Şimdi Ara

İnsanlık Tarihinin Hastalığı Nefsin Terbiyesi.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
26
Cevap
0
Favori
951
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Mehmed Zahid Kodku'nun Nefsin Terbiyesi adlı kitabından bazı alıntılar koymak istiyorum buraya. İlk alıntı bayanlarla ilgili bir hadisi şerif. Dinine önem veren ama şöyle böyle kızlara gönül verebilen erkeklerimiz özellikle dikkat etmeli...

    İmam-ı A’zam Hazretleri’nin, “Fıkh-ı Ekber”ini tercüme eden Aliyyü’l-Kârî Hazretleri kitabının iman bahsinde, 40. ve 41. sahifelerinde, ayrıca “Câmiü’l-Kebîr”inde naklettiği hadîs-i şeriflerde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, “Anne-babası müslüman bir kız çocuğu, İslâm’ı anlatamaz ve nihayet kemâle geldiği zaman evlenir de din-i İslâm’ı yine anlatamazsa, o kocasından ayrıltılır, yâni zorla ve mecburî olarak” buyurmuşlardır.


    Halbuki bizim köy erkekleriyle, köy kızlarının bunların çoğundan haberi bile yoktur. Bunlar o kadar zor şeyler değildir, nihayet birkaç sahifelik derslerdir. Bunları okuyup yazma bilen herkes, birkaç saat veya birkaç gün içerisinde pekâlâ öğrenir ve ezberleyebilir. Lâkin dinle alâkası olmayan kişiler bunları öğrenmeden ömürlerini boşu boşuna zayi etmekte ve nihayet kendi çocukları kendi gibi, dinlerinden bir şeyler bellemeden geçip gitmektedir. Bir müslümanın dinini bilmemesi ve Kur’an’ını okuyamaması doğrusu affolunacak bir şey değildir.

    Ve bugün anarşist diye anılan o zavallı çocukların hiçbir kabahati yok diyeceği geliyor insanın. Asıl kabahat onların ana ve babalarıyla birlikte, onlara bu telkinleri yapan bazı dinsiz öğretmenlerdedir. Yine o ana ve babalar ne yazık ki, birçok emeklerle yetiştirdikleri evlâtlarını, istikballerini temin etsinler diye bu dinsiz öğretmenlere teslim ederler ve çocuklarının dinsizliğe doğru kaydıklarını gördükleri halde bir çâre bile aramazlar. Artık siz onlara ne derseniz deyin.

    Maksat yalnız karın doyurmak ve yaşamak ise, buna da insanlık demezler. Dünyası o kadar cazip ki, insana ölümü de unutturuyor. Kişi gece gündüz dünyası için çalışır ve nihayet bir gün ecel gelip onu alır götürür. İnsanın dünyadaki kazandıklarından hiçbir fayda elde edemediği gibi âhireti için de bir şey kazanmadan, belki imanını da muhafaza edemeden ölümü, ne kadar acıdır bilir misin?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi etusch -- 6 Nisan 2009; 1:15:56 >







  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    İnsanın dünyadaki kazandıklarından hiçbir fayda elde edemediği gibi âhireti için de bir şey kazanmadan, belki imanını da muhafaza edemeden ölümü, ne kadar acıdır bilir misin?


    Düsün bir kere! Sen can çekismektesin. Ölümün sikintisi, acisi, sarhoslugu, gam ve istirabiyla bogusmaktasin. Ölüm melegi ayagindan itibaren ruhunu çekmeye baslamis. Bu çekisin araliksiz devam eder. Can çekisme kizisir. Ruh asagidan yukariya olmak üzere bütün bedeninden çekilir. Aci doruga ulasmistir. Ölümün sikintilari bütün bedenine yayilmistir. Kalbin, ürperti ve üzüntü içindedir. Iste sen gam, tasa, ölüm acisi ve siddetli üzüntü içerisinde Rabbinden iki müjdeden birini beklerken, birden bire ölüm meleginin çehresiyle yüz yüze gelirsin. Bu çehre ya en güzel veya en çirkin bir manzara arzetmektedir.

    Ondan nasil bir müjdeyle ansizin karsilacasagini merak edip duruyorsun. Birden bire onun sesini duyuyorsun. Sana: "Allah'in riza ve mükafatiyla sevin, ey Allah'in dostu" veya "O'nun gazab ve azabiyla sevin(!) ey Allah'in düsmani!" haberini aliyorsun.

    Iste o anda ya kurtulus ve basarina kesin kanaat getirir ve ruhun Allah ile huzur bulur veya mahv ve helak olduguna kani olur, kalbin ümitsizlikle dolar, Allah'tan ümit ve emelin kopar. Dünyadaki müddetinin bittigi, iz ve eserinin silindigi ve senden önce geçip gidenlerin yurduna tasindigin o anda gönlüne son derece keder ve hüzün veya nese ve sevinç hakim olur.

    Ey insanoglu, uyanik ol, kaybedenlerden olma!




  • quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe


    quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    İnsanın dünyadaki kazandıklarından hiçbir fayda elde edemediği gibi âhireti için de bir şey kazanmadan, belki imanını da muhafaza edemeden ölümü, ne kadar acıdır bilir misin?


    Düsün bir kere! Sen can çekismektesin. Ölümün sikintisi, acisi, sarhoslugu, gam ve istirabiyla bogusmaktasin. Ölüm melegi ayagindan itibaren ruhunu çekmeye baslamis. Bu çekisin araliksiz devam eder. Can çekisme kizisir. Ruh asagidan yukariya olmak üzere bütün bedeninden çekilir. Aci doruga ulasmistir. Ölümün sikintilari bütün bedenine yayilmistir. Kalbin, ürperti ve üzüntü içindedir. Iste sen gam, tasa, ölüm acisi ve siddetli üzüntü içerisinde Rabbinden iki müjdeden birini beklerken, birden bire ölüm meleginin çehresiyle yüz yüze gelirsin. Bu çehre ya en güzel veya en çirkin bir manzara arzetmektedir.

    Ondan nasil bir müjdeyle ansizin karsilacasagini merak edip duruyorsun. Birden bire onun sesini duyuyorsun. Sana: "Allah'in riza ve mükafatiyla sevin, ey Allah'in dostu" veya "O'nun gazab ve azabiyla sevin(!) ey Allah'in düsmani!" haberini aliyorsun.

    Iste o anda ya kurtulus ve basarina kesin kanaat getirir ve ruhun Allah ile huzur bulur veya mahv ve helak olduguna kani olur, kalbin ümitsizlikle dolar, Allah'tan ümit ve emelin kopar. Dünyadaki müddetinin bittigi, iz ve eserinin silindigi ve senden önce geçip gidenlerin yurduna tasindigin o anda gönlüne son derece keder ve hüzün veya nese ve sevinç hakim olur.

    Ey insanoglu, uyanik ol, kaybedenlerden olma!


    Pınarbaşıda bir ramazan günüydü sanırım. O zamanlar ilçe müftüsü Zeki Sayar'dı. Bir cuma varkti camiye girerken kapıda bir tabut gördüm. İçeri girdim. Vaaz vermekte. Dediki "hepimizin planları var. Şu dışarıdaki adamında ne planları vardı. Ama şimdi ölü." Bunu hiç unutamıyorum. Sürekli planlar yapıyoruz. Belki uzak şeyler için ve bazen umutsuzluğa kapılıp üzülüyoruz. Halbuki o keder de neymiş. İnsana yaşarken ölmek o kadar zormuş gibi geliyor ki... inanılır gibi değil. Bazen yatağıma girerken, belki bir daha kalkamayacağım diyorum. Sonra içimden o ses geliyor. Sanırım şeytan... nasıl ölebilirsin ki, şimdiye kadar hep uyandın. O zaman kendi kendime diyorum. Ölümün en garip yanlarından biri de o değil mi ? Öleceksin ve artık bilmek şimdiki şekliyle bilmek yok. Kıpırdamak, nefes almak yok. Bugün yarın traş olmak gibi basit bir planın için bile çok geç olabilir. Vakit gelecek ve artık geri dönüşü hiç bir şekilde olmayacak. Hiç bir hatanı düzeltmek için bir şansın daha olmayacak.
    Müslümanın aklı onun abdestli gezmekteki itinasından belli olur, tövbe etmekteki acelesinden belli olur. İşte Hz. Ömer dehası; bir grup birlikte otururlarken ( olay tam şekli ile aklımda değil ) biri bugün son gününüz olsa nasıl yaşardınız demiş. Herkes şunları şunları yapardım diye anlatmış. Hz. Ömer (r.a.); ben hiç bir değişiklik yapmazdım demiş. Zaten her günümü son günüm farzederek yaşıyorum. Bizse hergün hayatımıza kendi kendimize yeni günler hatta yıllar ekliyor ve içini planlarla dolduruyoruz. Bir gün hz. Ömeri haklı çıkaran ve bir gününü son günü yapan şey, bizi de yanıltıp hayali günlerimizi ve yıllarımızı yalan edecek.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    Pınarbaşıda bir ramazan günüydü sanırım. O zamanlar ilçe müftüsü Zeki Sayar'dı. Bir cuma varkti camiye girerken kapıda bir tabut gördüm. İçeri girdim. Vaaz vermekte. Dediki "hepimizin planları var. Şu dışarıdaki adamında ne planları vardı. Ama şimdi ölü." Bunu hiç unutamıyorum. Sürekli planlar yapıyoruz. Belki uzak şeyler için ve bazen umutsuzluğa kapılıp üzülüyoruz. Halbuki o keder de neymiş. İnsana yaşarken ölmek o kadar zormuş gibi geliyor ki... inanılır gibi değil. Bazen yatağıma girerken, belki bir daha kalkamayacağım diyorum. Sonra içimden o ses geliyor. Sanırım şeytan... nasıl ölebilirsin ki, şimdiye kadar hep uyandın. O zaman kendi kendime diyorum. Ölümün en garip yanlarından biri de o değil mi ? Öleceksin ve artık bilmek şimdiki şekliyle bilmek yok. Kıpırdamak, nefes almak yok. Bugün yarın traş olmak gibi basit bir planın için bile çok geç olabilir. Vakit gelecek ve artık geri dönüşü hiç bir şekilde olmayacak. Hiç bir hatanı düzeltmek için bir şansın daha olmayacak.
    Müslümanın aklı onun abdestli gezmekteki itinasından belli olur, tövbe etmekteki acelesinden belli olur. İşte Hz. Ömer dehası; bir grup birlikte otururlarken ( olay tam şekli ile aklımda değil ) biri bugün son gününüz olsa nasıl yaşardınız demiş. Herkes şunları şunları yapardım diye anlatmış. Hz. Ömer (r.a.); ben hiç bir değişiklik yapmazdım demiş. Zaten her günümü son günüm farzederek yaşıyorum. Bizse hergün hayatımıza kendi kendimize yeni günler hatta yıllar ekliyor ve içini planlarla dolduruyoruz. Bir gün hz. Ömeri haklı çıkaran ve bir gününü son günü yapan şey, bizi de yanıltıp hayali günlerimizi ve yıllarımızı yalan edecek.



    Allah bizi imtihan ve tecrübe için yaratmistir. Cennet ve cehennem bizim için hazirlanmistir. Isin ciddi ve önümüzdeki tehlikenin büyük oldugunu belirtmistir. Akli olan ve düsünen kisi, varacagi yerin neresi ve akibetinin ne olacagini ögreninceye kadar gönlü kirik olmasi gerekir. Cünkü Rabbine isyan ettigi ve Mevlâsinin emirlerine karsi geldigi olmustur muhakkak. Sabah aksam Allah'in gazap ve hosnutlugu arasinda gidip gelmistir. Hayatinin, bu ikisinden hangisiyle noktalanacagini ve gerçek akibetinin ne olacagini bilemez. Bundan dolayi, Allah katindaki hâlinin ne olacagini bilinceye dek kaygisi büyük, üzüntüsü uzun, sikintisi ise siddetli olmalidir. Basari ve tevfiki Allah'tan istemeliyiz! Günahlardan affi O'ndan beklemeliyiz! Her iste O'ndan yardim dilemeliyiz! Cogu insanlar, Rabbimizin emir ve yasaklarini çignemis ve isyaniyla O'nun gazab ve azabini kesin haketmisken nasil sevinebildiklerine hayret ediyorum. His çaresiz ölüm, sikintilari, acilari, çirpinislari ve sarhosluguyla gelip çatacak...




  • quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe



    Allah bizi imtihan ve tecrübe için yaratmistir. Cennet ve cehennem bizim için hazirlanmistir. Isin ciddi ve önümüzdeki tehlikenin büyük oldugunu belirtmistir. Akli olan ve düsünen kisi, varacagi yerin neresi ve akibetinin ne olacagini ögreninceye kadar gönlü kirik olmasi gerekir. Cünkü Rabbine isyan ettigi ve Mevlâsinin emirlerine karsi geldigi olmustur muhakkak. Sabah aksam Allah'in gazap ve hosnutlugu arasinda gidip gelmistir. Hayatinin, bu ikisinden hangisiyle noktalanacagini ve gerçek akibetinin ne olacagini bilemez. Bundan dolayi, Allah katindaki hâlinin ne olacagini bilinceye dek kaygisi büyük, üzüntüsü uzun, sikintisi ise siddetli olmalidir. Basari ve tevfiki Allah'tan istemeliyiz! Günahlardan affi O'ndan beklemeliyiz! Her iste O'ndan yardim dilemeliyiz! Cogu insanlar, Rabbimizin emir ve yasaklarini çignemis ve isyaniyla O'nun gazab ve azabini kesin haketmisken nasil sevinebildiklerine hayret ediyorum. His çaresiz ölüm, sikintilari, acilari, çirpinislari ve sarhosluguyla gelip çatacak...

    İtikadımız sağlam inancımız samimi ve bilgimiz doğru olmayınca başımıza bunlar geliyor işte. Allah rızası için öğrenilen ilim insana feraset verirken, dünya için öğrenilen ilmin sonucu ancak dünya hırsı oluyor. Arzularımıza o kadar dalıyoruz ki basit şeylerde bile büyük hatalar yapıyoruz. İşin aslı kalbinde iman taşıyan biri hiç bir günahı vicdanı sızlamadan işlemiyordur. Bu sızı Allah'ın mağfireti için bir bahane olur elbet ama sürekli bu tavrı devam ettiren o sızıyı da öldürüyor. Yanlış olduğunu bilirken şeytana uyanı şeytan yanlış yaptığnı bile bilemez hale getirip yalnız bırakıyor.
    Mahmut Toptaş hocanın çok güzel bir yazısı vardı. Çocuklarınızın geleceğini kurun fakat bu geleceği 80 yıl üzerine kurmayın. Ebediyyet üzerine kurun diyordu yazısında. Karşısına bir ayrım çıktığında çıkarı değil helali seçecek bir nesil yetiştirmek bizim görevimiz. Ama biz o bilince ulaşmadan nasıl öyle bir nesil yetiştireceğiz ki.. Burada çıkar kelimesi de çok yanlış aslında.
    Şöyleki; çıkar senin kimliğine göre belirlenen bir şey. Sen mü'minsen sen de Allah rızası ve cennetinden daha büyük çıkar olamaz. O'nun cemalini görme nimetinden Rasulü ile komşu olabilmek nimetinden daha büyük çıkar olamaz. O zaman bu dünyada elde edilebilecek hiç bir çıkar bizi bunlara götürecek kurallara uymakla elde edeceğimizin yanında düşünülmemelidir.

    quote:

    Aziz ve muhterem kardeşim! Asıl cehaletin dinden, imandan mahrum oluşunu sakın unutma. Din ve iman ne kadar kuvvetli olursa, insanlık ve müslümanlık da o kadar güzel olur. Bugün bizde görülen noksanlık, hatâ ve kusurların, hep bizim dinimize bağlılıkta gösterdiğimiz zafiyetten ileri gelmekte olduğu aşikârdır. Çünkü dinin, imanın kuvveti, ruhun kuvvetine bağlıdır. Ruh kuvvetsiz olunca, tabiîdir ki, din de, iman da zayıf olacaktır. Vücud kuvvetli olabilmek için nasıl çeşitli gıda ve yemeklere ihtiyaç duyuyorsa, ruhun da kuvvetli, dinin de kuvvetli, imanın da kuvvetli olabilmesi için öylece çeşitli ibadetlere muhtaçtır.

    Tefekkür, murakabeler, halvetler, riyazetler, sessizlik, yalnızlık, zikirler, tevhidler, teşbihler, salâvat-ı şerifler, Kur’an okumak, hadîs-i şerif okumak, mânâlarındaki inceliklere âşinâ olmaya çalışmak ve va’z u nasihat dinlemek, güzel, dindar dostlar temin etmek, hiç olmazsa haftada bir iki kere zikrullah meclislerinde bulunmak vesaire gibi.

    Fakat çok dikkat ediniz ki, bu meclisler dedikodu, çay, kahve ve meyve yemekle geçmesin. Kâmil âlimlerin olmadığı meclislerde hayır olmaz. Bu gibi meclislere gitmektense, kişinin evde oturup kendi dersleri ile meşgul olması daha hayırlıdır.

    Allah Teàlâ’nın lûtfuna mazhar olan bu evliyâullah nadirattandır. Onlar Hak mektebinde yetişmişlerdir. Bu nimetlere mazhar olmak kolay değildir. Gerek Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Hazretleri ve gerekse onun izinde yetişen bahtiyarlar müstesna kimselerdir. Cenâb-ı Hak onları öyle sevmiş, istemiş ve yaratmıştır.

    İnsanın Beş Düşmanı

    İnsanoğlunun beş azılı düşmanı vardır:

    Birincisi nefis ki, bunun nefs-i emmâre ve nefs-i levvâme gibi nevileri vardır. Bunların hileleri hadsiz hesapsızdır. Muharebelerdeki hilelere hiç benzemez.

    İkinci düşman olarak şeytan vardır ki, bunun hilesine akıl erdirmek çok zordur. İlimsiz kimseler, bu hilelerden kendilerini kurtaramazlar. En büyük âlimleri bile bu azılı düşmanlar ipe kadar götürüp astırmışlardır.

    Üçüncüsü düşman münafıklar gelir ki, bunlar da müslüman gibi görünürler; ama ne müslümaniarı ve ne de müslümanlığı hiç de sevmezler. Evlâd-ı lyâli de bunlara katabilirsiniz. En çok insanı Hakk’tan alıkoyanlar ise, bu evlâd-ı lyâllerdir.

    Dördüncü ve beşinci düşman masonlar ve kâfirlerdir ki, bunların hepsiyle her zaman mücahedeye mecburuz. Bu mücahedelerde hem sevab var, hem de selâmet! Bu hususta fazla malûmat isterseniz, mutlaka İmam Gazâlî’nin İhyâ-u Ulûm’unun 3. ve 4. ciltlerini tekrar tekrar okumanızı hem tavsiye, hem de rica ederim.

    Alimlerden İstifade Etmeli

    Allah Teàlâ’nın ilim verdiği kullarının ilimlerinden istifade etmeye çalışmamız, vazifelerimizin başında gelmektedir. İlim bir ni’met-i uzmâdır o herkese nasib olmamaktadır. İlim sahiplerinden istifade etmek en kolay bir çaredir. Bunun için çok okumak büyük bir devlettir.

    Hanımefendiler için evlerinde oturmak ve kitap mütalâa etmekten daha âlâ bir şey olamaz. Bahusus, bu devirde sokaklarda gezmek, ister ziyaret, ister ıyâdet, ister ders için olsun, pek büyük bir âfettir, Bu âfetleri anlamak da yine pek büyük bir marifettir.
    M. Zahid Kodku Nefis Terbiyesi




  • Ey insan, aldanma, aldanma! Su hayati dünyeviyeyi sabit zannettin. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettin. Evet, su güzerân-i hayat bir uykudur, bir rüya gibi geçti. Su temelsiz ömür dahil, bir rüzgar gibi uçar gider. Unutma, ey insanoglu senin vücudun tastan, demirden degildir. Belki daima ayrilmaya müsait, muhtelif maddelerden tertip edilmistir. Gururu birak, acizini anla, malikini tani, vazifeni bil, dünyaya ne için geldigini ögren...

    Insan Allah'i bilmezse, âhirete inanmazsa, bu dünyanin fâni, geçici ve imtihan salonu oldugunu, hakiki mekânin âhiret oldugunu bilmezse, insanin teselli bulmasi mümkün mü? Ey insan, bil ki, bu manevi teselli sana ölümü bile sevdirmeye baslayacak...
  • "Nefsini bilen, Rabbini bilir."
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • İmam Gazali’den öğütler

    Dilini şu yedi günahtan koru:

    1) Yalan

    Ne ciddi olarak, ne de şaka yollu yalan söyleme! Şaka yollu yalan söylemeye dilini alıştırma ki ciddi konularda da yalan söylemeyesin. Yalan büyük günahların en büyüklerindendir. Yalancılığın duyulursa, güvenilirliğin düşer ve kimse sözüne inanmaz olur. Gözler seni küçük görür.

    Yalan söylemenin çirkinliğini görmek istiyorsan başkalarının söylediği yalanları; kendinin bu yalanlardan ne kadar rahatsız olduğunu ve onları küçük gördüğünü düşün. Kendi bütün kusurlarını tanımak için izleyeceğin yol da budur. Sen kendi kusurlarını kendine bakarak değil, başkalarına bakarak anlayabilirsin. Senin başkalarında çirkin gördüğün şeyi, başkaları da kuşkusuz sende çirkin görüyordur. Dolayısıyla böyle huyların sende bulunmasına razı olma.

    2) Sözünde durmamak

    Söz verip de sözünde durmamaktan kaçın. İnsanlara sözlerinle değil eylemlerinle iyilik yap. Bir söz verirsen, çok büyük bir güçlükle karşılaşmadığın sürece sözünü yerine getir. Çünkü sözünü tutmamak, bir münafıklık emaresi ve kötü bir huydur.

    Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Üç özellik vardır ki bunlar kimde bulunursa, namaz kılsa ve oruç tutsa dahi münafıktır; konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiğinde tutmaz ve kendisine emanet bırakıldığında hıyanet eder."

    3) Dedikodu

    Dilini dedikoduya bulaştırma! Dedikodu, Müslüman'ın otuz kez zina etmesinden daha kötüdür. Bir haberde böyle nakledilmiştir. Dedikodu; bir kişiyi, duyması durumunda hoşuna gitmeyecek şeylerle anmaktır. Doğru şeyler söylüyor olsan bile sen dedikodu ve haksızlık yapmış olursun. Gösteriş için Kur'an okuyanların dedikodusunu yapmaktan sakın. Bu gıybeti maksadını açıkça söylemeksizin ima yoluyla yaparsın. Örneğin şöyle dersin: "Allah onu ıslah etsin. Yaptığı şey beni üzdü. Allah'tan bizi de onu da ıslah etmesini istiyoruz"

    Senin bu sözünde iki kötülük vardır; Birincisi yaptığın dedikodudur/gıybettir. İkincisi ise kendi nefsini temize çıkarman ve salih olduğunu ve kötü davranışlardan kaçındığını vurgulayarak kendini övmendir. "Allah onu ıslah etsin" demekle amacın gerçekten dua etmekse, onun için gizlice dua edebilirsin. Onu insanların gözünde ayıplayarak üzüntünü ifade etmen ise onun ayıbını ortaya dökmektir. Dedikodudan caydırıcı olarak şu ayet sana yeter: "Ey iman edenler! Zannın birçoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir." (Hucurat 12)

    Şu konuda düşünmek seni Müslümanları çekiştirmekten alıkoyacaktır. Kendini göz önüne getir. Sende gizli veya açık bir kusur olup olmadığını düşün. İnsanların yanında veya yalnız başına işlediğin bir günah olup olmadığını düşün! Kendini tanıyınca bil ki; başkalarının günahtan uzak durma konusundaki başarısızlığı senin başarısızlığın gibidir ve onlar da senin gibi mazurdurlar. Nasıl ki sen kendi ayıplarının anlatılmamasından hoşlanmıyorsun, aynı şekilde ayıplarının anlatılmasından hoşnut olan kimsenin olmadığını da iyi bil.

    Sen başkasının ayıplarını örtersen, Allah da senin ayıplarını örter. Sen başkalarını rezil edersen, Allah da sana keskin dilli kimseler musallat eder. Sen kendi zannınca sadık ve dosdoğru bir kulsan, Allah'a şükret ve insanları ayıplamakla ve karalamakla uğraşma. Çünkü kusurların en büyüğü budur.

    4) İnsanlarla söz dalaşı

    Bu davranış seninle konuşan kişiyi üzmektir, onu cahil durumuna düşürmek ve suçlamaktır; kendini ise akıl ve bilgiyle temize çıkarmak ve övmektir. Söz dalaşı hayatı karıştırır. Çünkü sinirli biriyle söz dalaşına girersen sana zarar verir. Halim selim biriyle tartışırsan sana buğzeder, kin besler.

    Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Kişi haksız olduğu bir konuda tartışmaya son verirse Allah ona cennetin kıyısında bir ev yapar. Kişi haklı olduğu bir konuda tartışmaya son verirse de Allah ona cennetin en yukarısında bir ev yapar."

    Şeytanın tuzağına düşme! Çünkü o, sana "Hakkı ortaya koy ve bu konuda yağcılık yapma" der. O, ahmakları, iyilik yaptıklarını düşündürerek kötülük yapmaya sürükler. Şeytanı kendine güldürme, seninle alay etmesin. Senin sözünü kabul eden kişiye karşı hakkı söylemen güzeldir. Ama bu da tartışarak değil gizlice nasihat ederek olur. Nasihatın özel bir şekli vardır gizlice yapılması gerekir. Aksi halde nasihat rezil etmek olur ve yarardan çok zarar getirir.

    5) Kendini temize çıkarma

    Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Siz kendinizi temize çıkarmayın. O kimin takvalı olduğunu pek iyi bilir" (Necm 32)

    Hikmet sahibi bir zata; "Doğru olduğu halde çirkin olan şey nedir?" diye sorulmuş. O da: "Kişinin kendisini övmesidir" diye cevap vermiş. Bunu huy edinme ve bil ki bu, senin insanların gözündeki değerini düşürür ve Allah'ın sana öfkelenmesine yol açar. Kendini övmenin, başkaları gözünde seni yüceltmeyeceğini görmek istiyorsan, kendi erdemlerini, makamlarını ve mallarını öne çıkararak kendilerini övenlere bak! Kalbin onların bu davranışını nasıl yadırgıyor ve bu durum sana nasıl ağır geliyor. Yanlarından ayrıldığında onları nasıl da kınıyorsun değil mi?

    6) Lanet etmek


    Sakın ha, Allah'ın yarattığı herhangi bir canlıya, yiyeceğe veya insana lanet etme! Kıbleye yönelen hiç kimsenin şükreden veya nankörlük eden biri ya da münafık olduğuna şahitlik etme. Çünkü sırları yalnızca Allah bilir. Kullarıyla Allah arasına girme!

    Bilesin ki kıyamet gününde sana, "falanca kişiye niye lanet etmedin" diye sorulmayacaktır. Ama Allah'ın kullarından birine lanet edersen, bundan sorguya çekileceksin. Allah'ın yarattığı hiçbir şeyi kınama! Hz. Peygamber (sav) hoşuna gitmeyen yemekleri eleştirmezdi; iştah duyuyorsa yer, duymuyorsa yemezdi.

    7) İnsanlarla dalga geçmek

    İster ciddi ister şaka yollu olsun; insanlarla dalga geçmekten dilini koru! Çünkü bu, insanda hayâ bırakmaz, böyle kişilere saygı duyulmaz, yalnız kalırlar ve bir çok kişiyi üzerler. Bu birçok kavga ve öfkenin de kaynağıdır. Kalplere kin diker.

    Kimseye alaya alır tarzda şaka yapma! Sana böyle bir şaka yapılırsa karşılık verme ve bulunduğun meclistekiler başka bir konuya geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Boş konuşmalara daldıklarında ağır başlılıkla çekip gidenlerden ol.

    İşte bu saydıklarımız, dilin afetleridir. Bu konuda sana yardımcı olacak şey; yalnız kalmak ve gerekmedikçe konuşmamaktır. Hz. Ebubekir (ra), gereksiz konuşmalardan kaçınmak için ağzına taş koyardı ve dilini göstererek: "Bütün makamları elde etmemi sağlayan şey işte budur" derdi.

    Şu halde sen de bunlardan sakın. Çünkü bunlar, dünya ve ahirette seni helaka düşürecek sebeplerin başında gelir.


    Bunları okuyunca bir çoğunun kendimde az ya da çok bulunduğunu gördüm. Özellikle insanlarla söz dalaşı konusu... Ne kadar ham bir insanım ben...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi etusch -- 6 Nisan 2009; 1:16:29 >




  • Sen her seyi en iyi bilensin Allah'im. Sen Ümmeti Muhammedin hidayetini artir. Bize bu güzel ögütlerde bulunan Imam Gazali gibi, imanin hakikatini ver. Bu alemden hakiki iman üzere ayrilmamizi nasip et. Ben kulum sen ise beni Yaratansin. Sana kulluk görevimi yapabilmem için beni nefsimin serrinden koru. Nefsimin eline beni göz açip kapayincaya kadar dahil birakma yüce Allah'im...
    Amin, amin...
  • quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe

    Sen her seyi en iyi bilensin Allah'im. Sen Ümmeti Muhammedin hidayetini artir. Bize bu güzel ögütlerde bulunan Imam Gazali gibi, imanin hakikatini ver. Bu alemden hakiki iman üzere ayrilmamizi nasip et. Ben kulum sen ise beni Yaratansin. Sana kulluk görevimi yapabilmem için beni nefsimin serrinden koru. Nefsimin eline beni göz açip kapayincaya kadar dahil birakma yüce Allah'im...
    Amin, amin...

    Âmin.
  • Karşılıklı mükemmel şeyler yazmışsınız etusch ve üşkufe bir solukta okudum.

    Allah(c.c.) razı olsun..
  • quote:

    Orjinalden alıntı: eightysix

    Karşılıklı mükemmel şeyler yazmışsınız etusch ve üşkufe bir solukta okudum.

    Allah(c.c.) razı olsun..

    Amin, ecmain.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch


    quote:

    Orjinalden alıntı: eightysix

    Karşılıklı mükemmel şeyler yazmışsınız etusch ve üşkufe bir solukta okudum.

    Allah(c.c.) razı olsun..

    Amin, ecmain.


    Estagfirullah güzel insan.
    Okudugun için ben tesekkür ederim.




  • Başkalarına karşı zafer kazanan kuvvetlidir, kendi nefsine karşı zafer kazanan ise kudretlidir ..
    Lao Tzu
  • NEFS!..

    "Ne de kolay söylüyor dil bu sözcüğü... Peki dilin kolay söylediği gibi biz de kolayca onu zapt edebiliyor muyuz?

    Nasıl da güzel gösteriyor bize haramları, hemen gidiveriyoruz peşinden. Kur'anı Kerim sesleniyor "HEYY, NEREYE GİDİYORSUNUZ? RABBİNİZE GİDİN; KURTULUŞA GİDİN!"

    Peki soruyor muyuz kendimize "NEREYE GİDİYORUZ?"

    Genelde kendimize bu soruyu pek sormayız, çünkü böylesi daha kolaydır. Bu soruyu sorduğumuz vakit hatalarımız tek tek çıkar ortaya, en ufağı bile. O zaman kendimize çeki düzen vermemiz gerekir ve bu da bize, yani nefsimize apaçık zor gelir.

    Peki, soruyorum bize "Nereye gidiyoruz?"

    Gözlerimiz kör mü oldu, kulaklarımız mı sağır ki ne yaptığımızı, ne söylediğimizi bilmiyor, hatalarımızı görmüyoruz.

    Allah (C.C.) ayetinde "Onların kalplerine mühür vurulmuştur, artık ne görürler, ne de işitirler" buyuruyor.

    Allah muhafaza yoksa biz de onlardan mı olmaya gidiyoruz!

    Nereye gidiyoruz?
    "




  • Hadis okuyalım
    Mevlüt Özcan


    Bizim kendisini örnek alacağımız zat Peygamberimiz Efendimizdir. Konuyla ilgili âyet O'nu kendimize model almamızı emrediyor.

    Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimiz:

    • Evde nasıl yaşardı?

    • Sokağa nasıl çıkardı?

    • Yolda nasıl yürürdü?

    • Karşılaştıklarına nasıl davranırdı?

    • Mescide vardığında ne yapar, nasıl ibâdet ederdi?

    • İslâm'ı öğretme metodu nasıldı?

    • Henüz Müslüman olmamış kişilere İslâm'ı nasıl tebliğ ederdi?

    • Hayvanlara muamelesi nasıldı?

    • İslâm'ı bütünüyle aşabilmemiz tamamen Peygamberimiz Efendimizi tanımamıza bağlı. Efendimizi öğrenmek, tanımak ve O'nun tarzına hayatımızı ayarlamak için hadis okumalıyız.

    Hadisleri öğrendikçe mükemmele giden yolda mesafeler almaya başlarız. Davranış bozukluklarımız gider. Kusurlarımız asgari hatta iner. Beşeri ilişkilerimiz güzelleşir. Davranışlarımız daha sıcak, daha samimi hâle gelir.

    Peygamberimiz Efendimizin hadislerini okumayanlar, O'nun sünnetini bilmeyenler mü'minlere yakışmayan davranışlar sergilerler. Günde binlerce Müslümanla karşılaşıp selâmsız ve kelâmsız bazen gözgöze gelerek, bazen de gözlerimizi birbirinden kaçırarak geçip gidiyoruz. Müslümanlar Peygamberimizin: "Tanıdık, tanımadık herkese selam vermeyi" tavsiye buyurduğu hadisini okuyup öğrenmiş olsalardı, O'nun çocuklara bile selâm verdiğini bilselerdi selâm vermekte yarışacaklar, insan olmanın hazzını yaşayacaklardı.

    Peygamberimiz Efendimizin hadisleri bize:

    • Dargın durmanın kötülüğünü,

    • Dargınları barıştırmanın faziletini,

    • Müslüman kardeşimizin ayıbını ifşa etmemeyi,

    • Geniş gönüllü olmayı,

    • Amellerde hoşgörülü olmayı,

    • İnsanı sevmeyi, anlamayı ve onu bağışlamayı,

    • Aşırılığa kaçmamayı,

    • Kabir hayatındaki hâlimizi, orada ilk hesaba nasıl çekileceğimizi, kabirdeki ilk nimetin ve azabın mâhiyetini, nasıl dirileceğimizi, mahşerde nasıl hesaba çekileceğimizi, amel defterimizin mahiyetini, cennetteki nimetlerin, cehennemdeki azabın mahiyetini biz Müslümanlar hep hadislerden öğreniriz.

    Hadis okumayanlar, günümüzün acı ve ıstırapları içine yuvarlanırlar. Müslümanca tavrın gittikçe görülmemesinin sebebi işte budur. Müslümana yakışır şekilde oturup-kalkmayı, yemeyi, içmeyi, giyinmeyi, fedâkarlığı, ahde vefayı, düşenin elinden tutmayı, sıkıntılara katlanmayı, aile fertleri başta olmak üzere herkesle geçinmeyi, güvenilir olmayı, hadis okumayanlar nereden öğrenebilirler?

    Her Müslüman, Efendimizin hadislerini okumalı, sünnetlerini öğrenip uygulamalı.

    Şu hadisi hiç utunmayalım: Efendimiz buyurdu: "Ümmetime sünnetimle ilgili 40 hadisimi ezberleyene/ezberletene kıyamet günü şefaatçi olacağım.."

    Peygamber Efendimizin söz, fiil ve davranışları genel anlamda Rasülullah'ın sünneti olarak tarif edilmiştir. Bunları nakleden haberlere de Hadis-i şerif denmektedir.

    Kutsî Hadis farklıdır. Bunda Cebrail Aleyhisselâmın vasıtalığı yoktur. Mânâsı doğrudan doğruya Peygamberimiz Efendimize ilham olunmuştur. Efendimiz de kendi lâfzı ile ümmet ve ashabına tebliğ buyurmuştur. Bu cihetle Hadis-i Kutsi Kur'ân-ı Kerim'den farklıdır ve Kur'ân-ı Kerim gibi nazmı da muciz değlidir. Bu da Kur'ân-ı Kerim ile Kudsi Hadis'in farklı olan vasfıdır.Özetleyecek olursak, Rasülullah (s.a.v.) bizim için en güzel örnek, kendimize model alacağımız zattır. O'nun hayatı, hadisleri ve sünneti ilk öğreneceğimiz esaslardandır. İslâmiyeti, O'nun getiren Peygamber gibi yaşamak Müslüman olarak hepimizin görevidir. Bunu idrak edelim ve gereğini hadis okuyarak yerine getirelim.




  • Putlar önünde başı ezilenler
    Mahmut Toptaş



    Görenle görmeyen, gündüzle gece, sıcakla soğuk, bilenle bilmeyen bir olmadığı gibi Allah'a kul olanla kula kul olan da bir değildir.

    Kur'an ayetlerinin her kelimesinin hatta her harfinin üzerinde durduğu en önemli konu Allah'a kulluk konusudur.

    Günümüzde bu konu biraz daha önem kazanmış durumda. Sayıları beş yüzü geçmeyen fakat etkili ve yetkili yerde duran, Allah'a iman etme şerefine ermeyen bir avuç azınlığımız, bu günlerde "Amerika'ya kulluk yapalım, onun koyduğu kuralları uygulayalım, gönül kıblemiz hep Dolara doğru dönsün" diyenler var.

    Amerikan imkanları içerisinde yetişen, yıllık kişi başına otuz bin dolar düşen bir ailenin huzurlu olduğunu zannederiz.

    Mesela siz, bir Amerikan Cumhurbaşkanı olmak ister misiniz?

    Bir çete kurup her sene birkaç ülkeye saldırıp, insanlarını öldürüp servetlerini ülkeye taşıyarak kişi başına otuz bin dolar servet edinip, o servetle kudurup, oğlunuz kadınlaşsın, kızınız her gün Bakırköy Hastahanesi'nde uyuşturucu tedavisi görsün, Üsame korkusuyla ülkenin her köşesine polis arabası, itfaiye aracı ve ambulans yerleştirerek kendisi için de elli milyon dolar harcayarak yaptırdığı sığınakta yaşasın. Sonra kişi başına düşen otuz bin doları da siz koruyamazsınız diye iki yüz kadar kapitalist de ülkenin parasını toplasın ve Türkiye nüfusundan fazla insan evsiz barksız yaşasın.

    Komünizm-Kapitalizm çatışmasında elli senede milyonlarca insan ölsün, soygunlar talanlar alsın yürüsün, siz bunu ister misiniz?

    Waşington polisi bir senede bir milyon suçluyu adalete teslim etmekle övünüyor. Bunun övünülecek neresi var?

    Siz bir milyon suçlu ürettiğiniz için üzülmelisiniz. Bir milyon yakalanabilen suçlunun olduğu şehirde yaşadığınızı düşünün.

    Şimdi eski milletvekili olan bir profesör dostum, üniversite tarafından Amerika'ya gönderildiğinde gece varır.

    Amerika'da yaşayan bir dostumuza telefon eder. O arkadaşımız, "Ben geliyorum, bulunduğun yerden dışarıya çıkma ben arabayla gelip alacağım" der ve gelip aldıktan sonra, "Bu saatten sonra buralarda yaya gidemezsin. Paran yoksa güzel ayakkabını dahi soyarlar" der.

    Dünya nimetleri, Müslüman-kafir ayırımı yapılmadan verilir.

    "Allah, rızkı dilediğine açar ve (dilediğine) kısar. Onlar (kafirler), dünya hayatıyla sevindiler. Halbuki dünya hayatı ahirete oranla bir geçimlikten ibarettir." (Ra'd 26)

    Bize düşen görev, Rabbimizin tabiata koyduğu kanunlarla beraber Kur'an'daki kurallara uyarak çalışmak, çalışmak, çalışmak.

    Her makamın üstünde bir makam olduğu gibi, her zenginliğin üstünde de bir zengin olduğundan hep yukarı bakmaktan dolayı huzur bulmak mümkün olmaz.

    "İki odalı bir evim, eşim, çocuklarım ve küçücük bir arabam olsun başka bir şey istemem" diyen biri bunlara kavuşunca evi büyütmeye, arabayı yükseltmeye, çocuğu azaltmaya başlar. Kazancı arttıkça da sıkıntısı artar.

    Malına göz diken siyasi yetkililerle hoş geçinmeye, mafyayla içli dışlı olmaya her ikisine de güvenmediğinden uyanık olmaya dikkat eder.

    Hani kaynayan tencerenin içine bir bardak su döküldüğünde suyun kaynaması biter ya işte bizim dünya ve ahiret endişelerimiz bizim yüreğimizi hoplatır, kalbimizi titretir, beynimizi zonklatır.

    Ancak bizler, Allah'a iman etmiş insanlarız. Kendimizden yukarıdaki insanlara bakar çalışmamıza hız veririz.

    Alttakilere bakar şükreder, şikayet etmeyiz.

    Rızk endişesi taşımadan çalışırız.

    Çünkü biz, bahar mevsiminde kuzular dünyaya gelmeden çayırları çıkaran Allah'a iman etmişiz. Çünkü biz, çocuk doğduğu gün ananın göğüslerinden süt akıtan Allah'a gönül vermişiz.

    Şair:

    "Seni halk eylemeden rızkını halk etti Celîl

    Rızkın için gam yeme Hâlik oldu kefil" diyor

    Büyüyen bizler yine çocuk gibi toprak ananın bağrındaki, sebzeleri, meyveleri, madenleri çıkarıp işleyip helal yollardan kazanıp Allah'ın kullarıyla beraber harcamakla görevliyiz.

    İnsanlar asırlarca fikirlerden fikir beğenmek yarışında ve beğendiği düşünceyi yayma kavgası verirken yoruluyor, sitreslere giriyor, kan akıtıyor, tam fikrimi yaymayı başardım diyeceği zaman ondan vazgeçip bir başka putun önünde secdeye kapanıyor ve ömür, putlar önünde başını ağrıtmakla geçiyor.

    Allah'a ve O'nun kitabına iman eden bir Müslüman, kesin doğruların Kur'an'da olduğunu bilir ve huzura erer.

    "Onlar ki, iman ederler ve kalpleri Allah'ın zikri ile tatmin olur. İyi bilinki kalpler, ancak Allah'ın zikriyle tatmin olur." (Ra'd 28)




  • Güzel Ahlak Üzerine
    Mehmet Talü


    Kur'an-ı Kerim'in yaklaşımında güzel ahlâk, inanç ve ibadetin ayrılmaz bir parçası olarak görülür. Kur'an-ı Kerim'de, güzel ahlâkın olmadığı yerde iman ve ibadetin anlamsızlığı vurgulanır. Kur'an-ı Kerim, insanın ALLAH'a, kendine ve topluma ilişkin güzel ahlâka dayalı sorumluluk alanlarını belirleyen bir kitaptır. Ahlâk kavramının bir insanın bütün davranışlarını kapsadığı hesaba katılırsa, onun inanç, ibadet ve insanın diğer boyutlarıyla ayrılmaz bağı anlaşılır.

    Bütün bu hususlardan İslâm'ın, insanlardan güzel ahlâk sahibi olmalarını ve güzel ahlâk sahibi bir toplum inşa etmelerini istediği anlaşılmaktadır. Müslüman öyle bir güzel ahlâk sahibi olmalıdır ki dindarlığıyla davranışları arasında bir çelişki olmasın, dindar insanla iyi ahlâklı insan aynı fotoğrafı oluştursun. İslâm'ın istediği bu dindar tipine samimî dindarlık diyebiliriz. İman, dindarlık, güzel ahlâk ve bilgi arasında anlamlı bir ilişki vardır. İman üzerine bina edilen dindarlık bir taraftan doğru davranışın, güzel ahlâkın zeminini oluştururken, diğer taraftan da güzel ahlâk bilgisi, doğru davranış bilgisi, dindarlığı besler, nitelikli kılar, kişinin imanla bağını yeniden kurar. Din, insanın dindarlığa yönelimini, dine uygun yaşamasını temin eder; ama insanın dindarca yaşayabilmesi için bilgiye, bilmeye ihtiyacı vardır. Bilen insan, dinin kazandırdığı zihniyet ve ahlâk ile bilinçli dindarlık sergiler. Böylece dindar insan ile davranışları arasında tutarsızlık ve uyumsuzluk yerine bir anlamlılık ve uyum olur. Yani dindar insan, her zaman kendinden beklendiği gibi güzel ahlâka uygun davranışlar sergiler, doğru olanı yaparak iyi insan olur. İnsanın dindarlığı, onun kötü davranışlar sergilemesine engel olmuyorsa, bu demektir ki o insan, bilgi ve ahlâktan yoksundur, başka bir ifadeyle dininin kendisine bir zihniyet ve ahlâkî yaklaşım kazandırmasını sağlayacak bilgiden mahrumdur.

    Din, güzel ahlâktır. Güzel ahlâk ise, dinî emir ve yasaklara riayet etmektir. Hak din İslâm'ın tebliğcisi olan Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz dinin bütün ilkelerini uygulamış, emir ve yasaklara riayet etmiştir. Bu yüzden yüce ALLAH O'nu Kur'an-ı Kerim'de: "Şüphesiz sen, yüce bir ahlâka sahipsin ey Resûlüm Muhammed!" (Kalem sûresi:4) buyurarak övmüştür. Bu ayet-i kerimedeki "ahlâk" kelimesi "edep" manasındadır ve bu, Kur'an-ı Kerim edebidir. ALLAH, peygamberini Kur'an-ı Kerim ile te'dip etmiştir. Büyük ahlâktan maksat, İslâm dinidir.

    Yüce ALLAH'ın övgüsüne mazhar olan Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin ahlâkı Kur'an-ı Kerim idi. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, en güzel ahlâka sahip idi. O'nun tebliğ ettiği hak din kemale erdiği gibi güzel ahlâk da O'nunla kemale ermiştir. Sevgili Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz güzel ahlâkı tamamlamak, en yüksek zirveye çıkarmak, insanlığa yüksek ahlâkı ve karakteri öğretmek için gönderilmiştir. Ebû Hureyre (R.A.)'den rivayet edilen: "Ben ahlâkî faziletleri tamamlamak için gönderildim" (Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, 15/252 No:21379; Malik, Muvatta, Husnul-Huluk:8, No:1723, 2/404;) hadis-i şerif bunun ifadesidir.

    Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin güzel ahlâkı, bize; iman etmiş bir Müslümanda bulunması gereken iyi ahlâkî özelliklerin en güzel örneğini sunmaktadır. İman-güzel ahlâk ayrılmazlığının en ideal modelini, o güzel insanın hayatında, şahsiyetinde net olarak görebilmekteyiz. İslâm'ın yayılış biçimi ve hızına bakıldığında, onda Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin güzel ahlâkıyla örnekliğinin birinci plânda etkili olduğu görülür. İslâm'ın kılıçla yayıldığını söylemek, bu tarihî gerçekliğe karşı insafsızlık etmektir aslında. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin güzel ahlâkı, insanları etkilemekte ve kendisini cezb etmektedir.

    Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, en güzel ahlâk timsalidir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin en önemli ve dikkat çeken eminlik yönü, O'nun güzel ahlâkıyla doğrudan ilgilidir, daha doğrusu güzel ahlâkının bir yansımasıdır. Kur'an-ı Kerim'de İslâm peygamberinin "güzel örnek" (Ahzab sûresi:21) olarak ifade edilmesi, bize Müslüman şahsiyetinde güzel ahlâkın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin güzel ahlâka teşvik eden ve kötü hasletlerden men eden hadis-i şerifleri ise ciltler dolusu kitaplar oluşturacak kadar çoktur. Hiç şüphesiz O, sadece bu sözleri söylemekle kalmamış, güzel ahlâkı bizzat yaşayarak insanlara örnek olmuş ve öğretmiştir. Bu yüzden O'nun ahlâkı, İslâm imanı ve ahlâkının en güzel tatbikatını oluşturmaktadır. Peki o zaman Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin güzel ahlâkını nasıl tasvir edebiliriz. Özetle Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz; emin, adalet sahibi, eşitlikçi, güler yüzlü, mütevâzı ve alçak gönüllü, nazik tabiatlı, ince ve hassas ruhlu, affedici, cömert ve çalışkandı. Katı yürekli, kaba ve kırıcı değildi. Teşekkür etmesini ve gönül almasını bilirdi. Son derece iffet ve hayâ sahibiydi. Yalan söylemezdi. Dürüsttü; verdiği sözü mutlaka zamanında yerine getirirdi. Emanete sonuna kadar sadıktı. Yardım severdi. İnfak etmek, sadaka vermek, O'nun en önemli yönlerindendi. Haksızlıkla mücadelede ısrar eden bir yapıya sahipti. Hoşgörü sahibi, yapıcı, temizliğe önem veren, sevgi ve merhamet dolu bir insandı.

    Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin şahsında toplanan ve bizlerin de şahsımızda toplanmasını istediği bütün bu değerler ve güzel ahlâkî düşünce, ilke, tutum ve davranışlar, imandan ayrı düşünülemez. Yapılması gereken bunlar üzerinde bir kez daha düşünmek, kendimizi bir kez daha tartmak ve hayatımızı, toplumumuzu daha da anlamlı kılmaktır.






  • Tesekkürler etusch.
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki

Benzer içerikler

- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.