Şimdi Ara

KENDİ HİKAYEMİZİ YAZIYORUZ

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
6
Cevap
0
Favori
498
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Konu dışında tek tük kendi hikayelerini yazanlar oluyor. Eğer yazı yeteneğinizin iyi olduğunu düşünüyorsanız buraya kendi hikayenizi yazın.Eğer beğenilirse ikinci bölümden devam edersiniz.



  • Hikaye konusunda iyiyimdir. Ama hiçbir zaman fantastik roman okuyan bir kitleyle karşılaşmadığım için soğudum yazmaktan.
  • ben hikayemi yazmaya kalksam 10 cilt kitap oluşur be.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: inanç_turasay

    ben hikayemi yazmaya kalksam 10 cilt kitap oluşur be.

    Kısa hikaye o zaman
  • Bir aralar yazdığım bir hikayem vardı...


    - KARANLIĞI ÖLDÜREN ADAM- Yazan: İbrahim Can Şentürk
    BÖLÜM I:TETİĞİ ÇEKMEK
    Herşey küçük bir parmak hareketi ile başlamıştı...
    2025 yılının Türkiyesi bambaşkaydı.Solcu ve Sağcı çatışmaları giderek kızışıyordu.Her yerde patlayan bombalar ve silahlı saldırılar devleti kaosa sürüklüyordu.Bütün bunlardan tek bir insan sorumluydu.Sözleri ile insanları kolayca kandırabiliyordu,karşısına çıkan insanları hapse attırıyor,susturuyordu.Tarihteki en büyük yolsuzluğu yapmış olan bu adam şeytanın insanlaşmış haliydi sanki.
    Durdurulması gerekti...
    Ankara TOKİ evleri...
    Yoğun bir kalabalık toplanmıştı.Hepsi şeytanın sözlerini dinlemek için oradaydı.Dilinden zehir akıtıyordu.Körelmiş beyinleri daha da fazla köreltiyordu.Fakat bu şeytanlık bugün son bulacaktı...
    Aynı anda bir balta optimum alışveriş merkezinin çatı katının kapısını parçalamıştı.Kapıyı fazla zorlamadan açtı ve eğildi.Çatıya çıktığında yavaşça sürünmeye başlamıştı.Kafasını hafifçe kaldırdı.Sırt çantasından dürbününü çıkardı ve 15 x zoom yaptı.Kürsüye çıkmış halkı uyutan şeytanı görebiliyordu.İş zamanı gelmişti artık.Dürbünle diğer binalara baktı ve başka keskin nişancı aradı.2 tane yan binada 2 tanede siyasetçi bozuntusunun açılışını yaptığı 15 katlı binanın yanındaki binanın çatısındaydı.Çok hızlı olmalıydı.Sırtındaki ahşap kaplama SVD Dragunov yarı otomatik keskin nişancı tüfeğini çıkardı.Görünmeden siper aldı ve namluyu usulca uzattı...
    Aşağılık herifin kafasını çok net görebiliyordu.Çok heyecanlıydı.Elleri titriyordu,bu da tüfeğin dürbünün kaymasına neden oluyordu.Acaba vazgeçmelimiydi?Hayatında ilk defa bir insan öldürecekti.Fakat o pislik yüzünden ailesini kaybetmişti.Artık harekete geçmenin zamanıydı.Kafasındaki tüm düşüncelerden sıyrıldı.Derin bir nefes aldı ve tetiği çekti...
    İşte herşeyi başlatan hareket buydu.Küçük bir parmak hareketi...
    Ve işte o an genç suikastçi için ağır çekimde olmuştu sanki.Tetiğin çekildiğinde çıkardığı ''klik'' sesi.Ateşleme ve merminin namludan çıkışı ve hedefi tam alnının ortasından vurması.Fışkıran kanın insanların yüzüne sıçraması ve koyunlaştırılmış halkın yalancı çobanını kaybetmesi...
    Birdenbire çığlıklar ve haykırışlar heryeri kapladı.Artık kaçış zamanıydı.Tüfeğini özel yapım bir gitar kutusuna sığdırdı ve baltayla parçaladığı kapıdan aşağı kata indi.Bügün alışveriş merkezinin kapalı olduğu gündü.Çünkü daha birkaç gün önce buraya bombalı bir saldırı düzenlenmişti.O günden beri müşterilere kapalıydı.Sadece güvenlik görevlileri ve tadilat işçileri vardı.Yine de dikkatli olmalıydı.Çünkü güvenlik görevlilerinin hepsi silahlıydı.Hepsinin yanlarında colt 45 tabanca vardı ve büyük ihtimalle bu yabancıyı gördüklerinde ateş etmekten çekinmeyeceklerdi.Ve genç suikastçi bu adamları vurmamalıydı.Onun ana görevi Ahmet Çakıcı adındaki Siyasetçiyi öldürmekti ve bunu başarmıştı.Sessizce yürüyen merdivenlerin olduğu kısma geldi.Etrafı kolaçan etti ve çalışmayan merdivenlerden aşağıya doğru indi.Sessizce yürürken bir ses duydu.Ses uzaktan yaklaşarak
    geliyordu.Temizlik işçilerinin kullandığı temizlik makinası sesine benziyordu.Bir köşeye sindi ve siyah pantolonundan gümüş kaplama cep bıçaklarını çıkardı.Çok dikkatli olmalıydı çünkü eğer farkedilirse hademeyi saf dışı bırakması lazımdı.Bunuda onu öldürmeden veya fazla yaralamadan yapmalıydı.Fakat şükürler olsun bıçaklama konusunda mükemmel eğitimliydi.İnsanın hayati noktalarını iyi biliyordu.Bunu kendi yararına kulllanabilirdi.Gerçekten bir hademe yaklaşıyordu.Islık öttürerek gelen hademenin sesi iyi duyuluyordu.Suikastçi ani bir hızla kendini iskender lokantasının içine attı ve hademenin gitmesini bekledi.5 dakika sonra hademe yarım yamalak bir ış bırakarak asansöre bindi.Suikastçi cep bıçaklarını kılıflarına koydu ve yoluna devam etti.Fakat ayağı yanlışlıkla kaygan zemine denk geldi ve kolunun üstüne düştü.Bir çatırtı duyuldu ve suikastçi canhıraş bir çığlık attı.Bu çığlık onun yakalanmasına neden olablirdi.Sürünerek bir giyim mağazasına girdi ve soyunma kabininde beklemeye başladı.Bir süre sonra gerçekten de etraf güvenlik görevlisi dolmuştu.Seslerini duyabiliyordu.Eğer yakalanırsa işi bitecekti.Şansının yaver gitmesi lazımdı.Çünkü daha yapılacak çok iş vardı.Bir süre sonra suikastçinin saklandığı soyunma odasının kapısı açıldı.Güvenlik görevlisi suikastçiyi görmüş elini silahına atmıştı.Artık yapacak bir şey yoktu suikastçı bıçaklarını çekti ve adamın üstüne atıldı...
    I.Bölümün sonu
    BÖLÜM II: BEKLENEN HABER

    Bıçakları var gücüyle savurdu. Gümüş saplı bıçağın biri güvenlik görevlisinin bacağına, bir diğeri ise öbür bacağına saplanmıştı. Adam yaşayacaktı büyük bir ihtimalle çünkü hayati bölgeleri bilerek ıskalamıştı. Amacı öldürmek değil görülmeyi önlemekti. Adam yere düştü ve tam acı içinde bağıracakken bir elin ağzını kapadığını hissetti. Suikastçi adamı soyunma odasına kapadı ve telsizini aldı. Adamın sesinden konuşmayı prova etti. Birkaç denemeden sonra güvenlik görevlisinin sesine benzeyen kalın bir ses ile konuşmayı başardı. Telsizin TALK düğmesine bastı ve konuştu.

    -Burası alışveriş merkezinin ikinci katı beni duyuyormusunuz?

    Sesi sanki acı çeker gibi çıkıyordu. Telsizden yanıt geldi

    -Evet, seni duyuyoruz. Cevap ver.

    -Ben'' Suikastçi soyunma odasına kapattığı adamın kimlik kartına baktı. Osman Vargüç yazıyordu''.Osman Vargüç. Saldırıya uğradım bacağımdan bıçakladılar.

    ''Telsizdeki adamın sesi birdenbire değişmişti.''

    -Ne! Kim yaptı bunu? Neredesin şu an Osman?

    -İkinci kattayım. LCW nin soyunma kabinlerinden birindeyim. Adam beni buraya kapattı. Kan kaybediyorum. İlk yardım kitiyle gelmeyi unutmayın.

    -Osman? Beni duyuyor musun Osman? Hemen oraya geliyoruz dayan.

    Suikastçinin planı işe yaramıştı. Şimdi tüm güvenlik yaralı Osman'a yardım için gelecekti ve ikinci kat haricinde her yer boş kalacaktı. Gitar kabını alıp hızlı adımlarla hademelerin kullandığı asansörden birinci kata indi.

    Tam planladığı gibi etrafta kimse yoktu. Dikkatli adımlarla çıkış kapısına doğru yöneldi. Döner kapıydı bu. Ve sonunda temiz hava yüzüne vurmuştu. Ahmet Çakıcı'yı vurduğu kürsüye dürbünüyle baktı tekrar.Kalabalık hala ordaydı. Sağlık görevlileri Ahmet'i çoktan götürmüştü bile fakat kan izleri hala kürsüdeydi. Artık gitme zamanıydı. Açık otopark'a gitti ve Siyah Transporter'ına atladı. Arabayı çalıştırdı ve gitar kabını yan koltuğa koyarak yola koyuldu. Şahin maskesini de suratından çıkardı ve torpido gözüne koydu.Tanınmamak için taktığı bu maske yüzünde iz bile bırakmıştı artık. Artık uzun bir yol bekliyordu onu. Fakat o her zaman uzun yolculuklarından keyif almıştı. Hatta en büyük hayali büyük bir karavan satın alıp arkadaşları ve sevgilisi ile birlikte ülkeyi dolaşmaktı. Düzeltme,öldürülen sevgilisi ile...

    2 saat sonra karnı guruldamaya başlamıştı. Yemek yemeyeli uzun bir zaman olmuştu. Birkaç kilometre yol aldıktan sonra,Yasa dinlenme tesislerinde bir mola verdi.Siyah ceketini ve cep bıçaklarını arabada bıraktı.Ceket olmadan zayıf ve sıska biriydi. Ayrıca bebek yüzlüydü,genelde tüm seri katiller bebek yüzlü olurdu fakat o daha masum duruyordu.Birdenbire en sevdiği şarkı olan Bringing on the heartbreak çalmaya başladı. Deff leppard'ın en sevdiği şarkısıydı bu.Normalde metal dinlerdi fakat bu şarkıya bayılırdı.Bunu ona babası dinletmişti.Elini pantolonunun cebine attı. Cep telefonundan geliyordu bu şarkı.Dinlenme tesislerinde genelde anlamsız pop şarkıları çalınırdı. Bazen hiç şarkı çalmazdı. Telefonunun kapağını açtı ve gelen boğuk sese kulak verdi.

    -Aferin dostum iyi iş. Paranı ne zaman istersin? Çek yazayım mı?

    -Bu işi para için yapmadığımı biliyorsun.

    -Ah doğru. Senin kendi özel nedenlerin vardı. Dinle dostum Melisa'ya olanlar için hepimiz çok üzgünüz fakat yapabileceğimiz bir şey yok biliyorsun. O şerefsiz tek sözü ile hepimizi idam ettirebilirdi. Sen doğru olanı yaptın merak etme. Er ya da geç birinin bunu yapması lazımdı. Kardeşlik seninle gurur duyuyor.

    -Teşekkür ederim. Onur duydum.

    -Asıl biz teşekkür ederiz ''karanlığı öldüren adam.''

    -Karanlığı öldüren adam mı?

    -Yaptığın iş için sana yeni bir kod adı bulduk. ''Şahin kafa''dan sıkıldığını düşündük. Sevmedin mi yoksa?

    -Hayır,sadece bir anlık garibime gitti. Karanlığı öldüren adam...

    -Evet umarım beğenirsin. Benim kapatmam lazım dostum. Kardeşliğe ne zaman gelirsin?

    -Daha Ankara'dan çıkamadım. Yolum daha uzun.

    -Allah aşkına 2.5 saatte Ankara'dan çıkamadın mı?

    -Üstümü değiştirmem gerekti. Pantolon ve gömlek aldım.

    -İyi tamam. Hadi kendine iyi bak. Yola dikkat et.

    -Merak etme ederim. Herkese selamımı söyle.

    -Onlarında selamı varmış.Hadi hoşça kal

    -Hoşça kal.

    Telefonunu kapadı. Dinlenme tesisine girdi içeri girer girmez kaşarlı gözlemenin kokusu yüzüne vurdu. Susurluk ayranı da müthiş kokuyordu. Bir kaşarlı gözleme ve ayran sipariş etti ve beklemeye başladı. İçerideki herkes geniş ekran Plazma televizyondaki habere bakıyordu. Bazılarının gözleri yuvalarından fırlamıştı. Haberde Kumral bir spiker konuşuyordu.

    -Şu an Ankara'dayız.Başbakan Ahmet Çakıcı burada suikasta uğradı. Ateşin nereden açıldığı bilinmiyor. Şimdilik kimin saldırdığı bilinmiyor. Fakat çok geçmeden katil zanlısı yakalanacaktır. Başbakan şu anda Yoğun bakımda.

    Kaşarlı gözlemesi ve buz gibi ayranı önüne geldi. İştahla yemeye başladı. Ayran tuzlu ve tam kıvamındaydı. Gözlemenin altı biraz yanmıştı fakat tadı yine de müthişti. Tereyağının kokusu iştahını açıyordu. Birkaç dakika sonra Eli şişmiş karnının üstünde dolaşıp duruyordu. Yemeği bitirmiş bir de çay söylemişti. Taze demli çay gayet lezzetliydi. Çayı yudumlarken başka bir haber başlamıştı. Haber de GATA hastanesini gösteriyordu. Bu sefer Hastanenin önünde sarışın uzun boylu alımlı bir spiker vardı. Konuşmaya başladı.

    -Şu an başbakanın kaldırıldığı GATA hastanesinin önündeyiz. İçeriye basın mensuplarını almıyorlar. Başbakan hala yoğun bakımda.

    Çayını bitirdiğinde beklediği haber gelmişti artık.

    -Ve beklediğimiz haber geldi.''spiker neşesini saklamaya çalışıyordu fakat kahkaha atıp havada takla atmamak için kendini zor tutuyordu.''Başbakan maalesef kurtarılamadı...bunu üzgün görünen bir yüz ifadesi ile söylemişti...

    Dinlenme tesisi birden gürültüyle doldu. İnsanlar bağırıp duruyor. Bazıları bu habere sevinip ''oh be'' diyor bazıları ise ''hainler! Alçak herifler.''diye bağırıp duruyordu. Yalancı çoban'ın aptal koyunları ölü çoban'ın ardından yas tutmaya başlamıştı. Kendi özgür iradelerini kullanarak hareket etmeyi öğrenmeleri çok uzun süremezdi...

    Suikastçi oturduğu yerden gülümsemeye başladı. Kollarını kavuşturmuş. Dev ekran televizyona büyük bir keyifle bakıyordu. Ahmet Çakıcı yaptıklarının bedelini bu dünyada kafasını yaran tek kurşunla ödemişti. Sıra öbür dünyadaydı. Karanlığı öldüren adam ilk zaferini elde etmişti. Yalancı çobanı vurmuş. Halkı kurtarmıştı. Bu beyin yıkamanın etkisinden kurtulmak çok uzun sürmemeliydi. Belki halkı eğitmek için bir kurs bile açılablirdi. İntikamını aldığına o kadar çok keyifliydiki. 2 çay daha söyledi. Sonra doymuş bir mide ile dinlenme tesislerinden ayrıldı. Arabasına bindi ve yola koyuldu...

















    BÖLÜM III: BEKLENMEYEN MİSAFİRLER
    Karanlığı öldüren adam yada kısaca ‘’K.Ö.A’’ 5-6 saatten beri yoldaydı. Hava artık serinlemeye başlamıştı. Otobanda giderken bir yanda radyodan haberleri dinliyordu. Haberlerde sadece Başbakan’ın ölümü ile ilgili haberler vardı. OGS’den geçti ve İstanbul’a gelmişti artık. Telefonu bir daha çaldı. Boğuk ve kalın bir ses vardı telefonda. ‘’Kaç saat kaldı varmana?’’ diye sordu telefondaki adam. K.Ö.A cevapladı ‘’İstanbul’dayım .1 saat sonra orada olurum. Sen beni merak etme.’’ Telefondaki ses yanıtladı ‘’ Tamam hadi kendine iyi bak kazasız belasız gel’’. ‘’Umarım’’ dedi K.Ö.A. Telefonu kapadı. 1 saat sonra Kardeşliğe varmıştı. Kardeşlik gizli bir teşkilattı. Ülkeyi kaosa götürebilecek durumlarla ilgileniyorlardı. K.Ö.A,Kardeşliğin kıdemli üyelerinden birisiydi. 5 sene boyunca özel ve zorlu bir eğitimden geçmiş ve sonunda Kardeşliğe tam üye olmuştu. Eğitimi CQC (Close quarters Combat =Yakın savaş teknikleri),Kamuflaj, hızlı koşma teknikleri,Yüzme,Tabanca, Taramalı tüfek, Keskin nişancı tüfeği ve İlk yardım konusunda Uzmanlaşmıştı. Yaşadığı özel bir anı yüzünden Kardeşliğe katılmıştı. Kardeşlik ilk baş onu küçümsemişti çünkü zayıf ve çelimsizdi. Fakat müthiş bir azmi vardı. Zorlu eğitimi boyunca hiç boyun eğmemiş. Herşeye göğüs germişti. Ve sonunda Tam üyeliğini kazanmıştı. Üye olduğu zamandan beri suikast görevleri almamıştı. Casusluk, Adam kaçırma, Bilgi çalma ve benzeri görevler almıştı. Aldığı bu görevi başarıyla tamamladığı için Kardeşlik tarafından nasıl karşılanacağını düşünüyordu. Düşünceli bir şekilde kapıyı açtı ve içeri girdi.

    Beklediği karşılamayı alamamıştı. Herkes kendi işiyle uğraşıyordu. Hemen ona görev veren Sabotaj timinin başkanı Mahmut Taşkeser’in ofisine çıktı. Kapıyı çalıp yavaşça içeri girdi. Mahmut onu güler yüzle karşılamıştı. Esmer, kısa boylu fakat iri yarı bir adamdı.Timin geneli ondan korkardı. Fakat Mahmut , K.Ö.A’ya hep baba şefkatiyle yaklaşmıştı. Ailesini kaybetmesinin acısını dindirmek istiyordu. K.Ö.A’da onu babası gibi görüyordu. Saygısından dolayı sürekli ona ‘’efendim’’ diye hitap ederdi.

    K.Ö.A ‘’verdiğiniz görevi tamamladım efendim’’dedi. Mahmut güler yüzüyle ‘’biliyorum evladım. Buna emin ol ki ülken seninle gurur duyuyor.’’diye yanıtladı. K.Ö.A bunu duyduğuna sevindi. Suikast sırasında görülmekten veya bir şekilde izinin bulunmasından çok korkuyordu. Bu korkuyu bir türlü yenemiyordu. Fakat Kardeşlik üyelerinin hepsi kendi alanlarında uzman insanlardı. Bayan üyeleri bile vardı. Ve genelde en başarılı olanlar onlar olurdu.
    K.Ö.A Bayan üyelerle iyi geçinirdi. Bazen beraber göreve çıktıkları bile olurdu. Cazibelerini nasıl kullandıklarını ve bir ölüm meleği gibi kurbanlarını nasıl saniyelik bir hızla etkisiz hale getirmelerine –çoğu zaman ölüm oluyordu bu-Tanık olurdu. Görev yaparken onlarla tartışmaya düşmezdi. Çünkü onlardan korkardı. Genelde çoğu erkek üye onlardan korkardı. Bir keresinde erkek ile bayanlardan biri tartışırken. Kız,adamın boğazını tek hamlede kesmişti. O anlardan beri erkekler kadınlara karşı temkinli davranırlardı.
    Mahmut, K.Ö.A’ya 2 haftalık izin verdi. Oldukça zorlu bir görevi başarmıştı çünkü. Ve biraz dinlenmesi gerektiğini düşündü. Artık duruma göre yeni görevler verecekti ona. K.Ö.A Altınoluk’taki yazlığına yerleşecekti. Ağustos sıcağı hiç çekilmezdi. Kendiside inziva’ya çekilmenin yararlı olduğunu düşünüyordu.
    5 gün sonra…K.Ö.A’nın Altınoluk’taki yazlığında.
    K.Ö.A tatilini elinden geldiğince iyi kullanıyordu. Sürekli yüzüyor. Dolaşıyor. Akşamları balık lokantalarında ve ızgara lokantalarında yemek yiyordu. Her şey onun için iyi gidiyordu. Bir gün akşam vakti yine evine geldi. Tüm gün boyunca yüzmüştü. Kolları ağrımaya başlamıştı. Karanlık yatak odasına girdi pencereleri açtı ve yatağa uzanıverdi. Şimdi başbakan’ın suikastı ile ilgili gelişmeleri düşünüyordu. Acaba ne olmuştu. Kamera kayıtlarından kim olduğunu bulabilmişler miydi. Fazla dikkatsiz olduğunu düşünüyordu. Kardeşlik’ te gizlenme ve sessiz suikast sınavlarında notu gayet yüksekti fakat sürekli başaramadığını düşünmek içini yiyordu. Üstüne bir ağırlık çökmüştü. Nefes almakta bile zorluk çekiyordu. Banyo yapmayı düşündü. Hem düşüncelerinden hem de kirlerinden arınırdı. Birkaç dakika sonra tıpkı yeniden doğmuş gibiydi artık. Rahatlamış bir şekilde yatağa uzandı ve gözlerini kapattı.
    Tam uykuya dalacakken kapının açıldığını duydu ve aniden yataktan kalktı. Çekmecesinden gümüş kaplama bıçaklarını ve tabancasını aldı. Bıçaklarını kılıfına koydu ve duvara yüzünü dönüp beklemeye başladı. Ayak seslerinin yaklaştığını duydu ve son anda adamın önüne çıktı. Siyahlar içersisinde bir tim görevlisiydi. Hangi tim olduğunu bilmiyordu. Adam kendisine silah doğrulttu. K.Ö.A kendini yere attı ve adamı bacağından vurdu. Adamın silahını aldı. Yarı makineli bir tüfekti bu. Hem hafif hem de seri. Pencereden dışarı baktı. Siyah bir minibüs gördü. İçinden 3 adam çıktı. Hepsi silahlıydı. Mutfağa saklandı ve adamların gelmesini bekledi. Adamlar eve daldı ve her yeri aramaya başladı. Hareket eden tek bir şey görse vuracaktı büyük bir ihtimal. Yazlık tripleks olduğu için ayrıldılar. Bu K.Ö.A’ın işine geldi. Tek başlarına olduklarında daha güçsüz olacaklardı. Adamın biri yatak odasına diğer tavan katına çıktı diğeri ise 1 nci katta saklandı. Elektriği kesmişlerdi etraf karanlıktı. K.Ö.A bıçaklarını çekti. Yaklaşan adamın sesini duyabiliyordu. Mutfak kapısına dayanmış bekliyordu. Tam adam içeri girecekken dönüp bıçaklarını adama savurdu. Fışkıran kanın sesini çok net duyabiliyordu. Adamın gece görüş gözlüğünü aldı ve üst kata çıktı. Gözlük her şeyi gayet net gösteriyordu. Adamın sesinin çıkmaması için sessizce öldürmesi lazımdı. Adamın yatak odasından çıktığını gördü. Hemen banyoya saklandı. Adam banyoya doğru geliyordu. Kapıyı açtı ve içeri girerken bir bıçak sesi duydu ve yere düştü. Kurbanlık koyun gibi kan fışkırıyordu boğazından. Artık bir adam kalmıştı. K.Ö.A öldürdüğü adamı banyo küvetine koydu ve perdeyi çekti. Sonra çıktı. Artık silah kullanabilirdi. Çatı katına doğru çıktı. Etrafta kimse yoktu. Tam aşağıya inerken sırtında bir yanma hissetti. Elini sırtına götürdü ve elinin kana bulanmış olduğunu gördü. Vurulmuştu. Adam büyük ihtimalle saklanmış. Geldiğini duyunca da onu vurmuştu. K.Ö.A’ın gözleri kararmaya başladı. Yavaş yavaş bilincini kaybediyordu. Fakat burada düşemezdi. Adam onu yakalar ve büyük ihtimalle kaçırırdı. Arkasında bir ayak sesi duydu. Hemen döndü ve arkasında ne varsa taramaya başladı. Gözlerini yavaşça aralamaya çalıştı ve yerde yatan bir ceset gördü. Herkesi temizlemişti artık. Fakat dayanacak gücü kalmamıştı. Kan kaybediyordu. Cep telefonundan Mahmut taşkeser’i aradı ve saldırıya uğradığını söyledi. Mahmut’un sesi çok telaşlıydı. Bunu kimin yaptığını öğreneceklerine söz verdi. K.Ö.A artık bilincini kaybediyordu. Yere çöktü ve gözleri kapandı. En son duyduğu ses bir siren sesiydi...
    Bölüm 4: Hastane ziyareti...

    Balıkesir, Atatürk devlet hastanesinde...

    Karanlığı öldüren adam 4 aydan beri hastanedeydi. Omuzunda açılan yara artık yavaş yavaş iyileşmeye başlamıştı. Şimdi aklında sadece niye saldırıya uğradığı yatıyordu. Ona saldıran adamlar tam donanımlıydılar. İlk baş TSK'dan olduklarını düşündü fakat sonra adamların birinin garip şekilli bir rütbe taktığını görmüştü. Bunlar Türkiyeden olamazdı. Derin derin düşünürken omuzundaki yara birden yanmaya başladı. Hemşireyi çağırma düğmesine bastı ve bir süre sonra hemşire geldi. K.Ö.A'nın yanına gitti ve kirlenmiş bandajını değiştirip sargılarını yeniledi. Başka isteği olup olmadığını sordu. K.Ö.A. Ona hayır deyince odayı terketti. Bir saat sonra kapının çalındığını duydu. ''Gel'' diye seslendi. Kapıda kirli sakallı ve kır saçlı bir adam gördü. Bu onu evladı gibi seven Kardeşlik teşkilatının başkanı Mahmut Taşkeser'di. Yanında 2 tane resmi giyimli koruma ile birlikte gelmişti. Korumaları dışarıda bekletti ve K.Ö.A'nın yanındaki sandalyeye oturdu.

    ''Nasılsın oğlum iyi misin?'' diye sordu.

    K.Ö.A. gülümseyerek;

    ''iyiyim efendim. Siz nasılsınız?'' dedi.

    Mahmut bakışlarını birden yana çevirdi. Yüzü ciddileşmişti. K.Ö.A yanlış birşey olduğunu anladı.Fakat hemen belli etmedi. Mahmut

    ''iyiyiz ne olsun işte idare ediyoruz'' dedi.

    K.Ö.A bakışlarını ciddileştirdi ve uzun zamandan beri merak ettiği soruyu sordu.

    ''Beni kimin öldürmeye çalıştığını biliyormusunuz?''

    Mahmut biraz duraksadı. Sonra sorusunu cevapladı.

    ''Kim olduklarını tam olarak bilmiyoruz fakat hangi ülkeden olduklarını biliyoruz.''

    K.Ö.A'nın gözleri parladı.

    ''Hangi ülkedenlermiş peki,Amerika'mı ?'' diye sordu.

    '' Hayır. Rusya'dan'' diye cevapladı Mahmut Taşkeser.

    ''Rusya'mı, Rusya niye beni öldürmeye çalışsın ki? Putin'in (Rus devlet başkanı) isteği üzerine Rusya'ya gidip yasadışı Geri dönüş örgütünün liderini öldüren adamımız vardı bizim.'' dedi K.Ö.A. Mahmut'un suratındaki ciddiyet hala geçmemişti. Derin bir nefes aldı ve K.Ö.A'nın sorusunu cevapladı.

    ''Seni öldüremeye çalışan ekibin Geri dönüş örgütünden olduğunu düşünüyoruz.''

    ''Ama bu mantıksız'' diye cevapladı K.Ö.A. ''Vurduğum adamın göğsündeki rütbe Geri dönüş örgütünün simgesi değildi. Onların simgesi altın çekiç ve orak ve çapraz kılıçladı. Bu adamın simgesi daha değişikti.''


    Mahmut Taşkeser'in yüzü birden değişti. Ciddi ifadesi artık yerini şaşkın bir bakışa bırakmıştı.

    ''Nasıl bir simgeydi net olarak hatırlıyormusun?'' diye sordu.

    ''Gümüş renkli bir güneş ve onu delip geçen kurukafa saplı bir kılıca benziyordu. Altında da Latinceye benzeyen yazılar yazıyordu. Ne yazdığını hatırlamıyorum.'' dedi K.Ö.A. Birden endişelenmeye başlamıştı. '' O adamların Rusya'dan geldiğini nereden anladın?'' diye sordu.

    Mahmut taşkeser cevapladı;

    '' Senin evini bastıklarında kullandıkları araç rus plakalıydı. Ve aracın içinde rusça kitaplar ve dergiler bulundu. dedi.''

    K.Ö.A biraz düşünüp sonra yeni bir soru daha sordu;


    '' Bu örgütün rus kökenli olduğunu göstermeyebilir. Biliyorsun'ki bizim teşkilatta yabancı kökenli adamlarda var.''

    Mahmut Taşkeser ''Doğru haklı olabilirsin'' diye yanıtladı ve sözünü bitir bitirmez dışarıdan taramalı tüfek sesi ve canhıraş çığlıklar yankılandı. İkisinin yüzü birden bembeyaz kesildi. Mahmut taşkeser elini beline attı ve kabzasından susturuculu tabancasını çıkardı. Büyük bir dolabın içine girdi ve beklemeye başladı. K.Ö.A;

    ''Kesin benim için geldiler. Fakat gafil avlandım. Yanımda silahım yok kıyafetlerim bile yok ne halt yapacağım ben!'' dedi.

    Mahmut Taşkeser dolabın içinden ona seslendi;

    ''Eğer rahat bir şekilde hareket edebiliyorsan yatağın altına saklan çarşafı görünmemeni sağlayacak bir şekilde kapat.''

    K.Ö.A denileni yaptı. Fakat göğsü hala ona acı veriyordu. Bir süre bekledikten sonra son kez taramalı tüfeklerin kustuğu dehşetin sesi yankılandı kulaklarında. Bu sefer çok yakından geliyordu ses. Odanın kapısı açıldı ve içeri 2 tane gaz maskeli asker görünümlü adam girdi. Odanın bomboş olduğunu gördüler fakat yine de odayı aramaya başladılar. Birden 2 el silah sesi duyuldu ve 2 adam cansız şekilde yere yığıldı. Mahmut taşkeser onları dolabın kapakları arasından uzattığı tabancasıyla vurmuştu. Saklandığı yerden çıktı ve dışarı çıkıp etrafı kolaçan etti. Koridorlarda gördüğü manzara dehşet vericiydi. Tüm koridor hemşire ve doktor ölüleriyle kaynıyordu. Bembeyaz duvarlar kana boyanmıştı. Hemen telefonunu çıkarıp acili aradı ve bulundukları yere kalabalık bir ekip yollanmasını istedi. Yaralı olanlar öbür hastanelere nakil edilebilirdi. Tekrar odaya girdi ve öldürdüğü adamların birinin silahını aldı. Ak-47 model taramalı bir tüfekti bu. K.Ö.A yatağına girdi ve elinde bir tabanca ile beklemeye başladı. Hastaneden hala çıkamazdı. Mahmut Taşkeser ona yatağında beklemesini söyledi ve odadan çıkıp hastanenin koridorlarında dolaşmaya başladı. Her yerde sadece ölüler ve yaralılar vardı. Adımlarını hızlandırıp en alt kata indi. Burdaki manzarada aynıydı. Acil çıkış kapısından dışarı çıktı. Hastanenin otoparkına geldi. Düşman aramak için etrafı dolaştı fakat hiç kimseye rastlamadı. Polis ekiplerinin sirenleri duyuluyordu. Artık gerisini onlar hallederdi. Kendinden emin bir şekilde hastanenin giriş kapısına doğru ilerledi. Fakat birdenbire arkasında ani bir siren sesi duydu. 2 saniyelik bir süre için adeta donmuştu. Arkasına baktı ve Siyah renkli transporter'ın içinde yaklaşık 5 tane adamın kendine doğru uzattığı uzun namlulu kalashnikov tüfekleri gördü. Adamlardan birinin italyanca ''ateş'' diye bağırdığını duydu ve gerisi zifiri karanlık oldu Mahmut Taşkeser için...


    Bu arada K.Ö.A'nın yattığı hastane odasında...

    K.Ö.A yatağında yatarken hala elinde silahı koridora doğru tutuyordu. Birdenbire dışarıdan yüksek bir silah sesinin geldiği duydu. Yavaşça yatağından kalktı ve pencere kenarına yaklaştı. Perdeyi çekti ve en az 15 tane polis aracının hastaneye yaklaştığını gördü. Sonra telefonun çaldığını duydu. Telefonuna baktı. Ekranda ''1 yeni mesajınız var'' yazıyordu. Mesajda ''derhal giyinip odandan çık ve 3. kattaki malzeme dolabında bekle'' yazıyordu. K.Ö.A bu hemen giyindi ve odasından çıktı. 3. kata geldi ve malzeme dolabının içinde beklemeye başladı. 5 dakika bekledikten sonra kapı aniden açıldı ve bir askerin kendisine silahı doğrulttuğunu gördü. Aynı anda o da tabancasını askere karşı doğrultmuştu. 2 katil sessizce birbirlerini izliyordu. Birden K.Ö.A'nın gözü askerin göğsündeki rütbeye çevrildi. Gümüş renkli bir güneş ve onu delip geçen kurukafa saplı bir kılıç. 4 ay önce onu öldürmeye gelen adamlar bu sefer ona hastane ziyareti yapmaya gelmişti...

    4. bölümün sonu...





















    Bölüm 5: Kaçış...

    Atatürk Devlet hastanesinde...

    İki katil birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. İkiside sessiz ve soğukkanlı davranmaya çalışıyorlardı. Karanlığa öldüren adam(K.Ö.A.)'a silah doğrultan adam derin bir nefes aldı tabancasının horozunu çekti ve bir el silah sesi duyuldu...

    Aynı anda hastanenin dışında...

    Mahmut taşkeser'i öldüren teröristler polisle çatışmaya başlamıştı. Hastaneyi ablukaya almışlar gelene geçene ateş ediyorlardı. Polislerin gücü yetmeyince özel ekibe çağrıda bulundular. Belki özel ekip bunları halledebilirdi. Siyah transporterı süren adam çok usta bir sürücüydü. Arabayı sağa sola kaydırıyor ustaca manevralarla polisleri atlatıyordu. Polisler araca ateş ediyor fakat araç zırhlı olduğu için işlemiyordu bile. Tam o sırada aracın bagaj kapısı açıldı içinden 2 kalashnikov tüfeği namlusu uzandı ve etrafa ölüm kusmaya başladı. Polislerin çoğu siper almıştı fakat karşıdan geçen bir arabanın benzin deposunu vurunca dehşet verici bir patlama yaşandı ve patlayan araba taklalar atarak polis ekiplerinin üstüne düştü...

    Aynı anda hastanenin içinde...

    Kulakları sağır edici bir tabanca sesi duyulmuştu. K.Ö.A. gözlerini açtığında kendine silah doğrultan adamın yerde kan gölü içinde yattığını gördü. Sol şakağından gelen bir mermi adamı aniden öldürmüştü. Başını sola çevirdiğinde siyah paltolu ve maskeli bir adamın yanına doğru koştuğunu gördü. Kedi suratına benzer bir maske takıyordu. Büyük bir ihtimalle teşkilat üyesiydi.

    'İyi misin?' diye sordu adam K.Ö.A'ya. K.Ö.A ''evet iyiyim. Yardımın için teşekkürler'' diyerek cevapladı. Kısa süren sessizliğin ardından. Bir soru sordu kedi maskeli adama;

    ''Neler oluyor burada anlatırmısın?'' dedi. Adam cevapladı;

    Evinde suikasta uğraşmıştın ya hatırlıyormusun?

    K.O.A başını evet anlamında salladı.

    -İşte o adamlar bugün sana hastane ziyareti yapmak için gelmişler. Amaçlarının ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey bu adamlar çok uluslu.
    K.Ö.A'nın kafası karıştı. ''çok uluslu derken?'' dedi adama. Adam sözüne devam etti. Bu sırada hastane koridorlarını hızlı ve dikkatli bir şekilde geçiyorlardı.

    - Adamlar belli bir ülkeye bağlı değil yani. Aralarında Rusu, italyanı hatta iranlısı bile var.

    K.ö.A merak içinde sordu;

    - Ama bu ülkelerin bizimle alıp veremedikleri ne var ki? Diplomatik ilişkilerimiz bu devletlerle gayet iyi. Hatta geçen hafta İran cumhurbaşkanına yemekli şölen verilmişti.

    Adam sessizce güldü. Sonra sorusunu cevapladı;

    - Diplomasi diye birşey yoktur evlat. Bütün ülkeler kağıt üzerinde dost gibi görünmeye çalışsalar bile gerçekte hepsi birbirlerini yok etme planları içerisindeler. Bu örgütün amacını ve kökenini henüz bulamadık fakat istihbarat teşkilatından yeni bilgiler alacağız yakında. O zaman bizde onlara sürpriz bir ziyaret yaparız herhalde. Şimdi olabildiğince çabuk bir şekilde bu binadan çıkmaya çalışalım. Arabam otoparkta bekliyor.

    O sırada hastanenin dışında...

    Ortalık resmen savaş alanına dönmüştü. Heryerde parçalanmış cesetler ve patlamış arabaların çıkardığı yangınlar vardı. Zırhlı bir polis aracından çıkan özel ekipler sonunda teröristleri öldürmeyi başarmıştı. Tam o esnada K.Ö.A ve teşkilat arkadaşı hastanenin acil çıkış kapısından çıktılar. K.Ö.A etrafına şaşırarak bakıyordu. Otoparka gidip arabaya bindiler. İkisi derin bir nefes alıp verdikten sonra Kedi maskeli adam kontağı çalıştırdı ve yola çıktılar. Polis ekibini atlatmayı başardılar çünkü ortalıkta ekip diye birşey kalmamıştı bile. Hızla olay yerinden uzaklaştılar. Şimdi teşkilata gidiyorlardı. Birkaç ay sonra sürpriz bir saldırı düzenleyeceklerdi. Fakat bu sefer herşey çok daha değişik olacaktı...

    5. bölümün sonu...




  • Mesajım bulunsun bakarız bi ara
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.