Şimdi Ara

İşte Knight online Hikayesi Tamamen Gerçek

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
11
Cevap
0
Favori
480
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • üye olmanıza gerek yok tıklayın ve okuyun orjinal efsane Knight onlinenın gerçek Hikayesi sadece burda 1 haftada binlerce kişi okudu sıra sizde

    http://www.f-rumsaati.net/forum/showthread.php?t=197

    linkte - olan yere o yazın lütfen



  • neden link veriosun bu reklam deil mi kopyala yapış ben yapıom

    KnightOnline Hikayesi!


    Giris : Carnac Dünyasi
    Milenya dönemi öncesinde, zamansiz enerjiler maddelesmeye basladi
    ve kilden bir yapilanma olusturarak, onu hayata geçirecek sihirli sözü bekleyerek
    uzayin sonsuz boslugunda dalgalanmaya basladi.
    Bu yapilanmanin dis tarafindaki, küçücük bir güç yumagi çözüldü ve tek basina bilinç kazandi.

    Amaçsizca etrafta dolasan bu kütle, çözülmeden sonra bir yildiz haline gelmisti;
    bilinçli Logos, hayat yaratmak için onu kendine aldi. Günlerce ona sekil verdi ve
    Canac’i olusturmak için derin vadiler, yüksek daglar ve masmavi gökyüzü yapti.

    49 gün içerisinde kayalari yararak akan su yaratti, vadileri onunla doldurdu ve
    okyanuslari yaratti. Kisa sürede Carnac Turkuaz renkli mücevhere benzeyen görkemli
    bir dünyaya dönüstü. Her halükarda Logos fark etti ki, görkemli nehirler, okyanuslar ve
    göller canli gibi hareket edebiliyordu fakat taslar, kayalar, daglar cansizdi.

    Logos, kil kümesinden kalan enerji ile, daglara sekil vererek hayati yaratti.
    Yarattigi baliklarin suda yüzmesi çok hosuna gitti ve agaçlar onun favorisi olan nemli
    ortami sagladi. Ve sonunda kendisine benzeyen insanlar yaratmak istedi ve çok fazla
    güçç harcayarak Carnac’i onlarin ihtiyacina cevap verecek sekile getirdi
    ve daha sonra muhtesem nehirlerin kenarina insanligi olusturacak tohumlar birakti.
    Orada istedikleri herseyi bulmakta basarili olacaklardi.
    Bir süre için hersey yolundaydi. Logos artik hosnut bir tanriydi.
    Yarattiklari ise mutlu ve onlara bagislanan topraklarda basariliydi.
    Oysa çözülmenin baslangici çok yakindaydi
    Hayalindeki insanligi yaratmanin telasi içerisinde bir parça kili kullanmayi unutmustu.
    Unutulmus kil parçasi güzel bir seye dönüstürülmeyi düsleyerek karanlik vadilerin
    kuytuluklarinda asirlarca bekledi.
    Baslangiçta çok sabirliydi.
    “Logos’un benim için özel planlari olmali” diye düsünüyordu.
    Belkide beni neye dönüstürecegine henüz karar vermedi".
    Ancak her bilinçli varlik gibi onun da sabri gün geçtikçe tükendi ve
    her tükeniste bir parça büyüdü. Dünyanin genis çatisi altinda,
    Logosunkinden çok farkli olmayan bir bilinç verilerek yaratilmisti ve
    o kil parçasi kendisinin de mevcut olan yasamin içerisine katilmasini istiyordu.
    Unutulmus olmanin verdigi öfke ile her geçen gün parça parça biraz daha büyüdü ve
    sekillenerek gelisti.
    Zaman içerisinde Logos unuttugu o parçayi hatirladi ve kendisine çagirdi ancak çok geçti
    çünkü kendisini Patos olarak isimlendiren bagimsiz bir varlik olusmustu.
    Bu bagimsiz varlik kendisini Patos olarak isimlendirdi ve kendisinin hissettigi terk edilmisligi
    ve aciyi Logosun da yasamasini istedi.
    Artik Logosa rakip olmustu ancak Logosun dikkatlice yarattiklarinin tam tersine içerisinde
    ask, arzu ve merhamet duygularindan yoksundu. Patos ilk intikam olarak Logosun ilk
    baslangiçta yarattigi dogal olusumu degistirdi.
    Patos’un bu ilk intikami nedeni ile 4 mevsim, gece ve gündüz, yasam ve ölüm gerçeklesti.
    Patos için bu yeterli degildi. Bir avuç dolusu kum alarak bunlari içgüdü, his ve
    günah duygulari ile doldurarak Logos’un yarattigi dünyaya dogru savurdu ve
    savurdugu her bir zerre insanlarin içerisinde tohumlandi. Bunun sonucunda insanlar
    Logos’a yüz çevirerek ondan uzaklasmaya basladi. Günahi, sehveti ögrendiler ve
    yok etme ve hükmetme duygulari ile doldular.
    Logos’un Patosu durduracak gücü kalmadi


    Bölüm I : Kaosun baslangici

    Patosun dünyayi degistirmesinden bir süre sonra, iki tanri arasindaki bu oyun nedeniyle
    Logosun basta arzuladiginin disinda ölüm ve yasamin baslamasi olumsuz bir ortam gelistirdi
    çünkü ölüm yokken Logosun yeni yasamlar yaratmasina gerek yoktu.
    Bu Logosun yaraticiliginin, sonsuzlugunun ve görkeminin kabul edilmesiydi.
    Ancak bu gidisatin kötü bir sekilde degismesi sonucunda, kaybolan hayatlarin
    yerine yenisinin getirilmesi gibi bir is çikmisti. Halbuki Logos yasami yaratirken bunu
    kontrol altina almamisti. O nedenle bütün bu görevleri yerine getirmesi için yeni bir tanri,
    hayat Tanriçasi Akara’yi yaratti.
    Birbirinden iki farkli ve birbiri ile çekisen tanri Logos ve Patos’un aksine, Akara sakin, kararli
    ve yasayan her canli ile ilgilenen bir tanriçaydi. Yaslanip yok olanlarin yerine yenilerinin
    gelmesini ve büyüyüp onlarin yerini almasini sagladi. Onlarin yeryüzünde yasamalari
    gerektigini anladi, gerçek yaraticilari kendisi olmadigi ve yarattiklari kendisine saygi
    göstermedigi halde onlari sevmeyi ögrendi.
    Akara bu görevi üstlendikten bir süre sonra Logosun eski keder ve üzüntüsünden
    uzaklastigini, yarattiklari üzerindeki sorumluluk ve görevlerini savsaklamaya basladigini
    fark etti. Halbuki yaraticinin rehberligi olmadan yasamin basarili olmasi mümkün
    görünmüyordu oysa Akara canlilari çok sevmisti. “Belkide” dedi kendi kendisine
    “Bunlarin hepsini kendi çocuklarim gibi benimsemeliyim.”
    Akaranin, Alin yazisi gibi bütün yaratiklarin varligini koruma niyeti karsisinda Logos
    yarattiklarini tamamen kaybedecegi korkusuna kapildi ve Akaraya, yaratici olarak
    kendi görev ve sorumluluklarini tekrar yerine getirmeye baslayacagina dair söz verdi.
    Tanriça bu söz karsisinda geçmiste yasadigi zorluk ve sorunlari unuttu.
    Logos tekrar her seyle ilgilenmeye ve yaratici görevlerini yerine getirmeye basladi.




  • DEVAMI
    Akara kendisini yardimci dadi gibi hissetmesine ragmen, dünyadaki yasamin devam
    ettirilmesi için üstlendigi rolün onurunu içinde hissediyordu.
    Fakat Logosun görevlerini yapmaya baslamasi ile birlikte, Patos yeniden ortaya çikti.
    Bu defa, Logosun rüzgarlarini ve agaçlarini çok sevdigi, bulutlarina dokundugu ve ilk
    yarattiklarindan olan daglarin yapisini bozmaya karar verdi.
    Carnac’in çekirdegindeki deliklerden alevleri çagirdi. Hapsedilmis ates, o güzelim daglarin
    zirvesinden alevli kraterler açarak erimis lavlar seklinde yeryüzüne dogru püskürmeye
    basladi.
    Çok sevdigi daglarinin ve ormanlarinin korkunç bir sekilde yok edilisi esnasinda ,Logos
    lavlarin etrafini güçlü bir rüzgar ile çevirip sogutmak ve çevresinde yariklar olusturup
    içerisine hapsetmek için çok geç kalmisti. Bütün ormanlar ve yerlesim yerleri yok oldu,
    nehirler kaynadi ve insanlar hayatlarini kaybetmeden önce korkudan donakaldilar.
    Kusaklar sonra, akara yok edilen ormanlarin yerine yenilerini yesertti. Hayvanlar yeniden
    yeryüzünde dolasmaya, nehirler tekrar kaynaklarindan akmaya basladi. Önceki atalarinin
    baslarina neler geldigini bilen insanlar da kayiplarini telafi ederek yeniden çogaldilar.
    Sessiz daglar sik, sik lavlar püskürtmeye devam ettiler ancak insanlar onu yeryüzündeki
    degisik bir güzellik olarak algilamaya baslamisti.
    Halbuki onlarin çogu bir dagin zirvesine çikip, Logosun daha önce yaptigi gibi oradan
    yeryüzüne bakip dünyanin güzelligini zirveden seyretmemisti.
    Buna karsilik Logos tekrar o umutsuzluguna geri çekildi ve sanki kendisinin yarattigi dünya
    degilmis gibi hiç ilgilenmedi. Bu defa Akara, Logosun sorumluluklarini kendi üzerine almaya
    karar verdi fakat Logosun bunu kendisine kolaylikla vermeyecegini de biliyordu. O nedenle
    yüreksiz Logos ve Bölücü Patos’tan dünyayi kurtarip temizlemek için plan yapti.
    Digerlerinin bilmedigi ve tanimadigi baska bir tanri biliyordu. Tanri Cypher’i. Cypher bilgisizin
    tekiydi ancak yok etme ve düzenbazlik tanrisiydi. Carnac’a bilinen veya bilinmeyen her türlü
    yok edici belanin gelmesine Cypher in yol açtigi inanci vardi. Aslinda onun yokediciligine,
    Patosun neden oldugu konusunda tarihciler çok tartismistir.
    Cypher’in ortaya çikmasi konusulmaya baslayinca, Logos temkinli davranarak Akaraya bu
    yeni tanrinin kimligini sordu.
    Akara dedi ki “Cypher’i bende tanimiyorum ancak tanri olmadigi kesin ayrica yaraticilik gücü
    olmadigini da biliyorum. Yagmuru kara çeviremez, insana can veremez, rüzgari estiremez.
    Onun tek yapabilecegi daglari asindirmak, karlari buhara çevirmek ve canlilara darbe vurmak.
    Sadece yok etme, zarar verme gücü var ne daha fazla, ne daha az. Biz onu kullanarak gücünü
    Patostan kurtulmak için kullanabiliriz.”
    Bunu duyan Logos, dünyasinin ilk yarattigi günlere döneceginin hayali ile mutlu bir sekilde bu
    yeni tanri Cypher’i aramaya giderken Tanriçanin yüzündeki hafif gülümsemeyi fark etmedi
    bile.
    Logos, Cypheri buldugunda düsündügü gibi bir tanri bulmadi, sanki azametin anti tezi gibi
    zayif, bitkin, yipranmis ve tükenmis gibi duruyordu. Diger tanrilarin yapisindan çok uzaktaydi.
    Buna ragmen Hayat Tanriçasina hürmeten de olsa, Cypherden destek istemeye karar verdi.
    Ancak onun bilmedigi sey, Akaranin ondan önce geldigi ve Cypher’e firsatini buldugu zaman
    atalarini yok etmesini istedigi idi. “Önce Patosu öldürmelisin” demisti Akara,
    “Logos ise idealist ve zayif, onu daha sonra bos bir zamaninda öldürebilirsin”.
    Cypher hiç seytanca düsünmeden saflikla inanmisti, hayatin yöneticisi Tanriçaya.
    Patos ile karsilasmasindan önce, Logos, Patosun görmesini engellemek için Cypherin etrafini
    bulutlarla çevirerek ona ölümüllügünü gizleyen çok güzel bir kiliç verdi ve Patosun hüküm
    sürdügü derin vadiye dogru yola çiktilar.
    Vadinin tam agzindaki büyük agaçlarca olusmus ormana bakinca, degisikligin tanrisinin orada
    bulunduguna dair en ufak bir tahmin bile yürütmek mümkün olamazdi. Ancak onlar iyice
    yanastiklarinda, Patos gölgelerden disariya çikti. Elinde saga sola savurdugu yesil renkli,
    en iyi agaçtan yapilma bir mizrak vardi. Mizrak sanki baris dolu yesil ormanlardaki huzurun
    ve hayatin isigini yansitiyor gibiydi.
    Bu silahi sadece bir tek kisi yapabilirdi. O kisi ise digerlerinin gelisini Patosa önceden haber
    veren kisiden baskasi degildi. Tanriça Akara. Gizli bir kösede Logos, Patos ve Cypherin
    kaçinilmaz sonlarinin gelmesini sabirla bekliyordu.
    Savas hizli ve öfke doluydu. Cypher’in yukarida tuttugu isiltili kiliç ile yaptigi atagi gören
    savasçilar söyleyecek hiçbir söz bulamazdi. Patos sadece üst üste gelen darbelerden elindeki
    mizrak ile korunmaya çalisiyordu. Logos ise yalnizca önünde süregelen dövüsü seyrediyor ve
    Patos'un hak ettigi sonu bulmasi için dua ediyordu.
    Sonunda dövüs tanrilarin savasina dönüstü. Patos, günesi kapatarak dünyayi karanlik hale
    getirdi. Cypher kendisini derin ve karanlik vadinin içerisinde kör olmus gibi hissetti.
    Patos mizragi ile saldirarak rakibinin omuzunda bir siyrik açti. Bunun üzerine öfkelenen yarali
    tanri yokedici gücünü vadinin üzerine yagdirdi. Kayalar alevlenerek yürümeye basladi ve
    Patos'u çepeçevre kusattilar, Cypher kilicini savurdu ve Patos’un sol elini kopardi. Patos aci
    içerisinde gökgürültüsü gibi haykirirken kani disariya püskürüyordu.
    Cypher ve Logos zafer sevinci ile onu seyrederken birseyler oldu. Patos ve Cypher'in bedenleri
    degismedi ama zihinleri yer degistirdi. Sanki Patos, Cypher'in bedeni içerisine girmisti ve
    Cypher de az önce ölümcül yara açtigi bedene hapsolmus gibiydi.
    Aci içerisindeki Cypher'in ruhu ölmeyi reddederek, refleks bir hareketle elindeki mizragi
    kendisinden çalinan ve içine Patosun ruhunun girdigi bedene firlatti.
    Cypher/Lord of Destruction tarafindan firlatilan bu mizragi Patos savusturamadi.
    Patos artik ölü vaziyette yerde uzaniyordu, Cypher'da neredeyse ona katilmak üzere idi.
    Zorlukla yerden dogruldu ve biraz önce kendi bedeni içerisindeki iken çagirdigi yok edici
    alevden taslarin yanina giderek, kesik kolunu dagladi ve kanamayi durdurdu, daha sonra
    sahip oldugu güç ile kesik parçayi eski yerine koydugunda, kolu sanki hiç kesilmemis gibi
    oldu.
    Tamamen düzeldikten sonra yenilenen gücü ve enerjisi ile herkesin duyabilecegi sekilde
    haykirdi.
    “Yeniden dogdum, benden korkun, artik rakipsizim”
    Bir güç gösterisi olarak vadiyi darmadagin ederek tas yiginlarindan, tasa benzeyen ancak
    camdan bir anit yaratti. Her yöne uzanan kesitleri ile anit güzel degildi ancak muhtesem
    görünüyordu. Insanlar anitin yapimindaki mucizevi sekli görmek ve onun yapicisi tanri
    Cypher'a saygi göstermek için üsüstüler

    Bölüm II : Pianna Savasçilari
    Yillar sonra insanlik alti büyük kralliga bölündü.. Çöllerin akincilari Hellsgarem, Çelikten
    gemileri ve limanlari ile Buegrant, Arrdeam'in beyaz sehri, Muhtesem ormancilari ile
    Planisad Ticaretin merkezi Brisbia ve Bati sahilinde El Morad.
    Yaratilis, kirilgan bir seydi. Patos ve yeni Patos-Cypher mevcudiyeti arasinda yasananlardan
    sonra Carnacta kademe kademe degisiklikler olmaya basladi. Baslangiçtaki degisiklikler
    önemsizdi, çiçekler yavasça soluyorlardi, mevsimler önceden tahmin edilemiyordu ve sular
    bazen paslanmis gibi kahverengiye dönüsüyordu.
    Bu tür ufak tefek seyleri insanlar sadece gözlemliyordu ancak “Olay” diye ilan edecek bir
    durum yoktu.Bunlari Cypher'da yapmiyordu zaten, o kendisi ile ilgili yeni konulari incelemekle
    mesguldü.
    Acaba Patos yeniden mi canlanmisti?
    Bu defa Carnac’in her yerinde tuhaf yaratiklar dolasmaya baslamisti. Baslangiçta bunlari
    zarar verebilecek vahsi kurtlar, ayilar olarak düsündüler fakat degillerdi, degisik yaratiklardi
    ve yillar geçtikçe degisiklikler büyüdü de büyüdü. Bazilarinin tasa dönüstügü görüldü,
    bunlardan kötüsü arkadaslarina büyü yapilanlar oldu ve simdi bildikleri ve anladiklari ölüm
    seviyesinin ötesinde canlanmis cesetler ortaya çikti.
    Bu cehennemi yaratiklar sayica öyle çogaldilarki, insan sehirleri ve onlarin etrafina çevrilen
    Devamı
    yüksek kale duvarlari ve surlar bile yaratiklari geri püskürtmeye yetersiz kalmaya basladi.
    Yiyecek stoklari tükendigi için ilk yikilan krallik Planised oldu. Kisa süre içerisinde Brisbia
    ve Arrdeam devrildi. Kanli Barbarlarin kralligi Hellsgarem bile duvarlarin yikilarak kralligin
    yok olmasini engelleyemedi. Canli kurtulan azinlik, kendi kralliklarindan sag kurtulmayi
    basaran Buegrants’larin gemileri ile deniz üzerinden El Morad’a kaçti.
    El Moradin yöneticisi Kral Manes, göçmenleri hiçbir ön yargi göstermeksizin kabul etti ve
    orduda görev almalarini sagladi. Henüz saldiri yasamayan sehrin etrafini desteklemek ve
    kuvvetlendirmek için yeni siperler ve mazgallar insa ettirdi. Saldirganlar gelmeden önce
    ihtiyaçlar temin edilerek stoklandi, silahlar güçlendirildi, zirhlar cilalandi. Eger El Morad
    yikilirsa, yeni düzen olusturmak için, kralliga ve El Morada bagli sadakatli siviller tespit
    edilerek kaçis yönleri ve planlari hazrilandi.
    Olaylar öyle gelismisti ki, El Morad artik insan neslinin en son kalesi durumuna gelmisti. Eger
    o da yikilirsa, insan soyunun yeniden türemesinin önü kesilmis olacakti.
    Çok geçmeden yaratiklarin saldirilari basladi. Baslangiçtaki daginik ve düzensiz ataklar,
    savunmacilarin basarili defansi sayesinde geri püskürtülüyordu ancak saldirilar her geçen
    gün artiyor ve sürekli yineleniyordu. Bu saldirilar yedi yil boyunca sürdü. Kral Manes, yedi
    yil boyunca halkinin çektigi aci ve sikintilara karsi kör ve sagir duran tanrilara sürekli dua
    etti.
    Eger ilk iki yillik saldirilara alisan ve savastaki tarz ve yöntemleri ile basarili olan
    El Moradlilar, cesaret edip surlarin altinda tüneller açarak daglarin arasina giden yollar
    yapmasalardi, bu hikaye çok kisa sürecekti.
    Daglara kazdiklari tüneller boyunca metal madenleri buldular ve bunlarla daha fazla silah
    yapip, mevcut silahlarini gelistirdiler. Yiyecek büyük sorun olmaya baslamisti ancak
    tünellerden daglarin arasindaki ormana bant yaparak, agaçlari islediler ve El Morada
    getirdiler, kazanilan arazide yeterince ürün ekip yetistirmeyi basardilar.
    Üçüncü yilda, tecrübeli askerler bu yaratiklari avlayip öldürmeye basladilar. Küçük
    gruplar halinde partiler olusturarak, ana gurubun disinda gezinen nispeten zayif yaratiklara
    arkadan saldiriyor ve öldürüyorlardi. Bu savasçilar geri döndüklerinde birçok zafer ve macera
    hikayeleri de getiriyorlardi.
    Kisa süre içerisinde birbirinden bagimsiz hareket eden bu partiler, kendi içlerinde organize
    oldular ve Pianna Sövalyeleri ortaya çikti. El Morad'dan bagimsiz yasayan bu sövalyeler
    hayatlarini islerine adamislardi. Bazilari büyü sanatlarini ve güç vermeyi bile ögrendiler.
    Yedinci yilin son gününde, hiç beklenmedik tuhaf bir sey oldu. El Moradin her yanina kirmizi
    bir yagmur yagdi. Uzaktan koyu bir yesil sis perdesi gittikçe yaklasiyordu. Bir uyari yankilandi
    ve yillardan sonra ilk defa herkes kaçmak için kapilara kostu ve ilk defa bu kadar
    korkmuslardi.
    Kral Manes, kendisini duyacak herhangi bir tanri için yine dua ediyordu ve bu defa Cypher'in
    görüntüsündeki Patos yanit verdi.
    Manes “Uzun yillardir sürekli sana yalvariyorum, neden simdiye kadar bekledin?” diye bagirdi.
    “Gerek yoktu” diye cevap geldi.
    “Hergün insanlarim ölüyor bundan daha gerekli ne olabilirdi ki?” dedi Manes.
    Yine “Gerek yoktu” yaniti geldi.
    Kral kurtariciya yalvarmasi gerektigine karar vererek “ Senin gücün var, sadece kullanman
    yeterli biz senin alçakgönüllü hizmetkarlariniz. Tam simdi bizi kurtarabilirsin”
    “Bugün hizmetçilerin akibeti yok artik. Sonun yaklastigi anda kendimi göstermek istedim.
    Isteseydim gururlandigim bu yikimi sahip oldugum güçle ta baslangicinda durdurabilirdim.”
    Kral öfke ile dogrularak kilicini sesin geldigi yöne dogrulttu ve haykirdi “ Sen bir tanri
    olabilirsin Cypher ancak kolayca yikip geçemeyeceksin. Eger bize yardim etmeyeceksen,
    sende bizimle ayni sona katlanacaksin.”.
    Fakat Patos çoktan gitmisti bile.

    "Konsül üyelerinden birisi, alnindan akan teri silerken “ Yapabilecegimiz bir seyler olmali
    diyordu”.
    Onun hemen yanindaki diger bir üye esnemesini gizlemeye çalisiyordu. Vakit ögleden sonra
    olmustu. Lordlar ve liderler Cypher’in göründügü gece yarisindan bu yana tartisiyorlardi.
    Bir Planisadian lordu ayaga kalkarak, yaklasan koyu yesil sisten kaçmak için yaptigi plani
    tekrarladi. Sisi kesfe gidenlerden hiçbiri dönmemisti ve ona göre kosullari yeniden
    degerlendirebilmek için öncelikle kaçip uzaklasmalari gerektigi idi. Sis hizla yaklasiyordu
    ve herkesin kaçip uzaklasmasi günler alacakti.
    “Hayir, kalacagiz ve direnecegiz, sonrada Cypher’i öldürecegiz böylece her sey yoluna girecek”
    diye gürledi elleri ile okunu oksamakta olan yan taraftaki Erenion lideri, “Yeterince kaçtik”.
    Konsül gürültü ve yaygaraya boguldu, daha önce de birçok uçuk öneriler getirenler olmustu
    ancak böyle bir çözüm herkesi hayrete düsürmüstü.
    Birisi haykirdi “Sen delimisin? Cyhper bir tanri. “ “Gerekirse burada kalacagiz ancak Cypher'a
    karsi savasmayacagiz”
    Oda birden sessizlige büründü. Kalmak ancak savasmamak ? Sonra ne olacakti ? Sadece ölüm?
    Kral Manes sükunetle konustu “ Pianna Sövalyelerini çagirin”.
    Bazilari Kralin aklini yitirdigini düsündü, bazilari da aslinda Cypher’in kralla konustuguna
    inanmamaya basladi.
    Pianna Sövalyeleri bütün popülerlikleri ile kale kapisinin önüne dogru at sürdüler. Iste
    herkesi koruyacak efsanevi kahramanlar buradaydi. Yeni dizayn edilmis zirhlari ve parlak
    silahlari içerisinde, eski kahramanlik kitaplarindan canlanip gelmis gibi görünüyorlardi.
    Hiç kimse onlarin kaybedecegini düsünmüyordu.
    Yaklasik ikiyüz güçlü asker, efsane haline gelen Camdan Abidenin bulundugu yöne dogru
    Cypher'i bulmak için at sürdüler. Önlerinde hiçbir rehber olmadan, insan yerlesimi kalmamis
    çilgin topraklarda at sürdüler. Ormanlarin içerlerinde önlerine çikan her yaratigi öldürerek
    ilerlediler. Içlerinden tek bir tanesi bile kaçamadi. Gece karanliginda gelip zarar vermesinler
    diye uyku bile uyumadilar.Fakat bir gece asiri bir yorgunluk dalgasi hepsini kapladi ve derin
    bir uykuya daldilar.
    Rüyalarinda bir vadinin kenarindaki bir alanda bir sürü insan gördüler. Baslangiçta insanlarin
    görünüsleri mutlu gibi geldi ancak yanlarina yaklastikça o insanlarin yüzündeki umutsuzlugu,
    yorgun bakislari ve ruhlarindaki mutsuzlugu gördüler. Halbuki rüyalarindaki bölge gayet
    huzurlu ve abidenin camindan yansiyan gökkusagini yansitan isiklar sayesinde apaydinlikti.
    Tan yeri agarirken gerçekler ortaya çikti, Cypher’in ini de oradaydi ve bütün o insanlar ona
    tapmaya gelmemislerdi, onun esiri olmuslardi. Abide ise, onlarin bilincini yutan siyah bir tasa
    benziyordu. Yapiya yaklasinca kendilerini insanlara bakarken hissettiklerinden daha kötü
    hissettiler ve birden bir kol uzanarak görüslerini kapatti.
    Rüya sona ermisti ancak gün dogana kadar yattiklari yerden kipirdayamadilar.Gördükleri rüya
    yüzünden etkilenseler dahi, kararlarindan en ufak bir eksilme olmadan ve kendilerini neyin
    bekledigini bilerek batiya dogru at sürmeye devam ettiler. Akillarinda ve kalplerindeki
    ayetten bir dua ile;
    Uzun süre Unutulmus
    Biz senin çocuklariniz
    Uzun süre Unutulmus olsan dahi
    Bizi Terk etme
    Daha önce hiç hissetmedikleri gibi bir sevkle rüzgar gibi batiya dogru at sürmeye devam
    ettiler. Günlerce hiç durmadan ilerlediler, ne onlar nede atlari açlik veya yorgunluk
    hissetmediler. Gözleri bir isaret yakalayana kadar hiç durmadilar.
    Elmas gibi isiklar saçan Devasa bir Abide millerce ötede duruyordu. Daha önce gördükleri
    rüya bile onlari böyle bir manzara ile karsilasinca düstükleri hayrete hazirlamamisti.
    Atlardan birinin kisneyerek bagirmasi, onlari bu hayretten uyandirdi ve tekrar devam ettiler.
    Ertesi gün safak vakti abideye ulastilar ancak sanki önlerinde geçilemez bir bariyer vardi.
    Görünürde hiç bir sey yoktu ancak atlar görünmez bir çizgiden öteye gitmeyi reddediyorlardi.
    Binicileri asagi inip çektikleri halde ilerlemeyi reddediyorlardi. Sonunda atlari birakarak
    ilerlemeye karar verdiler fakat onlar da ilerleyemediler. Öglene kadar ugrasmalarina ragmen
    hiçbiri o görünmez engeli geçemedi fakat arazinin yapisi gittikçe degisiyordu.

    Agaçlar ve çimenler kapanan zarflar gibi göz önünde katlanarak yok olmaya basladilar, zemin
    birden kurudu ve ve toprakta çatlaklar olusmaya basladi ve birden çatlaklardan birisi genisçe
    bir yariga dönüserek sövalyeleri içine çekti.
    Birçogu yaralandi, bazilari ise hayatini kaybetti fakat çogu kurtuldu ve kurtulanlar kendilerini
    etrafinda daha önce hiç karsilasmadiklari türden yaratiklarin çevirdigi büyük bir magaranin
    ortasinda buldular. Önlerindeki uzun ve kol yüksekligindeki sarkitlarin altinda ise Cypher'in
    ta kendisi duruyordu. Onu tanimiyorlardi ancak karsilastiklarinin kim oldugunu tahmin
    ediyorlardi.
    Bir bas hareketi ile, Pianna sövalyeleri her yana saldirdilar. Güç veren büyücülerini,
    sihirbazlarini ve yaralilari ortalarina alacak gibi bir halka olusturdular. Savasçilar dövüs
    sanatinda ustaydilar ve 7 yil boyunca hayvanlara karsi verdikleri onlarca savasta sadece
    bir kardeslerini kaybetmislerdi fakat savas alanindaki sayidan daha azdilar ve göründügü
    kadari ile düsmanlari yorulmak bilmeyecekti.
    Elliden daha az sayiya düstüklerinde, yaratiklar saldirmayi birakti ve geriye çekilerek
    Cypherin sövalyelere dogru ilerlemesine olanak sagladilar.
    Sövalyeler Cypher'in gerçek yüzünü ilk defa gördüler. Devasa yapisi disinda yasli bir
    adama benziyordu. Rivayetlerdeki gibi acimasiz bir savasçi görüntüsünden çok uzaktaydi.
    ”Hosgeldiniz, Pianna Sövalyeleri, yorulmus olmalisiniz” diye alay ederek konustu.
    Sövalyeler cevap vermek yerine kiliçlarini sikica tutarak seçtikleri hedeflere dogru kaldirdilar
    ve dosdogru üzerlerine saldirdilar. Sihirbazlar onlara ates ve yildirim ile eslik etti ve bu
    saldirinin ödülü olarak birkaç yüz yaratigi öldürdüler.




  • kardeş çok uzun kopyala yapış yapmaya gözüm kesmedi walla hem üyelik istemiyoki herkese açık ne reklamı adamların haberi bile yok belki duysalar kapatırlar ziyaretçilere
  • İlkin ben vermiştim hatta SSS olmuştu emeğe saygı yok
  • Cypher sadece yaratiklarinin acimasizca öldürülüsünü seyretti.
    Sövalyeler çogu adamlarini kaybettiler ancak her sey sona ermisti. Tek bir yaratik bile ayakta
    kalmamisti. Magaranin zemininde, kendi kanlarindan olusan bir gölde yatiyorlardi. Hemen
    Cypher'in etrafini çevirdiler.
    Fakat bir tanriyi basit büyüler ve fiziki güç ile yenmeyi düsünmek saf aptallik demekti. Cypher
    de bunu bildigi için sakin ve korkusuzdu.
    Hali hazirda, arkadaslarinin cesetleri kipirdamaya baslamisti. Yakinda tekrar ayaga
    kalkacaklardi fakat karsisindaki kisi arkadasimi veya kardesimi anlayamayacakti.
    Ilk zombinin elleri kilici kavradigi anda, hayattaki sövalyelerin aklina birden o dua geldi.
    Sebebini bilmeden duayi haykirmaya basladilar
    Biz senin çocuklariniz
    Uzun süre Unutulmus olsa dahi
    Bizi Terk etme
    Ölen arkadaslari dirilip ayaga kalktikça ve silahlandikça, Pianna sövalyeleri daha önce hiç
    hissetmedikleri bir korkuya kapildilar, buna ragmen haykirmaya devam ettiler.
    Biz senin çocuklariniz
    Uzun süre unutulmus olsan dahi
    Bizi Terk etme
    Gittikçe güçlenen haykirdiklari bu cümleler magara boyunca ilerledi ve tarih öncesi
    duvarlarda yankilanarak sarkitlari titretti. Daha fazla ayet döküldü agizlarindan
    Seninle birlikte olan yine biziz
    Sen bizi duyabilirsin
    Yalvarislarimizi duy

    Cypher onlarin bu dualarini önemsemeden alayla izlerken, magaranin tavani sarsilmaya
    basladi ve tavandaki granitler kahramanlarmizin üzerine döküldü, birden fazlasi düsen
    granitlerin altinda ezildi. Onlar halen devam ediyordu.

    Bu bir son.
    Geri dönmek istiyoruz
    Bizi evimize ulastir.

    Simsek gibi bir isik cennetten firladi. Logos, yaratici tanri güçlü yayini çekti ve geçmisten
    bu güne söylenen uzun dualarin verdigi enerji ile yüklü oku firlatti. Ok yildirim gibi bulutlarin
    arasindan indi ve Cypher'in omuzlarinin üzerindeki magaranin tavanini geçerek Cypher'a
    saplandi.
    Logos kutsamis olmasaydi, okun parlakligindan hepsi kör olacaklardi. Cypher yani Patos
    artik yoktu. Sadece ölmeden önceki zayif final çigligi titredi magaranin içinde.
    Çok yumusak, çok net ve sevgi dolu bir baska ses dedi ki..
    "Evinize hosgeldiniz"
    --------------------------------------------------------------------------------

    Bölüm III : Bir Kez Daha Dirilis
    Cypher'in yokedilmesinden sonra yesil sis kayboldu ve sag dönen Pianna Sövalyeleri,
    El Moradlilar tarafindan kapida büyük kutlama ve sevinç gösterileri ile karsilandilar.
    Onlarin kahramanlik öyküleri, pinardan akan sular gibi El Moradin her tarafina yayildi ve
    tapinaklarda Logos’un heykelleri yükseldi. Insanlik yeniden basarili oldu ve gelisti.
    Zaman ilerledikçe tek bir kisi bile Cypher'in yaptiklarini hatirlamaz oldu.Birçok kisi sehir
    duvarlari disina çikarak yeni kesifler yapti, insanlar mantar gibi çogalarak yeni bölgelere
    yerlesti, El Moradin disinda bir çok köy, kasaba ve sehirler insa edildi. Logos'un kutsadigi
    tarlalar ekildi ürünler biçildi.
    Ancak baris El Morad için sonsuza kadar sürecek degildi.

    Cpherin yokedilisinin üzerinden 20 yil geçmisti ve El Morad insanligin bas sehri olmustu.
    Baris ve huzurun getirdigi basarili ortam sayesinde güzel bulvarlar, muhtesem binalar ve
    karanlik dönemlerde hayatini kaybedenleri yasatmak için, yenilenen ve genisletilen sehir
    surlarina isimleri yazildi.

    Sehir etrafindaki birçok köy ve kasabada yasayan bir takim kisiler bu zenginlikten haksiz
    kazanç elde etmek için eskiyaliga ve saldirilara basladilar. Birçok konvoy saldiriya ugradi
    ancak Kral Manes halen yasarken bunlar çok fazla degildi.

    Kral Manesin uykusunda aniden ölümünden sonra yerine geçen oglu Paul çok genç ve
    tecrübesizdi, ülkeyi güvenlik altinda tutan Pianna Sövalyelerine kumanda etmekten acizdi
    ve o nedenle Konsülün lordlarinin yetkilerini artirdi ancak lordlarin çerisinde ülkede daha
    çok söz sahibi olmak isteyenler vardi ve bunlarin bir kismi baskinlari yapan eskiyalar ile
    isbirligi yaptilar. Bazilari vergilerin yükselmesine neden oldu ve bazilari da baski yaparak
    orduyu dagittilar.

    Ülkenin kötü durumundan mutlu olmayan ve konsülün kararlarina karsi çikan klan liderleri
    idam edildi. Kargasa ve düzensizlik ülkenin her yanini kapladi. Konvoylar daha çok saldiriya
    ugradi, maskeli katiller her yerde insanlari öldürmeye basladi ve kadinlar kocalarinin,
    ogullarinin yaninda tecavüze ugradi.

    El Moradin merkezinde kötülük yuvalari yapilanmaya basladi. Tüccarlar sehire giremez oldu,
    dükkanlar kapandi. Insanlar günlük ihtiyaçlarini karsilayamaz oldular. Yerlesik halkin
    çogunlugu evlerini ve esyalarini geride birakarak kaçtilar. Çiftçiler tarlalarini ekemediler.
    Ürünlerini toplayamadilar.Huzur ve barisin yerini çok kisa sürede kötülük ve kargasa aldi ve
    birçok çesitli hastalik bas gösterdi.

    Bütün bu yillar boyunca Paul ülkede neler oldugunu bilmeden, hizmetçileri ile sarayinda
    yasayarak geçirmisti. Her seyin yolunda gittigini zannediyordu. Konsülün ülkeyi iyi
    yönettigini düsünüyor ve insanlarin arasina karismaya gerek görmüyordu. Lordlar ona sehirde
    bir hastalik oldugunu ve doktorlarin tedavi ettigini, Paul ün saraydan ayrilmasinin tehlikeli
    olacagini söylemislerdi.

    Dignar, ülkesine sadik klan lideri, konsüle karsi geldigi için öldürülemsine karar verilen klan
    lideri, canli kurtulan az sayidaki klan savascisi ile El Moradin 2 günlük mesafesinde
    saklanmisti ve ülkede yasananlari üzüntü ile takip ediyordu. “Kral Paul artik 19 yasinda
    neden bunlari durdurmuyor, acaba o da onlarla birliktemi” diye düsündü ve bunu arastirmaya
    karar verdi. Eskiya kiligina girerek bir gece El Morada girdi ve saraya ulasti.

    Paul'ün nerede oldugunu ararken, konsül üyesi lord Bero'nun söylediklerini dinledi
    “ Kralim konsül ülkeyi çok güzel yönetiyor, halk çok mutlu ancak pis tasralilardan tuhaf bir
    hastalik geldi, siz sarayda bir süre daha bulunun biz hastalik geçince size kutlama töreni
    yapacagiz ve senlikler düzenlenecek” .

    Dignar bir süre daha gizlendi ve Bero gider gitmez krala kosarak önünde diz çöktü.
    “Kralim Bero yalan söylüyor. Sarayin duvarlarina çikin ve El Moradi seyredin” dedi.

    Paul bir merdiven yaptirarak sarayin duvarindaki surlarin üzerine çikti ve gördügü sey,
    pislik, yangin ve haydutlarin sarhos naralari oldu.

    Dignara “seni öldürtecektim ama gördügüm manzara korkunç, ülkeme ne oldu, bu hangi sehir,
    sanki baska bir yer, burasi El Moradmi” dedi. Sonra Dignari kolundan tutarak gel bana
    herseyi anlat” diye saraya ****ürdü.

    Yasli klan lideri Manes'in ölümünden sonra yasananlari bir, bir anlatti.
    Paul basini ellerinin arasinda tutarak aglamaya basladi. Babasinin sevgili sehri kaousun tam
    merkezi olmustu. “Pianna Sövalyelerini yeniden göreve çagirin” dedi Dignar,
    “ben de klanimi ve bana uyan klanlari toplayip geleyim. Bütün umudumuz bu.”

    Genç kral, yasli klan liderini dogru bularak söylediklerini yapmaya karar verdi.

    Cypher'a karsi kazanilan zaferden sonra, kendilerine tahsis edilen arazide insa edilmis
    büyük kalenin içerisinde yasayan Pianna Sövalyelerinin reisi Mutro idi. Kötülüge karsi
    yapilan savastan sonra geçen zamanda eski sövalyelerin hemen hepsi ölmüstü ve yasli
    Mutro reis seçilmisti. Dignari taniyordu, anlattiklarini dinledi ve sövalyelere dogru bagirdi.
    “Hepiniz ihtiyaç kalmayana veya ölene kadar , halkiniza hizmet etmek için hazir olun”.
    “Bu çagriya kulak verecek misiniz?”.
    Sövalyelerden gürültülü bir onay bagirisi yükseldi.
    DEVAMI
    “O halde demirci ocaklari yansin, zirhlarinizi parlatin, silahlarinizi bileyin ve yaglayin, atlarinizi
    agillarindan çikarin”
    Sehrin merkezinden alevler ve dumanlar yükseliyordu. Cansiz bedenlerden akan kanlarin
    keskin kokusu yüzünden atlari zaptetmek zorlasmisti. Konsüle bagli askerler ve haydutlar
    baslangiçta çok direnmislerdi ancak hemen hepsi yanlis tarafta bulundugunu anlamadan
    can vermisti. Az sayidaki haydut canli esir alinmis, Logos’u ululamak için yaptirilan anitin
    dibinde toplanmisti.
    Dignar ve ona katilan üç klan lideri can verinceye kadar çarpismislardi ve Pianna
    sövalyelerinden geriye ise küçük bir gurup kurtulmustu.
    Paul, anitin merdivenlerinin en üstündeki rahipler için yaptirilmis adak tasinin üzerine çikarak,
    karsisindaki manzaraya bakti. Çocuklugunun tertemiz yollari, balkonlarindan çesitli çiçekler
    sarkan, sokaklarinda çocuklarin nese ile oyunlar oynadigi, mutlu ve güler yüzlü insanlar ile
    dolu El Moradi simdi harabeye dönmüstü. Yas*** iç savasta ölenlerin cesetlerinden yayilan
    koku halen duruyordu. Kendisini dinlemeye hazirlanan yorgun, bitkin insanlarin yüzlerinde
    büyük bir keder okunuyordu.
    “El Moradin halki” diye gür bir sesle basladi konusmasina.
    “Bugün yillar süren gaflet uykusundan uyanisimin ilk günü, sizi bu zalimlerin eline birakmakla
    büyük bir hata etmisim” derken sol kolu ile anitin yan tarafinda, askerlerin arasinda elleri ve
    ayaklarindan zincirlenmis konsül lordlarini isaret ediyordu.
    Devam etti “Ancak beni de kandirdilar. Zaten çocuktum bir sey anlamiyordum. Ülkemde her
    sey çok güzel saniyordum. Bana hep öyle anlattilar. Beni bagislayin, bundan sonra babamin
    yolunu takip edecegime söz veriyorum. Logos sahidim olsun”.

    O ç****iz bitkin ve yorgun kalabalik sanki bir enerji dalgasinin etkisine girmis gibi canlandi ve
    yüzlerindeki bitkinlikten eser kalmadi, sevinçle haykirdilar “selam sana Kral, selam sana
    Logos”.
    Paul devam etti ve “bugünden itibaren vergileri düsürüyorum, artik tarlanizdaki ürünleri vergi
    diye vermeyeceksiniz. Evsizler El Morad surlari disinda sahipsiz kalmis yerlerde kendilerine
    özgürce kulübeler insa etsin, etrafini çevirsin, eksin biçsinler. Surlarin içerisinde evlerinden
    yerlerinden kovulanlar artik dönsün. Komsular el ele vererek evlerini tamir etsin. Sokaklari,
    caddeleri temizlesin. Klanlar bir araya gelsinler ve ülkemizi haydutlardan, katillerden
    temizlesinler ve bugünden itibaren eski konsülleri görevlerinden aldim. Yerlerine sizin
    seçeceginiz konsülleri koyacagim. Eski konsüller ülkemize ihanet ettikleri için en agir
    sekilde cezalandirilacak.
    ”Ertesi sabah kent merkezi tertemizdi, Kraliyet sarayina giden yolun baslangicinda yükselen
    bir platform yapilmisti ve 12 konsül üyesi boyunlarinda “suçlu” yazan tabelalar ile cezalarinin
    bedelini ödemeyi bekliyordu. Sövalyelerin liderinin el hareketi ile bir görevli platformun
    üzerine çikarak konsül lordlarinin suçlarini halka duyurdu. Cellatlar sira ile lordlari yere
    yatirarak baslarini kütüklerin üzerine yatirdilar. 12 balta ayni anda kalkti ve günesin isiklarini
    yansitarak hizla indi. Böylelikle uzun yillardir süren iç savasin bittigi ilan edilmisti.
    Paul’ü izleyen ve dinleyen sadece El Morad halki degildi, Logos yüzünde bir tebessümle
    yarattigi insanlarin yeniden derlenip, toparlanmasindan gayet hosnuttu ancak ogullari ve
    kizlarinin artik ilk yarattigi zamanki gibi saf ve temiz olamayacaklarini anlamisti.
    Patos/Cypher’in ugursuz gölgeleri çocuklarinin üzerinden asla yok olmayacakti.
    Insan irki yas*** kargasadan sonra yeniden birlesti ve normal hayatlarina dönmeye basladi.
    Fakat Patos’un unutulmus laneti insanlar üzerindeki tuhaf etkisini bir kez daha göstermeye
    basladi ancak bu defa sebep olacagi degisiklik önceki nesillerin hiç rastlamadigi türdendi hasta diye isaret edilen her insan digerleri tarafindan dövülüyor, iskence ediliyor, evlerinden,
    yuvalarindan atiliyorlardi. Bu yüzden hastaliga yakalananlar yer altindaki büyük kanalizasyon
    kanallarina kaçiyor digerlerinden kurtulmaya çalisiyorlardi.
    Kargasa artinca konsülün lord’lari bir araya gelerek karar aldilar. El Moradin içerisinde ve
    yakin köylerinde bu belaya yakalananlar, Karus bölgesine sürgün edildiler.
    Bölgenin arazisi çok büyüktü ve El Morad bölgesinden ayiran büyük Carnac denizi nedeni
    ile geriye dönmeleri çok zordu.
    Insanlik içerisinde bölünmenin baslangici.
    Zorla evlerinden köylerinden ailelerinden koparilarak yollara sürülen yedi binden fazla genç
    ve çocuk, klan savasçilari ve sövalyelerin alt tabaka askerleri gözetiminde 2 hafta yürütüldü.
    Hastaliktan ölen olmadi ancak zorlu yürüyüse dayanamayan bir çogu öldü.
    Ey Logos duy bizi.
    Evlatlarini terk etme
    Unutulmusun lanetinden kurtar
    Sen bizimlesin biz seninle

    Karus bölgesine ulastiklarinda geriye üç yüzden azi sag kalmisti. Bu kiyim katiller ve
    haydutlarin hüküm sürdügü kaos döneminde bile yasanmamisti.
    Yillardir bekledikleri “iyi haber” yerine, hastaliga yakalanmis ve çogu ölmek üzere olan
    gençleri sevgi ile kabul eden Breth köyü sakinleri hastaliga yakalananlarin sadece dis
    görünüs formlarinin degistigini biliyorlardi.
    Baslangiçta mahzenlerde, magaralarda gözlerden uzak tuttuklari çocuklar evlerine döneli
    çok olmustu. Insan formundan hiçbir degisiklik kaybetmemis yaslilar ile, görünüsü degismis
    çocuklari ve onlarin çocuklari bir arada huzur ile degirmenlerine ekinlerini ****ürüyor,
    hayvanlarini otlatiyor, su baslarinda keyifli sohbetler ediyorlardi.
    Yeni gelen bu zavalli sürülmüsleri de aralarina aldilar. Hepimizi Logos yaratti diyordu
    köyün en bilgesi. Lanete ugratilmislari da.
    Hastaligin iyilestirilmesi için yillardir ugrasan hekimler ve sifacilar birçok ilaç gelistirmisti.
    Bunlar lanetli hastaligi yok etmemisti ancak hastalari güçlendirmis, gelistirmisti. Bu güçlü
    nesil için tarlalari ekmek ve biçmek, yetistirdikleri hayvanlari idare etmek çok kolay oluyordu.
    Zaman içerisinde birbirleri ile evlenen hastaliga ugramis gençlerin çocuklari sokaklarda
    dolasmaya basladiginda Breth artik büyük bir kasabaydi.
    Bu yeni nesil irk anne ve babalarindan daha güçlüydü. Aralarindan bir kismi, hayvancilik veya
    çiftçilik yapmak istemediklerinden, genis Karus topraklarinda avlanmaya, Patos’un meydana
    getirdigi yaratiklarin soylarindan kalanlari avlamaya basladilar.
    Karuslular bu savasçi irka Tuarekler demeye basladi.
    Dövüsmekte çok büyük maharetler ve tecrübeler kazandilar. Büyüklerinin geleneklerinden
    gelme aliskanlikla, küçük savasçi gruplari bir araya gelerek Klanlar olusturdular. Sayica
    küçük klanlar gözcülük yaparken, büyük klanlar birleserek yaratiklara saldiriyor ve her
    defasinda basarili oluyorlardi.
    Böylece Brethin disinda da yaratiklarin saldirisindan korkmadan yasanabilecek bölgeler
    olustu. Buralara aileler yerlesti Bellua ve Linate. Bu iki kasabanin arasinda da Tuarek’lerin
    mola verdigi Roan Kamp.
    Breth artik Karus bölgesinin merkez sehri olmustu. Klan liderleri ve sehrin ileri gelenleri
    haftada bir toplaniyor, ortaklasa kararlar alarak uyguluyorlardi.
    Bir süre sonra bazilari denizin karsi yakasini merak ederek oraya geçmek istediklerinde,
    idareciler buna karsi çiktilar. Karsi yakadaki eski akrabalarinin onlara yaptiklari bir çogu
    tarafindan hatirlaniyordu ancak gençler inatçilikla israr ediyorlardi. Bunun üzerine yöneticiler
    toplandi. Bir konsey olusturdular ve karsi yakaya giderek eski baglarini yeniden canlandirmak
    istediler.
    Yirmi kisilik heyet El Morad bölgesine geldiklerinde karsilastiklari köylüler çigliklar atarak
    kaçti. Askerler ve savasçilar geldi. Insana benzeyen bu yesil derili, iri yari ve güçlü
    yaratiklardan daha önce hiç görmemislerdi


    Bölüm IV : Tuareklerin Efsanesi
    El Morada, alti gün alti gece gemi yolculugu ve bir gün, bir gece at sürümü mesafede,
    Karus diye adlandirilan genis çölleri, yüksek daglari ve sayisiz magaralari ile taninan
    bölgenin kuzeyindeki yüz kisiden biraz daha fazla sivilin yasadigi küçük Breth köyünde bir
    kisim çocuklarin kaos döneminde köyde konaklayan klanlardan ve askerlerden yakalandiklari
    hastaliktan dolayi vücutlarinin çesitli yerlerinde olusan bozukluklar nerede ise bütün
    vücutlarini kaplamisti. Köyün doktorlari ve sifacilari bu hastaliga çare bulamiyorlardi ve
    gençlerde de bu hastalik görünmeye baslamisti.
    Hastaligin bulastigi yerlerde deri sertlesiyor, yesile yakin renge dönüsüyordu. Dislerin ve
    kemiklerin yapisini da bozuyordu. Agir hasta çocuklar, diger çocuklar korkmasin diye
    evlerin mahzenlerinde, etraftaki magaralarda tutuluyordu.
    Hastaligi durduramayan köyün ileri gelen klan baskani, El Morad’a giderek Konsülden yardim
    istemeye karar verdi. Köylüler bu haberi sevinçle karsiladilar ve çocuklarini kurtarmasi için
    Logos’a daha fazla adak adadilar.
    Klan lideri konsül üyelerine konuyu açikladiginda, yasli bir konsül üyesi söze girerek ülkenin
    birçok yerinde bu hastaligin göründügünü ancak henüz hekimlerin çare bulamadigini söyledi.
    Klan liderine köyüne dönmesini ve iyi haberi beklemesini tavsiye etti.
    Paul yasli lord sarayina geldigi zaman onu karsilamak için acele etmedi. Iç baris saglandiktan
    sonra bir çok konu ile ugrasmisti ve aradan geçen 2 yil içerisinde artik o çevik ve kararli Kral
    rehavete kapilmisti. Bir çok konuyu danismanlarina havale ediyordu. Gençligin verdigi
    enerjiyi partiler, eglenceler düzenleyip sabahlara kadar eglenerek harciyordu. Bir gece
    öncesinde de böyle bir davet sabaha kadar sürmüstü ve uykusundan uyandirildigi çok önemli
    konuyu kendisine getirdikleri için de kizgindi.
    Yasli konsül üyesi kendisini nerede ise azarlayan kralin tavrindan mutsuz bir sekilde kaos
    döneminde bas gösteren fakat tedavi edilemedigi için çogalan hastaligi anlatti.
    Insanlik nesli bir kez daha tehdit altindaydi ancak bu tehdit silahlarin, zirhlarin yenemeyecegi
    türdendi.
    Paul ülkesindeki insanlarin hastaliga yakalandiklarini iç savas zamaninda da duymustu ancak
    bu konuda hiçbir sey yapmamisti. Danismanlari birçok defa bunu dile getirmeye çalismislardi
    fakat o bunu basit bir hastalik diye düsünüyor ve hekimler çare bulur diyordu. Oysa simdi
    duyduklarindan korkmustu. Ya bende hastalanirsam halkin arasina nasil çikarim.
    Nasil davetler
    düzenlerim diye düsünmeye baslamisti.
    Kralin çagrisi üzerine danismanlar toplandi ve fikir yürütmeye basladilar. Ülkenin dört bir
    yanindaki hekimleri ve rahipleri toplayarak bu hastaliga sifa bulunmasi için çalismalarina
    karar verdiler.
    Kralin sarayina bundan sonra hiç kimsenin giremeyecegini, saraya girmesi gerekenlerin önce
    kontrolden geçirilecegini hastalik belirtisi tasiyanlarin derhal kovulacagini duyurdular.
    Böylece aradan 4 yil daha geçti.
    Logos için yaptirilan yeni tapinaklar, hastaliga yakalananlarin adaklari ile dolup tasiyordu.
    Hekimler ve Rahipler hiçbir basari saglayamamisti. Kral artik sarayindan hiç çikmiyordu.
    El Morad surlarinin içerisinde hastalik her geçen gün artiyordu. Konsülün karari ile hangi
    sebepten olursa olsun ölenler surlarin bitisiginde yaptirilan büyük odun firinlarina atilarak
    yakiliyordu.
    Logos evlatlarina gelen bu bela nedeni ile kendisine yakaran binlerce rahibin çagrisini
    duyuyor ancak kendisinin de durduramadigi bu lanetli hastalik karsisinda sessizce izlemekle
    yetiniyordu.

    Ey Logos duy bizi.
    Evlatlarini terk etme
    Unutulmusun lanetinden kurtar
    Sen bizimlesin biz seninle


    Hastaliga yakalananlara, saglikli olanlar tarafindan yapilan saldirilar o kadar çogalmisti ki,




  • OOO Bunu Okuyocak Vaktim Yok Benim
  • quote:

    Orjinalden alıntı: keymen

    kardeş çok uzun kopyala yapış yapmaya gözüm kesmedi walla hem üyelik istemiyoki herkese açık ne reklamı adamların haberi bile yok belki duysalar kapatırlar ziyaretçilere

    ben nasıl yaptım peki sadece 2 dakka aldı hem super gunes arkadas da vermiş zaten arama yap da topic aç




  • sen rahatsızmısın aslanım begenmiyorsan okumasilahmı dayadık alnına cehennem ol git
  • quote:

    Orjinalden alıntı: bloder


    quote:

    Orjinalden alıntı: keymen

    kardeş çok uzun kopyala yapış yapmaya gözüm kesmedi walla hem üyelik istemiyoki herkese açık ne reklamı adamların haberi bile yok belki duysalar kapatırlar ziyaretçilere

    ben nasıl yaptım peki sadece 2 dakka aldı hem super gunes arkadas da vermiş zaten arama yap da topic aç



    neden bu kadar sinirleniyosun anlamıyorum çok aşırı tepki veriyosun bence




  • wardı ama sağol.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.