Dört yıl aradan sonra bir şok daha yaşandı. Son hafta, bir gol kala şampiyonluk kaçtı. Saracoğlu’ndaydım. Saatler öncesinde de Kadıköy sokaklarında geziyordum. Maç süresince tribünlerin heyecanını, isteğini, maça nasıl asıldıklarını gördüm. Bu enerjiyi ve sinerjiyi sahaya da yansıttılar. Fenerbahçe takım olarak sezonun pozisyon rekorunu kırdı. İki top direkten döndü, savunma oyuncularına, kaleciye toplar çarptı, olmadı. Tribünler bu kaçanları üzülerek, sıkılarak, isyan ederek izliyorlardı ama asla kızgın değillerdi. “Yine mi?” diye soruyorlardı sadece kendilerine. Hazırlandıkları şampiyonluk kutlamasından uzaklaşmanın, koca bir sezonu heba etmenin hayal kırıklığı vardı yüzlerinde.
Ama hiç birinde sahaya inelim, ortalığı kıralım – dökelim tavrı yoktu. Çünkü sahadaki takım elinden geleni yapıyordu. Trabzonspor’u kalelerine bile yaklaştırmıyor, sağdan – soldan saldırıyorlardı. Zaten taraftarın takımdan beklediği bu. Bu olgunluğa sahip kültürleri de var. Fakat insanları yalan bir sevincin içine atar, sonra da bunu ellerinden alıp, rezil olmalarına neden olursanız, öfkeyi bulursunuz karşınızda. Şampiyonluğu kaçıran futbolcularını alkışlarla göndermeye hazırlananlar, bu kez isyan bayrağının arkasından koşmaya başladılar.
Buraya kadar Pazar gecesinin hikayesidir. Bundan sonra geleceğin neler getireceğini tartışmalıyız. Ama bu tartışmayı yapacağımız muhatap yok Fenerbahçe’de. Başkanı teknik direktör olmayı seviyor. Sekiz haftadır takımın başında. Bu satırlarda yükselen grafiğin başkanın eseri olduğunu yazdım. Fenerbahçe’nin bu başı bozukluk içinde iddiasını tekrar kuvvetlendirip, son haftaya lider girmesinin sırrı, başkanın Samandıra darbesindeydi. Eğer Trabzon beraberliği ve büyük yıkımın da sorumlusu varsa, yine başkan’dır.
Herkes Daum’a, Guiza’ya kızıyor. Neden? Onları getiren kim? Bütün işleri kendisi yaptığı halde, Daum’a 3,5 milyon euro ödemeye devam eden kim? Semih Şentürk gibi Türkiye’nin en iyi forvetine sahip olduğu halde, ısrarla Guiza’yı takımda oynattıran kim? “Daum’un seçimi” demeyin bana. Gençlerbirliği maçında Gökhün Ünal’ı sahaya atıp, Guiza’yı kulübeye çeken de Daum değildi. Aziz Yıldırım kendi gücünü, kendi verdiği sözü yememek adına kullandı. Körleme gitti, kimseye acımadı, kural – prensip tanımadı. Ama olmadı. “Nerede yanlış yaptım?” demek hakkı da yoktur. Çünkü daha önce de aynı durumları yaşadı, aynı tecrübelerden geçti. Daha önceki yanlışlarını yapmaması yeterliydi. 100 milyon dolar ödediği bu kadronun ligin çok önüne geçmesi gerekirdi. Avrupa Ligi’nde Lille’e elenmemeliydiler. Türkiye Kupası için sahaya çıkan takımın kafasında, Pazar günü oynayacağı maç olmamalıydı.
Aziz Yıldırım yanlışlarını doğru sanıyor. Bu yüzden düzelmeyecek. Bu yüzden büyük imkanlara rağmen yine Fenerbahçe’nin on milyonlarca eurosu boşa harcanacak. Kulübün borçları büyümeye devam edecek. Bursaspor şampiyonlar olarak Türk Futbolu’nda büyük bir iş yaptı. O anlı şanlı takımların, başkanların, teknik adamların ne kadar yetersiz olduklarını hepimizin gözüne soktu. Fenerbahçe’de bu gelişmeden kendine düşen payı almalı. Kaçan şampiyonluğu fırsat olarak değerlendirmeli ve yeniden yapılanmasını doğru isimlerle ve doğru kararlarla yapmalı.
gürcan bilgiç yüzeysel olarak değinmiş olaya sadece aslında yazılacak çok şey var ama boş anladım bunu aziz yıldırım g.sarayın şampiyonlar ligi şampiyonluğunu görmeden gitmeyecek anlaşılan.
Altına imzamı atıyorum.
AYNEN......
yeni mesaja git
Yeni mesajları sizin için sürekli kontrol ediyoruz, bir mesaj yazılırsa otomatik yükleyeceğiz.Bir Daha Gösterme