Meslektaşının söylediklerini kelime kelime aklından geçiriyordu pek zavallı polis. Zavallıydı çünkü diğer polislerin aksine bir türlü rüşvet almayı becerememişti. Birçok kez denemek istemişti ancak daha başlamadan korkusunun ve beceriksizliğinin kurbanı olmuştu. Ne yaptıysa yapsın bir türlü para almayı becerememişti. Belki ofiste çalışmanın verdiği gerginlikten ötürü yapamıyordu. Belki de trafik polisi olsa çoktan zengin olmuştu. Ancak diğer ofis polisleri rahatlıkla yaparken pek zavallı polis neden yapamıyordu? Vezneye ne zaman biri gelse ve zavallı polisin aklından rüşvet geçse, hemen o anda kekelemeye ve terlemeye başlıyordu. Öyle ki polislerden çekinen bazı kimseler, bu zavallı polis karşısında horozlanıyordu. Hatta kaba saba davrananlar bile olmuştu. Göbekli polislerin aksine bu kekeleyen ve terleyen polis sıskaydı. Öyle böyle sıksa değil hem de. 'Fasulye sırığı' da diğer bir lakabıydı. Gerçi 'zavallı' yerine 'fasulye sırığı' diye adlandırılmayı tercih ederdi ama ne zaman tercihleri ciddiye alındı ki? Başarısızlığın ve ezikliğin yaşayan örneğiydi bu zavallı polis. Birer birer uygulaması gerektiği sözleri tekrarladı içinden: "Heyecanlanma! Kekeleme! Sert görün. Belgeleri al. 'Bir şeyler eksik sanırım' diye geri uzat. Ve kurbanın gözlerine manalı manalı bak." Bu sözler rüşvet alma konusunda uzman sayılabilecek bir meslektaşı tarafından söylenmişti. Bu direktifler yapıldığında başarılı olacağına oldukça inanmıştı kekeleyen ve sürekli terleyen sıska polis.
Sıska polis veznede beklerken içeriye kısa boylu, takım elbiseli ancak oldukça rüküş bir adam girdi. Bol kesimli takım elbisesi içinde boğulur gibi bir hali vardı. Bir an veznelerden birkaç metre uzakta uzunca ayakta dikildi. Sanırım hangi vezneye gideceğini karar vermeye çalışıyordu. Sıska polis, bu adamı süzerken göz göze geldiler. Hemen gözlerini aşağıya indirdi polis. Gözleri aşağıdayken adamın ayak seslerini duyuyordu. "öh öh" diye boğazını temizleyerek söze girdi rüküş adam, "Affedersiniz memur bey. Şu belgeleri onaylatmak için gelmiştim". Nihayet bir kurban gelmişti. Ancak Türkçesi, kıyafetine göre oldukça iyiydi. "Eğitimli olsa gerek" diye düşündü. Zavallı polis terlemeye başladı hemen. Yüzü de kızarmıştı. Bacakları rüzgarda sarsılan ağaçlar gibi titriyordu. Söze başlamadan hemen sihirli talimatları hatırladı: "Heyecanlanma! Kekeleme! Sert görün. Belgeleri al. 'Bir şeyler eksik sanırım' diye geri uzat. Ve kurbanın gözlerine manalı manalı bak." Heyecanlanmaması gerekiyordu ama heyecanlanmıştı. Hemen sakinleşmesi lazımdı. "Sakinleş! Sakin ol! Yapabilirsin! Yapacaksın!" diye heyecanını yok etmeye çalışıyordu polis. Gözlerini kaldırdı, gülümsedi ve "Bel- Belgelere bakalım" dedi. "Kahretsin! Kekeliyorum. Sakin sakin sakin" dedi kendine kendine. Adam belgeleri uzattı. Sıska polis talimatları düşünmeye başladı. Sert görünmesi lazımdı. Oysa o başta gülümsemişti. "Aptal! Aptal!" diye kızdı kendine. "Şimdi o beni sert değil, nazik polis olarak algılamıştır" diye geçirdi aklından. Bir şekilde 'kötü polisi' oynaması lazımdı. "Bu belgeler neden sırasına göre dizilmemiş? Ben mi dizeceğim senin yerine? " diyerek sert çıkış yaptı. Adam, "Şey ben-" diyecekti ki "Tamam tamam bekleyin şurada!" diyerek sözünü kesti polis. Sert görünmüştü. Oldukça sert. Bunu adamın şaşkın suratından anlamıştı. Gülümsedi. "Sanırım başaracağım" diye düşündü.
"Heyecanlanma! Kekeleme! Sert görün. Belgeleri al. 'Bir şeyler eksik sanırım' diye geri uzat. Ve kurbanın gözlerine manalı manalı bak." Talimatları oldukça iyi gerçekleştiriyordu artık pek kekelemeyen ve terlemeyen polis. Kurbanının gözünü korkutmuştu. Artık tek bir darbe kalmıştı. Bu da gerçekleşirse başarısızlık lanetinden kurtulacaktı. Artık 'zavallı' olmayacaktı. Artık farklı olmayacaktı. Sıradan olacaktı. Sıradanlığın müthiş zevkini tadacaktı. Son bir adım kalmıştı. Heyecanlandı ama bu kez başarının yakınlığının verdiği bir duyguyla. Belgeleri inceler gibi yaparak geri uzattı adama. "Bu belgeler tamam ama sanırım bir şeyler eksik" dedi ve hemen kafasını eğerek bir şeyle ilgileniyormuş gibi yaptı polis. Gülümsememek için kendini zor tutuyordu. Başarmıştı. Adam şimdi çaktırmadan para uzatacaktı. "Anlamadım ne eksik?" dedi adam. Karnına yumruk yemişti sanki polis. Göz bebeği aniden büyüdü. Kalbinin atışları hızlandı. Kulağıysa sanki sadece bu kalbin atışlarını duyuyordu. Dum dum dum diye ritmik bir ses. "Nasıl anlamaz?" dedi polis kendine kendine. "Her şeyi doğru yaptım" dedi. Sonra direktifleri hatırlamaya çalıştı. "Heyecanlanmadım. Kekelemedim. Sert göründüm. Belgeleri aldım. 'Bir şeyler eksik sanırım' diye geri uzattım. Ve kurbanın gözlerine man-" derken durakaldı. "Hayır olamaz! Gözlerine anlamlı anlamlı bakmadım! Gözlerimi eğdim!" dedi hızla kendine. Gözlerine bakmak yerine kaçırmayı tercih etmişti o an zavallı polis. Direktiflerden birini gerçekleştirememişti. "Başaramadım! Başaramadım!" diye ağlayacak oldu polis.
Babasının dediği gibi her zaman başarısız olarak mı kalacaktı? En son neyi başarmıştı bu pek zavallı polis? Evlenememişti. Ev alamamıştı. Polis olması bile babasının arkadaşı sayesinde olmuştu. Rüşvet geleneğine uyum sağlayamamıştı. Bundan rahatsız olan birkaç polis yardım etmesine rağmen ve birkaç basit talimat söylemesine rağmen bunu da başaramamıştı. Her daim kaybedecekti. "Hayır!" dedi. "Bu kez ne olursa olsun başaracağım" dedi. Kafasını kaldırdı. Adama öyle bir bakış attı ki adam korkmaya başlamıştı. "Belgeleri tekrar uzatın!" dedi. Bunu derken sesinde ne bir endişe ne de bir heyecan seziliyordu, aksine öfke hakimdi. Adam korkudan denilenleri hemen yaptı. Sıska ve öfkeli polis, bu kez belgeleri alır almaz geri verdi ve "Gördüğün gibi bir şey ek-sik!" dedi. Bu kez takım elbiseli adam kekelemeye başlamıştı. Bunun nedeni ağzı açık kaldığından da olabilir. "Na- na- nasıl? Be- Ben an- anlamadım memur bey" diyebildi nihayet. Sıska polis oldukça öfkeliydi. Adamın tekrar anlamaması, onu öfkeden deliye döndürmek üzeriydi. Sert bir şekilde belgeleri adamın elinden aldı ve aynı hızla geri uzattı, "Eksik! Bir şey eksik! Aptal herif! Anlamadın mı hala? E-K-S-i-K diyorum sana eksik!" dedi bağırırcasına. Adam korku, endişe ve şaşkınlık duygularını aynı anda yaşıyordu. Yan veznedeki polis de endişelenmeye başlamıştı. Dikkatle sıska polisi izliyordu. Sonra ayağa kalktı yandaki polis. "Sen bir nefes al istersen. Ben bakayım" dedi. Sıska polis şahin gibi kurbanına kitlenmiş iken yavaşça yandaki polise döndü. Omuzdan tuttu ve iterek oturmasını sağladı. "Sen işine bak! Ben yapacağım bu işi " dedi. Komşu polis ne yapacağını şaşırmıştı. Bu ezik polisi hiç böyle görmemişti. Bir an "Bu da kim?" diyesi geldi.
Öfke insanı değiştirebilir mi? Herkesi değiştirir mi bilinmez ama kekeleyen, terleyen, alay edilen sıska polisi değiştirdiği bir gerçek. Artık eskisi gibi davranmıyordu. Öfkeliydi. Hatta öfkeden sonraki faza geçmek üzereydi. Bu öfke herkesi şaşkın hale sokmuştu. Polisi asabi görmeye alışkın halk bile bu öfkeli polisten korkmuştu. Artık zavallı olan polis değil, takım elbiseli adam gibi görünüyordu. Korkmuş ve şaşırmış bir şekilde avcının önünde bekliyordu. "Hala anlamadın değil mi gerizekalı ?" dedi öfkeli sıska polis. Zavallı adamsa bu soru karşısında yutkunmakla yetindi. "Heyecanlanmadım.Kekelemedim. Sert göründüm. Belgeleri aldım. 'Bir şeyler eksik sanırım' diye geri uzattım sana. Ve kurbanın yani senin gözlerine manalı manalı baktım ve sen hala anlamadın öyle mi" dedi ağlarcasına. "Ku- Kurban mı?" dedi şaşkınlıkla. "Evet kurbansın. Senden rüşvet alacağım. Bana nakit vereceksin, para vereceksin bana. Ben de senin belgelerini onaylayacağım. Para Para Para" dedi dişlerini sıkarak. Adam artık gitmenin zamanı geldiğini anlamış olacak ki "Be- ben gideyim. So- Sonra gelirim" dedi ve belgelerini almadan geri geri adım atmaya başladı. "Gidemez! Giderse para alamam, rüşvet alamam, başaramam" dedi aklından çok öfkeli polis. Elini beline götürdü ve bir hamle ile silahına çekti. "Duuur!" diye bağırdı adama. "Yoksa vururum seni!" dedi. Bir anda polis ofisinde çığlıklar duyulmuştu. Diğer polisler yakınarak ayağa kalkmıştı. Bunların hiçbirini algılayamıyordu öfkeli polis. Bütün dikkatini kurbanının üzerindeydi. "Hemen bana para vereceksin!" dedi. Zavallı adam dona kalmıştı. "Hemeen!" diye bağırdı. Adam hemen ceplerini karıştırmaya başladı. "Be- be- benim param yok. Yani üzerimde. Yani ay sonu." dedi.
Titriyordu rüşvet isteyen polis. Artık sadece bacakları değil, her yeri titriyordu. "Parası mı yok?" dedi sesli bir şekilde. "Parası yoksa para veremez, ben de rüşvet alamam" dedi kendi kendine. "O zaman da başaramam" dedi ardından. "Başarısız olamam ben. Başarmam lazım, başarısız olamam ben" diye sayıklamaya başladı. Öfkesi gitmiş gibiydi. Şimdi daha çok boşlukta süzülen polen gibiydi. Aniden ağlamaya başladı. Sonra da dişlerini sıkabildiği kadar sıktı. Kurbanına bakarak bağırmaya başladı. "Ben başarısız olamam" dedi bağırarak. Ardından gülmeye başladı. "Başarısız olamam bu kez" dedi gülerek. Ve iki el ateş etti. Kurşunlar zavallı adama isabet etmişti. Salon çığlıklarla dolmuştu. Üniformalı herkes hareket halindeydi. Onlardan biri katil polisin üzerine atladı. Ama katil polis kahkaha atarak gülüyordu. Zavallı adamcağız ölmek üzereydi. Katilse hala gülüyordu. Bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama gülmekten bir türlü diyememişti. En sonunda heceleyerek "Başarısız olmayacağım" diyebildi.
Öncelikle okuduğun için teşekkür ederim ama bana yardımcı olmak açısından tam olarak neleri beğenmediğini açıklamamışsın. Bunları da belirtirsen çok sevinirim.