çağırdık; beni benden başka anlayan yok ki, ben seni niye anlayayım dercesine bağırdık! Her şeyimiz o anda kaldı belki kimi zaman! Kimi zamanda hatırladık pişman olduk. Kimi zamanda ben hayatımda hiç bir yaptığımdan pişman olmadım dedik!

    Bu konular o kadar derin konular ki; ben şuyum, ben böyleyim demek bile yanlış oluyor hepimiz için. Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyleyken böylelere, çelişki üzerine çelişkilere; o kadar kaptırmışız ki kendimizi. Her şey o kadar sindire sindire, her şey o kadar yavaş yavaş oluşmuş ki geçmişimizde, her şeyimiz o kadar kalıplaşmış ki; her şeyimiz o kadar lafta kalmış ki!

    “Ama ne yapsak ne etsek olmuyor, ben böyleyim” demeler. Böyleyken böyleyim demeler. Bir süre sonra zaman değişti demeler. Değişmedim, değişmeyeceğim demeler! Olmuyorlar. Olmuyorlar!

    Ne yapsak, ne etsek bir süre sonra hep bir yanımız yarım kalıyor değil mi?
    Ayağımıza takılan çakıl taşının kalp gözümüze çekmiş olduğu perde gerçek huzura erişmemizi engelliyor değil mi?
    Bilemeyip de, farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz halde; hep başka şeylerde aramaya çalışıp da, hep bir süre sonra yarım kalan yanımızın nüksettiği ve bir türlü aramaktan vazgeçemediğimiz; hep bilemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı?

    Kimi zamanda ben her istediğimi yaptım, istemediğim bir şeyi kimse bana yaptıramazlar! Ben istedim mi yaparımlar! Böyle geldim böyle giderimler! Hayatımda hiç pişman olmadım diye haykırmalar! Kimi zamanda yaptığımız her şeyden pişmanlık duymalar! Kimimiz içinde kimi zaman doğduğumuz güne lanet okumalar!

    Olmuyorlar, şöyleler, böyleler, böyleyken böyleler.
    Kimimizin zaman zaman düşündüğümüz, uyguladıklarımızı, kimi zamanda bilmeyerek yönlendiğimiz, daha sonra pişman olduğumuz şeyleri bize yaptıran şeytana boyun mu eğeceğiz hala? Hep bir yanımızı neyin yarım bıraktığını merak etmiyor muyuz? Etmiyor muyduk?

    Kimi zamanda ben kimseye boyun eğmedim demeler, istemediğim bir şeyi bana kimse yaptıramazlar. İçimizde kaçımız biz diyor peki? Hepimiz şeytanın oyuncağı olmuşuz; kimimiz az, kimimiz çok, kimimiz de zaman zaman. Kimimizde boş vermişiz. Böyle gelmiş böyle gider demişiz. Kimimizde benim içimde şeytan yok, olamaz demişiz.

    Ey cemaati müslimin! Ey insanoğlu! Kimimiz zaman zaman; kimimiz bazen, kimimizde hala yapıyor ya da düşünüyor bunları! Kimimizde zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere o kadar kaptırmışız ki kendimizi; boş ver demişiz bırakmışız her şeyimizi. Ama bir yanımız eksik kalıyor değil mi bir süre sonra. Ne yapsak ne etsek olmuyorlar.

    Farklı olan hiçbirimiz yok aramızda; kimimiz az, kimimiz çok, kimimizde zaman zaman. Hepimiz yaptık bunları. Hiç birini yapmadım diyebilenimiz yok aramızda! Ben de dâhilim bu cemaate! Hepimiz, her birimiz! Şuan dünyada yaşayan herkes dâhil!

    Hepimiz! Her birimiz için geçerli bunlar! Kimimizin az, kimimizin çok! Hiçbirimizin hiçbirimizden farkımız yok! Hepimiz insanız.

    Zaman birlik ve beraberlik zamanı!

    Ahir zamandayız!

    Herkes anlamak isteyen yanıyla anlasın lütfen; anlamamak isteyen yanıyla değil!


    Kimimiz az yapıyoruz, kimimiz çok yapıyoruz, kimimiz düşünüyoruz. Kimimiz düşünmeyi bile bıraktık bu noktalara gelmeden. Hepimiz farklı ortamlarda, farklı şartlarda, farklı koşullarda geldik belki bu günlerimize; ama bilmeden; farkında olmayıp ta her birimizin aramaktan vazgeçemediği aynı.

    Kimimiz az. Kimimiz çok. Ama sonuçta yaptık. Kimimiz düşündü. Kimimiz bu noktalara bile gelmeden kader dedik. Boş ver dedik! Geçiştirdik hayatımızı.

    Bu zaman zaman değil. Bu zaman ahir zaman!
    İnsanlığımız için, her birimizin; birlik ve beraberlik içinde olması gereken zaman! Önce insan olduğumuz için, sevgili, saygılı ve hoşgörülü olma zamanı. Önce yaratandan ötürü, sonra insanlığımızdan ötürü!

    Hala yapanlarımız, yapmayı düşünenlerimiz, ya da düşünecek olanlarımız, ya da bir zamanlar yapmış olup ta bırakanlarımız.
    Kısacası yaşadıklarımız.
    Her birimizin birçok yönü farklı olsa da; her birimiz önce yaratanımızdan ötürü kardeşiz. Bilemeyip de farkında olamadan aramaktan vazgeçemediğimiz de aynı…

    Bütün söylediklerimizin, bütün söyleyebileceklerimizin, düşündüklerimizin, düşünebileceklerimizin arkasında olabiliyor muyuz her birimiz her zaman? Her birimiz! Hepimiz!

    Ben diye bir şey yok hiçbirimiz için. Her birimiz için, düşünenlerimiz, düşünebilecek olanlarımız, yapanlarımız, yapacak olanlarımız; bunlar hepimizin içindekiler!

    Hepiniz sıkıldınız değil mi? bu deliden mi sıkıldınız acaba? Yoksa bunların gerçekliğinden mi sıkıldık her birimiz? Yoksa içimizde ki mi sıkıyor her birimizi?
    Kalıplaşmış olan, hayatımızda ki her şey! Değişmedim, değişmeyeceğim demeler! Düşüncelerimiz mi sıkıyor her birimizi. Yoksa kalp gözümüzde ki perde mi sıkıyor.

    Birçoğumuz benlere devam ediyor!
    Her birimiz kendi kendimizi her geçen gün biraz daha değiştiriyoruz. Değişmeyeceğim demelere rağmen! Olmuyorlar değil mi ama? Ne yapsak ne etsek olmuyorlar!

    Kalp gözümüzdeki perde gerçekleri kabullenmek istemiyor değil mi? bir yanımız anlamak istiyor, bir yanımız anlamak istemiyor! Kimimizin başı ağrıyor belki, kimimiz de mayışmaya benzer bir şekilde uyukluyor. Kimimizin de kalbi sızlıyor, kalplerimiz sıkışıyor. Kimimizin de damarlarımızdan, iliklerimizden kanımız çekiliyor. Daha o kadar olay var ki; kalp gözümüzde ki, içimizdeki vesvese veren kötü sesin, her birimizin uyanıp gerçek huzura erememesi için; o kadar farklı acılar veriyor ki bedenimize. Olmuyorlar! Sıkıldıklar! Her birimiz için geçerli bu ve benzeri durumlar. Kimimiz için çok. Kimimiz için az. Kalp gözümüzdeki perdeye ne kadar uymuşsak o kadar çok oluyor her birimiz için. Az uymuşsak da az oluyor.
    Her birimiz huzur istemiyor muyuz?
    Esneyenlerimiz ağızlarımızı kapatalım; içimizde duramayan şeytanın, bedenimizi terk ettikten sonra tekrar içimize girmemesi için.

    Her birimiz önce kendimizi anlamalıyız. Sonra birbirimizi anlamalıyız. Gerçek huzura erişebilmemiz için! Hiç birimiz bu dünyaya sebepsiz yere gelmedik!

    İstedikten sonra öyle bir anlarız ki aslında. Kendi istediğimiz bir şey olsa, dağı taşı deviririz yine anlarız her birimiz. Hani istediğimiz her şeyi yapardık her birimiz. Ama bu sefer farklı değil mi? bu sefer bir yanımız anlamak istiyor; bir yanımız anlamak istemiyor! Kendimiz için anlamalıyız her birimiz! ALLAH rızası için anlamalıyız her birimiz. Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, boş ver demelere kulak asmamak için anlamalıyız her birimiz. Ve birlik beraberlik içinde yapmalıyız yapılması gerekenleri. Ne istediğini, ne aradığını, ne yapması gerektiğinin farkında olan bir ümmet olmalıyız artık.

    Her birimizin istediklerinden önce; ilk önce rabbimizin, yaratanımızın ne istediği önemli biliyor musunuz?

    Niye, ne için, ne maksatla, ne amaçla, ne yapmak için yaratıldığımız önemli. Dünyaya ne maksatla, ne yapmak için gönderildiğimiz ve üstümüze nelerin düştüğünü bilmemiz, üstümüze düşenleri ne kadar yapabildiğimiz önemli!

    İçimizdeki; kötü sesin, vesvese veren şeytanın ve dünya malına, dünyalık şeylere tamah eden nefsimize uyarak maddede aradığımız, dünyalık şeylerde aradığımızı bulabildik mi bugüne kadar? Bulamadık değil mi hiçbirimiz?

    Her yeni insan, her yeni olay, ufkumuza diktiğimiz her şey bizim için yeni bir başlangıç oldu değil mi? her birimiz için. Ama bunların her biri bir süre oyaladı bizi. Kimisi kısa bir süre, kimisi uzun bir süre.

    Biz nereye gidiyoruz?
    Her birimizin ateşini kendisinin götüreceği cehennem çukuruna; şu zamanda yaşayan
    Her birimiz nasibimizi alacağız; ateşimizi kendimizin götüreceği cehennem çukurundan!

    Hepimiz huzur arıyoruz ama nerde, nasıl arayacağımızı bilmiyoruz aslında değil mi? bedenimiz arıyor diyoruz kimi zaman, kimi zamanda yüreğimiz arıyor diyoruz. Her birimizin arayışı ne biliyor muyuz peki?

    Dünyevi konularda arayıp ta bir türlü bulamadığımız, bizi belli bir süre oyalayan ve bir süre sonra eksik kalan yanımızı yarım bırakan ve aramaktan vazgeçemediğimiz arayışımız ne biliyor muyuz? Bulabildik mi? kimimizde az, kimimizde çok; hala eksik noktalar var değil mi zihinlerimizde?

    Bedenimizin aradığı bir arayış içinde, dünyalık şeylerde; nefsimize tamah ederek aradık belki birçoğumuz. Ama bulamadık değil mi?

    Biliyor musunuz? Aslında ruhumuz bir arayış içinde; ama her şey o kadar kalıplaşmış ki dünyada, şeytana o kadar kul, köle olmuşuz ki, kimimiz az, kimimiz çok. Ruhumuz daralıyor!

    Her birimizin arayışı aynı;

    Ruhlarımız;

    —Nefesiyle hayat bulduğumuzu; bizi yaratandan ötürü, nefesiyle hayat bulduğumuzdan dolayı parçası olduğumuzu;

    Rabbimizi arıyor!

    Rabbimizi. Rabbimize olması gereken sevgimizi arıyoruz her birimiz!

    Her birimiz cehennemden nasibimizi alacağız. Kimimiz az, kimimiz çok.

    ALLAH cezamızı verecek!

    Yaradılışımızın sebebinden başlayıp, devamında gelenlerin farkına varıp uygulayabilirsek; rabbimize olan/ olması gereken sevgimizin farkına varabilirsek; sadece bizim değil, bizden sonra gelecek olanlarımızın da vebalini biraz azaltabiliriz belki!

    Bu zaman zaman değil! Bu zaman ahir zaman! Şeytanın köleleri olmaya, şeytanın kuklaları olmaya; ruhumuzun aradığını, nefsimize uyup dünya malında aramaya ne kadar devam edebiliriz? Bu bizi nereye götürebildi? Nereye götürecek? Nereye götürebilir?

    Kimimiz az yaptık, kimimiz çok yaptık. Kimimiz de düşündük. Kimimizde düşünüp uygulamaya kalktık; uygulayamadık/ uygulamadık. Kimimizde bunları bile düşünmeden kader dedi. Zaman değişti demelere uyup bir yandan da farklı olduğumuzu düşündük! Peki, hangi konuda ne farkımız olması gerekiyor bilebiliyor muyuz?

    Her birimiz başımız dik yürüyoruz değil mi genellikle; kimi zaman herkese güçlü olduğumuzu, farklı olduğumuzu gösterebilmek için, kimi zamanda yeni uğraşımızın eskileri geride bıraktığını düşünüp, ben buyum diyebilmek için. Kimi zamanda ben değişmedim, hiç bir şeye boyun eğmedim diyebilmek için başımız dik yürüyoruz değil mi?

    Ama zaman zaman düşüncelere dalıp önümüze bakarak yürüyenimiz olmuyor mu? Olduğu zaman oldu değil mi birçoğumuzun? Olmadı diyebilenimiz var mı içimizden?
    Dalıyoruz değil mi bazen eskilere; yanlışlık nerde diye düşünüyoruz kimi zaman? Eksik nokta nerde diyoruz belki bazılarımız; ama ne yapsak, ne etsek bulamıyoruz değil mi?
    Olmuyor demeler, şöyle demeler, böyle demeler, ben buyum demelere, böyle gelmiş böyle gider demeler, zaman değişti demeler. Artık herkesler böyle demeler.

    Ben diyenlerimizin olduğu; girdiğim her ortama baktığımda: ‘’biz diyorum, nerde hata yaptık, nerde yanlış yaptıkta böyle olduk, insanlarımız niye bu hale geldi, biz niye böyleyiz, eksik nokta ne?’’ diye geçiriyordum eskiden içimden.

    Hiçbirimizin yalnız olmadığını bildiğim halde, Müslüman olduğumuz halde, eksik olan noktamızı bulamadığım ve bulamadığımız için; her birimizin ben dediği için; sığıntı gibi hissediyordum kendimi; bazen de sığıntı gibi duruyordum hiçbir şey düşünmeden. Biz diyordum. Niye böyle olduk!

    Başım önümde, yere bakarak yürüyordum hiç bir şey düşünmeden.

    Zaman zaman başı yerde gidenlerimize; birçok zaman başı dik yürümeye çalışanlarımıza soruyorum;

    Arayışımızın ne olduğunu bulamayıp, şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu perde yüzünden, dünya malına tamah eden nefsimize uyup dünya malında aradığımız halde bulamadığımız huzurumuza rağmen başı dik gezmeye çalışanlarımız!
    Bilmeden arayıp ta bulamadığımızı dünya malında arayıp başı dik gezdiğimiz halde, ama uzun ama kısa bir süre sonra; düşüncelere dalıp, başımız eğik; yere bakarak yürüdüğümüz halde!
    Sonra zaman değişti demelere uyup, ben farklıyım deyip dik durmaya çalışarak; kime göre neyi göstermeyi, neyi ispatlamayı; kendimizi herkese farklı göstermeye çalışarak ne yapmaya çalışıyoruz? Kime göre; neyi ispatlamaya çalışıyoruz?

    Rabbimiz her zaman her yerde yanımızda ve daim her şeyimizi biliyor.

    Bu zaman zaman değil! Bu zaman ahir zaman! Rabbimizin bildiği ‘’ilahi takdir’in’’ gerçekleşmesine az kalan zaman.

    Bu zaman insanlarımızın, her birimizin; neden yaratıldığının, neyi aradığının, ne maksatla, ne yapmak için dünyaya gönderildiğinin, üstüne düşenlerin ne olduğunun, ne kadarını yapıp, ne kadarını yapmadığının, farkına varıp; birlik beraberlik içinde, içimizdeki şeytanı susturup yapmamız gerekenleri yapmamız gereken zaman!

    Rabbimize sığınma zamanımız!

    ALLAH cezamızı verecek!

    Bu sanal dünyaya imtihan için gönderildik her birimiz. Ama kalp gözümüze şeytan tarafından takılan perdeye, dünya malına tamah eden nefsimize uyup, o kadar dünyalık şeylere kaptırmışız ki her birimiz kendimizi. En aydınlık olduğunu düşündüğümüz zamanda bile; ama uzun ama kısa bir süre sonra her şey karanlık oluyor birçoğumuz için!

    Hepimiz, her şeyin farkına varsak da varamasak da; her birimizin ateşimizi kendimizin götürecek olduğumuz cehennemden nasibimizi alacağız. Cezamızı çekeceğiz! Ve uyanamazsak gaflet uykumuzdan daha da çok nasibimiz olacak, her birimizin ateşimizi kendimizin götüreceği cehennemden!
    Rabbimizin bildirdiklerine rağmen; şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu perde yüzünden, dünya malına tamah eden nefsimize uyup dünyalık şeylere, günü birlik şeylere yönelince uğratılacağımız cehennem azabından korkmalıyız!

    Hesap günü geldiğinde her birimizin ne yapacağı, nasıl azap çekeceği korkutmuyor mu? Rabbimize yönelmeden yaptıklarımızın sonunda nasıl yanacağımızı biliyor musunuz?

    İşlediğimiz günahlar yüzünden her birimiz cezalandırılacağız! Ve hesap gününde; dünyada olduğu gibi, şuan olduğu gibi; aman beni şöyle bilmesin demelerin, aman benim hakkımda yanlış bir şey düşünmesin demelerin arkasına saklanamayacağız. nasıl olsa sadece ben biliyorum; farklı anlatsam, gizlesem ne olacak ki dediklerimiz bile ortaya çıkacak.

    Hesap gününde her şey ortaya çıkacak! Gerçekler ve olması gerekenler! Ve hepimizin, her birimizin; yaptığı, yapmadığı, yapması gerektiği halde yapmadığı her şey ortaya çıkacak. O zaman dünyada olduğu gibi bahanelerin, zaman değişti demelerin, şöyle demelerin, böyle demelerin, böyleyken böyle demelerin, ben var ya ben demelerin, arkasına saklanamayacağız.
    Her birimiz yaptıklarımızın da, düşündüklerimizin de hesabını yaratana, Rabbimize vereceğiz! Hepimiz!

    Her şeye rağmen hala başı dik yürümeye çalışanlarımıza soruyorum? Kime göre, neyi ispatlamaya çalışıyoruz? Hala başımız dik yürüyebiliyor muyuz? Ya da yürüyebilecek miyiz? Bunlardan öte; en önemlisi; Rabbimizin huzuruna çıktığımızda başımız dik olabilecek mi?

    ALLAH cezamızı verecek!
    Ve o zaman dönüşü olmayacak hiç bir şeyin!

    Hepiniz susmamı istiyorsunuz değil mi? sus diyor kiminiz! Yeter artık neler saçmalıyorsun diyorsunuz belki de. Kiminiz bağırmak istiyor bu deliye, kiminizde gürlemek istiyor! Belki dövmek isteyenlerimiz de vardır aramızdan.

    Bir taraftan da hayatta hiç istemediğiniz kadar konuşmak istiyorsunuz belki, haykırmak isteyip de içinizde bile sessiz bıraktığınız konuları bağıra bağıra konuşmak istiyorsunuz belki. Bu deliye akla hayale gelebilecek ne kadar hakaret varsa söylüyorsunuz belki içinizden.

    Bir taraftan konuşmak istiyorsunuz, bir taraftan bu deli ne diyor diyorsunuz; bir taraftan da konuşmak istiyorsunuz, hiç susmadan konuşmak. Kiminizde delidir ne yapsa yeridir diyor belki de.

    Diyorsunuz her şeyi, hayatınız da hep sustunuz belki birçok zaman, birçok şeyi konuşmak istiyorsunuz belki ama konuşamıyorsunuz değil mi?

    Ben ne istediğimi her zaman bildim diyoruz, kimi zamanda ne istediğimi ben ne zaman bildim ki şimdi bileyim diyoruz. Bu deli ne anlatıyor diyoruz belki kimimiz.

    Ama şimdi ne istediğimizi, ne düşünmemiz gerektiğini, ne yapmamız gerektiğini, bu deliden kurtulmak için ne yapılması gerektiğini..

    Kafamız allak bullak belki de. Bütün düşüncelerimiz birbirine girdi değil mi?

    !iyi!
    Ben var ya benlere, istesem dağları taşları yerinden oynatırım demelere, biz böyle gördüklere, böyle gelmiş böyle gider demelere, zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, böyleyken böyle demelere! Artık çok geç kimse değişmez demelere, ben hiç değişmedim demelere, ben yalnızım demelere, yalnız geldim yalnız gideceğim demelere, beni benden başka anlayan yok demelere, yalan dünya demelere.

    Devam etmek isteyenlerimiz devam etsinler. Her birimiz birçok şeyi düşünebilecek yaştayız. Kendi eksikliklerimizin de, kendi noksanlarımızın da farkında olabiliriz her birimiz.

    Olurda bir gün ayağımız taşa takılırsa, tutunacak bir dal ararsak, neden böyle oldu diyecek olursak, biz nerde yanlış yaptık da böyle oldu dersek, her şey için geç kalındı diyecek olursak. Boş boş etrafımıza bakıp, kimi zamanda dalarsak derin düşüncelere.
    Bunları hatırlayın size zahmet! Düşüncelerimizi hatırlayın size zahmet!

    Olurda bir gün gerekir belki!

    Olurda bir gün; bir deli vardı bir zamanlar; bir şeyler karalamıştı ulaştırabildiği herkese ulaştırmaya çalışmıştı. Konuşmamıştık, konuşmaya çalıştığında susturmuştuk, ya da bir araya gelmemiştik, bir araya gelmek istememiştik; deli deyip gülüp geçmiştik. Vb. diye düşüncelere dalarsak.

    İnsanlığımız için, kendimiz için, çoluk çocuğumuz için, ailemiz için, büyüklerimiz için, belki de hiç tanıyamadığımız insanlar için; dünya ve Ahiret hayatındaki saadetimiz için;

    En önemlisi ALLAH rızası için!

    Hepimiz bir araya geliriz ve nerde yanlış yaptıkları değerlendirip; yapmamız gerektiği halde yapmak için geç kaldıklarımızı yapabiliriz belki.

    Tabi o zamana kadar ilahi takdir tecelli etmezse!

    **************************************************************







  • Kıyamet alametleri

    Bismillahirrahmanirrahiym. Artık onlar, kıyamet-saatinin kendilerine apansız gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar. İşte onun işaretleri gelmiştir. Sadakallahül-Azıym.
    [Muhammed Suresi, 18. ayet]

    Çoğu insan kıyamet saatinin gerçekleşeceğine ciddi anlamda ihtimal vermez.

    Bismillahirrahmanirrahiym. Kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım. Sadakallahül-Azıym.
    [Kehf suresi, 36. ayet]

    Hadis ve ayetlerle kıyamet alametleri:

    Kıyamet alametleri birbirini takiben meydana gelir. Bir dizideki boncukların art arda kopması gibi.
    [Ramuz-el Ehadis, sayfa 277, Camiü's-Sağır]

    Mağrib’de [batı’da] karışıklıklar, fitneler ve korku olacak. Açlık ve hayat pahalılığı alabildiğince yayılacak. Fitneler çoğalacak.
    [Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, sayfa 440]

    Dünya herc-ü merc içinde kaldığında, fitneler zuhur ettiğinde, yollar kesildiğinde, bazıları bazılarına hücum ettiğinde.
    [Kıyamet ve Ahir Zaman Alametleri, sayfa 454]

    Kıyametin hemen yakınında anarşi ve kargaşa günleri vardır.
    [Suyuti, Cami’üs Sağır; Ahmed bin Hanbel; Müsned]

    Şu hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Ölümler ve katliamlar yaygın hale gelecek.
    [Camiü's-Sağır; Müsned]

    Büyük şehirler dün sanki yokmuş gibi helak olur.
    [Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sayfa 38]

    Kıyametten önce iki büyük hadise vardır. Ve sonra da zelzeleli yıllar.
    [Ramuz-el Ehadis]

    Şu hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Depremler çoğalacak.
    [Ramuz-el Ehadis]

    Fakirler çoğalacak.
    [Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, sayfa 455]

    Açlık ve hayat pahalılığı alabildiğine yayılacak.
    [Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, sayfa 440]

    Fuhuş açık olmadan kıyamet kopmaz.
    [Ramuz-el Ehadis]

    Zinanın çoğalması kıyamet alametlerindendir.
    [Buhari, Tecrid’i, Sayfa 16]

    İmam Buhari, imam Müslim ve diğerlerinin Ebu Hureyre Radıyallahu Anh’dan rivayetlerinde Aleyhisselatu Vesselam Efendimiz;
    “Gözlerin zinası mahremi olmayan kadınlara bakmaktır. Kulakların zinası; dinlenmesi yasak olan sözleri dinlemektir. Dilin zinası; konuşulması haram olan şeyleri konuşmaktır. Elin zinası; haram olan bir şeye dokunmaktır. Ayakların zinası da gidilmesi yasak olan yere gitmektir. Kalbin de zina temennisi ve arzusu vardır.” buyurmuşlardır.
    Aleyhisselatu Vesselam Efendimizin getirdiği ölçüler, tüm kâinatı kapsayan mahiyettedir. Erkeğin ve kadının örtünme yerleri bellidir. Kim kime karşı sakınmalıdır, yoruma ihtiyaç kalmayacak şekilde aşikârdır. Erkeğin diz ve göbek dâhil göbek ve diz arası mahrem, kadının el yüz hariç tüm vücudu, şekil ve şemaili tanınmayacak, hissedilmeyecek şekilde mahremdir.

    Kıyamet yaklaşınca kadınla yolun ortasında cinsel münasebette bulunacak kadar hayâ ortadan kalkar. Erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla yetindiklerinde kıyamet yaklaşmış olacaktır.
    [Son Zamanlarla İlgili Hadisler, sayfa 97]

    Erkekler kadınlara benzeyecek, kadınlar erkeklere benzeyecek.
    [Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, sayfa 451]

    Kadın elbisesi giyen erkeğe, erkek elbisesi giyen kadına lanet olsun!
    [Hâkim]

    Erkeğe benzemeye çalışan kadın, kadına benzemeye çalışan erkek bizden değildir!
    [i. Ahmed]

    Kadın gibi davranan erkeğe, erkek gibi davranan kadına lanet olsun!
    [imam Buhari]

    Erkeklere benzeyen kadınlara ve kadınlara benzeyen erkeklere ALLAH lanet etsin!
    [imam Taberani ]

    Örtülü olan çıplaklara ve erkek gibi giyinen kadınlara ve kadın gibi giyinen, süslenen erkeklere lanet olsun!
    [Tergib-üs-Salât ]

    İnsanlara bir zaman gelir ki Kuran bir vadide, insanlar başka bir vadide olurlar. [Son Zamanlarla İlgili Hadisler, sayfa 23]

    İnsanlara bir zaman gelecektir ki Kuran’ın yalnız resmi, İslam’ın yalnız ismi olacaktır. Onlar İslam’dan en uzak insanlar oldukları halde İslami isimlerle isimlenecekler, mescitleri görünüşte mamur olduğu halde hidayet yönünden harap olacaktır.
    [Son Zamanlarla İlgili Hadisler, sayfa 24]

    Bundan sonra birtakım, Kuran okuyan fakat okudukları dillerinde kalan, kalplerine inmeyen [okuduklarını anlamayan] insanların türeyeceği bir zaman gelecektir.
    [Son Zamanlarla İlgili Hadisler, sayfa 61]

    Sizden önceki milletleri karış karış, arşın arşın izleyeceksiniz, hatta onlar [Yahudi ve Hıristiyanlar] kertenkele deliğine girseler, sizde peşlerinden gireceksiniz.
    [Ölüm-Kıyamet ve Diriliş, sayfa 470]

    Kıyamete yakın karanlık gecelerin parçaları gibi karışıklıklar olacaktır. Bu karışıklıklar içinde kişi mümin olarak sabahlayıp, kâfir olarak akşamlayacak, mümin olarak akşamlayıp kâfir olarak sabahlayacaktır.
    [Kuran ve Sünnette Kıyamet ve Ahiret, sayfa 155]

    Haram olan şeylerin helal sayılması kıyamet alametlerindendir.
    [Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, sayfa 464]

    Ahir zaman’da kurt okuyucular olacak. Kim o zamana yetişirse, şerlerinden ALLAH’a sığınsın. Onlar çok kokmuş insanlardır. Riyakârlık[ikiyüzlülük] hâkim olacak, riya[ikiyüzlülük] ve gösterişten utanılmayacak.
    [Ölüm-Kıyamet ve Diriliş, sayfa 470]

    Âlimler ilmi sırf para kazanmak için öğrendiğinde[ilim yani<okumakla veya görmek ve dinlemekle elde edilen malumat> para kazanmak için öğrenilip, para kazanmak için öğretildiğinde]. Dini dünyalık karşılığında sattıklarında. Hükmü sattıklarında. Kıyamet yaklaşmış olacaktır.
    [Ölüm-Kıyamet ve Diriliş, sayfa 480]

    Ahir zaman’da öyle adamlar çıkacak ki, dinlerini dünya menfaatleri karşılığında satacaklardır. Bunlar yumuşak görünmek için koyun postuna bürünecekler, dilleri şekerden tatlı, fakat kalpleri kurt kalbi gibi katı olacaktır.
    [imam Tirmizi, Zühd, Sayfa 60]

    Ümmetin son zamanlarında mescitlerini süsleyip kalplerini harap bırakan, elbisesini sakınıp koruduğu kadar dinini sakınıp korumayan, dünya işlerinin yolunda gitmesi uğrunda dinini vasıta yapmağa aldırış etmeyen birtakım insanlar türeyecektir.
    [Son Zamanlarla İlgili Hadisler, sayfa 25]

    İyilik terk edilip emredilmediğinde, kötülük işlenip alıkonulmadığında kıyamet yaklaşmış olacaktır.
    [Ölüm-Kıyamet ve Diriliş, sayfa 480]

    [kıyametin bir alameti] mescitler içerisinde günahkârların seslerinin yükselmesi ve günahkârların dinin emrettiklerini yerine getiren samimi müminler üzerine galip gelip onlara zorbalık etmeleridir.
    [Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, sayfa 450]

    Kıyamet yaklaşır, hayırlı işler azalır.
    [Kıyamet Alametleri, sayfa 264]

    İnsanlara bir zaman gelir ki, camilerde toplanıp namaz kılarlar. Fakat aralarında mümin bulunmaz.
    [Son Zamanlarla İlgili Hadisler, sayfa 17]

    Bu gün sizin aranızda münafıkların gizli yaşadıkları gibi bir zaman gelir ki mümin olanlar da diğerlerinin arasında gizli olarak hayatlarını sürdürmeye çalışırlar.
    [Son Zamanlarla İlgili Hadisler, sayfa 9]

    Mescitler namaz kılınmayıp gelip geçilen bir yol haline geldiği bir zaman gelmedikçe kıyamet kopmaz.
    [Son Zamanlarla İlgili Hadisler, sayfa 87]

    Kim Kuran okursa [mükâfatını] ALLAH’tan istesin. Zira son zamanlarda Kuran okuyup [mükâfatını] insanlardan isteyen birtakım insanlar türeyecektir.
    [Son Zamanlarla İlgili Hadisler, sayfa 9]

    Kuran’ın şarkı söylercesine okunup haz duyulduğu, hatta kişi Âlim olmadığı halde bu okuyuşundan dolayı itibar gördüğü zaman kıyamet yaklaşmış olacaktır.
    [Son Zamanlarla İlgili Hadisler, sayfa 31]

    Ahir zamanda ümmetim hakkında en çok endişe duyduğum; yıldızlara[inanmak], kaderi yalanlamak.
    [Ramuz-el Ehadis]

    Kıyamet alametlerindendir, faizin aşikâr olması.
    [Ramuz-el Ehadis]

    İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, faiz yemeyen adam kalmaz. Onu yemese bile kendisine tozu isabet eder.
    [Ramuz-el Ehadis]

    İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki zenginler tenezzüh[seyahat] için, orta halliler ticaret için, onların âlimleri riya ve gösteriş için, fakirleri ise dilenmek için hac ederler.
    [Ramuz-el Ehadis]

    İnsanlar üzerine aldatıcı seneler gelecek. O senelerde haine itimat edilecek, doğru kişiler hain sayılacak.
    [Ölüm-Kıyamet ve Diriliş, sayfa 476]

    Ahir zaman’da ümmetim içerisinde en az bulunacak şey helal para ve kendisine güvenilir arkadaştır.
    [Suyuti, Camiü's-Sağır,]

    Kıyametten hemen önce, yalancı şahitlik yaygınlaşır, hakka şahitlik ise gizlenir.
    [Ramuz-el Ehadis]

    İftiranın yaygınlaşması kıyamet alametlerindendir.
    [Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, sayfa 450]

    Zengine itibar edilip kendinden daha üstün kişiler ona ayağa kalktıklarında ve ona selam verdiklerinde kıyamet yaklaşmış demektir.
    [Ölüm-Kıyamet ve Diriliş, sayfa 480–481]

    Selam halka değil de özel insanlara verilinceye kadar kıyamet kopmaz.
    [Ölüm-Kıyamet ve Diriliş sayfa 470]

    Kişinin yalnız tanıdıklarına selam vermesi kıyamet alametlerindendir.
    [Ramuz-el Ehadis, 121/4]

    Son zamanlarda türeyen, birbirleriyle karşılaştıklarında selamları lanetlemeden [küfürden] ibaret olan sarhoş ve asi bir nesil [ortaya çıkmadıkça] kıyamet kopmayacaktır.
    [Son Zamanlarla İlgili Hadisler, sayfa 54]

    Kişinin annesine isyan etmesi, babasına sıkıntı vermesi kıyamet alametlerindendir.
    [Tirmizi, Fiten, 38]

    Komşular arasında geçimsizliğin yaygın hale gelmesi kıyamet alametlerindendir.
    [Ramuz-el Ehadis, 448/7]

    Kıyametten hemen önce akraba ile ilişkiler kesilir.
    [Son Zamanlarla İlgili Hadisler, sayfa 86]

    Büyükler küçüklere merhamet etmediklerinde, küçükler de büyüklerine saygı göstermediklerinde. Çocuk öfkeli olduğunda kıyamet yaklaşmış olacaktır. [Ölüm-Kıyamet ve Diriliş, sayfa 480]

    Boşanmaların çoğalması kıyamet alametlerindendir.
    [Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, sayfa 455]

    Kıyamet yaklaştıkça gayri meşru çocuklar çoğalır.
    [Ramuz-el Ehadis, 33/7]

    İnsanlarda cimrilik ve hırs artacak.
    [Müslim, imare, 176; ibn-i Mace, Fiten,24]

    Kıyamet yaklaştı, hâlbuki insanlar dünyaya karşı ancak hırslarını arttırıyorlar, ALLAH’tan da uzaklaşıyorlar.
    [Suyuti, Camiü's-Sağır, 2/57]

    Dedikoducuların, gıybetçilerin ve alaycıların artması kıyamet alametlerindendir.
    [Son Zamanlarla İlgili Hadisler, sayfa 93]

    Sığırların dilleriyle yalayarak yediği gibi, dilleriyle geçimlerini temin eden bir takım insanlar ortaya çıkmadıkça kıyamet kopmaz.
    [imam-ı Ahmed; Son Zamanlarla İlgili Hadisler, sayfa 101]

    Şu hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Zaman kısalacak ve vasıtalarla mesafeler kısalacak.
    [imam Buhari, Fiten 25; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2/313]

    Kıyamet yaklaşınca ölçü ve tartılarda hile yapılır.
    [Ramuz-el Ehadis, 33/7]

    Rüşvetlerin alınması kıyamet alametlerindendir.
    [Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, sayfa 454]

    Cinayetler artmadıkça kıyamet kopmaz.
    [Ölüm-Kıyamet ve Diriliş, sayfa 468]

    Yüksek yüksek binalar inşa edilmedikçe kıyamet kopmaz.
    [Ölüm-Kıyamet ve Diriliş, sayfa 468]

    Şu hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Yüksek binalar yapmada insanlar birbirleriyle yarışacak.
    [Buhari, Fiten 25; Ahmed bin Hanbel, Müsned 2/313 ]

    Kişiye kendi sesi konuşmadıkça kıyamet kopmaz.
    [Ölüm-Kıyamet ve Diriliş, sayfa 471]

    Semadan[gökyüzünden] bir ses ki herkes bunu kendi lisanında işitir.
    [Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sayfa 37]
    Her toplumun kendi lisanlarında işitecekleri bir sesten bahsedilmektedir; bu şekilde radyo, televizyon, cep telefonu ve benzeri haberleşme araçlarına işaret edildiği açıktır.

    Bıyıkları kesin, sakalı affedin. Yahudilere benzemeyin.
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 19]

    Kader hakkında konuşma ahir zamanda bu ümmetin şerlilerine bırakıldı. [Ancak şerli kimseler bu mevzuda ileri geri konuşur.]
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 20]

    Ümmetim için korktuklarım arasında en ziyade korktuğum şeyler; kendisine itaat edilen cimrilik [zekâtı vermemek gibi], tabi olunan nefsin arzu ve istekleri ve heves ve her rey sahibinin kendi fikrini beğenmesi.
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 21]

    Bu ümmet şarabı üzüm suyu, faizi alış veriş, rüşveti hediye gibi kabul eder ve zekâtı [öşrü] ticaret vesilesi yaparsa, işte bu, günahı artırdıklarından dolayı helaklerine sebep olur.
    [Ravi: Hz. Huzeyfe Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 29]

    Kadınlar kadınlarla, erkekler de erkeklerle yetinirlerse, onlara doğu tarafından çıkacak kızıl bir rüzgârı haber ver. O rüzgâr, onların bir kısmının suretlerini değiştirir, bir kısmını da yere batırır. "Bu ise onların isyanları ve aşırı gitmeleri sebebiyledir."
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 29]

    Şeytan sabaha eriştiğinde askerlerini etrafa gönderirken onlara şöyle der: "Kim bir Müslüman’ı haktan saptırırsa, ona taç giydiririm." Sonra askerlerinden biri ona gelir ve şöyle der: "Ben, birisinin karısını boşayıncaya kadar yanından ayrılmadan çalıştım." Bunun üzerine şeytan: "Mümkündür ki, o tekrar evlensin." Diğer biri gelir ve şöyle der: "Bu gün birisini ana ve babasına isyan ettirinceye kadar başından ayrılmadan uğraştım." Bunun üzerine şeytan: "Umulur ki, o kimse onlara iyilik yapsın da iyilerden olsun" der. Başka birisi gelir ve şöyle der: "Ben, bir insanı Allah'a şirk koşuncaya kadar saptırmaya devam ettim." Bunun üzerine şeytan: " İşte aradığım sensin, sen" der ve tacı ona giydirir.
    [Ravi: Hz. Ebu Musa Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 31]

    Bir beldede zina ve riba [haram kazanç, faiz] meydan alırsa, onlar [o belde halkı] Allah'ın azabına hak kazanmış olurlar.
    [Ravi: Hz. İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 54]

    Şu beş şey zuhur ederse helak ümmetim üzerine hak olur: Birbirleriyle lanetleşme, içki içme, ipekli giyme, çalgılar ve erkeklerin erkeklerle, kadınların kadınlarla iktifa etmeleri[ilişkiye girmeleri].
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 54]

    Kıyamet günü olduğunda "Valiyi getirin" diye emir olunur. Ve o Cehennem köprüsü üzerinde durdurulur. Allah, köprüye emreder ve köprü şiddetle sarsılır. Öyle ki, o valinin her kemiği yerinden ayrılır. Sonra Allah o kemiklere emreder de onlar da yerlerine gelir. Sonra da Allah valiyi sorguya çeker. Eğer o Allah'a itaatli bir kimse idiyse onu geçirir ve onun ecrini iki misline çıkarır. Şayet asi bir kimse idiyse köprü yarılır ve o Cehennemin içine yetmiş yıl düşer.
    [Ravi: Hz. Asım İbni Sufyan Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 58]

    Kıyamet günü olduğunda, bir münadi nida eder ki: "Allah’tan gayrisi için kim bir amel işlemiş ise, onun sevabını kendisi için amel işlenen kimseden talep etsin."
    [Ravi: Hz. Useyd İbni Ebu Fadale Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 59]

    Kıyamet günü olduğunda, kâfire ameli bildirilir. Lakin o inkâr edip mücadeleye girişir. Ona denilir ki: "İşte şunlar senin komşularındır. Aleyhinde şahitlik ediyorlar." O der ki: "Yalan söylüyorlar". O zaman denir ki: "Ailen ve kavmin de böyle söylüyor." O der ki: "Onlar da yalan söylüyorlar." Kendisine: "Peki öyleyse yemin et." denilir. O da yemin eder. Sonra Allah, o kâfirleri susturur. O zaman kâfirlerin kendi dilleri kendisi aleyhinde şahitlik eder. Bunun üzerine Allah onları cehenneme atar.
    [Ravi: Hz. Ebu Said Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 60]

    Kıyamet gününde en şiddetli azap görecekler [canlıların] resmini yapanlardır.
    [Ravi: Hz. Âişe Radıyallahu Anha, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 71]

    Kıyamet gününde en şiddetli azap görecek olanlar, zalim hükümdarlardır [yöneticilerdir]. [
    Ravi: Hz. Ebu Said Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 71]

    Kıyamet gününde en şiddetli azap görecek olanlar, ilminin kendisine menfaati olmayan âlimlerdir.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 71]

    Kıyamet yaklaştıkça insanların ancak dünyaya tamahları ve Allah'tan uzaklaşmaları artar.
    [Ravi: Hz. İbni Mes'ud Radıyallahu Anha, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 78]

    Arz günde yetmiş defa nida eder: "İstediğinizi yiyin, Vallahi sizin etlerinizi de, derilerinizi de yiyeceğim."
    [Ravi: Hz. Sevban Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 95]

    Arzlar, her arz ile onu takip eden arz arası, 500 senelik mesafedir. Birincisi bir balık üzerindedir. Öyle bir balık ki, iki ucu gökte, balık kaya üzerinde, kayayı da bir melek tutuyor. İkinci arz tabakası ise havayı hapseden tabakadır. Allah Ad kavmini helak edeceği zaman onun melaikesine emretti: "Bir delik aç" O da: "Bir öküz burnu kadar açayım mı?" dedi. Allah: "Hayır, o bütün insanları helake yeter. Sen bir yüzük kadar aç." O rüzgâr öyle bir rüzgârdır ki, Allah kitabında onun hakkında şu mealde buyurmuştu: "O rüzgâr, uğradığı şeyi, çiğnenmiş ot parçası gibi yaptı." Üçüncü tabakada cehennem taşları vardır. Dördüncü tabakada cehennem kibritleri vardır. Dediler ki: "Cehennem için kibrit var mı?" Evet, var, dedi. Allah'a yemin ederim ki, o Cehennemde kibritten öyle bir vadi var ki, oraya dağlar gönderilse erirdi. Beşinci tabakayı Cehennem yılanları teşkil ediyor. Onların ağızları kâfirleri yalıyor, onda et bırakmıyor, sinir ve kemik kalıyor. Altıncı tabakada Cehennem akrepleri var. Onların en küçükleri katır kadardır. Kâfirlere tekme vurur. Onu sokması, Cehennem ateşini unutturur.
    [Ravi: Hz. İbni Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 95]

    Şeytanlar, bayrakları ile çarşılara[alış-veriş merkezleri, pazarlar] giderler. İlk girenle girerler, son çıkanla çıkarlar.
    [Ravi: Hz. Ebu Ümâme Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 101]

    Şeytan sizin her işinize burnunu sokar. Hatta yemeğinize bile. Sizden birinizin lokması düşünce çöpünü alsın ve yesin, şeytana bırakmasın. Yemekten sonra ellerini [parmaklarını] yalasın. Çünkü bilmezsiniz yemeğin sizin için mübarek kısmı neresidir.
    [Ravi: Hz. Cabir Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 101]

    Şeytan alı[kırmızıyı] sever. Onun için al[kırmızı] giymekten ve şöhretli elbise giymekten sakınınız.
    [Ravi: Hz. Rafi İbni Yezid Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 101]

    Şeytan Âdemoğlunun damarında kan dolaşır gibi dolaşır. [Bırakmaz peşini.]
    [Ravi: Hz. Safiyye Radıyallahu Anha, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 102]

    Şeytan hortumunu âdemoğlunun kalbinin üstüne koymuştur. O kimse Allah'ı anarsa, hortumu kalkar, unutursa, kalbi hortumunun içine düşer. [O zaman yürek sıkıntısı meydana gelir. Bunu zikir giderir.]
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 102]

    Muhakkak ki şeytan, insanın kurdudur, koyunun kurdu gibi. Kurdun, sürüden ayrılan koyunu yakaladığı gibi, o da cemaatten ayrılanı kollar. Çokluk arasında bulunan Cemaate ve mescide devam edin. [Burnunuzun doğrusuna gitmeyin]
    [Ravi: Hz. Muaz Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 102]

    Büyük bir kaya cehennem kenarından bırakılır. Yetmiş yıl düşer, dibini bulamaz.
    [Ravi: Hz. Ukbe İbni Ğazvan Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 103]

    Kıyamet gününde ter yerde yetmiş kulaç gider ve insanların ağızlarına, kulaklarına kadar gelir.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 105]

    Adil kadı [hakim] kıyamet günü hesaba getirilir. Hesabın şiddeti ile karşılaşınca: "Keşke iki kişi arasında bir hurma için bile karar vermemiş olsaydım" der.
    [Ravi: Hz. Ali Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 105]

    Kadı [hakim], ayak kayacak noktalarda o kadar düşer ki, Medine ile Aden arası kadar Cehenneme düşer.
    [Ravi: Hz. Muaz Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 105]

    Kâfir Cehennemde büyür. O kadar ki, bir azı dişi Uhud dağı kadar olur. Onun cesedinin bu dişe göre büyüklüğü, sizden birinizin cesedinin azı dişine nispeti gibidir.
    [Ravi: Hz. Ebu Said Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 105]

    Kâfirin dili kıyamette iki fersah [24.000 adım] arkadan gelir. Yani o kadar sarkar ki, herkes onu çiğner.
    [Ravi: Hz. İbni Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 105]

    Şeytan, tahtını deniz üzerine kurar. Yanında hicaplar vardır. Allah'a benzemek için. Sonra askerini yayar ve der ki: "Filânı kim azdıracak?" Askerinden ikisi kalkar. Şeytan der ki: "Size bir sene müddet. O adamı azdırırsanız sizi bağışlarım. Aksi halde sizi asarım."
    [Ravi: Hz. Ebu Beyhane Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 110]

    Şeytan, su üzerinde tahtını kurar. Askerlerini etrafa gönderir. Onların fitnesi en fazla olanını kendisine yaklaştırır. Askerlerden biri gelir: "Birine şöyle, böyle yaptım" der. O da: "Sen bir şey yapmadın" diye çıkışır. Bir diğeri de: "Ben bir adamın hanımı ile arasını açtırasıya kadar onu terk etmedim." der. Şeytan onu yanına yaklaştırır: "İşte aradığım sensin" der.
    [Ravi: Hz. Cabir Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 110]

    Şeytan, yeryüzüne atıldıktan sonra, "Ya Rabbi bana ev ver" dedi. "Hamamlar senin evin olsun" buyruldu. "Meclis" istedi, "Çarşılar ve yol ağızları" verildi. "Yemek" istedi, "Besmelesiz yenen yemekler senin olsun" dendi. Müezzin istedi, "Çalgıcılar müezzinin olsun" buyruldu. "Kuran" istedi, "şiir" verildi. "Yazın dövme, hadisin yalan olsun, resulün de bakıcılar, falcılar olsun, öksen, tuzağın da kadınlar olsun" buyruldu.
    [Ravi: Hz. Ebu Ümâme Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 110]

    Kıyamet günü günahı en çok olan kimse, manasız sözü çok olandır.
    [Ravi: Hz. Abdullah İbni Ebi Evfa Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 117]

    Ümmetim ahir zamanda şarabı, ismini değiştirerek içer.
    [Ravi: Hz. İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 117]

    Cehennem ehli ağlar. O derecede ki gözyaşlarında gemi bile yüzebilir. Ve kan ağlarlar.
    [Ravi: Hz. Ebu Musa Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 119]

    Cehennem ehli cehennemde büyür. O derecede ki, kulak yumuşağı ile boyun kökü arası 700 yıllık olur. Derilerinin kalınlığı 40 arşın ve azı dişi de Uhud dağından büyük olur.
    [Ravi: Hz. İbni Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 119]

    Kıyamet gününde kula ilk sorulacak nimet şudur; "Biz sana sıhhat vermemiş miydik ve soğuk suya kanmış değil miydin?"
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 120]

    Kıyametin önü sıra yalancılar vardır. Onlardan sakının.
    [Ravi: Hz. Cabir İbni Semure Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 121]

    Kıyametin önü sıra tanıdık kimselere selâm vermek âdet olur. Ticaret meydan alır, o derecede ki, kadın erkeğine yardımcı olur. Akraba yoklamaları kalkar ve yalancı şahitler çıkar, gerçek şahitlik gizlenir, muharrirler ise çoğalır.
    [Ravi: Hz. İbni Mes'ud Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 121]

    Her ümmetin bir fitnesi var. Benim ümmetimin ki maldır.
    [Ravi: Hz. Kaab İbni İyaz Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 128]

    Sizden evvelkileri helak eden günah şu idi ki, onlar, mevki sahibi birisi hırsızlık yaptığı zaman ceza vermezler, zayıf birisi hırsızlık yaptığında ona had ikame ederlerdi. Allah'a yemin ederim ki: Muhammed [Aleyhisselatu Vesselam]'ın kızı Fatıma hırsızlık yapacak olsaydı elbette onun elini de keserdim. [Hırsızlık yapan bir kadın için ashabın Usame İbni Zey'i ricacı göndermeleri üzerine varid olmuştur.]
    [Ravi: Hz. Âişe Radıyallahu Anha, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 138]

    İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, faiz yemeyen adam kalmaz. Onu yemese bile kendisine tozu isabet eder.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 141]

    Muhakkak ki, kıyametin önündeki alametlerden biri de şudur: Adam evinden çıkar ve kendisi evde yokken kadının yaptığını ayakkabısı ve kamçısı ona haber verir.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 143]

    Agâh olunuz ki; sarhoşluk veren her şey haramdır. Her uyuşturucu haramdır. Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır. Kalbi perdeleyen şey de haramdır.
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 169]

    Hangi bir kadın ki, koku sürünüp dışarı çıkar ve kokusunu duyurmak için bir cemaatin yanından geçerse, ona bakana da, kendisine de zina günahı yüklenir.
    [Ravi: Hz. Ebu Musa Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 178]

    İçki kötülüklerin anasıdır. Kim içki içerse Allah onun kırk gün namazını kabul etmez. Bir kimse karnında içki varken ölürse cahiliyet ölümü üzerine imansız gider.
    [Ravi: Hz. İbni Amr Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 205]

    İçki bütün fuhuşları doğurur. Günahların en büyüğüdür. Onu içen kimse annesinin, teyzesinin halasının da üstüne düşmüş gibi olur.
    [Ravi: Hz. İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 205]

    Hariciler, Cehennem ehlinin köpekleridir. [Kendi aklını beğenip ashabı hataya nispet edenler.]
    [Ravi: Hz. Abdullah İbni Ebi Evfa Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 205]

    Name [Şarkı v.s] kalp de ikiyüzlülüğü yeşertir. Nasıl ki su otu yeşertiyorsa.
    [Ravi: Hz. İbni Mes'ud Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 206]

    Yalan imana aykırıdır.
    [Ravi: Hz. Ebu Bekir Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 228]

    Zinada devam eden adam putperest gibidir.
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 236]

    İkiyüzlülüğe devam eden adam puta tapan gibidir.
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 236]

    Ne kötü evdir hamam. Orada sesler yükselir ve avretler açılır.
    [Ravi: Hz. İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 242]

    Güneş, kıyamet günü bir mile kadar yaklaşır ve harareti de çok ziyade artar. Ve bu sebeple beyinler, taşlar üzerindeki tencerelerin kaynadığı gibi kaynar. Bu hararetten, ehli mahşer, hatalarına göre terlerler. Ve ter onlardan bazısının ayak topuğuna, bazısının bacağına, bazısının karnına kadar çıkar. Bazısına ise ter, gem oluncaya kadar yükselir.
    [Ravi: Hz. Ebu Ümâme Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 249]

    Kıyamet yaklaştığında yıldırımlar çok olur. Öyle ki, bir adam kavmine gelir de şöyle der: "Dün aranızda kime yıldırım isabet etti?" Cevap verirler: "Falan, falan ve filana yıldırım çarptı."
    [Ravi: Hz Ebu Said Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 256]

    Şu üç şey bir kimsede olursa halis münafıktır: Konuştuğunda yalan söyler, itimat edildiğinde, emanete hıyanet eder, vaat edince vaadinde durmaz. Bir adam dedi ki: "İkisi gider de biri kalırsa?" Buyurdu ki; Onlardan bir şey kalırsa, ona da nifaktan bir şube vardır.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 263]

    Şu üç şey fitneye düşürücüdür: Güzel saç, güzel ses, güzel yüz.
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 263]

    Allah, üç sınıfa lanet eder: Ana-babaya asi olana, bir kadınla kocasının arasını bozmaya koşana ve sonra o kadını alana, birbirine darılsınlar ve hasetleşsinler diye, bazı sözlerle iki müminin arasını açmaya koşan adama.
    [Ravi: Hz. Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 267]

    Üç kişi cehenneme girer: Dünya için harbe giren, ilmi ile amel etmeyen, çocuğuna şöhret ve dünya da anılmak için bakan.
    [Ravi: Hz. İbni Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 267]

    Üç kişiye Allah gazap eder: Tok iken yemek yiyen, uykusu yokken uyumaya yatan, sebepsiz yere gülen.
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 267]

    Üç kişi hürmeti kaybetmiştir: Allah'ın emirlerini terk ve ALLAH’a isyan edene ve doğru yoldan sapıp çıkana, hevasına uyan kimse ve zalim hükümdar.
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 267]

    Üç kişiye hürmet olmaz: Cenazede para ile ağlayan kadına hürmet yoktur. Onun kazancı da lanetlenmiştir. Şarkıcılara hürmet yoktur, malları bereketsizdir, kazançları da melundur. Bunları dost edinenler de [hoş gören de] lanetlenmiştir. Faiz yiyenin de hürmeti yoktur. Onun malında da bereket yoktur.
    [Ravi: Hz. İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 267]

    Şarkı söylemeyi, bir metni müzik eserini andırır biçimde okumayı sevmek kalp de nifakı besler, suyun taze otu bitirmesi gibi.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 273]

    Altı şey haramdandır: Emir’in rüşvet alması ki, bu sayılanların hepsinin en fenasıdır. Köpek parası, kısrak aşım parası, zina yapanın aldığı para, kan alanın kazancı, kâhinin kazancı.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 297]

    Altı şey amelleri mahveder: Halkın ayıbı ile meşgul olmak, kalp katılığı, dünya sevgisi, hayâ azlığı, uzun emel, zalimin zulmüne devam etmesi.
    [Ravi: Hz. Adiyy Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 297]

    Yakında, Benden sonra ümmetim içkiyi içecekler, içki ismi vermeksizin [içki saymaksızın] ve onu içmeye yardımcıları da emirleri[yöneticileri] olacak.
    [Ravi: Hz. Ebu Eyyub Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 297]

    Benden sonra birtakım yöneticiler gelecek ve dedikleri dedik olacak. İşte bunlar maymunun atılması gibi Cehenneme atılacaklar.
    [Ravi: Hz. Muaviye Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 299]

    Ahir zamanda, eğlencelerin ve dansözlerin, dansçıların meydan aldığı içkinin de helalmiş gibi gösterildiği zaman yere batma, taş yağma zuhur edecek ve insan kılığından çıkma olacaktır.
    [Ravi: Hz. Sehl İbni Saad Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 302]

    Yakında ümmetim içinde bazı kimseler olacak ki, çeşitli yemekler yiyecekler, çeşitli içecekler içecekler ve renk renk elbiseler giyecekler ve sözü de dilini döndürüp konuşacaklar. İşte bunlar ümmetimin şerlileridir.
    [Ravi: Hz. Ebu Ümâme Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 302]

    Ümmetimin sonunda bir takım kadınlar ortaya çıkar ki, erkekler gibi giyinirler ve araçlara binerler ve mescidin kapısında inerler. Onlar giyinik çıplaklardır. Başlarını da zayıf devenin hörgücü gibi yaptırırlar. Onlara lanet edin. Zira onlar lanetlenmiştir. Eğer sizden sonra gelecek ümmet olsaydı, bunlar da o gelecek ümmete hizmetçi olurlardı. Nasıl ki, sizden önceki ümmetlerin kadınlarının sizlere hizmetçi oldukları gibi.
    [Ravi: Hz. İbni Amr Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 303]

    Benden sonra yakında, bazı yöneticiler gelecek, birbirini öldürecekler.[mevki makam için]
    [Ravi: Hz. Ammar Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 303]

    Ümmetimin sonunda bir takım kavimler olur ki, camilerini süsler, kalplerini ise harap ederler. Onlardan birisi dinine vermediği önemden fazlasını elbisesine verir. Bunlar, dünyaları selamet oldu mu, ahiret işini dikkate almazlar.
    [Ravi: Hz. İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 304]

    On şey vardır ki, Lut kavmi onları yapmış ve o yüzden helak edilmiştir. Ümmetim ise onlara bir de kendisi katar: Erkek erkeğe münasebet, fındık gibi topaç taşlarını sapanla atmak, güvercinle oynamak, tef çalmak, içki içmek, sakal kesmek, bıyık uzatmak, ıslık çalmak, el çarpmak, ipek gömlek giymek. Bir tane de ümmetim ilave eder ki, o da kadın kadına münasebette bulunmaktır.
    [Ravi: Hz Hasan Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 315]

    Şu on şey Lut kavminin ahlakındandır: Meclislerde fiske taşı atmak, erkeklerin sakız çiğnemesi, yol üstünde misvak kullanmak, ıslık çalmak, güvercinle oynamak, sapanla taş atmak, sarığın gerektiği şekilde takmamak, sekse oyunu [bir nevi kumar], erkeklerin parmaklarına kına yakması, giydiği kıyafetlerin göğsü açık olması ve çarşıda açık bacakla gezmek.
    [Ravi: Hz. İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 316]

    Şeytanın yere indirildiğinde yaptığını yaptın. O da elini başına koyarak feryat eyledi. Musibet sebebiyle başını tıraş eden, üstünü paralayan, sesli ağlayan bizden değildir.
    [Ravi: Hz. Muharib İbni Disar Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 323]

    Şeytan dedi ki: "Mal sahibi, şu üç şeyin birinden benden salim olmaz ve sabah akşam ona bunlar için vesvese vermeye çalışırım: Malı helal olmayan yerden edinmesine uğraşırım. Hak olmayan yere harcatmaya çalışırım. Mala karşı içine sevgi ve muhabbet veririm ki, onu yerine harcayamasın." [Allah'ın koruması oldu mu başka.]
    [Ravi: Hz. Abdurrahman Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 332]

    Şeytan Rabbine dedi ki: "Ya Rabbi, Adem [a.s.] Cennetten indirildi. Muhakkak ben biliyorum, kitap ve Peygamber olacak. Onların kitap ve Peygamberleri nedir?" Buyurdu ki: "Resulleri melaike ve kendilerinden olan Nebilerdir. Kitapları Tevrat, İncil, Zebur ve Furkan’dır." Dedi ki: "Öyleyse benim kitabım nedir?" "Senin kitabın resimdir [dövmedir]. Kitabın şiir, elçilerin kâhinler, yemeğin; üzerine besmele çekilmeyen şeyler, içeceğin sarhoşluk veren her içki, sana başı olanlar yalancılar, evin hamam, tuzakların kadınlar, müezzinin çalgılar, mescitlerin de çarşılardır."
    [Ravi: Hz. İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 332]

    Lut kavminin her âdeti kayboldu. Üçü müstesna: Kılıcını sürümek, tırnakları boyamak ve avreti açık gezmek [Kısa pantolonla gezmek.]
    [Ravi: Hz. Zubeyr Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 341]

    Allah günahlardan dilediğinin cezasını kıyamet gününe kadar geciktirir. Anaya-babaya isyan müstesna. Zira Allah onun cezasını sahibine, ölmeden evvel dünya hayatında, acele olarak verir.
    [Ravi: Hz. Bekâr Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 342]

    Ümmetimin hepsi Cennete girer, istemeyen müstesna. Dediler ki: "Kim istemez?" Buyurdu ki: "Bana itaat eden Cennete girer, Bana isyan eden istememiştir.”
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 342]

    Hiç şüphe yok ki, İslamın usulleri [tutanakları] birer birer bozulacak. Birisi bozulduğunda halk ötekine hücum edecek. İlk evvela "hükmü" kaldıracaklar, en sonra da "namazı" bozacaklar.
    [Ravi: Hz. Ebu Ümâme Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 346]

    Sizler, hiç şüphe yok, evvelkilerin yaptıklarını karış karış ve arşın arşın yapacaksınız. Hatta birisi kertenkele deliğine girse siz de gireceksiniz. Onlardan birisi yolda kadını ile münasebette bulunsa siz de yapacaksınız.
    [Ravi: Hz. İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 346]

    Ümmetimden bir grup, içkiyi kendi verdikleri isimle helal sayacaklar.
    [Ravi: Hz. Ubâde Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 346]

    Allah lanet etsin o kimselere ki, şairlerin şiire özendikleri gibi, hutbe söylemeye özenirler[şiir okur gibi vaaz edenlere.]
    [Ravi: Hz. Muaviye Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 347]

    Allah lanet etsin, cenaze peşinden para ile ağlayan kadına ve dinleyenlere, akraba ziyaretini kesene, musibet sırasında feryatçılık yapana ve dövme nakış yapan ve yaptırana.
    [Ravi: Hz. İbni Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 347]

    Allah lanet etsin, halkanın ortasına oturana. [Yani güldürmek için sahneye çıkana.]
    [Ravi: Hz. Huzeyfe Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 347]

    Allah lanet etsin, saçını ekleyen kadına ve eklettirene ve dövme yapana ve yaptırana.
    [Ravi: Hz. İbni Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 347]

    Allah içkiye, içene de, sunana da, satana da, satın alana da, sıkana ve sıktırana da, taşıyana da, kendine götürülene de ve parasını yiyene de lanet etsin.
    [Ravi: Hz. İbni Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 347]

    Allah lanet etsin, kadınlardan erkek kılığına, erkeklerin de kadın kıyafetine girene.
    [Ravi: Hz. İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 347]

    Allah, faiz yiyene, yedirene, faiz senedi yazana ve zekâtı vermeyene de lanet etsin.
    [Ravi: Hz. Ali Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 347]

    Allah, süslenmek için yüzünü boyayıp yolana da, yoldurana da [yüzündeki tüyleri alana] lanet etsin.
    [Ravi: Hz. Âişe Radıyallahu Anha, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 347]

    Allah, Dinen örtülmesi gereken yerlere bakana da baktırana da lanet etsin.
    [Ravi: Hz. Hasan Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 347]

    Allah lanet etsin ashabıma sövene.
    [Ravi: Hz. İbni Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 348]

    Allah Cenneti yarattığında Cebrail [a.s.]'a şöyle buyurdu: "Git ona bak." Cebrail de gitti, baktı, sonra geldi, dedi ki: "Ya Rabbi! İzzetin hakkı için bunu duyup da girmeyen kalmaz." Sonra Allah cennetin etrafını hoşa gitmeyen şeylerle çevirdi. Sonra buyurdu: "Ya Cebrail [a.s.] git ona bak." Cebrail de gitti, baktı, sonra geldi ve dedi ki: "Ya Rabbi! İzzetin hakkı için muhakkak ki ben cennete kimsenin girememesinden korkarım." Ne zaman ki Allah Cehennemi yarattı, şöyle buyurdu: "Ey Cebrail [a.s.] git ona bak." Cebrail de gitti, baktı, sonra geldi, şöyle dedi: "İzzetin hakkı için cehennemi duyup da giren hiç bir kimse olmaz." O zaman Allah, Cehennemin etrafını hoşa giden şeylerle çevirdi. Sonra buyurdu ki; "Ya Cebrail [a.s.] git ona bak." Cebrail de cehenneme baktı ve şöyle dedi: "Ya Rabbi! İzzetin hakkı için muhakkak ki cehenneme girmeyen hiç kimsenin kalmayacağından korkarım."
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 352]

    Allah, Adem [a.s.]'in bedenini yaratıp bıraktıktan sonra şeytan dolaşıp Adem[a.s.]’a bakmaya başladı. Ne zaman ki Âdem’in[a.s.] içi boş gördü, "Bu kendine sahip olamaz, benim için kolay ele geçirilebilir bir yaratık" dedi.
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 352]

    Bu insanlar günahta kendilerini mazur görmedikçe asla helak olmazlar.
    [Ravi: Sahabeden biri Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 354]

    İçki içmedikçe, kul, dininde genişlik görmekte devam eder. İçki içerse, Allah ondan perdesini yırtar ve şeytan onun velisi, kulağı, gözü ve her şerre sevk eden ve her hayırdan geri bırakan ayağı olur.
    [Ravi: Hz. Katade İbni Ayyaş Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 354]

    Cehennemden bir kıvılcım yeryüzünün ortasına düşse, sıcaklığının şiddeti ve pis kokusu doğu ile batıyı kaplardı.
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 355]

    İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, adam malı nereden aldığına önem vermeyecek. Helal den mi haramdan mı olduğunu önemsemeyecek.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 360]

    Kıyamet günü adam babasının elini tutacak, isteyecek ki Cennete götürsün. Ateş ellerini kesecek ve nida olacak ki: "Allah her müşrike Cenneti haram kılmıştır." Bunun üzerine o, yine diyecek ki: "Ya Rabbi babamdır. Ya Rabbi babamdır. Ya Rabbi babamdır." Onun üzerine babası çirkin bir suret ve kokmuş bir hale döndürülecek de artık o da babasına sahip olmayacak.
    [Ravi: Hz. Ebu Said Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 360]

    Evinden çıkan bir kimse için kapıda bayrak durur. Meleğin elinde bir bayrak, şeytanın elinde bir bayrak. Eğer o adam Allah'ın hoşlanacağı bir iş için gidiyorsa, melek bayrağını açar ve onu takip eder ve o kimse evine dönünceye kadar meleğin bayrağı altında kalmakta devam eder. Eğer hoşlanmayacağı bir iş için çıkarsa, şeytan bayrağını açarak onu takip eder ve o da evine dönünceye kadar şeytanın bayrağı altında kalmakta devam eder.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 381]

    İçkiye idmanlı [devamlı] olan adam puta tapınan gibidir.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 392]

    Kim gülerek günah yaparsa ağlayarak Cehenneme girer.
    [Ravi: Hz İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 400]

    Kim nüfuz sahibi bir kimseye dünyalık umarak mertebesinin altına girerse Allah ondan dünyada ve ahirette yüzünü çevirir.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 413]

    Kim, Allah'tan başkası için, Allah'tan başkasını kast ederek bir ilim öğrenirse Cehennemdeki yerine hazırlansın.
    [Ravi: Hz. İbni Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 413]

    Bir kimse dünya ve ahiret işinden kendisine kaygı veren şeyde kaygılarını bir kaygı ederse, Allah ona kâfi gelir. Kim de kaygılarını çoğaltırsa dünyanın hangi vadisinde helak olursa olsun, Allah ona sahip çıkmaz.
    [Ravi: Hz. İbni Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 416]

    Bir kimse haram kana dilinin ucu ile ortak olmuş olsa, kıyamet günü alnında: "Bu adamın Allah'ın rahmetinden ümidi yoktur" diye yazılı olduğu halde gelir.
    [Ravi: Hz. İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 425]

    Bir kimse ümmetime hainlik ederse Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Dediler ki: "Ya Resulallah hainlik nedir?" Buyurdu ki: "İnsanlara bidat icat etmek[dinde olmayan şeyleri dinde varmış gibi göstermek] ve onunla amel etmektir.
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 431]

    Bir kimse yalanı, yalanla ameli ve cahilce amelleri bırakmazsa, Allah”ın onun yemeği ve içmeyi bırakmasına ihtiyacı yoktur. [Orucunun kıymeti yok.]
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 442]

    Bir kimse bıyıklarını kesmezse bizden değildir.
    [Ravi: Hz. Zeyd İbni Erkam Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 442]

    Bir kimse Lut kavminin amelini yapar halde [tövbe etmeden] vefat ederse, kabri onu onların arasında oluncaya kadar yanlarına götürür. [Veya onların amellerinin azabın mezarında görür olur.] Ve kıyamette de onlarla beraber diriltilir.
    [Ravi: Hz. Vekî' Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 444]

    Bir kimse saçını sakalını yolar ve siyaha boyarsa, Allah yanında onun nasibi yoktur.
    [Ravi: Hz. İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 444]

    Bina kıyamet alametindendir. Bir adamın camiden geçip de iki rekât kılmaması, tanıdığından başkasına selam vermemesi ve çocuğun yaşlı bir kimseyi işe koşturması da kıyamet alametlerindendir.
    [Ravi: Hz. İbni Mes'ud Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 448]

    Kıyamet alametidir, komşuluğun kötüleşmesi, akrabanın yoklanmaması, cihadın kalkması, dünyanın dini bozması.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 448]

    Kıyamet alametlerindendir; çocuğun öfkeli, yağmurun hararetli olması, kötülüklerin taşması, yalancının onaylanması, doğrunun yalanlanması, haine güvenilmesi, emine ihanet edilmesi, münafıkların kabileye yönetici olması, çarşıya münafıkların hükmetmesi, imamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu yerlerin süslenmesi, kalplerin harap edilmesi, erkeğin erkeklerle, kadınların kadınlarla ilişkiye girmesi, dünyanın eski imar edilmiş kısmının harap edilmesi, harap olan yerlerin yeniden yapılması, şüphenin açık olması ve açıkça faiz yenmesi, çalgının ve eğlence aletlerinin her yerde olması, içkinin içilmesi, güvenlik kuvvetlerinin, birisine iftira ederek zarar verenlerin ve birisi hakkında hoş olmayan şeyleri konuşanların çoğalması.
    [Ravi: Hz. İbni Mes'ud Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 448]

    Kıyametin yaklaşmasındandır; vaaz edilen yerlerin çoğalması, vaaz edenlerin çoğalması, âlimlerin süslere meyledip haramı helal, helali haram etmeleri ve insanların istediği gibi fetva vermeleri, altın ve gümüşlerinizi helal saymayı öğütlemeleri ve Kuran'ı ticaret eşyası gibi kullanmaları.
    [Ravi: Hz. Ali Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 448]

    Kıyametin yaklaşmasındandır, yağmurun çok, ekinin az, okumuşun çok, İslam hukukçusunun az oluşu ve âlimin çok, güvenilir adamın az oluşu.
    [Ravi: Hz. Abdurrahman İbni Amr Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 449]

    99 kadından bir tanesi Cennette, kalanı Cehennemdedir.
    [Ravi: Hz. İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 449]

    Biz son ümmetiz ama kıyamet gününde ahirette ilk ümmetiz. Dünya malını çoğaltanlar alçakların ta kendileridir. Onlar ahirette kıyamet gününde aşağı makamlarda kalacaklardır. Meğerki malını şöyle şöyle taksim etmiş ola. Uhud dağı kadar altınım olsun hoşuma gitmezdi. Onu Allah yolunda kullanırdım.
    [Ravi: Hz. İbni Mes'ud Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 451]

    Erkekler kadınlara itaat ettiklerinde mahvoldular.
    [Ravi: Hz. Ebu Bekre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 455]

    Beni Hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, Benden sonra ümmetim fetret devri içinde olacak. O devirde herkes helali aramadan mal talebinde bulunacak, kanlar akıtılacak ve şiir Kuran’a bedel tutulacak.
    [Ravi: Hz. İbni Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 456//Deylemi; geleceğin tarihi, sayfa 50]
    İslam dünyası, geçmişte tarihin en büyük ve ihtişamlı medeniyetlerinden birini inşa etmişti. 20. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla birlikte, İslam dünyasının 20. yüzyıldaki konumu derinden etkilendi. İslam birliği dağıldı.

    Emaneti korumayanın imanı ve sözünde durmayanın da dini yoktur.
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 463]

    Gerek yere batmak, suret değiştirmek ve gerekse taş yağmak zaruridir. Dediler ki; "Ya Resulallah bu ümmete mi?" Buyurdu ki “Evet, onlar şarkıcı cariyeler edindiklerinde, zinayı helal saydıklarında, faiz yediklerinde, Harem [Mekke]de avlanmayı ve ipek giymeyi helal saydıklarında ve erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla ilişkiye girdiklerinde.”
    [Ravi: Hz. İbni Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 464]

    Şarkıcı cariye satmayın, onları satın da almayın. Onlara öğretmeyin. Bunların alış verişinde hayır yoktur. Parası da haramdır.
    [Ravi: Hz. İbni Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 466]

    Ey kadınlar ancak nikâh düşmeyen, evlenilmesi haram olan yakın akraba olan erkeklerle konuşun. Olmayanlarla konuşmayın.
    [Ravi: Hz. Hasan Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 469]

    İçinde resim ve heykel olan eve melek girmez.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 470]

    Kendisinde, suret, köpek ve cünüp bulunan eve melek girmez.
    [Ravi: Hz. Ali Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 470]

    Kıyamet gününde şu beş şeyden hesap vermedikçe Âdemoğlunun ayakları Rabbinin huzurundan ayrılmaz: Ömrünü nerede tüketti. Gençliğini nasıl geçirdi. Malını nasıl kazandı. Malını nereye harcadı. İlmi ile nasıl amel etti.
    [Ravi: Hz. İbni Mes'ud Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 472]

    Duvarlara süslü halılar örtmeyin. Kim ki izinsiz din kardeşinin mektubuna bakarsa ateşe bakmış gibi olur. Allah'a dua ederken ellerinizi göğe doğru açın, aşağı doğru çevirmeyin, bitince yüzünüze sürün.
    [Ravi: Hz. İbni Abbas Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 473]

    Yahudilerin selam verdiği gibi selam vermeyin. Zira onlar elle, başla işaretle selam verirler.
    [Ravi: Hz. Câbire Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 474]

    Sığırların dilleri ile yemek yedikleri gibi, geçimlerini dilleri ile sağlayan bir kavim çıkmadıkça kıyamet kopmaz.
    [Ravi: Hz. Saad Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 477]

    Kalpler birbirine yabancı olmadan, sözler birbirinden ayrılmadan ana-baba bir, kardeşler farklı dinlerden olmadıkça kıyamet kopmaz.
    [Ravi: Hz. Huzeyfe Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 477]

    Cennete, hileci, aceleci, adi adam, iyiliği başa kakan, hain ve kölesini fena kullanan kimse giremez. Cennetin kapısını çalacak olanların ilki erkek ve kadın kölelerdir. Öyle ise Allah’tan korkun, sizinle Allah arasında olan ve sizinle köleleriniz arasında olan işlerinizi güzel tutun.
    [Ravi: Hz. Ebu Bekir Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 485]

    Zina yapan kimse, zina ederken mümin değildir. Şarap için de içerken mümin değildir. Hırsızlık yapan da hırsızlık yaparken mümin değildir, yağmacılık yapan bir mevki sahibi kimse de yağmacılık yaparken mümin değildir. Öyle bir yağmacılık ki; o adamın cüretine hayretten dolayı insanların gözü ona dikilir. [Müslim’in Ebu Hureyre Radıyallahu Anh’dan rivayetinde "sizden hiç biriniz ganimetten bir şey çaldığında mümin değildir. Aman sakının! Sakının!" ibaresi ilavesi vardır.]
    [Ravi: Hz. Abdullah İbni Evfa Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 488]

    Ya Esma, kadın, kız ergenliğe girdi mi onun artık yüzü ile elinden başka yeri gözükmemesi gerekir.
    [Ravi: Hz. Âişe Radıyallahu Anha, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 493]

    Ey insanlar hayâ etmiyor musunuz? Yemeyeceğiniz şeyleri topluyor, oturmayacağınız binalar yapıyor, akıl erdiremeyeceğiniz emeller güdüyorsunuz. Bundan utanmıyor musunuz?
    [Ravi: Hz. Ummi Velid binti Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 495]

    Ey insanlar, Allah kitabını Peygamberlerin lisanı üzere indirdi. Helalini helal, haramını haram kıldı. Peygamberlerinin lisanı üzerine indirdiği kitabında helal kıldıkları kıyamete kadar helaldir. Peygamberinin lisanı üzerine indirdiği kitabındaki haram kıldıkları da kıyamete kadar haramdır.
    [Ravi: Hz. Enes Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 495]

    Ey insanlar, kadınlarınızı süslenerek giyinmekten ve mescitte gururlanarak, yürümekten men ediniz. Zira beni İsrail, kadınlarının süslü elbiseler giymesi ve mescitlerde gururlanarak yürümelerine kadar lanetlenmediler.
    [Ravi: Hz. Âişe Radıyallahu Anha, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 495]

    İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, adam malın kendisine nereden geldiğine, helalden mi, haramdan mı geldiğine aldırmayacak.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 502]

    İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, adam bir topluluğun içinde oturacak ta, orda uygunsuz bir konu konuşulduğunda, kendisiyle alay edilecek diye kalkamayacak.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 504// Deylemi; geleceğin tarihi 1, sayfa 30]

    İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, şeytanlar onların evlatlarına ortak olacaklar. Denildi ki; "Bu da olacak mı ya Resulallah?" Buyurdu ki, evet. Dediler ki: "Bizim evlatlarımızı onların evladından nasıl ayırt edeceğiz?" Buyurdu ki: "Hayâ ve merhamet azlığından anlaşılacak.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 504]

    İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, kaygıları kursakları, şerefleri malları, kıbleleri kadınları olacak. Dinleri de altın ve gümüşleri olacaktır. Bunlar halkın şerlileridir ve Allah yanında onların nasibi yoktur.
    [Ravi: Hz. Ali Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 504//[Sülemi; geleceğin tarihi 1, sayfa 19]

    Doğuda başı tıraşlı [saçları kısa] bir cemaat çıkar. Onlar Kuran'ı okurlar, hançerlerini geçmez. Onları öldürenlere ve onlar tarafından öldürülenlere ne mutlu.
    [Ravi: Hz. Ömer Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 507]

    Doğuda başları tıraşlı [saçları kısa] bir kavim çıkar. Kuran'ı dilleri ile okurlar lakin hançerelerini geçmez. Onlar dinden, okun yaydan çıktığı gibi çıkarlar.
    [Ravi: Hz. Sehl İbni Hüneyf Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 508]

    Sizden biri sırt üstü uyuduğu zaman şeytan üç düğüm atar. Her düğümü yerine sağlamlaştırmak için de "uzun gece boyunca uyu diyerek" eliyle vurur. Eğer o kimse uyanır da Allah'ı anarsa bir düğüm çözülür, abdest alırsa bir düğüm daha çözülür. Eğer namaz kılarsa bütün düğümleri çözülmüş olarak, o neşeli bir şekilde ve ferah bir gönülle sabahlar. Yoksa mahzun bir kalbe ve tembel olarak sabaha çıkar.
    [Ravi: Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Ramuz El E-Hadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa 512]


    Bismillahirrahmanirrahiym. Kıyamet saati yaklaştı ve ay yarıldı. Sadakallahül-Azıym.
    [Kamer Suresi, 1.ayet]
    -Ayette kullanılan ‘yarmak’ fiilinin Arapça karşılığı şakka’dır. Bu kelimenin Arapça’da farklı anlamları bulunmaktadır. Bazı Kuran tefsirlerinde ’ikiye yarılmak’ manası tercih edilmektedir. Bununla birlikte ’şakka’ kelimesi Arapçada ‘toprağı sürme, toprağı kazma’ anlamlarında kullanılmaktadır.
    Kamer Suresi’nde 14 yüzyıl öncesinden haber verilen ayet; 20 Temmuz 1969’da ay yüzeyinde yapılan çalışmalar ile gerçekleşmiştir. Amerikalı astronotların Ay’a ayak basarak, Ay toprağı üzerinde bilimsel araştırmalar yapmaları, taş ve toprak örnekleri toplamaları Ay’ın yarılması ayetindeki ifadelere tam olarak uymaktadır.

    -Şevval ayında ayaklanma, zilkade’de harp konuşmaları, zilhicce de ise harp vakti olacak.
    [Kıyamet Alametleri, sayfa 166]
    -İran-Irak[IraQ] savaşının gelişim aşamalarıyla aynı tarihe denk gelmektedir. İran Şahı’na karşı olan ilk ayaklanma bilindiği gibi hadiste belirtilen 5 şevval 1398 [8 Eylül 1976]’da olmuştur. Hicri 1400 Zilhicce [Ekim 1980] ayında İran-Irak[IraQ] savaşı tam anlamıyla başlamıştır.

    Fırat ve Dicle arasında Zevra[Bağdat] denilen bir şehir olacak. Orada büyük bir savaş olacak. Kadınlar esir edilecek, erkekler ise, koyun kesilir gibi boğazlanacak.
    [Kenzul Ummal, Kitab-ul Kıyame Kısm-ul-Efal, 5.cilt, sayfa 38, El Muttaki]
    -Hadiste geçen Fırat ve Dicle arasında ki bu büyük savaş ile yakın geçmişte yaşanan İran-Irak[IraQ] savaşına işaret edilmektedir.

    Tozlu dumanlı, karanlık bir fitne görülecek, bunu diğerleri takip edecek.
    [Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sayfa 26]
    -11 Eylül 2001 tarihinde ABD’nin New York ve Washington şehirlerinde meydana gelen, dünya tarihinin en büyük terör olayı olarak nitelendirilen saldırıya işaret edilmektedir. Bu patlamalar sonucunda büyük bir duman oluşmuş ve bu duman tüm şehirden ve hatta civar kentlerden görülebilecek kadar yükselmiş ve yayılmıştır. Çöken binalar ise, daha büyük bir toz bulutunun oluşmasına neden olmuş, hatta çevredeki insanların üzerleri tamamen bu tozla kaplanmıştır. Emperyalist amaçları uğruna kendi halkına bile saldırmakta tereddüt etmeyen ABD yönetimi, bu defa düzmece bir senaryo ile ikiz kuleleri yıkıp 3 bin insanını kendi elleriyle enkaza gömdü. Sistematik bir şekilde patlatılan binaların enkazları, Amerika da hiç yer yokmuş gibi ivedilikle Amerika dışındaki ülkelere gemilerle nakledilmiştir.

    Talikan’a[Afganistan’a] yazık oldu. Şüphesiz ALLAH’ın orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır.
    [Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sayfa 59]
    --11 Eylülü bahane eden ABD 2001 yılında dünyanın alakasız bir noktasındaki Afganistan’a saldırdı. Gerçek neden ise Afganistan’ın henüz işletilmeye başlanmamış olan sonsuz doğal gaz rezervlerinin Çine akışını önlemek ve Rusya'yı güneyden kuşatmaktır. Bu saldırılarda 100 bine yakın Afganlı öldürülmüş ve bu katliam halen devam etmektedir.

    Fırat Nehri’nin suyu çekilerek altın hazinesini açıklaması zamanı yaklaşıyor. Her kim, o zaman orada bulunursa o hazineden bir şey almasın.
    [Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sayfa 28]

    Fırat nehri altın bir dağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmayacaktır. İnsanlar onun için harp edecek ve her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecek, onlardan her adam, keşke kurtulan ben olsaydım, diyecektir.
    [Sahih-i Müslim, 11/320]

    Ramazan ayında Ay ve Güneş tutulması kıyamet alametlerindendir.
    [El-Kavlu-l Muhtasar fi Alamat-il Mehdiyy-il Muntazar, sayfa 47]
    --Bu tespitlere uygun olarak, 1981 yılında[hicri 1401’de] Ramazan ayının 15. günü Ay, 29.günü de güneş tutulmuştur. Yine ikinci olarak, 1982 yılında [hicri 1402’de] Ramazan ayının 14. günü ay, 28. günü güneş tutulmuştur. Üstelik benzer bir tutulma olayı; 2002 yılında[hicri 1423’de] ramazan ayının ortasında ay, sonunda güneş tutulması gerçekleşmiştir. Yine ikinci olarak, 2003 yılında [hicri 1424’de] ramazanın ortasında ay, sonunda güneş tutulması yaşanmıştır.

    Her tarafı aydınlatan kuyruklu bir yıldız doğacaktır.
    [Kıyamet Alametleri, sayfa 200]
    --1986 yılında [hicri 1406’da] yani 14.yüzyılın başlarında ’Halley Kuyruklu Yıldızı’ dünyanın yakınından geçmiştir. Bu kuyruklu yıldız parlak bir yıldızdır. Hareket yönü doğudan batıya doğrudur. 1982 ve 1983 yıllarında meydana gelen ay ve güneş tutulmaları olayından sonra ortaya çıkmıştır. Bu yıldızın doğuşunun da diğer alametler ile aynı zamanda gelmesi, Halley kuyruklu yıldızının hadiste işaret edilen yıldız olduğunu doğrular niteliktedir.
    Tarih boyunca bu kuyruklu yıldızın geçtiği zamanlarda Müslümanlar açısından çok önemli, hatta dönüm noktası olan olaylar meydana gelmiştir. Bunlardan bir kısmı Aleyhisselatu Vesselam Efendimizden aktarılan rivayetlerde bildirilmiştir:
    --Bu yıldız ilk çıktığında: Hz. Nuh kavmi yok edilmiştir. Hz. İbrahim ateşe atılmıştır. Hz. Musa ile mücadele eden Firavun ve kavmi yok edilmiştir. Hz. Yahya öldürüldüğünde de görülmüştür. Siz o yıldızı gördüğünüzde fitnenin şerrinden ALLAH’A sığınınız. [Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sayfa 32]

    Bu yıldız geçtiğinde meydana geldiği rivayet edilen diğer olaylar şunlardır:
    Hz. İsa doğmuştur. Aleyhisselatu Vesselam Efendimize ilk vahiy gelmeye başlamıştır. Osmanlı devleti tarih sahnesinde yer almaya başlamıştır. İstanbul Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildiğinde de bu yıldız görülmüştür.

    İnsanlar başlarında bir imam bulunmaksızın hac ederler. Mina’ya indiklerinde etrafları, köpeklerin sarışı gibi sarılıp, kabilelerin birbirine girmesi gibi büyük savaşlar olur. Öyle ki ayaklar kan gölü içinde kalır.
    [Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sayfa 35]
    --1979[hicri 1400’de gerçekleşen Kâbe baskınının ardından 7 sene sonra hicri 1407 yılında, hac sırasında çok daha büyük, kanlı bir olay meydana gelmiştir. Bu olayda caddede gösteri yapan hacılara saldırılarak 402 kişi katledilmiş, çok fazla kan akıtılmıştır]

    Doğudan üç veya yedi gün ardı ardına büyük bir ateş zuhur edecek, gökte karanlık görülecek, gökte alışılmış olan kırmızının aksine bambaşka bir kızıllık yayılacak. Yeryüzünün duyup anlayabileceği bir dille nida edilecek.
    [Kıyamet Alametleri, sayfa 166]
    --Bilindiği gibi Temmuz 1991 yılında Irak’ın [IraQ], Kuveyt’i işgali sonrasında, Kuveyt'e ait petrol kuyularını ateşe vermesi sonucunda Kuveyt ve Basra Körfezi’ni büyük bir ateş sarmıştır. Bu ateşle ilgili o dönemdeki yazılı kaynaklarda yer verilen bir açıklama şöyledir:
    <Kuveyt’te yanan petrol, insanlar ve hayvanlar arasında ölüme sebep oldu. Uzmanlara göre günde yarım milyon ton petrol duman olarak atmosfere karıştı. Her gün 10 tondan fazla is, kükürt, karbondioksit ve büyük miktarda, kanser yapıcı özelliği olan hidrokarbonlar bulut gibi körfez üzerinde asılı durdular. Yalnız körfez değil, onun şahsında tüm dünya yandı. [Kurtlar Sofrasında Ortadoğu, sayfa 175]

    Sistemlerin değişmeleri

    Yaygın katliamların vuku bulacağı büyük bir fitne görülecektir.
    [El-Kavlu’l Muhtasar fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, sayfa 37]
    --Geçtiğimiz yüzyılda iki büyük dünya savaşı yaşanmış ve sırf bu savaşlarda 65 milyon insan hayatını kaybetmiştir.20. yüzyıl boyunca siyasi nedenlerle katledilen sivillerin sayısının 180 milyonu aştığı tahmin edilmektedir. Bu, daha önceki yüzyıllarla kıyaslandığında olağanüstü derece de yüksek bir rakamdır.

    Önce Şam ve Mısır melikleri [hükümdar, yönetici, memleket sahibi] öldürülecektir.
    [El-Kavlu’l Muhtasar fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, sayfa 49]
    --Mısır’ın yakın tarihi incelendiğinde hadiste de belirtildiği gibi bir yöneticinin öldürüldüğü görülmektedir: 1970 yılında Mısır’ın başına geçen ve 11 yıl iktidarda kalan Enver Sedat. Enver Sedat 1981 yılında bir resmigeçit sırasında muhalifleri tarafından düzenlenen bir suikast sonucu hayatını kaybetmiştir. Mısır tarihinde öldürülen yöneticilerden diğerleri de; 1910 yılında suikasta uğrayan Başbakan Butros Gali, 1945 yılında öldürülen Mısır Başbakanı Ahmed Maher Pafla ve 1948’de yine bir suikast sonucu öldürülen Mısır Başbakanı Mahmoud Nukrashy Pafla’dır. Şam kelimesi ise, yalnızca Suriye’deki Şam şehri için kullanılmaz. Şam, Arapça’da kelime anlamı olarak ‘sol’ anlamına gelir ve eskiden beri Hicaz bölgesinin sol tarafında kalan ülkeleri ifade eder. Şam bölgesi yöneticilerinden de suikasta uğrayan çok sayıda kişi olmuştur. Bunlardan birkaç örnek şöyledir:
    --1920’de öldürülen Suriye’nin eski Cumhurbaşkanı Salah Al-Deen Beetar, 1921’de öldürülen Suriye Başbakanı Droubi Pafla, 1949’da suikasta uğrayan Suriye Başbakanı Muhsin Al-Barazi, 1951’de öldürülen Ürdün Kralı Abdullah, 1982’ de bombalı suikasta uğrayan Lübnan’da falanjist lideri Beflir Cemayel.

    Şam ehli, Mısırlı kabileleri esir alacaklardır!
    [El Kavl-ul Muhtasar fi Alamat-il Mehdiyy-il Muntazar, sayfa 49]
    —Bugün söz konusu bölgede yer alan devletler arasında İsrail de bulunmaktadır. Bu hadis’te 26 Ekim 1956 tarihinde İsrail'in mısıra saldırması ve Sina yarımadasını işgal etmesine işaret edilmektedir. 1967 yılındaki 6 gün savaşı ise İsrail-Mısır arasındaki başka bir savaştı. 5 Haziran’da İsrail hava kuvvetleri, Mısır’ın bazı hava üstlerine saldırılarda bulundu.

    Büyük şehirler dün sanki yokmuş gibi helak olur.
    [Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sayfa 38]
    --Hadislerde belirtilen büyük şehirlerin, imar edilmiş beldelerin helak oluşu ve harap edilmesi, savaşlar ve çeşitli doğal afetler sonucunda meydana gelen yıkımlardır.

    Dünyanın harap olmuş yerlerinin yeniden inşa edilmesi, inşa edilmiş yerlerinin yıkılması kıyametin şart ve alametlerindendir.
    [Kıyamet Alametleri, sayfa 138]
    --Harap olan yerlerin inşa edilmesi de ahir zaman alametlerindendir. Berlin, Leningrad[ST. Petersburg], Dresden gibi 2. dünya savaşı sırasında tanınmayacak hale gelen büyük Avrupa şehirleri, savaş sonrasında yeniden inşa edilmiştir. Japonya’nın Kobe şehri 1995 yılının ocak ayında büyük bir deprem sonucu harap olmuştur. Japonlar bütün zararlara rağmen kısa bir süre içinde Kobe şehrini tekrar inşa ettiler.

    Iraklıların [IraQ] elinde ölçecekleri bir tartı aleti ve alış veriş yapabilecekleri bir para hemen hemen kalmayacak.
    [Kenzul Ummal; Kitab-ul Kıyame Kısm-ul Efal, 5.cilt sayfa 45]
    --Ahir zaman alametlerinden biri de Iraklıların [IraQ] parasının değer kaybetmesidir. İran-Irak[IraQ] ve Körfez Savaşı sonrasında Irak’ta[IraQ] yaşanan ekonomik çöküntü ve savaş sonrası devam eden ambargolar bilinmektedir.

    Ahir zamanda Bağdat alevlerle yok edilir.
    [Risalet-ül Huruc-ül Mehdi,3.cilt, sayfa 177]
    --2003 Irak[IraQ] Savaşı’nda, savaşın ilk gününden itibaren Bağdat, en yoğun bombardımana tutulan şehirlerden biri olmuştur. Aşırı bombardıman, geceleri Bağdat’ın tıpkı hadiste haber verildiği gibi alev alev yanmasına neden olmuştur. ABD 2003 yılında bir dolu iğrenç yalan ile daha önce İran ve Kuveyt savaşlarında kullandığı işbirlikçi Saddam Hüseyin rejimini bahane ederek Irak’ı[IraQ] işgal etti. Oysa Saddam Hüseyin 1991 yılında Körfez Savaşı sonrası kayıtsız şartsız teslim olmuştu. ABD’nin niyeti gerçekten rejimi değiştirmek olsaydı o gün 24 saat içinde bu işi yapabilecek durumdaydı. Ama yapmadı. Mart 2003den Temmuz 2006 ya kadar yaşları 15–44 arası 650 bin Iraklı[IraQ] sivil öldürülmüştür.

    —Irak’a [IraQ'a] saldırmadıkça kıyamet kopmaz. Ve Iraktaki [IraQ] masum insanlar Şam’a doğru sığınma yerleri ararlar. Şam yeniden yapılanır, Irak’ta [IraQ] yeniden yapılanır.
    [Kenzul Ummal; Kitab-ul Kıyame Kısm-ul Efal, 5.cilt, sayfa 254]
    --Hadiste Irak'ın [IraQ] yeniden inşa edileceğine dikkat çekilmektedir. Önce İran-Irak[IraQ] Savaşı, daha sonra Körfez Savaşı, son olarak da 2003’teki Irak [IraQ] savaşlarının ardından, Irak’ta [IraQ] pek çok şehir yerle bir olmuştur. 2003 yılında Irak[IraQ] Savaşı başlamadan önce on binlerce Iraklının [IraQ], Suriye başta olmak üzere çeşitli ülkelere göç etme çabaları bu hadisteki olaya işaret etmektedir.

    Öyle bela ve musibetler olacak ki, hiçbir kimse, sığınabileceği bir makam bulamayacaktır. Bu belalar Şam’ın etrafında dolanacak, Irak'ın [IraQ] üzerine çökecek. Arabistan yarımadasının elini ve ayağını bağlayacaktır. Onlar belayı bir taraftan defetmeye çalışırlarken, diğer taraftan o yine ortaya çıkacaktır.
    [Kenzul Ummal; Kitab-ul Kıyame Kısm-ul Efal, 5.cilt, sayfa 38–39]

    Irak[IraQ] halkı üç fırkaya ayrılır. Bir kısmı çapulculara katılır. Bir kısmı ailelerini geride bırakıp kaçarlar. Bir kısmı savaşır ve öldürülürler. Siz bunları gördüğünüz zaman kıyamete hazırlanın.
    [Feraidu Fevaidi’l Fikr Fi’l İmam El-Mehdi El-Muntazar]
    --Ahir zaman alametlerinden biri de Irak[IraQ] halkının üçe ayrılmasıdır.

    Fırat nehri ile Dicle nehri arasında bir şehir kurulacak da orada Abbas oğullarının saltanatları kurulacaktır. Orası Zavra[yani Bağdat şehri] diye isimlendirmiştir. Ey müminlerin Emir’i, Resul-i Ekrem o”rasını niçin Zavra isimlendirmiştir?” Çünkü harp her tarafını sardığı ve ta kenar bucaklara kadar ulaştığı için Zavra diye isimlendirir.
    [Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, sayfa 426]

    Müslümanlar Yahudiler harp etmedikçe kıyamet kopmaz.
    [Ebu Müslim; İmam Tirmizi]
    20. yüzyılın başlarından itibaren Müslümanlarla Yahudiler arasındaki savaş ve çatışmalar sürmektedir. Birinci dünya savaşı ile Osmanlı hâkimiyetinden çıkan Filistin toprakları, bu dönemden sonra bir daha barış ve huzura kavuşamadı. 1940 yılından bugüne Filistin’de kanlı savaşlar yaşanmış ve dönem dönem yaşanmaktadır.

    Muhammed ümmetinden masum bir çocuk öldürüldüğünde, gökten bir melek ‘hak onda ve onun yanında olandadır’ diye haykırır.
    [Sabban İsafur Ragibin, sayfa 154]
    --Ahir zamanın önemli alametlerinden biri de masum çocukların öldürülmesidir. Bu durumun örnekleri özellikle son yıllarda yaşanan savaş ve çatışmalarda yoğun olarak görülmektedir.

    Bir fitne görülür, bunu diğer fitneler takip eder. Bundan sonra bütün haramların helal sayılacağı bir fitne gelir. [
    Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sayfa 26]
    --günümüzde fuhuş, kumar, içki, rüşvet gibi birçok fiil, haram olmalarına rağmen dünyanın pek çok ülkesinde giderek artan bir oranda işlenmektedir.

    ALLAH apaçık inkâr edilir hale gelmedikçe kıyamet kopmaz.
    [Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sayfa 27]
    --ALLAH’I inkâr etme sapkınlığı olan ateizm, 19.yüzyılın sonundan itibaren yaygınlaşmıştır.

    Lat-uzza’ya yeniden ALLAH’TAN başka ilah edinilerek tapılmadıkça kıyamet kopmaz.
    [Kıyamet Alametleri, sayfa 281]
    --ALLAH’tan başka ilah edinmek hiç şüphesiz çok büyük bir sapkınlık ve günahtır. Bazı insanlara putlara tapmaktan bahsedildiğinde, yalnızca geçmiş toplumların yaptığı gibi tahtadan veya taştan yontulmuş heykellere tapmaktan bahsedildiğini sanırlar. Oysa bu yanılgıdır. Şirk koşan bir insan, yalnızca insan yapımı putlara tapan insan demek değildir. ALLAH’ın Kuran’da bildirdiği gibi, şirk koşmadan iman etmek demek ‘’dini yalnızca ALLAH’a halis kılarak-yani yalnızca ALLAH’ın rızasını ve rahmetini umarak- iman etmek’ demektir. Ahir zamanda ise, şirk koşmadan samimi olarak iman eden insanların sayısı azalacak, gösteriş için ibadet eden, ALLAH’ın hak dininden uzaklaşarak kendilerine birtakım batıl inançlar edinen insanların sayısı artacaktır.




  • Yazının başları sarsaydı sonuna kadar okurdumda, baştan baydı, o kadar paragraf gitmez ki
  • Amen
  • Özet geç ...
  • şimdi gelde özet geç deme buna
  • e-book.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • metinin ortalarından birkaç yer okudum
  • link versen daha iyi olurdu yaw
  • Özet geç canım arkadaşım.
  • buna özet geçsen yine okumam kısaltma küfür bari serbest olsa keşke



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Spell Of Destruction -- 11 Temmuz 2010; 11:56:38 >
  • Deli midir nedir ya bu kadar uzun yazıyı kim okuyacak
  • okumaya başladım güzel bir yazı gibiydi ama sonra uzunluğuna bakıyım dedim baktım ve okumaktan vazcaydım
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Awesome

    Özet geç canım arkadaşım.

  • bunu adminler bile okumaz aralarda ana avrat sövsen kaynar gider
  • quote:

    Orijinalden alıntı: delinin biri

    Hep bilmediğimiz farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı hepimiz?

    Olduk değil mi? ama bulamadık.

    Daha önce tanıdığımız arkadaşlarımızdan kaçıyla görüşüyoruz; bir kaçıyla görüşüyoruz belki, belki de hiçbiriyle görüşmeyenlerimiz çoğunlukta. Bazılarımız bu durumu anlamadığını ve düşünmeyi bıraktığını söylüyor belki de. Birçoğumuz için fark eden bir şey yok aslında. Bazılarımız ise sırf değişmedi desinler diye haberleşmeye devam ediyor. Bir de birçoğumuzda olan şu düşünce; beni aramayanı bende aramıyorum.

    Zaman değişti değil mi? artık herkes böyle. Bir zamanlar çocukluğumuzu paylaştığımız, aynı sınıfı paylaştığımız, aynı mahallede oturduğumuz, aynı yerde çalıştığımız. Kısacası tanıdığımız herkes. Acısıyla-tatlısıyla kimisiyle beş gün, kimisiyle beş ay, kimisiyle beş sene, kimisiyle de daha uzun bir süre beraber olduğumuz. Tanıdıklarımız, arkadaşlarımız, akrabalarımız.

    Aslında değişen zaman değil bunun farkında mıyız acaba? Değişen insanlar, biziz! Hiç kimsenin bizi anlamadığını düşünüyoruz, bizi anlamadıklarını düşündüklerimizi de anlamaya çalışmayı bırakın; muhatap olmaya bile tenezzül etmiyoruz değil mi? ne oluyor peki sonuçta? Herkes kendi içinde yaşıyor bir şeyleri, çok küçük şeyler bile olsa yeri geldiğinde taşınamaz hale geliyor. Çağımızın en büyük sorunu iletişimsizlik. Ve bunun getirisi her zaman kendini yalnız hissetme.

    Zaman değişti. Şimdi bulunduğumuz ortamlardaki arkadaşlarımız, tanıdıklarımız, muhatap olduklarımızda bir süre sonra eskiyecek o zaman; bulunduğumuz ortamlardan ayrıldığımızda. Onlarla paylaştıklarımızın da, şuan ki arkadaşlarımızın da, tanıdıklarımızın da bir anlamı olmayacak. Onlarda unutulacak. Sonuç ne olacak peki? Yalnızlığımız devam edecek. Hani bir de şu kimse anlamadı, zaten anlayamaz düşüncesi var ya. Bu her şeyi açıklar değil mi sizce?

    Nerde olursak olalım, kimle ne yaparsak yapalım; zaman geçince bir anlamı olmuyor değil mi hiç birimiz için. Olmayacakta böyle devam ettikçe.

    Aman boş ver diyenlerimizde olabilir içimizden, her şeye boş vere boş vere nereye kadar gidebiliriz? Böyle iyi, ben yalnızlığımla mutluyum diye teselli edip duracağız değil mi kendimizi. Kimse anlamadı, anlamaz, anlayamaz, anlamasını da beklemiyorum deyip duracağız değil mi?

    Hiç birimizin kendini yalnızlığa mahkûm etmeye hakkı yok!

    Arkadaşlarınızın, tanıdıklarınızın değerini bilin. Ne görüşte, ne fikirde, ne halde, ne kadar uzakta olursa olsun; hepimizi yaratan tek!

    Teknoloji ne kadar gelişti değil mi? Şu da bir gerçek ki; teknoloji ne kadar gelişirse; insanlar birbirinden o kadar uzaklaşıyor. Herkes kendini yalnızlığa, birçok şeyi kendi içinde yaşamaya başlıyor. Ve böyle devam ediyor. Ve dur denilmediği sürece yalnızlıklar devam edecek. Daha da kötü olacak, daha da dayanılmaz olacak. Ama buna dur demek çok kolay. Çözümü de çok basit, ama ya göremiyoruz, ya göz ardı etmek işimize geliyor/ya da görmek istemiyoruz.

    Şu zamanda kızlar ilk bakışta erkek olarak değerlendiriyor karşındakini. Erkeklerde ilk bakışta kız olarak değerlendiriyor. Kimsenin insan gözüyle değerlendirdiği yok kimseyi.

    Bugüne kadar ömrü hayatımız boyunca tek bir kişiye kızmadık mı aslında; kendimize. Birine bağırmamız bile aslında kendimize bağırmamız olmadı mı? Neden mi? Çünkü kendimizi ifade edemediğimizden. Kendimizi ifade edebilmiş olsak karşımızdaki anlar.

    Kendi kendimize düşünüp kızmadık mı hep? Hiç kimseye anlatmak istediklerini anlatamıyorsun. İfade etmen gerekenleri ifade edemiyorsun, niye düşünmüyorsun diye!

    Ailesiyle sorun yaşamayan kimse nerdeyse kalmadı bu zamanda. Zaman değişti değil mi? Birçoğumuz çocukluğunda sorun yaşadı, çevreden, ortamdan, aileden. İlgi göremedi ailesinden. Anlatmak istediklerini, ifade edemediklerini hep yuttu. Ne oldu? Yalnız kaldık hepimiz değil mi? “beni benden başka anlayan yok” diyenler kervanına katıldık hep. Peki, beni benden başka anlayan yok diyenlerimize soruyorum? Kendinizi anlayabiliyor musunuz? “Ben anlarım kendimi” diyenlerimiz. Nasıl anladığınızı anlatsanıza bana? -unutarak, farklı olduğunu düşünüp, bir süre sonra öyle yapmışçasına hatırlayarak mı? Yada aman! Boş ver! Diyerek mi?

    Kendimizi gerçekten anlayabiliyor muyuz? Ben vereyim cevabını. Kendi içimizde tuttuklarımızla, kendi içimizde yaşadıklarımızla. Herkese belli ölçüler doğrultusunda yaklaşmakla. Sorunlarımızı içimize atarak, bir süre sonra boş ver diyerek; kendi kendine üzülerek değil mi?
    Ama zaman değişti değil mi? artık herkes böyle. Kimse kimseyi anlamıyor bu zamanda! Peki, hiç birbirinizi anlamayı denediniz mi? çok denediniz değil mi? yok ne desen boş. Olmuyor. Herkes böyle. Herkes kendini kurtarmaya çalışıyor. Herkes bir yol tutturmuş gidiyor ama nereye gittiğini biliyor mu acaba? Nereye gittiğimizi bilen varsa bana da söylesin? Yâda durun ben söyleyeyim: yalnızlığa! Ve her geçen zamanda daha da büyüyor yalnızlığımız.

    Çocukluğumuzu yaşayamadık belki birçoğumuz. Bazı sebeplerden dolayı ailemizden ilgi göremedik belki de. İş, güç, koşuşturma. Ailevi problemlerden dolayı. Ama her birimiz kendi çocuklarına göremediği ilgiyi gösterecek değil mi? onlar seviyorsunuz? Peki, mutlu bir çocuk gördüğünüzde içiniz burkulmuyor mu? Yalnızlığınız aklınıza gelmiyor mu? Kendi çocukluğumuz geliyor aklımıza. Bizim çocuklarımız böyle olmayacak diyoruz. Çocukları severim diyoruz kendimize ve herkese. Hangi çocuğa gösteriyoruz sevgimizi? Kendi çocuğumuza gösteririz, bırak bu ağızları demeyin şimdi; her şeyin zamanı var değil mi? zamana bıraktığınız şeyleri, hayallerinizi, mutluluklarınızı gerçekleştirebiliyor musunuz? Çocukluğumuzda ilgi göremedik diye; hiç bir çocuğa gösteremediğimiz ilgiyi kendi çocuklarımıza gösterebilecek miyiz?

    Peki, kardeşleri olanlar bu ilgiyi gösterebiliyor mu? Olmuyor değil mi? kendi çocukluğumuz geliyor aklımıza.

    Yapmak isteyip de, içimizde kalanları yapamadık diye, yeri geldiğinde kendimize bile ifade edemediğimiz kıskançlıklarımız olmuyor mu çocuklara karşı? Sen büyü de gör dünyanın kaç bucak olduğunu diye geçirdiğimiz olmuyor mu içimizden? Bunun yerine onlarla vakit geçirsek. Önce insan oldukları için, yaratılanı hoş görsek, yaratandan ötürü!

    Ama olmuyor değil mi? her şeyimizi kendi içimizde yaşıyoruz. Beni benden başka anlayan yok! Anlayan olmadı! Olamaz. Anlamasını da beklemiyorum zaten.

    Aman kim ne derse, ne düşünürse düşünsün bizim hakkımızda umurumuzda bile değil, değil mi?

    Peki, içimizde kalanlar olsun. Yapmak istediklerimiz olsun. Neden yapamıyoruz?

    Hem, kim ne düşünürse düşünsün benim hakkımda deyip duruyoruz ama kimse hakkımızda bir şey düşünmesin diye hep kabuğumuza çekiliyoruz. Çekildikçe çekiliyoruz kabuğumuza, yalnızlığa itiyoruz kendimizi, yalnızlığa mahkûm ediyoruz.

    Ailemizle yaşadığımız sorunlar yüzünden ailemizle aramızda kopukluklar oldu değil mi zaman zaman? Peki, onlar büyük, onlar göremiyorsa ben hiç görmem, onlar görsün. Şöyle. Böyle. Falan. Filan.

    Bu düşünceleri bir tarafa bırakıp yıkıcı taraf değil de, yapıcı taraf olmaya niye çalışmıyoruz?

    Olmuyor değil mi? beni kıranlarla olmuyor, ne yapsam ne etsem olmuyor!

    Peki, bizi kıranları ne kadar tanıyoruz? Kırıldığımız insanların yaşadıklarının ne kadarını biliyoruz? Yeri geldiğinde yaşadıklarımız yüzünden kırmış olduklarımızın bizi anlamasını bekliyoruz da; neden bizi kıranların niye böyle yaptığını düşünmeye çalışmıyoruz?

    Zaman değişti değil mi?
    İşteler.
    Aman! Boş ver demeler..

    İyi değişsin bakalım.

    İçimizde evlilikten korkmayan var mı? Hatta ben evlenmeyeceğim diyenlerimiz? Evlilik dediğin nedir ki? Alt tarafı bir imza değil mi? peki ya sonrası? Mutlu olup olamama. Zaman değişti değil mi? sevmek yok bu dünyada! İnsani ihtiyaçlar için bir kurum sadece evlilik. İki taraf içinde.

    Televizyonlar bangır bangır bağırıyor değil mi? sevip de evlenenler bile boşanıyor diye? Artık ya nasip ya kısmet diyoruz. En büyük isyanı böyle yapıyoruz yaratana biliyor musunuz? Tepkisiz kalarak. Önümüze ne gelirse onu yapıyoruz. İyi mi kötü mü ne sonuçlar doğuracak diye düşünmüyoruz.

    Peki, liseyi bitirme, üniversiteye girme, bir an önce iş hayatına atılıp hayatını kurmaya çalışma. Vb. bunların sebepleri arasında sadece okuma, çalışma hevesi mi var? Yoksa hayatınızı kurtarma, kendinizi garantiye alma, çevrenizdekiler başaramadı demesinler diye. Evlenip de anlaşamazsanız eğer, tabi evlenmeyi düşünüyorsak; ben kendime yeteyim düşüncesi mi? hepimiz için geçerli bu! Hepimiz maddeye yönelmişiz. Başka her şeyi silmişiz. Önce okumak/önce çalışmak/önce evlenmek ama değil mi? bunları halledince gerisini hallederiz. Peki, her şey istediğiniz gibi gidiyor mu? Sıkıntı ve stres. Tek nedeni yalnızlık. Bir konuşabilsek öyle rahatlayacağız ki aslında; ama farkında bile değiliz.
    Ama kendi içimizde yaşamamız gerekenler var değil mi? peki kendi içimizde yaşayabiliyor muyuz? Yaşayamıyoruz değil mi? ama boş ver diyoruz kendi kendimize. Elbet bir gün düzelir. Peki, o gün neden hiç gelmiyor? Yada hiç gelmeyecek mi? alıştık değil mi artık her şeye.

    Zaman değişti.

    Şu dünyada sevmekten daha değerli, daha anlamlı bir duygu var mı? Var değil mi maddiyat! Peki, şu gerçeği göz önünde bulunduruyor muyuz? Maneviyat maddiyatı kabul ediyor da; maddiyat maneviyatı neden kabul etmiyor? İkisi bir arada olmuyor değil mi? eskiden nasıl oluyordu peki? Zaman değişti ama değil mi; masallarda o zamanlar.

    Ortam olarak her girdiğimiz ortamda arkadaşlarımız var mı? Ya da her gittiğimiz yerde bir ortamımız var mı? Diyebiliyor muyuz? Kimi zaman diyoruz değil mi? ama bir süre sonra o da olmuyor.

    Olmuyor.

    Benim ömrü hayatım boyunca en büyük sorunum ne oldu biliyor musunuz? İnsanların geceleri bile çıkartmadıkları, şeytanın gözlerine takmış oldukları güneş gözlükleri.

    Hepimiz huzur aramıyor muyuz? Sadece huzur arıyoruz değil mi? bir de bulabilsek aslında.

    Yönelmiş olduğunuz maddiyattan, maddeden; başınızı kaldırıp maneviyatınızı, sevginizi görün artık. Mutsuzluklarınız, yalnızlıklarınız bitmez yoksa! Maneviyatınıza yöneldiğinizde; sıkıntı stres içinde bir türlü halledemediğiniz, istediğiniz gibi olmayan madde bile o kadar kolay olacak ki.

    Her şeyin başı sevgi!

    En büyük hayalimiz huzur değil mi?

    Hepimiz her birimizden zekiyiz, hepimizin birbirinden güzel, farklı özellikleri, meziyetleri var. Hepiniz farklı yerlerde; farklı meslekler yapacaksınız belki, ama mutlu olabilecek misiniz? Hep zamana bıraktığınız mutluluğu, bulabilecek misiniz? Şu an mutlu olamadığınızdan, o zaman gelince mutlu olabilecek miyim düşüncesini çoktan bıraktınız mı yoksa?

    Bazı şeyleri kabullenmek zor mu geliyor? İşteler değil mi hep? Zaman değiştiler. Zaman değişmez bilmiyor musunuz? Bundan bin yıl önceki zamanda aynı değil miydi? Ama o zaman başka aletlerle belirleniyordu değil mi zaman ;) zaman değişmez! Zaman insanlara uyar.
    İnsanlar değişir. Ve yalnızlıkların, mutsuzlukların hüküm süreceği bir hayata doğru sürükleniyoruz hepimiz. Buna dur demek elimizde; sadece iletişimle. Konuşarak. Birbirimizi anlayarak. Ama ilk önce sevgi! İnsan olduğumuz için. Önce insanları sevmeliyiz.

    Hepinizi güneş gözlüklerinizi çıkartmaya davet ediyorum! Tabi ben mutsuzluğumla, yalnızlığımla, kendi içime attıklarımla mutluyum diyebiliyorsanız o başka.

    İnsan olduğunuz için sevin birbirinizi. İnsanları sevin. Ve muhabbet edin. Ne konuda olursa olsun. Bir süre sonra birçok şeyin değiştiğini göreceksiniz. Ve içinize atıp da zamanın unutturduklarını bile hatırlayıp, bütün sorunlarınızdan kurtulacaksınız.

    Mutsuz olmak istemiyorsanız tabi ki!

    Tabi psikologa falan gitmeyi düşünmüyorsanız? Ama deli derler değil mi psikologa gittik mi? uyuşturucu ilaçlar haricinde yapabildikleri hiç bir şey yok. Aslında her şeyin çözümü o kadar basit ki; sadece sevgi, saygı ve iletişim. Muhabbet. Başka bir şey değil.

    Ama zaman değişti demeler, işte demeler, aman! Boş ver demeler!

    O kadar kör etmiş ki gözlerimizi, en aydınlık anda bile önümüzü göremiyoruz.
    İsteyenler zaman değişti demelere, işte demelere, boş ver demelere devam etsinler. Bu dünya mutlu olmak için kısa, mutsuz olmak içinse çok ama çok uzun.

    Her şeyi zaman diye kestirip atmak yerine, bazı şeyleri de biz yapmaya çalışalım; kendi hayatımız ve sevdiklerimiz için.

    Çağa uyacaksın ama değil mi? bu çağı bu hale getirenler insanlar değil mi?

    Ben istesem dünyayı devirir, dağı taşı yerinden oynatırım ama işte deyip duruyoruz değil mi? istedikten sonra yapabileceklerimizin farkında değiliz ama?

    Yeri geldiğinde bildiğimiz bir konuda bile hata yapabiliyoruz değil mi? çok basit bir konuda bile hata yapabiliyoruz. Mesela bildiğimiz bir soruyu yanlış yapabiliyoruz, cevabı öğrendikten sonra; biliyordum nasıl yapamadım diye kızıyoruz değil mi kendimize?

    Ailemiz bize güvenmiyor değil mi? ama biz kendimize yeteriz. Herkese karşı kendimizi kanıtlamaya çalışıyoruz/ çalıştık bir süre olmayınca bıraktık belki; ilk önce kendimize kanıtlasak her şey çözülecek aslında biliyor muyuz? Ama olmuyorlar, işteler, zaman değiştiler, artık herkes böyleler.

    Ailemizden ilgi göremedik belki; sorunlar yaşadık, istesek aslında bütün sorunları anında çözebiliriz değil mi? ama olmuyor! Ne yapsak, ne etsek olmuyor! Yaptığımız her yanlışta biraz daha kabuğumuza çekiliyoruz. Ama her zaman ben kendime yeterim; beni benden başka anlayan yok, anlamadı; anlamasını da beklemiyorum zaten deyip duruyoruz değil mi? ama kendimizi çevremize karşı, ailemize karşı göstermeye çalışıyoruz. Ne yapsak olmuyorlar, işteler, şöyleler, böyleler. Bütün sorunlarımızı çözebileceğimizin farkındayız aslında ama olmuyor değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor? Her yeni kırgınlık biraz daha kabuğumuza çekilmemize sebep oluyor. Hep demiyor muyuz: -zamanı var; gün gelecek her şey düzelecek.

    Hep tek bir şeye yönleniyoruz değil mi? onu başardım mı her şeyi yaparım diyoruz. Kimini yapıyoruz, kimini yapamıyoruz; peki mutlu olabiliyor muyuz? Yetmiyor değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor. Hep bir yanımızda eksiklik oluyor. Düşünmemek için uyukluyoruz belki, başka uğraşlar buluyoruz kendimize. Ben güçlüyüm deyip alıştım deyip, unutuyoruz sorunlarımızı. Ama ne yapsak ne etsek olmuyor.

    Kendimize haykırarak bir şeyleri anlatmak istediğimizde bile susuyoruz, hep zamanı var bekle diyoruz. Gün gelecek. Şunu yapacağım, bunu yapacağım; her şey yoluna girecek diyoruz. Ama o gün geldiğinde de olmuyor değil mi? bir şeyler düzelmiyor. Daha da kötü oluyor. Yalnızlığımız, hayata küskünlüğümüz, mutsuzluğumuz daha da artıyor, daha da acı verici oluyor değil mi? hem kimsenin anlamasını istemiyorum diyoruz, hem herkes anlasın diyoruz. Hiçbir şey yapmıyoruz kimse anlamasın diye. Üzgün zamanlarımızda biri bizimle ilgilendiği zaman bize acıdığını düşünüyoruz belki, kendi kendimize acıyoruz sonra, kendi kendimize kızıyoruz. Başkalarının üzüldüğünü gördüğümüzde kendi üzüntülerimiz geliyor aklımıza, ilgileniyoruz, sonra ona acıdığımızı düşündüğünü zannediyoruz. Bazen de güçlü olduğumuzu gösterebilmek için kayıtsız kalmaya çalışıyoruz. Ama hep ben yapardım, yapabilirdim, niye yapmadım, ben var ya ben diyip duruyoruz.

    Her geçen gün kabuğumuza biraz daha çekiliyoruz.

    Belki de birçoğumuz bunları bile düşünmeden vazgeçti değil mi? bunları düşünmeyi bile bıraktı. Ben kendime yeterim, beni benden başka anlayan yok. Kimse anlamadı. Anlayamaz zaten beni. Biri anlamaya çalışsa; kim anladı ki beni sen anlayacaksın diyoruz. Çekildikçe çekiliyoruz kabuğumuza. Yalnızlığımız artıyor gün geçtikçe. Ama ben güçlüyüm, yıkılmadım. Yıkamaz beni hiç bir şey diyoruz değil mi? en ufak bir şeyde bile yıkılmıyor muyuz? İçimizdekiler kat kat acı vermiyor mu?

    Bizi gerçekten tanıyan insanlar; gülen gözlerimizin altından süzülen gözyaşlarımızı görebilenlerdir değil mi aslında? Peki, gözyaşlarımızı gizlemek için de her şeyi yapıyoruz değil mi? bir taraftan da herkesin bizi anlamasını istiyoruz. Bir taraftan da beni benden başka anlayan kimse yok. Anlamasın deyip duruyoruz.

    Ailemiz büyüdüğümüzü göremiyor değil mi? Ne kadar uğraşsak da bize güvenmiyorlar! Ama onlar da biliyorlar aslında bir gün güvenebileceklerini.

    Bizi anlamıyorlar değil mi? Peki, biz onları ne kadar anlayabiliyoruz? Bir yanlışlık yaptıklarında, isteseydim müdahale ederdim; düzeltirdim, dağı taşı yerinden oynatırdım diyoruz ama yine müdahale edemiyoruz!

    Herkesi silmişiz hayatımızda ama kaybetmemek için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor değil mi? bizi bizden başka anlayan yok. Ne istediğimizi bilen yok. Peki, biz kendimizi anlayabiliyor muyuz? Ne istediğimizi bilebiliyor muyuz? Anlayamıyoruz değil mi? beni kimse anlamadı ki, ben nasıl anlayayım diyoruz. Bir anım bir anıma uymuyor ki, yanar-dönerim diyoruz. Ama bir gün ne istediğimi bileceğim ve yapacağım diyoruz değil mi? o gün geldiğinde neden mutlu olamıyoruz? Neden ben yaptım, mutluyum diyemiyoruz? Kendi kendimizi avutuyoruz aslında; yaptım, başardım, ben böyle mutluyum. Böyle geldi, böyle gider diyoruz. Ama hep bir yanımız eksik kalıyor değil mi? kırgınlığımız, yalnızlığımız artıyor gün geçtikçe. Biri bir şey dese; mabedimize dokunmaya kalksa hemen susturmaya çalışıyoruz değil mi? haykırmak isteyip de içimizde tuttuklarımızı, sır dediklerimizi; aman kimse duymasın hakkımda ne düşünürler, bir taraftan hem herkesin anlamasını bekleyerek, hem de hiç kimse anlamasın diye her şeyi yaparak.

    Peki, ne olursa olsun, değişmeyen bir tek şey var değil mi hepimiz için; ben ve yalnızlığım; mutsuzluğum. Ne yaparsak yapalım bir türlü üstesinden gelemiyoruz değil mi? Ama bir gün geleceğiz? Çok yakında? Az kaldı değil mi? Ama bir türlü gelmiyor değil mi o gün? Ne yaparsak yapalım gelmiyor. Olmuyor bir türlü.

    Ailemize bir şeyler yapabileceğimizi göstermek için her şeyi yaparız değil mi? ama hiç bir şeyi yapamıyoruz. Bize güvenmelerini bekliyoruz ama büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz. Büyüdüğümüzü görmüyorlar, görmek istemiyorlar değil mi? peki büyüdüğümüzü kendimize ispatlayabiliyor muyuz? Ben büyüdüm diyebiliyor muyuz? Ben büyüdüm diyoruz, ama neden böyle yapıyorsun diyoruz değil mi? neden çocuk gibi davranıyorsun deyip kızıyoruz kendimize. Bir taraftan herkesin anlamasını bekliyoruz, bir taraftan kimse anlamasın diye elimizden geleni yapıyoruz.
    Her geçen zaman yalnızlığımız artıyor değil mi? mutsuzluğumuz artıyor. Ufacık bir şeyde hata yapabiliyoruz. Nasıl yaptım ben bu hatayı deyip, daha da çekiliyoruz kabuğumuza. Hayattan soyutluyoruz kendimizi. Ama kimse anlamasın diye sahte gülücükler savuruyoruz etrafımıza, bir taraftan herkesin anlamasını istiyoruz, bir taraftan kimse anlamasın diyoruz. Anlamaması için de her şeyi yapıyoruz değil mi?

    Hep büyüdüğümüzü göstermek için büyükler gibi davranmaya çalışıyoruz değil mi? ama büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz bir türlü. Ama bir gün gelecek, her şey yoluna girecek. O gün neden hiç gelmiyor diye isyan ediyoruz kaderimize. Sonra kendi kendimize kızıyoruz neden böyle yapıyorsun diye. Zaman değişti. Artık herkes böyle deyip duruyoruz değil mi? avutuyoruz kendimizi. Olmuyorlar!

    Yalnızlığımız gün geçtikçe artıyor. Aslında büyük işler yapabilecekken, küçücük hatalara takılıp kabuğumuza çekiliyoruz ve bunu neden yapamadın, sen hiç bir şeyi yapamıyorsun, yapamazsın deyip duruyoruz kendi kendimize; kızıyoruz. Bir taraftan herkesin anlamasını bekliyoruz. Bir taraftan da hiç kimse anlamasın diyoruz. Peki, kendimizi kendimize ispatlayabiliyor muyuz?
    Büyüklerimize “bana güvenin, ben büyüdüm” dercesine bakıyoruz ama büyüdüğümüzü kabullenemiyorlar değil mi? ne yapsak, ne etsek büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz. Peki, herkesin bize güvenmesini bekliyoruz ama biz kendimize güvenebiliyor muyuz? Güveniyoruz aslında değil mi? ben var ya! Ben istesem dağları taşları yerinden oynatırdım diyerek. İşteler, öylelerle, böylelerle, zaman değiştiler.

    Bir yanlışlık gördüğümüzde ben bunu yapmam diye önyargıyla yaklaşıyoruz önce. Bir süre sonra aynı yanlışın daha büyüğünü kendimiz yapıyoruz. Sen böyle yapmazdın, sen böyle değildin! Sen bu olamazsın deyip kızıyoruz kendimize. Ben normal değilim diyoruz değil mi kendi kendimize. Herkes anormal zaten, ben nasıl normal olabilirim ki, zaman değiştiler. Şöyleler, böyleler.

    Her şeyimiz büyüdü ama kimse büyüdüğümüzü görmek istemiyor değil mi? yaşımız büyüdü, bedenimiz büyüdü. Her yönden geliştirdik kendimizi; istesek dağları deviririz aslında ama şöyleler, böyleler yüzünden yapamıyoruz. Herkesten kaçmaya çalışıyoruz. Bizi güçsüz zannederler, bizi anlamazlar diyerek, bir taraftan da herkesin anlamasını bekleyerek. Ama her geçen gün kabuğumuza daha da çekilerek. Hayatımız çelişkilerle geçti değil mi hep? Kimse içimizdekileri görmesin diye soyutladık kendimizi.

    Ama büyüdük kimse kabullenmiyor; neden kabullenmiyor diyerek. İşteler, şöyleler diyerek.

    Her şey büyüdü de; bir içimizdeki çocuk büyümedi değil mi? içimizdeki çocuğu büyütemedik. Artık kendimiz için, yalnızlığımızdan kurtulmak için, mutlu olmak için, bir şeyler yapma zamanı gelmedi mi? yoksa şöyleler, böyleler diyerek, yalnızlığımızla, mutsuzluğumuzla, ben kendi kendime yeterim deyip, yetemeyerek; mutsuzluğumuza mutsuzluk, yalnızlığımıza yalnızlık katarak devam etmek mi istiyoruz.

    Bazılarımız belki de bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi her şeyi? Bazılarımız da düşünmekten vazgeçti.

    Yaptığımız her şey boş. Ne yapsak, ne etsek olmuyor. Farkına varmak mı istemiyoruz hala? Bilmediğimiz halde arayıp da bulamadığımızı aramaktan vazgeçebiliyor muyuz?

    Aslında bu işin aslı yok. Bu zamandaki hiç bir şeyin aslı yok. Zaman değiştiler, şöyleler; böyleler diyerek avutuyoruz kendimizi. Böyle devam etmek istiyor muyuz?

    Saçmalık bunlar değil mi?

    Bir yanınız anlıyor; bir yanınız anlamak istemiyor değil mi?

    Kimi zaman büyüklerimizin üzüntüleriyle, kimi zaman sorunlarıyla, kimi zaman tartışmalarıyla, kimi zaman onlarla sorunlar yaşayarak, kimi zamanda onların yokluğuyla geldik değil mi bu günlere? Ben onlar gibi olmayacağım dedik kimi zaman çocukça, gerekirse evlenmeyeceğim, evlenirsem mutlu olacağım, çocuklarımı üzmeyeceğim, kimseyi üzmeyeceğim. Herkes neden mutsuz, kimse mutsuz olmasın, herkesi mutlu edeceğim. Bu nasıl dünya herkes mutsuz; eskiden böylemiydi diyerek; kimi zamanda müdahale etmeyi düşünerek geçmedi mi çocukluğumuz? Belki çok istedik müdahale etmeyi ama korktuk, çekindik; üzüldük, ağladık gizli saklı köşelerde. Çocukluk işte değil mi? ama büyüdük şimdi. Çocuktuk o zamanlar. Çocuktuk. Büyüdük artık. Peki, büyüdük de, niye hala kimse görmüyor büyüdüğümüzü? Neden kimse kabullenmiyor. Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler, aman boş ver diyerek geçiştiriyoruz değil mi?

    Hep bilmediğimiz farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı? Ne istediğimizi bilemedik, düşündük kimi zaman bulamadık.

    Bazılarımız bunları bile düşünmeden bıraktı belki. Kader utansın dedi, kaderim böyleymiş dedi. Bunları bile düşünmeden; her şeye boş ver diyerek, kimi zaman ağlayarak, kimi zaman gülerek geçiştirdi değil mi?

    Başka uğraşlarla geçiştirdik bu düşüncelerimizi, başka uğraşlar aradık hep, başka insanlarla tanışıp konuşmak istedik; ama esas derdimizi: bilmediğimiz, çözemediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle davranmadık mı hep? Davrandık değil mi? ama bir süre sonra olmuyorlar, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler. Engellerine takılmadık mı hep?

    Şunu yaparsam, başarırsam olacak, her şey yoluna girecek demedik mi?

    Kendi sorunlarımızı, ailemizdeki sorunları, çevremizdeki sorunları, bazen de bütün insanların sorunlarını çözebileceğimizi düşünerek başarmaya çalışmadık mı? Başarabildiklerimiz bir süre oyaladı belki bizi, ama beş gün, ama bir yıl, ama bir dakika, ama beş yıl.

    Ama her zaman olduğu gibi bir yanımız yarım kaldı değil mi? ne yaparsak yapalım, bilmediğimiz halde aradığımız; başka uğraşlarla bulmaya çalıştığımızın ne olduğunu bulamadık değil mi?
    Her başarımızın sonu hüsran olunca, her yeni insanla tanışıp bu sefer bilemediğimiz, çözemediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle bakmadık mı her şeye? Hayatımızdaki her şey bir süre oyaladı belki bizi, ama hep bir yanımız yarım kalmadı mı?

    Her yıkımdan sonra biraz daha çekilmedik mi kabuğumuza? Kendi kendimize sözler vermedik mi bir daha böyle yapmayacağız diye? Ama ne olursa olsun bilmediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle yaklaşmadık mı her yeni olaya, gözümüzü diktiğimiz her başarıya, her yeni tanıştığımız insana. Bazılarımız bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi düşünmeyi. Kader dedik. Rabbim böyle uygun görmüş dedik. Hem beni benden başka anlayan yok dedik. Kimi zamanda beni Rabbimden başka anlayan yok dedik. Kimi zamanda isyan etmek istemiyorum ama neden hep böyle oluyor? Neden her şey beni buluyor dedik değil mi? içten içe isyan etmedik mi gerçekte? Ama ben Müslümanım, inançlıyım, Rabbim beni sen biliyorsun. Beni senden başka anlayan yok dedik kimi zaman. Kimi zamanda beni, benden başka anlayan yoklarla geçiştirdik hep, arayıp ta bulamadığımızı.

    Ne aradığımızı bulabildik mi peki? Bulamadık değil mi? çünkü ne aradığımızı bilemedik. Ama her yeni uğraşta, ufkumuza diktiğimiz; bunu başarırsam her şey yoluna girecek diyerek, başarabilirsek bir süre sonra bir yanımızın yarım olduğunu görerek, mutsuz olmadık mı? O zamanlarda mutlu olmak için ben ne yaptım ki bugüne kadar rabbim bana mutluluk versin dedik belki kimi zaman? Mutluluk bana haram dedik belki. Hayattan küstük. Ama bilmediğimiz, çözemediğimiz halde artık her şey bitti diyerek, hiçbir şey yapmayacağım diyerek, kendi kendimize söz verdiğimiz halde, her yeni uğraş; tanıdığımız her yeni insan bizim için yeni bir başlangıç olmadı mı?

    Oldu değil mi? hayatımızda ki her şey yeni bir başlangıç oldu çoğumuz için. Belki birçoğumuz bunları bile düşünmeden, isyan etmek istemiyorum ama neden hep ben diyerek, içten içe isyan ederek, kaderim böyleymiş diyerek, düşünmeyi bile bıraktı belki değil mi?

    Yanlış gördüğümüz bir olayı, hata dediğimiz bir davranışı; bu böyle olmamalıydı demedik mi kimi zaman. Ben böyle yapmayacağım diyerek söz vermedik mi kendimize. Nefret ettiğimiz şeyleri bile daha fazla hata yaparak, kendimize kızarak geçiştirmedik mi? kendimize verdiğimiz sözleri bile tutamadık değil mi kimi zaman? Kendimize güvenemedik. Kendimizden nefret ettik kimi zaman ne istediğini bilmiyorsun diye. Neden ben dedik kimi zaman. Olmadı ama değil mi? ne yapsak, ne desek, bir şeyi başarsak; başaramasak da ne olduğunu bilemediğimiz, arayıp ta bulamadığımız, hep bir yanımızı eksik bırakan ama aramaktan asla vazgeçemediğimizi aramaktan vazgeçmedik değil mi?
    Bazılarımız bunları bile düşünmeden kader dedik, mutlu olmayı hak etmemişim dedik, ben mutlu olmak için ne yapmışım ki mutlu olayım, ben mutlu olmak için bir şey yapmadım, isyan etmek istemiyorum ama neden hep ben diyerek içimize gömdük değil mi isyanımızı? Zaman değişti dedik. İşteler, şöyleler dedik. Hep çelişkilerle geçirdik hayatımızı. Ama her yeni umut bizim için yeni bir başlangıç oldu değil mi yine? Her başarımızda, başarısızlığımızda neden ben dedik hep. Bilmeden aradığımızı, farkına varamadığımızı aramayı bıraktık belki kimi zaman. Ama her yeni umutta yeni bir başlangıç yaptık her zaman. Çelişki üzerine çelişki yaptık hep.

    Güçlü birini gördüğümüzde ona imrendik önce, ben neden bu kadar güçlü değilim diye. Ona benzemeye çalıştık, Sonra ben ondan daha güçlüyüm dedik.

    Daha güçlüsünü bulduğumuzda ona imrendik; eskisine baktık, ben bunu mu örnek almışım kendime demedik mi? ben bunları mı yapmışım demedik mi? dedik değil mi?
    ben kendime yeterim diyerek, beni benden başka anlayan yoklarla, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler diyerek, ben onlar gibi olmayacağım demelerle, mutlu olacağım demelerle, mutlu olmayı hak etmemişim kilerle, bu zamanda kim mutlu olmayı hak etmiş ki ben hak edeyim kilerle. İçten içe haykırmak isteyip de haykıramadıklarımızla, kimsenin anlamasını beklemiyorum demelerle, herkesin anlamasını isteyerek; bir taraftan da kimse anlamasın diye hata üstüne hata yaparak, bilmediğimiz; farkına varamayıp ta aramaktan asla vazgeçmediğimizi aramaya devam ederek, isyanımızı içimize gömerek, her geçen gün kabuğumuza biraz daha çekilmedik mi?

    Aman beni şöyle bilmesinler, benim hakkımda şöyle düşünmesinler demedik mi içten içe. Bir taraftan kimse beni anlamadı, anlamasını beklemiyorum ama gün gelecek mutlaka biri anlayacak diyerek. Kendini sen bile anlayamıyorsun ki, başkası nasıl anlasınlar la, başkalarının bizim için düşünmediklerini, söylemediklerini, kimi zaman içten içe daha ağır hakaretler, daha ağır laflar etmedik mi?

    Ama ben farklıyım dedik değil mi hep? Farkımızın ne olduğunun farkına kendimiz bile varamadık. Ne yapsak, ne etsek olmadı ama. Zaman değişti demelerle, şöyle demelerle, böyle demelerle, artık herkes böyle demelerle, beni benden başka anlayan yok demelerle, ya rabbim beni sen biliyorsun demelerle, beni herkes günü geldiğinde anlayacak demelerle, bir taraftan kimsenin anlamamasını isteyerek, bir taraftan herkesin anlamasını bekleyerek, ben kendime yeterim demelerle, ben kendime yetemiyor muyum demelerle. Çelişki üzerine çelişki kurarak geçirmedik mi hayatımızı?

    Geçirdik değil mi? ama hep bir yanımız eksik kalmadı mı? Ne istediğimizden, ne aradığımızdan emin olamadık hiçbir zaman, bulamadığımız için başka uğraşlarla uğraştık belki buluruz ümidiyle. Ama olmuyor demelerle, ne yapsak, ne etsek beceremedik demelerle, yapamıyoruz demelerle; içten içe haykırmak istediklerimizi bile içimize gömdük. İsyanımızı içimize gömdük hep.

    Ama ne aradığımızı bulamadık hiçbir zaman. Gün gelecek bulacağız ama değil mi? belki buluruz bir gün. Belki mutlu olurum. Belki huzur bulurum. Yok, yok ben mutlu olmak için bir şey yapmadım. Mutlu olmayı hak etmedim. Mutlu olmayı hak etseydim böyle doğmazdım. Şuyum şöyle olmazdı, buyum böyle olmazdı. Demedik mi?

    Dedik değil mi?

    Ne aradığımızın farkına varabildik mi peki? Bilemeyip de neyi aradığımızın farkına varamadık değil mi? ama gün gelecek belki buluruz dedik. Ama o gün hiç gelmedi değil mi? her yeni başlangıca yeni bir umutla bakmadık mı, belki buluruz bu sefer umuduyla. Bulamadığımızı düşündüğümüzde eskileri aramadık mı? Sen böyle değildin demelerle! Mutsuzsun demelerle. Mutsuz olmaya mahkûmsun sen demelerle! Nerde yanlış yaptın diyerek! İsyan etmek istemiyorum ama neden hep benlerle, neden her şey beni buluyor demedik mi hep?

    Bizden zayıf, bizden güçsüz birini gördüğümüzde küçümseyerek baktık hep! Ezmeye çalıştık, güçlü olduğumuzu hissettik kimi zaman, öyle de olmadı değil mi? güçsüzlüğümüz, kırgınlığımız hiç bitmedi. Bitmeyecekte. Ama bir gün biterlerle; nereye kadar böyle gidebiliriz kilerle.

    İçten içe nefret ettik kendimizden, ne aradığımızı, ne istediğimizi, bir türlü farkına varamayıp ta aramaktan vazgeçemediğimizi aramaya devam edip durduk değil mi hep?

    Şöyleler, böyleler deyip durduk hep. Zaman değiştiler. Artık herkesler böyleler.

    Ama bunları birine anlatsak bize çocuk derlerle! Bize deli derlerle! Sen kendine yetemiyor musunlar la, susarak her geçen gün kabuğumuza biraz daha fazla çekilerek geçirmedik mi ömrümüzü.

    İçimizdeki çocuğu susturmaya devam mı edeceğiz? Her ne kadar susturmaya çalışsak ta susturamadığımız, içimizdeki sesler konuşmaya devam edecek!

    Kimi zaman susarak, kimi zaman bakışlarımızla, kimi zaman ağlayarak, kimi zamanda bağırarak, kimimizde sürekli susup içine atarak her şeyi; ailemize, büyüklerimize, çevremize karşı isyanımızı gösterdik değil mi? ben buyum dedik kimi zaman! Ben böyleyim, beni böyle kabullenin dedik. Ama hayatımızdaki herkesin istediğimiz gibi olmasını istedik. Bizim istediğimiz şekilde olmasını istedik hayatımızdaki her şeyin. Hep yapmak istediklerimiz ama yapamadıklarımız oldu değil mi? bunun için yapmamız gerekenleri yapmadık bazen. Kimi zamanda yapmaya kalktık ama yapamadık. Niye yapamadık diye düşündük kimi zaman, kimi zamanda boş ver dedik. Zaman değişti dedik. Şöyleler, böyleler diyerek geçirdik her şeyi değil mi?

    Her yeni üzüntünün ardından yeni bir amaca diktik gözümüzü. Bu yeni bir başlangıç dedik hep. Bunu yaparsam olacak dedik her zaman. Her şey yoluna girecek dedik. Kimini yaptık, kimini yapamadık. Ama hep bir yanımız yarım kaldı değil mi bir süre sonra? Ne yapsak ne etsek olmadı. Kimimiz dışa vurdu isyanını, kimimizde içten içe isyan etti.

    Hep terk etti sevdiklerim paramparça dünyam benim, tanrım beni baştan yarat’larla, aşkım baksana bana’larla, sevdim seni bir kere başkasının sevemem’lerle, ağladıkça’larla, sen ağlama dayanamam’larla, ALLAH belanı versin ALLAH seni kahretsin’lerle, git hadi git’lerle, çabuk olalım aşkım’larla, ALLAH ALLAH ALLAH ALLAH bu nasıl sevmek’lerle, dertlerin kalkınca şaha bir sitem yolla ALLAH’alarla…

    Falanlarla, filanlarla geçirdik kimi zaman ömrümüzü.
    Şarkı söylemek günah dedik kimi zaman. Ama bir süre sonra zaman değişti dedik. Şöyle dedik. Eğer değişmeseydi böyle olmazdı dedik. Doğru olan bu dedik. Peki, neyin doğru olduğundan emin olabildik mi bugüne kadar? Bir süre olduk değil mi? ben buyum dedik! Ben yaptım oldu dedik. Hayatımda hiç pişman olmadım dedik. Bugüne kadar her şeyimi tek başıma yaptım dedik kimi zaman. Ama ayağımız taşa takılsa, tutunacak bir dal aradık, ama bulamadık. Beni anlamayanı ben anlamam dedik. Kimseyi anlamaya çalışmadık bu yüzden. Ortam yok dedik. Gruplaşmalar var dedik. Yalnızız dedik. Zaman değişti. Ben farklıyım dedik kimi zaman. Rabbim sen biliyorsun beni dedik. Kimi zamanda kader utansın dedik. Kaderim böyleymiş dedik. Kızlar şöyle, erkekler böyle dedik. Büyükler şöyle, küçükler şöyle dedik, yaşlılar şöyle bebekler böyle dedik, hemşireler şöyle doktorlar böyle dedik. Polisler şöyle memurlar böyle dedik. Dedik de dedik. Herkesi sınıflandırdık değil mi? hiç kimseye insan gözüyle bakmadık ama. İnsan gözüyle değerlendirmedik. Zaman değişti dedik; artık herkes böyle dedik. Ama ben farklıyım dedik bir taraftan; peki herkes böyle, zaman değişti diyerek nasıl bir farkımız oldu? Daha doğrusu; kimi zaman kızarak, kimi zaman küçükseyerek; baktığımız insanlar gibi davrandığımız için mi farklıyız? Nerde farkımız peki?

    Büyükler bizim vebalimizi aldılar değil mi? büyüklerimiz suçluydu kimimiz için kimi zaman, bizi dünyaya getirdikleri için. Her başımız sıkıştığında onların yanına koştuğumuz halde, hayatımızda güzel giden bir şeyler olduğunda soyutladık kendimizi onlardan, uzaklaştık onlardan. Onları da bizden uzaklaştırdık. Beni benden başka anlayan yok dedik; beni anlayan yoksa ben niye başkasını anlayayım dedik! Beni anlayan biri olmadan ben kimseyi anlamam dedik kimi zaman. Her zaman haklının yanındayım, hep hak olanı savundum dedik. Ama zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere yenik düştük değil mi? farklıyız dedik, ortamlara uyduk kimi zaman. Onlar ne yapıyorsa biz de onu yaptık. Olmadı ama değil mi? ne yapsak ne etsek olmadı. Bir süre sonra eksik kalan yanımız daha da eksik olarak acıttı içimizi. Ne yapsak ne etsek olmadı. Başarsak da başaramasak da ufkumuza diktiklerimiz gözümüzdeki perdenin –güneş gözlüğünün- sayesinde bir süre oyalayabildi bizleri.

    Büyüyünce düzelecek dedik kimi zaman. Okul bitince düzelecek dedik kimi zaman. Üniversiteye gidersem düzelecek dedik. İşe girersem düzelecek dedik. Ama zaman değişti dedik, beni benden başka anlayan yok dedik. Şöyle, böyle diyerek geçirdik ömrümüzü. hiç bir şeyi düzeltmeye çalışmadık değil mi? ama lafta her istediğimizi yaptık! Peki, hep yarım kalan yanımızın ne olduğunu bulabildik mi?

    Büyümek de aradık kimi zaman. Okulu bitirmekte aradık kimi zaman. Askerlikte aradık kimi zaman. Üniversite dedik. İş dedik. Evlilik dedik. Hep bir süre oyaladı bunlar bizi değil mi? bazılarını yapabildik, bazılarını yapamadık. Ama bir süre sonra yine yarım kalan yanımız içimizi acıttı değil mi?

    Rabbim her yerde, hepimizi görüyor dedik. Ben kendime yeterim, ben istediğimi yaparım diyerek; kimi zaman isyan ettik, kimi zaman yasak şeyleri yaptık. Kimimizde yapmadığı halde düşündü değil mi? kimimizde bunları bile düşünmeden zaman değişti dedik. Boş ver dedik. Artık herkes böyle dedik. Nasip kısmet dedik.

    Böyle olması gerekmeseydi, Rabbim uygun görmeseydi; böyle olmazdı dedik kimimiz kimi zaman. Müslümanların kaderi buymuş dedik. Eskileri öğrendik. İmrendik kimi zaman değil mi? şimdi niye böyleleri yok dedik. Hep birilerinin hayatımıza müdahale etmesiyle ya da ufkumuza diktiğimiz her yeni umutta, hayatımızdaki her şeyin hiç bir şey yapmadan düzeleceğine inandık. Sadece bunu başarayım her şey düzelecek dedik kimi zaman. İsyan ettik kimimiz dışa vurarak, kimimiz de içten. Niye böyle oluyor hep diye. Neden her şey beni buluyor dedik. Oysa ben farklıydım dedik. Ama zaman değişti dedik. Şöyle dedik, böyle dedik. Bizde boş ver dedik. Kim kurtarmış ki bu dünyayı ben kurtarayım dedik. Hep kendimizi düşündük. Beni kıranlarla olmuyor dedik. Beni benden başka anlayan yok dedik. Hayatımızdaki herkesi kırdık bilerek veya bilmeyerek beni anlarlar düşüncesiyle. Peki, anlamaya bile çalışmadığımız insanlar; içimizdekileri görüp de deli derler diye, hem herkesin anlamasını bekleyerek, hem de hiç kimse anlamasın diye kabuğumuza çekilerek; yaptıklarımızdan sonra anlayabildiler mi bizleri?

    Bulamadık değil mi aradığımızı? Ama bir gün bulacağız ümidiyle avuttuk kendimizi. Kimi zamanda çileli doğmuşum zaten ezelden dedik. Nasip böyle dedik. Zaman değişti dedik. Şöyle dedik. Böyle dedik. Kimi zaman dışardan, kimi zamanda içten içe isyan ettik hayata karşı.

    Bizden sonraki kuşaklar, bizden daha kötü ortamlarda ve daha büyük hayal kırıklıklarıyla, daha büyük mutsuzluklarla büyüyecek biliyor musunuz? Ama "bana ne" değil mi? ben mutlu olamıyorsam başkası niye mutlu olsun kiler. Önce ben dedik. Başkası ne yaparsa yapsın dedik değil mi?

    Bizden doğanlar, hatta torunlarımız, torunlarımızın çocukları; tabi o zamana kadar ilahi takdir gerçekleşmezse; daha da kötü olacaklar biliyor musunuz? Ama bizim çocuklarımız bize benzeyecekler değil mi? göremediğimiz ilgiyi göstereceğiz onlara. Onlar bize isyan etmeyecekler değil mi? ne dersek yapacaklar! Sayacaklar bizi. Peki, hangimiz büyüklerimize benziyoruz?

    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler. Ama bizim çocuklarımız öyle olmayacaklar.

    Kimimiz evliyiz, kimimiz evlenecek. Kimimizde evlenme düşüncesini bile bıraktı belki bir süreliğine zaman değiştiler, şöyleler, böyleler diyerek. Ne ekersek onu biçeceğiz biliyoruz değil mi? sesli isyan ettiysek çocuklarımız daha sesli isyan edecek bize. İçten içe isyan ettiysek sesli isyan edecek çocuklarımız bizlere. Ailemizin yapmayın dediklerini; gizli saklı yaptıklarımızı; bizim çocuklarımız ayan beyan ortada yapacak; gözümüzün önünde yapacak kimisi.

    Ama ben farklıyım demeler, benim çocuklarım öyle olmayacaklar. Peki, farkımız ne? Ne farkımız var? Yaşadıklarımız mı? Zaman, yer, kişiler ve olaylar farklı sadece hayatlarımızda; Gerisi aynı tiyatro. Hep bir yanımız eksik.

    Bizden doğanlar daha sesli isyan edecekler hayata. Bize isyan edecekler yeri geldiğinde. Sen benim çocuğum olamazsın dercesine bakacağız yüzüne. Böyle olmaman gerekiyordu diyeceğiz. Ben farklıydım seninde farklı olman gerekiyordu. Peki, bugüne kadar farkını bulabilenimiz oldu mu? Bir gün buluruz ümidi değil mi?

    aha aha ahalarla, anladın sen onularla, heyttt savulun adiler tırsın alçaklarla, beni benden alırsan seni sana bırakmamlarla mı farklıyız. yoksa ikimiz bir fidanın güller açan dalıyızlarla mı?

    “Senin gibi çocuğum olacağına taş olaydı” diyeceğiz, “seni doğurduğum güne/doğduğun güne lanet olsun” diyeceğiz. “ALLAH belanı versin” diyeceğiz kimi zaman yüzüne bağırarak, kimi zamanda bu anları gözlerimizle ifade ederek, kimi zamanda içimizden diyeceğiz bunları.
    Bunlar senin hüsnü kuruntun diyenlerimiz;) zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye devam ettikçe; düzelen hiçbir şey olmadığı gibi, her şey daha da güç olacak, anlaşılması daha da zorlaşacak. 30 yaş bunalımı diye geçiştireceğiz kimi zaman. 40 yaş bunalımı diyeceğiz kimi zamanda. Olmuyor diyeceğiz. Zaman değişti diyeceğiz. Kaderimse mutsuzluk nasip kısmet diyeceğiz. Mutlu olmayı hak etmemişim ki diyeceğiz. Diyeceğiz de diyeceğiz işte.

    Her yer karanlık. Nerde insanlık. Tüh kahretsin. Yine güneş gözlüklerimi gözümde unutmuşum!

    Ey cemaati müslimin!
    Bu gelen var ya bu gelen! Ne Avrupa yakasının psikopat gaffurunun ayak sesleri!
    Ne de süvarileri ayak sesleri.
    Bu gelen var ya bu gelen;

    KIYAMETİN AYAK SESLERİ!:.


    Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, aman boş ver demelere devam ettikçe hep sorunlu olacağız. Her yeni başlangıç, her yeni umut bizi bir süre oyalayacak belki gözümüzdeki güneş gözlükleri olduğu müddetçe; ama mutlu olamayacağız!

    Rabbim hepimizin cezasını da belasını da verecek! Vermeye de devam edecek!

    Yarım kalan yanımızın ne olduğunu bulmazsak böyle sürüp gidecek her şey!

    Herkes istediğini yapmakta serbest değil mi? peki hangimiz yapıyoruz istediklerimizi? Düşünerek mi?

    Arası bozuk olup ta sevgilisi aramayınca dışarıda bir yerdeyiz;

    Ya hala aramadı bu ya. Neden aramıyor. Yoksa beni sevmiyor mu? Of ya. Kaç saat oldu hala aramadı. Son beş dakika veriyorum aramazsa bu iş bitmiştir. Aradı, aradı; yoksa yüzüne bile bakmam. Çok arar beni.
    Beş dakika sonra;
    Of ALLAH’ım ya. Hala aramadı. Buda odun çıktı. Ya Rabbim benim yüzüm erkeklerden yana hiç gülmeyecek mi? yok ya! Yok! hepsi odun bunların. Odun. Hepsi aynı. Beni anlayan, seven biri yok. Buda aynı. Diğerlerinden hiçbir farkı yok. Beni anlamıyor. Bide benim onu anlamadığımı söylüyor. O beni anlamadan ben onu niye anlayayım. Ben kızım. Önce o anlayacak! İşime gelirse ben anlayacağım. İlk sevgilim nasıldı ya her istediğimde arıyordu, bir dediğimi iki etmiyordu. Değerini bilememişim. Ne diyorum ben ya. Ben bu çocukla evlenmeyi düşünüyordum. Yok! Yok! Evde kalacağım ben. Bu da olmayacak. Baksana hala aramadı. Aman aramazsa aramasın ya o kaybeder. Bana erkek mi yok. Gencim güzelim. Benim gibisini zor bulur o. mumla arasa bulamaz. Ben bulurum ama. Bulacağım bir gün. Beni anlayan, beni ben olduğum için seven. Onu sevmesem bile beni seven. Ben beni seveni severim de işte. Bu salağı da seviyor zannetmiştim ama yanılmışım. Hala aramadı ya. Yok. Ya rabbim evde mi kalacağım ben ya. Of! Of! Hep böyle hödükler buluyor beni. Beni anlamıyor hiç biri. Oysa biraz ilgi; biraz sevgi yeter de artar bana. Ama yok. Olmuyor. Bulduğumu zannediyorum ama bulamıyorum. Bu geri zekâlı niye aramadı hala ya. Telefonu kırmak istiyorum. Ben en başında demedim mi bundan adam olmaz diye. Erkek değil mi hepsi aynı bunların. Ya Rabbim bu dünyada erkekler olmasa ne kadar güzel olurdu. Bu erkek milletini niye yarattın. Niye böyle yarattın. Hiçbiri beni anlamıyor. Anlamıyor. Bu salak niye hala aramıyor beni? Niye aramıyor! Yoksa buda mı kandırdı beni. Buda mı sevmiyor. Of ya buda olmazsa yok. Başkası olmayacak. Konuşma bile konuşmayacağım. Nefret ediyorum bütün erkeklerden. Topunun ALLAH belasını versin.
    Benim neyim eksik ya. Herkesin sevgilisi var, seviyorlar, seviliyorlar. Ben niye beni seveni bulamıyorum. Yok. Yok. Bitti artık. Arasa da konuşmayacağım. Ne konuşması ya; telefonu bile açmayacağım. Bitti artık bitti. Erkekleri sildim hayatımdan. Ben kendime yeterim. Zaten bugüne kadar tek başıma geldim. Ne yaptıysam kendim yaptım. Beni seven, anlayan olmasa da olmasın. Ne yapayım, kader utansın!
    Of! Ya hala neden aramadı bu salak! Buda odun işte buda odun. Oysa hayallerimiz vardı. Mutluyduk. Bu salak beni ne zaman mutlu etti ya. Hayatımda beni onun kadar üzen kimse olmadı ki! Bütün mutsuzluğum onun yüzünden! ALLAH belanı versin! Neden aramıyorsun hala! Ara! Bir çağrı bile yapmıyorsun ya! Of deli edeceksin illaki beni. Nerdesin şimdi. Kimlesin; ne yapıyorsun? Yoksa başka biri mi var? Aldatıyor mu beni? Yok, yok yapmaz öyle şey o. nasıl yapmaz ya. Bütün erkekler aynı. Topunun var ya! Nefret ediyorum erkeklerden. Bitti tamam. Bitti arasa da. Yalvarsa da. Dizlerimin önünde diz de çökse yok! Bitti artık! Erkekleri sildim hayatımdan. Ben bana yeterim.

    Şu karşıdan gelen çocuk ne kadar yakışıklı ya; pişt kız, bana bakıyor. Harbi bana bakıyor. Ne diyorum ben ya. Benim sevgilim var. Sevenim var. Seviyorum, seviliyorum. Nasıl seviliyorum ya? Ben seviyorum da, o beni seviyor mu bakayım? Seviyor tabi ya kaç kere söyledi. Of! Of! Bu salak madem beni seviyor niye aramıyor. Yok! Yok! Sevmiyor beni. Sevse arardı şimdiye kadar. Sevdiğini üzmezdi. Sevseydi üzmezdi tabi. Bu da sevmiyor ya. Of. Erkeklerden nefret ediyorum.

    Valla bana göz kırptı çocuk. Anlayışlı sevecen birine benziyor. Yakışıklıda. O kadar kız var bir tek bana bakıyor. Bana bakacak tabi. Başka kime bakacak. Gencim güzelim. Güzele bakmak sevaptır. Madem ben güzelim bu salak niye aramadı ya. Of ya gülmedi hiç yüzüm gülmeyecek. Avrupa yakası günü gelse de biraz gülsem bari. Başka türlü gülmek yok bana. Of ya. Bu salak niye aramadı. Oğlum var ya sen bittin oğlum. Arasan da bittin aramasan da!

    Aramıyor işte ya kaç saat oldu hala aramıyor. Nefret ediyorum bütün erkeklerden.

    Aşkım arıyor. Ne yapıyorsun kızım ya. O kadar aramadı. Hemen yelkenleri indirme. Seni üzdü biraz yalvarsın. Kız evi naz evi demişler. Olacak. Kaderi bu. Beni seviyorsa nazımı çekecek. Hala çalıyor ya. Biraz daha çalsın dur az. Kapanmasına yakın açarım. Alo. Buyur. Nasılsın? Ne yapıyorsun? Nerdeydin? Kimleydin? Neden bu kadar geç aradın? Hmm. ben mi? ne yapacağım ya evde kös kös oturuyorum. İşin vardı demek. Tamam. (içinden yemedim ama yazıyorum bunu, ben sana sorarım). Hıı. Duyamadım. Seviyorsun demek. Bende tamam. Hadi görüşürüz.

    Of ya boşu boşuna kuruntu yapmışım. İşi varmış işte. Bir saniye ya; hani dünyada benden daha önemli hiç bir şey yoktu onun için. Salaksın kızım ya. Hemen de kanıyorsun. Kim bilir nerde kimle fink atıyordu. Sana işim var diyor. Yok ya yok. Buda adam değil. Ya Rabbim benim erkeklerden yana hiç yüzüm gülmeyecek mi? yok. Yok. Buda değil. Of!

    Beş on dakika ağlama. Ne yapacağım ben ya. Hep yalnız mı geçecek. Sevenim olmayacak mı hiç? Beni ben olduğum için seven kimse olmayacak mı? Bütün erkeklerden nefret ediyorum ya. ALLAH bütün erkeklerin belasını versin! Bir daha niye aramıyor şimdi bu. İki kelimeyle affettirdiğini mi sanıyor bu geri zekâlı. Ben ona sorarım. Yüzümü göstermeyeyim de gebersin gitsin üzüntüden. Oğlum ben bulurum da sen benim gibisini zor bulursun. Hey gidi hey! sen farkında değilsin ama herkesin gözü bende. E güzelim olacak o kadar. Beni beğenen beğeniyor. Sen kendi haline yan. Aramadı tekrar. Ne yapsam ben mi arasam? Yok olmaz! Hemen şımarıyor. Naz yapayım biraz akıllansın. Üzmesin sevdiğini. Ya sevse üzmezdi ki beni! Ben sevdiğimi üzmem demez miydi hep! Sevmiyor bu salak beni ya. Bütün erkeklerden nefret ediyorum. Hepsi aynı. Ya Rabbim neden hep böyleleri buluyor beni.

    İki dakika sonra dayanamayarak arar kimisi.

    Alo aşkım ne yapıyorsun?
    Seni seviyorum ben ya çok özledim.
    Hadi öptüm görüşürüz.
    Pişt kızlar; bunları erkeklere göndermek lazım aslında; erkek arkadaşı olanlar bir zahmet msn adreslerini gönderiversinler; kız düşmanıydık ya bir zamanlar, hemcinslerime yazık olmasın;) ama dur ya esas size yazık ablalar;) gönderirsem evde kalırsınız;)

    Ya bu kız hasta bana zaten. Aramasam ne olacak. Biraz aramayayım da özlesin. Hep ben niye arıyorum ya bir kere de o arasın. Hayat müşterek değil mi? hep ben mi yalvaracağım ya bir kere de o yalvarsın ya, yok aramayacağım. Ben onu seviyorsam oda beni seviyor. Acaba ben onu seviyor muyum? Ya oda beni sevmiyorsa? Yok, yok! Ben onu seviyorum. Ama bu zamane kızları da pek bir süsüne düşkün oluyor canım. Olmaz yapmaz bu öyle. Başkalarıyla konuşmaz. Bırak konuşmayı yürürken önüne bile bakmaz. Hadi be salak nerde kaldı bu zamanda öyle kız! Kendini kandırma. Olsun ya bu kızda da gerçek aşkı bulamazsam başkasını bulurum. Bütün kızlar bizim değil mi zaten! Yok. Yok. Ne yapıyorum ben! Seviyorum lan. Seviliyorum. Kıymetini bil. Benim sevgimin kıymetini bilsin o. eh şimdi yalvartıyor ama ben ona sorarım. Hele bir evlenelim. Cicim ayları geçsin. Ben asarım kulaklarından onu. Yok ya olmaz. Ben sevdiğime kıyamam. Kıyarsın kıyarsın. Aman boş ver ya. Bu zamanda evlenecek kız mı kadı. Ama ben seviyorum ya. Bu farklı olmasa sevmezdim. Ama diğerlerinin de farklı olduğunu düşünmemiş miydim? Ama hepsi değişmedi mi? zamane kızları. Topunun köküne kibrit suyu! Bunları beş vakit döveceksin. Dayaktan öldüreceksin. Yok ya ben sevdiğime kıyamam. Elini sıcak sudan soğuk suya sokturmam. Aman ya onun ellerinden bana ne? Biz babadan böyle gördük. Astığım astık! Kestiğim kestik! Herkes böyle zaten; aradığımız kız nerde. Masallarda kaldı. heyt be şu yavruya bak be fıstık fıstık! Ne güzel. Güzele bakmak sevap derler, baksam kim görecek ki; kimse görmesin. Aman kim görürse görsün. Ne olacak ki. Beni seven affeder. Beni her halimle kabul eder. Ben değişmem. Erkek adam değişmez. Değiştirir. Ya ben sevmiyor muyum bu kızı ya? Seviyorum dimi? peki ama niye gözüm dışarıda? Hep dışarıdaydı aslında değil mi? yok bakmadım. Kimse görmedi. Bende görmedim aslında. Salakmış zaten ya, yolda yürümeyi beceremiyor, giymiş 10 santim altından fare geçen topuklar. Kırılınca düştü. Yardım mı etsem. Aman boş ver. Yolda yürümeyi beceremeyen kızdan ne hayır gelir. Onun kendine hayrı yok ki; başkasına hayrı olsun. Ben ne yapıyorum ya. Benim sevgilim var. Onu arayayım da ne desem şimdi. Ne uydursam. Beyaz yalan canım. Ben yalan söylemem zaten. Ama o hep yalan söylemiyor mu? Söylüyor. Ben söylesem ne olacak? Hiçbir şey. Doğru desem de inanmıyor ki zaten. Aman beni beğenen bu halimle beğensin. Aşkım ben var ya ben, seni seviyorum aşkım…
    Şuradayım ya yanımda filanca arkadaşım vardı. Pişt, uzaklaş bakayım az yengenle konuşacağım.
    Falanlar filanlar. Bir zamanlar böyle ya da buna benzer düşünenlerimiz olmuştur belki;) çaktırmayın;)

    Bir yanınız yazdıklarımı anlıyor değil mi? anlamak istiyor! Hatta konuşmak istiyor rahatlamak için. Diğer yanınız da anlamak istemiyor belki, delinin teki, deliler ne zaman doğru bir şey derki, ne zaman doğru bir şey yapar ki; saçmalıyor işte, dinleme diyor belki. Her şeye rağmen bir yanımızı eksik bırakan; içimizdeki bu vesvese veren kötü ses değil mi?

    Biliyor muyuz? Hepimizin içinde bir iyi bir de kötü melek var.
    Filmlerde, reklâmlarda, çizgi filmlerde çıkıyor ya melekle şeytan konuşuyor; her şey o kadar alaya alınmış ki masal gibi geliyor artık değil mi? eskiler eskide kaldı diyoruz.

    Her insanın nefsi vardır! Nefs “insanda ve cinde şer, kötülük kuvveti” anlamına gelmektedir.
    İçimizde konuşan ses kim? bunu biliyor muyuz? Kendi kendimize konuşuyoruz değil mi? aslında içimizde; kendi kendimize konuştuğumuzu zannediyoruz ama gerçeği öyle değil. Bir konuda iyi düşünmemiz için içimizdeki iyi melek konuşuyor, kötü yorumluyorsak içimizdeki kötü melek (şeytanın yoldaşları, şeytanın emri altında olan kötü cin) konuşuyor.

    Hangimiz biliyor bunu? Belki de hiçbirimiz bilmiyor değil mi? bazılarımızda bende şeytan yok, olamaz diyor belki. Birçoğumuz içinden konuşmayı bile bıraktık değil mi belki? Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye o kadar alışmışız ki, ne olursa olsun diyoruz boş ver diyoruz.

    Namaz kılanlarımız, ibadet edenlerimiz bilir belki. ‘’ALLAHU EKBER’’ deyip tekbir alırız. ‘’ALLAH’ım dünyevi her şeye sırtımı dönerek huzurundayım’’. Anlamına geldiğini biliyor muyuz? Ama namaz içinde, namaza durmadan önce; düşünmediğimiz konuları bile düşünebiliyoruz değil mi? bu içimizdeki kötü sesten kaynaklanıyor; bunu biliyor muyuz? Namazda iken dünyevi konular hakkında nasıl düşünebiliyoruz? İçimizdeki vesvese veren kötü ses sayesinde ibadetimiz ‘’iyi, güzel, faydalı amel’’ olmaktan çıkmıyor mu?

    “ALLAH’IM dünyevi her şeye sırtımı dönerek huzurundayım.” Dediğimiz halde, namaz içinde dünyevi konuları düşündüğümüzde namazımız kabul olur mu?
    Belki birçoğumuz namaz bile kılmadık, ya da belli bir süre kıldık; bıraktık, ya da hala kılıyoruz.

    Peki, kılmayanlar neden kılmıyor? Zaman değişti, artık kimse kılmıyor, zaten ölümlü dünya; acı, eziyet çekmeye gelmişiz, ibadet etsek ne olur, etmesek ne olur. Kılanların halini de görüyoruz. Bugüne kadar kılmadım, bugünden sonra kılsam ne olur diye mi düşünüyoruz?

    Belli bir süre kılıp, daha sonra zaman değişti diye düşünüp kılmayı bırakanlar, içindeki kötü sese kulak verip, kılanların halini de görüyoruz, içimiz huzur bulmuyor, ne yapsak olmuyor, hep bir yanımız yarım kalıyor diye mi düşünüyor?

    Hala kılanlarımız; “Rabbim biliyor ben kılayım, kılarken düşünsem de kılayım, insanlığın fıtratında, insanlığın doğasında var” diye mi düşünüyor?


    Peki, zaman değişti, zaman değişti deyip duruyoruz! Zaman değişti ne demek? Zaman değişir mi? bundan bin yıl önce de bir gün aynı zaman dilimi değil miydi? Ölçüm gereçleri farklıydı sadece o kadar. Zaman değişti diyerek ‘’Biz müslümanız ama Rabbim böyle uygun görmüş, böyle olmasını istemiş, farklı olmasını isteseydi böyle olmazdı; bize boyun eğmek düşer’’ demiş olmuyor muyuz?

    Beni benden başka anlayan yok diyoruz, ben yalnızım diyoruz, herkes yalnız diyoruz. Ama Rabbimiz her yerde, her şeyi görüyor diyoruz. Bu nasıl oluyor. Rabbimiz her zaman yanımızda değil mi haşa? Her yaptığımızı, her söylediğimizi, her düşündüğümüzü görüp duymuyor mu haşa?

    Peki, ben nereye gidiyorum, sonum ne olacak deyip duruyoruz belki kimi zaman. Aman boş ver diyoruz kimimiz belki. Battı balık yan gider diyoruz. Böyle gelmiş böyle gider diyoruz. Zaman değişti diyoruz, geçiştiriyoruz.

    Ben soruyorum; biz nereye gidiyoruz? Biliyor musunuz? Herkesin ateşini kendinin götürdüğü cehennem çukuruna! Küfür ve şirk içindeyiz hepimiz. Küffarın yaptığı misyonerlik oyunlarına kandı belki büyüklerimiz. İçindeki şeytanın vesveselerine boyun eğip maddeye yöneldiler belki. Peki, biz niye aynı şeyi yapıyoruz. Hani başkalarının yaptığı hataları yapmayacaktık? Büyüklerimiz gibi olmayacaktık?

    Zaman değişti diyoruz, şöyleydi, böyleydi, boş ver diyoruz. Ne olursa olsun diyoruz. Maddeye yöneliyoruz. Şunu başarırsam şöyle olacak diyoruz. Bunu başarırsam böyle olacak diyoruz. Bir engele takılsak Rabbimize dua ediyoruz. Yalvarıyoruz kimi zaman. İstediklerimizin birçoğunu gerçekleştirebiliyoruz belki. Şükrediyoruz önce. Bir süre sonra ben yaptım. Başardım, ben buyum. Mutlu olmayı hak ettim, ben başardım diyoruz kimimiz kimi zaman. Ama bir süre sonra bilmeyip de, farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimizi bulamadığımız için hep yarım kalan yanımız nüksediyor değil mi? bir yanımız hep eksik kalıyor. Ahir zaman alametleri gerçekleşti diyoruz kimimiz kimi zaman. Biz görmeyiz o günleri diyoruz belki. Peki, yarına çıkıp çıkamayacağımızı bilebiliyor muyuz? Bir dakika sonra ölecekmiş gibi Ahiret hayatı için, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya hayatı için çalışmamız, ibadet etmemiz gerekiyor! Ne kadarını yapabiliyoruz? Zaman değiştiler, şöyleler, böylelerle.
    ALLAH cezamızı verecek!

    Çok duyduk değil mi bu sözü? ibo abimiz sağolsun. ALLAH cezanı verecek alem sana gülecek. bana bu ettiklerini dünya alem bileceklerle.
    biz ağlamayı ferdiden, titremeyi azerden, acı çekmeyi ibodan, yıkılmayı mahsundan öğrenmiş bir nesiliz değil mi?

    Hiç birimizin yarına çıkmaya garantisi yok diyoruz, ölümlü dünya diyoruz ama ALLAH rızası için yaptıklarımızın bile içimizdeki kötü ses yüzünden ‘’halis amel’’ olmaktan çıktığını biliyor muyuz? Her şeyi biliyoruz değil mi?

    Bilim çağındayız. İnsanların teknoloji bakımından en üst düzeyde olduğu zamandayız. Evet, aslında bilim çağındayız. Bilgi çağındayız. Her türlü pisliğin olduğu, her şeyin açıkça ortada olduğu, kimimizin içten, kimimizin de dışardan şirke gittiği çağdayız.

    Peki, biz nereye gidiyoruz?

    Bazen zaman hiç geçmiyor değil mi? saniyeler bile yıllar gibi geliyor? Dünyanın bin yıllık zaman süresi, Ahirette bir gün bunu biliyor muyuz peki. Kimimiz biliyor, kimimiz bilmiyor.

    Hepimiz şeytanın köleleri, hepimiz şeytanın evlatlarıyız. Kimimiz içten, kimimiz dıştan şirke devam ediyoruz. Ahir zaman alametlerinden ‘’şeytanın köleleri ve evlatları artacak, halis ameller azalacak’’ alameti değil mi bu?!

    Ama her şey o kadar kalıplaşmış ki, o kadar sindire sindire geçmiş ki zaman; zaman değiştiler, şöyleler, böyleler deyip; boyun eğiyoruz değil mi?

    Sevsen ne olur kalsan ne olur sarsan ne olurdularla, sevdirmem sevdirmem hain yâre kendimi öptürmem öptürmem saçımın bir telinilerle, öpsene beni sen öpsene benilerle, zaman değişti demelerle hayatımız ne kadar güzel ve huzurlu geçiyor peki? Bir süre sonra yarım kalan yanımız huzur bulabiliyor mu?

    Gözümüzdeki güneş gözlükleri açıklıyor aslında değil mi her şeyi? güneş gözlüğünü çıkardığımızda gözümüzü güneş mi alır, yoksa forsumuz mu bozulur? İki gözümüze takmış olduğumuz güneş gözlüğünden bahsetmiyorum! İnsanların geceleri bile çıkartmadıkları, şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu güneş gözlüklerinden bahsediyorum!

    Ey Âdemoğlu! Ey son peygamber Ahmedi Mahmudu Muhammedi Mustafa Aleyhisselatu Vesselam Efendimizin ümmeti;

    Hepimiz Müslümanız değil mi? peki Müslümanlığımızdan elimizde kalanlar ne? Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler, böyleyken böyleler.
    Hepimiz insanız değil mi? peki insanlığımızdan elimizde kalanlar ne? Şeytanın vesveselerine boyun eğip maddeye yönelmeler. Menfaat düşünmeler kimimiz için. Zaman değiştiler, böyleyken böyleler, şöyleyken şöyleler.

    Kimimiz daha fazla, kimimiz daha az. Sonuçta hepimiz yapıyoruz bunları. Bizden sonra gelen nesiller bizden daha fazlasını yapacak; tabi o günler olursa.
    Şeytandan ve iblise itaat eden yandaşlarının şerrinden yüce Rabbimizin rahmetine ve merhametine sığınırım!

    <Subhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahu valla hu ekber, vela havle ve la kuvvete illa billahil aliyyül aziym!>


    Eskiden tanıdığımız birini gördüğümüzde ilk başta seviniyoruz değil mi? sonra suratımız asılıyor ve normal bir muhabbet ediyoruz belki. Eskiden olanlar geliyor belki aklımıza, o kişiyle konuştuklarımız, onun bize dedikleri, belki de bizim ona dediklerimiz. Ya da demediğimiz halde içimizden onun hakkında düşündüklerimiz geliyor aklımıza. Belki de yalnızlığımız geliyor aklımıza. Belkiler hep devam edip duruyor. Bunlar anlık oluyor değil mi? belki de birçoğumuz farkına bile varamıyoruz bu durumun.

    Hepimizin istediği şeylerden biri değil mi iyi hatırlanmak; hatada yapsak, birilerine bağırsak da çağırsak da, herkesin anlamasını istemedik mi çoğu zaman? Bir taraftan da hiç kimsenin anlamamasını istemedik mi? bir anımız bir anımıza uymasın demedik mi? çelişki üzerine çelişki kurduk hep. Şöyleler, böyleler. Hep daha da kabuğuna çekilmeler. Hayattan beklentisi kalan kaç kişi kaldı aranızda. Bir gün elbet olurlar, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.

    Bütün herkese karşı şartlanmışız aslında bu böyle yapar, şöyle yaparsa böyle olur, böyle yaparsa şöyle olur. Belki de kırıyoruz, kırılıyoruz sürekli ama belli bir süre ya da durumdan ötürü, bütün kırılmalara, oluşan soğukluğa rağmen devam ediyoruz değil mi muhatap olmaya. Herkes için böyle yapmıyor muyuz?

    Kiminiz veryansın ediyor belki şuan; bu deli neler saçmalıyor diye. Herkes istediğini yapmakta, istediğini düşünmekte serbest;) bunu hepimiz düşünmüyor muyuz aslında; kimi zaman düşünüyoruz değil mi? kimi zaman da zaman değişti diyoruz boş ver deyip gülüp geçiyoruz.

    Yapılması gerekenleri yapabilmeyi isteyeniniz olmadı mı hiç zaman zaman? Oldu değil mi? kimimiz ama biz kızız dedik; şöyle olması lazım, böyle olması lazım, şöyle davranılması lazım dedik. Kimimiz biz erkeğiz dedik. Ama zaman değişti dedik, artık herkesler böyle dedik, başkası yapmıyorsa ben niye yapayım dedik.

    Kendimizi dünyanın merkezindeymiş gibi görüyoruz değil mi zaman zaman? İşimize nasıl gelirse! Yeri geldiğinde şöyle olması lazım, yeri geldiğinde kadın erkek, eşittir. Şöyledir, böyledir. Yani her konuyu yorumlamak istediğimiz gibi çelişki üzerine çelişki kurarak yorumluyoruz değil mi? Ama biz farklıyız değil mi? farkımız ne peki? Zaman değişti diyerek, zamanı değiştirenlere ayak uydurup, onlar gibi davranmak mı?

    Ne yaparsak yapalım hep bir yanımız yarım kalıyor değil mi?

    Hiç üstümüze vazife olmayan bir olaya bile, bizle alakalı olmayan bir duruma bile müdahale etmeyi istemedik mi zaman zaman? İsteyenlerimiz oldu belki değil mi? bana ne dedik kimi zaman, zaman değişti dedik, ben o durumda olsam bana kim yardım edecek dedik belki. Boş ver dedik, güldük geçtik.

    Bir taraftan benim hakkımda kim ne düşünürse düşünsün deyip, bir taraftan da kimse benim hakkımda bir şey düşünmesin deyip, kimi zaman herkes beni iyi biliyorlar, iyi bilsinler, kimi zamanda herkes beni kötü biliyorlar, kötü bilsinler diye düşünenlerimiz olmadı mı aramızda? Oldu değil mi? beni Rabbim bilsin yeter diyoruz kimi zaman. Kimi zamanda beni benden başka anlayan yok diyoruz. Kimi zamanda sen kendini bile anlayamıyorsun ki, başkası seni nasıl anlasın diyoruz değil mi?

    Çelişki üzerine çelişki kurarak geçiriyoruz hayatımızı, kimi zaman farkında olarak, kimi zamanda farkında olmadan.

    Ne yapsak, ne etsek olmuyor ama değil mi? hep bir yanımız; bir süre susup bir zaman sonra eksik kalan yanımız nüksediyor değil mi? ne yapsak, ne etsek bulamıyoruz eksik kalan yanımızı. Başka bir amaca bağlıyoruz kendimizi. Başka şeylere yöneliyoruz hep. Ama bir süre sonra başarsak da, başaramasak da; hep yarım kalan yanımızın daha da yarım olduğunu görüyoruz değil mi?

    Olmuyorlar, ne yapsak, ne etsek olmuyorlar.

    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.

    Nereye kadar böyle gidebileceğiz peki? Bugüne kadar nereye kadar gidebildik? Hangi sorunumuzu çözebildik kendi kendimize, hani ben kendime yeterim diyorduk? Gerektiğinde yetemiyoruz ama değil mi? ne yapsak, ne etsek, ayağımız ufacık bir çakıl taşına takılıyor değil mi? ben var ya şeytana pabucunu ters giydiririm diyoruz; şeytan bize kıs kıs gülüyor biliyor musunuz? Zaten pabucumuzu ters giydirmiş bize biz boşu boşuna konuşuyoruz. Ayağımıza takılan ufacık çakıl taşı, aslında şeytan biliyor musunuz?
    Bunlar masal gibi geliyor değil mi? bir yanınız anlıyor, bir yanınız anlamak istemiyor değil mi?

    “Sen kimsin? Kim oluyorsun? Bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey” diyenlerimiz! Her şeyi yeri geldiğinde söylüyoruz değil mi? yeri geldiğinde de hepimizi yaratan bir diyoruz. Hem hepimizi yaratan bir diyoruz; hem de bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey kimse karışamaz diyoruz! Peki, bu nasıl oluyor? Bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey derken; hâşâ huzurda ‘’herkesi yaratan farklı, herkesin ALLAH’I başka’’ demiş olarak, en büyük günahlardan biri olan şirke gitmiyor muyuz?

    Ya Rabbel Alemiyn. Yolundan şeytanın vesveseleri yüzünden sapmış olanlara, rahmetinle ve merhametinle muamele edip, bizleri; doğru yola, hak yola, senin yoluna eriştir! (âmin!)

    Herkes eskileri geride bıraktılar? Sadece eskileri mi yoksa düne kadar olan her şeyi mi geride bırakmışız acaba? Dünde dâhil. Sadece bugün olanlar ilgilendiriyor bizi. Ve gelecek değil mi? ama gelecek kimi zaman karanlık gözükmüyor mu hepimiz için? Acabalar içimizi yiyip bitirmiyor mu? Gerektiğini düşündüğümüz ne var elimizde?
    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.
    Kendi kendimize yetebilirimler;) ne güzel. Şuan veryansın ediyor bazılarınız; kalıplaşmış o kadar şey var ki hayatımızda; o kadar sindire sindire oluşmuş ki her şey, ben diyoruz hepimiz başka bir şey demiyoruz. Ben buyum! Ben var ya ben deyip duruyoruz hep!


    Kimimiz az yaptık, kimimiz çok yaptık. Kimimiz hala yapıyoruz, kimimizde yapmıyoruz. Kimimizde düşündük. Bazılarımız bunları bile düşünmeden kader utansın dedik, kaderim böyleymiş, bize boyun eğmek düşer dedik. Zaman değişti dedik. Boş ver dedik.
    Hepimiz bir zaman çocuktuk! Bir zaman bebektik. O zaman ne biliyorduk? Hiç bir şey!
    Dünyaya şuan ki haliyle geldiğini söyleyebilecek olanımız var mı içimizde?
    Kimi zaman görerek, kimi zaman gösterilerek, kimi zaman okuyarak, kimi zaman okutularak, kimi zaman duyarak, kimi zamanda sezerek, kimi zaman tartışarak, kimi zaman fikir alışverişinde bulunarak, kimi zaman araştırarak.. Kimi zaman ağlayarak, kimi zaman sızlayarak, kimi zaman gülerek, kimi zaman düşünerek; kimi zamanda gördüklerimizden, duyduklarımızdan, öğrendiklerimizden pay biçerek, bazılarını okulda, bazılarını hayatımızda, bazılarını büyüklerimizden, bazılarını çevremizden öğrenerek bugünlere gelmedik mi?

    Ben! Ben! Ben! Ben var ya benler. Bu benler var ya bu benler! Zaman değiştiler. Şöyleler böyleler. Nereye kadar gidebildik bugüne kadar? Nereye kadar gidebileceğiz?

    Zaman değişti değil mi? şerefsizlere şerefli deniliyor; şerefini, insanı insan yapan değerleri kaybetmemeye çalışanlara şerefsiz deniliyor bu zamanda!

    Hayatta her şey istediğimiz şekilde gitmiyor değil mi? çünkü arayıp ta bulamadığımız, farkında olmadan aramaktan vazgeçemediğimiz, belli bir süre sonra hep bir yanımızı eksik bırakanın ne olduğunu bulamıyoruz! İşte o yüzden hep ayağımız bir çakıl taşına takılıyor. Kalp gözümüzdeki şeytanın takmış olduğu güneş gözlüğüne.
    Bunlar kimimizin kimi zaman düşündüklerimiz ve şuan düşünmediklerimiz. Kimimizin de şuan bile düşündüğü şeyler. Kimimizin de zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyleyken böyle demelere, kaderimiz buymuşlara boyun eğip, yenik düşüp; bunları bile düşünme noktasına gelmeyenlerin ki.

    Hepimizin kendimize göre amacı olduğunu düşünenlerimiz? Bugüne kadar kimisini gerçekleştirebildiğimiz, kimisini gerçekleştiremediğimiz, kimisini de hala gerçekleştirmeye çalıştığımız, hangi amacımız içimize huzur verdi? Bir süreliğine verdiği oldu ama sonunda yolumuzdan hiç eksik olmayan çakıl taşı ayağımıza takıldı değil mi?

    Sen kimsin? Kim oluyorsun? Bunları ne hakla yazıyorsun? Ne vasıfla bunları yazma cüretine giriyorsun? Vb. diyenlerimiz.

    Ben kim miyim? Kimine göre hayattan hiç bir beklentisi olmayan biri. Kimine göre hayata isyan eden biri. Kimine göre psikopatın biri. Kimine göre geri zekâlının biri. Kimine göre ruh hastasının biri. Biri de biri.
    Gerçekte ben kim miyim?
    Delinin biriyim işte!

    Dikkat ederseniz bizli konuşuyorum. Hepimiz bir zamanlar yaptık diyorum. Kimimizde hala yapıyoruz diyorum. Kimimizde bıraktık diyorum. Hepimiz diyorum.
    Birçoğumuz hiçbir şeyin değişebileceğine inanmıyoruz belki. Ben değişmedim diyoruz kimi zaman. Ama her geçen gün yavaş yavaş değişiyoruz hepimiz. Bunun farkında olalım.
    Hepimiz!
    Her birimiz hayatımızı çelişki üzerine çelişki kurarak nereye kadar götürebildik? Ya da nereye kadar götürebileceğiz?

    Eski arkadaşlarımızla vakit buldukça toplanıyoruz değil mi? ama her görüşmemizde katılımlar azalıyor, ya da gereksiz muhabbet için toplanılıyor. Bazen düşünüyoruz niye böyle oluyoruz diye. Kimi zamanda zaman değişti diyoruz, herkesler böyle diyoruz. Biz böyle olmayacağız diyoruz geldiğimiz için. Ama bir süre sonra kimimiz eksik kalmamak için, ya da biz hala görüşüyoruz; vefalıyız diyebilmek için toplanıyoruz. Kimimizde gelmeyenler hakkında ileri geri konuşuluyor, ben gelmesem benim hakkımda da yorum yapıp konuşurlar diye geliyoruz belki de. Daha azımız iştirak ediyoruz, bir araya geliyoruz. Ve bazılarımızda gelenlerin, gelmedikleri zaman haklarında yapılan yorumlar yüzünden gelmiyor. Ya da birbiriyle haberleşmiyor. Her birimizin bütün olaylarda haklı olduğumuz noktalar var; ama bir taraftan da haksız olduğumuz noktalarda var! Bir olayda biz daha haklıysak; başka bir olayda daha az haklıyız. Ben var ya benler, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye devam ettikçe de böyle olacağız. Ve böyle olmaya da devam edeceğiz.
    Her birimiz kendimizi farklı göstermeye çalışıyoruz ve kendimizi; yarım kalan yanımızı bir şekilde tamamlamaya çalışıyoruz. Ama olmuyor, ne yapsak ne etsek olmuyor! Hep bir yanımız eksik kalıyor!
    Bunlar yeryüzündeki bütün insanlar için geçerli! Kimimiz az, kimimiz çok, kimimiz zaman zaman, kimimiz ara sıra; sonuçta hepimiz ya bir zamanlar yaptık, ya da hala yapıyoruz!
    Ben var ya ben demelerle, işte demelerle, şöyle demelerle. Zaman değişti demelerle.

    Hep kendi kendimize sözler verip duruyoruz değil mi bir daha böyle olmayacak, bir daha kırılmayacağım diye? Beni benden başka anlayan yoklarla, beni aramayanı ben niye arayayım demelerle, sürdürüp gidiyoruz hayatımızı; ama her yeni olay, ya da her yeni tanıdığımız insan, ya da çalıştığımız her yeni iş, her yeni uğraş bizim için yeni bir başlangıç oluyor değil mi?
    Bir süre sonra ayağımız bir çakıl taşına takılıyor hep. Kimi uğraşımız kısa bir süre oyalıyor bizi, kimisi de uzun bir süre oyalıyor. Ama bir süre sonra yarım kalan yanımız yine nüksediyor!

    Olmuyorlar, şöyleler, böyleler… Ben buyum, ben bugüne kadar böyle geldim, değişmedim, değişmeyeceğimler! Ama bir şekilde hepimiz, her birimiz değişiyoruz değil mi? hepimiz! Her birimiz! Kimimiz az, kimimiz çok. Kimimiz zaman zaman, kimimizde bazen. Kimimizde bir süreliğine, kimimizde kısa bir süreliğine. Hepimiz yapıyor bunları. Ya da bir zamanlar yaptık, ya da düşündük… Kimimizde bunları bile düşünmeden bıraktık her şeyi, boş ver dedik. Zaman değişti dedik. Çile çekmeye gelmişiz bu hayata dedik. Bir süre hiç bir şey düşünmeden geçiştirdik hayatımızı!

    Ama uzun, ama kısa bir süre sonra; ayağımız bir çakıl taşına takıldı değil mi yine? Yarım kalan yanımızı; bilmeden arayıp da bulamadığımızın ne olduğunu aramaya çalıştık. Ama hep maddede aradık. Kimimiz yeni bir işte, kimimiz üniversitede, kimimiz farklı gördüğümüz bir insanda aradık. Ama yine olmadı bir süre sonra. Hep çakıl taşı takıldı ayağımıza her birimizin. Kimimizin çakıl taşı büyük, kimimizin ki küçük! Her birimiz içimize gömdük isyanımızı. Her birimiz. Kimimizde sesli isyan etti. Kimimizde içinden. Kimimizde kader utansın dedik, hiç bir şey düşünmeden battı balık yan gider dedik. Bu zamanda kim mutlu ki ben mutlu olayım dedik. Dedik, dedik.

    Zaman değişti demelere; şöyle demelere, böylelere uymayacağız dedik. Ben değişmedim, değişmeyeceğim dedik kimi zaman! Baktık ne yapsak ne etsek olmuyorlar; zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, değişmeyeceğim demelere boş verdik, zamana uyduk ve değiştik! Hepimiz. Her birimiz!

    Hepimiz vefalıyız değil mi kendimize göre? Beni aramayanı bende aramıyorum demelerle. Aramayan aramasınlar la, ben kendi kendime yeterim diyerek geçiştirdik zamanımızı. Hep birileri tarafından hatırlanmayı, aranmayı ümit ettik kimi zaman; kimi zaman arandık, kimi zaman aranmadık, kimi zamanda beni aramayanı bende aramam dedik! Kimi zamanda hiç ummadığımız kişi arayınca önce sevindik hatırlıyor diye, sonra farklı düşüncelere daldık her birimiz. Bu niye aradı şimdi, işi düşmese aramazdı. Şöyleydi, böleydi dedik. Arayanlarımızı bile; bir süre sonra niye arıyor diye düşündük! Kimimizde bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi? zaman değişti dedik, bu zaman böyle dedik. Ben kendime yeterim dedik. Böyleyken böyle dedik! Ama hep ayağımız çakıl taşına takıldı bir süre sonra. Kimi zaman uzun sürdü suskunluğumuz, kimi zamanda kısa sürdü.
    Hepimiz sabırlıyız da değil mi kendimize göre? Bak şöyleydi, ben sabırlıyım demelerle; kızdırmalarla, ayağımız takılsa, ALLAH belanı versin demelerle. Canımız sıkılsa of demelerle. Her şeyin yolunda gittiğini düşündüğümüz zamanlarda bile kimi zaman düşüncelerle, kimi zaman şarkılarla, kimi zaman kendi kendimize mırıldanarak, kimi zamanda sesli söyleyerek. Kimi zamanda sadece düşünerek! İsyan ettik her şeye. Hayatımıza ve kaderimize değil mi?

    Ama ben buyum dedik! Ya Rabbim sen beni biliyorsun dedik! İsyan etmek istemiyorum ama niye hep ben dedik kimi zamanda. İçten içe isyan ettik, kimi zamanda içimize gömdük isyanımızı. Ama her birimiz birbirimizden sabırlıyız değil mi?

    Durum neyi gerektiriyorsa öyle davrandık, zaman değişti dedik; herkesler böyle dedik. Yeri geldiğinde vefalıyız dedik; yeri geldi, beni aramayanı bende aramam dedik! Sabırlıyız dedik! Canımız bir şeye sıkılsa bağırdık, çağırdık; beni benden başka anlayan yok ki, ben seni niye anlayayım dercesine bağırdık! Her şeyimiz o anda kaldı belki kimi zaman! Kimi zamanda hatırladık pişman olduk. Kimi zamanda ben hayatımda hiç bir yaptığımdan pişman olmadım dedik!

    Bu konular o kadar derin konular ki; ben şuyum, ben böyleyim demek bile yanlış oluyor hepimiz için. Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyleyken böylelere, çelişki üzerine çelişkilere; o kadar kaptırmışız ki kendimizi. Her şey o kadar sindire sindire, her şey o kadar yavaş yavaş oluşmuş ki geçmişimizde, her şeyimiz o kadar kalıplaşmış ki; her şeyimiz o kadar lafta kalmış ki!

    “Ama ne yapsak ne etsek olmuyor, ben böyleyim” demeler. Böyleyken böyleyim demeler. Bir süre sonra zaman değişti demeler. Değişmedim, değişmeyeceğim demeler! Olmuyorlar. Olmuyorlar!

    Ne yapsak, ne etsek bir süre sonra hep bir yanımız yarım kalıyor değil mi?
    Ayağımıza takılan çakıl taşının kalp gözümüze çekmiş olduğu perde gerçek huzura erişmemizi engelliyor değil mi?
    Bilemeyip de, farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz halde; hep başka şeylerde aramaya çalışıp da, hep bir süre sonra yarım kalan yanımızın nüksettiği ve bir türlü aramaktan vazgeçemediğimiz; hep bilemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı?

    Kimi zamanda ben her istediğimi yaptım, istemediğim bir şeyi kimse bana yaptıramazlar! Ben istedim mi yaparımlar! Böyle geldim böyle giderimler! Hayatımda hiç pişman olmadım diye haykırmalar! Kimi zamanda yaptığımız her şeyden pişmanlık duymalar! Kimimiz içinde kimi zaman doğduğumuz güne lanet okumalar!

    Olmuyorlar, şöyleler, böyleler, böyleyken böyleler.
    Kimimizin zaman zaman düşündüğümüz, uyguladıklarımızı, kimi zamanda bilmeyerek yönlendiğimiz, daha sonra pişman olduğumuz şeyleri bize yaptıran şeytana boyun mu eğeceğiz hala? Hep bir yanımızı neyin yarım bıraktığını merak etmiyor muyuz? Etmiyor muyduk?

    Kimi zamanda ben kimseye boyun eğmedim demeler, istemediğim bir şeyi bana kimse yaptıramazlar. İçimizde kaçımız biz diyor peki? Hepimiz şeytanın oyuncağı olmuşuz; kimimiz az, kimimiz çok, kimimiz de zaman zaman. Kimimizde boş vermişiz. Böyle gelmiş böyle gider demişiz. Kimimizde benim içimde şeytan yok, olamaz demişiz.

    Ey cemaati müslimin! Ey insanoğlu! Kimimiz zaman zaman; kimimiz bazen, kimimizde hala yapıyor ya da düşünüyor bunları! Kimimizde zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere o kadar kaptırmışız ki kendimizi; boş ver demişiz bırakmışız her şeyimizi. Ama bir yanımız eksik kalıyor değil mi bir süre sonra. Ne yapsak ne etsek olmuyorlar.

    Farklı olan hiçbirimiz yok aramızda; kimimiz az, kimimiz çok, kimimizde zaman zaman. Hepimiz yaptık bunları. Hiç birini yapmadım diyebilenimiz yok aramızda! Ben de dâhilim bu cemaate! Hepimiz, her birimiz! Şuan dünyada yaşayan herkes dâhil!

    Hepimiz! Her birimiz için geçerli bunlar! Kimimizin az, kimimizin çok! Hiçbirimizin hiçbirimizden farkımız yok! Hepimiz insanız.

    Zaman birlik ve beraberlik zamanı!

    Ahir zamandayız!

    Herkes anlamak isteyen yanıyla anlasın lütfen; anlamamak isteyen yanıyla değil!


    Kimimiz az yapıyoruz, kimimiz çok yapıyoruz, kimimiz düşünüyoruz. Kimimiz düşünmeyi bile bıraktık bu noktalara gelmeden. Hepimiz farklı ortamlarda, farklı şartlarda, farklı koşullarda geldik belki bu günlerimize; ama bilmeden; farkında olmayıp ta her birimizin aramaktan vazgeçemediği aynı.

    Kimimiz az. Kimimiz çok. Ama sonuçta yaptık. Kimimiz düşündü. Kimimiz bu noktalara bile gelmeden kader dedik. Boş ver dedik! Geçiştirdik hayatımızı.

    Bu zaman zaman değil. Bu zaman ahir zaman!
    İnsanlığımız için, her birimizin; birlik ve beraberlik içinde olması gereken zaman! Önce insan olduğumuz için, sevgili, saygılı ve hoşgörülü olma zamanı. Önce yaratandan ötürü, sonra insanlığımızdan ötürü!

    Hala yapanlarımız, yapmayı düşünenlerimiz, ya da düşünecek olanlarımız, ya da bir zamanlar yapmış olup ta bırakanlarımız.
    Kısacası yaşadıklarımız.
    Her birimizin birçok yönü farklı olsa da; her birimiz önce yaratanımızdan ötürü kardeşiz. Bilemeyip de farkında olamadan aramaktan vazgeçemediğimiz de aynı…

    Bütün söylediklerimizin, bütün söyleyebileceklerimizin, düşündüklerimizin, düşünebileceklerimizin arkasında olabiliyor muyuz her birimiz her zaman? Her birimiz! Hepimiz!

    Ben diye bir şey yok hiçbirimiz için. Her birimiz için, düşünenlerimiz, düşünebilecek olanlarımız, yapanlarımız, yapacak olanlarımız; bunlar hepimizin içindekiler!

    Hepiniz sıkıldınız değil mi? bu deliden mi sıkıldınız acaba? Yoksa bunların gerçekliğinden mi sıkıldık her birimiz? Yoksa içimizde ki mi sıkıyor her birimizi?
    Kalıplaşmış olan, hayatımızda ki her şey! Değişmedim, değişmeyeceğim demeler! Düşüncelerimiz mi sıkıyor her birimizi. Yoksa kalp gözümüzde ki perde mi sıkıyor.

    Birçoğumuz benlere devam ediyor!
    Her birimiz kendi kendimizi her geçen gün biraz daha değiştiriyoruz. Değişmeyeceğim demelere rağmen! Olmuyorlar değil mi ama? Ne yapsak ne etsek olmuyorlar!

    Kalp gözümüzdeki perde gerçekleri kabullenmek istemiyor değil mi? bir yanımız anlamak istiyor, bir yanımız anlamak istemiyor! Kimimizin başı ağrıyor belki, kimimiz de mayışmaya benzer bir şekilde uyukluyor. Kimimizin de kalbi sızlıyor, kalplerimiz sıkışıyor. Kimimizin de damarlarımızdan, iliklerimizden kanımız çekiliyor. Daha o kadar olay var ki; kalp gözümüzde ki, içimizdeki vesvese veren kötü sesin, her birimizin uyanıp gerçek huzura erememesi için; o kadar farklı acılar veriyor ki bedenimize. Olmuyorlar! Sıkıldıklar! Her birimiz için geçerli bu ve benzeri durumlar. Kimimiz için çok. Kimimiz için az. Kalp gözümüzdeki perdeye ne kadar uymuşsak o kadar çok oluyor her birimiz için. Az uymuşsak da az oluyor.
    Her birimiz huzur istemiyor muyuz?
    Esneyenlerimiz ağızlarımızı kapatalım; içimizde duramayan şeytanın, bedenimizi terk ettikten sonra tekrar içimize girmemesi için.

    Her birimiz önce kendimizi anlamalıyız. Sonra birbirimizi anlamalıyız. Gerçek huzura erişebilmemiz için! Hiç birimiz bu dünyaya sebepsiz yere gelmedik!

    İstedikten sonra öyle bir anlarız ki aslında. Kendi istediğimiz bir şey olsa, dağı taşı deviririz yine anlarız her birimiz. Hani istediğimiz her şeyi yapardık her birimiz. Ama bu sefer farklı değil mi? bu sefer bir yanımız anlamak istiyor; bir yanımız anlamak istemiyor! Kendimiz için anlamalıyız her birimiz! ALLAH rızası için anlamalıyız her birimiz. Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, boş ver demelere kulak asmamak için anlamalıyız her birimiz. Ve birlik beraberlik içinde yapmalıyız yapılması gerekenleri. Ne istediğini, ne aradığını, ne yapması gerektiğinin farkında olan bir ümmet olmalıyız artık.

    Her birimizin istediklerinden önce; ilk önce rabbimizin, yaratanımızın ne istediği önemli biliyor musunuz?

    Niye, ne için, ne maksatla, ne amaçla, ne yapmak için yaratıldığımız önemli. Dünyaya ne maksatla, ne yapmak için gönderildiğimiz ve üstümüze nelerin düştüğünü bilmemiz, üstümüze düşenleri ne kadar yapabildiğimiz önemli!

    İçimizdeki; kötü sesin, vesvese veren şeytanın ve dünya malına, dünyalık şeylere tamah eden nefsimize uyarak maddede aradığımız, dünyalık şeylerde aradığımızı bulabildik mi bugüne kadar? Bulamadık değil mi hiçbirimiz?

    Her yeni insan, her yeni olay, ufkumuza diktiğimiz her şey bizim için yeni bir başlangıç oldu değil mi? her birimiz için. Ama bunların her biri bir süre oyaladı bizi. Kimisi kısa bir süre, kimisi uzun bir süre.

    Biz nereye gidiyoruz?
    Her birimizin ateşini kendisinin götüreceği cehennem çukuruna; şu zamanda yaşayan
    Her birimiz nasibimizi alacağız; ateşimizi kendimizin götüreceği cehennem çukurundan!

    Hepimiz huzur arıyoruz ama nerde, nasıl arayacağımızı bilmiyoruz aslında değil mi? bedenimiz arıyor diyoruz kimi zaman, kimi zamanda yüreğimiz arıyor diyoruz. Her birimizin arayışı ne biliyor muyuz peki?

    Dünyevi konularda arayıp ta bir türlü bulamadığımız, bizi belli bir süre oyalayan ve bir süre sonra eksik kalan yanımızı yarım bırakan ve aramaktan vazgeçemediğimiz arayışımız ne biliyor muyuz? Bulabildik mi? kimimizde az, kimimizde çok; hala eksik noktalar var değil mi zihinlerimizde?

    Bedenimizin aradığı bir arayış içinde, dünyalık şeylerde; nefsimize tamah ederek aradık belki birçoğumuz. Ama bulamadık değil mi?

    Biliyor musunuz? Aslında ruhumuz bir arayış içinde; ama her şey o kadar kalıplaşmış ki dünyada, şeytana o kadar kul, köle olmuşuz ki, kimimiz az, kimimiz çok. Ruhumuz daralıyor!

    Her birimizin arayışı aynı;

    Ruhlarımız;

    —Nefesiyle hayat bulduğumuzu; bizi yaratandan ötürü, nefesiyle hayat bulduğumuzdan dolayı parçası olduğumuzu;

    Rabbimizi arıyor!

    Rabbimizi. Rabbimize olması gereken sevgimizi arıyoruz her birimiz!

    Her birimiz cehennemden nasibimizi alacağız. Kimimiz az, kimimiz çok.

    ALLAH cezamızı verecek!

    Yaradılışımızın sebebinden başlayıp, devamında gelenlerin farkına varıp uygulayabilirsek; rabbimize olan/ olması gereken sevgimizin farkına varabilirsek; sadece bizim değil, bizden sonra gelecek olanlarımızın da vebalini biraz azaltabiliriz belki!

    Bu zaman zaman değil! Bu zaman ahir zaman! Şeytanın köleleri olmaya, şeytanın kuklaları olmaya; ruhumuzun aradığını, nefsimize uyup dünya malında aramaya ne kadar devam edebiliriz? Bu bizi nereye götürebildi? Nereye götürecek? Nereye götürebilir?

    Kimimiz az yaptık, kimimiz çok yaptık. Kimimiz de düşündük. Kimimizde düşünüp uygulamaya kalktık; uygulayamadık/ uygulamadık. Kimimizde bunları bile düşünmeden kader dedi. Zaman değişti demelere uyup bir yandan da farklı olduğumuzu düşündük! Peki, hangi konuda ne farkımız olması gerekiyor bilebiliyor muyuz?

    Her birimiz başımız dik yürüyoruz değil mi genellikle; kimi zaman herkese güçlü olduğumuzu, farklı olduğumuzu gösterebilmek için, kimi zamanda yeni uğraşımızın eskileri geride bıraktığını düşünüp, ben buyum diyebilmek için. Kimi zamanda ben değişmedim, hiç bir şeye boyun eğmedim diyebilmek için başımız dik yürüyoruz değil mi?

    Ama zaman zaman düşüncelere dalıp önümüze bakarak yürüyenimiz olmuyor mu? Olduğu zaman oldu değil mi birçoğumuzun? Olmadı diyebilenimiz var mı içimizden?
    Dalıyoruz değil mi bazen eskilere; yanlışlık nerde diye düşünüyoruz kimi zaman? Eksik nokta nerde diyoruz belki bazılarımız; ama ne yapsak, ne etsek bulamıyoruz değil mi?
    Olmuyor demeler, şöyle demeler, böyle demeler, ben buyum demelere, böyle gelmiş böyle gider demeler, zaman değişti demeler. Artık herkesler böyle demeler.

    Ben diyenlerimizin olduğu; girdiğim her ortama baktığımda: ‘’biz diyorum, nerde hata yaptık, nerde yanlış yaptıkta böyle olduk, insanlarımız niye bu hale geldi, biz niye böyleyiz, eksik nokta ne?’’ diye geçiriyordum eskiden içimden.

    Hiçbirimizin yalnız olmadığını bildiğim halde, Müslüman olduğumuz halde, eksik olan noktamızı bulamadığım ve bulamadığımız için; her birimizin ben dediği için; sığıntı gibi hissediyordum kendimi; bazen de sığıntı gibi duruyordum hiçbir şey düşünmeden. Biz diyordum. Niye böyle olduk!

    Başım önümde, yere bakarak yürüyordum hiç bir şey düşünmeden.

    Zaman zaman başı yerde gidenlerimize; birçok zaman başı dik yürümeye çalışanlarımıza soruyorum;

    Arayışımızın ne olduğunu bulamayıp, şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu perde yüzünden, dünya malına tamah eden nefsimize uyup dünya malında aradığımız halde bulamadığımız huzurumuza rağmen başı dik gezmeye çalışanlarımız!
    Bilmeden arayıp ta bulamadığımızı dünya malında arayıp başı dik gezdiğimiz halde, ama uzun ama kısa bir süre sonra; düşüncelere dalıp, başımız eğik; yere bakarak yürüdüğümüz halde!
    Sonra zaman değişti demelere uyup, ben farklıyım deyip dik durmaya çalışarak; kime göre neyi göstermeyi, neyi ispatlamayı; kendimizi herkese farklı göstermeye çalışarak ne yapmaya çalışıyoruz? Kime göre; neyi ispatlamaya çalışıyoruz?

    Rabbimiz her zaman her yerde yanımızda ve daim her şeyimizi biliyor.

    Bu zaman zaman değil! Bu zaman ahir zaman! Rabbimizin bildiği ‘’ilahi takdir’in’’ gerçekleşmesine az kalan zaman.

    Bu zaman insanlarımızın, her birimizin; neden yaratıldığının, neyi aradığının, ne maksatla, ne yapmak için dünyaya gönderildiğinin, üstüne düşenlerin ne olduğunun, ne kadarını yapıp, ne kadarını yapmadığının, farkına varıp; birlik beraberlik içinde, içimizdeki şeytanı susturup yapmamız gerekenleri yapmamız gereken zaman!

    Rabbimize sığınma zamanımız!

    ALLAH cezamızı verecek!

    Bu sanal dünyaya imtihan için gönderildik her birimiz. Ama kalp gözümüze şeytan tarafından takılan perdeye, dünya malına tamah eden nefsimize uyup, o kadar dünyalık şeylere kaptırmışız ki her birimiz kendimizi. En aydınlık olduğunu düşündüğümüz zamanda bile; ama uzun ama kısa bir süre sonra her şey karanlık oluyor birçoğumuz için!

    Hepimiz, her şeyin farkına varsak da varamasak da; her birimizin ateşimizi kendimizin götürecek olduğumuz cehennemden nasibimizi alacağız. Cezamızı çekeceğiz! Ve uyanamazsak gaflet uykumuzdan daha da çok nasibimiz olacak, her birimizin ateşimizi kendimizin götüreceği cehennemden!
    Rabbimizin bildirdiklerine rağmen; şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu perde yüzünden, dünya malına tamah eden nefsimize uyup dünyalık şeylere, günü birlik şeylere yönelince uğratılacağımız cehennem azabından korkmalıyız!

    Hesap günü geldiğinde her birimizin ne yapacağı, nasıl azap çekeceği korkutmuyor mu? Rabbimize yönelmeden yaptıklarımızın sonunda nasıl yanacağımızı biliyor musunuz?

    İşlediğimiz günahlar yüzünden her birimiz cezalandırılacağız! Ve hesap gününde; dünyada olduğu gibi, şuan olduğu gibi; aman beni şöyle bilmesin demelerin, aman benim hakkımda yanlış bir şey düşünmesin demelerin arkasına saklanamayacağız. nasıl olsa sadece ben biliyorum; farklı anlatsam, gizlesem ne olacak ki dediklerimiz bile ortaya çıkacak.

    Hesap gününde her şey ortaya çıkacak! Gerçekler ve olması gerekenler! Ve hepimizin, her birimizin; yaptığı, yapmadığı, yapması gerektiği halde yapmadığı her şey ortaya çıkacak. O zaman dünyada olduğu gibi bahanelerin, zaman değişti demelerin, şöyle demelerin, böyle demelerin, böyleyken böyle demelerin, ben var ya ben demelerin, arkasına saklanamayacağız.
    Her birimiz yaptıklarımızın da, düşündüklerimizin de hesabını yaratana, Rabbimize vereceğiz! Hepimiz!

    Her şeye rağmen hala başı dik yürümeye çalışanlarımıza soruyorum? Kime göre, neyi ispatlamaya çalışıyoruz? Hala başımız dik yürüyebiliyor muyuz? Ya da yürüyebilecek miyiz? Bunlardan öte; en önemlisi; Rabbimizin huzuruna çıktığımızda başımız dik olabilecek mi?

    ALLAH cezamızı verecek!
    Ve o zaman dönüşü olmayacak hiç bir şeyin!

    Hepiniz susmamı istiyorsunuz değil mi? sus diyor kiminiz! Yeter artık neler saçmalıyorsun diyorsunuz belki de. Kiminiz bağırmak istiyor bu deliye, kiminizde gürlemek istiyor! Belki dövmek isteyenlerimiz de vardır aramızdan.

    Bir taraftan da hayatta hiç istemediğiniz kadar konuşmak istiyorsunuz belki, haykırmak isteyip de içinizde bile sessiz bıraktığınız konuları bağıra bağıra konuşmak istiyorsunuz belki. Bu deliye akla hayale gelebilecek ne kadar hakaret varsa söylüyorsunuz belki içinizden.

    Bir taraftan konuşmak istiyorsunuz, bir taraftan bu deli ne diyor diyorsunuz; bir taraftan da konuşmak istiyorsunuz, hiç susmadan konuşmak. Kiminizde delidir ne yapsa yeridir diyor belki de.

    Diyorsunuz her şeyi, hayatınız da hep sustunuz belki birçok zaman, birçok şeyi konuşmak istiyorsunuz belki ama konuşamıyorsunuz değil mi?

    Ben ne istediğimi her zaman bildim diyoruz, kimi zamanda ne istediğimi ben ne zaman bildim ki şimdi bileyim diyoruz. Bu deli ne anlatıyor diyoruz belki kimimiz.

    Ama şimdi ne istediğimizi, ne düşünmemiz gerektiğini, ne yapmamız gerektiğini, bu deliden kurtulmak için ne yapılması gerektiğini..

    Kafamız allak bullak belki de. Bütün düşüncelerimiz birbirine girdi değil mi?

    !iyi!
    Ben var ya benlere, istesem dağları taşları yerinden oynatırım demelere, biz böyle gördüklere, böyle gelmiş böyle gider demelere, zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, böyleyken böyle demelere! Artık çok geç kimse değişmez demelere, ben hiç değişmedim demelere, ben yalnızım demelere, yalnız geldim yalnız gideceğim demelere, beni benden başka anlayan yok demelere, yalan dünya demelere.

    Devam etmek isteyenlerimiz devam etsinler. Her birimiz birçok şeyi düşünebilecek yaştayız. Kendi eksikliklerimizin de, kendi noksanlarımızın da farkında olabiliriz her birimiz.

    Olurda bir gün ayağımız taşa takılırsa, tutunacak bir dal ararsak, neden böyle oldu diyecek olursak, biz nerde yanlış yaptık da böyle oldu dersek, her şey için geç kalındı diyecek olursak. Boş boş etrafımıza bakıp, kimi zamanda dalarsak derin düşüncelere.
    Bunları hatırlayın size zahmet! Düşüncelerimizi hatırlayın size zahmet!

    Olurda bir gün gerekir belki!

    Olurda bir gün; bir deli vardı bir zamanlar; bir şeyler karalamıştı ulaştırabildiği herkese ulaştırmaya çalışmıştı. Konuşmamıştık, konuşmaya çalıştığında susturmuştuk, ya da bir araya gelmemiştik, bir araya gelmek istememiştik; deli deyip gülüp geçmiştik. Vb. diye düşüncelere dalarsak.

    İnsanlığımız için, kendimiz için, çoluk çocuğumuz için, ailemiz için, büyüklerimiz için, belki de hiç tanıyamadığımız insanlar için; dünya ve Ahiret hayatındaki saadetimiz için;

    En önemlisi ALLAH rızası için!

    Hepimiz bir araya geliriz ve nerde yanlış yaptıkları değerlendirip; yapmamız gerektiği halde yapmak için geç kaldıklarımızı yapabiliriz belki.

    Tabi o zamana kadar ilahi takdir tecelli etmezse!

    **************************************************************



    Amacın ne hacu




  • bu ne be kardeşim
  • quote:

    Orijinalden alıntı: PhoenixBurn


    quote:

    Orijinalden alıntı: delinin biri

    Hep bilmediğimiz farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı hepimiz?

    Olduk değil mi? ama bulamadık.

    Daha önce tanıdığımız arkadaşlarımızdan kaçıyla görüşüyoruz; bir kaçıyla görüşüyoruz belki, belki de hiçbiriyle görüşmeyenlerimiz çoğunlukta. Bazılarımız bu durumu anlamadığını ve düşünmeyi bıraktığını söylüyor belki de. Birçoğumuz için fark eden bir şey yok aslında. Bazılarımız ise sırf değişmedi desinler diye haberleşmeye devam ediyor. Bir de birçoğumuzda olan şu düşünce; beni aramayanı bende aramıyorum.

    Zaman değişti değil mi? artık herkes böyle. Bir zamanlar çocukluğumuzu paylaştığımız, aynı sınıfı paylaştığımız, aynı mahallede oturduğumuz, aynı yerde çalıştığımız. Kısacası tanıdığımız herkes. Acısıyla-tatlısıyla kimisiyle beş gün, kimisiyle beş ay, kimisiyle beş sene, kimisiyle de daha uzun bir süre beraber olduğumuz. Tanıdıklarımız, arkadaşlarımız, akrabalarımız.

    Aslında değişen zaman değil bunun farkında mıyız acaba? Değişen insanlar, biziz! Hiç kimsenin bizi anlamadığını düşünüyoruz, bizi anlamadıklarını düşündüklerimizi de anlamaya çalışmayı bırakın; muhatap olmaya bile tenezzül etmiyoruz değil mi? ne oluyor peki sonuçta? Herkes kendi içinde yaşıyor bir şeyleri, çok küçük şeyler bile olsa yeri geldiğinde taşınamaz hale geliyor. Çağımızın en büyük sorunu iletişimsizlik. Ve bunun getirisi her zaman kendini yalnız hissetme.

    Zaman değişti. Şimdi bulunduğumuz ortamlardaki arkadaşlarımız, tanıdıklarımız, muhatap olduklarımızda bir süre sonra eskiyecek o zaman; bulunduğumuz ortamlardan ayrıldığımızda. Onlarla paylaştıklarımızın da, şuan ki arkadaşlarımızın da, tanıdıklarımızın da bir anlamı olmayacak. Onlarda unutulacak. Sonuç ne olacak peki? Yalnızlığımız devam edecek. Hani bir de şu kimse anlamadı, zaten anlayamaz düşüncesi var ya. Bu her şeyi açıklar değil mi sizce?

    Nerde olursak olalım, kimle ne yaparsak yapalım; zaman geçince bir anlamı olmuyor değil mi hiç birimiz için. Olmayacakta böyle devam ettikçe.

    Aman boş ver diyenlerimizde olabilir içimizden, her şeye boş vere boş vere nereye kadar gidebiliriz? Böyle iyi, ben yalnızlığımla mutluyum diye teselli edip duracağız değil mi kendimizi. Kimse anlamadı, anlamaz, anlayamaz, anlamasını da beklemiyorum deyip duracağız değil mi?

    Hiç birimizin kendini yalnızlığa mahkûm etmeye hakkı yok!

    Arkadaşlarınızın, tanıdıklarınızın değerini bilin. Ne görüşte, ne fikirde, ne halde, ne kadar uzakta olursa olsun; hepimizi yaratan tek!

    Teknoloji ne kadar gelişti değil mi? Şu da bir gerçek ki; teknoloji ne kadar gelişirse; insanlar birbirinden o kadar uzaklaşıyor. Herkes kendini yalnızlığa, birçok şeyi kendi içinde yaşamaya başlıyor. Ve böyle devam ediyor. Ve dur denilmediği sürece yalnızlıklar devam edecek. Daha da kötü olacak, daha da dayanılmaz olacak. Ama buna dur demek çok kolay. Çözümü de çok basit, ama ya göremiyoruz, ya göz ardı etmek işimize geliyor/ya da görmek istemiyoruz.

    Şu zamanda kızlar ilk bakışta erkek olarak değerlendiriyor karşındakini. Erkeklerde ilk bakışta kız olarak değerlendiriyor. Kimsenin insan gözüyle değerlendirdiği yok kimseyi.

    Bugüne kadar ömrü hayatımız boyunca tek bir kişiye kızmadık mı aslında; kendimize. Birine bağırmamız bile aslında kendimize bağırmamız olmadı mı? Neden mi? Çünkü kendimizi ifade edemediğimizden. Kendimizi ifade edebilmiş olsak karşımızdaki anlar.

    Kendi kendimize düşünüp kızmadık mı hep? Hiç kimseye anlatmak istediklerini anlatamıyorsun. İfade etmen gerekenleri ifade edemiyorsun, niye düşünmüyorsun diye!

    Ailesiyle sorun yaşamayan kimse nerdeyse kalmadı bu zamanda. Zaman değişti değil mi? Birçoğumuz çocukluğunda sorun yaşadı, çevreden, ortamdan, aileden. İlgi göremedi ailesinden. Anlatmak istediklerini, ifade edemediklerini hep yuttu. Ne oldu? Yalnız kaldık hepimiz değil mi? “beni benden başka anlayan yok” diyenler kervanına katıldık hep. Peki, beni benden başka anlayan yok diyenlerimize soruyorum? Kendinizi anlayabiliyor musunuz? “Ben anlarım kendimi” diyenlerimiz. Nasıl anladığınızı anlatsanıza bana? -unutarak, farklı olduğunu düşünüp, bir süre sonra öyle yapmışçasına hatırlayarak mı? Yada aman! Boş ver! Diyerek mi?

    Kendimizi gerçekten anlayabiliyor muyuz? Ben vereyim cevabını. Kendi içimizde tuttuklarımızla, kendi içimizde yaşadıklarımızla. Herkese belli ölçüler doğrultusunda yaklaşmakla. Sorunlarımızı içimize atarak, bir süre sonra boş ver diyerek; kendi kendine üzülerek değil mi?
    Ama zaman değişti değil mi? artık herkes böyle. Kimse kimseyi anlamıyor bu zamanda! Peki, hiç birbirinizi anlamayı denediniz mi? çok denediniz değil mi? yok ne desen boş. Olmuyor. Herkes böyle. Herkes kendini kurtarmaya çalışıyor. Herkes bir yol tutturmuş gidiyor ama nereye gittiğini biliyor mu acaba? Nereye gittiğimizi bilen varsa bana da söylesin? Yâda durun ben söyleyeyim: yalnızlığa! Ve her geçen zamanda daha da büyüyor yalnızlığımız.

    Çocukluğumuzu yaşayamadık belki birçoğumuz. Bazı sebeplerden dolayı ailemizden ilgi göremedik belki de. İş, güç, koşuşturma. Ailevi problemlerden dolayı. Ama her birimiz kendi çocuklarına göremediği ilgiyi gösterecek değil mi? onlar seviyorsunuz? Peki, mutlu bir çocuk gördüğünüzde içiniz burkulmuyor mu? Yalnızlığınız aklınıza gelmiyor mu? Kendi çocukluğumuz geliyor aklımıza. Bizim çocuklarımız böyle olmayacak diyoruz. Çocukları severim diyoruz kendimize ve herkese. Hangi çocuğa gösteriyoruz sevgimizi? Kendi çocuğumuza gösteririz, bırak bu ağızları demeyin şimdi; her şeyin zamanı var değil mi? zamana bıraktığınız şeyleri, hayallerinizi, mutluluklarınızı gerçekleştirebiliyor musunuz? Çocukluğumuzda ilgi göremedik diye; hiç bir çocuğa gösteremediğimiz ilgiyi kendi çocuklarımıza gösterebilecek miyiz?

    Peki, kardeşleri olanlar bu ilgiyi gösterebiliyor mu? Olmuyor değil mi? kendi çocukluğumuz geliyor aklımıza.

    Yapmak isteyip de, içimizde kalanları yapamadık diye, yeri geldiğinde kendimize bile ifade edemediğimiz kıskançlıklarımız olmuyor mu çocuklara karşı? Sen büyü de gör dünyanın kaç bucak olduğunu diye geçirdiğimiz olmuyor mu içimizden? Bunun yerine onlarla vakit geçirsek. Önce insan oldukları için, yaratılanı hoş görsek, yaratandan ötürü!

    Ama olmuyor değil mi? her şeyimizi kendi içimizde yaşıyoruz. Beni benden başka anlayan yok! Anlayan olmadı! Olamaz. Anlamasını da beklemiyorum zaten.

    Aman kim ne derse, ne düşünürse düşünsün bizim hakkımızda umurumuzda bile değil, değil mi?

    Peki, içimizde kalanlar olsun. Yapmak istediklerimiz olsun. Neden yapamıyoruz?

    Hem, kim ne düşünürse düşünsün benim hakkımda deyip duruyoruz ama kimse hakkımızda bir şey düşünmesin diye hep kabuğumuza çekiliyoruz. Çekildikçe çekiliyoruz kabuğumuza, yalnızlığa itiyoruz kendimizi, yalnızlığa mahkûm ediyoruz.

    Ailemizle yaşadığımız sorunlar yüzünden ailemizle aramızda kopukluklar oldu değil mi zaman zaman? Peki, onlar büyük, onlar göremiyorsa ben hiç görmem, onlar görsün. Şöyle. Böyle. Falan. Filan.

    Bu düşünceleri bir tarafa bırakıp yıkıcı taraf değil de, yapıcı taraf olmaya niye çalışmıyoruz?

    Olmuyor değil mi? beni kıranlarla olmuyor, ne yapsam ne etsem olmuyor!

    Peki, bizi kıranları ne kadar tanıyoruz? Kırıldığımız insanların yaşadıklarının ne kadarını biliyoruz? Yeri geldiğinde yaşadıklarımız yüzünden kırmış olduklarımızın bizi anlamasını bekliyoruz da; neden bizi kıranların niye böyle yaptığını düşünmeye çalışmıyoruz?

    Zaman değişti değil mi?
    İşteler.
    Aman! Boş ver demeler..

    İyi değişsin bakalım.

    İçimizde evlilikten korkmayan var mı? Hatta ben evlenmeyeceğim diyenlerimiz? Evlilik dediğin nedir ki? Alt tarafı bir imza değil mi? peki ya sonrası? Mutlu olup olamama. Zaman değişti değil mi? sevmek yok bu dünyada! İnsani ihtiyaçlar için bir kurum sadece evlilik. İki taraf içinde.

    Televizyonlar bangır bangır bağırıyor değil mi? sevip de evlenenler bile boşanıyor diye? Artık ya nasip ya kısmet diyoruz. En büyük isyanı böyle yapıyoruz yaratana biliyor musunuz? Tepkisiz kalarak. Önümüze ne gelirse onu yapıyoruz. İyi mi kötü mü ne sonuçlar doğuracak diye düşünmüyoruz.

    Peki, liseyi bitirme, üniversiteye girme, bir an önce iş hayatına atılıp hayatını kurmaya çalışma. Vb. bunların sebepleri arasında sadece okuma, çalışma hevesi mi var? Yoksa hayatınızı kurtarma, kendinizi garantiye alma, çevrenizdekiler başaramadı demesinler diye. Evlenip de anlaşamazsanız eğer, tabi evlenmeyi düşünüyorsak; ben kendime yeteyim düşüncesi mi? hepimiz için geçerli bu! Hepimiz maddeye yönelmişiz. Başka her şeyi silmişiz. Önce okumak/önce çalışmak/önce evlenmek ama değil mi? bunları halledince gerisini hallederiz. Peki, her şey istediğiniz gibi gidiyor mu? Sıkıntı ve stres. Tek nedeni yalnızlık. Bir konuşabilsek öyle rahatlayacağız ki aslında; ama farkında bile değiliz.
    Ama kendi içimizde yaşamamız gerekenler var değil mi? peki kendi içimizde yaşayabiliyor muyuz? Yaşayamıyoruz değil mi? ama boş ver diyoruz kendi kendimize. Elbet bir gün düzelir. Peki, o gün neden hiç gelmiyor? Yada hiç gelmeyecek mi? alıştık değil mi artık her şeye.

    Zaman değişti.

    Şu dünyada sevmekten daha değerli, daha anlamlı bir duygu var mı? Var değil mi maddiyat! Peki, şu gerçeği göz önünde bulunduruyor muyuz? Maneviyat maddiyatı kabul ediyor da; maddiyat maneviyatı neden kabul etmiyor? İkisi bir arada olmuyor değil mi? eskiden nasıl oluyordu peki? Zaman değişti ama değil mi; masallarda o zamanlar.

    Ortam olarak her girdiğimiz ortamda arkadaşlarımız var mı? Ya da her gittiğimiz yerde bir ortamımız var mı? Diyebiliyor muyuz? Kimi zaman diyoruz değil mi? ama bir süre sonra o da olmuyor.

    Olmuyor.

    Benim ömrü hayatım boyunca en büyük sorunum ne oldu biliyor musunuz? İnsanların geceleri bile çıkartmadıkları, şeytanın gözlerine takmış oldukları güneş gözlükleri.

    Hepimiz huzur aramıyor muyuz? Sadece huzur arıyoruz değil mi? bir de bulabilsek aslında.

    Yönelmiş olduğunuz maddiyattan, maddeden; başınızı kaldırıp maneviyatınızı, sevginizi görün artık. Mutsuzluklarınız, yalnızlıklarınız bitmez yoksa! Maneviyatınıza yöneldiğinizde; sıkıntı stres içinde bir türlü halledemediğiniz, istediğiniz gibi olmayan madde bile o kadar kolay olacak ki.

    Her şeyin başı sevgi!

    En büyük hayalimiz huzur değil mi?

    Hepimiz her birimizden zekiyiz, hepimizin birbirinden güzel, farklı özellikleri, meziyetleri var. Hepiniz farklı yerlerde; farklı meslekler yapacaksınız belki, ama mutlu olabilecek misiniz? Hep zamana bıraktığınız mutluluğu, bulabilecek misiniz? Şu an mutlu olamadığınızdan, o zaman gelince mutlu olabilecek miyim düşüncesini çoktan bıraktınız mı yoksa?

    Bazı şeyleri kabullenmek zor mu geliyor? İşteler değil mi hep? Zaman değiştiler. Zaman değişmez bilmiyor musunuz? Bundan bin yıl önceki zamanda aynı değil miydi? Ama o zaman başka aletlerle belirleniyordu değil mi zaman ;) zaman değişmez! Zaman insanlara uyar.
    İnsanlar değişir. Ve yalnızlıkların, mutsuzlukların hüküm süreceği bir hayata doğru sürükleniyoruz hepimiz. Buna dur demek elimizde; sadece iletişimle. Konuşarak. Birbirimizi anlayarak. Ama ilk önce sevgi! İnsan olduğumuz için. Önce insanları sevmeliyiz.

    Hepinizi güneş gözlüklerinizi çıkartmaya davet ediyorum! Tabi ben mutsuzluğumla, yalnızlığımla, kendi içime attıklarımla mutluyum diyebiliyorsanız o başka.

    İnsan olduğunuz için sevin birbirinizi. İnsanları sevin. Ve muhabbet edin. Ne konuda olursa olsun. Bir süre sonra birçok şeyin değiştiğini göreceksiniz. Ve içinize atıp da zamanın unutturduklarını bile hatırlayıp, bütün sorunlarınızdan kurtulacaksınız.

    Mutsuz olmak istemiyorsanız tabi ki!

    Tabi psikologa falan gitmeyi düşünmüyorsanız? Ama deli derler değil mi psikologa gittik mi? uyuşturucu ilaçlar haricinde yapabildikleri hiç bir şey yok. Aslında her şeyin çözümü o kadar basit ki; sadece sevgi, saygı ve iletişim. Muhabbet. Başka bir şey değil.

    Ama zaman değişti demeler, işte demeler, aman! Boş ver demeler!

    O kadar kör etmiş ki gözlerimizi, en aydınlık anda bile önümüzü göremiyoruz.
    İsteyenler zaman değişti demelere, işte demelere, boş ver demelere devam etsinler. Bu dünya mutlu olmak için kısa, mutsuz olmak içinse çok ama çok uzun.

    Her şeyi zaman diye kestirip atmak yerine, bazı şeyleri de biz yapmaya çalışalım; kendi hayatımız ve sevdiklerimiz için.

    Çağa uyacaksın ama değil mi? bu çağı bu hale getirenler insanlar değil mi?

    Ben istesem dünyayı devirir, dağı taşı yerinden oynatırım ama işte deyip duruyoruz değil mi? istedikten sonra yapabileceklerimizin farkında değiliz ama?

    Yeri geldiğinde bildiğimiz bir konuda bile hata yapabiliyoruz değil mi? çok basit bir konuda bile hata yapabiliyoruz. Mesela bildiğimiz bir soruyu yanlış yapabiliyoruz, cevabı öğrendikten sonra; biliyordum nasıl yapamadım diye kızıyoruz değil mi kendimize?

    Ailemiz bize güvenmiyor değil mi? ama biz kendimize yeteriz. Herkese karşı kendimizi kanıtlamaya çalışıyoruz/ çalıştık bir süre olmayınca bıraktık belki; ilk önce kendimize kanıtlasak her şey çözülecek aslında biliyor muyuz? Ama olmuyorlar, işteler, zaman değiştiler, artık herkes böyleler.

    Ailemizden ilgi göremedik belki; sorunlar yaşadık, istesek aslında bütün sorunları anında çözebiliriz değil mi? ama olmuyor! Ne yapsak, ne etsek olmuyor! Yaptığımız her yanlışta biraz daha kabuğumuza çekiliyoruz. Ama her zaman ben kendime yeterim; beni benden başka anlayan yok, anlamadı; anlamasını da beklemiyorum zaten deyip duruyoruz değil mi? ama kendimizi çevremize karşı, ailemize karşı göstermeye çalışıyoruz. Ne yapsak olmuyorlar, işteler, şöyleler, böyleler. Bütün sorunlarımızı çözebileceğimizin farkındayız aslında ama olmuyor değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor? Her yeni kırgınlık biraz daha kabuğumuza çekilmemize sebep oluyor. Hep demiyor muyuz: -zamanı var; gün gelecek her şey düzelecek.

    Hep tek bir şeye yönleniyoruz değil mi? onu başardım mı her şeyi yaparım diyoruz. Kimini yapıyoruz, kimini yapamıyoruz; peki mutlu olabiliyor muyuz? Yetmiyor değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor. Hep bir yanımızda eksiklik oluyor. Düşünmemek için uyukluyoruz belki, başka uğraşlar buluyoruz kendimize. Ben güçlüyüm deyip alıştım deyip, unutuyoruz sorunlarımızı. Ama ne yapsak ne etsek olmuyor.

    Kendimize haykırarak bir şeyleri anlatmak istediğimizde bile susuyoruz, hep zamanı var bekle diyoruz. Gün gelecek. Şunu yapacağım, bunu yapacağım; her şey yoluna girecek diyoruz. Ama o gün geldiğinde de olmuyor değil mi? bir şeyler düzelmiyor. Daha da kötü oluyor. Yalnızlığımız, hayata küskünlüğümüz, mutsuzluğumuz daha da artıyor, daha da acı verici oluyor değil mi? hem kimsenin anlamasını istemiyorum diyoruz, hem herkes anlasın diyoruz. Hiçbir şey yapmıyoruz kimse anlamasın diye. Üzgün zamanlarımızda biri bizimle ilgilendiği zaman bize acıdığını düşünüyoruz belki, kendi kendimize acıyoruz sonra, kendi kendimize kızıyoruz. Başkalarının üzüldüğünü gördüğümüzde kendi üzüntülerimiz geliyor aklımıza, ilgileniyoruz, sonra ona acıdığımızı düşündüğünü zannediyoruz. Bazen de güçlü olduğumuzu gösterebilmek için kayıtsız kalmaya çalışıyoruz. Ama hep ben yapardım, yapabilirdim, niye yapmadım, ben var ya ben diyip duruyoruz.

    Her geçen gün kabuğumuza biraz daha çekiliyoruz.

    Belki de birçoğumuz bunları bile düşünmeden vazgeçti değil mi? bunları düşünmeyi bile bıraktı. Ben kendime yeterim, beni benden başka anlayan yok. Kimse anlamadı. Anlayamaz zaten beni. Biri anlamaya çalışsa; kim anladı ki beni sen anlayacaksın diyoruz. Çekildikçe çekiliyoruz kabuğumuza. Yalnızlığımız artıyor gün geçtikçe. Ama ben güçlüyüm, yıkılmadım. Yıkamaz beni hiç bir şey diyoruz değil mi? en ufak bir şeyde bile yıkılmıyor muyuz? İçimizdekiler kat kat acı vermiyor mu?

    Bizi gerçekten tanıyan insanlar; gülen gözlerimizin altından süzülen gözyaşlarımızı görebilenlerdir değil mi aslında? Peki, gözyaşlarımızı gizlemek için de her şeyi yapıyoruz değil mi? bir taraftan da herkesin bizi anlamasını istiyoruz. Bir taraftan da beni benden başka anlayan kimse yok. Anlamasın deyip duruyoruz.

    Ailemiz büyüdüğümüzü göremiyor değil mi? Ne kadar uğraşsak da bize güvenmiyorlar! Ama onlar da biliyorlar aslında bir gün güvenebileceklerini.

    Bizi anlamıyorlar değil mi? Peki, biz onları ne kadar anlayabiliyoruz? Bir yanlışlık yaptıklarında, isteseydim müdahale ederdim; düzeltirdim, dağı taşı yerinden oynatırdım diyoruz ama yine müdahale edemiyoruz!

    Herkesi silmişiz hayatımızda ama kaybetmemek için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor değil mi? bizi bizden başka anlayan yok. Ne istediğimizi bilen yok. Peki, biz kendimizi anlayabiliyor muyuz? Ne istediğimizi bilebiliyor muyuz? Anlayamıyoruz değil mi? beni kimse anlamadı ki, ben nasıl anlayayım diyoruz. Bir anım bir anıma uymuyor ki, yanar-dönerim diyoruz. Ama bir gün ne istediğimi bileceğim ve yapacağım diyoruz değil mi? o gün geldiğinde neden mutlu olamıyoruz? Neden ben yaptım, mutluyum diyemiyoruz? Kendi kendimizi avutuyoruz aslında; yaptım, başardım, ben böyle mutluyum. Böyle geldi, böyle gider diyoruz. Ama hep bir yanımız eksik kalıyor değil mi? kırgınlığımız, yalnızlığımız artıyor gün geçtikçe. Biri bir şey dese; mabedimize dokunmaya kalksa hemen susturmaya çalışıyoruz değil mi? haykırmak isteyip de içimizde tuttuklarımızı, sır dediklerimizi; aman kimse duymasın hakkımda ne düşünürler, bir taraftan hem herkesin anlamasını bekleyerek, hem de hiç kimse anlamasın diye her şeyi yaparak.

    Peki, ne olursa olsun, değişmeyen bir tek şey var değil mi hepimiz için; ben ve yalnızlığım; mutsuzluğum. Ne yaparsak yapalım bir türlü üstesinden gelemiyoruz değil mi? Ama bir gün geleceğiz? Çok yakında? Az kaldı değil mi? Ama bir türlü gelmiyor değil mi o gün? Ne yaparsak yapalım gelmiyor. Olmuyor bir türlü.

    Ailemize bir şeyler yapabileceğimizi göstermek için her şeyi yaparız değil mi? ama hiç bir şeyi yapamıyoruz. Bize güvenmelerini bekliyoruz ama büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz. Büyüdüğümüzü görmüyorlar, görmek istemiyorlar değil mi? peki büyüdüğümüzü kendimize ispatlayabiliyor muyuz? Ben büyüdüm diyebiliyor muyuz? Ben büyüdüm diyoruz, ama neden böyle yapıyorsun diyoruz değil mi? neden çocuk gibi davranıyorsun deyip kızıyoruz kendimize. Bir taraftan herkesin anlamasını bekliyoruz, bir taraftan kimse anlamasın diye elimizden geleni yapıyoruz.
    Her geçen zaman yalnızlığımız artıyor değil mi? mutsuzluğumuz artıyor. Ufacık bir şeyde hata yapabiliyoruz. Nasıl yaptım ben bu hatayı deyip, daha da çekiliyoruz kabuğumuza. Hayattan soyutluyoruz kendimizi. Ama kimse anlamasın diye sahte gülücükler savuruyoruz etrafımıza, bir taraftan herkesin anlamasını istiyoruz, bir taraftan kimse anlamasın diyoruz. Anlamaması için de her şeyi yapıyoruz değil mi?

    Hep büyüdüğümüzü göstermek için büyükler gibi davranmaya çalışıyoruz değil mi? ama büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz bir türlü. Ama bir gün gelecek, her şey yoluna girecek. O gün neden hiç gelmiyor diye isyan ediyoruz kaderimize. Sonra kendi kendimize kızıyoruz neden böyle yapıyorsun diye. Zaman değişti. Artık herkes böyle deyip duruyoruz değil mi? avutuyoruz kendimizi. Olmuyorlar!

    Yalnızlığımız gün geçtikçe artıyor. Aslında büyük işler yapabilecekken, küçücük hatalara takılıp kabuğumuza çekiliyoruz ve bunu neden yapamadın, sen hiç bir şeyi yapamıyorsun, yapamazsın deyip duruyoruz kendi kendimize; kızıyoruz. Bir taraftan herkesin anlamasını bekliyoruz. Bir taraftan da hiç kimse anlamasın diyoruz. Peki, kendimizi kendimize ispatlayabiliyor muyuz?
    Büyüklerimize “bana güvenin, ben büyüdüm” dercesine bakıyoruz ama büyüdüğümüzü kabullenemiyorlar değil mi? ne yapsak, ne etsek büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz. Peki, herkesin bize güvenmesini bekliyoruz ama biz kendimize güvenebiliyor muyuz? Güveniyoruz aslında değil mi? ben var ya! Ben istesem dağları taşları yerinden oynatırdım diyerek. İşteler, öylelerle, böylelerle, zaman değiştiler.

    Bir yanlışlık gördüğümüzde ben bunu yapmam diye önyargıyla yaklaşıyoruz önce. Bir süre sonra aynı yanlışın daha büyüğünü kendimiz yapıyoruz. Sen böyle yapmazdın, sen böyle değildin! Sen bu olamazsın deyip kızıyoruz kendimize. Ben normal değilim diyoruz değil mi kendi kendimize. Herkes anormal zaten, ben nasıl normal olabilirim ki, zaman değiştiler. Şöyleler, böyleler.

    Her şeyimiz büyüdü ama kimse büyüdüğümüzü görmek istemiyor değil mi? yaşımız büyüdü, bedenimiz büyüdü. Her yönden geliştirdik kendimizi; istesek dağları deviririz aslında ama şöyleler, böyleler yüzünden yapamıyoruz. Herkesten kaçmaya çalışıyoruz. Bizi güçsüz zannederler, bizi anlamazlar diyerek, bir taraftan da herkesin anlamasını bekleyerek. Ama her geçen gün kabuğumuza daha da çekilerek. Hayatımız çelişkilerle geçti değil mi hep? Kimse içimizdekileri görmesin diye soyutladık kendimizi.

    Ama büyüdük kimse kabullenmiyor; neden kabullenmiyor diyerek. İşteler, şöyleler diyerek.

    Her şey büyüdü de; bir içimizdeki çocuk büyümedi değil mi? içimizdeki çocuğu büyütemedik. Artık kendimiz için, yalnızlığımızdan kurtulmak için, mutlu olmak için, bir şeyler yapma zamanı gelmedi mi? yoksa şöyleler, böyleler diyerek, yalnızlığımızla, mutsuzluğumuzla, ben kendi kendime yeterim deyip, yetemeyerek; mutsuzluğumuza mutsuzluk, yalnızlığımıza yalnızlık katarak devam etmek mi istiyoruz.

    Bazılarımız belki de bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi her şeyi? Bazılarımız da düşünmekten vazgeçti.

    Yaptığımız her şey boş. Ne yapsak, ne etsek olmuyor. Farkına varmak mı istemiyoruz hala? Bilmediğimiz halde arayıp da bulamadığımızı aramaktan vazgeçebiliyor muyuz?

    Aslında bu işin aslı yok. Bu zamandaki hiç bir şeyin aslı yok. Zaman değiştiler, şöyleler; böyleler diyerek avutuyoruz kendimizi. Böyle devam etmek istiyor muyuz?

    Saçmalık bunlar değil mi?

    Bir yanınız anlıyor; bir yanınız anlamak istemiyor değil mi?

    Kimi zaman büyüklerimizin üzüntüleriyle, kimi zaman sorunlarıyla, kimi zaman tartışmalarıyla, kimi zaman onlarla sorunlar yaşayarak, kimi zamanda onların yokluğuyla geldik değil mi bu günlere? Ben onlar gibi olmayacağım dedik kimi zaman çocukça, gerekirse evlenmeyeceğim, evlenirsem mutlu olacağım, çocuklarımı üzmeyeceğim, kimseyi üzmeyeceğim. Herkes neden mutsuz, kimse mutsuz olmasın, herkesi mutlu edeceğim. Bu nasıl dünya herkes mutsuz; eskiden böylemiydi diyerek; kimi zamanda müdahale etmeyi düşünerek geçmedi mi çocukluğumuz? Belki çok istedik müdahale etmeyi ama korktuk, çekindik; üzüldük, ağladık gizli saklı köşelerde. Çocukluk işte değil mi? ama büyüdük şimdi. Çocuktuk o zamanlar. Çocuktuk. Büyüdük artık. Peki, büyüdük de, niye hala kimse görmüyor büyüdüğümüzü? Neden kimse kabullenmiyor. Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler, aman boş ver diyerek geçiştiriyoruz değil mi?

    Hep bilmediğimiz farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı? Ne istediğimizi bilemedik, düşündük kimi zaman bulamadık.

    Bazılarımız bunları bile düşünmeden bıraktı belki. Kader utansın dedi, kaderim böyleymiş dedi. Bunları bile düşünmeden; her şeye boş ver diyerek, kimi zaman ağlayarak, kimi zaman gülerek geçiştirdi değil mi?

    Başka uğraşlarla geçiştirdik bu düşüncelerimizi, başka uğraşlar aradık hep, başka insanlarla tanışıp konuşmak istedik; ama esas derdimizi: bilmediğimiz, çözemediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle davranmadık mı hep? Davrandık değil mi? ama bir süre sonra olmuyorlar, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler. Engellerine takılmadık mı hep?

    Şunu yaparsam, başarırsam olacak, her şey yoluna girecek demedik mi?

    Kendi sorunlarımızı, ailemizdeki sorunları, çevremizdeki sorunları, bazen de bütün insanların sorunlarını çözebileceğimizi düşünerek başarmaya çalışmadık mı? Başarabildiklerimiz bir süre oyaladı belki bizi, ama beş gün, ama bir yıl, ama bir dakika, ama beş yıl.

    Ama her zaman olduğu gibi bir yanımız yarım kaldı değil mi? ne yaparsak yapalım, bilmediğimiz halde aradığımız; başka uğraşlarla bulmaya çalıştığımızın ne olduğunu bulamadık değil mi?
    Her başarımızın sonu hüsran olunca, her yeni insanla tanışıp bu sefer bilemediğimiz, çözemediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle bakmadık mı her şeye? Hayatımızdaki her şey bir süre oyaladı belki bizi, ama hep bir yanımız yarım kalmadı mı?

    Her yıkımdan sonra biraz daha çekilmedik mi kabuğumuza? Kendi kendimize sözler vermedik mi bir daha böyle yapmayacağız diye? Ama ne olursa olsun bilmediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle yaklaşmadık mı her yeni olaya, gözümüzü diktiğimiz her başarıya, her yeni tanıştığımız insana. Bazılarımız bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi düşünmeyi. Kader dedik. Rabbim böyle uygun görmüş dedik. Hem beni benden başka anlayan yok dedik. Kimi zamanda beni Rabbimden başka anlayan yok dedik. Kimi zamanda isyan etmek istemiyorum ama neden hep böyle oluyor? Neden her şey beni buluyor dedik değil mi? içten içe isyan etmedik mi gerçekte? Ama ben Müslümanım, inançlıyım, Rabbim beni sen biliyorsun. Beni senden başka anlayan yok dedik kimi zaman. Kimi zamanda beni, benden başka anlayan yoklarla geçiştirdik hep, arayıp ta bulamadığımızı.

    Ne aradığımızı bulabildik mi peki? Bulamadık değil mi? çünkü ne aradığımızı bilemedik. Ama her yeni uğraşta, ufkumuza diktiğimiz; bunu başarırsam her şey yoluna girecek diyerek, başarabilirsek bir süre sonra bir yanımızın yarım olduğunu görerek, mutsuz olmadık mı? O zamanlarda mutlu olmak için ben ne yaptım ki bugüne kadar rabbim bana mutluluk versin dedik belki kimi zaman? Mutluluk bana haram dedik belki. Hayattan küstük. Ama bilmediğimiz, çözemediğimiz halde artık her şey bitti diyerek, hiçbir şey yapmayacağım diyerek, kendi kendimize söz verdiğimiz halde, her yeni uğraş; tanıdığımız her yeni insan bizim için yeni bir başlangıç olmadı mı?

    Oldu değil mi? hayatımızda ki her şey yeni bir başlangıç oldu çoğumuz için. Belki birçoğumuz bunları bile düşünmeden, isyan etmek istemiyorum ama neden hep ben diyerek, içten içe isyan ederek, kaderim böyleymiş diyerek, düşünmeyi bile bıraktı belki değil mi?

    Yanlış gördüğümüz bir olayı, hata dediğimiz bir davranışı; bu böyle olmamalıydı demedik mi kimi zaman. Ben böyle yapmayacağım diyerek söz vermedik mi kendimize. Nefret ettiğimiz şeyleri bile daha fazla hata yaparak, kendimize kızarak geçiştirmedik mi? kendimize verdiğimiz sözleri bile tutamadık değil mi kimi zaman? Kendimize güvenemedik. Kendimizden nefret ettik kimi zaman ne istediğini bilmiyorsun diye. Neden ben dedik kimi zaman. Olmadı ama değil mi? ne yapsak, ne desek, bir şeyi başarsak; başaramasak da ne olduğunu bilemediğimiz, arayıp ta bulamadığımız, hep bir yanımızı eksik bırakan ama aramaktan asla vazgeçemediğimizi aramaktan vazgeçmedik değil mi?
    Bazılarımız bunları bile düşünmeden kader dedik, mutlu olmayı hak etmemişim dedik, ben mutlu olmak için ne yapmışım ki mutlu olayım, ben mutlu olmak için bir şey yapmadım, isyan etmek istemiyorum ama neden hep ben diyerek içimize gömdük değil mi isyanımızı? Zaman değişti dedik. İşteler, şöyleler dedik. Hep çelişkilerle geçirdik hayatımızı. Ama her yeni umut bizim için yeni bir başlangıç oldu değil mi yine? Her başarımızda, başarısızlığımızda neden ben dedik hep. Bilmeden aradığımızı, farkına varamadığımızı aramayı bıraktık belki kimi zaman. Ama her yeni umutta yeni bir başlangıç yaptık her zaman. Çelişki üzerine çelişki yaptık hep.

    Güçlü birini gördüğümüzde ona imrendik önce, ben neden bu kadar güçlü değilim diye. Ona benzemeye çalıştık, Sonra ben ondan daha güçlüyüm dedik.

    Daha güçlüsünü bulduğumuzda ona imrendik; eskisine baktık, ben bunu mu örnek almışım kendime demedik mi? ben bunları mı yapmışım demedik mi? dedik değil mi?
    ben kendime yeterim diyerek, beni benden başka anlayan yoklarla, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler diyerek, ben onlar gibi olmayacağım demelerle, mutlu olacağım demelerle, mutlu olmayı hak etmemişim kilerle, bu zamanda kim mutlu olmayı hak etmiş ki ben hak edeyim kilerle. İçten içe haykırmak isteyip de haykıramadıklarımızla, kimsenin anlamasını beklemiyorum demelerle, herkesin anlamasını isteyerek; bir taraftan da kimse anlamasın diye hata üstüne hata yaparak, bilmediğimiz; farkına varamayıp ta aramaktan asla vazgeçmediğimizi aramaya devam ederek, isyanımızı içimize gömerek, her geçen gün kabuğumuza biraz daha çekilmedik mi?

    Aman beni şöyle bilmesinler, benim hakkımda şöyle düşünmesinler demedik mi içten içe. Bir taraftan kimse beni anlamadı, anlamasını beklemiyorum ama gün gelecek mutlaka biri anlayacak diyerek. Kendini sen bile anlayamıyorsun ki, başkası nasıl anlasınlar la, başkalarının bizim için düşünmediklerini, söylemediklerini, kimi zaman içten içe daha ağır hakaretler, daha ağır laflar etmedik mi?

    Ama ben farklıyım dedik değil mi hep? Farkımızın ne olduğunun farkına kendimiz bile varamadık. Ne yapsak, ne etsek olmadı ama. Zaman değişti demelerle, şöyle demelerle, böyle demelerle, artık herkes böyle demelerle, beni benden başka anlayan yok demelerle, ya rabbim beni sen biliyorsun demelerle, beni herkes günü geldiğinde anlayacak demelerle, bir taraftan kimsenin anlamamasını isteyerek, bir taraftan herkesin anlamasını bekleyerek, ben kendime yeterim demelerle, ben kendime yetemiyor muyum demelerle. Çelişki üzerine çelişki kurarak geçirmedik mi hayatımızı?

    Geçirdik değil mi? ama hep bir yanımız eksik kalmadı mı? Ne istediğimizden, ne aradığımızdan emin olamadık hiçbir zaman, bulamadığımız için başka uğraşlarla uğraştık belki buluruz ümidiyle. Ama olmuyor demelerle, ne yapsak, ne etsek beceremedik demelerle, yapamıyoruz demelerle; içten içe haykırmak istediklerimizi bile içimize gömdük. İsyanımızı içimize gömdük hep.

    Ama ne aradığımızı bulamadık hiçbir zaman. Gün gelecek bulacağız ama değil mi? belki buluruz bir gün. Belki mutlu olurum. Belki huzur bulurum. Yok, yok ben mutlu olmak için bir şey yapmadım. Mutlu olmayı hak etmedim. Mutlu olmayı hak etseydim böyle doğmazdım. Şuyum şöyle olmazdı, buyum böyle olmazdı. Demedik mi?

    Dedik değil mi?

    Ne aradığımızın farkına varabildik mi peki? Bilemeyip de neyi aradığımızın farkına varamadık değil mi? ama gün gelecek belki buluruz dedik. Ama o gün hiç gelmedi değil mi? her yeni başlangıca yeni bir umutla bakmadık mı, belki buluruz bu sefer umuduyla. Bulamadığımızı düşündüğümüzde eskileri aramadık mı? Sen böyle değildin demelerle! Mutsuzsun demelerle. Mutsuz olmaya mahkûmsun sen demelerle! Nerde yanlış yaptın diyerek! İsyan etmek istemiyorum ama neden hep benlerle, neden her şey beni buluyor demedik mi hep?

    Bizden zayıf, bizden güçsüz birini gördüğümüzde küçümseyerek baktık hep! Ezmeye çalıştık, güçlü olduğumuzu hissettik kimi zaman, öyle de olmadı değil mi? güçsüzlüğümüz, kırgınlığımız hiç bitmedi. Bitmeyecekte. Ama bir gün biterlerle; nereye kadar böyle gidebiliriz kilerle.

    İçten içe nefret ettik kendimizden, ne aradığımızı, ne istediğimizi, bir türlü farkına varamayıp ta aramaktan vazgeçemediğimizi aramaya devam edip durduk değil mi hep?

    Şöyleler, böyleler deyip durduk hep. Zaman değiştiler. Artık herkesler böyleler.

    Ama bunları birine anlatsak bize çocuk derlerle! Bize deli derlerle! Sen kendine yetemiyor musunlar la, susarak her geçen gün kabuğumuza biraz daha fazla çekilerek geçirmedik mi ömrümüzü.

    İçimizdeki çocuğu susturmaya devam mı edeceğiz? Her ne kadar susturmaya çalışsak ta susturamadığımız, içimizdeki sesler konuşmaya devam edecek!

    Kimi zaman susarak, kimi zaman bakışlarımızla, kimi zaman ağlayarak, kimi zamanda bağırarak, kimimizde sürekli susup içine atarak her şeyi; ailemize, büyüklerimize, çevremize karşı isyanımızı gösterdik değil mi? ben buyum dedik kimi zaman! Ben böyleyim, beni böyle kabullenin dedik. Ama hayatımızdaki herkesin istediğimiz gibi olmasını istedik. Bizim istediğimiz şekilde olmasını istedik hayatımızdaki her şeyin. Hep yapmak istediklerimiz ama yapamadıklarımız oldu değil mi? bunun için yapmamız gerekenleri yapmadık bazen. Kimi zamanda yapmaya kalktık ama yapamadık. Niye yapamadık diye düşündük kimi zaman, kimi zamanda boş ver dedik. Zaman değişti dedik. Şöyleler, böyleler diyerek geçirdik her şeyi değil mi?

    Her yeni üzüntünün ardından yeni bir amaca diktik gözümüzü. Bu yeni bir başlangıç dedik hep. Bunu yaparsam olacak dedik her zaman. Her şey yoluna girecek dedik. Kimini yaptık, kimini yapamadık. Ama hep bir yanımız yarım kaldı değil mi bir süre sonra? Ne yapsak ne etsek olmadı. Kimimiz dışa vurdu isyanını, kimimizde içten içe isyan etti.

    Hep terk etti sevdiklerim paramparça dünyam benim, tanrım beni baştan yarat’larla, aşkım baksana bana’larla, sevdim seni bir kere başkasının sevemem’lerle, ağladıkça’larla, sen ağlama dayanamam’larla, ALLAH belanı versin ALLAH seni kahretsin’lerle, git hadi git’lerle, çabuk olalım aşkım’larla, ALLAH ALLAH ALLAH ALLAH bu nasıl sevmek’lerle, dertlerin kalkınca şaha bir sitem yolla ALLAH’alarla…

    Falanlarla, filanlarla geçirdik kimi zaman ömrümüzü.
    Şarkı söylemek günah dedik kimi zaman. Ama bir süre sonra zaman değişti dedik. Şöyle dedik. Eğer değişmeseydi böyle olmazdı dedik. Doğru olan bu dedik. Peki, neyin doğru olduğundan emin olabildik mi bugüne kadar? Bir süre olduk değil mi? ben buyum dedik! Ben yaptım oldu dedik. Hayatımda hiç pişman olmadım dedik. Bugüne kadar her şeyimi tek başıma yaptım dedik kimi zaman. Ama ayağımız taşa takılsa, tutunacak bir dal aradık, ama bulamadık. Beni anlamayanı ben anlamam dedik. Kimseyi anlamaya çalışmadık bu yüzden. Ortam yok dedik. Gruplaşmalar var dedik. Yalnızız dedik. Zaman değişti. Ben farklıyım dedik kimi zaman. Rabbim sen biliyorsun beni dedik. Kimi zamanda kader utansın dedik. Kaderim böyleymiş dedik. Kızlar şöyle, erkekler böyle dedik. Büyükler şöyle, küçükler şöyle dedik, yaşlılar şöyle bebekler böyle dedik, hemşireler şöyle doktorlar böyle dedik. Polisler şöyle memurlar böyle dedik. Dedik de dedik. Herkesi sınıflandırdık değil mi? hiç kimseye insan gözüyle bakmadık ama. İnsan gözüyle değerlendirmedik. Zaman değişti dedik; artık herkes böyle dedik. Ama ben farklıyım dedik bir taraftan; peki herkes böyle, zaman değişti diyerek nasıl bir farkımız oldu? Daha doğrusu; kimi zaman kızarak, kimi zaman küçükseyerek; baktığımız insanlar gibi davrandığımız için mi farklıyız? Nerde farkımız peki?

    Büyükler bizim vebalimizi aldılar değil mi? büyüklerimiz suçluydu kimimiz için kimi zaman, bizi dünyaya getirdikleri için. Her başımız sıkıştığında onların yanına koştuğumuz halde, hayatımızda güzel giden bir şeyler olduğunda soyutladık kendimizi onlardan, uzaklaştık onlardan. Onları da bizden uzaklaştırdık. Beni benden başka anlayan yok dedik; beni anlayan yoksa ben niye başkasını anlayayım dedik! Beni anlayan biri olmadan ben kimseyi anlamam dedik kimi zaman. Her zaman haklının yanındayım, hep hak olanı savundum dedik. Ama zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere yenik düştük değil mi? farklıyız dedik, ortamlara uyduk kimi zaman. Onlar ne yapıyorsa biz de onu yaptık. Olmadı ama değil mi? ne yapsak ne etsek olmadı. Bir süre sonra eksik kalan yanımız daha da eksik olarak acıttı içimizi. Ne yapsak ne etsek olmadı. Başarsak da başaramasak da ufkumuza diktiklerimiz gözümüzdeki perdenin –güneş gözlüğünün- sayesinde bir süre oyalayabildi bizleri.

    Büyüyünce düzelecek dedik kimi zaman. Okul bitince düzelecek dedik kimi zaman. Üniversiteye gidersem düzelecek dedik. İşe girersem düzelecek dedik. Ama zaman değişti dedik, beni benden başka anlayan yok dedik. Şöyle, böyle diyerek geçirdik ömrümüzü. hiç bir şeyi düzeltmeye çalışmadık değil mi? ama lafta her istediğimizi yaptık! Peki, hep yarım kalan yanımızın ne olduğunu bulabildik mi?

    Büyümek de aradık kimi zaman. Okulu bitirmekte aradık kimi zaman. Askerlikte aradık kimi zaman. Üniversite dedik. İş dedik. Evlilik dedik. Hep bir süre oyaladı bunlar bizi değil mi? bazılarını yapabildik, bazılarını yapamadık. Ama bir süre sonra yine yarım kalan yanımız içimizi acıttı değil mi?

    Rabbim her yerde, hepimizi görüyor dedik. Ben kendime yeterim, ben istediğimi yaparım diyerek; kimi zaman isyan ettik, kimi zaman yasak şeyleri yaptık. Kimimizde yapmadığı halde düşündü değil mi? kimimizde bunları bile düşünmeden zaman değişti dedik. Boş ver dedik. Artık herkes böyle dedik. Nasip kısmet dedik.

    Böyle olması gerekmeseydi, Rabbim uygun görmeseydi; böyle olmazdı dedik kimimiz kimi zaman. Müslümanların kaderi buymuş dedik. Eskileri öğrendik. İmrendik kimi zaman değil mi? şimdi niye böyleleri yok dedik. Hep birilerinin hayatımıza müdahale etmesiyle ya da ufkumuza diktiğimiz her yeni umutta, hayatımızdaki her şeyin hiç bir şey yapmadan düzeleceğine inandık. Sadece bunu başarayım her şey düzelecek dedik kimi zaman. İsyan ettik kimimiz dışa vurarak, kimimiz de içten. Niye böyle oluyor hep diye. Neden her şey beni buluyor dedik. Oysa ben farklıydım dedik. Ama zaman değişti dedik. Şöyle dedik, böyle dedik. Bizde boş ver dedik. Kim kurtarmış ki bu dünyayı ben kurtarayım dedik. Hep kendimizi düşündük. Beni kıranlarla olmuyor dedik. Beni benden başka anlayan yok dedik. Hayatımızdaki herkesi kırdık bilerek veya bilmeyerek beni anlarlar düşüncesiyle. Peki, anlamaya bile çalışmadığımız insanlar; içimizdekileri görüp de deli derler diye, hem herkesin anlamasını bekleyerek, hem de hiç kimse anlamasın diye kabuğumuza çekilerek; yaptıklarımızdan sonra anlayabildiler mi bizleri?

    Bulamadık değil mi aradığımızı? Ama bir gün bulacağız ümidiyle avuttuk kendimizi. Kimi zamanda çileli doğmuşum zaten ezelden dedik. Nasip böyle dedik. Zaman değişti dedik. Şöyle dedik. Böyle dedik. Kimi zaman dışardan, kimi zamanda içten içe isyan ettik hayata karşı.

    Bizden sonraki kuşaklar, bizden daha kötü ortamlarda ve daha büyük hayal kırıklıklarıyla, daha büyük mutsuzluklarla büyüyecek biliyor musunuz? Ama "bana ne" değil mi? ben mutlu olamıyorsam başkası niye mutlu olsun kiler. Önce ben dedik. Başkası ne yaparsa yapsın dedik değil mi?

    Bizden doğanlar, hatta torunlarımız, torunlarımızın çocukları; tabi o zamana kadar ilahi takdir gerçekleşmezse; daha da kötü olacaklar biliyor musunuz? Ama bizim çocuklarımız bize benzeyecekler değil mi? göremediğimiz ilgiyi göstereceğiz onlara. Onlar bize isyan etmeyecekler değil mi? ne dersek yapacaklar! Sayacaklar bizi. Peki, hangimiz büyüklerimize benziyoruz?

    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler. Ama bizim çocuklarımız öyle olmayacaklar.

    Kimimiz evliyiz, kimimiz evlenecek. Kimimizde evlenme düşüncesini bile bıraktı belki bir süreliğine zaman değiştiler, şöyleler, böyleler diyerek. Ne ekersek onu biçeceğiz biliyoruz değil mi? sesli isyan ettiysek çocuklarımız daha sesli isyan edecek bize. İçten içe isyan ettiysek sesli isyan edecek çocuklarımız bizlere. Ailemizin yapmayın dediklerini; gizli saklı yaptıklarımızı; bizim çocuklarımız ayan beyan ortada yapacak; gözümüzün önünde yapacak kimisi.

    Ama ben farklıyım demeler, benim çocuklarım öyle olmayacaklar. Peki, farkımız ne? Ne farkımız var? Yaşadıklarımız mı? Zaman, yer, kişiler ve olaylar farklı sadece hayatlarımızda; Gerisi aynı tiyatro. Hep bir yanımız eksik.

    Bizden doğanlar daha sesli isyan edecekler hayata. Bize isyan edecekler yeri geldiğinde. Sen benim çocuğum olamazsın dercesine bakacağız yüzüne. Böyle olmaman gerekiyordu diyeceğiz. Ben farklıydım seninde farklı olman gerekiyordu. Peki, bugüne kadar farkını bulabilenimiz oldu mu? Bir gün buluruz ümidi değil mi?

    aha aha ahalarla, anladın sen onularla, heyttt savulun adiler tırsın alçaklarla, beni benden alırsan seni sana bırakmamlarla mı farklıyız. yoksa ikimiz bir fidanın güller açan dalıyızlarla mı?

    “Senin gibi çocuğum olacağına taş olaydı” diyeceğiz, “seni doğurduğum güne/doğduğun güne lanet olsun” diyeceğiz. “ALLAH belanı versin” diyeceğiz kimi zaman yüzüne bağırarak, kimi zamanda bu anları gözlerimizle ifade ederek, kimi zamanda içimizden diyeceğiz bunları.
    Bunlar senin hüsnü kuruntun diyenlerimiz;) zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye devam ettikçe; düzelen hiçbir şey olmadığı gibi, her şey daha da güç olacak, anlaşılması daha da zorlaşacak. 30 yaş bunalımı diye geçiştireceğiz kimi zaman. 40 yaş bunalımı diyeceğiz kimi zamanda. Olmuyor diyeceğiz. Zaman değişti diyeceğiz. Kaderimse mutsuzluk nasip kısmet diyeceğiz. Mutlu olmayı hak etmemişim ki diyeceğiz. Diyeceğiz de diyeceğiz işte.

    Her yer karanlık. Nerde insanlık. Tüh kahretsin. Yine güneş gözlüklerimi gözümde unutmuşum!

    Ey cemaati müslimin!
    Bu gelen var ya bu gelen! Ne Avrupa yakasının psikopat gaffurunun ayak sesleri!
    Ne de süvarileri ayak sesleri.
    Bu gelen var ya bu gelen;

    KIYAMETİN AYAK SESLERİ!:.


    Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, aman boş ver demelere devam ettikçe hep sorunlu olacağız. Her yeni başlangıç, her yeni umut bizi bir süre oyalayacak belki gözümüzdeki güneş gözlükleri olduğu müddetçe; ama mutlu olamayacağız!

    Rabbim hepimizin cezasını da belasını da verecek! Vermeye de devam edecek!

    Yarım kalan yanımızın ne olduğunu bulmazsak böyle sürüp gidecek her şey!

    Herkes istediğini yapmakta serbest değil mi? peki hangimiz yapıyoruz istediklerimizi? Düşünerek mi?

    Arası bozuk olup ta sevgilisi aramayınca dışarıda bir yerdeyiz;

    Ya hala aramadı bu ya. Neden aramıyor. Yoksa beni sevmiyor mu? Of ya. Kaç saat oldu hala aramadı. Son beş dakika veriyorum aramazsa bu iş bitmiştir. Aradı, aradı; yoksa yüzüne bile bakmam. Çok arar beni.
    Beş dakika sonra;
    Of ALLAH’ım ya. Hala aramadı. Buda odun çıktı. Ya Rabbim benim yüzüm erkeklerden yana hiç gülmeyecek mi? yok ya! Yok! hepsi odun bunların. Odun. Hepsi aynı. Beni anlayan, seven biri yok. Buda aynı. Diğerlerinden hiçbir farkı yok. Beni anlamıyor. Bide benim onu anlamadığımı söylüyor. O beni anlamadan ben onu niye anlayayım. Ben kızım. Önce o anlayacak! İşime gelirse ben anlayacağım. İlk sevgilim nasıldı ya her istediğimde arıyordu, bir dediğimi iki etmiyordu. Değerini bilememişim. Ne diyorum ben ya. Ben bu çocukla evlenmeyi düşünüyordum. Yok! Yok! Evde kalacağım ben. Bu da olmayacak. Baksana hala aramadı. Aman aramazsa aramasın ya o kaybeder. Bana erkek mi yok. Gencim güzelim. Benim gibisini zor bulur o. mumla arasa bulamaz. Ben bulurum ama. Bulacağım bir gün. Beni anlayan, beni ben olduğum için seven. Onu sevmesem bile beni seven. Ben beni seveni severim de işte. Bu salağı da seviyor zannetmiştim ama yanılmışım. Hala aramadı ya. Yok. Ya rabbim evde mi kalacağım ben ya. Of! Of! Hep böyle hödükler buluyor beni. Beni anlamıyor hiç biri. Oysa biraz ilgi; biraz sevgi yeter de artar bana. Ama yok. Olmuyor. Bulduğumu zannediyorum ama bulamıyorum. Bu geri zekâlı niye aramadı hala ya. Telefonu kırmak istiyorum. Ben en başında demedim mi bundan adam olmaz diye. Erkek değil mi hepsi aynı bunların. Ya Rabbim bu dünyada erkekler olmasa ne kadar güzel olurdu. Bu erkek milletini niye yarattın. Niye böyle yarattın. Hiçbiri beni anlamıyor. Anlamıyor. Bu salak niye hala aramıyor beni? Niye aramıyor! Yoksa buda mı kandırdı beni. Buda mı sevmiyor. Of ya buda olmazsa yok. Başkası olmayacak. Konuşma bile konuşmayacağım. Nefret ediyorum bütün erkeklerden. Topunun ALLAH belasını versin.
    Benim neyim eksik ya. Herkesin sevgilisi var, seviyorlar, seviliyorlar. Ben niye beni seveni bulamıyorum. Yok. Yok. Bitti artık. Arasa da konuşmayacağım. Ne konuşması ya; telefonu bile açmayacağım. Bitti artık bitti. Erkekleri sildim hayatımdan. Ben kendime yeterim. Zaten bugüne kadar tek başıma geldim. Ne yaptıysam kendim yaptım. Beni seven, anlayan olmasa da olmasın. Ne yapayım, kader utansın!
    Of! Ya hala neden aramadı bu salak! Buda odun işte buda odun. Oysa hayallerimiz vardı. Mutluyduk. Bu salak beni ne zaman mutlu etti ya. Hayatımda beni onun kadar üzen kimse olmadı ki! Bütün mutsuzluğum onun yüzünden! ALLAH belanı versin! Neden aramıyorsun hala! Ara! Bir çağrı bile yapmıyorsun ya! Of deli edeceksin illaki beni. Nerdesin şimdi. Kimlesin; ne yapıyorsun? Yoksa başka biri mi var? Aldatıyor mu beni? Yok, yok yapmaz öyle şey o. nasıl yapmaz ya. Bütün erkekler aynı. Topunun var ya! Nefret ediyorum erkeklerden. Bitti tamam. Bitti arasa da. Yalvarsa da. Dizlerimin önünde diz de çökse yok! Bitti artık! Erkekleri sildim hayatımdan. Ben bana yeterim.

    Şu karşıdan gelen çocuk ne kadar yakışıklı ya; pişt kız, bana bakıyor. Harbi bana bakıyor. Ne diyorum ben ya. Benim sevgilim var. Sevenim var. Seviyorum, seviliyorum. Nasıl seviliyorum ya? Ben seviyorum da, o beni seviyor mu bakayım? Seviyor tabi ya kaç kere söyledi. Of! Of! Bu salak madem beni seviyor niye aramıyor. Yok! Yok! Sevmiyor beni. Sevse arardı şimdiye kadar. Sevdiğini üzmezdi. Sevseydi üzmezdi tabi. Bu da sevmiyor ya. Of. Erkeklerden nefret ediyorum.

    Valla bana göz kırptı çocuk. Anlayışlı sevecen birine benziyor. Yakışıklıda. O kadar kız var bir tek bana bakıyor. Bana bakacak tabi. Başka kime bakacak. Gencim güzelim. Güzele bakmak sevaptır. Madem ben güzelim bu salak niye aramadı ya. Of ya gülmedi hiç yüzüm gülmeyecek. Avrupa yakası günü gelse de biraz gülsem bari. Başka türlü gülmek yok bana. Of ya. Bu salak niye aramadı. Oğlum var ya sen bittin oğlum. Arasan da bittin aramasan da!

    Aramıyor işte ya kaç saat oldu hala aramıyor. Nefret ediyorum bütün erkeklerden.

    Aşkım arıyor. Ne yapıyorsun kızım ya. O kadar aramadı. Hemen yelkenleri indirme. Seni üzdü biraz yalvarsın. Kız evi naz evi demişler. Olacak. Kaderi bu. Beni seviyorsa nazımı çekecek. Hala çalıyor ya. Biraz daha çalsın dur az. Kapanmasına yakın açarım. Alo. Buyur. Nasılsın? Ne yapıyorsun? Nerdeydin? Kimleydin? Neden bu kadar geç aradın? Hmm. ben mi? ne yapacağım ya evde kös kös oturuyorum. İşin vardı demek. Tamam. (içinden yemedim ama yazıyorum bunu, ben sana sorarım). Hıı. Duyamadım. Seviyorsun demek. Bende tamam. Hadi görüşürüz.

    Of ya boşu boşuna kuruntu yapmışım. İşi varmış işte. Bir saniye ya; hani dünyada benden daha önemli hiç bir şey yoktu onun için. Salaksın kızım ya. Hemen de kanıyorsun. Kim bilir nerde kimle fink atıyordu. Sana işim var diyor. Yok ya yok. Buda adam değil. Ya Rabbim benim erkeklerden yana hiç yüzüm gülmeyecek mi? yok. Yok. Buda değil. Of!

    Beş on dakika ağlama. Ne yapacağım ben ya. Hep yalnız mı geçecek. Sevenim olmayacak mı hiç? Beni ben olduğum için seven kimse olmayacak mı? Bütün erkeklerden nefret ediyorum ya. ALLAH bütün erkeklerin belasını versin! Bir daha niye aramıyor şimdi bu. İki kelimeyle affettirdiğini mi sanıyor bu geri zekâlı. Ben ona sorarım. Yüzümü göstermeyeyim de gebersin gitsin üzüntüden. Oğlum ben bulurum da sen benim gibisini zor bulursun. Hey gidi hey! sen farkında değilsin ama herkesin gözü bende. E güzelim olacak o kadar. Beni beğenen beğeniyor. Sen kendi haline yan. Aramadı tekrar. Ne yapsam ben mi arasam? Yok olmaz! Hemen şımarıyor. Naz yapayım biraz akıllansın. Üzmesin sevdiğini. Ya sevse üzmezdi ki beni! Ben sevdiğimi üzmem demez miydi hep! Sevmiyor bu salak beni ya. Bütün erkeklerden nefret ediyorum. Hepsi aynı. Ya Rabbim neden hep böyleleri buluyor beni.

    İki dakika sonra dayanamayarak arar kimisi.

    Alo aşkım ne yapıyorsun?
    Seni seviyorum ben ya çok özledim.
    Hadi öptüm görüşürüz.
    Pişt kızlar; bunları erkeklere göndermek lazım aslında; erkek arkadaşı olanlar bir zahmet msn adreslerini gönderiversinler; kız düşmanıydık ya bir zamanlar, hemcinslerime yazık olmasın;) ama dur ya esas size yazık ablalar;) gönderirsem evde kalırsınız;)

    Ya bu kız hasta bana zaten. Aramasam ne olacak. Biraz aramayayım da özlesin. Hep ben niye arıyorum ya bir kere de o arasın. Hayat müşterek değil mi? hep ben mi yalvaracağım ya bir kere de o yalvarsın ya, yok aramayacağım. Ben onu seviyorsam oda beni seviyor. Acaba ben onu seviyor muyum? Ya oda beni sevmiyorsa? Yok, yok! Ben onu seviyorum. Ama bu zamane kızları da pek bir süsüne düşkün oluyor canım. Olmaz yapmaz bu öyle. Başkalarıyla konuşmaz. Bırak konuşmayı yürürken önüne bile bakmaz. Hadi be salak nerde kaldı bu zamanda öyle kız! Kendini kandırma. Olsun ya bu kızda da gerçek aşkı bulamazsam başkasını bulurum. Bütün kızlar bizim değil mi zaten! Yok. Yok. Ne yapıyorum ben! Seviyorum lan. Seviliyorum. Kıymetini bil. Benim sevgimin kıymetini bilsin o. eh şimdi yalvartıyor ama ben ona sorarım. Hele bir evlenelim. Cicim ayları geçsin. Ben asarım kulaklarından onu. Yok ya olmaz. Ben sevdiğime kıyamam. Kıyarsın kıyarsın. Aman boş ver ya. Bu zamanda evlenecek kız mı kadı. Ama ben seviyorum ya. Bu farklı olmasa sevmezdim. Ama diğerlerinin de farklı olduğunu düşünmemiş miydim? Ama hepsi değişmedi mi? zamane kızları. Topunun köküne kibrit suyu! Bunları beş vakit döveceksin. Dayaktan öldüreceksin. Yok ya ben sevdiğime kıyamam. Elini sıcak sudan soğuk suya sokturmam. Aman ya onun ellerinden bana ne? Biz babadan böyle gördük. Astığım astık! Kestiğim kestik! Herkes böyle zaten; aradığımız kız nerde. Masallarda kaldı. heyt be şu yavruya bak be fıstık fıstık! Ne güzel. Güzele bakmak sevap derler, baksam kim görecek ki; kimse görmesin. Aman kim görürse görsün. Ne olacak ki. Beni seven affeder. Beni her halimle kabul eder. Ben değişmem. Erkek adam değişmez. Değiştirir. Ya ben sevmiyor muyum bu kızı ya? Seviyorum dimi? peki ama niye gözüm dışarıda? Hep dışarıdaydı aslında değil mi? yok bakmadım. Kimse görmedi. Bende görmedim aslında. Salakmış zaten ya, yolda yürümeyi beceremiyor, giymiş 10 santim altından fare geçen topuklar. Kırılınca düştü. Yardım mı etsem. Aman boş ver. Yolda yürümeyi beceremeyen kızdan ne hayır gelir. Onun kendine hayrı yok ki; başkasına hayrı olsun. Ben ne yapıyorum ya. Benim sevgilim var. Onu arayayım da ne desem şimdi. Ne uydursam. Beyaz yalan canım. Ben yalan söylemem zaten. Ama o hep yalan söylemiyor mu? Söylüyor. Ben söylesem ne olacak? Hiçbir şey. Doğru desem de inanmıyor ki zaten. Aman beni beğenen bu halimle beğensin. Aşkım ben var ya ben, seni seviyorum aşkım…
    Şuradayım ya yanımda filanca arkadaşım vardı. Pişt, uzaklaş bakayım az yengenle konuşacağım.
    Falanlar filanlar. Bir zamanlar böyle ya da buna benzer düşünenlerimiz olmuştur belki;) çaktırmayın;)

    Bir yanınız yazdıklarımı anlıyor değil mi? anlamak istiyor! Hatta konuşmak istiyor rahatlamak için. Diğer yanınız da anlamak istemiyor belki, delinin teki, deliler ne zaman doğru bir şey derki, ne zaman doğru bir şey yapar ki; saçmalıyor işte, dinleme diyor belki. Her şeye rağmen bir yanımızı eksik bırakan; içimizdeki bu vesvese veren kötü ses değil mi?

    Biliyor muyuz? Hepimizin içinde bir iyi bir de kötü melek var.
    Filmlerde, reklâmlarda, çizgi filmlerde çıkıyor ya melekle şeytan konuşuyor; her şey o kadar alaya alınmış ki masal gibi geliyor artık değil mi? eskiler eskide kaldı diyoruz.

    Her insanın nefsi vardır! Nefs “insanda ve cinde şer, kötülük kuvveti” anlamına gelmektedir.
    İçimizde konuşan ses kim? bunu biliyor muyuz? Kendi kendimize konuşuyoruz değil mi? aslında içimizde; kendi kendimize konuştuğumuzu zannediyoruz ama gerçeği öyle değil. Bir konuda iyi düşünmemiz için içimizdeki iyi melek konuşuyor, kötü yorumluyorsak içimizdeki kötü melek (şeytanın yoldaşları, şeytanın emri altında olan kötü cin) konuşuyor.

    Hangimiz biliyor bunu? Belki de hiçbirimiz bilmiyor değil mi? bazılarımızda bende şeytan yok, olamaz diyor belki. Birçoğumuz içinden konuşmayı bile bıraktık değil mi belki? Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye o kadar alışmışız ki, ne olursa olsun diyoruz boş ver diyoruz.

    Namaz kılanlarımız, ibadet edenlerimiz bilir belki. ‘’ALLAHU EKBER’’ deyip tekbir alırız. ‘’ALLAH’ım dünyevi her şeye sırtımı dönerek huzurundayım’’. Anlamına geldiğini biliyor muyuz? Ama namaz içinde, namaza durmadan önce; düşünmediğimiz konuları bile düşünebiliyoruz değil mi? bu içimizdeki kötü sesten kaynaklanıyor; bunu biliyor muyuz? Namazda iken dünyevi konular hakkında nasıl düşünebiliyoruz? İçimizdeki vesvese veren kötü ses sayesinde ibadetimiz ‘’iyi, güzel, faydalı amel’’ olmaktan çıkmıyor mu?

    “ALLAH’IM dünyevi her şeye sırtımı dönerek huzurundayım.” Dediğimiz halde, namaz içinde dünyevi konuları düşündüğümüzde namazımız kabul olur mu?
    Belki birçoğumuz namaz bile kılmadık, ya da belli bir süre kıldık; bıraktık, ya da hala kılıyoruz.

    Peki, kılmayanlar neden kılmıyor? Zaman değişti, artık kimse kılmıyor, zaten ölümlü dünya; acı, eziyet çekmeye gelmişiz, ibadet etsek ne olur, etmesek ne olur. Kılanların halini de görüyoruz. Bugüne kadar kılmadım, bugünden sonra kılsam ne olur diye mi düşünüyoruz?

    Belli bir süre kılıp, daha sonra zaman değişti diye düşünüp kılmayı bırakanlar, içindeki kötü sese kulak verip, kılanların halini de görüyoruz, içimiz huzur bulmuyor, ne yapsak olmuyor, hep bir yanımız yarım kalıyor diye mi düşünüyor?

    Hala kılanlarımız; “Rabbim biliyor ben kılayım, kılarken düşünsem de kılayım, insanlığın fıtratında, insanlığın doğasında var” diye mi düşünüyor?


    Peki, zaman değişti, zaman değişti deyip duruyoruz! Zaman değişti ne demek? Zaman değişir mi? bundan bin yıl önce de bir gün aynı zaman dilimi değil miydi? Ölçüm gereçleri farklıydı sadece o kadar. Zaman değişti diyerek ‘’Biz müslümanız ama Rabbim böyle uygun görmüş, böyle olmasını istemiş, farklı olmasını isteseydi böyle olmazdı; bize boyun eğmek düşer’’ demiş olmuyor muyuz?

    Beni benden başka anlayan yok diyoruz, ben yalnızım diyoruz, herkes yalnız diyoruz. Ama Rabbimiz her yerde, her şeyi görüyor diyoruz. Bu nasıl oluyor. Rabbimiz her zaman yanımızda değil mi haşa? Her yaptığımızı, her söylediğimizi, her düşündüğümüzü görüp duymuyor mu haşa?

    Peki, ben nereye gidiyorum, sonum ne olacak deyip duruyoruz belki kimi zaman. Aman boş ver diyoruz kimimiz belki. Battı balık yan gider diyoruz. Böyle gelmiş böyle gider diyoruz. Zaman değişti diyoruz, geçiştiriyoruz.

    Ben soruyorum; biz nereye gidiyoruz? Biliyor musunuz? Herkesin ateşini kendinin götürdüğü cehennem çukuruna! Küfür ve şirk içindeyiz hepimiz. Küffarın yaptığı misyonerlik oyunlarına kandı belki büyüklerimiz. İçindeki şeytanın vesveselerine boyun eğip maddeye yöneldiler belki. Peki, biz niye aynı şeyi yapıyoruz. Hani başkalarının yaptığı hataları yapmayacaktık? Büyüklerimiz gibi olmayacaktık?

    Zaman değişti diyoruz, şöyleydi, böyleydi, boş ver diyoruz. Ne olursa olsun diyoruz. Maddeye yöneliyoruz. Şunu başarırsam şöyle olacak diyoruz. Bunu başarırsam böyle olacak diyoruz. Bir engele takılsak Rabbimize dua ediyoruz. Yalvarıyoruz kimi zaman. İstediklerimizin birçoğunu gerçekleştirebiliyoruz belki. Şükrediyoruz önce. Bir süre sonra ben yaptım. Başardım, ben buyum. Mutlu olmayı hak ettim, ben başardım diyoruz kimimiz kimi zaman. Ama bir süre sonra bilmeyip de, farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimizi bulamadığımız için hep yarım kalan yanımız nüksediyor değil mi? bir yanımız hep eksik kalıyor. Ahir zaman alametleri gerçekleşti diyoruz kimimiz kimi zaman. Biz görmeyiz o günleri diyoruz belki. Peki, yarına çıkıp çıkamayacağımızı bilebiliyor muyuz? Bir dakika sonra ölecekmiş gibi Ahiret hayatı için, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya hayatı için çalışmamız, ibadet etmemiz gerekiyor! Ne kadarını yapabiliyoruz? Zaman değiştiler, şöyleler, böylelerle.
    ALLAH cezamızı verecek!

    Çok duyduk değil mi bu sözü? ibo abimiz sağolsun. ALLAH cezanı verecek alem sana gülecek. bana bu ettiklerini dünya alem bileceklerle.
    biz ağlamayı ferdiden, titremeyi azerden, acı çekmeyi ibodan, yıkılmayı mahsundan öğrenmiş bir nesiliz değil mi?

    Hiç birimizin yarına çıkmaya garantisi yok diyoruz, ölümlü dünya diyoruz ama ALLAH rızası için yaptıklarımızın bile içimizdeki kötü ses yüzünden ‘’halis amel’’ olmaktan çıktığını biliyor muyuz? Her şeyi biliyoruz değil mi?

    Bilim çağındayız. İnsanların teknoloji bakımından en üst düzeyde olduğu zamandayız. Evet, aslında bilim çağındayız. Bilgi çağındayız. Her türlü pisliğin olduğu, her şeyin açıkça ortada olduğu, kimimizin içten, kimimizin de dışardan şirke gittiği çağdayız.

    Peki, biz nereye gidiyoruz?

    Bazen zaman hiç geçmiyor değil mi? saniyeler bile yıllar gibi geliyor? Dünyanın bin yıllık zaman süresi, Ahirette bir gün bunu biliyor muyuz peki. Kimimiz biliyor, kimimiz bilmiyor.

    Hepimiz şeytanın köleleri, hepimiz şeytanın evlatlarıyız. Kimimiz içten, kimimiz dıştan şirke devam ediyoruz. Ahir zaman alametlerinden ‘’şeytanın köleleri ve evlatları artacak, halis ameller azalacak’’ alameti değil mi bu?!

    Ama her şey o kadar kalıplaşmış ki, o kadar sindire sindire geçmiş ki zaman; zaman değiştiler, şöyleler, böyleler deyip; boyun eğiyoruz değil mi?

    Sevsen ne olur kalsan ne olur sarsan ne olurdularla, sevdirmem sevdirmem hain yâre kendimi öptürmem öptürmem saçımın bir telinilerle, öpsene beni sen öpsene benilerle, zaman değişti demelerle hayatımız ne kadar güzel ve huzurlu geçiyor peki? Bir süre sonra yarım kalan yanımız huzur bulabiliyor mu?

    Gözümüzdeki güneş gözlükleri açıklıyor aslında değil mi her şeyi? güneş gözlüğünü çıkardığımızda gözümüzü güneş mi alır, yoksa forsumuz mu bozulur? İki gözümüze takmış olduğumuz güneş gözlüğünden bahsetmiyorum! İnsanların geceleri bile çıkartmadıkları, şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu güneş gözlüklerinden bahsediyorum!

    Ey Âdemoğlu! Ey son peygamber Ahmedi Mahmudu Muhammedi Mustafa Aleyhisselatu Vesselam Efendimizin ümmeti;

    Hepimiz Müslümanız değil mi? peki Müslümanlığımızdan elimizde kalanlar ne? Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler, böyleyken böyleler.
    Hepimiz insanız değil mi? peki insanlığımızdan elimizde kalanlar ne? Şeytanın vesveselerine boyun eğip maddeye yönelmeler. Menfaat düşünmeler kimimiz için. Zaman değiştiler, böyleyken böyleler, şöyleyken şöyleler.

    Kimimiz daha fazla, kimimiz daha az. Sonuçta hepimiz yapıyoruz bunları. Bizden sonra gelen nesiller bizden daha fazlasını yapacak; tabi o günler olursa.
    Şeytandan ve iblise itaat eden yandaşlarının şerrinden yüce Rabbimizin rahmetine ve merhametine sığınırım!

    <Subhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahu valla hu ekber, vela havle ve la kuvvete illa billahil aliyyül aziym!>


    Eskiden tanıdığımız birini gördüğümüzde ilk başta seviniyoruz değil mi? sonra suratımız asılıyor ve normal bir muhabbet ediyoruz belki. Eskiden olanlar geliyor belki aklımıza, o kişiyle konuştuklarımız, onun bize dedikleri, belki de bizim ona dediklerimiz. Ya da demediğimiz halde içimizden onun hakkında düşündüklerimiz geliyor aklımıza. Belki de yalnızlığımız geliyor aklımıza. Belkiler hep devam edip duruyor. Bunlar anlık oluyor değil mi? belki de birçoğumuz farkına bile varamıyoruz bu durumun.

    Hepimizin istediği şeylerden biri değil mi iyi hatırlanmak; hatada yapsak, birilerine bağırsak da çağırsak da, herkesin anlamasını istemedik mi çoğu zaman? Bir taraftan da hiç kimsenin anlamamasını istemedik mi? bir anımız bir anımıza uymasın demedik mi? çelişki üzerine çelişki kurduk hep. Şöyleler, böyleler. Hep daha da kabuğuna çekilmeler. Hayattan beklentisi kalan kaç kişi kaldı aranızda. Bir gün elbet olurlar, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.

    Bütün herkese karşı şartlanmışız aslında bu böyle yapar, şöyle yaparsa böyle olur, böyle yaparsa şöyle olur. Belki de kırıyoruz, kırılıyoruz sürekli ama belli bir süre ya da durumdan ötürü, bütün kırılmalara, oluşan soğukluğa rağmen devam ediyoruz değil mi muhatap olmaya. Herkes için böyle yapmıyor muyuz?

    Kiminiz veryansın ediyor belki şuan; bu deli neler saçmalıyor diye. Herkes istediğini yapmakta, istediğini düşünmekte serbest;) bunu hepimiz düşünmüyor muyuz aslında; kimi zaman düşünüyoruz değil mi? kimi zaman da zaman değişti diyoruz boş ver deyip gülüp geçiyoruz.

    Yapılması gerekenleri yapabilmeyi isteyeniniz olmadı mı hiç zaman zaman? Oldu değil mi? kimimiz ama biz kızız dedik; şöyle olması lazım, böyle olması lazım, şöyle davranılması lazım dedik. Kimimiz biz erkeğiz dedik. Ama zaman değişti dedik, artık herkesler böyle dedik, başkası yapmıyorsa ben niye yapayım dedik.

    Kendimizi dünyanın merkezindeymiş gibi görüyoruz değil mi zaman zaman? İşimize nasıl gelirse! Yeri geldiğinde şöyle olması lazım, yeri geldiğinde kadın erkek, eşittir. Şöyledir, böyledir. Yani her konuyu yorumlamak istediğimiz gibi çelişki üzerine çelişki kurarak yorumluyoruz değil mi? Ama biz farklıyız değil mi? farkımız ne peki? Zaman değişti diyerek, zamanı değiştirenlere ayak uydurup, onlar gibi davranmak mı?

    Ne yaparsak yapalım hep bir yanımız yarım kalıyor değil mi?

    Hiç üstümüze vazife olmayan bir olaya bile, bizle alakalı olmayan bir duruma bile müdahale etmeyi istemedik mi zaman zaman? İsteyenlerimiz oldu belki değil mi? bana ne dedik kimi zaman, zaman değişti dedik, ben o durumda olsam bana kim yardım edecek dedik belki. Boş ver dedik, güldük geçtik.

    Bir taraftan benim hakkımda kim ne düşünürse düşünsün deyip, bir taraftan da kimse benim hakkımda bir şey düşünmesin deyip, kimi zaman herkes beni iyi biliyorlar, iyi bilsinler, kimi zamanda herkes beni kötü biliyorlar, kötü bilsinler diye düşünenlerimiz olmadı mı aramızda? Oldu değil mi? beni Rabbim bilsin yeter diyoruz kimi zaman. Kimi zamanda beni benden başka anlayan yok diyoruz. Kimi zamanda sen kendini bile anlayamıyorsun ki, başkası seni nasıl anlasın diyoruz değil mi?

    Çelişki üzerine çelişki kurarak geçiriyoruz hayatımızı, kimi zaman farkında olarak, kimi zamanda farkında olmadan.

    Ne yapsak, ne etsek olmuyor ama değil mi? hep bir yanımız; bir süre susup bir zaman sonra eksik kalan yanımız nüksediyor değil mi? ne yapsak, ne etsek bulamıyoruz eksik kalan yanımızı. Başka bir amaca bağlıyoruz kendimizi. Başka şeylere yöneliyoruz hep. Ama bir süre sonra başarsak da, başaramasak da; hep yarım kalan yanımızın daha da yarım olduğunu görüyoruz değil mi?

    Olmuyorlar, ne yapsak, ne etsek olmuyorlar.

    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.

    Nereye kadar böyle gidebileceğiz peki? Bugüne kadar nereye kadar gidebildik? Hangi sorunumuzu çözebildik kendi kendimize, hani ben kendime yeterim diyorduk? Gerektiğinde yetemiyoruz ama değil mi? ne yapsak, ne etsek, ayağımız ufacık bir çakıl taşına takılıyor değil mi? ben var ya şeytana pabucunu ters giydiririm diyoruz; şeytan bize kıs kıs gülüyor biliyor musunuz? Zaten pabucumuzu ters giydirmiş bize biz boşu boşuna konuşuyoruz. Ayağımıza takılan ufacık çakıl taşı, aslında şeytan biliyor musunuz?
    Bunlar masal gibi geliyor değil mi? bir yanınız anlıyor, bir yanınız anlamak istemiyor değil mi?

    “Sen kimsin? Kim oluyorsun? Bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey” diyenlerimiz! Her şeyi yeri geldiğinde söylüyoruz değil mi? yeri geldiğinde de hepimizi yaratan bir diyoruz. Hem hepimizi yaratan bir diyoruz; hem de bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey kimse karışamaz diyoruz! Peki, bu nasıl oluyor? Bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey derken; hâşâ huzurda ‘’herkesi yaratan farklı, herkesin ALLAH’I başka’’ demiş olarak, en büyük günahlardan biri olan şirke gitmiyor muyuz?

    Ya Rabbel Alemiyn. Yolundan şeytanın vesveseleri yüzünden sapmış olanlara, rahmetinle ve merhametinle muamele edip, bizleri; doğru yola, hak yola, senin yoluna eriştir! (âmin!)

    Herkes eskileri geride bıraktılar? Sadece eskileri mi yoksa düne kadar olan her şeyi mi geride bırakmışız acaba? Dünde dâhil. Sadece bugün olanlar ilgilendiriyor bizi. Ve gelecek değil mi? ama gelecek kimi zaman karanlık gözükmüyor mu hepimiz için? Acabalar içimizi yiyip bitirmiyor mu? Gerektiğini düşündüğümüz ne var elimizde?
    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.
    Kendi kendimize yetebilirimler;) ne güzel. Şuan veryansın ediyor bazılarınız; kalıplaşmış o kadar şey var ki hayatımızda; o kadar sindire sindire oluşmuş ki her şey, ben diyoruz hepimiz başka bir şey demiyoruz. Ben buyum! Ben var ya ben deyip duruyoruz hep!


    Kimimiz az yaptık, kimimiz çok yaptık. Kimimiz hala yapıyoruz, kimimizde yapmıyoruz. Kimimizde düşündük. Bazılarımız bunları bile düşünmeden kader utansın dedik, kaderim böyleymiş, bize boyun eğmek düşer dedik. Zaman değişti dedik. Boş ver dedik.
    Hepimiz bir zaman çocuktuk! Bir zaman bebektik. O zaman ne biliyorduk? Hiç bir şey!
    Dünyaya şuan ki haliyle geldiğini söyleyebilecek olanımız var mı içimizde?
    Kimi zaman görerek, kimi zaman gösterilerek, kimi zaman okuyarak, kimi zaman okutularak, kimi zaman duyarak, kimi zamanda sezerek, kimi zaman tartışarak, kimi zaman fikir alışverişinde bulunarak, kimi zaman araştırarak.. Kimi zaman ağlayarak, kimi zaman sızlayarak, kimi zaman gülerek, kimi zaman düşünerek; kimi zamanda gördüklerimizden, duyduklarımızdan, öğrendiklerimizden pay biçerek, bazılarını okulda, bazılarını hayatımızda, bazılarını büyüklerimizden, bazılarını çevremizden öğrenerek bugünlere gelmedik mi?

    Ben! Ben! Ben! Ben var ya benler. Bu benler var ya bu benler! Zaman değiştiler. Şöyleler böyleler. Nereye kadar gidebildik bugüne kadar? Nereye kadar gidebileceğiz?

    Zaman değişti değil mi? şerefsizlere şerefli deniliyor; şerefini, insanı insan yapan değerleri kaybetmemeye çalışanlara şerefsiz deniliyor bu zamanda!

    Hayatta her şey istediğimiz şekilde gitmiyor değil mi? çünkü arayıp ta bulamadığımız, farkında olmadan aramaktan vazgeçemediğimiz, belli bir süre sonra hep bir yanımızı eksik bırakanın ne olduğunu bulamıyoruz! İşte o yüzden hep ayağımız bir çakıl taşına takılıyor. Kalp gözümüzdeki şeytanın takmış olduğu güneş gözlüğüne.
    Bunlar kimimizin kimi zaman düşündüklerimiz ve şuan düşünmediklerimiz. Kimimizin de şuan bile düşündüğü şeyler. Kimimizin de zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyleyken böyle demelere, kaderimiz buymuşlara boyun eğip, yenik düşüp; bunları bile düşünme noktasına gelmeyenlerin ki.

    Hepimizin kendimize göre amacı olduğunu düşünenlerimiz? Bugüne kadar kimisini gerçekleştirebildiğimiz, kimisini gerçekleştiremediğimiz, kimisini de hala gerçekleştirmeye çalıştığımız, hangi amacımız içimize huzur verdi? Bir süreliğine verdiği oldu ama sonunda yolumuzdan hiç eksik olmayan çakıl taşı ayağımıza takıldı değil mi?

    Sen kimsin? Kim oluyorsun? Bunları ne hakla yazıyorsun? Ne vasıfla bunları yazma cüretine giriyorsun? Vb. diyenlerimiz.

    Ben kim miyim? Kimine göre hayattan hiç bir beklentisi olmayan biri. Kimine göre hayata isyan eden biri. Kimine göre psikopatın biri. Kimine göre geri zekâlının biri. Kimine göre ruh hastasının biri. Biri de biri.
    Gerçekte ben kim miyim?
    Delinin biriyim işte!

    Dikkat ederseniz bizli konuşuyorum. Hepimiz bir zamanlar yaptık diyorum. Kimimizde hala yapıyoruz diyorum. Kimimizde bıraktık diyorum. Hepimiz diyorum.
    Birçoğumuz hiçbir şeyin değişebileceğine inanmıyoruz belki. Ben değişmedim diyoruz kimi zaman. Ama her geçen gün yavaş yavaş değişiyoruz hepimiz. Bunun farkında olalım.
    Hepimiz!
    Her birimiz hayatımızı çelişki üzerine çelişki kurarak nereye kadar götürebildik? Ya da nereye kadar götürebileceğiz?

    Eski arkadaşlarımızla vakit buldukça toplanıyoruz değil mi? ama her görüşmemizde katılımlar azalıyor, ya da gereksiz muhabbet için toplanılıyor. Bazen düşünüyoruz niye böyle oluyoruz diye. Kimi zamanda zaman değişti diyoruz, herkesler böyle diyoruz. Biz böyle olmayacağız diyoruz geldiğimiz için. Ama bir süre sonra kimimiz eksik kalmamak için, ya da biz hala görüşüyoruz; vefalıyız diyebilmek için toplanıyoruz. Kimimizde gelmeyenler hakkında ileri geri konuşuluyor, ben gelmesem benim hakkımda da yorum yapıp konuşurlar diye geliyoruz belki de. Daha azımız iştirak ediyoruz, bir araya geliyoruz. Ve bazılarımızda gelenlerin, gelmedikleri zaman haklarında yapılan yorumlar yüzünden gelmiyor. Ya da birbiriyle haberleşmiyor. Her birimizin bütün olaylarda haklı olduğumuz noktalar var; ama bir taraftan da haksız olduğumuz noktalarda var! Bir olayda biz daha haklıysak; başka bir olayda daha az haklıyız. Ben var ya benler, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye devam ettikçe de böyle olacağız. Ve böyle olmaya da devam edeceğiz.
    Her birimiz kendimizi farklı göstermeye çalışıyoruz ve kendimizi; yarım kalan yanımızı bir şekilde tamamlamaya çalışıyoruz. Ama olmuyor, ne yapsak ne etsek olmuyor! Hep bir yanımız eksik kalıyor!
    Bunlar yeryüzündeki bütün insanlar için geçerli! Kimimiz az, kimimiz çok, kimimiz zaman zaman, kimimiz ara sıra; sonuçta hepimiz ya bir zamanlar yaptık, ya da hala yapıyoruz!
    Ben var ya ben demelerle, işte demelerle, şöyle demelerle. Zaman değişti demelerle.

    Hep kendi kendimize sözler verip duruyoruz değil mi bir daha böyle olmayacak, bir daha kırılmayacağım diye? Beni benden başka anlayan yoklarla, beni aramayanı ben niye arayayım demelerle, sürdürüp gidiyoruz hayatımızı; ama her yeni olay, ya da her yeni tanıdığımız insan, ya da çalıştığımız her yeni iş, her yeni uğraş bizim için yeni bir başlangıç oluyor değil mi?
    Bir süre sonra ayağımız bir çakıl taşına takılıyor hep. Kimi uğraşımız kısa bir süre oyalıyor bizi, kimisi de uzun bir süre oyalıyor. Ama bir süre sonra yarım kalan yanımız yine nüksediyor!

    Olmuyorlar, şöyleler, böyleler… Ben buyum, ben bugüne kadar böyle geldim, değişmedim, değişmeyeceğimler! Ama bir şekilde hepimiz, her birimiz değişiyoruz değil mi? hepimiz! Her birimiz! Kimimiz az, kimimiz çok. Kimimiz zaman zaman, kimimizde bazen. Kimimizde bir süreliğine, kimimizde kısa bir süreliğine. Hepimiz yapıyor bunları. Ya da bir zamanlar yaptık, ya da düşündük… Kimimizde bunları bile düşünmeden bıraktık her şeyi, boş ver dedik. Zaman değişti dedik. Çile çekmeye gelmişiz bu hayata dedik. Bir süre hiç bir şey düşünmeden geçiştirdik hayatımızı!

    Ama uzun, ama kısa bir süre sonra; ayağımız bir çakıl taşına takıldı değil mi yine? Yarım kalan yanımızı; bilmeden arayıp da bulamadığımızın ne olduğunu aramaya çalıştık. Ama hep maddede aradık. Kimimiz yeni bir işte, kimimiz üniversitede, kimimiz farklı gördüğümüz bir insanda aradık. Ama yine olmadı bir süre sonra. Hep çakıl taşı takıldı ayağımıza her birimizin. Kimimizin çakıl taşı büyük, kimimizin ki küçük! Her birimiz içimize gömdük isyanımızı. Her birimiz. Kimimizde sesli isyan etti. Kimimizde içinden. Kimimizde kader utansın dedik, hiç bir şey düşünmeden battı balık yan gider dedik. Bu zamanda kim mutlu ki ben mutlu olayım dedik. Dedik, dedik.

    Zaman değişti demelere; şöyle demelere, böylelere uymayacağız dedik. Ben değişmedim, değişmeyeceğim dedik kimi zaman! Baktık ne yapsak ne etsek olmuyorlar; zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, değişmeyeceğim demelere boş verdik, zamana uyduk ve değiştik! Hepimiz. Her birimiz!

    Hepimiz vefalıyız değil mi kendimize göre? Beni aramayanı bende aramıyorum demelerle. Aramayan aramasınlar la, ben kendi kendime yeterim diyerek geçiştirdik zamanımızı. Hep birileri tarafından hatırlanmayı, aranmayı ümit ettik kimi zaman; kimi zaman arandık, kimi zaman aranmadık, kimi zamanda beni aramayanı bende aramam dedik! Kimi zamanda hiç ummadığımız kişi arayınca önce sevindik hatırlıyor diye, sonra farklı düşüncelere daldık her birimiz. Bu niye aradı şimdi, işi düşmese aramazdı. Şöyleydi, böleydi dedik. Arayanlarımızı bile; bir süre sonra niye arıyor diye düşündük! Kimimizde bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi? zaman değişti dedik, bu zaman böyle dedik. Ben kendime yeterim dedik. Böyleyken böyle dedik! Ama hep ayağımız çakıl taşına takıldı bir süre sonra. Kimi zaman uzun sürdü suskunluğumuz, kimi zamanda kısa sürdü.
    Hepimiz sabırlıyız da değil mi kendimize göre? Bak şöyleydi, ben sabırlıyım demelerle; kızdırmalarla, ayağımız takılsa, ALLAH belanı versin demelerle. Canımız sıkılsa of demelerle. Her şeyin yolunda gittiğini düşündüğümüz zamanlarda bile kimi zaman düşüncelerle, kimi zaman şarkılarla, kimi zaman kendi kendimize mırıldanarak, kimi zamanda sesli söyleyerek. Kimi zamanda sadece düşünerek! İsyan ettik her şeye. Hayatımıza ve kaderimize değil mi?

    Ama ben buyum dedik! Ya Rabbim sen beni biliyorsun dedik! İsyan etmek istemiyorum ama niye hep ben dedik kimi zamanda. İçten içe isyan ettik, kimi zamanda içimize gömdük isyanımızı. Ama her birimiz birbirimizden sabırlıyız değil mi?

    Durum neyi gerektiriyorsa öyle davrandık, zaman değişti dedik; herkesler böyle dedik. Yeri geldiğinde vefalıyız dedik; yeri geldi, beni aramayanı bende aramam dedik! Sabırlıyız dedik! Canımız bir şeye sıkılsa bağırdık, çağırdık; beni benden başka anlayan yok ki, ben seni niye anlayayım dercesine bağırdık! Her şeyimiz o anda kaldı belki kimi zaman! Kimi zamanda hatırladık pişman olduk. Kimi zamanda ben hayatımda hiç bir yaptığımdan pişman olmadım dedik!

    Bu konular o kadar derin konular ki; ben şuyum, ben böyleyim demek bile yanlış oluyor hepimiz için. Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyleyken böylelere, çelişki üzerine çelişkilere; o kadar kaptırmışız ki kendimizi. Her şey o kadar sindire sindire, her şey o kadar yavaş yavaş oluşmuş ki geçmişimizde, her şeyimiz o kadar kalıplaşmış ki; her şeyimiz o kadar lafta kalmış ki!

    “Ama ne yapsak ne etsek olmuyor, ben böyleyim” demeler. Böyleyken böyleyim demeler. Bir süre sonra zaman değişti demeler. Değişmedim, değişmeyeceğim demeler! Olmuyorlar. Olmuyorlar!

    Ne yapsak, ne etsek bir süre sonra hep bir yanımız yarım kalıyor değil mi?
    Ayağımıza takılan çakıl taşının kalp gözümüze çekmiş olduğu perde gerçek huzura erişmemizi engelliyor değil mi?
    Bilemeyip de, farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz halde; hep başka şeylerde aramaya çalışıp da, hep bir süre sonra yarım kalan yanımızın nüksettiği ve bir türlü aramaktan vazgeçemediğimiz; hep bilemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı?

    Kimi zamanda ben her istediğimi yaptım, istemediğim bir şeyi kimse bana yaptıramazlar! Ben istedim mi yaparımlar! Böyle geldim böyle giderimler! Hayatımda hiç pişman olmadım diye haykırmalar! Kimi zamanda yaptığımız her şeyden pişmanlık duymalar! Kimimiz içinde kimi zaman doğduğumuz güne lanet okumalar!

    Olmuyorlar, şöyleler, böyleler, böyleyken böyleler.
    Kimimizin zaman zaman düşündüğümüz, uyguladıklarımızı, kimi zamanda bilmeyerek yönlendiğimiz, daha sonra pişman olduğumuz şeyleri bize yaptıran şeytana boyun mu eğeceğiz hala? Hep bir yanımızı neyin yarım bıraktığını merak etmiyor muyuz? Etmiyor muyduk?

    Kimi zamanda ben kimseye boyun eğmedim demeler, istemediğim bir şeyi bana kimse yaptıramazlar. İçimizde kaçımız biz diyor peki? Hepimiz şeytanın oyuncağı olmuşuz; kimimiz az, kimimiz çok, kimimiz de zaman zaman. Kimimizde boş vermişiz. Böyle gelmiş böyle gider demişiz. Kimimizde benim içimde şeytan yok, olamaz demişiz.

    Ey cemaati müslimin! Ey insanoğlu! Kimimiz zaman zaman; kimimiz bazen, kimimizde hala yapıyor ya da düşünüyor bunları! Kimimizde zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere o kadar kaptırmışız ki kendimizi; boş ver demişiz bırakmışız her şeyimizi. Ama bir yanımız eksik kalıyor değil mi bir süre sonra. Ne yapsak ne etsek olmuyorlar.

    Farklı olan hiçbirimiz yok aramızda; kimimiz az, kimimiz çok, kimimizde zaman zaman. Hepimiz yaptık bunları. Hiç birini yapmadım diyebilenimiz yok aramızda! Ben de dâhilim bu cemaate! Hepimiz, her birimiz! Şuan dünyada yaşayan herkes dâhil!

    Hepimiz! Her birimiz için geçerli bunlar! Kimimizin az, kimimizin çok! Hiçbirimizin hiçbirimizden farkımız yok! Hepimiz insanız.

    Zaman birlik ve beraberlik zamanı!

    Ahir zamandayız!

    Herkes anlamak isteyen yanıyla anlasın lütfen; anlamamak isteyen yanıyla değil!


    Kimimiz az yapıyoruz, kimimiz çok yapıyoruz, kimimiz düşünüyoruz. Kimimiz düşünmeyi bile bıraktık bu noktalara gelmeden. Hepimiz farklı ortamlarda, farklı şartlarda, farklı koşullarda geldik belki bu günlerimize; ama bilmeden; farkında olmayıp ta her birimizin aramaktan vazgeçemediği aynı.

    Kimimiz az. Kimimiz çok. Ama sonuçta yaptık. Kimimiz düşündü. Kimimiz bu noktalara bile gelmeden kader dedik. Boş ver dedik! Geçiştirdik hayatımızı.

    Bu zaman zaman değil. Bu zaman ahir zaman!
    İnsanlığımız için, her birimizin; birlik ve beraberlik içinde olması gereken zaman! Önce insan olduğumuz için, sevgili, saygılı ve hoşgörülü olma zamanı. Önce yaratandan ötürü, sonra insanlığımızdan ötürü!

    Hala yapanlarımız, yapmayı düşünenlerimiz, ya da düşünecek olanlarımız, ya da bir zamanlar yapmış olup ta bırakanlarımız.
    Kısacası yaşadıklarımız.
    Her birimizin birçok yönü farklı olsa da; her birimiz önce yaratanımızdan ötürü kardeşiz. Bilemeyip de farkında olamadan aramaktan vazgeçemediğimiz de aynı…

    Bütün söylediklerimizin, bütün söyleyebileceklerimizin, düşündüklerimizin, düşünebileceklerimizin arkasında olabiliyor muyuz her birimiz her zaman? Her birimiz! Hepimiz!

    Ben diye bir şey yok hiçbirimiz için. Her birimiz için, düşünenlerimiz, düşünebilecek olanlarımız, yapanlarımız, yapacak olanlarımız; bunlar hepimizin içindekiler!

    Hepiniz sıkıldınız değil mi? bu deliden mi sıkıldınız acaba? Yoksa bunların gerçekliğinden mi sıkıldık her birimiz? Yoksa içimizde ki mi sıkıyor her birimizi?
    Kalıplaşmış olan, hayatımızda ki her şey! Değişmedim, değişmeyeceğim demeler! Düşüncelerimiz mi sıkıyor her birimizi. Yoksa kalp gözümüzde ki perde mi sıkıyor.

    Birçoğumuz benlere devam ediyor!
    Her birimiz kendi kendimizi her geçen gün biraz daha değiştiriyoruz. Değişmeyeceğim demelere rağmen! Olmuyorlar değil mi ama? Ne yapsak ne etsek olmuyorlar!

    Kalp gözümüzdeki perde gerçekleri kabullenmek istemiyor değil mi? bir yanımız anlamak istiyor, bir yanımız anlamak istemiyor! Kimimizin başı ağrıyor belki, kimimiz de mayışmaya benzer bir şekilde uyukluyor. Kimimizin de kalbi sızlıyor, kalplerimiz sıkışıyor. Kimimizin de damarlarımızdan, iliklerimizden kanımız çekiliyor. Daha o kadar olay var ki; kalp gözümüzde ki, içimizdeki vesvese veren kötü sesin, her birimizin uyanıp gerçek huzura erememesi için; o kadar farklı acılar veriyor ki bedenimize. Olmuyorlar! Sıkıldıklar! Her birimiz için geçerli bu ve benzeri durumlar. Kimimiz için çok. Kimimiz için az. Kalp gözümüzdeki perdeye ne kadar uymuşsak o kadar çok oluyor her birimiz için. Az uymuşsak da az oluyor.
    Her birimiz huzur istemiyor muyuz?
    Esneyenlerimiz ağızlarımızı kapatalım; içimizde duramayan şeytanın, bedenimizi terk ettikten sonra tekrar içimize girmemesi için.

    Her birimiz önce kendimizi anlamalıyız. Sonra birbirimizi anlamalıyız. Gerçek huzura erişebilmemiz için! Hiç birimiz bu dünyaya sebepsiz yere gelmedik!

    İstedikten sonra öyle bir anlarız ki aslında. Kendi istediğimiz bir şey olsa, dağı taşı deviririz yine anlarız her birimiz. Hani istediğimiz her şeyi yapardık her birimiz. Ama bu sefer farklı değil mi? bu sefer bir yanımız anlamak istiyor; bir yanımız anlamak istemiyor! Kendimiz için anlamalıyız her birimiz! ALLAH rızası için anlamalıyız her birimiz. Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, boş ver demelere kulak asmamak için anlamalıyız her birimiz. Ve birlik beraberlik içinde yapmalıyız yapılması gerekenleri. Ne istediğini, ne aradığını, ne yapması gerektiğinin farkında olan bir ümmet olmalıyız artık.

    Her birimizin istediklerinden önce; ilk önce rabbimizin, yaratanımızın ne istediği önemli biliyor musunuz?

    Niye, ne için, ne maksatla, ne amaçla, ne yapmak için yaratıldığımız önemli. Dünyaya ne maksatla, ne yapmak için gönderildiğimiz ve üstümüze nelerin düştüğünü bilmemiz, üstümüze düşenleri ne kadar yapabildiğimiz önemli!

    İçimizdeki; kötü sesin, vesvese veren şeytanın ve dünya malına, dünyalık şeylere tamah eden nefsimize uyarak maddede aradığımız, dünyalık şeylerde aradığımızı bulabildik mi bugüne kadar? Bulamadık değil mi hiçbirimiz?

    Her yeni insan, her yeni olay, ufkumuza diktiğimiz her şey bizim için yeni bir başlangıç oldu değil mi? her birimiz için. Ama bunların her biri bir süre oyaladı bizi. Kimisi kısa bir süre, kimisi uzun bir süre.

    Biz nereye gidiyoruz?
    Her birimizin ateşini kendisinin götüreceği cehennem çukuruna; şu zamanda yaşayan
    Her birimiz nasibimizi alacağız; ateşimizi kendimizin götüreceği cehennem çukurundan!

    Hepimiz huzur arıyoruz ama nerde, nasıl arayacağımızı bilmiyoruz aslında değil mi? bedenimiz arıyor diyoruz kimi zaman, kimi zamanda yüreğimiz arıyor diyoruz. Her birimizin arayışı ne biliyor muyuz peki?

    Dünyevi konularda arayıp ta bir türlü bulamadığımız, bizi belli bir süre oyalayan ve bir süre sonra eksik kalan yanımızı yarım bırakan ve aramaktan vazgeçemediğimiz arayışımız ne biliyor muyuz? Bulabildik mi? kimimizde az, kimimizde çok; hala eksik noktalar var değil mi zihinlerimizde?

    Bedenimizin aradığı bir arayış içinde, dünyalık şeylerde; nefsimize tamah ederek aradık belki birçoğumuz. Ama bulamadık değil mi?

    Biliyor musunuz? Aslında ruhumuz bir arayış içinde; ama her şey o kadar kalıplaşmış ki dünyada, şeytana o kadar kul, köle olmuşuz ki, kimimiz az, kimimiz çok. Ruhumuz daralıyor!

    Her birimizin arayışı aynı;

    Ruhlarımız;

    —Nefesiyle hayat bulduğumuzu; bizi yaratandan ötürü, nefesiyle hayat bulduğumuzdan dolayı parçası olduğumuzu;

    Rabbimizi arıyor!

    Rabbimizi. Rabbimize olması gereken sevgimizi arıyoruz her birimiz!

    Her birimiz cehennemden nasibimizi alacağız. Kimimiz az, kimimiz çok.

    ALLAH cezamızı verecek!

    Yaradılışımızın sebebinden başlayıp, devamında gelenlerin farkına varıp uygulayabilirsek; rabbimize olan/ olması gereken sevgimizin farkına varabilirsek; sadece bizim değil, bizden sonra gelecek olanlarımızın da vebalini biraz azaltabiliriz belki!

    Bu zaman zaman değil! Bu zaman ahir zaman! Şeytanın köleleri olmaya, şeytanın kuklaları olmaya; ruhumuzun aradığını, nefsimize uyup dünya malında aramaya ne kadar devam edebiliriz? Bu bizi nereye götürebildi? Nereye götürecek? Nereye götürebilir?

    Kimimiz az yaptık, kimimiz çok yaptık. Kimimiz de düşündük. Kimimizde düşünüp uygulamaya kalktık; uygulayamadık/ uygulamadık. Kimimizde bunları bile düşünmeden kader dedi. Zaman değişti demelere uyup bir yandan da farklı olduğumuzu düşündük! Peki, hangi konuda ne farkımız olması gerekiyor bilebiliyor muyuz?

    Her birimiz başımız dik yürüyoruz değil mi genellikle; kimi zaman herkese güçlü olduğumuzu, farklı olduğumuzu gösterebilmek için, kimi zamanda yeni uğraşımızın eskileri geride bıraktığını düşünüp, ben buyum diyebilmek için. Kimi zamanda ben değişmedim, hiç bir şeye boyun eğmedim diyebilmek için başımız dik yürüyoruz değil mi?

    Ama zaman zaman düşüncelere dalıp önümüze bakarak yürüyenimiz olmuyor mu? Olduğu zaman oldu değil mi birçoğumuzun? Olmadı diyebilenimiz var mı içimizden?
    Dalıyoruz değil mi bazen eskilere; yanlışlık nerde diye düşünüyoruz kimi zaman? Eksik nokta nerde diyoruz belki bazılarımız; ama ne yapsak, ne etsek bulamıyoruz değil mi?
    Olmuyor demeler, şöyle demeler, böyle demeler, ben buyum demelere, böyle gelmiş böyle gider demeler, zaman değişti demeler. Artık herkesler böyle demeler.

    Ben diyenlerimizin olduğu; girdiğim her ortama baktığımda: ‘’biz diyorum, nerde hata yaptık, nerde yanlış yaptıkta böyle olduk, insanlarımız niye bu hale geldi, biz niye böyleyiz, eksik nokta ne?’’ diye geçiriyordum eskiden içimden.

    Hiçbirimizin yalnız olmadığını bildiğim halde, Müslüman olduğumuz halde, eksik olan noktamızı bulamadığım ve bulamadığımız için; her birimizin ben dediği için; sığıntı gibi hissediyordum kendimi; bazen de sığıntı gibi duruyordum hiçbir şey düşünmeden. Biz diyordum. Niye böyle olduk!

    Başım önümde, yere bakarak yürüyordum hiç bir şey düşünmeden.

    Zaman zaman başı yerde gidenlerimize; birçok zaman başı dik yürümeye çalışanlarımıza soruyorum;

    Arayışımızın ne olduğunu bulamayıp, şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu perde yüzünden, dünya malına tamah eden nefsimize uyup dünya malında aradığımız halde bulamadığımız huzurumuza rağmen başı dik gezmeye çalışanlarımız!
    Bilmeden arayıp ta bulamadığımızı dünya malında arayıp başı dik gezdiğimiz halde, ama uzun ama kısa bir süre sonra; düşüncelere dalıp, başımız eğik; yere bakarak yürüdüğümüz halde!
    Sonra zaman değişti demelere uyup, ben farklıyım deyip dik durmaya çalışarak; kime göre neyi göstermeyi, neyi ispatlamayı; kendimizi herkese farklı göstermeye çalışarak ne yapmaya çalışıyoruz? Kime göre; neyi ispatlamaya çalışıyoruz?

    Rabbimiz her zaman her yerde yanımızda ve daim her şeyimizi biliyor.

    Bu zaman zaman değil! Bu zaman ahir zaman! Rabbimizin bildiği ‘’ilahi takdir’in’’ gerçekleşmesine az kalan zaman.

    Bu zaman insanlarımızın, her birimizin; neden yaratıldığının, neyi aradığının, ne maksatla, ne yapmak için dünyaya gönderildiğinin, üstüne düşenlerin ne olduğunun, ne kadarını yapıp, ne kadarını yapmadığının, farkına varıp; birlik beraberlik içinde, içimizdeki şeytanı susturup yapmamız gerekenleri yapmamız gereken zaman!

    Rabbimize sığınma zamanımız!

    ALLAH cezamızı verecek!

    Bu sanal dünyaya imtihan için gönderildik her birimiz. Ama kalp gözümüze şeytan tarafından takılan perdeye, dünya malına tamah eden nefsimize uyup, o kadar dünyalık şeylere kaptırmışız ki her birimiz kendimizi. En aydınlık olduğunu düşündüğümüz zamanda bile; ama uzun ama kısa bir süre sonra her şey karanlık oluyor birçoğumuz için!

    Hepimiz, her şeyin farkına varsak da varamasak da; her birimizin ateşimizi kendimizin götürecek olduğumuz cehennemden nasibimizi alacağız. Cezamızı çekeceğiz! Ve uyanamazsak gaflet uykumuzdan daha da çok nasibimiz olacak, her birimizin ateşimizi kendimizin götüreceği cehennemden!
    Rabbimizin bildirdiklerine rağmen; şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu perde yüzünden, dünya malına tamah eden nefsimize uyup dünyalık şeylere, günü birlik şeylere yönelince uğratılacağımız cehennem azabından korkmalıyız!

    Hesap günü geldiğinde her birimizin ne yapacağı, nasıl azap çekeceği korkutmuyor mu? Rabbimize yönelmeden yaptıklarımızın sonunda nasıl yanacağımızı biliyor musunuz?

    İşlediğimiz günahlar yüzünden her birimiz cezalandırılacağız! Ve hesap gününde; dünyada olduğu gibi, şuan olduğu gibi; aman beni şöyle bilmesin demelerin, aman benim hakkımda yanlış bir şey düşünmesin demelerin arkasına saklanamayacağız. nasıl olsa sadece ben biliyorum; farklı anlatsam, gizlesem ne olacak ki dediklerimiz bile ortaya çıkacak.

    Hesap gününde her şey ortaya çıkacak! Gerçekler ve olması gerekenler! Ve hepimizin, her birimizin; yaptığı, yapmadığı, yapması gerektiği halde yapmadığı her şey ortaya çıkacak. O zaman dünyada olduğu gibi bahanelerin, zaman değişti demelerin, şöyle demelerin, böyle demelerin, böyleyken böyle demelerin, ben var ya ben demelerin, arkasına saklanamayacağız.
    Her birimiz yaptıklarımızın da, düşündüklerimizin de hesabını yaratana, Rabbimize vereceğiz! Hepimiz!

    Her şeye rağmen hala başı dik yürümeye çalışanlarımıza soruyorum? Kime göre, neyi ispatlamaya çalışıyoruz? Hala başımız dik yürüyebiliyor muyuz? Ya da yürüyebilecek miyiz? Bunlardan öte; en önemlisi; Rabbimizin huzuruna çıktığımızda başımız dik olabilecek mi?

    ALLAH cezamızı verecek!
    Ve o zaman dönüşü olmayacak hiç bir şeyin!

    Hepiniz susmamı istiyorsunuz değil mi? sus diyor kiminiz! Yeter artık neler saçmalıyorsun diyorsunuz belki de. Kiminiz bağırmak istiyor bu deliye, kiminizde gürlemek istiyor! Belki dövmek isteyenlerimiz de vardır aramızdan.

    Bir taraftan da hayatta hiç istemediğiniz kadar konuşmak istiyorsunuz belki, haykırmak isteyip de içinizde bile sessiz bıraktığınız konuları bağıra bağıra konuşmak istiyorsunuz belki. Bu deliye akla hayale gelebilecek ne kadar hakaret varsa söylüyorsunuz belki içinizden.

    Bir taraftan konuşmak istiyorsunuz, bir taraftan bu deli ne diyor diyorsunuz; bir taraftan da konuşmak istiyorsunuz, hiç susmadan konuşmak. Kiminizde delidir ne yapsa yeridir diyor belki de.

    Diyorsunuz her şeyi, hayatınız da hep sustunuz belki birçok zaman, birçok şeyi konuşmak istiyorsunuz belki ama konuşamıyorsunuz değil mi?

    Ben ne istediğimi her zaman bildim diyoruz, kimi zamanda ne istediğimi ben ne zaman bildim ki şimdi bileyim diyoruz. Bu deli ne anlatıyor diyoruz belki kimimiz.

    Ama şimdi ne istediğimizi, ne düşünmemiz gerektiğini, ne yapmamız gerektiğini, bu deliden kurtulmak için ne yapılması gerektiğini..

    Kafamız allak bullak belki de. Bütün düşüncelerimiz birbirine girdi değil mi?

    !iyi!
    Ben var ya benlere, istesem dağları taşları yerinden oynatırım demelere, biz böyle gördüklere, böyle gelmiş böyle gider demelere, zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, böyleyken böyle demelere! Artık çok geç kimse değişmez demelere, ben hiç değişmedim demelere, ben yalnızım demelere, yalnız geldim yalnız gideceğim demelere, beni benden başka anlayan yok demelere, yalan dünya demelere.

    Devam etmek isteyenlerimiz devam etsinler. Her birimiz birçok şeyi düşünebilecek yaştayız. Kendi eksikliklerimizin de, kendi noksanlarımızın da farkında olabiliriz her birimiz.

    Olurda bir gün ayağımız taşa takılırsa, tutunacak bir dal ararsak, neden böyle oldu diyecek olursak, biz nerde yanlış yaptık da böyle oldu dersek, her şey için geç kalındı diyecek olursak. Boş boş etrafımıza bakıp, kimi zamanda dalarsak derin düşüncelere.
    Bunları hatırlayın size zahmet! Düşüncelerimizi hatırlayın size zahmet!

    Olurda bir gün gerekir belki!

    Olurda bir gün; bir deli vardı bir zamanlar; bir şeyler karalamıştı ulaştırabildiği herkese ulaştırmaya çalışmıştı. Konuşmamıştık, konuşmaya çalıştığında susturmuştuk, ya da bir araya gelmemiştik, bir araya gelmek istememiştik; deli deyip gülüp geçmiştik. Vb. diye düşüncelere dalarsak.

    İnsanlığımız için, kendimiz için, çoluk çocuğumuz için, ailemiz için, büyüklerimiz için, belki de hiç tanıyamadığımız insanlar için; dünya ve Ahiret hayatındaki saadetimiz için;

    En önemlisi ALLAH rızası için!

    Hepimiz bir araya geliriz ve nerde yanlış yaptıkları değerlendirip; yapmamız gerektiği halde yapmak için geç kaldıklarımızı yapabiliriz belki.

    Tabi o zamana kadar ilahi takdir tecelli etmezse!

    **************************************************************



    Amacın ne hacu




    alıntı yapmayın...




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ankarali89


    quote:

    Orijinalden alıntı: PhoenixBurn


    quote:

    Orijinalden alıntı: delinin biri

    Hep bilmediğimiz farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı hepimiz?

    Olduk değil mi? ama bulamadık.

    Daha önce tanıdığımız arkadaşlarımızdan kaçıyla görüşüyoruz; bir kaçıyla görüşüyoruz belki, belki de hiçbiriyle görüşmeyenlerimiz çoğunlukta. Bazılarımız bu durumu anlamadığını ve düşünmeyi bıraktığını söylüyor belki de. Birçoğumuz için fark eden bir şey yok aslında. Bazılarımız ise sırf değişmedi desinler diye haberleşmeye devam ediyor. Bir de birçoğumuzda olan şu düşünce; beni aramayanı bende aramıyorum.

    Zaman değişti değil mi? artık herkes böyle. Bir zamanlar çocukluğumuzu paylaştığımız, aynı sınıfı paylaştığımız, aynı mahallede oturduğumuz, aynı yerde çalıştığımız. Kısacası tanıdığımız herkes. Acısıyla-tatlısıyla kimisiyle beş gün, kimisiyle beş ay, kimisiyle beş sene, kimisiyle de daha uzun bir süre beraber olduğumuz. Tanıdıklarımız, arkadaşlarımız, akrabalarımız.

    Aslında değişen zaman değil bunun farkında mıyız acaba? Değişen insanlar, biziz! Hiç kimsenin bizi anlamadığını düşünüyoruz, bizi anlamadıklarını düşündüklerimizi de anlamaya çalışmayı bırakın; muhatap olmaya bile tenezzül etmiyoruz değil mi? ne oluyor peki sonuçta? Herkes kendi içinde yaşıyor bir şeyleri, çok küçük şeyler bile olsa yeri geldiğinde taşınamaz hale geliyor. Çağımızın en büyük sorunu iletişimsizlik. Ve bunun getirisi her zaman kendini yalnız hissetme.

    Zaman değişti. Şimdi bulunduğumuz ortamlardaki arkadaşlarımız, tanıdıklarımız, muhatap olduklarımızda bir süre sonra eskiyecek o zaman; bulunduğumuz ortamlardan ayrıldığımızda. Onlarla paylaştıklarımızın da, şuan ki arkadaşlarımızın da, tanıdıklarımızın da bir anlamı olmayacak. Onlarda unutulacak. Sonuç ne olacak peki? Yalnızlığımız devam edecek. Hani bir de şu kimse anlamadı, zaten anlayamaz düşüncesi var ya. Bu her şeyi açıklar değil mi sizce?

    Nerde olursak olalım, kimle ne yaparsak yapalım; zaman geçince bir anlamı olmuyor değil mi hiç birimiz için. Olmayacakta böyle devam ettikçe.

    Aman boş ver diyenlerimizde olabilir içimizden, her şeye boş vere boş vere nereye kadar gidebiliriz? Böyle iyi, ben yalnızlığımla mutluyum diye teselli edip duracağız değil mi kendimizi. Kimse anlamadı, anlamaz, anlayamaz, anlamasını da beklemiyorum deyip duracağız değil mi?

    Hiç birimizin kendini yalnızlığa mahkûm etmeye hakkı yok!

    Arkadaşlarınızın, tanıdıklarınızın değerini bilin. Ne görüşte, ne fikirde, ne halde, ne kadar uzakta olursa olsun; hepimizi yaratan tek!

    Teknoloji ne kadar gelişti değil mi? Şu da bir gerçek ki; teknoloji ne kadar gelişirse; insanlar birbirinden o kadar uzaklaşıyor. Herkes kendini yalnızlığa, birçok şeyi kendi içinde yaşamaya başlıyor. Ve böyle devam ediyor. Ve dur denilmediği sürece yalnızlıklar devam edecek. Daha da kötü olacak, daha da dayanılmaz olacak. Ama buna dur demek çok kolay. Çözümü de çok basit, ama ya göremiyoruz, ya göz ardı etmek işimize geliyor/ya da görmek istemiyoruz.

    Şu zamanda kızlar ilk bakışta erkek olarak değerlendiriyor karşındakini. Erkeklerde ilk bakışta kız olarak değerlendiriyor. Kimsenin insan gözüyle değerlendirdiği yok kimseyi.

    Bugüne kadar ömrü hayatımız boyunca tek bir kişiye kızmadık mı aslında; kendimize. Birine bağırmamız bile aslında kendimize bağırmamız olmadı mı? Neden mi? Çünkü kendimizi ifade edemediğimizden. Kendimizi ifade edebilmiş olsak karşımızdaki anlar.

    Kendi kendimize düşünüp kızmadık mı hep? Hiç kimseye anlatmak istediklerini anlatamıyorsun. İfade etmen gerekenleri ifade edemiyorsun, niye düşünmüyorsun diye!

    Ailesiyle sorun yaşamayan kimse nerdeyse kalmadı bu zamanda. Zaman değişti değil mi? Birçoğumuz çocukluğunda sorun yaşadı, çevreden, ortamdan, aileden. İlgi göremedi ailesinden. Anlatmak istediklerini, ifade edemediklerini hep yuttu. Ne oldu? Yalnız kaldık hepimiz değil mi? “beni benden başka anlayan yok” diyenler kervanına katıldık hep. Peki, beni benden başka anlayan yok diyenlerimize soruyorum? Kendinizi anlayabiliyor musunuz? “Ben anlarım kendimi” diyenlerimiz. Nasıl anladığınızı anlatsanıza bana? -unutarak, farklı olduğunu düşünüp, bir süre sonra öyle yapmışçasına hatırlayarak mı? Yada aman! Boş ver! Diyerek mi?

    Kendimizi gerçekten anlayabiliyor muyuz? Ben vereyim cevabını. Kendi içimizde tuttuklarımızla, kendi içimizde yaşadıklarımızla. Herkese belli ölçüler doğrultusunda yaklaşmakla. Sorunlarımızı içimize atarak, bir süre sonra boş ver diyerek; kendi kendine üzülerek değil mi?
    Ama zaman değişti değil mi? artık herkes böyle. Kimse kimseyi anlamıyor bu zamanda! Peki, hiç birbirinizi anlamayı denediniz mi? çok denediniz değil mi? yok ne desen boş. Olmuyor. Herkes böyle. Herkes kendini kurtarmaya çalışıyor. Herkes bir yol tutturmuş gidiyor ama nereye gittiğini biliyor mu acaba? Nereye gittiğimizi bilen varsa bana da söylesin? Yâda durun ben söyleyeyim: yalnızlığa! Ve her geçen zamanda daha da büyüyor yalnızlığımız.

    Çocukluğumuzu yaşayamadık belki birçoğumuz. Bazı sebeplerden dolayı ailemizden ilgi göremedik belki de. İş, güç, koşuşturma. Ailevi problemlerden dolayı. Ama her birimiz kendi çocuklarına göremediği ilgiyi gösterecek değil mi? onlar seviyorsunuz? Peki, mutlu bir çocuk gördüğünüzde içiniz burkulmuyor mu? Yalnızlığınız aklınıza gelmiyor mu? Kendi çocukluğumuz geliyor aklımıza. Bizim çocuklarımız böyle olmayacak diyoruz. Çocukları severim diyoruz kendimize ve herkese. Hangi çocuğa gösteriyoruz sevgimizi? Kendi çocuğumuza gösteririz, bırak bu ağızları demeyin şimdi; her şeyin zamanı var değil mi? zamana bıraktığınız şeyleri, hayallerinizi, mutluluklarınızı gerçekleştirebiliyor musunuz? Çocukluğumuzda ilgi göremedik diye; hiç bir çocuğa gösteremediğimiz ilgiyi kendi çocuklarımıza gösterebilecek miyiz?

    Peki, kardeşleri olanlar bu ilgiyi gösterebiliyor mu? Olmuyor değil mi? kendi çocukluğumuz geliyor aklımıza.

    Yapmak isteyip de, içimizde kalanları yapamadık diye, yeri geldiğinde kendimize bile ifade edemediğimiz kıskançlıklarımız olmuyor mu çocuklara karşı? Sen büyü de gör dünyanın kaç bucak olduğunu diye geçirdiğimiz olmuyor mu içimizden? Bunun yerine onlarla vakit geçirsek. Önce insan oldukları için, yaratılanı hoş görsek, yaratandan ötürü!

    Ama olmuyor değil mi? her şeyimizi kendi içimizde yaşıyoruz. Beni benden başka anlayan yok! Anlayan olmadı! Olamaz. Anlamasını da beklemiyorum zaten.

    Aman kim ne derse, ne düşünürse düşünsün bizim hakkımızda umurumuzda bile değil, değil mi?

    Peki, içimizde kalanlar olsun. Yapmak istediklerimiz olsun. Neden yapamıyoruz?

    Hem, kim ne düşünürse düşünsün benim hakkımda deyip duruyoruz ama kimse hakkımızda bir şey düşünmesin diye hep kabuğumuza çekiliyoruz. Çekildikçe çekiliyoruz kabuğumuza, yalnızlığa itiyoruz kendimizi, yalnızlığa mahkûm ediyoruz.

    Ailemizle yaşadığımız sorunlar yüzünden ailemizle aramızda kopukluklar oldu değil mi zaman zaman? Peki, onlar büyük, onlar göremiyorsa ben hiç görmem, onlar görsün. Şöyle. Böyle. Falan. Filan.

    Bu düşünceleri bir tarafa bırakıp yıkıcı taraf değil de, yapıcı taraf olmaya niye çalışmıyoruz?

    Olmuyor değil mi? beni kıranlarla olmuyor, ne yapsam ne etsem olmuyor!

    Peki, bizi kıranları ne kadar tanıyoruz? Kırıldığımız insanların yaşadıklarının ne kadarını biliyoruz? Yeri geldiğinde yaşadıklarımız yüzünden kırmış olduklarımızın bizi anlamasını bekliyoruz da; neden bizi kıranların niye böyle yaptığını düşünmeye çalışmıyoruz?

    Zaman değişti değil mi?
    İşteler.
    Aman! Boş ver demeler..

    İyi değişsin bakalım.

    İçimizde evlilikten korkmayan var mı? Hatta ben evlenmeyeceğim diyenlerimiz? Evlilik dediğin nedir ki? Alt tarafı bir imza değil mi? peki ya sonrası? Mutlu olup olamama. Zaman değişti değil mi? sevmek yok bu dünyada! İnsani ihtiyaçlar için bir kurum sadece evlilik. İki taraf içinde.

    Televizyonlar bangır bangır bağırıyor değil mi? sevip de evlenenler bile boşanıyor diye? Artık ya nasip ya kısmet diyoruz. En büyük isyanı böyle yapıyoruz yaratana biliyor musunuz? Tepkisiz kalarak. Önümüze ne gelirse onu yapıyoruz. İyi mi kötü mü ne sonuçlar doğuracak diye düşünmüyoruz.

    Peki, liseyi bitirme, üniversiteye girme, bir an önce iş hayatına atılıp hayatını kurmaya çalışma. Vb. bunların sebepleri arasında sadece okuma, çalışma hevesi mi var? Yoksa hayatınızı kurtarma, kendinizi garantiye alma, çevrenizdekiler başaramadı demesinler diye. Evlenip de anlaşamazsanız eğer, tabi evlenmeyi düşünüyorsak; ben kendime yeteyim düşüncesi mi? hepimiz için geçerli bu! Hepimiz maddeye yönelmişiz. Başka her şeyi silmişiz. Önce okumak/önce çalışmak/önce evlenmek ama değil mi? bunları halledince gerisini hallederiz. Peki, her şey istediğiniz gibi gidiyor mu? Sıkıntı ve stres. Tek nedeni yalnızlık. Bir konuşabilsek öyle rahatlayacağız ki aslında; ama farkında bile değiliz.
    Ama kendi içimizde yaşamamız gerekenler var değil mi? peki kendi içimizde yaşayabiliyor muyuz? Yaşayamıyoruz değil mi? ama boş ver diyoruz kendi kendimize. Elbet bir gün düzelir. Peki, o gün neden hiç gelmiyor? Yada hiç gelmeyecek mi? alıştık değil mi artık her şeye.

    Zaman değişti.

    Şu dünyada sevmekten daha değerli, daha anlamlı bir duygu var mı? Var değil mi maddiyat! Peki, şu gerçeği göz önünde bulunduruyor muyuz? Maneviyat maddiyatı kabul ediyor da; maddiyat maneviyatı neden kabul etmiyor? İkisi bir arada olmuyor değil mi? eskiden nasıl oluyordu peki? Zaman değişti ama değil mi; masallarda o zamanlar.

    Ortam olarak her girdiğimiz ortamda arkadaşlarımız var mı? Ya da her gittiğimiz yerde bir ortamımız var mı? Diyebiliyor muyuz? Kimi zaman diyoruz değil mi? ama bir süre sonra o da olmuyor.

    Olmuyor.

    Benim ömrü hayatım boyunca en büyük sorunum ne oldu biliyor musunuz? İnsanların geceleri bile çıkartmadıkları, şeytanın gözlerine takmış oldukları güneş gözlükleri.

    Hepimiz huzur aramıyor muyuz? Sadece huzur arıyoruz değil mi? bir de bulabilsek aslında.

    Yönelmiş olduğunuz maddiyattan, maddeden; başınızı kaldırıp maneviyatınızı, sevginizi görün artık. Mutsuzluklarınız, yalnızlıklarınız bitmez yoksa! Maneviyatınıza yöneldiğinizde; sıkıntı stres içinde bir türlü halledemediğiniz, istediğiniz gibi olmayan madde bile o kadar kolay olacak ki.

    Her şeyin başı sevgi!

    En büyük hayalimiz huzur değil mi?

    Hepimiz her birimizden zekiyiz, hepimizin birbirinden güzel, farklı özellikleri, meziyetleri var. Hepiniz farklı yerlerde; farklı meslekler yapacaksınız belki, ama mutlu olabilecek misiniz? Hep zamana bıraktığınız mutluluğu, bulabilecek misiniz? Şu an mutlu olamadığınızdan, o zaman gelince mutlu olabilecek miyim düşüncesini çoktan bıraktınız mı yoksa?

    Bazı şeyleri kabullenmek zor mu geliyor? İşteler değil mi hep? Zaman değiştiler. Zaman değişmez bilmiyor musunuz? Bundan bin yıl önceki zamanda aynı değil miydi? Ama o zaman başka aletlerle belirleniyordu değil mi zaman ;) zaman değişmez! Zaman insanlara uyar.
    İnsanlar değişir. Ve yalnızlıkların, mutsuzlukların hüküm süreceği bir hayata doğru sürükleniyoruz hepimiz. Buna dur demek elimizde; sadece iletişimle. Konuşarak. Birbirimizi anlayarak. Ama ilk önce sevgi! İnsan olduğumuz için. Önce insanları sevmeliyiz.

    Hepinizi güneş gözlüklerinizi çıkartmaya davet ediyorum! Tabi ben mutsuzluğumla, yalnızlığımla, kendi içime attıklarımla mutluyum diyebiliyorsanız o başka.

    İnsan olduğunuz için sevin birbirinizi. İnsanları sevin. Ve muhabbet edin. Ne konuda olursa olsun. Bir süre sonra birçok şeyin değiştiğini göreceksiniz. Ve içinize atıp da zamanın unutturduklarını bile hatırlayıp, bütün sorunlarınızdan kurtulacaksınız.

    Mutsuz olmak istemiyorsanız tabi ki!

    Tabi psikologa falan gitmeyi düşünmüyorsanız? Ama deli derler değil mi psikologa gittik mi? uyuşturucu ilaçlar haricinde yapabildikleri hiç bir şey yok. Aslında her şeyin çözümü o kadar basit ki; sadece sevgi, saygı ve iletişim. Muhabbet. Başka bir şey değil.

    Ama zaman değişti demeler, işte demeler, aman! Boş ver demeler!

    O kadar kör etmiş ki gözlerimizi, en aydınlık anda bile önümüzü göremiyoruz.
    İsteyenler zaman değişti demelere, işte demelere, boş ver demelere devam etsinler. Bu dünya mutlu olmak için kısa, mutsuz olmak içinse çok ama çok uzun.

    Her şeyi zaman diye kestirip atmak yerine, bazı şeyleri de biz yapmaya çalışalım; kendi hayatımız ve sevdiklerimiz için.

    Çağa uyacaksın ama değil mi? bu çağı bu hale getirenler insanlar değil mi?

    Ben istesem dünyayı devirir, dağı taşı yerinden oynatırım ama işte deyip duruyoruz değil mi? istedikten sonra yapabileceklerimizin farkında değiliz ama?

    Yeri geldiğinde bildiğimiz bir konuda bile hata yapabiliyoruz değil mi? çok basit bir konuda bile hata yapabiliyoruz. Mesela bildiğimiz bir soruyu yanlış yapabiliyoruz, cevabı öğrendikten sonra; biliyordum nasıl yapamadım diye kızıyoruz değil mi kendimize?

    Ailemiz bize güvenmiyor değil mi? ama biz kendimize yeteriz. Herkese karşı kendimizi kanıtlamaya çalışıyoruz/ çalıştık bir süre olmayınca bıraktık belki; ilk önce kendimize kanıtlasak her şey çözülecek aslında biliyor muyuz? Ama olmuyorlar, işteler, zaman değiştiler, artık herkes böyleler.

    Ailemizden ilgi göremedik belki; sorunlar yaşadık, istesek aslında bütün sorunları anında çözebiliriz değil mi? ama olmuyor! Ne yapsak, ne etsek olmuyor! Yaptığımız her yanlışta biraz daha kabuğumuza çekiliyoruz. Ama her zaman ben kendime yeterim; beni benden başka anlayan yok, anlamadı; anlamasını da beklemiyorum zaten deyip duruyoruz değil mi? ama kendimizi çevremize karşı, ailemize karşı göstermeye çalışıyoruz. Ne yapsak olmuyorlar, işteler, şöyleler, böyleler. Bütün sorunlarımızı çözebileceğimizin farkındayız aslında ama olmuyor değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor? Her yeni kırgınlık biraz daha kabuğumuza çekilmemize sebep oluyor. Hep demiyor muyuz: -zamanı var; gün gelecek her şey düzelecek.

    Hep tek bir şeye yönleniyoruz değil mi? onu başardım mı her şeyi yaparım diyoruz. Kimini yapıyoruz, kimini yapamıyoruz; peki mutlu olabiliyor muyuz? Yetmiyor değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor. Hep bir yanımızda eksiklik oluyor. Düşünmemek için uyukluyoruz belki, başka uğraşlar buluyoruz kendimize. Ben güçlüyüm deyip alıştım deyip, unutuyoruz sorunlarımızı. Ama ne yapsak ne etsek olmuyor.

    Kendimize haykırarak bir şeyleri anlatmak istediğimizde bile susuyoruz, hep zamanı var bekle diyoruz. Gün gelecek. Şunu yapacağım, bunu yapacağım; her şey yoluna girecek diyoruz. Ama o gün geldiğinde de olmuyor değil mi? bir şeyler düzelmiyor. Daha da kötü oluyor. Yalnızlığımız, hayata küskünlüğümüz, mutsuzluğumuz daha da artıyor, daha da acı verici oluyor değil mi? hem kimsenin anlamasını istemiyorum diyoruz, hem herkes anlasın diyoruz. Hiçbir şey yapmıyoruz kimse anlamasın diye. Üzgün zamanlarımızda biri bizimle ilgilendiği zaman bize acıdığını düşünüyoruz belki, kendi kendimize acıyoruz sonra, kendi kendimize kızıyoruz. Başkalarının üzüldüğünü gördüğümüzde kendi üzüntülerimiz geliyor aklımıza, ilgileniyoruz, sonra ona acıdığımızı düşündüğünü zannediyoruz. Bazen de güçlü olduğumuzu gösterebilmek için kayıtsız kalmaya çalışıyoruz. Ama hep ben yapardım, yapabilirdim, niye yapmadım, ben var ya ben diyip duruyoruz.

    Her geçen gün kabuğumuza biraz daha çekiliyoruz.

    Belki de birçoğumuz bunları bile düşünmeden vazgeçti değil mi? bunları düşünmeyi bile bıraktı. Ben kendime yeterim, beni benden başka anlayan yok. Kimse anlamadı. Anlayamaz zaten beni. Biri anlamaya çalışsa; kim anladı ki beni sen anlayacaksın diyoruz. Çekildikçe çekiliyoruz kabuğumuza. Yalnızlığımız artıyor gün geçtikçe. Ama ben güçlüyüm, yıkılmadım. Yıkamaz beni hiç bir şey diyoruz değil mi? en ufak bir şeyde bile yıkılmıyor muyuz? İçimizdekiler kat kat acı vermiyor mu?

    Bizi gerçekten tanıyan insanlar; gülen gözlerimizin altından süzülen gözyaşlarımızı görebilenlerdir değil mi aslında? Peki, gözyaşlarımızı gizlemek için de her şeyi yapıyoruz değil mi? bir taraftan da herkesin bizi anlamasını istiyoruz. Bir taraftan da beni benden başka anlayan kimse yok. Anlamasın deyip duruyoruz.

    Ailemiz büyüdüğümüzü göremiyor değil mi? Ne kadar uğraşsak da bize güvenmiyorlar! Ama onlar da biliyorlar aslında bir gün güvenebileceklerini.

    Bizi anlamıyorlar değil mi? Peki, biz onları ne kadar anlayabiliyoruz? Bir yanlışlık yaptıklarında, isteseydim müdahale ederdim; düzeltirdim, dağı taşı yerinden oynatırdım diyoruz ama yine müdahale edemiyoruz!

    Herkesi silmişiz hayatımızda ama kaybetmemek için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor değil mi? bizi bizden başka anlayan yok. Ne istediğimizi bilen yok. Peki, biz kendimizi anlayabiliyor muyuz? Ne istediğimizi bilebiliyor muyuz? Anlayamıyoruz değil mi? beni kimse anlamadı ki, ben nasıl anlayayım diyoruz. Bir anım bir anıma uymuyor ki, yanar-dönerim diyoruz. Ama bir gün ne istediğimi bileceğim ve yapacağım diyoruz değil mi? o gün geldiğinde neden mutlu olamıyoruz? Neden ben yaptım, mutluyum diyemiyoruz? Kendi kendimizi avutuyoruz aslında; yaptım, başardım, ben böyle mutluyum. Böyle geldi, böyle gider diyoruz. Ama hep bir yanımız eksik kalıyor değil mi? kırgınlığımız, yalnızlığımız artıyor gün geçtikçe. Biri bir şey dese; mabedimize dokunmaya kalksa hemen susturmaya çalışıyoruz değil mi? haykırmak isteyip de içimizde tuttuklarımızı, sır dediklerimizi; aman kimse duymasın hakkımda ne düşünürler, bir taraftan hem herkesin anlamasını bekleyerek, hem de hiç kimse anlamasın diye her şeyi yaparak.

    Peki, ne olursa olsun, değişmeyen bir tek şey var değil mi hepimiz için; ben ve yalnızlığım; mutsuzluğum. Ne yaparsak yapalım bir türlü üstesinden gelemiyoruz değil mi? Ama bir gün geleceğiz? Çok yakında? Az kaldı değil mi? Ama bir türlü gelmiyor değil mi o gün? Ne yaparsak yapalım gelmiyor. Olmuyor bir türlü.

    Ailemize bir şeyler yapabileceğimizi göstermek için her şeyi yaparız değil mi? ama hiç bir şeyi yapamıyoruz. Bize güvenmelerini bekliyoruz ama büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz. Büyüdüğümüzü görmüyorlar, görmek istemiyorlar değil mi? peki büyüdüğümüzü kendimize ispatlayabiliyor muyuz? Ben büyüdüm diyebiliyor muyuz? Ben büyüdüm diyoruz, ama neden böyle yapıyorsun diyoruz değil mi? neden çocuk gibi davranıyorsun deyip kızıyoruz kendimize. Bir taraftan herkesin anlamasını bekliyoruz, bir taraftan kimse anlamasın diye elimizden geleni yapıyoruz.
    Her geçen zaman yalnızlığımız artıyor değil mi? mutsuzluğumuz artıyor. Ufacık bir şeyde hata yapabiliyoruz. Nasıl yaptım ben bu hatayı deyip, daha da çekiliyoruz kabuğumuza. Hayattan soyutluyoruz kendimizi. Ama kimse anlamasın diye sahte gülücükler savuruyoruz etrafımıza, bir taraftan herkesin anlamasını istiyoruz, bir taraftan kimse anlamasın diyoruz. Anlamaması için de her şeyi yapıyoruz değil mi?

    Hep büyüdüğümüzü göstermek için büyükler gibi davranmaya çalışıyoruz değil mi? ama büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz bir türlü. Ama bir gün gelecek, her şey yoluna girecek. O gün neden hiç gelmiyor diye isyan ediyoruz kaderimize. Sonra kendi kendimize kızıyoruz neden böyle yapıyorsun diye. Zaman değişti. Artık herkes böyle deyip duruyoruz değil mi? avutuyoruz kendimizi. Olmuyorlar!

    Yalnızlığımız gün geçtikçe artıyor. Aslında büyük işler yapabilecekken, küçücük hatalara takılıp kabuğumuza çekiliyoruz ve bunu neden yapamadın, sen hiç bir şeyi yapamıyorsun, yapamazsın deyip duruyoruz kendi kendimize; kızıyoruz. Bir taraftan herkesin anlamasını bekliyoruz. Bir taraftan da hiç kimse anlamasın diyoruz. Peki, kendimizi kendimize ispatlayabiliyor muyuz?
    Büyüklerimize “bana güvenin, ben büyüdüm” dercesine bakıyoruz ama büyüdüğümüzü kabullenemiyorlar değil mi? ne yapsak, ne etsek büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz. Peki, herkesin bize güvenmesini bekliyoruz ama biz kendimize güvenebiliyor muyuz? Güveniyoruz aslında değil mi? ben var ya! Ben istesem dağları taşları yerinden oynatırdım diyerek. İşteler, öylelerle, böylelerle, zaman değiştiler.

    Bir yanlışlık gördüğümüzde ben bunu yapmam diye önyargıyla yaklaşıyoruz önce. Bir süre sonra aynı yanlışın daha büyüğünü kendimiz yapıyoruz. Sen böyle yapmazdın, sen böyle değildin! Sen bu olamazsın deyip kızıyoruz kendimize. Ben normal değilim diyoruz değil mi kendi kendimize. Herkes anormal zaten, ben nasıl normal olabilirim ki, zaman değiştiler. Şöyleler, böyleler.

    Her şeyimiz büyüdü ama kimse büyüdüğümüzü görmek istemiyor değil mi? yaşımız büyüdü, bedenimiz büyüdü. Her yönden geliştirdik kendimizi; istesek dağları deviririz aslında ama şöyleler, böyleler yüzünden yapamıyoruz. Herkesten kaçmaya çalışıyoruz. Bizi güçsüz zannederler, bizi anlamazlar diyerek, bir taraftan da herkesin anlamasını bekleyerek. Ama her geçen gün kabuğumuza daha da çekilerek. Hayatımız çelişkilerle geçti değil mi hep? Kimse içimizdekileri görmesin diye soyutladık kendimizi.

    Ama büyüdük kimse kabullenmiyor; neden kabullenmiyor diyerek. İşteler, şöyleler diyerek.

    Her şey büyüdü de; bir içimizdeki çocuk büyümedi değil mi? içimizdeki çocuğu büyütemedik. Artık kendimiz için, yalnızlığımızdan kurtulmak için, mutlu olmak için, bir şeyler yapma zamanı gelmedi mi? yoksa şöyleler, böyleler diyerek, yalnızlığımızla, mutsuzluğumuzla, ben kendi kendime yeterim deyip, yetemeyerek; mutsuzluğumuza mutsuzluk, yalnızlığımıza yalnızlık katarak devam etmek mi istiyoruz.

    Bazılarımız belki de bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi her şeyi? Bazılarımız da düşünmekten vazgeçti.

    Yaptığımız her şey boş. Ne yapsak, ne etsek olmuyor. Farkına varmak mı istemiyoruz hala? Bilmediğimiz halde arayıp da bulamadığımızı aramaktan vazgeçebiliyor muyuz?

    Aslında bu işin aslı yok. Bu zamandaki hiç bir şeyin aslı yok. Zaman değiştiler, şöyleler; böyleler diyerek avutuyoruz kendimizi. Böyle devam etmek istiyor muyuz?

    Saçmalık bunlar değil mi?

    Bir yanınız anlıyor; bir yanınız anlamak istemiyor değil mi?

    Kimi zaman büyüklerimizin üzüntüleriyle, kimi zaman sorunlarıyla, kimi zaman tartışmalarıyla, kimi zaman onlarla sorunlar yaşayarak, kimi zamanda onların yokluğuyla geldik değil mi bu günlere? Ben onlar gibi olmayacağım dedik kimi zaman çocukça, gerekirse evlenmeyeceğim, evlenirsem mutlu olacağım, çocuklarımı üzmeyeceğim, kimseyi üzmeyeceğim. Herkes neden mutsuz, kimse mutsuz olmasın, herkesi mutlu edeceğim. Bu nasıl dünya herkes mutsuz; eskiden böylemiydi diyerek; kimi zamanda müdahale etmeyi düşünerek geçmedi mi çocukluğumuz? Belki çok istedik müdahale etmeyi ama korktuk, çekindik; üzüldük, ağladık gizli saklı köşelerde. Çocukluk işte değil mi? ama büyüdük şimdi. Çocuktuk o zamanlar. Çocuktuk. Büyüdük artık. Peki, büyüdük de, niye hala kimse görmüyor büyüdüğümüzü? Neden kimse kabullenmiyor. Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler, aman boş ver diyerek geçiştiriyoruz değil mi?

    Hep bilmediğimiz farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı? Ne istediğimizi bilemedik, düşündük kimi zaman bulamadık.

    Bazılarımız bunları bile düşünmeden bıraktı belki. Kader utansın dedi, kaderim böyleymiş dedi. Bunları bile düşünmeden; her şeye boş ver diyerek, kimi zaman ağlayarak, kimi zaman gülerek geçiştirdi değil mi?

    Başka uğraşlarla geçiştirdik bu düşüncelerimizi, başka uğraşlar aradık hep, başka insanlarla tanışıp konuşmak istedik; ama esas derdimizi: bilmediğimiz, çözemediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle davranmadık mı hep? Davrandık değil mi? ama bir süre sonra olmuyorlar, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler. Engellerine takılmadık mı hep?

    Şunu yaparsam, başarırsam olacak, her şey yoluna girecek demedik mi?

    Kendi sorunlarımızı, ailemizdeki sorunları, çevremizdeki sorunları, bazen de bütün insanların sorunlarını çözebileceğimizi düşünerek başarmaya çalışmadık mı? Başarabildiklerimiz bir süre oyaladı belki bizi, ama beş gün, ama bir yıl, ama bir dakika, ama beş yıl.

    Ama her zaman olduğu gibi bir yanımız yarım kaldı değil mi? ne yaparsak yapalım, bilmediğimiz halde aradığımız; başka uğraşlarla bulmaya çalıştığımızın ne olduğunu bulamadık değil mi?
    Her başarımızın sonu hüsran olunca, her yeni insanla tanışıp bu sefer bilemediğimiz, çözemediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle bakmadık mı her şeye? Hayatımızdaki her şey bir süre oyaladı belki bizi, ama hep bir yanımız yarım kalmadı mı?

    Her yıkımdan sonra biraz daha çekilmedik mi kabuğumuza? Kendi kendimize sözler vermedik mi bir daha böyle yapmayacağız diye? Ama ne olursa olsun bilmediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle yaklaşmadık mı her yeni olaya, gözümüzü diktiğimiz her başarıya, her yeni tanıştığımız insana. Bazılarımız bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi düşünmeyi. Kader dedik. Rabbim böyle uygun görmüş dedik. Hem beni benden başka anlayan yok dedik. Kimi zamanda beni Rabbimden başka anlayan yok dedik. Kimi zamanda isyan etmek istemiyorum ama neden hep böyle oluyor? Neden her şey beni buluyor dedik değil mi? içten içe isyan etmedik mi gerçekte? Ama ben Müslümanım, inançlıyım, Rabbim beni sen biliyorsun. Beni senden başka anlayan yok dedik kimi zaman. Kimi zamanda beni, benden başka anlayan yoklarla geçiştirdik hep, arayıp ta bulamadığımızı.

    Ne aradığımızı bulabildik mi peki? Bulamadık değil mi? çünkü ne aradığımızı bilemedik. Ama her yeni uğraşta, ufkumuza diktiğimiz; bunu başarırsam her şey yoluna girecek diyerek, başarabilirsek bir süre sonra bir yanımızın yarım olduğunu görerek, mutsuz olmadık mı? O zamanlarda mutlu olmak için ben ne yaptım ki bugüne kadar rabbim bana mutluluk versin dedik belki kimi zaman? Mutluluk bana haram dedik belki. Hayattan küstük. Ama bilmediğimiz, çözemediğimiz halde artık her şey bitti diyerek, hiçbir şey yapmayacağım diyerek, kendi kendimize söz verdiğimiz halde, her yeni uğraş; tanıdığımız her yeni insan bizim için yeni bir başlangıç olmadı mı?

    Oldu değil mi? hayatımızda ki her şey yeni bir başlangıç oldu çoğumuz için. Belki birçoğumuz bunları bile düşünmeden, isyan etmek istemiyorum ama neden hep ben diyerek, içten içe isyan ederek, kaderim böyleymiş diyerek, düşünmeyi bile bıraktı belki değil mi?

    Yanlış gördüğümüz bir olayı, hata dediğimiz bir davranışı; bu böyle olmamalıydı demedik mi kimi zaman. Ben böyle yapmayacağım diyerek söz vermedik mi kendimize. Nefret ettiğimiz şeyleri bile daha fazla hata yaparak, kendimize kızarak geçiştirmedik mi? kendimize verdiğimiz sözleri bile tutamadık değil mi kimi zaman? Kendimize güvenemedik. Kendimizden nefret ettik kimi zaman ne istediğini bilmiyorsun diye. Neden ben dedik kimi zaman. Olmadı ama değil mi? ne yapsak, ne desek, bir şeyi başarsak; başaramasak da ne olduğunu bilemediğimiz, arayıp ta bulamadığımız, hep bir yanımızı eksik bırakan ama aramaktan asla vazgeçemediğimizi aramaktan vazgeçmedik değil mi?
    Bazılarımız bunları bile düşünmeden kader dedik, mutlu olmayı hak etmemişim dedik, ben mutlu olmak için ne yapmışım ki mutlu olayım, ben mutlu olmak için bir şey yapmadım, isyan etmek istemiyorum ama neden hep ben diyerek içimize gömdük değil mi isyanımızı? Zaman değişti dedik. İşteler, şöyleler dedik. Hep çelişkilerle geçirdik hayatımızı. Ama her yeni umut bizim için yeni bir başlangıç oldu değil mi yine? Her başarımızda, başarısızlığımızda neden ben dedik hep. Bilmeden aradığımızı, farkına varamadığımızı aramayı bıraktık belki kimi zaman. Ama her yeni umutta yeni bir başlangıç yaptık her zaman. Çelişki üzerine çelişki yaptık hep.

    Güçlü birini gördüğümüzde ona imrendik önce, ben neden bu kadar güçlü değilim diye. Ona benzemeye çalıştık, Sonra ben ondan daha güçlüyüm dedik.

    Daha güçlüsünü bulduğumuzda ona imrendik; eskisine baktık, ben bunu mu örnek almışım kendime demedik mi? ben bunları mı yapmışım demedik mi? dedik değil mi?
    ben kendime yeterim diyerek, beni benden başka anlayan yoklarla, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler diyerek, ben onlar gibi olmayacağım demelerle, mutlu olacağım demelerle, mutlu olmayı hak etmemişim kilerle, bu zamanda kim mutlu olmayı hak etmiş ki ben hak edeyim kilerle. İçten içe haykırmak isteyip de haykıramadıklarımızla, kimsenin anlamasını beklemiyorum demelerle, herkesin anlamasını isteyerek; bir taraftan da kimse anlamasın diye hata üstüne hata yaparak, bilmediğimiz; farkına varamayıp ta aramaktan asla vazgeçmediğimizi aramaya devam ederek, isyanımızı içimize gömerek, her geçen gün kabuğumuza biraz daha çekilmedik mi?

    Aman beni şöyle bilmesinler, benim hakkımda şöyle düşünmesinler demedik mi içten içe. Bir taraftan kimse beni anlamadı, anlamasını beklemiyorum ama gün gelecek mutlaka biri anlayacak diyerek. Kendini sen bile anlayamıyorsun ki, başkası nasıl anlasınlar la, başkalarının bizim için düşünmediklerini, söylemediklerini, kimi zaman içten içe daha ağır hakaretler, daha ağır laflar etmedik mi?

    Ama ben farklıyım dedik değil mi hep? Farkımızın ne olduğunun farkına kendimiz bile varamadık. Ne yapsak, ne etsek olmadı ama. Zaman değişti demelerle, şöyle demelerle, böyle demelerle, artık herkes böyle demelerle, beni benden başka anlayan yok demelerle, ya rabbim beni sen biliyorsun demelerle, beni herkes günü geldiğinde anlayacak demelerle, bir taraftan kimsenin anlamamasını isteyerek, bir taraftan herkesin anlamasını bekleyerek, ben kendime yeterim demelerle, ben kendime yetemiyor muyum demelerle. Çelişki üzerine çelişki kurarak geçirmedik mi hayatımızı?

    Geçirdik değil mi? ama hep bir yanımız eksik kalmadı mı? Ne istediğimizden, ne aradığımızdan emin olamadık hiçbir zaman, bulamadığımız için başka uğraşlarla uğraştık belki buluruz ümidiyle. Ama olmuyor demelerle, ne yapsak, ne etsek beceremedik demelerle, yapamıyoruz demelerle; içten içe haykırmak istediklerimizi bile içimize gömdük. İsyanımızı içimize gömdük hep.

    Ama ne aradığımızı bulamadık hiçbir zaman. Gün gelecek bulacağız ama değil mi? belki buluruz bir gün. Belki mutlu olurum. Belki huzur bulurum. Yok, yok ben mutlu olmak için bir şey yapmadım. Mutlu olmayı hak etmedim. Mutlu olmayı hak etseydim böyle doğmazdım. Şuyum şöyle olmazdı, buyum böyle olmazdı. Demedik mi?

    Dedik değil mi?

    Ne aradığımızın farkına varabildik mi peki? Bilemeyip de neyi aradığımızın farkına varamadık değil mi? ama gün gelecek belki buluruz dedik. Ama o gün hiç gelmedi değil mi? her yeni başlangıca yeni bir umutla bakmadık mı, belki buluruz bu sefer umuduyla. Bulamadığımızı düşündüğümüzde eskileri aramadık mı? Sen böyle değildin demelerle! Mutsuzsun demelerle. Mutsuz olmaya mahkûmsun sen demelerle! Nerde yanlış yaptın diyerek! İsyan etmek istemiyorum ama neden hep benlerle, neden her şey beni buluyor demedik mi hep?

    Bizden zayıf, bizden güçsüz birini gördüğümüzde küçümseyerek baktık hep! Ezmeye çalıştık, güçlü olduğumuzu hissettik kimi zaman, öyle de olmadı değil mi? güçsüzlüğümüz, kırgınlığımız hiç bitmedi. Bitmeyecekte. Ama bir gün biterlerle; nereye kadar böyle gidebiliriz kilerle.

    İçten içe nefret ettik kendimizden, ne aradığımızı, ne istediğimizi, bir türlü farkına varamayıp ta aramaktan vazgeçemediğimizi aramaya devam edip durduk değil mi hep?

    Şöyleler, böyleler deyip durduk hep. Zaman değiştiler. Artık herkesler böyleler.

    Ama bunları birine anlatsak bize çocuk derlerle! Bize deli derlerle! Sen kendine yetemiyor musunlar la, susarak her geçen gün kabuğumuza biraz daha fazla çekilerek geçirmedik mi ömrümüzü.

    İçimizdeki çocuğu susturmaya devam mı edeceğiz? Her ne kadar susturmaya çalışsak ta susturamadığımız, içimizdeki sesler konuşmaya devam edecek!

    Kimi zaman susarak, kimi zaman bakışlarımızla, kimi zaman ağlayarak, kimi zamanda bağırarak, kimimizde sürekli susup içine atarak her şeyi; ailemize, büyüklerimize, çevremize karşı isyanımızı gösterdik değil mi? ben buyum dedik kimi zaman! Ben böyleyim, beni böyle kabullenin dedik. Ama hayatımızdaki herkesin istediğimiz gibi olmasını istedik. Bizim istediğimiz şekilde olmasını istedik hayatımızdaki her şeyin. Hep yapmak istediklerimiz ama yapamadıklarımız oldu değil mi? bunun için yapmamız gerekenleri yapmadık bazen. Kimi zamanda yapmaya kalktık ama yapamadık. Niye yapamadık diye düşündük kimi zaman, kimi zamanda boş ver dedik. Zaman değişti dedik. Şöyleler, böyleler diyerek geçirdik her şeyi değil mi?

    Her yeni üzüntünün ardından yeni bir amaca diktik gözümüzü. Bu yeni bir başlangıç dedik hep. Bunu yaparsam olacak dedik her zaman. Her şey yoluna girecek dedik. Kimini yaptık, kimini yapamadık. Ama hep bir yanımız yarım kaldı değil mi bir süre sonra? Ne yapsak ne etsek olmadı. Kimimiz dışa vurdu isyanını, kimimizde içten içe isyan etti.

    Hep terk etti sevdiklerim paramparça dünyam benim, tanrım beni baştan yarat’larla, aşkım baksana bana’larla, sevdim seni bir kere başkasının sevemem’lerle, ağladıkça’larla, sen ağlama dayanamam’larla, ALLAH belanı versin ALLAH seni kahretsin’lerle, git hadi git’lerle, çabuk olalım aşkım’larla, ALLAH ALLAH ALLAH ALLAH bu nasıl sevmek’lerle, dertlerin kalkınca şaha bir sitem yolla ALLAH’alarla…

    Falanlarla, filanlarla geçirdik kimi zaman ömrümüzü.
    Şarkı söylemek günah dedik kimi zaman. Ama bir süre sonra zaman değişti dedik. Şöyle dedik. Eğer değişmeseydi böyle olmazdı dedik. Doğru olan bu dedik. Peki, neyin doğru olduğundan emin olabildik mi bugüne kadar? Bir süre olduk değil mi? ben buyum dedik! Ben yaptım oldu dedik. Hayatımda hiç pişman olmadım dedik. Bugüne kadar her şeyimi tek başıma yaptım dedik kimi zaman. Ama ayağımız taşa takılsa, tutunacak bir dal aradık, ama bulamadık. Beni anlamayanı ben anlamam dedik. Kimseyi anlamaya çalışmadık bu yüzden. Ortam yok dedik. Gruplaşmalar var dedik. Yalnızız dedik. Zaman değişti. Ben farklıyım dedik kimi zaman. Rabbim sen biliyorsun beni dedik. Kimi zamanda kader utansın dedik. Kaderim böyleymiş dedik. Kızlar şöyle, erkekler böyle dedik. Büyükler şöyle, küçükler şöyle dedik, yaşlılar şöyle bebekler böyle dedik, hemşireler şöyle doktorlar böyle dedik. Polisler şöyle memurlar böyle dedik. Dedik de dedik. Herkesi sınıflandırdık değil mi? hiç kimseye insan gözüyle bakmadık ama. İnsan gözüyle değerlendirmedik. Zaman değişti dedik; artık herkes böyle dedik. Ama ben farklıyım dedik bir taraftan; peki herkes böyle, zaman değişti diyerek nasıl bir farkımız oldu? Daha doğrusu; kimi zaman kızarak, kimi zaman küçükseyerek; baktığımız insanlar gibi davrandığımız için mi farklıyız? Nerde farkımız peki?

    Büyükler bizim vebalimizi aldılar değil mi? büyüklerimiz suçluydu kimimiz için kimi zaman, bizi dünyaya getirdikleri için. Her başımız sıkıştığında onların yanına koştuğumuz halde, hayatımızda güzel giden bir şeyler olduğunda soyutladık kendimizi onlardan, uzaklaştık onlardan. Onları da bizden uzaklaştırdık. Beni benden başka anlayan yok dedik; beni anlayan yoksa ben niye başkasını anlayayım dedik! Beni anlayan biri olmadan ben kimseyi anlamam dedik kimi zaman. Her zaman haklının yanındayım, hep hak olanı savundum dedik. Ama zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere yenik düştük değil mi? farklıyız dedik, ortamlara uyduk kimi zaman. Onlar ne yapıyorsa biz de onu yaptık. Olmadı ama değil mi? ne yapsak ne etsek olmadı. Bir süre sonra eksik kalan yanımız daha da eksik olarak acıttı içimizi. Ne yapsak ne etsek olmadı. Başarsak da başaramasak da ufkumuza diktiklerimiz gözümüzdeki perdenin –güneş gözlüğünün- sayesinde bir süre oyalayabildi bizleri.

    Büyüyünce düzelecek dedik kimi zaman. Okul bitince düzelecek dedik kimi zaman. Üniversiteye gidersem düzelecek dedik. İşe girersem düzelecek dedik. Ama zaman değişti dedik, beni benden başka anlayan yok dedik. Şöyle, böyle diyerek geçirdik ömrümüzü. hiç bir şeyi düzeltmeye çalışmadık değil mi? ama lafta her istediğimizi yaptık! Peki, hep yarım kalan yanımızın ne olduğunu bulabildik mi?

    Büyümek de aradık kimi zaman. Okulu bitirmekte aradık kimi zaman. Askerlikte aradık kimi zaman. Üniversite dedik. İş dedik. Evlilik dedik. Hep bir süre oyaladı bunlar bizi değil mi? bazılarını yapabildik, bazılarını yapamadık. Ama bir süre sonra yine yarım kalan yanımız içimizi acıttı değil mi?

    Rabbim her yerde, hepimizi görüyor dedik. Ben kendime yeterim, ben istediğimi yaparım diyerek; kimi zaman isyan ettik, kimi zaman yasak şeyleri yaptık. Kimimizde yapmadığı halde düşündü değil mi? kimimizde bunları bile düşünmeden zaman değişti dedik. Boş ver dedik. Artık herkes böyle dedik. Nasip kısmet dedik.

    Böyle olması gerekmeseydi, Rabbim uygun görmeseydi; böyle olmazdı dedik kimimiz kimi zaman. Müslümanların kaderi buymuş dedik. Eskileri öğrendik. İmrendik kimi zaman değil mi? şimdi niye böyleleri yok dedik. Hep birilerinin hayatımıza müdahale etmesiyle ya da ufkumuza diktiğimiz her yeni umutta, hayatımızdaki her şeyin hiç bir şey yapmadan düzeleceğine inandık. Sadece bunu başarayım her şey düzelecek dedik kimi zaman. İsyan ettik kimimiz dışa vurarak, kimimiz de içten. Niye böyle oluyor hep diye. Neden her şey beni buluyor dedik. Oysa ben farklıydım dedik. Ama zaman değişti dedik. Şöyle dedik, böyle dedik. Bizde boş ver dedik. Kim kurtarmış ki bu dünyayı ben kurtarayım dedik. Hep kendimizi düşündük. Beni kıranlarla olmuyor dedik. Beni benden başka anlayan yok dedik. Hayatımızdaki herkesi kırdık bilerek veya bilmeyerek beni anlarlar düşüncesiyle. Peki, anlamaya bile çalışmadığımız insanlar; içimizdekileri görüp de deli derler diye, hem herkesin anlamasını bekleyerek, hem de hiç kimse anlamasın diye kabuğumuza çekilerek; yaptıklarımızdan sonra anlayabildiler mi bizleri?

    Bulamadık değil mi aradığımızı? Ama bir gün bulacağız ümidiyle avuttuk kendimizi. Kimi zamanda çileli doğmuşum zaten ezelden dedik. Nasip böyle dedik. Zaman değişti dedik. Şöyle dedik. Böyle dedik. Kimi zaman dışardan, kimi zamanda içten içe isyan ettik hayata karşı.

    Bizden sonraki kuşaklar, bizden daha kötü ortamlarda ve daha büyük hayal kırıklıklarıyla, daha büyük mutsuzluklarla büyüyecek biliyor musunuz? Ama "bana ne" değil mi? ben mutlu olamıyorsam başkası niye mutlu olsun kiler. Önce ben dedik. Başkası ne yaparsa yapsın dedik değil mi?

    Bizden doğanlar, hatta torunlarımız, torunlarımızın çocukları; tabi o zamana kadar ilahi takdir gerçekleşmezse; daha da kötü olacaklar biliyor musunuz? Ama bizim çocuklarımız bize benzeyecekler değil mi? göremediğimiz ilgiyi göstereceğiz onlara. Onlar bize isyan etmeyecekler değil mi? ne dersek yapacaklar! Sayacaklar bizi. Peki, hangimiz büyüklerimize benziyoruz?

    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler. Ama bizim çocuklarımız öyle olmayacaklar.

    Kimimiz evliyiz, kimimiz evlenecek. Kimimizde evlenme düşüncesini bile bıraktı belki bir süreliğine zaman değiştiler, şöyleler, böyleler diyerek. Ne ekersek onu biçeceğiz biliyoruz değil mi? sesli isyan ettiysek çocuklarımız daha sesli isyan edecek bize. İçten içe isyan ettiysek sesli isyan edecek çocuklarımız bizlere. Ailemizin yapmayın dediklerini; gizli saklı yaptıklarımızı; bizim çocuklarımız ayan beyan ortada yapacak; gözümüzün önünde yapacak kimisi.

    Ama ben farklıyım demeler, benim çocuklarım öyle olmayacaklar. Peki, farkımız ne? Ne farkımız var? Yaşadıklarımız mı? Zaman, yer, kişiler ve olaylar farklı sadece hayatlarımızda; Gerisi aynı tiyatro. Hep bir yanımız eksik.

    Bizden doğanlar daha sesli isyan edecekler hayata. Bize isyan edecekler yeri geldiğinde. Sen benim çocuğum olamazsın dercesine bakacağız yüzüne. Böyle olmaman gerekiyordu diyeceğiz. Ben farklıydım seninde farklı olman gerekiyordu. Peki, bugüne kadar farkını bulabilenimiz oldu mu? Bir gün buluruz ümidi değil mi?

    aha aha ahalarla, anladın sen onularla, heyttt savulun adiler tırsın alçaklarla, beni benden alırsan seni sana bırakmamlarla mı farklıyız. yoksa ikimiz bir fidanın güller açan dalıyızlarla mı?

    “Senin gibi çocuğum olacağına taş olaydı” diyeceğiz, “seni doğurduğum güne/doğduğun güne lanet olsun” diyeceğiz. “ALLAH belanı versin” diyeceğiz kimi zaman yüzüne bağırarak, kimi zamanda bu anları gözlerimizle ifade ederek, kimi zamanda içimizden diyeceğiz bunları.
    Bunlar senin hüsnü kuruntun diyenlerimiz;) zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye devam ettikçe; düzelen hiçbir şey olmadığı gibi, her şey daha da güç olacak, anlaşılması daha da zorlaşacak. 30 yaş bunalımı diye geçiştireceğiz kimi zaman. 40 yaş bunalımı diyeceğiz kimi zamanda. Olmuyor diyeceğiz. Zaman değişti diyeceğiz. Kaderimse mutsuzluk nasip kısmet diyeceğiz. Mutlu olmayı hak etmemişim ki diyeceğiz. Diyeceğiz de diyeceğiz işte.

    Her yer karanlık. Nerde insanlık. Tüh kahretsin. Yine güneş gözlüklerimi gözümde unutmuşum!

    Ey cemaati müslimin!
    Bu gelen var ya bu gelen! Ne Avrupa yakasının psikopat gaffurunun ayak sesleri!
    Ne de süvarileri ayak sesleri.
    Bu gelen var ya bu gelen;

    KIYAMETİN AYAK SESLERİ!:.


    Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, aman boş ver demelere devam ettikçe hep sorunlu olacağız. Her yeni başlangıç, her yeni umut bizi bir süre oyalayacak belki gözümüzdeki güneş gözlükleri olduğu müddetçe; ama mutlu olamayacağız!

    Rabbim hepimizin cezasını da belasını da verecek! Vermeye de devam edecek!

    Yarım kalan yanımızın ne olduğunu bulmazsak böyle sürüp gidecek her şey!

    Herkes istediğini yapmakta serbest değil mi? peki hangimiz yapıyoruz istediklerimizi? Düşünerek mi?

    Arası bozuk olup ta sevgilisi aramayınca dışarıda bir yerdeyiz;

    Ya hala aramadı bu ya. Neden aramıyor. Yoksa beni sevmiyor mu? Of ya. Kaç saat oldu hala aramadı. Son beş dakika veriyorum aramazsa bu iş bitmiştir. Aradı, aradı; yoksa yüzüne bile bakmam. Çok arar beni.
    Beş dakika sonra;
    Of ALLAH’ım ya. Hala aramadı. Buda odun çıktı. Ya Rabbim benim yüzüm erkeklerden yana hiç gülmeyecek mi? yok ya! Yok! hepsi odun bunların. Odun. Hepsi aynı. Beni anlayan, seven biri yok. Buda aynı. Diğerlerinden hiçbir farkı yok. Beni anlamıyor. Bide benim onu anlamadığımı söylüyor. O beni anlamadan ben onu niye anlayayım. Ben kızım. Önce o anlayacak! İşime gelirse ben anlayacağım. İlk sevgilim nasıldı ya her istediğimde arıyordu, bir dediğimi iki etmiyordu. Değerini bilememişim. Ne diyorum ben ya. Ben bu çocukla evlenmeyi düşünüyordum. Yok! Yok! Evde kalacağım ben. Bu da olmayacak. Baksana hala aramadı. Aman aramazsa aramasın ya o kaybeder. Bana erkek mi yok. Gencim güzelim. Benim gibisini zor bulur o. mumla arasa bulamaz. Ben bulurum ama. Bulacağım bir gün. Beni anlayan, beni ben olduğum için seven. Onu sevmesem bile beni seven. Ben beni seveni severim de işte. Bu salağı da seviyor zannetmiştim ama yanılmışım. Hala aramadı ya. Yok. Ya rabbim evde mi kalacağım ben ya. Of! Of! Hep böyle hödükler buluyor beni. Beni anlamıyor hiç biri. Oysa biraz ilgi; biraz sevgi yeter de artar bana. Ama yok. Olmuyor. Bulduğumu zannediyorum ama bulamıyorum. Bu geri zekâlı niye aramadı hala ya. Telefonu kırmak istiyorum. Ben en başında demedim mi bundan adam olmaz diye. Erkek değil mi hepsi aynı bunların. Ya Rabbim bu dünyada erkekler olmasa ne kadar güzel olurdu. Bu erkek milletini niye yarattın. Niye böyle yarattın. Hiçbiri beni anlamıyor. Anlamıyor. Bu salak niye hala aramıyor beni? Niye aramıyor! Yoksa buda mı kandırdı beni. Buda mı sevmiyor. Of ya buda olmazsa yok. Başkası olmayacak. Konuşma bile konuşmayacağım. Nefret ediyorum bütün erkeklerden. Topunun ALLAH belasını versin.
    Benim neyim eksik ya. Herkesin sevgilisi var, seviyorlar, seviliyorlar. Ben niye beni seveni bulamıyorum. Yok. Yok. Bitti artık. Arasa da konuşmayacağım. Ne konuşması ya; telefonu bile açmayacağım. Bitti artık bitti. Erkekleri sildim hayatımdan. Ben kendime yeterim. Zaten bugüne kadar tek başıma geldim. Ne yaptıysam kendim yaptım. Beni seven, anlayan olmasa da olmasın. Ne yapayım, kader utansın!
    Of! Ya hala neden aramadı bu salak! Buda odun işte buda odun. Oysa hayallerimiz vardı. Mutluyduk. Bu salak beni ne zaman mutlu etti ya. Hayatımda beni onun kadar üzen kimse olmadı ki! Bütün mutsuzluğum onun yüzünden! ALLAH belanı versin! Neden aramıyorsun hala! Ara! Bir çağrı bile yapmıyorsun ya! Of deli edeceksin illaki beni. Nerdesin şimdi. Kimlesin; ne yapıyorsun? Yoksa başka biri mi var? Aldatıyor mu beni? Yok, yok yapmaz öyle şey o. nasıl yapmaz ya. Bütün erkekler aynı. Topunun var ya! Nefret ediyorum erkeklerden. Bitti tamam. Bitti arasa da. Yalvarsa da. Dizlerimin önünde diz de çökse yok! Bitti artık! Erkekleri sildim hayatımdan. Ben bana yeterim.

    Şu karşıdan gelen çocuk ne kadar yakışıklı ya; pişt kız, bana bakıyor. Harbi bana bakıyor. Ne diyorum ben ya. Benim sevgilim var. Sevenim var. Seviyorum, seviliyorum. Nasıl seviliyorum ya? Ben seviyorum da, o beni seviyor mu bakayım? Seviyor tabi ya kaç kere söyledi. Of! Of! Bu salak madem beni seviyor niye aramıyor. Yok! Yok! Sevmiyor beni. Sevse arardı şimdiye kadar. Sevdiğini üzmezdi. Sevseydi üzmezdi tabi. Bu da sevmiyor ya. Of. Erkeklerden nefret ediyorum.

    Valla bana göz kırptı çocuk. Anlayışlı sevecen birine benziyor. Yakışıklıda. O kadar kız var bir tek bana bakıyor. Bana bakacak tabi. Başka kime bakacak. Gencim güzelim. Güzele bakmak sevaptır. Madem ben güzelim bu salak niye aramadı ya. Of ya gülmedi hiç yüzüm gülmeyecek. Avrupa yakası günü gelse de biraz gülsem bari. Başka türlü gülmek yok bana. Of ya. Bu salak niye aramadı. Oğlum var ya sen bittin oğlum. Arasan da bittin aramasan da!

    Aramıyor işte ya kaç saat oldu hala aramıyor. Nefret ediyorum bütün erkeklerden.

    Aşkım arıyor. Ne yapıyorsun kızım ya. O kadar aramadı. Hemen yelkenleri indirme. Seni üzdü biraz yalvarsın. Kız evi naz evi demişler. Olacak. Kaderi bu. Beni seviyorsa nazımı çekecek. Hala çalıyor ya. Biraz daha çalsın dur az. Kapanmasına yakın açarım. Alo. Buyur. Nasılsın? Ne yapıyorsun? Nerdeydin? Kimleydin? Neden bu kadar geç aradın? Hmm. ben mi? ne yapacağım ya evde kös kös oturuyorum. İşin vardı demek. Tamam. (içinden yemedim ama yazıyorum bunu, ben sana sorarım). Hıı. Duyamadım. Seviyorsun demek. Bende tamam. Hadi görüşürüz.

    Of ya boşu boşuna kuruntu yapmışım. İşi varmış işte. Bir saniye ya; hani dünyada benden daha önemli hiç bir şey yoktu onun için. Salaksın kızım ya. Hemen de kanıyorsun. Kim bilir nerde kimle fink atıyordu. Sana işim var diyor. Yok ya yok. Buda adam değil. Ya Rabbim benim erkeklerden yana hiç yüzüm gülmeyecek mi? yok. Yok. Buda değil. Of!

    Beş on dakika ağlama. Ne yapacağım ben ya. Hep yalnız mı geçecek. Sevenim olmayacak mı hiç? Beni ben olduğum için seven kimse olmayacak mı? Bütün erkeklerden nefret ediyorum ya. ALLAH bütün erkeklerin belasını versin! Bir daha niye aramıyor şimdi bu. İki kelimeyle affettirdiğini mi sanıyor bu geri zekâlı. Ben ona sorarım. Yüzümü göstermeyeyim de gebersin gitsin üzüntüden. Oğlum ben bulurum da sen benim gibisini zor bulursun. Hey gidi hey! sen farkında değilsin ama herkesin gözü bende. E güzelim olacak o kadar. Beni beğenen beğeniyor. Sen kendi haline yan. Aramadı tekrar. Ne yapsam ben mi arasam? Yok olmaz! Hemen şımarıyor. Naz yapayım biraz akıllansın. Üzmesin sevdiğini. Ya sevse üzmezdi ki beni! Ben sevdiğimi üzmem demez miydi hep! Sevmiyor bu salak beni ya. Bütün erkeklerden nefret ediyorum. Hepsi aynı. Ya Rabbim neden hep böyleleri buluyor beni.

    İki dakika sonra dayanamayarak arar kimisi.

    Alo aşkım ne yapıyorsun?
    Seni seviyorum ben ya çok özledim.
    Hadi öptüm görüşürüz.
    Pişt kızlar; bunları erkeklere göndermek lazım aslında; erkek arkadaşı olanlar bir zahmet msn adreslerini gönderiversinler; kız düşmanıydık ya bir zamanlar, hemcinslerime yazık olmasın;) ama dur ya esas size yazık ablalar;) gönderirsem evde kalırsınız;)

    Ya bu kız hasta bana zaten. Aramasam ne olacak. Biraz aramayayım da özlesin. Hep ben niye arıyorum ya bir kere de o arasın. Hayat müşterek değil mi? hep ben mi yalvaracağım ya bir kere de o yalvarsın ya, yok aramayacağım. Ben onu seviyorsam oda beni seviyor. Acaba ben onu seviyor muyum? Ya oda beni sevmiyorsa? Yok, yok! Ben onu seviyorum. Ama bu zamane kızları da pek bir süsüne düşkün oluyor canım. Olmaz yapmaz bu öyle. Başkalarıyla konuşmaz. Bırak konuşmayı yürürken önüne bile bakmaz. Hadi be salak nerde kaldı bu zamanda öyle kız! Kendini kandırma. Olsun ya bu kızda da gerçek aşkı bulamazsam başkasını bulurum. Bütün kızlar bizim değil mi zaten! Yok. Yok. Ne yapıyorum ben! Seviyorum lan. Seviliyorum. Kıymetini bil. Benim sevgimin kıymetini bilsin o. eh şimdi yalvartıyor ama ben ona sorarım. Hele bir evlenelim. Cicim ayları geçsin. Ben asarım kulaklarından onu. Yok ya olmaz. Ben sevdiğime kıyamam. Kıyarsın kıyarsın. Aman boş ver ya. Bu zamanda evlenecek kız mı kadı. Ama ben seviyorum ya. Bu farklı olmasa sevmezdim. Ama diğerlerinin de farklı olduğunu düşünmemiş miydim? Ama hepsi değişmedi mi? zamane kızları. Topunun köküne kibrit suyu! Bunları beş vakit döveceksin. Dayaktan öldüreceksin. Yok ya ben sevdiğime kıyamam. Elini sıcak sudan soğuk suya sokturmam. Aman ya onun ellerinden bana ne? Biz babadan böyle gördük. Astığım astık! Kestiğim kestik! Herkes böyle zaten; aradığımız kız nerde. Masallarda kaldı. heyt be şu yavruya bak be fıstık fıstık! Ne güzel. Güzele bakmak sevap derler, baksam kim görecek ki; kimse görmesin. Aman kim görürse görsün. Ne olacak ki. Beni seven affeder. Beni her halimle kabul eder. Ben değişmem. Erkek adam değişmez. Değiştirir. Ya ben sevmiyor muyum bu kızı ya? Seviyorum dimi? peki ama niye gözüm dışarıda? Hep dışarıdaydı aslında değil mi? yok bakmadım. Kimse görmedi. Bende görmedim aslında. Salakmış zaten ya, yolda yürümeyi beceremiyor, giymiş 10 santim altından fare geçen topuklar. Kırılınca düştü. Yardım mı etsem. Aman boş ver. Yolda yürümeyi beceremeyen kızdan ne hayır gelir. Onun kendine hayrı yok ki; başkasına hayrı olsun. Ben ne yapıyorum ya. Benim sevgilim var. Onu arayayım da ne desem şimdi. Ne uydursam. Beyaz yalan canım. Ben yalan söylemem zaten. Ama o hep yalan söylemiyor mu? Söylüyor. Ben söylesem ne olacak? Hiçbir şey. Doğru desem de inanmıyor ki zaten. Aman beni beğenen bu halimle beğensin. Aşkım ben var ya ben, seni seviyorum aşkım…
    Şuradayım ya yanımda filanca arkadaşım vardı. Pişt, uzaklaş bakayım az yengenle konuşacağım.
    Falanlar filanlar. Bir zamanlar böyle ya da buna benzer düşünenlerimiz olmuştur belki;) çaktırmayın;)

    Bir yanınız yazdıklarımı anlıyor değil mi? anlamak istiyor! Hatta konuşmak istiyor rahatlamak için. Diğer yanınız da anlamak istemiyor belki, delinin teki, deliler ne zaman doğru bir şey derki, ne zaman doğru bir şey yapar ki; saçmalıyor işte, dinleme diyor belki. Her şeye rağmen bir yanımızı eksik bırakan; içimizdeki bu vesvese veren kötü ses değil mi?

    Biliyor muyuz? Hepimizin içinde bir iyi bir de kötü melek var.
    Filmlerde, reklâmlarda, çizgi filmlerde çıkıyor ya melekle şeytan konuşuyor; her şey o kadar alaya alınmış ki masal gibi geliyor artık değil mi? eskiler eskide kaldı diyoruz.

    Her insanın nefsi vardır! Nefs “insanda ve cinde şer, kötülük kuvveti” anlamına gelmektedir.
    İçimizde konuşan ses kim? bunu biliyor muyuz? Kendi kendimize konuşuyoruz değil mi? aslında içimizde; kendi kendimize konuştuğumuzu zannediyoruz ama gerçeği öyle değil. Bir konuda iyi düşünmemiz için içimizdeki iyi melek konuşuyor, kötü yorumluyorsak içimizdeki kötü melek (şeytanın yoldaşları, şeytanın emri altında olan kötü cin) konuşuyor.

    Hangimiz biliyor bunu? Belki de hiçbirimiz bilmiyor değil mi? bazılarımızda bende şeytan yok, olamaz diyor belki. Birçoğumuz içinden konuşmayı bile bıraktık değil mi belki? Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye o kadar alışmışız ki, ne olursa olsun diyoruz boş ver diyoruz.

    Namaz kılanlarımız, ibadet edenlerimiz bilir belki. ‘’ALLAHU EKBER’’ deyip tekbir alırız. ‘’ALLAH’ım dünyevi her şeye sırtımı dönerek huzurundayım’’. Anlamına geldiğini biliyor muyuz? Ama namaz içinde, namaza durmadan önce; düşünmediğimiz konuları bile düşünebiliyoruz değil mi? bu içimizdeki kötü sesten kaynaklanıyor; bunu biliyor muyuz? Namazda iken dünyevi konular hakkında nasıl düşünebiliyoruz? İçimizdeki vesvese veren kötü ses sayesinde ibadetimiz ‘’iyi, güzel, faydalı amel’’ olmaktan çıkmıyor mu?

    “ALLAH’IM dünyevi her şeye sırtımı dönerek huzurundayım.” Dediğimiz halde, namaz içinde dünyevi konuları düşündüğümüzde namazımız kabul olur mu?
    Belki birçoğumuz namaz bile kılmadık, ya da belli bir süre kıldık; bıraktık, ya da hala kılıyoruz.

    Peki, kılmayanlar neden kılmıyor? Zaman değişti, artık kimse kılmıyor, zaten ölümlü dünya; acı, eziyet çekmeye gelmişiz, ibadet etsek ne olur, etmesek ne olur. Kılanların halini de görüyoruz. Bugüne kadar kılmadım, bugünden sonra kılsam ne olur diye mi düşünüyoruz?

    Belli bir süre kılıp, daha sonra zaman değişti diye düşünüp kılmayı bırakanlar, içindeki kötü sese kulak verip, kılanların halini de görüyoruz, içimiz huzur bulmuyor, ne yapsak olmuyor, hep bir yanımız yarım kalıyor diye mi düşünüyor?

    Hala kılanlarımız; “Rabbim biliyor ben kılayım, kılarken düşünsem de kılayım, insanlığın fıtratında, insanlığın doğasında var” diye mi düşünüyor?


    Peki, zaman değişti, zaman değişti deyip duruyoruz! Zaman değişti ne demek? Zaman değişir mi? bundan bin yıl önce de bir gün aynı zaman dilimi değil miydi? Ölçüm gereçleri farklıydı sadece o kadar. Zaman değişti diyerek ‘’Biz müslümanız ama Rabbim böyle uygun görmüş, böyle olmasını istemiş, farklı olmasını isteseydi böyle olmazdı; bize boyun eğmek düşer’’ demiş olmuyor muyuz?

    Beni benden başka anlayan yok diyoruz, ben yalnızım diyoruz, herkes yalnız diyoruz. Ama Rabbimiz her yerde, her şeyi görüyor diyoruz. Bu nasıl oluyor. Rabbimiz her zaman yanımızda değil mi haşa? Her yaptığımızı, her söylediğimizi, her düşündüğümüzü görüp duymuyor mu haşa?

    Peki, ben nereye gidiyorum, sonum ne olacak deyip duruyoruz belki kimi zaman. Aman boş ver diyoruz kimimiz belki. Battı balık yan gider diyoruz. Böyle gelmiş böyle gider diyoruz. Zaman değişti diyoruz, geçiştiriyoruz.

    Ben soruyorum; biz nereye gidiyoruz? Biliyor musunuz? Herkesin ateşini kendinin götürdüğü cehennem çukuruna! Küfür ve şirk içindeyiz hepimiz. Küffarın yaptığı misyonerlik oyunlarına kandı belki büyüklerimiz. İçindeki şeytanın vesveselerine boyun eğip maddeye yöneldiler belki. Peki, biz niye aynı şeyi yapıyoruz. Hani başkalarının yaptığı hataları yapmayacaktık? Büyüklerimiz gibi olmayacaktık?

    Zaman değişti diyoruz, şöyleydi, böyleydi, boş ver diyoruz. Ne olursa olsun diyoruz. Maddeye yöneliyoruz. Şunu başarırsam şöyle olacak diyoruz. Bunu başarırsam böyle olacak diyoruz. Bir engele takılsak Rabbimize dua ediyoruz. Yalvarıyoruz kimi zaman. İstediklerimizin birçoğunu gerçekleştirebiliyoruz belki. Şükrediyoruz önce. Bir süre sonra ben yaptım. Başardım, ben buyum. Mutlu olmayı hak ettim, ben başardım diyoruz kimimiz kimi zaman. Ama bir süre sonra bilmeyip de, farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimizi bulamadığımız için hep yarım kalan yanımız nüksediyor değil mi? bir yanımız hep eksik kalıyor. Ahir zaman alametleri gerçekleşti diyoruz kimimiz kimi zaman. Biz görmeyiz o günleri diyoruz belki. Peki, yarına çıkıp çıkamayacağımızı bilebiliyor muyuz? Bir dakika sonra ölecekmiş gibi Ahiret hayatı için, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya hayatı için çalışmamız, ibadet etmemiz gerekiyor! Ne kadarını yapabiliyoruz? Zaman değiştiler, şöyleler, böylelerle.
    ALLAH cezamızı verecek!

    Çok duyduk değil mi bu sözü? ibo abimiz sağolsun. ALLAH cezanı verecek alem sana gülecek. bana bu ettiklerini dünya alem bileceklerle.
    biz ağlamayı ferdiden, titremeyi azerden, acı çekmeyi ibodan, yıkılmayı mahsundan öğrenmiş bir nesiliz değil mi?

    Hiç birimizin yarına çıkmaya garantisi yok diyoruz, ölümlü dünya diyoruz ama ALLAH rızası için yaptıklarımızın bile içimizdeki kötü ses yüzünden ‘’halis amel’’ olmaktan çıktığını biliyor muyuz? Her şeyi biliyoruz değil mi?

    Bilim çağındayız. İnsanların teknoloji bakımından en üst düzeyde olduğu zamandayız. Evet, aslında bilim çağındayız. Bilgi çağındayız. Her türlü pisliğin olduğu, her şeyin açıkça ortada olduğu, kimimizin içten, kimimizin de dışardan şirke gittiği çağdayız.

    Peki, biz nereye gidiyoruz?

    Bazen zaman hiç geçmiyor değil mi? saniyeler bile yıllar gibi geliyor? Dünyanın bin yıllık zaman süresi, Ahirette bir gün bunu biliyor muyuz peki. Kimimiz biliyor, kimimiz bilmiyor.

    Hepimiz şeytanın köleleri, hepimiz şeytanın evlatlarıyız. Kimimiz içten, kimimiz dıştan şirke devam ediyoruz. Ahir zaman alametlerinden ‘’şeytanın köleleri ve evlatları artacak, halis ameller azalacak’’ alameti değil mi bu?!

    Ama her şey o kadar kalıplaşmış ki, o kadar sindire sindire geçmiş ki zaman; zaman değiştiler, şöyleler, böyleler deyip; boyun eğiyoruz değil mi?

    Sevsen ne olur kalsan ne olur sarsan ne olurdularla, sevdirmem sevdirmem hain yâre kendimi öptürmem öptürmem saçımın bir telinilerle, öpsene beni sen öpsene benilerle, zaman değişti demelerle hayatımız ne kadar güzel ve huzurlu geçiyor peki? Bir süre sonra yarım kalan yanımız huzur bulabiliyor mu?

    Gözümüzdeki güneş gözlükleri açıklıyor aslında değil mi her şeyi? güneş gözlüğünü çıkardığımızda gözümüzü güneş mi alır, yoksa forsumuz mu bozulur? İki gözümüze takmış olduğumuz güneş gözlüğünden bahsetmiyorum! İnsanların geceleri bile çıkartmadıkları, şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu güneş gözlüklerinden bahsediyorum!

    Ey Âdemoğlu! Ey son peygamber Ahmedi Mahmudu Muhammedi Mustafa Aleyhisselatu Vesselam Efendimizin ümmeti;

    Hepimiz Müslümanız değil mi? peki Müslümanlığımızdan elimizde kalanlar ne? Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler, böyleyken böyleler.
    Hepimiz insanız değil mi? peki insanlığımızdan elimizde kalanlar ne? Şeytanın vesveselerine boyun eğip maddeye yönelmeler. Menfaat düşünmeler kimimiz için. Zaman değiştiler, böyleyken böyleler, şöyleyken şöyleler.

    Kimimiz daha fazla, kimimiz daha az. Sonuçta hepimiz yapıyoruz bunları. Bizden sonra gelen nesiller bizden daha fazlasını yapacak; tabi o günler olursa.
    Şeytandan ve iblise itaat eden yandaşlarının şerrinden yüce Rabbimizin rahmetine ve merhametine sığınırım!

    <Subhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahu valla hu ekber, vela havle ve la kuvvete illa billahil aliyyül aziym!>


    Eskiden tanıdığımız birini gördüğümüzde ilk başta seviniyoruz değil mi? sonra suratımız asılıyor ve normal bir muhabbet ediyoruz belki. Eskiden olanlar geliyor belki aklımıza, o kişiyle konuştuklarımız, onun bize dedikleri, belki de bizim ona dediklerimiz. Ya da demediğimiz halde içimizden onun hakkında düşündüklerimiz geliyor aklımıza. Belki de yalnızlığımız geliyor aklımıza. Belkiler hep devam edip duruyor. Bunlar anlık oluyor değil mi? belki de birçoğumuz farkına bile varamıyoruz bu durumun.

    Hepimizin istediği şeylerden biri değil mi iyi hatırlanmak; hatada yapsak, birilerine bağırsak da çağırsak da, herkesin anlamasını istemedik mi çoğu zaman? Bir taraftan da hiç kimsenin anlamamasını istemedik mi? bir anımız bir anımıza uymasın demedik mi? çelişki üzerine çelişki kurduk hep. Şöyleler, böyleler. Hep daha da kabuğuna çekilmeler. Hayattan beklentisi kalan kaç kişi kaldı aranızda. Bir gün elbet olurlar, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.

    Bütün herkese karşı şartlanmışız aslında bu böyle yapar, şöyle yaparsa böyle olur, böyle yaparsa şöyle olur. Belki de kırıyoruz, kırılıyoruz sürekli ama belli bir süre ya da durumdan ötürü, bütün kırılmalara, oluşan soğukluğa rağmen devam ediyoruz değil mi muhatap olmaya. Herkes için böyle yapmıyor muyuz?

    Kiminiz veryansın ediyor belki şuan; bu deli neler saçmalıyor diye. Herkes istediğini yapmakta, istediğini düşünmekte serbest;) bunu hepimiz düşünmüyor muyuz aslında; kimi zaman düşünüyoruz değil mi? kimi zaman da zaman değişti diyoruz boş ver deyip gülüp geçiyoruz.

    Yapılması gerekenleri yapabilmeyi isteyeniniz olmadı mı hiç zaman zaman? Oldu değil mi? kimimiz ama biz kızız dedik; şöyle olması lazım, böyle olması lazım, şöyle davranılması lazım dedik. Kimimiz biz erkeğiz dedik. Ama zaman değişti dedik, artık herkesler böyle dedik, başkası yapmıyorsa ben niye yapayım dedik.

    Kendimizi dünyanın merkezindeymiş gibi görüyoruz değil mi zaman zaman? İşimize nasıl gelirse! Yeri geldiğinde şöyle olması lazım, yeri geldiğinde kadın erkek, eşittir. Şöyledir, böyledir. Yani her konuyu yorumlamak istediğimiz gibi çelişki üzerine çelişki kurarak yorumluyoruz değil mi? Ama biz farklıyız değil mi? farkımız ne peki? Zaman değişti diyerek, zamanı değiştirenlere ayak uydurup, onlar gibi davranmak mı?

    Ne yaparsak yapalım hep bir yanımız yarım kalıyor değil mi?

    Hiç üstümüze vazife olmayan bir olaya bile, bizle alakalı olmayan bir duruma bile müdahale etmeyi istemedik mi zaman zaman? İsteyenlerimiz oldu belki değil mi? bana ne dedik kimi zaman, zaman değişti dedik, ben o durumda olsam bana kim yardım edecek dedik belki. Boş ver dedik, güldük geçtik.

    Bir taraftan benim hakkımda kim ne düşünürse düşünsün deyip, bir taraftan da kimse benim hakkımda bir şey düşünmesin deyip, kimi zaman herkes beni iyi biliyorlar, iyi bilsinler, kimi zamanda herkes beni kötü biliyorlar, kötü bilsinler diye düşünenlerimiz olmadı mı aramızda? Oldu değil mi? beni Rabbim bilsin yeter diyoruz kimi zaman. Kimi zamanda beni benden başka anlayan yok diyoruz. Kimi zamanda sen kendini bile anlayamıyorsun ki, başkası seni nasıl anlasın diyoruz değil mi?

    Çelişki üzerine çelişki kurarak geçiriyoruz hayatımızı, kimi zaman farkında olarak, kimi zamanda farkında olmadan.

    Ne yapsak, ne etsek olmuyor ama değil mi? hep bir yanımız; bir süre susup bir zaman sonra eksik kalan yanımız nüksediyor değil mi? ne yapsak, ne etsek bulamıyoruz eksik kalan yanımızı. Başka bir amaca bağlıyoruz kendimizi. Başka şeylere yöneliyoruz hep. Ama bir süre sonra başarsak da, başaramasak da; hep yarım kalan yanımızın daha da yarım olduğunu görüyoruz değil mi?

    Olmuyorlar, ne yapsak, ne etsek olmuyorlar.

    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.

    Nereye kadar böyle gidebileceğiz peki? Bugüne kadar nereye kadar gidebildik? Hangi sorunumuzu çözebildik kendi kendimize, hani ben kendime yeterim diyorduk? Gerektiğinde yetemiyoruz ama değil mi? ne yapsak, ne etsek, ayağımız ufacık bir çakıl taşına takılıyor değil mi? ben var ya şeytana pabucunu ters giydiririm diyoruz; şeytan bize kıs kıs gülüyor biliyor musunuz? Zaten pabucumuzu ters giydirmiş bize biz boşu boşuna konuşuyoruz. Ayağımıza takılan ufacık çakıl taşı, aslında şeytan biliyor musunuz?
    Bunlar masal gibi geliyor değil mi? bir yanınız anlıyor, bir yanınız anlamak istemiyor değil mi?

    “Sen kimsin? Kim oluyorsun? Bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey” diyenlerimiz! Her şeyi yeri geldiğinde söylüyoruz değil mi? yeri geldiğinde de hepimizi yaratan bir diyoruz. Hem hepimizi yaratan bir diyoruz; hem de bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey kimse karışamaz diyoruz! Peki, bu nasıl oluyor? Bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey derken; hâşâ huzurda ‘’herkesi yaratan farklı, herkesin ALLAH’I başka’’ demiş olarak, en büyük günahlardan biri olan şirke gitmiyor muyuz?

    Ya Rabbel Alemiyn. Yolundan şeytanın vesveseleri yüzünden sapmış olanlara, rahmetinle ve merhametinle muamele edip, bizleri; doğru yola, hak yola, senin yoluna eriştir! (âmin!)

    Herkes eskileri geride bıraktılar? Sadece eskileri mi yoksa düne kadar olan her şeyi mi geride bırakmışız acaba? Dünde dâhil. Sadece bugün olanlar ilgilendiriyor bizi. Ve gelecek değil mi? ama gelecek kimi zaman karanlık gözükmüyor mu hepimiz için? Acabalar içimizi yiyip bitirmiyor mu? Gerektiğini düşündüğümüz ne var elimizde?
    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.
    Kendi kendimize yetebilirimler;) ne güzel. Şuan veryansın ediyor bazılarınız; kalıplaşmış o kadar şey var ki hayatımızda; o kadar sindire sindire oluşmuş ki her şey, ben diyoruz hepimiz başka bir şey demiyoruz. Ben buyum! Ben var ya ben deyip duruyoruz hep!


    Kimimiz az yaptık, kimimiz çok yaptık. Kimimiz hala yapıyoruz, kimimizde yapmıyoruz. Kimimizde düşündük. Bazılarımız bunları bile düşünmeden kader utansın dedik, kaderim böyleymiş, bize boyun eğmek düşer dedik. Zaman değişti dedik. Boş ver dedik.
    Hepimiz bir zaman çocuktuk! Bir zaman bebektik. O zaman ne biliyorduk? Hiç bir şey!
    Dünyaya şuan ki haliyle geldiğini söyleyebilecek olanımız var mı içimizde?
    Kimi zaman görerek, kimi zaman gösterilerek, kimi zaman okuyarak, kimi zaman okutularak, kimi zaman duyarak, kimi zamanda sezerek, kimi zaman tartışarak, kimi zaman fikir alışverişinde bulunarak, kimi zaman araştırarak.. Kimi zaman ağlayarak, kimi zaman sızlayarak, kimi zaman gülerek, kimi zaman düşünerek; kimi zamanda gördüklerimizden, duyduklarımızdan, öğrendiklerimizden pay biçerek, bazılarını okulda, bazılarını hayatımızda, bazılarını büyüklerimizden, bazılarını çevremizden öğrenerek bugünlere gelmedik mi?

    Ben! Ben! Ben! Ben var ya benler. Bu benler var ya bu benler! Zaman değiştiler. Şöyleler böyleler. Nereye kadar gidebildik bugüne kadar? Nereye kadar gidebileceğiz?

    Zaman değişti değil mi? şerefsizlere şerefli deniliyor; şerefini, insanı insan yapan değerleri kaybetmemeye çalışanlara şerefsiz deniliyor bu zamanda!

    Hayatta her şey istediğimiz şekilde gitmiyor değil mi? çünkü arayıp ta bulamadığımız, farkında olmadan aramaktan vazgeçemediğimiz, belli bir süre sonra hep bir yanımızı eksik bırakanın ne olduğunu bulamıyoruz! İşte o yüzden hep ayağımız bir çakıl taşına takılıyor. Kalp gözümüzdeki şeytanın takmış olduğu güneş gözlüğüne.
    Bunlar kimimizin kimi zaman düşündüklerimiz ve şuan düşünmediklerimiz. Kimimizin de şuan bile düşündüğü şeyler. Kimimizin de zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyleyken böyle demelere, kaderimiz buymuşlara boyun eğip, yenik düşüp; bunları bile düşünme noktasına gelmeyenlerin ki.

    Hepimizin kendimize göre amacı olduğunu düşünenlerimiz? Bugüne kadar kimisini gerçekleştirebildiğimiz, kimisini gerçekleştiremediğimiz, kimisini de hala gerçekleştirmeye çalıştığımız, hangi amacımız içimize huzur verdi? Bir süreliğine verdiği oldu ama sonunda yolumuzdan hiç eksik olmayan çakıl taşı ayağımıza takıldı değil mi?

    Sen kimsin? Kim oluyorsun? Bunları ne hakla yazıyorsun? Ne vasıfla bunları yazma cüretine giriyorsun? Vb. diyenlerimiz.

    Ben kim miyim? Kimine göre hayattan hiç bir beklentisi olmayan biri. Kimine göre hayata isyan eden biri. Kimine göre psikopatın biri. Kimine göre geri zekâlının biri. Kimine göre ruh hastasının biri. Biri de biri.
    Gerçekte ben kim miyim?
    Delinin biriyim işte!

    Dikkat ederseniz bizli konuşuyorum. Hepimiz bir zamanlar yaptık diyorum. Kimimizde hala yapıyoruz diyorum. Kimimizde bıraktık diyorum. Hepimiz diyorum.
    Birçoğumuz hiçbir şeyin değişebileceğine inanmıyoruz belki. Ben değişmedim diyoruz kimi zaman. Ama her geçen gün yavaş yavaş değişiyoruz hepimiz. Bunun farkında olalım.
    Hepimiz!
    Her birimiz hayatımızı çelişki üzerine çelişki kurarak nereye kadar götürebildik? Ya da nereye kadar götürebileceğiz?

    Eski arkadaşlarımızla vakit buldukça toplanıyoruz değil mi? ama her görüşmemizde katılımlar azalıyor, ya da gereksiz muhabbet için toplanılıyor. Bazen düşünüyoruz niye böyle oluyoruz diye. Kimi zamanda zaman değişti diyoruz, herkesler böyle diyoruz. Biz böyle olmayacağız diyoruz geldiğimiz için. Ama bir süre sonra kimimiz eksik kalmamak için, ya da biz hala görüşüyoruz; vefalıyız diyebilmek için toplanıyoruz. Kimimizde gelmeyenler hakkında ileri geri konuşuluyor, ben gelmesem benim hakkımda da yorum yapıp konuşurlar diye geliyoruz belki de. Daha azımız iştirak ediyoruz, bir araya geliyoruz. Ve bazılarımızda gelenlerin, gelmedikleri zaman haklarında yapılan yorumlar yüzünden gelmiyor. Ya da birbiriyle haberleşmiyor. Her birimizin bütün olaylarda haklı olduğumuz noktalar var; ama bir taraftan da haksız olduğumuz noktalarda var! Bir olayda biz daha haklıysak; başka bir olayda daha az haklıyız. Ben var ya benler, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye devam ettikçe de böyle olacağız. Ve böyle olmaya da devam edeceğiz.
    Her birimiz kendimizi farklı göstermeye çalışıyoruz ve kendimizi; yarım kalan yanımızı bir şekilde tamamlamaya çalışıyoruz. Ama olmuyor, ne yapsak ne etsek olmuyor! Hep bir yanımız eksik kalıyor!
    Bunlar yeryüzündeki bütün insanlar için geçerli! Kimimiz az, kimimiz çok, kimimiz zaman zaman, kimimiz ara sıra; sonuçta hepimiz ya bir zamanlar yaptık, ya da hala yapıyoruz!
    Ben var ya ben demelerle, işte demelerle, şöyle demelerle. Zaman değişti demelerle.

    Hep kendi kendimize sözler verip duruyoruz değil mi bir daha böyle olmayacak, bir daha kırılmayacağım diye? Beni benden başka anlayan yoklarla, beni aramayanı ben niye arayayım demelerle, sürdürüp gidiyoruz hayatımızı; ama her yeni olay, ya da her yeni tanıdığımız insan, ya da çalıştığımız her yeni iş, her yeni uğraş bizim için yeni bir başlangıç oluyor değil mi?
    Bir süre sonra ayağımız bir çakıl taşına takılıyor hep. Kimi uğraşımız kısa bir süre oyalıyor bizi, kimisi de uzun bir süre oyalıyor. Ama bir süre sonra yarım kalan yanımız yine nüksediyor!

    Olmuyorlar, şöyleler, böyleler… Ben buyum, ben bugüne kadar böyle geldim, değişmedim, değişmeyeceğimler! Ama bir şekilde hepimiz, her birimiz değişiyoruz değil mi? hepimiz! Her birimiz! Kimimiz az, kimimiz çok. Kimimiz zaman zaman, kimimizde bazen. Kimimizde bir süreliğine, kimimizde kısa bir süreliğine. Hepimiz yapıyor bunları. Ya da bir zamanlar yaptık, ya da düşündük… Kimimizde bunları bile düşünmeden bıraktık her şeyi, boş ver dedik. Zaman değişti dedik. Çile çekmeye gelmişiz bu hayata dedik. Bir süre hiç bir şey düşünmeden geçiştirdik hayatımızı!

    Ama uzun, ama kısa bir süre sonra; ayağımız bir çakıl taşına takıldı değil mi yine? Yarım kalan yanımızı; bilmeden arayıp da bulamadığımızın ne olduğunu aramaya çalıştık. Ama hep maddede aradık. Kimimiz yeni bir işte, kimimiz üniversitede, kimimiz farklı gördüğümüz bir insanda aradık. Ama yine olmadı bir süre sonra. Hep çakıl taşı takıldı ayağımıza her birimizin. Kimimizin çakıl taşı büyük, kimimizin ki küçük! Her birimiz içimize gömdük isyanımızı. Her birimiz. Kimimizde sesli isyan etti. Kimimizde içinden. Kimimizde kader utansın dedik, hiç bir şey düşünmeden battı balık yan gider dedik. Bu zamanda kim mutlu ki ben mutlu olayım dedik. Dedik, dedik.

    Zaman değişti demelere; şöyle demelere, böylelere uymayacağız dedik. Ben değişmedim, değişmeyeceğim dedik kimi zaman! Baktık ne yapsak ne etsek olmuyorlar; zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, değişmeyeceğim demelere boş verdik, zamana uyduk ve değiştik! Hepimiz. Her birimiz!

    Hepimiz vefalıyız değil mi kendimize göre? Beni aramayanı bende aramıyorum demelerle. Aramayan aramasınlar la, ben kendi kendime yeterim diyerek geçiştirdik zamanımızı. Hep birileri tarafından hatırlanmayı, aranmayı ümit ettik kimi zaman; kimi zaman arandık, kimi zaman aranmadık, kimi zamanda beni aramayanı bende aramam dedik! Kimi zamanda hiç ummadığımız kişi arayınca önce sevindik hatırlıyor diye, sonra farklı düşüncelere daldık her birimiz. Bu niye aradı şimdi, işi düşmese aramazdı. Şöyleydi, böleydi dedik. Arayanlarımızı bile; bir süre sonra niye arıyor diye düşündük! Kimimizde bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi? zaman değişti dedik, bu zaman böyle dedik. Ben kendime yeterim dedik. Böyleyken böyle dedik! Ama hep ayağımız çakıl taşına takıldı bir süre sonra. Kimi zaman uzun sürdü suskunluğumuz, kimi zamanda kısa sürdü.
    Hepimiz sabırlıyız da değil mi kendimize göre? Bak şöyleydi, ben sabırlıyım demelerle; kızdırmalarla, ayağımız takılsa, ALLAH belanı versin demelerle. Canımız sıkılsa of demelerle. Her şeyin yolunda gittiğini düşündüğümüz zamanlarda bile kimi zaman düşüncelerle, kimi zaman şarkılarla, kimi zaman kendi kendimize mırıldanarak, kimi zamanda sesli söyleyerek. Kimi zamanda sadece düşünerek! İsyan ettik her şeye. Hayatımıza ve kaderimize değil mi?

    Ama ben buyum dedik! Ya Rabbim sen beni biliyorsun dedik! İsyan etmek istemiyorum ama niye hep ben dedik kimi zamanda. İçten içe isyan ettik, kimi zamanda içimize gömdük isyanımızı. Ama her birimiz birbirimizden sabırlıyız değil mi?

    Durum neyi gerektiriyorsa öyle davrandık, zaman değişti dedik; herkesler böyle dedik. Yeri geldiğinde vefalıyız dedik; yeri geldi, beni aramayanı bende aramam dedik! Sabırlıyız dedik! Canımız bir şeye sıkılsa bağırdık, çağırdık; beni benden başka anlayan yok ki, ben seni niye anlayayım dercesine bağırdık! Her şeyimiz o anda kaldı belki kimi zaman! Kimi zamanda hatırladık pişman olduk. Kimi zamanda ben hayatımda hiç bir yaptığımdan pişman olmadım dedik!

    Bu konular o kadar derin konular ki; ben şuyum, ben böyleyim demek bile yanlış oluyor hepimiz için. Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyleyken böylelere, çelişki üzerine çelişkilere; o kadar kaptırmışız ki kendimizi. Her şey o kadar sindire sindire, her şey o kadar yavaş yavaş oluşmuş ki geçmişimizde, her şeyimiz o kadar kalıplaşmış ki; her şeyimiz o kadar lafta kalmış ki!

    “Ama ne yapsak ne etsek olmuyor, ben böyleyim” demeler. Böyleyken böyleyim demeler. Bir süre sonra zaman değişti demeler. Değişmedim, değişmeyeceğim demeler! Olmuyorlar. Olmuyorlar!

    Ne yapsak, ne etsek bir süre sonra hep bir yanımız yarım kalıyor değil mi?
    Ayağımıza takılan çakıl taşının kalp gözümüze çekmiş olduğu perde gerçek huzura erişmemizi engelliyor değil mi?
    Bilemeyip de, farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz halde; hep başka şeylerde aramaya çalışıp da, hep bir süre sonra yarım kalan yanımızın nüksettiği ve bir türlü aramaktan vazgeçemediğimiz; hep bilemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı?

    Kimi zamanda ben her istediğimi yaptım, istemediğim bir şeyi kimse bana yaptıramazlar! Ben istedim mi yaparımlar! Böyle geldim böyle giderimler! Hayatımda hiç pişman olmadım diye haykırmalar! Kimi zamanda yaptığımız her şeyden pişmanlık duymalar! Kimimiz içinde kimi zaman doğduğumuz güne lanet okumalar!

    Olmuyorlar, şöyleler, böyleler, böyleyken böyleler.
    Kimimizin zaman zaman düşündüğümüz, uyguladıklarımızı, kimi zamanda bilmeyerek yönlendiğimiz, daha sonra pişman olduğumuz şeyleri bize yaptıran şeytana boyun mu eğeceğiz hala? Hep bir yanımızı neyin yarım bıraktığını merak etmiyor muyuz? Etmiyor muyduk?

    Kimi zamanda ben kimseye boyun eğmedim demeler, istemediğim bir şeyi bana kimse yaptıramazlar. İçimizde kaçımız biz diyor peki? Hepimiz şeytanın oyuncağı olmuşuz; kimimiz az, kimimiz çok, kimimiz de zaman zaman. Kimimizde boş vermişiz. Böyle gelmiş böyle gider demişiz. Kimimizde benim içimde şeytan yok, olamaz demişiz.

    Ey cemaati müslimin! Ey insanoğlu! Kimimiz zaman zaman; kimimiz bazen, kimimizde hala yapıyor ya da düşünüyor bunları! Kimimizde zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere o kadar kaptırmışız ki kendimizi; boş ver demişiz bırakmışız her şeyimizi. Ama bir yanımız eksik kalıyor değil mi bir süre sonra. Ne yapsak ne etsek olmuyorlar.

    Farklı olan hiçbirimiz yok aramızda; kimimiz az, kimimiz çok, kimimizde zaman zaman. Hepimiz yaptık bunları. Hiç birini yapmadım diyebilenimiz yok aramızda! Ben de dâhilim bu cemaate! Hepimiz, her birimiz! Şuan dünyada yaşayan herkes dâhil!

    Hepimiz! Her birimiz için geçerli bunlar! Kimimizin az, kimimizin çok! Hiçbirimizin hiçbirimizden farkımız yok! Hepimiz insanız.

    Zaman birlik ve beraberlik zamanı!

    Ahir zamandayız!

    Herkes anlamak isteyen yanıyla anlasın lütfen; anlamamak isteyen yanıyla değil!


    Kimimiz az yapıyoruz, kimimiz çok yapıyoruz, kimimiz düşünüyoruz. Kimimiz düşünmeyi bile bıraktık bu noktalara gelmeden. Hepimiz farklı ortamlarda, farklı şartlarda, farklı koşullarda geldik belki bu günlerimize; ama bilmeden; farkında olmayıp ta her birimizin aramaktan vazgeçemediği aynı.

    Kimimiz az. Kimimiz çok. Ama sonuçta yaptık. Kimimiz düşündü. Kimimiz bu noktalara bile gelmeden kader dedik. Boş ver dedik! Geçiştirdik hayatımızı.

    Bu zaman zaman değil. Bu zaman ahir zaman!
    İnsanlığımız için, her birimizin; birlik ve beraberlik içinde olması gereken zaman! Önce insan olduğumuz için, sevgili, saygılı ve hoşgörülü olma zamanı. Önce yaratandan ötürü, sonra insanlığımızdan ötürü!

    Hala yapanlarımız, yapmayı düşünenlerimiz, ya da düşünecek olanlarımız, ya da bir zamanlar yapmış olup ta bırakanlarımız.
    Kısacası yaşadıklarımız.
    Her birimizin birçok yönü farklı olsa da; her birimiz önce yaratanımızdan ötürü kardeşiz. Bilemeyip de farkında olamadan aramaktan vazgeçemediğimiz de aynı…

    Bütün söylediklerimizin, bütün söyleyebileceklerimizin, düşündüklerimizin, düşünebileceklerimizin arkasında olabiliyor muyuz her birimiz her zaman? Her birimiz! Hepimiz!

    Ben diye bir şey yok hiçbirimiz için. Her birimiz için, düşünenlerimiz, düşünebilecek olanlarımız, yapanlarımız, yapacak olanlarımız; bunlar hepimizin içindekiler!

    Hepiniz sıkıldınız değil mi? bu deliden mi sıkıldınız acaba? Yoksa bunların gerçekliğinden mi sıkıldık her birimiz? Yoksa içimizde ki mi sıkıyor her birimizi?
    Kalıplaşmış olan, hayatımızda ki her şey! Değişmedim, değişmeyeceğim demeler! Düşüncelerimiz mi sıkıyor her birimizi. Yoksa kalp gözümüzde ki perde mi sıkıyor.

    Birçoğumuz benlere devam ediyor!
    Her birimiz kendi kendimizi her geçen gün biraz daha değiştiriyoruz. Değişmeyeceğim demelere rağmen! Olmuyorlar değil mi ama? Ne yapsak ne etsek olmuyorlar!

    Kalp gözümüzdeki perde gerçekleri kabullenmek istemiyor değil mi? bir yanımız anlamak istiyor, bir yanımız anlamak istemiyor! Kimimizin başı ağrıyor belki, kimimiz de mayışmaya benzer bir şekilde uyukluyor. Kimimizin de kalbi sızlıyor, kalplerimiz sıkışıyor. Kimimizin de damarlarımızdan, iliklerimizden kanımız çekiliyor. Daha o kadar olay var ki; kalp gözümüzde ki, içimizdeki vesvese veren kötü sesin, her birimizin uyanıp gerçek huzura erememesi için; o kadar farklı acılar veriyor ki bedenimize. Olmuyorlar! Sıkıldıklar! Her birimiz için geçerli bu ve benzeri durumlar. Kimimiz için çok. Kimimiz için az. Kalp gözümüzdeki perdeye ne kadar uymuşsak o kadar çok oluyor her birimiz için. Az uymuşsak da az oluyor.
    Her birimiz huzur istemiyor muyuz?
    Esneyenlerimiz ağızlarımızı kapatalım; içimizde duramayan şeytanın, bedenimizi terk ettikten sonra tekrar içimize girmemesi için.

    Her birimiz önce kendimizi anlamalıyız. Sonra birbirimizi anlamalıyız. Gerçek huzura erişebilmemiz için! Hiç birimiz bu dünyaya sebepsiz yere gelmedik!

    İstedikten sonra öyle bir anlarız ki aslında. Kendi istediğimiz bir şey olsa, dağı taşı deviririz yine anlarız her birimiz. Hani istediğimiz her şeyi yapardık her birimiz. Ama bu sefer farklı değil mi? bu sefer bir yanımız anlamak istiyor; bir yanımız anlamak istemiyor! Kendimiz için anlamalıyız her birimiz! ALLAH rızası için anlamalıyız her birimiz. Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, boş ver demelere kulak asmamak için anlamalıyız her birimiz. Ve birlik beraberlik içinde yapmalıyız yapılması gerekenleri. Ne istediğini, ne aradığını, ne yapması gerektiğinin farkında olan bir ümmet olmalıyız artık.

    Her birimizin istediklerinden önce; ilk önce rabbimizin, yaratanımızın ne istediği önemli biliyor musunuz?

    Niye, ne için, ne maksatla, ne amaçla, ne yapmak için yaratıldığımız önemli. Dünyaya ne maksatla, ne yapmak için gönderildiğimiz ve üstümüze nelerin düştüğünü bilmemiz, üstümüze düşenleri ne kadar yapabildiğimiz önemli!

    İçimizdeki; kötü sesin, vesvese veren şeytanın ve dünya malına, dünyalık şeylere tamah eden nefsimize uyarak maddede aradığımız, dünyalık şeylerde aradığımızı bulabildik mi bugüne kadar? Bulamadık değil mi hiçbirimiz?

    Her yeni insan, her yeni olay, ufkumuza diktiğimiz her şey bizim için yeni bir başlangıç oldu değil mi? her birimiz için. Ama bunların her biri bir süre oyaladı bizi. Kimisi kısa bir süre, kimisi uzun bir süre.

    Biz nereye gidiyoruz?
    Her birimizin ateşini kendisinin götüreceği cehennem çukuruna; şu zamanda yaşayan
    Her birimiz nasibimizi alacağız; ateşimizi kendimizin götüreceği cehennem çukurundan!

    Hepimiz huzur arıyoruz ama nerde, nasıl arayacağımızı bilmiyoruz aslında değil mi? bedenimiz arıyor diyoruz kimi zaman, kimi zamanda yüreğimiz arıyor diyoruz. Her birimizin arayışı ne biliyor muyuz peki?

    Dünyevi konularda arayıp ta bir türlü bulamadığımız, bizi belli bir süre oyalayan ve bir süre sonra eksik kalan yanımızı yarım bırakan ve aramaktan vazgeçemediğimiz arayışımız ne biliyor muyuz? Bulabildik mi? kimimizde az, kimimizde çok; hala eksik noktalar var değil mi zihinlerimizde?

    Bedenimizin aradığı bir arayış içinde, dünyalık şeylerde; nefsimize tamah ederek aradık belki birçoğumuz. Ama bulamadık değil mi?

    Biliyor musunuz? Aslında ruhumuz bir arayış içinde; ama her şey o kadar kalıplaşmış ki dünyada, şeytana o kadar kul, köle olmuşuz ki, kimimiz az, kimimiz çok. Ruhumuz daralıyor!

    Her birimizin arayışı aynı;

    Ruhlarımız;

    —Nefesiyle hayat bulduğumuzu; bizi yaratandan ötürü, nefesiyle hayat bulduğumuzdan dolayı parçası olduğumuzu;

    Rabbimizi arıyor!

    Rabbimizi. Rabbimize olması gereken sevgimizi arıyoruz her birimiz!

    Her birimiz cehennemden nasibimizi alacağız. Kimimiz az, kimimiz çok.

    ALLAH cezamızı verecek!

    Yaradılışımızın sebebinden başlayıp, devamında gelenlerin farkına varıp uygulayabilirsek; rabbimize olan/ olması gereken sevgimizin farkına varabilirsek; sadece bizim değil, bizden sonra gelecek olanlarımızın da vebalini biraz azaltabiliriz belki!

    Bu zaman zaman değil! Bu zaman ahir zaman! Şeytanın köleleri olmaya, şeytanın kuklaları olmaya; ruhumuzun aradığını, nefsimize uyup dünya malında aramaya ne kadar devam edebiliriz? Bu bizi nereye götürebildi? Nereye götürecek? Nereye götürebilir?

    Kimimiz az yaptık, kimimiz çok yaptık. Kimimiz de düşündük. Kimimizde düşünüp uygulamaya kalktık; uygulayamadık/ uygulamadık. Kimimizde bunları bile düşünmeden kader dedi. Zaman değişti demelere uyup bir yandan da farklı olduğumuzu düşündük! Peki, hangi konuda ne farkımız olması gerekiyor bilebiliyor muyuz?

    Her birimiz başımız dik yürüyoruz değil mi genellikle; kimi zaman herkese güçlü olduğumuzu, farklı olduğumuzu gösterebilmek için, kimi zamanda yeni uğraşımızın eskileri geride bıraktığını düşünüp, ben buyum diyebilmek için. Kimi zamanda ben değişmedim, hiç bir şeye boyun eğmedim diyebilmek için başımız dik yürüyoruz değil mi?

    Ama zaman zaman düşüncelere dalıp önümüze bakarak yürüyenimiz olmuyor mu? Olduğu zaman oldu değil mi birçoğumuzun? Olmadı diyebilenimiz var mı içimizden?
    Dalıyoruz değil mi bazen eskilere; yanlışlık nerde diye düşünüyoruz kimi zaman? Eksik nokta nerde diyoruz belki bazılarımız; ama ne yapsak, ne etsek bulamıyoruz değil mi?
    Olmuyor demeler, şöyle demeler, böyle demeler, ben buyum demelere, böyle gelmiş böyle gider demeler, zaman değişti demeler. Artık herkesler böyle demeler.

    Ben diyenlerimizin olduğu; girdiğim her ortama baktığımda: ‘’biz diyorum, nerde hata yaptık, nerde yanlış yaptıkta böyle olduk, insanlarımız niye bu hale geldi, biz niye böyleyiz, eksik nokta ne?’’ diye geçiriyordum eskiden içimden.

    Hiçbirimizin yalnız olmadığını bildiğim halde, Müslüman olduğumuz halde, eksik olan noktamızı bulamadığım ve bulamadığımız için; her birimizin ben dediği için; sığıntı gibi hissediyordum kendimi; bazen de sığıntı gibi duruyordum hiçbir şey düşünmeden. Biz diyordum. Niye böyle olduk!

    Başım önümde, yere bakarak yürüyordum hiç bir şey düşünmeden.

    Zaman zaman başı yerde gidenlerimize; birçok zaman başı dik yürümeye çalışanlarımıza soruyorum;

    Arayışımızın ne olduğunu bulamayıp, şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu perde yüzünden, dünya malına tamah eden nefsimize uyup dünya malında aradığımız halde bulamadığımız huzurumuza rağmen başı dik gezmeye çalışanlarımız!
    Bilmeden arayıp ta bulamadığımızı dünya malında arayıp başı dik gezdiğimiz halde, ama uzun ama kısa bir süre sonra; düşüncelere dalıp, başımız eğik; yere bakarak yürüdüğümüz halde!
    Sonra zaman değişti demelere uyup, ben farklıyım deyip dik durmaya çalışarak; kime göre neyi göstermeyi, neyi ispatlamayı; kendimizi herkese farklı göstermeye çalışarak ne yapmaya çalışıyoruz? Kime göre; neyi ispatlamaya çalışıyoruz?

    Rabbimiz her zaman her yerde yanımızda ve daim her şeyimizi biliyor.

    Bu zaman zaman değil! Bu zaman ahir zaman! Rabbimizin bildiği ‘’ilahi takdir’in’’ gerçekleşmesine az kalan zaman.

    Bu zaman insanlarımızın, her birimizin; neden yaratıldığının, neyi aradığının, ne maksatla, ne yapmak için dünyaya gönderildiğinin, üstüne düşenlerin ne olduğunun, ne kadarını yapıp, ne kadarını yapmadığının, farkına varıp; birlik beraberlik içinde, içimizdeki şeytanı susturup yapmamız gerekenleri yapmamız gereken zaman!

    Rabbimize sığınma zamanımız!

    ALLAH cezamızı verecek!

    Bu sanal dünyaya imtihan için gönderildik her birimiz. Ama kalp gözümüze şeytan tarafından takılan perdeye, dünya malına tamah eden nefsimize uyup, o kadar dünyalık şeylere kaptırmışız ki her birimiz kendimizi. En aydınlık olduğunu düşündüğümüz zamanda bile; ama uzun ama kısa bir süre sonra her şey karanlık oluyor birçoğumuz için!

    Hepimiz, her şeyin farkına varsak da varamasak da; her birimizin ateşimizi kendimizin götürecek olduğumuz cehennemden nasibimizi alacağız. Cezamızı çekeceğiz! Ve uyanamazsak gaflet uykumuzdan daha da çok nasibimiz olacak, her birimizin ateşimizi kendimizin götüreceği cehennemden!
    Rabbimizin bildirdiklerine rağmen; şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu perde yüzünden, dünya malına tamah eden nefsimize uyup dünyalık şeylere, günü birlik şeylere yönelince uğratılacağımız cehennem azabından korkmalıyız!

    Hesap günü geldiğinde her birimizin ne yapacağı, nasıl azap çekeceği korkutmuyor mu? Rabbimize yönelmeden yaptıklarımızın sonunda nasıl yanacağımızı biliyor musunuz?

    İşlediğimiz günahlar yüzünden her birimiz cezalandırılacağız! Ve hesap gününde; dünyada olduğu gibi, şuan olduğu gibi; aman beni şöyle bilmesin demelerin, aman benim hakkımda yanlış bir şey düşünmesin demelerin arkasına saklanamayacağız. nasıl olsa sadece ben biliyorum; farklı anlatsam, gizlesem ne olacak ki dediklerimiz bile ortaya çıkacak.

    Hesap gününde her şey ortaya çıkacak! Gerçekler ve olması gerekenler! Ve hepimizin, her birimizin; yaptığı, yapmadığı, yapması gerektiği halde yapmadığı her şey ortaya çıkacak. O zaman dünyada olduğu gibi bahanelerin, zaman değişti demelerin, şöyle demelerin, böyle demelerin, böyleyken böyle demelerin, ben var ya ben demelerin, arkasına saklanamayacağız.
    Her birimiz yaptıklarımızın da, düşündüklerimizin de hesabını yaratana, Rabbimize vereceğiz! Hepimiz!

    Her şeye rağmen hala başı dik yürümeye çalışanlarımıza soruyorum? Kime göre, neyi ispatlamaya çalışıyoruz? Hala başımız dik yürüyebiliyor muyuz? Ya da yürüyebilecek miyiz? Bunlardan öte; en önemlisi; Rabbimizin huzuruna çıktığımızda başımız dik olabilecek mi?

    ALLAH cezamızı verecek!
    Ve o zaman dönüşü olmayacak hiç bir şeyin!

    Hepiniz susmamı istiyorsunuz değil mi? sus diyor kiminiz! Yeter artık neler saçmalıyorsun diyorsunuz belki de. Kiminiz bağırmak istiyor bu deliye, kiminizde gürlemek istiyor! Belki dövmek isteyenlerimiz de vardır aramızdan.

    Bir taraftan da hayatta hiç istemediğiniz kadar konuşmak istiyorsunuz belki, haykırmak isteyip de içinizde bile sessiz bıraktığınız konuları bağıra bağıra konuşmak istiyorsunuz belki. Bu deliye akla hayale gelebilecek ne kadar hakaret varsa söylüyorsunuz belki içinizden.

    Bir taraftan konuşmak istiyorsunuz, bir taraftan bu deli ne diyor diyorsunuz; bir taraftan da konuşmak istiyorsunuz, hiç susmadan konuşmak. Kiminizde delidir ne yapsa yeridir diyor belki de.

    Diyorsunuz her şeyi, hayatınız da hep sustunuz belki birçok zaman, birçok şeyi konuşmak istiyorsunuz belki ama konuşamıyorsunuz değil mi?

    Ben ne istediğimi her zaman bildim diyoruz, kimi zamanda ne istediğimi ben ne zaman bildim ki şimdi bileyim diyoruz. Bu deli ne anlatıyor diyoruz belki kimimiz.

    Ama şimdi ne istediğimizi, ne düşünmemiz gerektiğini, ne yapmamız gerektiğini, bu deliden kurtulmak için ne yapılması gerektiğini..

    Kafamız allak bullak belki de. Bütün düşüncelerimiz birbirine girdi değil mi?

    !iyi!
    Ben var ya benlere, istesem dağları taşları yerinden oynatırım demelere, biz böyle gördüklere, böyle gelmiş böyle gider demelere, zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, böyleyken böyle demelere! Artık çok geç kimse değişmez demelere, ben hiç değişmedim demelere, ben yalnızım demelere, yalnız geldim yalnız gideceğim demelere, beni benden başka anlayan yok demelere, yalan dünya demelere.

    Devam etmek isteyenlerimiz devam etsinler. Her birimiz birçok şeyi düşünebilecek yaştayız. Kendi eksikliklerimizin de, kendi noksanlarımızın da farkında olabiliriz her birimiz.

    Olurda bir gün ayağımız taşa takılırsa, tutunacak bir dal ararsak, neden böyle oldu diyecek olursak, biz nerde yanlış yaptık da böyle oldu dersek, her şey için geç kalındı diyecek olursak. Boş boş etrafımıza bakıp, kimi zamanda dalarsak derin düşüncelere.
    Bunları hatırlayın size zahmet! Düşüncelerimizi hatırlayın size zahmet!

    Olurda bir gün gerekir belki!

    Olurda bir gün; bir deli vardı bir zamanlar; bir şeyler karalamıştı ulaştırabildiği herkese ulaştırmaya çalışmıştı. Konuşmamıştık, konuşmaya çalıştığında susturmuştuk, ya da bir araya gelmemiştik, bir araya gelmek istememiştik; deli deyip gülüp geçmiştik. Vb. diye düşüncelere dalarsak.

    İnsanlığımız için, kendimiz için, çoluk çocuğumuz için, ailemiz için, büyüklerimiz için, belki de hiç tanıyamadığımız insanlar için; dünya ve Ahiret hayatındaki saadetimiz için;

    En önemlisi ALLAH rızası için!

    Hepimiz bir araya geliriz ve nerde yanlış yaptıkları değerlendirip; yapmamız gerektiği halde yapmak için geç kaldıklarımızı yapabiliriz belki.

    Tabi o zamana kadar ilahi takdir tecelli etmezse!

    **************************************************************



    Amacın ne hacu




    alıntı yapmayın...



    Hacu olur mu öle şey asıl sen yapmışsın alıntı




  • quote:

    Orijinalden alıntı: PhoenixBurn


    quote:

    Orijinalden alıntı: ankarali89


    quote:

    Orijinalden alıntı: PhoenixBurn


    quote:

    Orijinalden alıntı: delinin biri

    Hep bilmediğimiz farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı hepimiz?

    Olduk değil mi? ama bulamadık.

    Daha önce tanıdığımız arkadaşlarımızdan kaçıyla görüşüyoruz; bir kaçıyla görüşüyoruz belki, belki de hiçbiriyle görüşmeyenlerimiz çoğunlukta. Bazılarımız bu durumu anlamadığını ve düşünmeyi bıraktığını söylüyor belki de. Birçoğumuz için fark eden bir şey yok aslında. Bazılarımız ise sırf değişmedi desinler diye haberleşmeye devam ediyor. Bir de birçoğumuzda olan şu düşünce; beni aramayanı bende aramıyorum.

    Zaman değişti değil mi? artık herkes böyle. Bir zamanlar çocukluğumuzu paylaştığımız, aynı sınıfı paylaştığımız, aynı mahallede oturduğumuz, aynı yerde çalıştığımız. Kısacası tanıdığımız herkes. Acısıyla-tatlısıyla kimisiyle beş gün, kimisiyle beş ay, kimisiyle beş sene, kimisiyle de daha uzun bir süre beraber olduğumuz. Tanıdıklarımız, arkadaşlarımız, akrabalarımız.

    Aslında değişen zaman değil bunun farkında mıyız acaba? Değişen insanlar, biziz! Hiç kimsenin bizi anlamadığını düşünüyoruz, bizi anlamadıklarını düşündüklerimizi de anlamaya çalışmayı bırakın; muhatap olmaya bile tenezzül etmiyoruz değil mi? ne oluyor peki sonuçta? Herkes kendi içinde yaşıyor bir şeyleri, çok küçük şeyler bile olsa yeri geldiğinde taşınamaz hale geliyor. Çağımızın en büyük sorunu iletişimsizlik. Ve bunun getirisi her zaman kendini yalnız hissetme.

    Zaman değişti. Şimdi bulunduğumuz ortamlardaki arkadaşlarımız, tanıdıklarımız, muhatap olduklarımızda bir süre sonra eskiyecek o zaman; bulunduğumuz ortamlardan ayrıldığımızda. Onlarla paylaştıklarımızın da, şuan ki arkadaşlarımızın da, tanıdıklarımızın da bir anlamı olmayacak. Onlarda unutulacak. Sonuç ne olacak peki? Yalnızlığımız devam edecek. Hani bir de şu kimse anlamadı, zaten anlayamaz düşüncesi var ya. Bu her şeyi açıklar değil mi sizce?

    Nerde olursak olalım, kimle ne yaparsak yapalım; zaman geçince bir anlamı olmuyor değil mi hiç birimiz için. Olmayacakta böyle devam ettikçe.

    Aman boş ver diyenlerimizde olabilir içimizden, her şeye boş vere boş vere nereye kadar gidebiliriz? Böyle iyi, ben yalnızlığımla mutluyum diye teselli edip duracağız değil mi kendimizi. Kimse anlamadı, anlamaz, anlayamaz, anlamasını da beklemiyorum deyip duracağız değil mi?

    Hiç birimizin kendini yalnızlığa mahkûm etmeye hakkı yok!

    Arkadaşlarınızın, tanıdıklarınızın değerini bilin. Ne görüşte, ne fikirde, ne halde, ne kadar uzakta olursa olsun; hepimizi yaratan tek!

    Teknoloji ne kadar gelişti değil mi? Şu da bir gerçek ki; teknoloji ne kadar gelişirse; insanlar birbirinden o kadar uzaklaşıyor. Herkes kendini yalnızlığa, birçok şeyi kendi içinde yaşamaya başlıyor. Ve böyle devam ediyor. Ve dur denilmediği sürece yalnızlıklar devam edecek. Daha da kötü olacak, daha da dayanılmaz olacak. Ama buna dur demek çok kolay. Çözümü de çok basit, ama ya göremiyoruz, ya göz ardı etmek işimize geliyor/ya da görmek istemiyoruz.

    Şu zamanda kızlar ilk bakışta erkek olarak değerlendiriyor karşındakini. Erkeklerde ilk bakışta kız olarak değerlendiriyor. Kimsenin insan gözüyle değerlendirdiği yok kimseyi.

    Bugüne kadar ömrü hayatımız boyunca tek bir kişiye kızmadık mı aslında; kendimize. Birine bağırmamız bile aslında kendimize bağırmamız olmadı mı? Neden mi? Çünkü kendimizi ifade edemediğimizden. Kendimizi ifade edebilmiş olsak karşımızdaki anlar.

    Kendi kendimize düşünüp kızmadık mı hep? Hiç kimseye anlatmak istediklerini anlatamıyorsun. İfade etmen gerekenleri ifade edemiyorsun, niye düşünmüyorsun diye!

    Ailesiyle sorun yaşamayan kimse nerdeyse kalmadı bu zamanda. Zaman değişti değil mi? Birçoğumuz çocukluğunda sorun yaşadı, çevreden, ortamdan, aileden. İlgi göremedi ailesinden. Anlatmak istediklerini, ifade edemediklerini hep yuttu. Ne oldu? Yalnız kaldık hepimiz değil mi? “beni benden başka anlayan yok” diyenler kervanına katıldık hep. Peki, beni benden başka anlayan yok diyenlerimize soruyorum? Kendinizi anlayabiliyor musunuz? “Ben anlarım kendimi” diyenlerimiz. Nasıl anladığınızı anlatsanıza bana? -unutarak, farklı olduğunu düşünüp, bir süre sonra öyle yapmışçasına hatırlayarak mı? Yada aman! Boş ver! Diyerek mi?

    Kendimizi gerçekten anlayabiliyor muyuz? Ben vereyim cevabını. Kendi içimizde tuttuklarımızla, kendi içimizde yaşadıklarımızla. Herkese belli ölçüler doğrultusunda yaklaşmakla. Sorunlarımızı içimize atarak, bir süre sonra boş ver diyerek; kendi kendine üzülerek değil mi?
    Ama zaman değişti değil mi? artık herkes böyle. Kimse kimseyi anlamıyor bu zamanda! Peki, hiç birbirinizi anlamayı denediniz mi? çok denediniz değil mi? yok ne desen boş. Olmuyor. Herkes böyle. Herkes kendini kurtarmaya çalışıyor. Herkes bir yol tutturmuş gidiyor ama nereye gittiğini biliyor mu acaba? Nereye gittiğimizi bilen varsa bana da söylesin? Yâda durun ben söyleyeyim: yalnızlığa! Ve her geçen zamanda daha da büyüyor yalnızlığımız.

    Çocukluğumuzu yaşayamadık belki birçoğumuz. Bazı sebeplerden dolayı ailemizden ilgi göremedik belki de. İş, güç, koşuşturma. Ailevi problemlerden dolayı. Ama her birimiz kendi çocuklarına göremediği ilgiyi gösterecek değil mi? onlar seviyorsunuz? Peki, mutlu bir çocuk gördüğünüzde içiniz burkulmuyor mu? Yalnızlığınız aklınıza gelmiyor mu? Kendi çocukluğumuz geliyor aklımıza. Bizim çocuklarımız böyle olmayacak diyoruz. Çocukları severim diyoruz kendimize ve herkese. Hangi çocuğa gösteriyoruz sevgimizi? Kendi çocuğumuza gösteririz, bırak bu ağızları demeyin şimdi; her şeyin zamanı var değil mi? zamana bıraktığınız şeyleri, hayallerinizi, mutluluklarınızı gerçekleştirebiliyor musunuz? Çocukluğumuzda ilgi göremedik diye; hiç bir çocuğa gösteremediğimiz ilgiyi kendi çocuklarımıza gösterebilecek miyiz?

    Peki, kardeşleri olanlar bu ilgiyi gösterebiliyor mu? Olmuyor değil mi? kendi çocukluğumuz geliyor aklımıza.

    Yapmak isteyip de, içimizde kalanları yapamadık diye, yeri geldiğinde kendimize bile ifade edemediğimiz kıskançlıklarımız olmuyor mu çocuklara karşı? Sen büyü de gör dünyanın kaç bucak olduğunu diye geçirdiğimiz olmuyor mu içimizden? Bunun yerine onlarla vakit geçirsek. Önce insan oldukları için, yaratılanı hoş görsek, yaratandan ötürü!

    Ama olmuyor değil mi? her şeyimizi kendi içimizde yaşıyoruz. Beni benden başka anlayan yok! Anlayan olmadı! Olamaz. Anlamasını da beklemiyorum zaten.

    Aman kim ne derse, ne düşünürse düşünsün bizim hakkımızda umurumuzda bile değil, değil mi?

    Peki, içimizde kalanlar olsun. Yapmak istediklerimiz olsun. Neden yapamıyoruz?

    Hem, kim ne düşünürse düşünsün benim hakkımda deyip duruyoruz ama kimse hakkımızda bir şey düşünmesin diye hep kabuğumuza çekiliyoruz. Çekildikçe çekiliyoruz kabuğumuza, yalnızlığa itiyoruz kendimizi, yalnızlığa mahkûm ediyoruz.

    Ailemizle yaşadığımız sorunlar yüzünden ailemizle aramızda kopukluklar oldu değil mi zaman zaman? Peki, onlar büyük, onlar göremiyorsa ben hiç görmem, onlar görsün. Şöyle. Böyle. Falan. Filan.

    Bu düşünceleri bir tarafa bırakıp yıkıcı taraf değil de, yapıcı taraf olmaya niye çalışmıyoruz?

    Olmuyor değil mi? beni kıranlarla olmuyor, ne yapsam ne etsem olmuyor!

    Peki, bizi kıranları ne kadar tanıyoruz? Kırıldığımız insanların yaşadıklarının ne kadarını biliyoruz? Yeri geldiğinde yaşadıklarımız yüzünden kırmış olduklarımızın bizi anlamasını bekliyoruz da; neden bizi kıranların niye böyle yaptığını düşünmeye çalışmıyoruz?

    Zaman değişti değil mi?
    İşteler.
    Aman! Boş ver demeler..

    İyi değişsin bakalım.

    İçimizde evlilikten korkmayan var mı? Hatta ben evlenmeyeceğim diyenlerimiz? Evlilik dediğin nedir ki? Alt tarafı bir imza değil mi? peki ya sonrası? Mutlu olup olamama. Zaman değişti değil mi? sevmek yok bu dünyada! İnsani ihtiyaçlar için bir kurum sadece evlilik. İki taraf içinde.

    Televizyonlar bangır bangır bağırıyor değil mi? sevip de evlenenler bile boşanıyor diye? Artık ya nasip ya kısmet diyoruz. En büyük isyanı böyle yapıyoruz yaratana biliyor musunuz? Tepkisiz kalarak. Önümüze ne gelirse onu yapıyoruz. İyi mi kötü mü ne sonuçlar doğuracak diye düşünmüyoruz.

    Peki, liseyi bitirme, üniversiteye girme, bir an önce iş hayatına atılıp hayatını kurmaya çalışma. Vb. bunların sebepleri arasında sadece okuma, çalışma hevesi mi var? Yoksa hayatınızı kurtarma, kendinizi garantiye alma, çevrenizdekiler başaramadı demesinler diye. Evlenip de anlaşamazsanız eğer, tabi evlenmeyi düşünüyorsak; ben kendime yeteyim düşüncesi mi? hepimiz için geçerli bu! Hepimiz maddeye yönelmişiz. Başka her şeyi silmişiz. Önce okumak/önce çalışmak/önce evlenmek ama değil mi? bunları halledince gerisini hallederiz. Peki, her şey istediğiniz gibi gidiyor mu? Sıkıntı ve stres. Tek nedeni yalnızlık. Bir konuşabilsek öyle rahatlayacağız ki aslında; ama farkında bile değiliz.
    Ama kendi içimizde yaşamamız gerekenler var değil mi? peki kendi içimizde yaşayabiliyor muyuz? Yaşayamıyoruz değil mi? ama boş ver diyoruz kendi kendimize. Elbet bir gün düzelir. Peki, o gün neden hiç gelmiyor? Yada hiç gelmeyecek mi? alıştık değil mi artık her şeye.

    Zaman değişti.

    Şu dünyada sevmekten daha değerli, daha anlamlı bir duygu var mı? Var değil mi maddiyat! Peki, şu gerçeği göz önünde bulunduruyor muyuz? Maneviyat maddiyatı kabul ediyor da; maddiyat maneviyatı neden kabul etmiyor? İkisi bir arada olmuyor değil mi? eskiden nasıl oluyordu peki? Zaman değişti ama değil mi; masallarda o zamanlar.

    Ortam olarak her girdiğimiz ortamda arkadaşlarımız var mı? Ya da her gittiğimiz yerde bir ortamımız var mı? Diyebiliyor muyuz? Kimi zaman diyoruz değil mi? ama bir süre sonra o da olmuyor.

    Olmuyor.

    Benim ömrü hayatım boyunca en büyük sorunum ne oldu biliyor musunuz? İnsanların geceleri bile çıkartmadıkları, şeytanın gözlerine takmış oldukları güneş gözlükleri.

    Hepimiz huzur aramıyor muyuz? Sadece huzur arıyoruz değil mi? bir de bulabilsek aslında.

    Yönelmiş olduğunuz maddiyattan, maddeden; başınızı kaldırıp maneviyatınızı, sevginizi görün artık. Mutsuzluklarınız, yalnızlıklarınız bitmez yoksa! Maneviyatınıza yöneldiğinizde; sıkıntı stres içinde bir türlü halledemediğiniz, istediğiniz gibi olmayan madde bile o kadar kolay olacak ki.

    Her şeyin başı sevgi!

    En büyük hayalimiz huzur değil mi?

    Hepimiz her birimizden zekiyiz, hepimizin birbirinden güzel, farklı özellikleri, meziyetleri var. Hepiniz farklı yerlerde; farklı meslekler yapacaksınız belki, ama mutlu olabilecek misiniz? Hep zamana bıraktığınız mutluluğu, bulabilecek misiniz? Şu an mutlu olamadığınızdan, o zaman gelince mutlu olabilecek miyim düşüncesini çoktan bıraktınız mı yoksa?

    Bazı şeyleri kabullenmek zor mu geliyor? İşteler değil mi hep? Zaman değiştiler. Zaman değişmez bilmiyor musunuz? Bundan bin yıl önceki zamanda aynı değil miydi? Ama o zaman başka aletlerle belirleniyordu değil mi zaman ;) zaman değişmez! Zaman insanlara uyar.
    İnsanlar değişir. Ve yalnızlıkların, mutsuzlukların hüküm süreceği bir hayata doğru sürükleniyoruz hepimiz. Buna dur demek elimizde; sadece iletişimle. Konuşarak. Birbirimizi anlayarak. Ama ilk önce sevgi! İnsan olduğumuz için. Önce insanları sevmeliyiz.

    Hepinizi güneş gözlüklerinizi çıkartmaya davet ediyorum! Tabi ben mutsuzluğumla, yalnızlığımla, kendi içime attıklarımla mutluyum diyebiliyorsanız o başka.

    İnsan olduğunuz için sevin birbirinizi. İnsanları sevin. Ve muhabbet edin. Ne konuda olursa olsun. Bir süre sonra birçok şeyin değiştiğini göreceksiniz. Ve içinize atıp da zamanın unutturduklarını bile hatırlayıp, bütün sorunlarınızdan kurtulacaksınız.

    Mutsuz olmak istemiyorsanız tabi ki!

    Tabi psikologa falan gitmeyi düşünmüyorsanız? Ama deli derler değil mi psikologa gittik mi? uyuşturucu ilaçlar haricinde yapabildikleri hiç bir şey yok. Aslında her şeyin çözümü o kadar basit ki; sadece sevgi, saygı ve iletişim. Muhabbet. Başka bir şey değil.

    Ama zaman değişti demeler, işte demeler, aman! Boş ver demeler!

    O kadar kör etmiş ki gözlerimizi, en aydınlık anda bile önümüzü göremiyoruz.
    İsteyenler zaman değişti demelere, işte demelere, boş ver demelere devam etsinler. Bu dünya mutlu olmak için kısa, mutsuz olmak içinse çok ama çok uzun.

    Her şeyi zaman diye kestirip atmak yerine, bazı şeyleri de biz yapmaya çalışalım; kendi hayatımız ve sevdiklerimiz için.

    Çağa uyacaksın ama değil mi? bu çağı bu hale getirenler insanlar değil mi?

    Ben istesem dünyayı devirir, dağı taşı yerinden oynatırım ama işte deyip duruyoruz değil mi? istedikten sonra yapabileceklerimizin farkında değiliz ama?

    Yeri geldiğinde bildiğimiz bir konuda bile hata yapabiliyoruz değil mi? çok basit bir konuda bile hata yapabiliyoruz. Mesela bildiğimiz bir soruyu yanlış yapabiliyoruz, cevabı öğrendikten sonra; biliyordum nasıl yapamadım diye kızıyoruz değil mi kendimize?

    Ailemiz bize güvenmiyor değil mi? ama biz kendimize yeteriz. Herkese karşı kendimizi kanıtlamaya çalışıyoruz/ çalıştık bir süre olmayınca bıraktık belki; ilk önce kendimize kanıtlasak her şey çözülecek aslında biliyor muyuz? Ama olmuyorlar, işteler, zaman değiştiler, artık herkes böyleler.

    Ailemizden ilgi göremedik belki; sorunlar yaşadık, istesek aslında bütün sorunları anında çözebiliriz değil mi? ama olmuyor! Ne yapsak, ne etsek olmuyor! Yaptığımız her yanlışta biraz daha kabuğumuza çekiliyoruz. Ama her zaman ben kendime yeterim; beni benden başka anlayan yok, anlamadı; anlamasını da beklemiyorum zaten deyip duruyoruz değil mi? ama kendimizi çevremize karşı, ailemize karşı göstermeye çalışıyoruz. Ne yapsak olmuyorlar, işteler, şöyleler, böyleler. Bütün sorunlarımızı çözebileceğimizin farkındayız aslında ama olmuyor değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor? Her yeni kırgınlık biraz daha kabuğumuza çekilmemize sebep oluyor. Hep demiyor muyuz: -zamanı var; gün gelecek her şey düzelecek.

    Hep tek bir şeye yönleniyoruz değil mi? onu başardım mı her şeyi yaparım diyoruz. Kimini yapıyoruz, kimini yapamıyoruz; peki mutlu olabiliyor muyuz? Yetmiyor değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor. Hep bir yanımızda eksiklik oluyor. Düşünmemek için uyukluyoruz belki, başka uğraşlar buluyoruz kendimize. Ben güçlüyüm deyip alıştım deyip, unutuyoruz sorunlarımızı. Ama ne yapsak ne etsek olmuyor.

    Kendimize haykırarak bir şeyleri anlatmak istediğimizde bile susuyoruz, hep zamanı var bekle diyoruz. Gün gelecek. Şunu yapacağım, bunu yapacağım; her şey yoluna girecek diyoruz. Ama o gün geldiğinde de olmuyor değil mi? bir şeyler düzelmiyor. Daha da kötü oluyor. Yalnızlığımız, hayata küskünlüğümüz, mutsuzluğumuz daha da artıyor, daha da acı verici oluyor değil mi? hem kimsenin anlamasını istemiyorum diyoruz, hem herkes anlasın diyoruz. Hiçbir şey yapmıyoruz kimse anlamasın diye. Üzgün zamanlarımızda biri bizimle ilgilendiği zaman bize acıdığını düşünüyoruz belki, kendi kendimize acıyoruz sonra, kendi kendimize kızıyoruz. Başkalarının üzüldüğünü gördüğümüzde kendi üzüntülerimiz geliyor aklımıza, ilgileniyoruz, sonra ona acıdığımızı düşündüğünü zannediyoruz. Bazen de güçlü olduğumuzu gösterebilmek için kayıtsız kalmaya çalışıyoruz. Ama hep ben yapardım, yapabilirdim, niye yapmadım, ben var ya ben diyip duruyoruz.

    Her geçen gün kabuğumuza biraz daha çekiliyoruz.

    Belki de birçoğumuz bunları bile düşünmeden vazgeçti değil mi? bunları düşünmeyi bile bıraktı. Ben kendime yeterim, beni benden başka anlayan yok. Kimse anlamadı. Anlayamaz zaten beni. Biri anlamaya çalışsa; kim anladı ki beni sen anlayacaksın diyoruz. Çekildikçe çekiliyoruz kabuğumuza. Yalnızlığımız artıyor gün geçtikçe. Ama ben güçlüyüm, yıkılmadım. Yıkamaz beni hiç bir şey diyoruz değil mi? en ufak bir şeyde bile yıkılmıyor muyuz? İçimizdekiler kat kat acı vermiyor mu?

    Bizi gerçekten tanıyan insanlar; gülen gözlerimizin altından süzülen gözyaşlarımızı görebilenlerdir değil mi aslında? Peki, gözyaşlarımızı gizlemek için de her şeyi yapıyoruz değil mi? bir taraftan da herkesin bizi anlamasını istiyoruz. Bir taraftan da beni benden başka anlayan kimse yok. Anlamasın deyip duruyoruz.

    Ailemiz büyüdüğümüzü göremiyor değil mi? Ne kadar uğraşsak da bize güvenmiyorlar! Ama onlar da biliyorlar aslında bir gün güvenebileceklerini.

    Bizi anlamıyorlar değil mi? Peki, biz onları ne kadar anlayabiliyoruz? Bir yanlışlık yaptıklarında, isteseydim müdahale ederdim; düzeltirdim, dağı taşı yerinden oynatırdım diyoruz ama yine müdahale edemiyoruz!

    Herkesi silmişiz hayatımızda ama kaybetmemek için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor değil mi? bizi bizden başka anlayan yok. Ne istediğimizi bilen yok. Peki, biz kendimizi anlayabiliyor muyuz? Ne istediğimizi bilebiliyor muyuz? Anlayamıyoruz değil mi? beni kimse anlamadı ki, ben nasıl anlayayım diyoruz. Bir anım bir anıma uymuyor ki, yanar-dönerim diyoruz. Ama bir gün ne istediğimi bileceğim ve yapacağım diyoruz değil mi? o gün geldiğinde neden mutlu olamıyoruz? Neden ben yaptım, mutluyum diyemiyoruz? Kendi kendimizi avutuyoruz aslında; yaptım, başardım, ben böyle mutluyum. Böyle geldi, böyle gider diyoruz. Ama hep bir yanımız eksik kalıyor değil mi? kırgınlığımız, yalnızlığımız artıyor gün geçtikçe. Biri bir şey dese; mabedimize dokunmaya kalksa hemen susturmaya çalışıyoruz değil mi? haykırmak isteyip de içimizde tuttuklarımızı, sır dediklerimizi; aman kimse duymasın hakkımda ne düşünürler, bir taraftan hem herkesin anlamasını bekleyerek, hem de hiç kimse anlamasın diye her şeyi yaparak.

    Peki, ne olursa olsun, değişmeyen bir tek şey var değil mi hepimiz için; ben ve yalnızlığım; mutsuzluğum. Ne yaparsak yapalım bir türlü üstesinden gelemiyoruz değil mi? Ama bir gün geleceğiz? Çok yakında? Az kaldı değil mi? Ama bir türlü gelmiyor değil mi o gün? Ne yaparsak yapalım gelmiyor. Olmuyor bir türlü.

    Ailemize bir şeyler yapabileceğimizi göstermek için her şeyi yaparız değil mi? ama hiç bir şeyi yapamıyoruz. Bize güvenmelerini bekliyoruz ama büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz. Büyüdüğümüzü görmüyorlar, görmek istemiyorlar değil mi? peki büyüdüğümüzü kendimize ispatlayabiliyor muyuz? Ben büyüdüm diyebiliyor muyuz? Ben büyüdüm diyoruz, ama neden böyle yapıyorsun diyoruz değil mi? neden çocuk gibi davranıyorsun deyip kızıyoruz kendimize. Bir taraftan herkesin anlamasını bekliyoruz, bir taraftan kimse anlamasın diye elimizden geleni yapıyoruz.
    Her geçen zaman yalnızlığımız artıyor değil mi? mutsuzluğumuz artıyor. Ufacık bir şeyde hata yapabiliyoruz. Nasıl yaptım ben bu hatayı deyip, daha da çekiliyoruz kabuğumuza. Hayattan soyutluyoruz kendimizi. Ama kimse anlamasın diye sahte gülücükler savuruyoruz etrafımıza, bir taraftan herkesin anlamasını istiyoruz, bir taraftan kimse anlamasın diyoruz. Anlamaması için de her şeyi yapıyoruz değil mi?

    Hep büyüdüğümüzü göstermek için büyükler gibi davranmaya çalışıyoruz değil mi? ama büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz bir türlü. Ama bir gün gelecek, her şey yoluna girecek. O gün neden hiç gelmiyor diye isyan ediyoruz kaderimize. Sonra kendi kendimize kızıyoruz neden böyle yapıyorsun diye. Zaman değişti. Artık herkes böyle deyip duruyoruz değil mi? avutuyoruz kendimizi. Olmuyorlar!

    Yalnızlığımız gün geçtikçe artıyor. Aslında büyük işler yapabilecekken, küçücük hatalara takılıp kabuğumuza çekiliyoruz ve bunu neden yapamadın, sen hiç bir şeyi yapamıyorsun, yapamazsın deyip duruyoruz kendi kendimize; kızıyoruz. Bir taraftan herkesin anlamasını bekliyoruz. Bir taraftan da hiç kimse anlamasın diyoruz. Peki, kendimizi kendimize ispatlayabiliyor muyuz?
    Büyüklerimize “bana güvenin, ben büyüdüm” dercesine bakıyoruz ama büyüdüğümüzü kabullenemiyorlar değil mi? ne yapsak, ne etsek büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz. Peki, herkesin bize güvenmesini bekliyoruz ama biz kendimize güvenebiliyor muyuz? Güveniyoruz aslında değil mi? ben var ya! Ben istesem dağları taşları yerinden oynatırdım diyerek. İşteler, öylelerle, böylelerle, zaman değiştiler.

    Bir yanlışlık gördüğümüzde ben bunu yapmam diye önyargıyla yaklaşıyoruz önce. Bir süre sonra aynı yanlışın daha büyüğünü kendimiz yapıyoruz. Sen böyle yapmazdın, sen böyle değildin! Sen bu olamazsın deyip kızıyoruz kendimize. Ben normal değilim diyoruz değil mi kendi kendimize. Herkes anormal zaten, ben nasıl normal olabilirim ki, zaman değiştiler. Şöyleler, böyleler.

    Her şeyimiz büyüdü ama kimse büyüdüğümüzü görmek istemiyor değil mi? yaşımız büyüdü, bedenimiz büyüdü. Her yönden geliştirdik kendimizi; istesek dağları deviririz aslında ama şöyleler, böyleler yüzünden yapamıyoruz. Herkesten kaçmaya çalışıyoruz. Bizi güçsüz zannederler, bizi anlamazlar diyerek, bir taraftan da herkesin anlamasını bekleyerek. Ama her geçen gün kabuğumuza daha da çekilerek. Hayatımız çelişkilerle geçti değil mi hep? Kimse içimizdekileri görmesin diye soyutladık kendimizi.

    Ama büyüdük kimse kabullenmiyor; neden kabullenmiyor diyerek. İşteler, şöyleler diyerek.

    Her şey büyüdü de; bir içimizdeki çocuk büyümedi değil mi? içimizdeki çocuğu büyütemedik. Artık kendimiz için, yalnızlığımızdan kurtulmak için, mutlu olmak için, bir şeyler yapma zamanı gelmedi mi? yoksa şöyleler, böyleler diyerek, yalnızlığımızla, mutsuzluğumuzla, ben kendi kendime yeterim deyip, yetemeyerek; mutsuzluğumuza mutsuzluk, yalnızlığımıza yalnızlık katarak devam etmek mi istiyoruz.

    Bazılarımız belki de bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi her şeyi? Bazılarımız da düşünmekten vazgeçti.

    Yaptığımız her şey boş. Ne yapsak, ne etsek olmuyor. Farkına varmak mı istemiyoruz hala? Bilmediğimiz halde arayıp da bulamadığımızı aramaktan vazgeçebiliyor muyuz?

    Aslında bu işin aslı yok. Bu zamandaki hiç bir şeyin aslı yok. Zaman değiştiler, şöyleler; böyleler diyerek avutuyoruz kendimizi. Böyle devam etmek istiyor muyuz?

    Saçmalık bunlar değil mi?

    Bir yanınız anlıyor; bir yanınız anlamak istemiyor değil mi?

    Kimi zaman büyüklerimizin üzüntüleriyle, kimi zaman sorunlarıyla, kimi zaman tartışmalarıyla, kimi zaman onlarla sorunlar yaşayarak, kimi zamanda onların yokluğuyla geldik değil mi bu günlere? Ben onlar gibi olmayacağım dedik kimi zaman çocukça, gerekirse evlenmeyeceğim, evlenirsem mutlu olacağım, çocuklarımı üzmeyeceğim, kimseyi üzmeyeceğim. Herkes neden mutsuz, kimse mutsuz olmasın, herkesi mutlu edeceğim. Bu nasıl dünya herkes mutsuz; eskiden böylemiydi diyerek; kimi zamanda müdahale etmeyi düşünerek geçmedi mi çocukluğumuz? Belki çok istedik müdahale etmeyi ama korktuk, çekindik; üzüldük, ağladık gizli saklı köşelerde. Çocukluk işte değil mi? ama büyüdük şimdi. Çocuktuk o zamanlar. Çocuktuk. Büyüdük artık. Peki, büyüdük de, niye hala kimse görmüyor büyüdüğümüzü? Neden kimse kabullenmiyor. Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler, aman boş ver diyerek geçiştiriyoruz değil mi?

    Hep bilmediğimiz farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı? Ne istediğimizi bilemedik, düşündük kimi zaman bulamadık.

    Bazılarımız bunları bile düşünmeden bıraktı belki. Kader utansın dedi, kaderim böyleymiş dedi. Bunları bile düşünmeden; her şeye boş ver diyerek, kimi zaman ağlayarak, kimi zaman gülerek geçiştirdi değil mi?

    Başka uğraşlarla geçiştirdik bu düşüncelerimizi, başka uğraşlar aradık hep, başka insanlarla tanışıp konuşmak istedik; ama esas derdimizi: bilmediğimiz, çözemediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle davranmadık mı hep? Davrandık değil mi? ama bir süre sonra olmuyorlar, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler. Engellerine takılmadık mı hep?

    Şunu yaparsam, başarırsam olacak, her şey yoluna girecek demedik mi?

    Kendi sorunlarımızı, ailemizdeki sorunları, çevremizdeki sorunları, bazen de bütün insanların sorunlarını çözebileceğimizi düşünerek başarmaya çalışmadık mı? Başarabildiklerimiz bir süre oyaladı belki bizi, ama beş gün, ama bir yıl, ama bir dakika, ama beş yıl.

    Ama her zaman olduğu gibi bir yanımız yarım kaldı değil mi? ne yaparsak yapalım, bilmediğimiz halde aradığımız; başka uğraşlarla bulmaya çalıştığımızın ne olduğunu bulamadık değil mi?
    Her başarımızın sonu hüsran olunca, her yeni insanla tanışıp bu sefer bilemediğimiz, çözemediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle bakmadık mı her şeye? Hayatımızdaki her şey bir süre oyaladı belki bizi, ama hep bir yanımız yarım kalmadı mı?

    Her yıkımdan sonra biraz daha çekilmedik mi kabuğumuza? Kendi kendimize sözler vermedik mi bir daha böyle yapmayacağız diye? Ama ne olursa olsun bilmediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle yaklaşmadık mı her yeni olaya, gözümüzü diktiğimiz her başarıya, her yeni tanıştığımız insana. Bazılarımız bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi düşünmeyi. Kader dedik. Rabbim böyle uygun görmüş dedik. Hem beni benden başka anlayan yok dedik. Kimi zamanda beni Rabbimden başka anlayan yok dedik. Kimi zamanda isyan etmek istemiyorum ama neden hep böyle oluyor? Neden her şey beni buluyor dedik değil mi? içten içe isyan etmedik mi gerçekte? Ama ben Müslümanım, inançlıyım, Rabbim beni sen biliyorsun. Beni senden başka anlayan yok dedik kimi zaman. Kimi zamanda beni, benden başka anlayan yoklarla geçiştirdik hep, arayıp ta bulamadığımızı.

    Ne aradığımızı bulabildik mi peki? Bulamadık değil mi? çünkü ne aradığımızı bilemedik. Ama her yeni uğraşta, ufkumuza diktiğimiz; bunu başarırsam her şey yoluna girecek diyerek, başarabilirsek bir süre sonra bir yanımızın yarım olduğunu görerek, mutsuz olmadık mı? O zamanlarda mutlu olmak için ben ne yaptım ki bugüne kadar rabbim bana mutluluk versin dedik belki kimi zaman? Mutluluk bana haram dedik belki. Hayattan küstük. Ama bilmediğimiz, çözemediğimiz halde artık her şey bitti diyerek, hiçbir şey yapmayacağım diyerek, kendi kendimize söz verdiğimiz halde, her yeni uğraş; tanıdığımız her yeni insan bizim için yeni bir başlangıç olmadı mı?

    Oldu değil mi? hayatımızda ki her şey yeni bir başlangıç oldu çoğumuz için. Belki birçoğumuz bunları bile düşünmeden, isyan etmek istemiyorum ama neden hep ben diyerek, içten içe isyan ederek, kaderim böyleymiş diyerek, düşünmeyi bile bıraktı belki değil mi?

    Yanlış gördüğümüz bir olayı, hata dediğimiz bir davranışı; bu böyle olmamalıydı demedik mi kimi zaman. Ben böyle yapmayacağım diyerek söz vermedik mi kendimize. Nefret ettiğimiz şeyleri bile daha fazla hata yaparak, kendimize kızarak geçiştirmedik mi? kendimize verdiğimiz sözleri bile tutamadık değil mi kimi zaman? Kendimize güvenemedik. Kendimizden nefret ettik kimi zaman ne istediğini bilmiyorsun diye. Neden ben dedik kimi zaman. Olmadı ama değil mi? ne yapsak, ne desek, bir şeyi başarsak; başaramasak da ne olduğunu bilemediğimiz, arayıp ta bulamadığımız, hep bir yanımızı eksik bırakan ama aramaktan asla vazgeçemediğimizi aramaktan vazgeçmedik değil mi?
    Bazılarımız bunları bile düşünmeden kader dedik, mutlu olmayı hak etmemişim dedik, ben mutlu olmak için ne yapmışım ki mutlu olayım, ben mutlu olmak için bir şey yapmadım, isyan etmek istemiyorum ama neden hep ben diyerek içimize gömdük değil mi isyanımızı? Zaman değişti dedik. İşteler, şöyleler dedik. Hep çelişkilerle geçirdik hayatımızı. Ama her yeni umut bizim için yeni bir başlangıç oldu değil mi yine? Her başarımızda, başarısızlığımızda neden ben dedik hep. Bilmeden aradığımızı, farkına varamadığımızı aramayı bıraktık belki kimi zaman. Ama her yeni umutta yeni bir başlangıç yaptık her zaman. Çelişki üzerine çelişki yaptık hep.

    Güçlü birini gördüğümüzde ona imrendik önce, ben neden bu kadar güçlü değilim diye. Ona benzemeye çalıştık, Sonra ben ondan daha güçlüyüm dedik.

    Daha güçlüsünü bulduğumuzda ona imrendik; eskisine baktık, ben bunu mu örnek almışım kendime demedik mi? ben bunları mı yapmışım demedik mi? dedik değil mi?
    ben kendime yeterim diyerek, beni benden başka anlayan yoklarla, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler diyerek, ben onlar gibi olmayacağım demelerle, mutlu olacağım demelerle, mutlu olmayı hak etmemişim kilerle, bu zamanda kim mutlu olmayı hak etmiş ki ben hak edeyim kilerle. İçten içe haykırmak isteyip de haykıramadıklarımızla, kimsenin anlamasını beklemiyorum demelerle, herkesin anlamasını isteyerek; bir taraftan da kimse anlamasın diye hata üstüne hata yaparak, bilmediğimiz; farkına varamayıp ta aramaktan asla vazgeçmediğimizi aramaya devam ederek, isyanımızı içimize gömerek, her geçen gün kabuğumuza biraz daha çekilmedik mi?

    Aman beni şöyle bilmesinler, benim hakkımda şöyle düşünmesinler demedik mi içten içe. Bir taraftan kimse beni anlamadı, anlamasını beklemiyorum ama gün gelecek mutlaka biri anlayacak diyerek. Kendini sen bile anlayamıyorsun ki, başkası nasıl anlasınlar la, başkalarının bizim için düşünmediklerini, söylemediklerini, kimi zaman içten içe daha ağır hakaretler, daha ağır laflar etmedik mi?

    Ama ben farklıyım dedik değil mi hep? Farkımızın ne olduğunun farkına kendimiz bile varamadık. Ne yapsak, ne etsek olmadı ama. Zaman değişti demelerle, şöyle demelerle, böyle demelerle, artık herkes böyle demelerle, beni benden başka anlayan yok demelerle, ya rabbim beni sen biliyorsun demelerle, beni herkes günü geldiğinde anlayacak demelerle, bir taraftan kimsenin anlamamasını isteyerek, bir taraftan herkesin anlamasını bekleyerek, ben kendime yeterim demelerle, ben kendime yetemiyor muyum demelerle. Çelişki üzerine çelişki kurarak geçirmedik mi hayatımızı?

    Geçirdik değil mi? ama hep bir yanımız eksik kalmadı mı? Ne istediğimizden, ne aradığımızdan emin olamadık hiçbir zaman, bulamadığımız için başka uğraşlarla uğraştık belki buluruz ümidiyle. Ama olmuyor demelerle, ne yapsak, ne etsek beceremedik demelerle, yapamıyoruz demelerle; içten içe haykırmak istediklerimizi bile içimize gömdük. İsyanımızı içimize gömdük hep.

    Ama ne aradığımızı bulamadık hiçbir zaman. Gün gelecek bulacağız ama değil mi? belki buluruz bir gün. Belki mutlu olurum. Belki huzur bulurum. Yok, yok ben mutlu olmak için bir şey yapmadım. Mutlu olmayı hak etmedim. Mutlu olmayı hak etseydim böyle doğmazdım. Şuyum şöyle olmazdı, buyum böyle olmazdı. Demedik mi?

    Dedik değil mi?

    Ne aradığımızın farkına varabildik mi peki? Bilemeyip de neyi aradığımızın farkına varamadık değil mi? ama gün gelecek belki buluruz dedik. Ama o gün hiç gelmedi değil mi? her yeni başlangıca yeni bir umutla bakmadık mı, belki buluruz bu sefer umuduyla. Bulamadığımızı düşündüğümüzde eskileri aramadık mı? Sen böyle değildin demelerle! Mutsuzsun demelerle. Mutsuz olmaya mahkûmsun sen demelerle! Nerde yanlış yaptın diyerek! İsyan etmek istemiyorum ama neden hep benlerle, neden her şey beni buluyor demedik mi hep?

    Bizden zayıf, bizden güçsüz birini gördüğümüzde küçümseyerek baktık hep! Ezmeye çalıştık, güçlü olduğumuzu hissettik kimi zaman, öyle de olmadı değil mi? güçsüzlüğümüz, kırgınlığımız hiç bitmedi. Bitmeyecekte. Ama bir gün biterlerle; nereye kadar böyle gidebiliriz kilerle.

    İçten içe nefret ettik kendimizden, ne aradığımızı, ne istediğimizi, bir türlü farkına varamayıp ta aramaktan vazgeçemediğimizi aramaya devam edip durduk değil mi hep?

    Şöyleler, böyleler deyip durduk hep. Zaman değiştiler. Artık herkesler böyleler.

    Ama bunları birine anlatsak bize çocuk derlerle! Bize deli derlerle! Sen kendine yetemiyor musunlar la, susarak her geçen gün kabuğumuza biraz daha fazla çekilerek geçirmedik mi ömrümüzü.

    İçimizdeki çocuğu susturmaya devam mı edeceğiz? Her ne kadar susturmaya çalışsak ta susturamadığımız, içimizdeki sesler konuşmaya devam edecek!

    Kimi zaman susarak, kimi zaman bakışlarımızla, kimi zaman ağlayarak, kimi zamanda bağırarak, kimimizde sürekli susup içine atarak her şeyi; ailemize, büyüklerimize, çevremize karşı isyanımızı gösterdik değil mi? ben buyum dedik kimi zaman! Ben böyleyim, beni böyle kabullenin dedik. Ama hayatımızdaki herkesin istediğimiz gibi olmasını istedik. Bizim istediğimiz şekilde olmasını istedik hayatımızdaki her şeyin. Hep yapmak istediklerimiz ama yapamadıklarımız oldu değil mi? bunun için yapmamız gerekenleri yapmadık bazen. Kimi zamanda yapmaya kalktık ama yapamadık. Niye yapamadık diye düşündük kimi zaman, kimi zamanda boş ver dedik. Zaman değişti dedik. Şöyleler, böyleler diyerek geçirdik her şeyi değil mi?

    Her yeni üzüntünün ardından yeni bir amaca diktik gözümüzü. Bu yeni bir başlangıç dedik hep. Bunu yaparsam olacak dedik her zaman. Her şey yoluna girecek dedik. Kimini yaptık, kimini yapamadık. Ama hep bir yanımız yarım kaldı değil mi bir süre sonra? Ne yapsak ne etsek olmadı. Kimimiz dışa vurdu isyanını, kimimizde içten içe isyan etti.

    Hep terk etti sevdiklerim paramparça dünyam benim, tanrım beni baştan yarat’larla, aşkım baksana bana’larla, sevdim seni bir kere başkasının sevemem’lerle, ağladıkça’larla, sen ağlama dayanamam’larla, ALLAH belanı versin ALLAH seni kahretsin’lerle, git hadi git’lerle, çabuk olalım aşkım’larla, ALLAH ALLAH ALLAH ALLAH bu nasıl sevmek’lerle, dertlerin kalkınca şaha bir sitem yolla ALLAH’alarla…

    Falanlarla, filanlarla geçirdik kimi zaman ömrümüzü.
    Şarkı söylemek günah dedik kimi zaman. Ama bir süre sonra zaman değişti dedik. Şöyle dedik. Eğer değişmeseydi böyle olmazdı dedik. Doğru olan bu dedik. Peki, neyin doğru olduğundan emin olabildik mi bugüne kadar? Bir süre olduk değil mi? ben buyum dedik! Ben yaptım oldu dedik. Hayatımda hiç pişman olmadım dedik. Bugüne kadar her şeyimi tek başıma yaptım dedik kimi zaman. Ama ayağımız taşa takılsa, tutunacak bir dal aradık, ama bulamadık. Beni anlamayanı ben anlamam dedik. Kimseyi anlamaya çalışmadık bu yüzden. Ortam yok dedik. Gruplaşmalar var dedik. Yalnızız dedik. Zaman değişti. Ben farklıyım dedik kimi zaman. Rabbim sen biliyorsun beni dedik. Kimi zamanda kader utansın dedik. Kaderim böyleymiş dedik. Kızlar şöyle, erkekler böyle dedik. Büyükler şöyle, küçükler şöyle dedik, yaşlılar şöyle bebekler böyle dedik, hemşireler şöyle doktorlar böyle dedik. Polisler şöyle memurlar böyle dedik. Dedik de dedik. Herkesi sınıflandırdık değil mi? hiç kimseye insan gözüyle bakmadık ama. İnsan gözüyle değerlendirmedik. Zaman değişti dedik; artık herkes böyle dedik. Ama ben farklıyım dedik bir taraftan; peki herkes böyle, zaman değişti diyerek nasıl bir farkımız oldu? Daha doğrusu; kimi zaman kızarak, kimi zaman küçükseyerek; baktığımız insanlar gibi davrandığımız için mi farklıyız? Nerde farkımız peki?

    Büyükler bizim vebalimizi aldılar değil mi? büyüklerimiz suçluydu kimimiz için kimi zaman, bizi dünyaya getirdikleri için. Her başımız sıkıştığında onların yanına koştuğumuz halde, hayatımızda güzel giden bir şeyler olduğunda soyutladık kendimizi onlardan, uzaklaştık onlardan. Onları da bizden uzaklaştırdık. Beni benden başka anlayan yok dedik; beni anlayan yoksa ben niye başkasını anlayayım dedik! Beni anlayan biri olmadan ben kimseyi anlamam dedik kimi zaman. Her zaman haklının yanındayım, hep hak olanı savundum dedik. Ama zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere yenik düştük değil mi? farklıyız dedik, ortamlara uyduk kimi zaman. Onlar ne yapıyorsa biz de onu yaptık. Olmadı ama değil mi? ne yapsak ne etsek olmadı. Bir süre sonra eksik kalan yanımız daha da eksik olarak acıttı içimizi. Ne yapsak ne etsek olmadı. Başarsak da başaramasak da ufkumuza diktiklerimiz gözümüzdeki perdenin –güneş gözlüğünün- sayesinde bir süre oyalayabildi bizleri.

    Büyüyünce düzelecek dedik kimi zaman. Okul bitince düzelecek dedik kimi zaman. Üniversiteye gidersem düzelecek dedik. İşe girersem düzelecek dedik. Ama zaman değişti dedik, beni benden başka anlayan yok dedik. Şöyle, böyle diyerek geçirdik ömrümüzü. hiç bir şeyi düzeltmeye çalışmadık değil mi? ama lafta her istediğimizi yaptık! Peki, hep yarım kalan yanımızın ne olduğunu bulabildik mi?

    Büyümek de aradık kimi zaman. Okulu bitirmekte aradık kimi zaman. Askerlikte aradık kimi zaman. Üniversite dedik. İş dedik. Evlilik dedik. Hep bir süre oyaladı bunlar bizi değil mi? bazılarını yapabildik, bazılarını yapamadık. Ama bir süre sonra yine yarım kalan yanımız içimizi acıttı değil mi?

    Rabbim her yerde, hepimizi görüyor dedik. Ben kendime yeterim, ben istediğimi yaparım diyerek; kimi zaman isyan ettik, kimi zaman yasak şeyleri yaptık. Kimimizde yapmadığı halde düşündü değil mi? kimimizde bunları bile düşünmeden zaman değişti dedik. Boş ver dedik. Artık herkes böyle dedik. Nasip kısmet dedik.

    Böyle olması gerekmeseydi, Rabbim uygun görmeseydi; böyle olmazdı dedik kimimiz kimi zaman. Müslümanların kaderi buymuş dedik. Eskileri öğrendik. İmrendik kimi zaman değil mi? şimdi niye böyleleri yok dedik. Hep birilerinin hayatımıza müdahale etmesiyle ya da ufkumuza diktiğimiz her yeni umutta, hayatımızdaki her şeyin hiç bir şey yapmadan düzeleceğine inandık. Sadece bunu başarayım her şey düzelecek dedik kimi zaman. İsyan ettik kimimiz dışa vurarak, kimimiz de içten. Niye böyle oluyor hep diye. Neden her şey beni buluyor dedik. Oysa ben farklıydım dedik. Ama zaman değişti dedik. Şöyle dedik, böyle dedik. Bizde boş ver dedik. Kim kurtarmış ki bu dünyayı ben kurtarayım dedik. Hep kendimizi düşündük. Beni kıranlarla olmuyor dedik. Beni benden başka anlayan yok dedik. Hayatımızdaki herkesi kırdık bilerek veya bilmeyerek beni anlarlar düşüncesiyle. Peki, anlamaya bile çalışmadığımız insanlar; içimizdekileri görüp de deli derler diye, hem herkesin anlamasını bekleyerek, hem de hiç kimse anlamasın diye kabuğumuza çekilerek; yaptıklarımızdan sonra anlayabildiler mi bizleri?

    Bulamadık değil mi aradığımızı? Ama bir gün bulacağız ümidiyle avuttuk kendimizi. Kimi zamanda çileli doğmuşum zaten ezelden dedik. Nasip böyle dedik. Zaman değişti dedik. Şöyle dedik. Böyle dedik. Kimi zaman dışardan, kimi zamanda içten içe isyan ettik hayata karşı.

    Bizden sonraki kuşaklar, bizden daha kötü ortamlarda ve daha büyük hayal kırıklıklarıyla, daha büyük mutsuzluklarla büyüyecek biliyor musunuz? Ama "bana ne" değil mi? ben mutlu olamıyorsam başkası niye mutlu olsun kiler. Önce ben dedik. Başkası ne yaparsa yapsın dedik değil mi?

    Bizden doğanlar, hatta torunlarımız, torunlarımızın çocukları; tabi o zamana kadar ilahi takdir gerçekleşmezse; daha da kötü olacaklar biliyor musunuz? Ama bizim çocuklarımız bize benzeyecekler değil mi? göremediğimiz ilgiyi göstereceğiz onlara. Onlar bize isyan etmeyecekler değil mi? ne dersek yapacaklar! Sayacaklar bizi. Peki, hangimiz büyüklerimize benziyoruz?

    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler. Ama bizim çocuklarımız öyle olmayacaklar.

    Kimimiz evliyiz, kimimiz evlenecek. Kimimizde evlenme düşüncesini bile bıraktı belki bir süreliğine zaman değiştiler, şöyleler, böyleler diyerek. Ne ekersek onu biçeceğiz biliyoruz değil mi? sesli isyan ettiysek çocuklarımız daha sesli isyan edecek bize. İçten içe isyan ettiysek sesli isyan edecek çocuklarımız bizlere. Ailemizin yapmayın dediklerini; gizli saklı yaptıklarımızı; bizim çocuklarımız ayan beyan ortada yapacak; gözümüzün önünde yapacak kimisi.

    Ama ben farklıyım demeler, benim çocuklarım öyle olmayacaklar. Peki, farkımız ne? Ne farkımız var? Yaşadıklarımız mı? Zaman, yer, kişiler ve olaylar farklı sadece hayatlarımızda; Gerisi aynı tiyatro. Hep bir yanımız eksik.

    Bizden doğanlar daha sesli isyan edecekler hayata. Bize isyan edecekler yeri geldiğinde. Sen benim çocuğum olamazsın dercesine bakacağız yüzüne. Böyle olmaman gerekiyordu diyeceğiz. Ben farklıydım seninde farklı olman gerekiyordu. Peki, bugüne kadar farkını bulabilenimiz oldu mu? Bir gün buluruz ümidi değil mi?

    aha aha ahalarla, anladın sen onularla, heyttt savulun adiler tırsın alçaklarla, beni benden alırsan seni sana bırakmamlarla mı farklıyız. yoksa ikimiz bir fidanın güller açan dalıyızlarla mı?

    “Senin gibi çocuğum olacağına taş olaydı” diyeceğiz, “seni doğurduğum güne/doğduğun güne lanet olsun” diyeceğiz. “ALLAH belanı versin” diyeceğiz kimi zaman yüzüne bağırarak, kimi zamanda bu anları gözlerimizle ifade ederek, kimi zamanda içimizden diyeceğiz bunları.
    Bunlar senin hüsnü kuruntun diyenlerimiz;) zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye devam ettikçe; düzelen hiçbir şey olmadığı gibi, her şey daha da güç olacak, anlaşılması daha da zorlaşacak. 30 yaş bunalımı diye geçiştireceğiz kimi zaman. 40 yaş bunalımı diyeceğiz kimi zamanda. Olmuyor diyeceğiz. Zaman değişti diyeceğiz. Kaderimse mutsuzluk nasip kısmet diyeceğiz. Mutlu olmayı hak etmemişim ki diyeceğiz. Diyeceğiz de diyeceğiz işte.

    Her yer karanlık. Nerde insanlık. Tüh kahretsin. Yine güneş gözlüklerimi gözümde unutmuşum!

    Ey cemaati müslimin!
    Bu gelen var ya bu gelen! Ne Avrupa yakasının psikopat gaffurunun ayak sesleri!
    Ne de süvarileri ayak sesleri.
    Bu gelen var ya bu gelen;

    KIYAMETİN AYAK SESLERİ!:.


    Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, aman boş ver demelere devam ettikçe hep sorunlu olacağız. Her yeni başlangıç, her yeni umut bizi bir süre oyalayacak belki gözümüzdeki güneş gözlükleri olduğu müddetçe; ama mutlu olamayacağız!

    Rabbim hepimizin cezasını da belasını da verecek! Vermeye de devam edecek!

    Yarım kalan yanımızın ne olduğunu bulmazsak böyle sürüp gidecek her şey!

    Herkes istediğini yapmakta serbest değil mi? peki hangimiz yapıyoruz istediklerimizi? Düşünerek mi?

    Arası bozuk olup ta sevgilisi aramayınca dışarıda bir yerdeyiz;

    Ya hala aramadı bu ya. Neden aramıyor. Yoksa beni sevmiyor mu? Of ya. Kaç saat oldu hala aramadı. Son beş dakika veriyorum aramazsa bu iş bitmiştir. Aradı, aradı; yoksa yüzüne bile bakmam. Çok arar beni.
    Beş dakika sonra;
    Of ALLAH’ım ya. Hala aramadı. Buda odun çıktı. Ya Rabbim benim yüzüm erkeklerden yana hiç gülmeyecek mi? yok ya! Yok! hepsi odun bunların. Odun. Hepsi aynı. Beni anlayan, seven biri yok. Buda aynı. Diğerlerinden hiçbir farkı yok. Beni anlamıyor. Bide benim onu anlamadığımı söylüyor. O beni anlamadan ben onu niye anlayayım. Ben kızım. Önce o anlayacak! İşime gelirse ben anlayacağım. İlk sevgilim nasıldı ya her istediğimde arıyordu, bir dediğimi iki etmiyordu. Değerini bilememişim. Ne diyorum ben ya. Ben bu çocukla evlenmeyi düşünüyordum. Yok! Yok! Evde kalacağım ben. Bu da olmayacak. Baksana hala aramadı. Aman aramazsa aramasın ya o kaybeder. Bana erkek mi yok. Gencim güzelim. Benim gibisini zor bulur o. mumla arasa bulamaz. Ben bulurum ama. Bulacağım bir gün. Beni anlayan, beni ben olduğum için seven. Onu sevmesem bile beni seven. Ben beni seveni severim de işte. Bu salağı da seviyor zannetmiştim ama yanılmışım. Hala aramadı ya. Yok. Ya rabbim evde mi kalacağım ben ya. Of! Of! Hep böyle hödükler buluyor beni. Beni anlamıyor hiç biri. Oysa biraz ilgi; biraz sevgi yeter de artar bana. Ama yok. Olmuyor. Bulduğumu zannediyorum ama bulamıyorum. Bu geri zekâlı niye aramadı hala ya. Telefonu kırmak istiyorum. Ben en başında demedim mi bundan adam olmaz diye. Erkek değil mi hepsi aynı bunların. Ya Rabbim bu dünyada erkekler olmasa ne kadar güzel olurdu. Bu erkek milletini niye yarattın. Niye böyle yarattın. Hiçbiri beni anlamıyor. Anlamıyor. Bu salak niye hala aramıyor beni? Niye aramıyor! Yoksa buda mı kandırdı beni. Buda mı sevmiyor. Of ya buda olmazsa yok. Başkası olmayacak. Konuşma bile konuşmayacağım. Nefret ediyorum bütün erkeklerden. Topunun ALLAH belasını versin.
    Benim neyim eksik ya. Herkesin sevgilisi var, seviyorlar, seviliyorlar. Ben niye beni seveni bulamıyorum. Yok. Yok. Bitti artık. Arasa da konuşmayacağım. Ne konuşması ya; telefonu bile açmayacağım. Bitti artık bitti. Erkekleri sildim hayatımdan. Ben kendime yeterim. Zaten bugüne kadar tek başıma geldim. Ne yaptıysam kendim yaptım. Beni seven, anlayan olmasa da olmasın. Ne yapayım, kader utansın!
    Of! Ya hala neden aramadı bu salak! Buda odun işte buda odun. Oysa hayallerimiz vardı. Mutluyduk. Bu salak beni ne zaman mutlu etti ya. Hayatımda beni onun kadar üzen kimse olmadı ki! Bütün mutsuzluğum onun yüzünden! ALLAH belanı versin! Neden aramıyorsun hala! Ara! Bir çağrı bile yapmıyorsun ya! Of deli edeceksin illaki beni. Nerdesin şimdi. Kimlesin; ne yapıyorsun? Yoksa başka biri mi var? Aldatıyor mu beni? Yok, yok yapmaz öyle şey o. nasıl yapmaz ya. Bütün erkekler aynı. Topunun var ya! Nefret ediyorum erkeklerden. Bitti tamam. Bitti arasa da. Yalvarsa da. Dizlerimin önünde diz de çökse yok! Bitti artık! Erkekleri sildim hayatımdan. Ben bana yeterim.

    Şu karşıdan gelen çocuk ne kadar yakışıklı ya; pişt kız, bana bakıyor. Harbi bana bakıyor. Ne diyorum ben ya. Benim sevgilim var. Sevenim var. Seviyorum, seviliyorum. Nasıl seviliyorum ya? Ben seviyorum da, o beni seviyor mu bakayım? Seviyor tabi ya kaç kere söyledi. Of! Of! Bu salak madem beni seviyor niye aramıyor. Yok! Yok! Sevmiyor beni. Sevse arardı şimdiye kadar. Sevdiğini üzmezdi. Sevseydi üzmezdi tabi. Bu da sevmiyor ya. Of. Erkeklerden nefret ediyorum.

    Valla bana göz kırptı çocuk. Anlayışlı sevecen birine benziyor. Yakışıklıda. O kadar kız var bir tek bana bakıyor. Bana bakacak tabi. Başka kime bakacak. Gencim güzelim. Güzele bakmak sevaptır. Madem ben güzelim bu salak niye aramadı ya. Of ya gülmedi hiç yüzüm gülmeyecek. Avrupa yakası günü gelse de biraz gülsem bari. Başka türlü gülmek yok bana. Of ya. Bu salak niye aramadı. Oğlum var ya sen bittin oğlum. Arasan da bittin aramasan da!

    Aramıyor işte ya kaç saat oldu hala aramıyor. Nefret ediyorum bütün erkeklerden.

    Aşkım arıyor. Ne yapıyorsun kızım ya. O kadar aramadı. Hemen yelkenleri indirme. Seni üzdü biraz yalvarsın. Kız evi naz evi demişler. Olacak. Kaderi bu. Beni seviyorsa nazımı çekecek. Hala çalıyor ya. Biraz daha çalsın dur az. Kapanmasına yakın açarım. Alo. Buyur. Nasılsın? Ne yapıyorsun? Nerdeydin? Kimleydin? Neden bu kadar geç aradın? Hmm. ben mi? ne yapacağım ya evde kös kös oturuyorum. İşin vardı demek. Tamam. (içinden yemedim ama yazıyorum bunu, ben sana sorarım). Hıı. Duyamadım. Seviyorsun demek. Bende tamam. Hadi görüşürüz.

    Of ya boşu boşuna kuruntu yapmışım. İşi varmış işte. Bir saniye ya; hani dünyada benden daha önemli hiç bir şey yoktu onun için. Salaksın kızım ya. Hemen de kanıyorsun. Kim bilir nerde kimle fink atıyordu. Sana işim var diyor. Yok ya yok. Buda adam değil. Ya Rabbim benim erkeklerden yana hiç yüzüm gülmeyecek mi? yok. Yok. Buda değil. Of!

    Beş on dakika ağlama. Ne yapacağım ben ya. Hep yalnız mı geçecek. Sevenim olmayacak mı hiç? Beni ben olduğum için seven kimse olmayacak mı? Bütün erkeklerden nefret ediyorum ya. ALLAH bütün erkeklerin belasını versin! Bir daha niye aramıyor şimdi bu. İki kelimeyle affettirdiğini mi sanıyor bu geri zekâlı. Ben ona sorarım. Yüzümü göstermeyeyim de gebersin gitsin üzüntüden. Oğlum ben bulurum da sen benim gibisini zor bulursun. Hey gidi hey! sen farkında değilsin ama herkesin gözü bende. E güzelim olacak o kadar. Beni beğenen beğeniyor. Sen kendi haline yan. Aramadı tekrar. Ne yapsam ben mi arasam? Yok olmaz! Hemen şımarıyor. Naz yapayım biraz akıllansın. Üzmesin sevdiğini. Ya sevse üzmezdi ki beni! Ben sevdiğimi üzmem demez miydi hep! Sevmiyor bu salak beni ya. Bütün erkeklerden nefret ediyorum. Hepsi aynı. Ya Rabbim neden hep böyleleri buluyor beni.

    İki dakika sonra dayanamayarak arar kimisi.

    Alo aşkım ne yapıyorsun?
    Seni seviyorum ben ya çok özledim.
    Hadi öptüm görüşürüz.
    Pişt kızlar; bunları erkeklere göndermek lazım aslında; erkek arkadaşı olanlar bir zahmet msn adreslerini gönderiversinler; kız düşmanıydık ya bir zamanlar, hemcinslerime yazık olmasın;) ama dur ya esas size yazık ablalar;) gönderirsem evde kalırsınız;)

    Ya bu kız hasta bana zaten. Aramasam ne olacak. Biraz aramayayım da özlesin. Hep ben niye arıyorum ya bir kere de o arasın. Hayat müşterek değil mi? hep ben mi yalvaracağım ya bir kere de o yalvarsın ya, yok aramayacağım. Ben onu seviyorsam oda beni seviyor. Acaba ben onu seviyor muyum? Ya oda beni sevmiyorsa? Yok, yok! Ben onu seviyorum. Ama bu zamane kızları da pek bir süsüne düşkün oluyor canım. Olmaz yapmaz bu öyle. Başkalarıyla konuşmaz. Bırak konuşmayı yürürken önüne bile bakmaz. Hadi be salak nerde kaldı bu zamanda öyle kız! Kendini kandırma. Olsun ya bu kızda da gerçek aşkı bulamazsam başkasını bulurum. Bütün kızlar bizim değil mi zaten! Yok. Yok. Ne yapıyorum ben! Seviyorum lan. Seviliyorum. Kıymetini bil. Benim sevgimin kıymetini bilsin o. eh şimdi yalvartıyor ama ben ona sorarım. Hele bir evlenelim. Cicim ayları geçsin. Ben asarım kulaklarından onu. Yok ya olmaz. Ben sevdiğime kıyamam. Kıyarsın kıyarsın. Aman boş ver ya. Bu zamanda evlenecek kız mı kadı. Ama ben seviyorum ya. Bu farklı olmasa sevmezdim. Ama diğerlerinin de farklı olduğunu düşünmemiş miydim? Ama hepsi değişmedi mi? zamane kızları. Topunun köküne kibrit suyu! Bunları beş vakit döveceksin. Dayaktan öldüreceksin. Yok ya ben sevdiğime kıyamam. Elini sıcak sudan soğuk suya sokturmam. Aman ya onun ellerinden bana ne? Biz babadan böyle gördük. Astığım astık! Kestiğim kestik! Herkes böyle zaten; aradığımız kız nerde. Masallarda kaldı. heyt be şu yavruya bak be fıstık fıstık! Ne güzel. Güzele bakmak sevap derler, baksam kim görecek ki; kimse görmesin. Aman kim görürse görsün. Ne olacak ki. Beni seven affeder. Beni her halimle kabul eder. Ben değişmem. Erkek adam değişmez. Değiştirir. Ya ben sevmiyor muyum bu kızı ya? Seviyorum dimi? peki ama niye gözüm dışarıda? Hep dışarıdaydı aslında değil mi? yok bakmadım. Kimse görmedi. Bende görmedim aslında. Salakmış zaten ya, yolda yürümeyi beceremiyor, giymiş 10 santim altından fare geçen topuklar. Kırılınca düştü. Yardım mı etsem. Aman boş ver. Yolda yürümeyi beceremeyen kızdan ne hayır gelir. Onun kendine hayrı yok ki; başkasına hayrı olsun. Ben ne yapıyorum ya. Benim sevgilim var. Onu arayayım da ne desem şimdi. Ne uydursam. Beyaz yalan canım. Ben yalan söylemem zaten. Ama o hep yalan söylemiyor mu? Söylüyor. Ben söylesem ne olacak? Hiçbir şey. Doğru desem de inanmıyor ki zaten. Aman beni beğenen bu halimle beğensin. Aşkım ben var ya ben, seni seviyorum aşkım…
    Şuradayım ya yanımda filanca arkadaşım vardı. Pişt, uzaklaş bakayım az yengenle konuşacağım.
    Falanlar filanlar. Bir zamanlar böyle ya da buna benzer düşünenlerimiz olmuştur belki;) çaktırmayın;)

    Bir yanınız yazdıklarımı anlıyor değil mi? anlamak istiyor! Hatta konuşmak istiyor rahatlamak için. Diğer yanınız da anlamak istemiyor belki, delinin teki, deliler ne zaman doğru bir şey derki, ne zaman doğru bir şey yapar ki; saçmalıyor işte, dinleme diyor belki. Her şeye rağmen bir yanımızı eksik bırakan; içimizdeki bu vesvese veren kötü ses değil mi?

    Biliyor muyuz? Hepimizin içinde bir iyi bir de kötü melek var.
    Filmlerde, reklâmlarda, çizgi filmlerde çıkıyor ya melekle şeytan konuşuyor; her şey o kadar alaya alınmış ki masal gibi geliyor artık değil mi? eskiler eskide kaldı diyoruz.

    Her insanın nefsi vardır! Nefs “insanda ve cinde şer, kötülük kuvveti” anlamına gelmektedir.
    İçimizde konuşan ses kim? bunu biliyor muyuz? Kendi kendimize konuşuyoruz değil mi? aslında içimizde; kendi kendimize konuştuğumuzu zannediyoruz ama gerçeği öyle değil. Bir konuda iyi düşünmemiz için içimizdeki iyi melek konuşuyor, kötü yorumluyorsak içimizdeki kötü melek (şeytanın yoldaşları, şeytanın emri altında olan kötü cin) konuşuyor.

    Hangimiz biliyor bunu? Belki de hiçbirimiz bilmiyor değil mi? bazılarımızda bende şeytan yok, olamaz diyor belki. Birçoğumuz içinden konuşmayı bile bıraktık değil mi belki? Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye o kadar alışmışız ki, ne olursa olsun diyoruz boş ver diyoruz.

    Namaz kılanlarımız, ibadet edenlerimiz bilir belki. ‘’ALLAHU EKBER’’ deyip tekbir alırız. ‘’ALLAH’ım dünyevi her şeye sırtımı dönerek huzurundayım’’. Anlamına geldiğini biliyor muyuz? Ama namaz içinde, namaza durmadan önce; düşünmediğimiz konuları bile düşünebiliyoruz değil mi? bu içimizdeki kötü sesten kaynaklanıyor; bunu biliyor muyuz? Namazda iken dünyevi konular hakkında nasıl düşünebiliyoruz? İçimizdeki vesvese veren kötü ses sayesinde ibadetimiz ‘’iyi, güzel, faydalı amel’’ olmaktan çıkmıyor mu?

    “ALLAH’IM dünyevi her şeye sırtımı dönerek huzurundayım.” Dediğimiz halde, namaz içinde dünyevi konuları düşündüğümüzde namazımız kabul olur mu?
    Belki birçoğumuz namaz bile kılmadık, ya da belli bir süre kıldık; bıraktık, ya da hala kılıyoruz.

    Peki, kılmayanlar neden kılmıyor? Zaman değişti, artık kimse kılmıyor, zaten ölümlü dünya; acı, eziyet çekmeye gelmişiz, ibadet etsek ne olur, etmesek ne olur. Kılanların halini de görüyoruz. Bugüne kadar kılmadım, bugünden sonra kılsam ne olur diye mi düşünüyoruz?

    Belli bir süre kılıp, daha sonra zaman değişti diye düşünüp kılmayı bırakanlar, içindeki kötü sese kulak verip, kılanların halini de görüyoruz, içimiz huzur bulmuyor, ne yapsak olmuyor, hep bir yanımız yarım kalıyor diye mi düşünüyor?

    Hala kılanlarımız; “Rabbim biliyor ben kılayım, kılarken düşünsem de kılayım, insanlığın fıtratında, insanlığın doğasında var” diye mi düşünüyor?


    Peki, zaman değişti, zaman değişti deyip duruyoruz! Zaman değişti ne demek? Zaman değişir mi? bundan bin yıl önce de bir gün aynı zaman dilimi değil miydi? Ölçüm gereçleri farklıydı sadece o kadar. Zaman değişti diyerek ‘’Biz müslümanız ama Rabbim böyle uygun görmüş, böyle olmasını istemiş, farklı olmasını isteseydi böyle olmazdı; bize boyun eğmek düşer’’ demiş olmuyor muyuz?

    Beni benden başka anlayan yok diyoruz, ben yalnızım diyoruz, herkes yalnız diyoruz. Ama Rabbimiz her yerde, her şeyi görüyor diyoruz. Bu nasıl oluyor. Rabbimiz her zaman yanımızda değil mi haşa? Her yaptığımızı, her söylediğimizi, her düşündüğümüzü görüp duymuyor mu haşa?

    Peki, ben nereye gidiyorum, sonum ne olacak deyip duruyoruz belki kimi zaman. Aman boş ver diyoruz kimimiz belki. Battı balık yan gider diyoruz. Böyle gelmiş böyle gider diyoruz. Zaman değişti diyoruz, geçiştiriyoruz.

    Ben soruyorum; biz nereye gidiyoruz? Biliyor musunuz? Herkesin ateşini kendinin götürdüğü cehennem çukuruna! Küfür ve şirk içindeyiz hepimiz. Küffarın yaptığı misyonerlik oyunlarına kandı belki büyüklerimiz. İçindeki şeytanın vesveselerine boyun eğip maddeye yöneldiler belki. Peki, biz niye aynı şeyi yapıyoruz. Hani başkalarının yaptığı hataları yapmayacaktık? Büyüklerimiz gibi olmayacaktık?

    Zaman değişti diyoruz, şöyleydi, böyleydi, boş ver diyoruz. Ne olursa olsun diyoruz. Maddeye yöneliyoruz. Şunu başarırsam şöyle olacak diyoruz. Bunu başarırsam böyle olacak diyoruz. Bir engele takılsak Rabbimize dua ediyoruz. Yalvarıyoruz kimi zaman. İstediklerimizin birçoğunu gerçekleştirebiliyoruz belki. Şükrediyoruz önce. Bir süre sonra ben yaptım. Başardım, ben buyum. Mutlu olmayı hak ettim, ben başardım diyoruz kimimiz kimi zaman. Ama bir süre sonra bilmeyip de, farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimizi bulamadığımız için hep yarım kalan yanımız nüksediyor değil mi? bir yanımız hep eksik kalıyor. Ahir zaman alametleri gerçekleşti diyoruz kimimiz kimi zaman. Biz görmeyiz o günleri diyoruz belki. Peki, yarına çıkıp çıkamayacağımızı bilebiliyor muyuz? Bir dakika sonra ölecekmiş gibi Ahiret hayatı için, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya hayatı için çalışmamız, ibadet etmemiz gerekiyor! Ne kadarını yapabiliyoruz? Zaman değiştiler, şöyleler, böylelerle.
    ALLAH cezamızı verecek!

    Çok duyduk değil mi bu sözü? ibo abimiz sağolsun. ALLAH cezanı verecek alem sana gülecek. bana bu ettiklerini dünya alem bileceklerle.
    biz ağlamayı ferdiden, titremeyi azerden, acı çekmeyi ibodan, yıkılmayı mahsundan öğrenmiş bir nesiliz değil mi?

    Hiç birimizin yarına çıkmaya garantisi yok diyoruz, ölümlü dünya diyoruz ama ALLAH rızası için yaptıklarımızın bile içimizdeki kötü ses yüzünden ‘’halis amel’’ olmaktan çıktığını biliyor muyuz? Her şeyi biliyoruz değil mi?

    Bilim çağındayız. İnsanların teknoloji bakımından en üst düzeyde olduğu zamandayız. Evet, aslında bilim çağındayız. Bilgi çağındayız. Her türlü pisliğin olduğu, her şeyin açıkça ortada olduğu, kimimizin içten, kimimizin de dışardan şirke gittiği çağdayız.

    Peki, biz nereye gidiyoruz?

    Bazen zaman hiç geçmiyor değil mi? saniyeler bile yıllar gibi geliyor? Dünyanın bin yıllık zaman süresi, Ahirette bir gün bunu biliyor muyuz peki. Kimimiz biliyor, kimimiz bilmiyor.

    Hepimiz şeytanın köleleri, hepimiz şeytanın evlatlarıyız. Kimimiz içten, kimimiz dıştan şirke devam ediyoruz. Ahir zaman alametlerinden ‘’şeytanın köleleri ve evlatları artacak, halis ameller azalacak’’ alameti değil mi bu?!

    Ama her şey o kadar kalıplaşmış ki, o kadar sindire sindire geçmiş ki zaman; zaman değiştiler, şöyleler, böyleler deyip; boyun eğiyoruz değil mi?

    Sevsen ne olur kalsan ne olur sarsan ne olurdularla, sevdirmem sevdirmem hain yâre kendimi öptürmem öptürmem saçımın bir telinilerle, öpsene beni sen öpsene benilerle, zaman değişti demelerle hayatımız ne kadar güzel ve huzurlu geçiyor peki? Bir süre sonra yarım kalan yanımız huzur bulabiliyor mu?

    Gözümüzdeki güneş gözlükleri açıklıyor aslında değil mi her şeyi? güneş gözlüğünü çıkardığımızda gözümüzü güneş mi alır, yoksa forsumuz mu bozulur? İki gözümüze takmış olduğumuz güneş gözlüğünden bahsetmiyorum! İnsanların geceleri bile çıkartmadıkları, şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu güneş gözlüklerinden bahsediyorum!

    Ey Âdemoğlu! Ey son peygamber Ahmedi Mahmudu Muhammedi Mustafa Aleyhisselatu Vesselam Efendimizin ümmeti;

    Hepimiz Müslümanız değil mi? peki Müslümanlığımızdan elimizde kalanlar ne? Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler, böyleyken böyleler.
    Hepimiz insanız değil mi? peki insanlığımızdan elimizde kalanlar ne? Şeytanın vesveselerine boyun eğip maddeye yönelmeler. Menfaat düşünmeler kimimiz için. Zaman değiştiler, böyleyken böyleler, şöyleyken şöyleler.

    Kimimiz daha fazla, kimimiz daha az. Sonuçta hepimiz yapıyoruz bunları. Bizden sonra gelen nesiller bizden daha fazlasını yapacak; tabi o günler olursa.
    Şeytandan ve iblise itaat eden yandaşlarının şerrinden yüce Rabbimizin rahmetine ve merhametine sığınırım!

    <Subhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahu valla hu ekber, vela havle ve la kuvvete illa billahil aliyyül aziym!>


    Eskiden tanıdığımız birini gördüğümüzde ilk başta seviniyoruz değil mi? sonra suratımız asılıyor ve normal bir muhabbet ediyoruz belki. Eskiden olanlar geliyor belki aklımıza, o kişiyle konuştuklarımız, onun bize dedikleri, belki de bizim ona dediklerimiz. Ya da demediğimiz halde içimizden onun hakkında düşündüklerimiz geliyor aklımıza. Belki de yalnızlığımız geliyor aklımıza. Belkiler hep devam edip duruyor. Bunlar anlık oluyor değil mi? belki de birçoğumuz farkına bile varamıyoruz bu durumun.

    Hepimizin istediği şeylerden biri değil mi iyi hatırlanmak; hatada yapsak, birilerine bağırsak da çağırsak da, herkesin anlamasını istemedik mi çoğu zaman? Bir taraftan da hiç kimsenin anlamamasını istemedik mi? bir anımız bir anımıza uymasın demedik mi? çelişki üzerine çelişki kurduk hep. Şöyleler, böyleler. Hep daha da kabuğuna çekilmeler. Hayattan beklentisi kalan kaç kişi kaldı aranızda. Bir gün elbet olurlar, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.

    Bütün herkese karşı şartlanmışız aslında bu böyle yapar, şöyle yaparsa böyle olur, böyle yaparsa şöyle olur. Belki de kırıyoruz, kırılıyoruz sürekli ama belli bir süre ya da durumdan ötürü, bütün kırılmalara, oluşan soğukluğa rağmen devam ediyoruz değil mi muhatap olmaya. Herkes için böyle yapmıyor muyuz?

    Kiminiz veryansın ediyor belki şuan; bu deli neler saçmalıyor diye. Herkes istediğini yapmakta, istediğini düşünmekte serbest;) bunu hepimiz düşünmüyor muyuz aslında; kimi zaman düşünüyoruz değil mi? kimi zaman da zaman değişti diyoruz boş ver deyip gülüp geçiyoruz.

    Yapılması gerekenleri yapabilmeyi isteyeniniz olmadı mı hiç zaman zaman? Oldu değil mi? kimimiz ama biz kızız dedik; şöyle olması lazım, böyle olması lazım, şöyle davranılması lazım dedik. Kimimiz biz erkeğiz dedik. Ama zaman değişti dedik, artık herkesler böyle dedik, başkası yapmıyorsa ben niye yapayım dedik.

    Kendimizi dünyanın merkezindeymiş gibi görüyoruz değil mi zaman zaman? İşimize nasıl gelirse! Yeri geldiğinde şöyle olması lazım, yeri geldiğinde kadın erkek, eşittir. Şöyledir, böyledir. Yani her konuyu yorumlamak istediğimiz gibi çelişki üzerine çelişki kurarak yorumluyoruz değil mi? Ama biz farklıyız değil mi? farkımız ne peki? Zaman değişti diyerek, zamanı değiştirenlere ayak uydurup, onlar gibi davranmak mı?

    Ne yaparsak yapalım hep bir yanımız yarım kalıyor değil mi?

    Hiç üstümüze vazife olmayan bir olaya bile, bizle alakalı olmayan bir duruma bile müdahale etmeyi istemedik mi zaman zaman? İsteyenlerimiz oldu belki değil mi? bana ne dedik kimi zaman, zaman değişti dedik, ben o durumda olsam bana kim yardım edecek dedik belki. Boş ver dedik, güldük geçtik.

    Bir taraftan benim hakkımda kim ne düşünürse düşünsün deyip, bir taraftan da kimse benim hakkımda bir şey düşünmesin deyip, kimi zaman herkes beni iyi biliyorlar, iyi bilsinler, kimi zamanda herkes beni kötü biliyorlar, kötü bilsinler diye düşünenlerimiz olmadı mı aramızda? Oldu değil mi? beni Rabbim bilsin yeter diyoruz kimi zaman. Kimi zamanda beni benden başka anlayan yok diyoruz. Kimi zamanda sen kendini bile anlayamıyorsun ki, başkası seni nasıl anlasın diyoruz değil mi?

    Çelişki üzerine çelişki kurarak geçiriyoruz hayatımızı, kimi zaman farkında olarak, kimi zamanda farkında olmadan.

    Ne yapsak, ne etsek olmuyor ama değil mi? hep bir yanımız; bir süre susup bir zaman sonra eksik kalan yanımız nüksediyor değil mi? ne yapsak, ne etsek bulamıyoruz eksik kalan yanımızı. Başka bir amaca bağlıyoruz kendimizi. Başka şeylere yöneliyoruz hep. Ama bir süre sonra başarsak da, başaramasak da; hep yarım kalan yanımızın daha da yarım olduğunu görüyoruz değil mi?

    Olmuyorlar, ne yapsak, ne etsek olmuyorlar.

    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.

    Nereye kadar böyle gidebileceğiz peki? Bugüne kadar nereye kadar gidebildik? Hangi sorunumuzu çözebildik kendi kendimize, hani ben kendime yeterim diyorduk? Gerektiğinde yetemiyoruz ama değil mi? ne yapsak, ne etsek, ayağımız ufacık bir çakıl taşına takılıyor değil mi? ben var ya şeytana pabucunu ters giydiririm diyoruz; şeytan bize kıs kıs gülüyor biliyor musunuz? Zaten pabucumuzu ters giydirmiş bize biz boşu boşuna konuşuyoruz. Ayağımıza takılan ufacık çakıl taşı, aslında şeytan biliyor musunuz?
    Bunlar masal gibi geliyor değil mi? bir yanınız anlıyor, bir yanınız anlamak istemiyor değil mi?

    “Sen kimsin? Kim oluyorsun? Bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey” diyenlerimiz! Her şeyi yeri geldiğinde söylüyoruz değil mi? yeri geldiğinde de hepimizi yaratan bir diyoruz. Hem hepimizi yaratan bir diyoruz; hem de bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey kimse karışamaz diyoruz! Peki, bu nasıl oluyor? Bunlar ALLAH’LA benim aramda olan bir şey derken; hâşâ huzurda ‘’herkesi yaratan farklı, herkesin ALLAH’I başka’’ demiş olarak, en büyük günahlardan biri olan şirke gitmiyor muyuz?

    Ya Rabbel Alemiyn. Yolundan şeytanın vesveseleri yüzünden sapmış olanlara, rahmetinle ve merhametinle muamele edip, bizleri; doğru yola, hak yola, senin yoluna eriştir! (âmin!)

    Herkes eskileri geride bıraktılar? Sadece eskileri mi yoksa düne kadar olan her şeyi mi geride bırakmışız acaba? Dünde dâhil. Sadece bugün olanlar ilgilendiriyor bizi. Ve gelecek değil mi? ama gelecek kimi zaman karanlık gözükmüyor mu hepimiz için? Acabalar içimizi yiyip bitirmiyor mu? Gerektiğini düşündüğümüz ne var elimizde?
    Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler.
    Kendi kendimize yetebilirimler;) ne güzel. Şuan veryansın ediyor bazılarınız; kalıplaşmış o kadar şey var ki hayatımızda; o kadar sindire sindire oluşmuş ki her şey, ben diyoruz hepimiz başka bir şey demiyoruz. Ben buyum! Ben var ya ben deyip duruyoruz hep!


    Kimimiz az yaptık, kimimiz çok yaptık. Kimimiz hala yapıyoruz, kimimizde yapmıyoruz. Kimimizde düşündük. Bazılarımız bunları bile düşünmeden kader utansın dedik, kaderim böyleymiş, bize boyun eğmek düşer dedik. Zaman değişti dedik. Boş ver dedik.
    Hepimiz bir zaman çocuktuk! Bir zaman bebektik. O zaman ne biliyorduk? Hiç bir şey!
    Dünyaya şuan ki haliyle geldiğini söyleyebilecek olanımız var mı içimizde?
    Kimi zaman görerek, kimi zaman gösterilerek, kimi zaman okuyarak, kimi zaman okutularak, kimi zaman duyarak, kimi zamanda sezerek, kimi zaman tartışarak, kimi zaman fikir alışverişinde bulunarak, kimi zaman araştırarak.. Kimi zaman ağlayarak, kimi zaman sızlayarak, kimi zaman gülerek, kimi zaman düşünerek; kimi zamanda gördüklerimizden, duyduklarımızdan, öğrendiklerimizden pay biçerek, bazılarını okulda, bazılarını hayatımızda, bazılarını büyüklerimizden, bazılarını çevremizden öğrenerek bugünlere gelmedik mi?

    Ben! Ben! Ben! Ben var ya benler. Bu benler var ya bu benler! Zaman değiştiler. Şöyleler böyleler. Nereye kadar gidebildik bugüne kadar? Nereye kadar gidebileceğiz?

    Zaman değişti değil mi? şerefsizlere şerefli deniliyor; şerefini, insanı insan yapan değerleri kaybetmemeye çalışanlara şerefsiz deniliyor bu zamanda!

    Hayatta her şey istediğimiz şekilde gitmiyor değil mi? çünkü arayıp ta bulamadığımız, farkında olmadan aramaktan vazgeçemediğimiz, belli bir süre sonra hep bir yanımızı eksik bırakanın ne olduğunu bulamıyoruz! İşte o yüzden hep ayağımız bir çakıl taşına takılıyor. Kalp gözümüzdeki şeytanın takmış olduğu güneş gözlüğüne.
    Bunlar kimimizin kimi zaman düşündüklerimiz ve şuan düşünmediklerimiz. Kimimizin de şuan bile düşündüğü şeyler. Kimimizin de zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyleyken böyle demelere, kaderimiz buymuşlara boyun eğip, yenik düşüp; bunları bile düşünme noktasına gelmeyenlerin ki.

    Hepimizin kendimize göre amacı olduğunu düşünenlerimiz? Bugüne kadar kimisini gerçekleştirebildiğimiz, kimisini gerçekleştiremediğimiz, kimisini de hala gerçekleştirmeye çalıştığımız, hangi amacımız içimize huzur verdi? Bir süreliğine verdiği oldu ama sonunda yolumuzdan hiç eksik olmayan çakıl taşı ayağımıza takıldı değil mi?

    Sen kimsin? Kim oluyorsun? Bunları ne hakla yazıyorsun? Ne vasıfla bunları yazma cüretine giriyorsun? Vb. diyenlerimiz.

    Ben kim miyim? Kimine göre hayattan hiç bir beklentisi olmayan biri. Kimine göre hayata isyan eden biri. Kimine göre psikopatın biri. Kimine göre geri zekâlının biri. Kimine göre ruh hastasının biri. Biri de biri.
    Gerçekte ben kim miyim?
    Delinin biriyim işte!

    Dikkat ederseniz bizli konuşuyorum. Hepimiz bir zamanlar yaptık diyorum. Kimimizde hala yapıyoruz diyorum. Kimimizde bıraktık diyorum. Hepimiz diyorum.
    Birçoğumuz hiçbir şeyin değişebileceğine inanmıyoruz belki. Ben değişmedim diyoruz kimi zaman. Ama her geçen gün yavaş yavaş değişiyoruz hepimiz. Bunun farkında olalım.
    Hepimiz!
    Her birimiz hayatımızı çelişki üzerine çelişki kurarak nereye kadar götürebildik? Ya da nereye kadar götürebileceğiz?

    Eski arkadaşlarımızla vakit buldukça toplanıyoruz değil mi? ama her görüşmemizde katılımlar azalıyor, ya da gereksiz muhabbet için toplanılıyor. Bazen düşünüyoruz niye böyle oluyoruz diye. Kimi zamanda zaman değişti diyoruz, herkesler böyle diyoruz. Biz böyle olmayacağız diyoruz geldiğimiz için. Ama bir süre sonra kimimiz eksik kalmamak için, ya da biz hala görüşüyoruz; vefalıyız diyebilmek için toplanıyoruz. Kimimizde gelmeyenler hakkında ileri geri konuşuluyor, ben gelmesem benim hakkımda da yorum yapıp konuşurlar diye geliyoruz belki de. Daha azımız iştirak ediyoruz, bir araya geliyoruz. Ve bazılarımızda gelenlerin, gelmedikleri zaman haklarında yapılan yorumlar yüzünden gelmiyor. Ya da birbiriyle haberleşmiyor. Her birimizin bütün olaylarda haklı olduğumuz noktalar var; ama bir taraftan da haksız olduğumuz noktalarda var! Bir olayda biz daha haklıysak; başka bir olayda daha az haklıyız. Ben var ya benler, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler demeye devam ettikçe de böyle olacağız. Ve böyle olmaya da devam edeceğiz.
    Her birimiz kendimizi farklı göstermeye çalışıyoruz ve kendimizi; yarım kalan yanımızı bir şekilde tamamlamaya çalışıyoruz. Ama olmuyor, ne yapsak ne etsek olmuyor! Hep bir yanımız eksik kalıyor!
    Bunlar yeryüzündeki bütün insanlar için geçerli! Kimimiz az, kimimiz çok, kimimiz zaman zaman, kimimiz ara sıra; sonuçta hepimiz ya bir zamanlar yaptık, ya da hala yapıyoruz!
    Ben var ya ben demelerle, işte demelerle, şöyle demelerle. Zaman değişti demelerle.

    Hep kendi kendimize sözler verip duruyoruz değil mi bir daha böyle olmayacak, bir daha kırılmayacağım diye? Beni benden başka anlayan yoklarla, beni aramayanı ben niye arayayım demelerle, sürdürüp gidiyoruz hayatımızı; ama her yeni olay, ya da her yeni tanıdığımız insan, ya da çalıştığımız her yeni iş, her yeni uğraş bizim için yeni bir başlangıç oluyor değil mi?
    Bir süre sonra ayağımız bir çakıl taşına takılıyor hep. Kimi uğraşımız kısa bir süre oyalıyor bizi, kimisi de uzun bir süre oyalıyor. Ama bir süre sonra yarım kalan yanımız yine nüksediyor!

    Olmuyorlar, şöyleler, böyleler… Ben buyum, ben bugüne kadar böyle geldim, değişmedim, değişmeyeceğimler! Ama bir şekilde hepimiz, her birimiz değişiyoruz değil mi? hepimiz! Her birimiz! Kimimiz az, kimimiz çok. Kimimiz zaman zaman, kimimizde bazen. Kimimizde bir süreliğine, kimimizde kısa bir süreliğine. Hepimiz yapıyor bunları. Ya da bir zamanlar yaptık, ya da düşündük… Kimimizde bunları bile düşünmeden bıraktık her şeyi, boş ver dedik. Zaman değişti dedik. Çile çekmeye gelmişiz bu hayata dedik. Bir süre hiç bir şey düşünmeden geçiştirdik hayatımızı!

    Ama uzun, ama kısa bir süre sonra; ayağımız bir çakıl taşına takıldı değil mi yine? Yarım kalan yanımızı; bilmeden arayıp da bulamadığımızın ne olduğunu aramaya çalıştık. Ama hep maddede aradık. Kimimiz yeni bir işte, kimimiz üniversitede, kimimiz farklı gördüğümüz bir insanda aradık. Ama yine olmadı bir süre sonra. Hep çakıl taşı takıldı ayağımıza her birimizin. Kimimizin çakıl taşı büyük, kimimizin ki küçük! Her birimiz içimize gömdük isyanımızı. Her birimiz. Kimimizde sesli isyan etti. Kimimizde içinden. Kimimizde kader utansın dedik, hiç bir şey düşünmeden battı balık yan gider dedik. Bu zamanda kim mutlu ki ben mutlu olayım dedik. Dedik, dedik.

    Zaman değişti demelere; şöyle demelere, böylelere uymayacağız dedik. Ben değişmedim, değişmeyeceğim dedik kimi zaman! Baktık ne yapsak ne etsek olmuyorlar; zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, değişmeyeceğim demelere boş verdik, zamana uyduk ve değiştik! Hepimiz. Her birimiz!

    Hepimiz vefalıyız değil mi kendimize göre? Beni aramayanı bende aramıyorum demelerle. Aramayan aramasınlar la, ben kendi kendime yeterim diyerek geçiştirdik zamanımızı. Hep birileri tarafından hatırlanmayı, aranmayı ümit ettik kimi zaman; kimi zaman arandık, kimi zaman aranmadık, kimi zamanda beni aramayanı bende aramam dedik! Kimi zamanda hiç ummadığımız kişi arayınca önce sevindik hatırlıyor diye, sonra farklı düşüncelere daldık her birimiz. Bu niye aradı şimdi, işi düşmese aramazdı. Şöyleydi, böleydi dedik. Arayanlarımızı bile; bir süre sonra niye arıyor diye düşündük! Kimimizde bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi? zaman değişti dedik, bu zaman böyle dedik. Ben kendime yeterim dedik. Böyleyken böyle dedik! Ama hep ayağımız çakıl taşına takıldı bir süre sonra. Kimi zaman uzun sürdü suskunluğumuz, kimi zamanda kısa sürdü.
    Hepimiz sabırlıyız da değil mi kendimize göre? Bak şöyleydi, ben sabırlıyım demelerle; kızdırmalarla, ayağımız takılsa, ALLAH belanı versin demelerle. Canımız sıkılsa of demelerle. Her şeyin yolunda gittiğini düşündüğümüz zamanlarda bile kimi zaman düşüncelerle, kimi zaman şarkılarla, kimi zaman kendi kendimize mırıldanarak, kimi zamanda sesli söyleyerek. Kimi zamanda sadece düşünerek! İsyan ettik her şeye. Hayatımıza ve kaderimize değil mi?

    Ama ben buyum dedik! Ya Rabbim sen beni biliyorsun dedik! İsyan etmek istemiyorum ama niye hep ben dedik kimi zamanda. İçten içe isyan ettik, kimi zamanda içimize gömdük isyanımızı. Ama her birimiz birbirimizden sabırlıyız değil mi?

    Durum neyi gerektiriyorsa öyle davrandık, zaman değişti dedik; herkesler böyle dedik. Yeri geldiğinde vefalıyız dedik; yeri geldi, beni aramayanı bende aramam dedik! Sabırlıyız dedik! Canımız bir şeye sıkılsa bağırdık, çağırdık; beni benden başka anlayan yok ki, ben seni niye anlayayım dercesine bağırdık! Her şeyimiz o anda kaldı belki kimi zaman! Kimi zamanda hatırladık pişman olduk. Kimi zamanda ben hayatımda hiç bir yaptığımdan pişman olmadım dedik!

    Bu konular o kadar derin konular ki; ben şuyum, ben böyleyim demek bile yanlış oluyor hepimiz için. Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyleyken böylelere, çelişki üzerine çelişkilere; o kadar kaptırmışız ki kendimizi. Her şey o kadar sindire sindire, her şey o kadar yavaş yavaş oluşmuş ki geçmişimizde, her şeyimiz o kadar kalıplaşmış ki; her şeyimiz o kadar lafta kalmış ki!

    “Ama ne yapsak ne etsek olmuyor, ben böyleyim” demeler. Böyleyken böyleyim demeler. Bir süre sonra zaman değişti demeler. Değişmedim, değişmeyeceğim demeler! Olmuyorlar. Olmuyorlar!

    Ne yapsak, ne etsek bir süre sonra hep bir yanımız yarım kalıyor değil mi?
    Ayağımıza takılan çakıl taşının kalp gözümüze çekmiş olduğu perde gerçek huzura erişmemizi engelliyor değil mi?
    Bilemeyip de, farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz halde; hep başka şeylerde aramaya çalışıp da, hep bir süre sonra yarım kalan yanımızın nüksettiği ve bir türlü aramaktan vazgeçemediğimiz; hep bilemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı?

    Kimi zamanda ben her istediğimi yaptım, istemediğim bir şeyi kimse bana yaptıramazlar! Ben istedim mi yaparımlar! Böyle geldim böyle giderimler! Hayatımda hiç pişman olmadım diye haykırmalar! Kimi zamanda yaptığımız her şeyden pişmanlık duymalar! Kimimiz içinde kimi zaman doğduğumuz güne lanet okumalar!

    Olmuyorlar, şöyleler, böyleler, böyleyken böyleler.
    Kimimizin zaman zaman düşündüğümüz, uyguladıklarımızı, kimi zamanda bilmeyerek yönlendiğimiz, daha sonra pişman olduğumuz şeyleri bize yaptıran şeytana boyun mu eğeceğiz hala? Hep bir yanımızı neyin yarım bıraktığını merak etmiyor muyuz? Etmiyor muyduk?

    Kimi zamanda ben kimseye boyun eğmedim demeler, istemediğim bir şeyi bana kimse yaptıramazlar. İçimizde kaçımız biz diyor peki? Hepimiz şeytanın oyuncağı olmuşuz; kimimiz az, kimimiz çok, kimimiz de zaman zaman. Kimimizde boş vermişiz. Böyle gelmiş böyle gider demişiz. Kimimizde benim içimde şeytan yok, olamaz demişiz.

    Ey cemaati müslimin! Ey insanoğlu! Kimimiz zaman zaman; kimimiz bazen, kimimizde hala yapıyor ya da düşünüyor bunları! Kimimizde zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere o kadar kaptırmışız ki kendimizi; boş ver demişiz bırakmışız her şeyimizi. Ama bir yanımız eksik kalıyor değil mi bir süre sonra. Ne yapsak ne etsek olmuyorlar.

    Farklı olan hiçbirimiz yok aramızda; kimimiz az, kimimiz çok, kimimizde zaman zaman. Hepimiz yaptık bunları. Hiç birini yapmadım diyebilenimiz yok aramızda! Ben de dâhilim bu cemaate! Hepimiz, her birimiz! Şuan dünyada yaşayan herkes dâhil!

    Hepimiz! Her birimiz için geçerli bunlar! Kimimizin az, kimimizin çok! Hiçbirimizin hiçbirimizden farkımız yok! Hepimiz insanız.

    Zaman birlik ve beraberlik zamanı!

    Ahir zamandayız!

    Herkes anlamak isteyen yanıyla anlasın lütfen; anlamamak isteyen yanıyla değil!


    Kimimiz az yapıyoruz, kimimiz çok yapıyoruz, kimimiz düşünüyoruz. Kimimiz düşünmeyi bile bıraktık bu noktalara gelmeden. Hepimiz farklı ortamlarda, farklı şartlarda, farklı koşullarda geldik belki bu günlerimize; ama bilmeden; farkında olmayıp ta her birimizin aramaktan vazgeçemediği aynı.

    Kimimiz az. Kimimiz çok. Ama sonuçta yaptık. Kimimiz düşündü. Kimimiz bu noktalara bile gelmeden kader dedik. Boş ver dedik! Geçiştirdik hayatımızı.

    Bu zaman zaman değil. Bu zaman ahir zaman!
    İnsanlığımız için, her birimizin; birlik ve beraberlik içinde olması gereken zaman! Önce insan olduğumuz için, sevgili, saygılı ve hoşgörülü olma zamanı. Önce yaratandan ötürü, sonra insanlığımızdan ötürü!

    Hala yapanlarımız, yapmayı düşünenlerimiz, ya da düşünecek olanlarımız, ya da bir zamanlar yapmış olup ta bırakanlarımız.
    Kısacası yaşadıklarımız.
    Her birimizin birçok yönü farklı olsa da; her birimiz önce yaratanımızdan ötürü kardeşiz. Bilemeyip de farkında olamadan aramaktan vazgeçemediğimiz de aynı…

    Bütün söylediklerimizin, bütün söyleyebileceklerimizin, düşündüklerimizin, düşünebileceklerimizin arkasında olabiliyor muyuz her birimiz her zaman? Her birimiz! Hepimiz!

    Ben diye bir şey yok hiçbirimiz için. Her birimiz için, düşünenlerimiz, düşünebilecek olanlarımız, yapanlarımız, yapacak olanlarımız; bunlar hepimizin içindekiler!

    Hepiniz sıkıldınız değil mi? bu deliden mi sıkıldınız acaba? Yoksa bunların gerçekliğinden mi sıkıldık her birimiz? Yoksa içimizde ki mi sıkıyor her birimizi?
    Kalıplaşmış olan, hayatımızda ki her şey! Değişmedim, değişmeyeceğim demeler! Düşüncelerimiz mi sıkıyor her birimizi. Yoksa kalp gözümüzde ki perde mi sıkıyor.

    Birçoğumuz benlere devam ediyor!
    Her birimiz kendi kendimizi her geçen gün biraz daha değiştiriyoruz. Değişmeyeceğim demelere rağmen! Olmuyorlar değil mi ama? Ne yapsak ne etsek olmuyorlar!

    Kalp gözümüzdeki perde gerçekleri kabullenmek istemiyor değil mi? bir yanımız anlamak istiyor, bir yanımız anlamak istemiyor! Kimimizin başı ağrıyor belki, kimimiz de mayışmaya benzer bir şekilde uyukluyor. Kimimizin de kalbi sızlıyor, kalplerimiz sıkışıyor. Kimimizin de damarlarımızdan, iliklerimizden kanımız çekiliyor. Daha o kadar olay var ki; kalp gözümüzde ki, içimizdeki vesvese veren kötü sesin, her birimizin uyanıp gerçek huzura erememesi için; o kadar farklı acılar veriyor ki bedenimize. Olmuyorlar! Sıkıldıklar! Her birimiz için geçerli bu ve benzeri durumlar. Kimimiz için çok. Kimimiz için az. Kalp gözümüzdeki perdeye ne kadar uymuşsak o kadar çok oluyor her birimiz için. Az uymuşsak da az oluyor.
    Her birimiz huzur istemiyor muyuz?
    Esneyenlerimiz ağızlarımızı kapatalım; içimizde duramayan şeytanın, bedenimizi terk ettikten sonra tekrar içimize girmemesi için.

    Her birimiz önce kendimizi anlamalıyız. Sonra birbirimizi anlamalıyız. Gerçek huzura erişebilmemiz için! Hiç birimiz bu dünyaya sebepsiz yere gelmedik!

    İstedikten sonra öyle bir anlarız ki aslında. Kendi istediğimiz bir şey olsa, dağı taşı deviririz yine anlarız her birimiz. Hani istediğimiz her şeyi yapardık her birimiz. Ama bu sefer farklı değil mi? bu sefer bir yanımız anlamak istiyor; bir yanımız anlamak istemiyor! Kendimiz için anlamalıyız her birimiz! ALLAH rızası için anlamalıyız her birimiz. Zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, boş ver demelere kulak asmamak için anlamalıyız her birimiz. Ve birlik beraberlik içinde yapmalıyız yapılması gerekenleri. Ne istediğini, ne aradığını, ne yapması gerektiğinin farkında olan bir ümmet olmalıyız artık.

    Her birimizin istediklerinden önce; ilk önce rabbimizin, yaratanımızın ne istediği önemli biliyor musunuz?

    Niye, ne için, ne maksatla, ne amaçla, ne yapmak için yaratıldığımız önemli. Dünyaya ne maksatla, ne yapmak için gönderildiğimiz ve üstümüze nelerin düştüğünü bilmemiz, üstümüze düşenleri ne kadar yapabildiğimiz önemli!

    İçimizdeki; kötü sesin, vesvese veren şeytanın ve dünya malına, dünyalık şeylere tamah eden nefsimize uyarak maddede aradığımız, dünyalık şeylerde aradığımızı bulabildik mi bugüne kadar? Bulamadık değil mi hiçbirimiz?

    Her yeni insan, her yeni olay, ufkumuza diktiğimiz her şey bizim için yeni bir başlangıç oldu değil mi? her birimiz için. Ama bunların her biri bir süre oyaladı bizi. Kimisi kısa bir süre, kimisi uzun bir süre.

    Biz nereye gidiyoruz?
    Her birimizin ateşini kendisinin götüreceği cehennem çukuruna; şu zamanda yaşayan
    Her birimiz nasibimizi alacağız; ateşimizi kendimizin götüreceği cehennem çukurundan!

    Hepimiz huzur arıyoruz ama nerde, nasıl arayacağımızı bilmiyoruz aslında değil mi? bedenimiz arıyor diyoruz kimi zaman, kimi zamanda yüreğimiz arıyor diyoruz. Her birimizin arayışı ne biliyor muyuz peki?

    Dünyevi konularda arayıp ta bir türlü bulamadığımız, bizi belli bir süre oyalayan ve bir süre sonra eksik kalan yanımızı yarım bırakan ve aramaktan vazgeçemediğimiz arayışımız ne biliyor muyuz? Bulabildik mi? kimimizde az, kimimizde çok; hala eksik noktalar var değil mi zihinlerimizde?

    Bedenimizin aradığı bir arayış içinde, dünyalık şeylerde; nefsimize tamah ederek aradık belki birçoğumuz. Ama bulamadık değil mi?

    Biliyor musunuz? Aslında ruhumuz bir arayış içinde; ama her şey o kadar kalıplaşmış ki dünyada, şeytana o kadar kul, köle olmuşuz ki, kimimiz az, kimimiz çok. Ruhumuz daralıyor!

    Her birimizin arayışı aynı;

    Ruhlarımız;

    —Nefesiyle hayat bulduğumuzu; bizi yaratandan ötürü, nefesiyle hayat bulduğumuzdan dolayı parçası olduğumuzu;

    Rabbimizi arıyor!

    Rabbimizi. Rabbimize olması gereken sevgimizi arıyoruz her birimiz!

    Her birimiz cehennemden nasibimizi alacağız. Kimimiz az, kimimiz çok.

    ALLAH cezamızı verecek!

    Yaradılışımızın sebebinden başlayıp, devamında gelenlerin farkına varıp uygulayabilirsek; rabbimize olan/ olması gereken sevgimizin farkına varabilirsek; sadece bizim değil, bizden sonra gelecek olanlarımızın da vebalini biraz azaltabiliriz belki!

    Bu zaman zaman değil! Bu zaman ahir zaman! Şeytanın köleleri olmaya, şeytanın kuklaları olmaya; ruhumuzun aradığını, nefsimize uyup dünya malında aramaya ne kadar devam edebiliriz? Bu bizi nereye götürebildi? Nereye götürecek? Nereye götürebilir?

    Kimimiz az yaptık, kimimiz çok yaptık. Kimimiz de düşündük. Kimimizde düşünüp uygulamaya kalktık; uygulayamadık/ uygulamadık. Kimimizde bunları bile düşünmeden kader dedi. Zaman değişti demelere uyup bir yandan da farklı olduğumuzu düşündük! Peki, hangi konuda ne farkımız olması gerekiyor bilebiliyor muyuz?

    Her birimiz başımız dik yürüyoruz değil mi genellikle; kimi zaman herkese güçlü olduğumuzu, farklı olduğumuzu gösterebilmek için, kimi zamanda yeni uğraşımızın eskileri geride bıraktığını düşünüp, ben buyum diyebilmek için. Kimi zamanda ben değişmedim, hiç bir şeye boyun eğmedim diyebilmek için başımız dik yürüyoruz değil mi?

    Ama zaman zaman düşüncelere dalıp önümüze bakarak yürüyenimiz olmuyor mu? Olduğu zaman oldu değil mi birçoğumuzun? Olmadı diyebilenimiz var mı içimizden?
    Dalıyoruz değil mi bazen eskilere; yanlışlık nerde diye düşünüyoruz kimi zaman? Eksik nokta nerde diyoruz belki bazılarımız; ama ne yapsak, ne etsek bulamıyoruz değil mi?
    Olmuyor demeler, şöyle demeler, böyle demeler, ben buyum demelere, böyle gelmiş böyle gider demeler, zaman değişti demeler. Artık herkesler böyle demeler.

    Ben diyenlerimizin olduğu; girdiğim her ortama baktığımda: ‘’biz diyorum, nerde hata yaptık, nerde yanlış yaptıkta böyle olduk, insanlarımız niye bu hale geldi, biz niye böyleyiz, eksik nokta ne?’’ diye geçiriyordum eskiden içimden.

    Hiçbirimizin yalnız olmadığını bildiğim halde, Müslüman olduğumuz halde, eksik olan noktamızı bulamadığım ve bulamadığımız için; her birimizin ben dediği için; sığıntı gibi hissediyordum kendimi; bazen de sığıntı gibi duruyordum hiçbir şey düşünmeden. Biz diyordum. Niye böyle olduk!

    Başım önümde, yere bakarak yürüyordum hiç bir şey düşünmeden.

    Zaman zaman başı yerde gidenlerimize; birçok zaman başı dik yürümeye çalışanlarımıza soruyorum;

    Arayışımızın ne olduğunu bulamayıp, şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu perde yüzünden, dünya malına tamah eden nefsimize uyup dünya malında aradığımız halde bulamadığımız huzurumuza rağmen başı dik gezmeye çalışanlarımız!
    Bilmeden arayıp ta bulamadığımızı dünya malında arayıp başı dik gezdiğimiz halde, ama uzun ama kısa bir süre sonra; düşüncelere dalıp, başımız eğik; yere bakarak yürüdüğümüz halde!
    Sonra zaman değişti demelere uyup, ben farklıyım deyip dik durmaya çalışarak; kime göre neyi göstermeyi, neyi ispatlamayı; kendimizi herkese farklı göstermeye çalışarak ne yapmaya çalışıyoruz? Kime göre; neyi ispatlamaya çalışıyoruz?

    Rabbimiz her zaman her yerde yanımızda ve daim her şeyimizi biliyor.

    Bu zaman zaman değil! Bu zaman ahir zaman! Rabbimizin bildiği ‘’ilahi takdir’in’’ gerçekleşmesine az kalan zaman.

    Bu zaman insanlarımızın, her birimizin; neden yaratıldığının, neyi aradığının, ne maksatla, ne yapmak için dünyaya gönderildiğinin, üstüne düşenlerin ne olduğunun, ne kadarını yapıp, ne kadarını yapmadığının, farkına varıp; birlik beraberlik içinde, içimizdeki şeytanı susturup yapmamız gerekenleri yapmamız gereken zaman!

    Rabbimize sığınma zamanımız!

    ALLAH cezamızı verecek!

    Bu sanal dünyaya imtihan için gönderildik her birimiz. Ama kalp gözümüze şeytan tarafından takılan perdeye, dünya malına tamah eden nefsimize uyup, o kadar dünyalık şeylere kaptırmışız ki her birimiz kendimizi. En aydınlık olduğunu düşündüğümüz zamanda bile; ama uzun ama kısa bir süre sonra her şey karanlık oluyor birçoğumuz için!

    Hepimiz, her şeyin farkına varsak da varamasak da; her birimizin ateşimizi kendimizin götürecek olduğumuz cehennemden nasibimizi alacağız. Cezamızı çekeceğiz! Ve uyanamazsak gaflet uykumuzdan daha da çok nasibimiz olacak, her birimizin ateşimizi kendimizin götüreceği cehennemden!
    Rabbimizin bildirdiklerine rağmen; şeytanın kalp gözümüze takmış olduğu perde yüzünden, dünya malına tamah eden nefsimize uyup dünyalık şeylere, günü birlik şeylere yönelince uğratılacağımız cehennem azabından korkmalıyız!

    Hesap günü geldiğinde her birimizin ne yapacağı, nasıl azap çekeceği korkutmuyor mu? Rabbimize yönelmeden yaptıklarımızın sonunda nasıl yanacağımızı biliyor musunuz?

    İşlediğimiz günahlar yüzünden her birimiz cezalandırılacağız! Ve hesap gününde; dünyada olduğu gibi, şuan olduğu gibi; aman beni şöyle bilmesin demelerin, aman benim hakkımda yanlış bir şey düşünmesin demelerin arkasına saklanamayacağız. nasıl olsa sadece ben biliyorum; farklı anlatsam, gizlesem ne olacak ki dediklerimiz bile ortaya çıkacak.

    Hesap gününde her şey ortaya çıkacak! Gerçekler ve olması gerekenler! Ve hepimizin, her birimizin; yaptığı, yapmadığı, yapması gerektiği halde yapmadığı her şey ortaya çıkacak. O zaman dünyada olduğu gibi bahanelerin, zaman değişti demelerin, şöyle demelerin, böyle demelerin, böyleyken böyle demelerin, ben var ya ben demelerin, arkasına saklanamayacağız.
    Her birimiz yaptıklarımızın da, düşündüklerimizin de hesabını yaratana, Rabbimize vereceğiz! Hepimiz!

    Her şeye rağmen hala başı dik yürümeye çalışanlarımıza soruyorum? Kime göre, neyi ispatlamaya çalışıyoruz? Hala başımız dik yürüyebiliyor muyuz? Ya da yürüyebilecek miyiz? Bunlardan öte; en önemlisi; Rabbimizin huzuruna çıktığımızda başımız dik olabilecek mi?

    ALLAH cezamızı verecek!
    Ve o zaman dönüşü olmayacak hiç bir şeyin!

    Hepiniz susmamı istiyorsunuz değil mi? sus diyor kiminiz! Yeter artık neler saçmalıyorsun diyorsunuz belki de. Kiminiz bağırmak istiyor bu deliye, kiminizde gürlemek istiyor! Belki dövmek isteyenlerimiz de vardır aramızdan.

    Bir taraftan da hayatta hiç istemediğiniz kadar konuşmak istiyorsunuz belki, haykırmak isteyip de içinizde bile sessiz bıraktığınız konuları bağıra bağıra konuşmak istiyorsunuz belki. Bu deliye akla hayale gelebilecek ne kadar hakaret varsa söylüyorsunuz belki içinizden.

    Bir taraftan konuşmak istiyorsunuz, bir taraftan bu deli ne diyor diyorsunuz; bir taraftan da konuşmak istiyorsunuz, hiç susmadan konuşmak. Kiminizde delidir ne yapsa yeridir diyor belki de.

    Diyorsunuz her şeyi, hayatınız da hep sustunuz belki birçok zaman, birçok şeyi konuşmak istiyorsunuz belki ama konuşamıyorsunuz değil mi?

    Ben ne istediğimi her zaman bildim diyoruz, kimi zamanda ne istediğimi ben ne zaman bildim ki şimdi bileyim diyoruz. Bu deli ne anlatıyor diyoruz belki kimimiz.

    Ama şimdi ne istediğimizi, ne düşünmemiz gerektiğini, ne yapmamız gerektiğini, bu deliden kurtulmak için ne yapılması gerektiğini..

    Kafamız allak bullak belki de. Bütün düşüncelerimiz birbirine girdi değil mi?

    !iyi!
    Ben var ya benlere, istesem dağları taşları yerinden oynatırım demelere, biz böyle gördüklere, böyle gelmiş böyle gider demelere, zaman değişti demelere, şöyle demelere, böyle demelere, böyleyken böyle demelere! Artık çok geç kimse değişmez demelere, ben hiç değişmedim demelere, ben yalnızım demelere, yalnız geldim yalnız gideceğim demelere, beni benden başka anlayan yok demelere, yalan dünya demelere.

    Devam etmek isteyenlerimiz devam etsinler. Her birimiz birçok şeyi düşünebilecek yaştayız. Kendi eksikliklerimizin de, kendi noksanlarımızın da farkında olabiliriz her birimiz.

    Olurda bir gün ayağımız taşa takılırsa, tutunacak bir dal ararsak, neden böyle oldu diyecek olursak, biz nerde yanlış yaptık da böyle oldu dersek, her şey için geç kalındı diyecek olursak. Boş boş etrafımıza bakıp, kimi zamanda dalarsak derin düşüncelere.
    Bunları hatırlayın size zahmet! Düşüncelerimizi hatırlayın size zahmet!

    Olurda bir gün gerekir belki!

    Olurda bir gün; bir deli vardı bir zamanlar; bir şeyler karalamıştı ulaştırabildiği herkese ulaştırmaya çalışmıştı. Konuşmamıştık, konuşmaya çalıştığında susturmuştuk, ya da bir araya gelmemiştik, bir araya gelmek istememiştik; deli deyip gülüp geçmiştik. Vb. diye düşüncelere dalarsak.

    İnsanlığımız için, kendimiz için, çoluk çocuğumuz için, ailemiz için, büyüklerimiz için, belki de hiç tanıyamadığımız insanlar için; dünya ve Ahiret hayatındaki saadetimiz için;

    En önemlisi ALLAH rızası için!

    Hepimiz bir araya geliriz ve nerde yanlış yaptıkları değerlendirip; yapmamız gerektiği halde yapmak için geç kaldıklarımızı yapabiliriz belki.

    Tabi o zamana kadar ilahi takdir tecelli etmezse!

    **************************************************************



    Amacın ne hacu




    alıntı yapmayın...



    Hacu olur mu öle şey asıl sen yapmışsın alıntı



    hacı sen yaptın diye yaptım ben




  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.