Şimdi Ara

Kalbin üstünde titreyen hüzün

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
10
Cevap
0
Favori
503
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Söz Başı
    Bismihû.
    Esirgeyen ve bağışlayan ALLAH'ın adıyla.

    Önce söz vardı, hayat sonradan geldi.
    Önce çile vardı ihsan arkadan geldi.
    Önce iştiyak, arkadan sebat geldi.


    Sözün yaratılışı Züleyha'nın yaradılışından evveldi.


    Âdem, ki ona bütün isimler öğretildi.

    Yûsuf'un kaderi Züleyha'ya tecelli.
    Züleyha'nın kaderi Yûsuf'a tecelli.

    Kuyu... Zindan... Kuyu... Zindan...
    Önce çile arkadan ihsan.

    Züleyha vazgeçti mi maşukundan?


    Mülk gibi söz de, ne senin ne benim...
    Cümle gibi aşk da ne senin ne benim...
    Söz de,
    aşk da,
    ne benim ne senin...
    Bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,
    ağustos göklerinde başımın üzerinden geçen bulut,
    mayıs gülü,
    ışıklı nisan yağmuru
    ne kadar ALLAH'tansa,
    mülk gibi söz de ve aşk da

    O'ndan...

    "Sen" tahtına yazıcı kimi oturtsan da,
    beşerî bir sevgili ya da cismanî bir aşk gibi görünen,
    hiçbir yol O'ndan özgeye çıkmıyor aslında, "gönül tahtına O'ndan özge sultan" olmuyor.


    Değil mi ki her şey O'ndan,
    gidecek yer yok O'ndan başka.
    Gelinen yer yok O'ndan başka.


    İnsan o ki, O'ndan başkasını sevemez sevginin mahiyeti icrabı, O'ndan başkasını bilemez bilginin mahiyeti icabı.

    Işık ki tek kaynaktan dağılır, ışığı yakın olan aydınlık, uzakta kalan karanlıktır. Her şeyin O'ndan olması, ve ışığın tek kaynaktan dağılıyor olması O'ndan başkasının bilinme ve sevilme ihtimalini tümden yok eder.


    Kimi zaman sevdiğimizin ne olduğunu bilmeden severiz. Ve insan henüz neyi sevdiğini bilmediği böyle zamanlarda O'ndan başkasını sevdiğini zannedebilir:


    Bir çiçeği, bir kuşu,
    denizi, yağmuru,
    gökyüzünü, yazıyı,
    yazıyı yazanı, kalemi tutanı,
    bir yaratılmışı hasılı.
    Söz gelimi Leylâ Mecnun'u, Şirin Ferhâd'ı,


    Züleyha&Yûsuf'u sevdiğini zannedebilir.


    Oysa sevmek, en fazla, neyi sevdiğini fark etmek demektir ve seven biraz da neyi sevdiğini bilendir.

    Çünkü ışığın kaynağı tektir ve kim aydınlığının kendinden menkul olduğunu iddia edebilir?


    Her aşk O'na çıkar sonunda,
    O'ndan başkasını sevmek imkânsız gibidir.
    Seven neyi sevdiğini bilse de bu böyledir,
    bilmese de bu böyledir.


    Bu yüzden değil mi ki kendini kaybetmek gibi görünen aşk, aslında kendini bilmek.
    İstese de insan O'ndan özgeyi sevme şansı yok.
    Şans sözcüğü yok lügatlerde bundan böyle.
    O'ndan özgeyi sevme ihtimali yok.
    Ve neyi sevdiğini bilenle bilmeyen arasındaki fark sadece bilmenin bilincinden ibaret.
    Küçük bir biliş farkı.


    Mülk gibi aşk da ALLAH'tan.
    Ruhun da O, kalbin de O, aklın da O.
    Tenin de O, canın da O, cismin de O.


    Ve aradan perdeleri kaldırarak O'nu bilmek olarak tanımlanan şey, bu seyr ü sefer, sadece O'nu bilmeyi bilmenin sancısından ibaret.

    Sevginin yanılgısı yok.
    Yanlış olan neyi sevdiğini bilmemek ve yolu yanlış çizmek.
    Hangi kaynaktan geldiğini suyun, hangi dağın üstünden döküldüğünü aydınlığın, bilmemek. Bilmemek yanlış kılar sevgiyi.


    Züleyha ki Yûsuf'u sevdi.


    İbtida, neyi ve kimi sevdiğini bilmedi.

    Sonra aşkın kaynağını bildi,
    Yûsuf'u değil, Yûsuf'ta tecellâ eden nuru sevdiğini fark etti.

    Yûsuf da, ki rüyasında güneş, ay ve on bir yıldız ona secde etmişti, bir kuyuya atılmış ve kendisine zindanda rüya yorumu verilmişti.

    Önce aşkın kaynağını bildi sonra nurun Züleyha sûretinde tecellâ ettiğini fark etti.

    Biri sûretten nura yükselirken diğeri nurun sûrette tecellâ ettiğini idrak etti.


    İşte bütün hikâye:
    Kim düştü kuyuya..?
    Yûsuf mu, Yakub mu, Züleyha mı?
    Zindan kimin kaderi..?
    Yûsuf'un mu, Yakub'un mu,Züleyha'nın mı?
    Yûsuf, Yakub ve Züleyha yok aslında.
    Hepsi bir, hepsi O bir, hepsi tek bir.

    Söylenmemiş Mesnevi kalmadı yer yüzünde.

    Her Yûsuf'u Züleyha, bir öncekinin hem aynı hem başkası.

    Bu nasıl mazmun diyor ya, kalbi dipsiz derinliklerde çoğalan Fuzuli, Farsça Divan'ının önsözünde, yani ki Mukaddime'sinde. Hiç kullanılmamış, diye kaldırıp atıyor ya bir imgeyi uykusuz kaldığı gecelerin sabaha değdiği yerde. Sonra aynı gecelerin aynı sabahlara değdiği yerde, bu kez, bu nasıl mazmun, diye yırtıyor ya kullanılmış olan bir başka mazmunu. Hem bilinen hem bilinmeyen, hem kullanılmış bir imge hem kullanılmamış bir imge; böyle olmalı ki sözün hükmü tam olsun. Eski zincire bağlanan bir halka, ama yeni, böyle olsun ki zincir kuvvetli olsun.
    Yine aynı ayna
    ve birkaç ruh
    hepsinin içinde mevcûd


    Züleyha'nın acısı acının Züleyha'sı.



    Yusuf ile Züleyha - Nazan Bekiroglu







  • Güzel bir yazı olmuş yine, her zamanki gibi Teşekkürler...
  • :)
  • quote:

    Orjinalden alıntı: eightysix

    Güzel bir yazı olmuş yine, her zamanki gibi Teşekkürler...


    Sagolun güzel insan.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe


    quote:

    Orjinalden alıntı: eightysix

    Güzel bir yazı olmuş yine, her zamanki gibi Teşekkürler...


    Sagolun güzel insan.





  • Cevabı ürkütücü bir soru bizim için Allah'ı sevmek. Biz; O'nun bize müjdecisine "Anam babam. canım sana fedâ olsun derken bile yalan mı söylüyoruz, samimi miyiz ?
    "Din samimiyettir" diyen peygamberin ümmeti olduğumuzu düşünen biz acaba samimi miyiz ?
    Cevabı ürkütücü bir soru bizim için bu. Çünkü canını vereceğini söylediğin peygamberin sünnetine ömrünü, onun sünnetini öğrenmeye zamanını, okumanı, ezberini ve beynini ayırmıyorsan; bu nasıl bir canı feda sözüdür ? Bu nasıl bir saadetin O'nun gibi yaşamaya çalışmakta O'nun gibi olmakta ve O'nun rabbine teslimiyette olduğuna imandır ?
    Dil ile ikrar var da kalp ile tastik ve yaşayarak lisan'ı hâl ile tasidik nerede... Kitaplıkta tozlanmış bir hayat hikayesi ve duvara asılıp bırakılmış bir Allah kelâmı mı bizim samimiyetimiz ve dindârlığımız.
    Sıradan bir bayanın sevgisi ile kederlenir şiirler yazar ve O'na kavuşmak için sürekli düşünceler kurar çareler araken, Allah aşkından söz etmek bizler için ne kadar doğru, ne kadar samimi ?
    Hangi sevgili bu kadar güzel bize kendine ulaşma yolu gösteriyor ? Eğer Allah aşkı, sevgisi kalbimde bir numara diyorsak hani O'na ulaşma düşüncesi, hani sürekli sevgiliyi düşünmek ? İşte bunlar beni korkutuyor. Allah'ım seni seviyorum demeye utanıyorum.






  • Bizler, insan olarak yaratilmis ve Allah'a iman ihtiyacini, dogustan kazandigimiz birtakim ihtiyaçlarla birlikte kazanmisiz. Acikir ve susariz. Yani yeme içme ihtiyacini, vazgeçilemeyecek bir sekilde duyariz. Iste inanma ve ibadet etme ihtiyaci da bunlara benzer ve disariya vurulmasa bile, derinden derine hissedilir.
    Ilim, imani gerektirir ve bizlere Rabbimizi bulmakla yardimci olur. Bu noktada, aklimiza gelen soru sudur. Ilmin isiginda Allah'a iman nasil olmalidir? Ve nasil anlayis içinde olmak gerekir? ...
  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch



    Cevabı ürkütücü bir soru bizim için Allah'ı sevmek. Biz; O'nun bize müjdecisine "Anam babam. canım sana fedâ olsun derken bile yalan mı söylüyoruz, samimi miyiz ?
    "Din samimiyettir" diyen peygamberin ümmeti olduğumuzu düşünen biz acaba samimi miyiz ?
    Cevabı ürkütücü bir soru bizim için bu. Çünkü canını vereceğini söylediğin peygamberin sünnetine ömrünü, onun sünnetini öğrenmeye zamanını, okumanı, ezberini ve beynini ayırmıyorsan; bu nasıl bir canı feda sözüdür ? Bu nasıl bir saadetin O'nun gibi yaşamaya çalışmakta O'nun gibi olmakta ve O'nun rabbine teslimiyette olduğuna imandır ?
    Dil ile ikrar var da kalp ile tastik ve yaşayarak lisan'ı hâl ile tasidik nerede... Kitaplıkta tozlanmış bir hayat hikayesi ve duvara asılıp bırakılmış bir Allah kelâmı mı bizim samimiyetimiz ve dindârlığımız.
    Sıradan bir bayanın sevgisi ile kederlenir şiirler yazar ve O'na kavuşmak için sürekli düşünceler kurar çareler araken, Allah aşkından söz etmek bizler için ne kadar doğru, ne kadar samimi ?
    Hangi sevgili bu kadar güzel bize kendine ulaşma yolu gösteriyor ? Eğer Allah aşkı, sevgisi kalbimde bir numara diyorsak hani O'na ulaşma düşüncesi, hani sürekli sevgiliyi düşünmek ? İşte bunlar beni korkutuyor. Allah'ım seni seviyorum demeye utanıyorum.


    güzel özetlemişsin :/




  • quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe



    Bizler, insan olarak yaratilmis ve Allah'a iman ihtiyacini, dogustan kazandigimiz birtakim ihtiyaçlarla birlikte kazanmisiz. Acikir ve susariz. Yani yeme içme ihtiyacini, vazgeçilemeyecek bir sekilde duyariz. Iste inanma ve ibadet etme ihtiyaci da bunlara benzer ve disariya vurulmasa bile, derinden derine hissedilir.
    Ilim, imani gerektirir ve bizlere Rabbimizi bulmakla yardimci olur. Bu noktada, aklimiza gelen soru sudur. Ilmin isiginda Allah'a iman nasil olmalidir? Ve nasil anlayis içinde olmak gerekir? ...


    Allah bizi nefsimizin ve şeytanın şerrinden korusun. Hayatımızı idame ettirmek için araç olan şeyleri amaç haline getirmekten korusun bizleri.
    Söylediğin gibi ilim en güzel azık bizim için. Son şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi (< Allah ondan razı olsun> / yanılmıyorsam oydu ) ilim öğrenmek için ırak ya da bağdata gittiğinde üzerinde olmadığından acıktığında kütüphaneye gider ve kitap okurmuş. Kitap okurken açlığı unutturan bir ilim aşkı. Nasıl özeniyorum bunlara. İnşaallah Allah bana da, bize de nasip eder bunu.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch


    quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe



    Bizler, insan olarak yaratilmis ve Allah'a iman ihtiyacini, dogustan kazandigimiz birtakim ihtiyaçlarla birlikte kazanmisiz. Acikir ve susariz. Yani yeme içme ihtiyacini, vazgeçilemeyecek bir sekilde duyariz. Iste inanma ve ibadet etme ihtiyaci da bunlara benzer ve disariya vurulmasa bile, derinden derine hissedilir.
    Ilim, imani gerektirir ve bizlere Rabbimizi bulmakla yardimci olur. Bu noktada, aklimiza gelen soru sudur. Ilmin isiginda Allah'a iman nasil olmalidir? Ve nasil anlayis içinde olmak gerekir? ...


    Allah bizi nefsimizin ve şeytanın şerrinden korusun. Hayatımızı idame ettirmek için araç olan şeyleri amaç haline getirmekten korusun bizleri.
    Söylediğin gibi ilim en güzel azık bizim için. Son şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi (< Allah ondan razı olsun> / yanılmıyorsam oydu ) ilim öğrenmek için ırak ya da bağdata gittiğinde üzerinde olmadığından acıktığında kütüphaneye gider ve kitap okurmuş. Kitap okurken açlığı unutturan bir ilim aşkı. Nasıl özeniyorum bunlara. İnşaallah Allah bana da, bize de nasip eder bunu.



    Yürekten âmin, âmin, âmin...

    Kainata baktigimizda, her ne tarzda olursa olsun, en küçük bir zerreden, yildir ve galaksilere kadar herbir seyin, herbir mahlukun belirli bir nizama, belli bir programa bagli olarak var oldugunu ve varligini devam ettirdigini görürüz. Aslinda bu görüs ve bu anlayisimizdir ki, biz insanlara, diger bütün varliklardan ayri bir mevki vermektedir. Öyle ki, bizim o mevkide kalisimiz ve o mevkiye liyakatimiz, ancak, kainattaki o program varligini sezebilmemize ve anlayabilmemize baglidir. En küçük varlik olan atomdan, hatta onu da meydana getiren parçaliklardan dev yildiz ve galaksilere kadar herbir varligin böyle bir programin eseri oldugunu bilmemize baglidir. Bu programa kendimizin de dahil oldugunu bilip, kendi programimizdaki hususiyetin suuru içinde olmamiza baglidir. Bunu bize saglayan ise sadece ilimdir, ilim...




  • 
Sayfa: 1

Benzer içerikler

- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.