Şimdi Ara

Leyla Erbil: 'bizim milli duygumuz, hoşgörüsüzlük, gaddarlık, aşağılık duygusu ve sinsiliktir.'

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
4 Misafir (1 Mobil) - 3 Masaüstü1 Mobil
5 sn
13
Cevap
0
Favori
727
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • "Bizim milli duygumuz, din kökenli hoşgörüsüzlük, gaddarlık, aşağılık duygusu ve sinsiliktir."

    Leyla Erbil


    Leyla Erbil bu düşüncesini şöyle temellendiriyor..


    İnsanların tabiatını (veya ahlakını) olumlu yönde etkileyen üç kişilik özelliği var. Eleştirel akıl, özgecilik ve romantizm (bir parça idealist bakış açısı) Bunların yokluğunda menfaatçilik, bedavacılık ve ilk iki özelliğin bir ürünü olarak sinsilik, aslında ne olduğunu ve ne olamadığını içten içe bildiğin için de aşağılık duygusu ortaya çıkıyor.


    Yazar oldukça provakatif bir söylem belirlemiş. Sizce sözlerinde gerçeklik payı var mı?

    İkinci olarak bu tür bir söylem, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilip saygı duyulması gereken bir söylem midir, yoksa milleti kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçu olarak mı değerlendirilmelidir?








  • Kavramlar arasında kontrast yapmayı sağlıklı ve pratik bulsam da bu kontrastların tam olarak bilimsel bir temele sahip olduklarını düşünmüyorum zira esasında kavramlar zorunlu olarak çelişmek durumunda değiller; özellikle de eleştirel akılcılık ve menfaatçilik. Hoşgörüsüzlüğün olduğu yerde eleştirel akıl baskılanıyor ama bizatihi eleştirel akıl baskıyı üretebilir veya baskıyı meşru kılmakta kullanılabilir çünkü insan evrimsellik uyarınca politik ve belirli ölçüde rasyonal bir varlık olarak gerektiğinde kendisini diğerleri veyahut düşmanları aleyhinde muhafaza etmeye, yani güvenliğini ve genel sıhhatini dominasyon ve bencillik aracılığıyla maksimize etmeye çalışır. Fakat tek başına yeterince güçlü olmadığı için işbirliği yaparak çıkar gruplarını yani haneleri ve toplumları da üretir. Bazı toplumların ve üyelerinin diğerlerinden daha hasta olması toplumca ve çevrece dayatılan normlara insanın verdiği cevaplarla bu cevaplar doğrultusunda toplumun ve normların değişmesi bir nevi karşılıklı interaksiyonunun kalitesiz olması ve bir kalitesizliğe yol açmasıyla ilgili. Yiyecek tedarik sorununu çözemeyen bir toplum veya kabile dağıtım sorununu da çözemez çünkü eksik yiyecek arzı bencilliğe yol açıp belirli kabile üyelerinin mevcut ürünlere cebren alıkoymasına ve diğerlerine düşen yiyecek payından kısmasına yol açar. Bu eğer belirli koruyucu ahlaki kodlar veya tabular serpilmemişse öyle bir duruma evrilebilir ki yaşlılar ve küçük çocuklar kabilede açlıktan ölebilirler. Böylesi vakalar eski Afrika halklarında çokça görülen etnografiler ve kabile toplumları üyeleri eleştirel akıl nedir bilselerdi (ki eleştirel aklın kıyısında bile değildirler) bile muhtemelen yetersiz yiyecek arzı karşısında benzer eğilimde olacaklardı çünkü eleştirel akıl bencil (ve elbette sinsice uygulanabilecek) bir dominasyon planının parçası olarak da kullanılabilir eleştirel akıl illa ki eşitlikçi veya özgeci olmak zorunda değil. Herkes aç ve sağlıksız olacağına birkaçı tok ve sağlıklı, geri kalanı çok aç ve sağlıksız olsun hesabı. Maddi eşitlikçi moral güdüleri ağır basan sosyal demokratlar ve de komünistler mesela böylesi antropolojik-sosyal gerçeklikleri kabullenemeyip eleştirel akıllarını böylesi durumların ortadan kaldırılmasına yönelik işletmeye çalışmışlar ve hala da çalışırlar. İnsanın doğal seleksiyonla işleyen oldukça zorlu bir dünyada bencil varsayılmış tabiatı düşünüldüğünde eleştirel akıl sürü bencilliği, hane bencilliği veya birey bencilliği gibi sınıflandırılabilecek biçimlerde karakterize olabilir. Dayanışma bencillikten kopuk olmayacak şekilde sürü bencilliği idealinin ya da normunun gerçekleştirilmesinde güçlü bir evrimsel düzenleyici olabilir keza yine bir işbirliğini ve taraflar arası ahlaki sözleşmeyi yansıtan özgecilik de öyle. Nasıl ki mutasyonlarla zaten çoğu protein olarak ekspress edilmeyen genomda bir gen yığılması oluyor ve sayısız gen dizisi de bloke oluyor ya da hasarlanıyor; adaptif davranış kalıplarını sağlayan seçilmiş kalıtımsal nörolojik yapılar da birbiriyle çatışır veya uyuşmaz bir hal alıyor. "Bencil" davranış mı? "Toplumsal" davranış mı? Önce kimin "kurtuluşu"? Eleştirel aklın buna cevabı nedir? Eleştirel akıl her şeyi düşünen akılsa peki nereye kadar etkili olabilir? Peki akıldan despotlar ve canavarlar çıkma tehlikesine karşı ne yapacağız? Eleştirel aklın ölümünü yoksa zaferini mi ilan edeceğiz?

    İkinci sorunun cevabı basit. İfade özgürlüğü ama temel insan psikolojisi uyarınca toplumdaki insanların kafasına sürekli bam bam indirilebilecek çok işlevsel ve yapıcı bir ifade tarzı değil. Kendilerine yakıştıramayacakları sıfat ve kavramları insanlara kabul ettirmek zor. Bu insan doğasının narsisistik, argümantatif tehditleri bertaraf eden veya bunlardan sakınan yönü gibi.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Ne kadar provokatif olarak değerlendirilebilse de gerçeklik payının olduğunu düşünmekteyim. Hali hazırda etrafı gözlemlediğimiz zaman böyle bir sonuca ulaşmak mümkün gözüküyor.

    Zaten ilk soruda verilen cevaba göre 2.sorunun cevabınında şekilleneceğinden ötürü saygı duyulması gereken bir söylemdir diye düşünüyorum.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Eleştirel akıl ile özgecilik arasında sorunlu/çelişkili  bir ilişki olabileceğine dair şüphelerinizi Leyla Erbil’in sözlerini duyduğumda ben de düşünmüştüm.

     

    Aydınlanma düşüncesine göre “eleştirel akıl” (rasyonalite) akla egemen olması gereken temel ilkedir. Dayanışma ve birlikte çalışma, bilim, keşifler ve icatlar, doğanın öngörülemezliğine karşı insanın hayatta kalmasına ve artan refahına hizmet eden  unsurlar olarak aydınlanma düşünce ve hareketinin yapıtaşları olarak kabul gördüler. Dolayısı ile yakın zamana kadar eleştirel akıl ve özgecilik (insanlığın genel refahı ve adaletin tesisi) birbiri ile çelişen kavramlar olmadılar. Ancak iki dünya savaşı ve yakın zamandaki iklim krizi, hatta yaşamakta olduğumuz covid-19 deneyimi  bu birlikteliğin sorunsuz olmadığını gösterdi.

     

    Peki rasyonalite  ile özgecilik arasındaki çelişki yapısal karakterde mi, konjonktürel mi?

     

    Hıristiyanlığın kuruluşunda toplumsal düzen ve dini otorite tarafından temsil edilen rasyonel zemine, irrasyonel görünen ve özgeci bir başkaldırı olduğunu görürüz. Fransız ihtilali ve Avrupa’daki büyük devrimler çağı (19. yy ortaları) oldukça rasyonel görülen emperyal devletlerin yıkılışı ile sonuçlandı. Ayaktakımının başa geçme arzusu olarak algılanan demokrasi talepleri Avrupa’da aristokratlar ve entelektüeller arasında çılgınlık olarak addediliyordu. 

     

    Bu tabloya baktığımda ben karşıtlığı konjonktürel olarak görüyorum. Aslında aklı (logos) kaybetmedik, ama geçtiğimiz tüm bu evrelerden geçmemiz gerekiyordu ve bir takım evrelerden daha geçeceğiz.

     

    Akıl bir bilgisayar gibi çalışır, verileri girer, çıktıları alırız. Yeni programlar ürettikçe daha iyi analizler yapma imkanımız olur. Ama insanın özgeci veya romantik yanları bilgisayar gibi çalışmaz. Tamamen insan özgüdür. Rasyonel aklı yönetmesi gereken de bu taraftır bana kalırsa. Bencillik her organizma da var, insanın farkı buna karşı koymayı başarabilen empatik bir duyarlılık alanına sahip olması. Bu duyarlılıktan uzaklaştıkça dinsel veya sosyal-siyasi bir hareket geliyor, çarpıyor, yapılan yanlışı hatırlatıyor. Geçmişte bunu yapan hareketler, Hıristiyanlık, Aydınlanma, Marksizm ve Radikal Demokratik hareketler idi. Bu gün doğaya-çevreye-insana –azınlıklara saygılı olmayı hatırlatan anti-kapitalist hareketler var. Velhasıl diyalektik bir ilişki var rasyonel akıl ile özgecilik arasında.





  • ''Altruizm'' ile eleştirel akıl arasında çelişki yok.Ontolojiye inanmanızı tavsiye ederim

  • Zodion Z kullanıcısına yanıt

    Ontolojik düzeyde değil epistemolojik düzeyde bir çelişkiden bahsediyorum. Sinir sistemlerimiz bilgiyi iki farklı yoldan işliyor. Rasyonel akıl (korteks) ve duygusal zeka (limbik sistem ve ayna nöronlar) Amaç organizmanın yaşamda kalması ve çevre koşullarına adaptasyon.

  • quote:

    Orijinalden alıntı: Sailor64

    Ontolojik düzeyde değil epistemolojik düzeyde bir çelişkiden bahsediyorum. Sinir sistemlerimiz bilgiyi iki farklı yoldan işliyor. Rasyonel akıl (korteks) ve duygusal zeka (limbik sistem ve ayna nöronlar) Amaç organizmanın yaşamda kalması ve çevre koşullarına adaptasyon.

    Ontoloji aradaki boşluğu kapatmada yardımcı olur.Limbik düşünceyi,keyfiyeti gerekçelendirerek olumsuzlarsan negatif üzerine anlatı kurarsan pozitif felsefeni yürütmüş olursun.Ta da felsefen hazır !


    Amaç organizmanın yaşamda kalması değil.Analitik din felsefecilerin natüralizm üzerine yaptığı eleştirileri bir kenara bile bırakacak olursam.Evrim tanımı gereği bireysel faaliyet değil.Evrim varlık durumudur,fenomenal alana dahi girmiyor.Kişi ise ölmeye mahkum olarak hayatta kalamaz.Kendi türünü çoğalmanın basitçe virütik türetim kapsamına girdiğini söyleyebiliriz


    Çünkü öldüğünde tıpkı virüsler misali hatta daha ötesine giderek canlılıktan çıkarsın.Canlı değilsen varlık bilimi(doğa bilimlerinin yorumu/felsefesi) yaparsın





  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Zodion Z kullanıcısına yanıt

    "Evrim tanımı gereği bireysel faaliyet değil."



    Dawkins "gen bencildir" dediğinde sizce bireysel faaliyetten mi söz ediyordu?

  • quote:

    Orijinalden alıntı: Sailor64

    "Evrim tanımı gereği bireysel faaliyet değil."



    Dawkins "gen bencildir" dediğinde sizce bireysel faaliyetten mi söz ediyordu?

    Yakından ilişkili.Bu nedenden ötürü evrimi hiç sevmem mesela.Bilimi çok sevmeme rağmen.Hatta işi evrim/bilim ikiliği kuracak kadar ileriye götürdüm.Evrim adaletsizliğin temel sebebi olmakla birlikte manzaranın kaymasıdır bugtur


    Eğer evrim bireysel olgu olsaydı dişlerimizin default ömrü 40 yıl uzardı.Ama evrim tembeldir.Onun yerine biz yapacağız


    Bir anlamda baconun doğaya hükmetme düşüncesinin ilerletilmiş hali




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zodion -- 10 Ekim 2020; 23:3:58 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zodion

    Yakından ilişkili.Bu nedenden ötürü evrimi hiç sevmem mesela.Bilimi çok sevmeme rağmen.Hatta işi evrim/bilim ikiliği kuracak kadar ileriye götürdüm.Evrim adaletsizliğin temel sebebi olmakla birlikte manzaranın kaymasıdır bugtur


    Eğer evrim bireysel olgu olsaydı dişlerimizin default ömrü 40 yıl uzardı.Ama evrim tembeldir.Onun yerine biz yapacağız


    Bir anlamda baconun doğaya hükmetme düşüncesinin ilerletilmiş hali



    Alıntıları Göster

    Evrim, teleolojik (bir amaca yönelmiş) bir yapıya sahip değildir. Evrim kuramcılarının biidiği bir şey ama yazarken, konuşurken bir maksadı varmış gibi ima edilir.


    Tıpkı Logos'un da hiç bir amacı olmadığı halde bir amacı varmış gibi telakki edilmesine benzer bir yaklaşımdır bu.


    Mantık'ın amacı nedir? Şeylerin düzenini belirlemek. Ya şeylerin düzeni belirlendiğinde ne olacak?

    Hiç bir şey...


    Logosun hiç bir amacı yoktur...

    Zaman dama oynayan bir çocuktur.

    Hükümdarlık gücü bir çocuğun gücüdür

    Herakleitos-Fragmanlar


    Kartezyen düşünce özne-nesne diyalektiğinde sebep-sonuç ilişkilerine dikkat ederek yol alır. "Gen bencildir" denildiğinde genin ereğinden değil, söz konusu mekanizmanın nedensellik ilişkisi içerisinde bir fenomen olarak özneye nasıl görüldüğünden bahseder. Bu tutum evrim bilimi sınırları içerisinde oynanan DİL OYUNUNUN cilvesidir.


    Canlı hayatı ben de sevmem, ayrı bir tartışma konusu. Ama evrim yasa koyucudur, tesadüflerin yaratıcısı değildir. Tesadüfler kaosun düzenle olan savaşında ortaya çıkan karadeliklerdir. Evrim ise karadeliklerin bekçisi...

    Adalet mi arıyorsunuz?

    O halde KADINIZ evrim olmasın, onda ADALET YOKTUR çünkü...




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sailor64 -- 10 Ekim 2020; 22:51:1 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Sailor64

    Evrim, teleolojik (bir amaca yönelmiş) bir yapıya sahip değildir. Evrim kuramcılarının biidiği bir şey ama yazarken, konuşurken bir maksadı varmış gibi ima edilir.


    Tıpkı Logos'un da hiç bir amacı olmadığı halde bir amacı varmış gibi telakki edilmesine benzer bir yaklaşımdır bu.


    Mantık'ın amacı nedir? Şeylerin düzenini belirlemek. Ya şeylerin düzeni belirlendiğinde ne olacak?

    Hiç bir şey...


    Logosun hiç bir amacı yoktur...

    Zaman dama oynayan bir çocuktur.

    Hükümdarlık gücü bir çocuğun gücüdür

    Herakleitos-Fragmanlar


    Kartezyen düşünce özne-nesne diyalektiğinde sebep-sonuç ilişkilerine dikkat ederek yol alır. "Gen bencildir" denildiğinde genin ereğinden değil, söz konusu mekanizmanın nedensellik ilişkisi içerisinde bir fenomen olarak özneye nasıl görüldüğünden bahseder. Bu tutum evrim bilimi sınırları içerisinde oynanan DİL OYUNUNUN cilvesidir.


    Canlı hayatı ben de sevmem, ayrı bir tartışma konusu. Ama evrim yasa koyucudur, tesadüflerin yaratıcısı değildir. Tesadüfler kaosun düzenle olan savaşında ortaya çıkan karadeliklerdir. Evrim ise karadeliklerin bekçisi...

    Adalet mi arıyorsunuz?

    O halde KADINIZ evrim olmasın, onda ADALET YOKTUR çünkü...



    Alıntıları Göster

    Varlık felsefesi yapmıyorum.Logosumu kurduğumda nihai anlamda hiçbir şey olmayacak(Zaten logos hiçbir varlık tarzının kalmamasıdır.Kendini yapan mermer) Ama şu an bile yazdıklarımız şayet bir şeyse,olayı kaotik herakliosa getirmeye gerek yok.Yazıyoruz ve bunu sağlayacak erek yani moral neden var


    E dil oyunu yani kavram koyutlaması(''oryantalizmde yapılanı düşün'') durumdan ibaret.Herhangi bir doğruluk değeri yok.Eliadecilik yapmazsak hasan doğuyu fenomenlerinin kendisiyle değerlendirmedi demek tek başına anlam ifade etmiyor.Öncüller sonuçları belirler nihayetinde


    Doğruluk değerini ben atayınca yani normatif zorlama yapınca ne oldu ? İnsan özne evrim nesne oldu


    Evrim yasaların işleme şekillerinden biridir lakin bu simüle edilemeyeceği anlamına gelmez.Transcendliğin dışında kalan tüm varlık tarzları manipülasyona açıktır


    Tesadüf basitçe zihnin ileriye ya da geriye döndürülmesinin yan ürünü ve metrik yorumudur.İleriye gidersen düzeni geriye gidersen kaosu bulursun




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zodion -- 11 Ekim 2020; 0:6:42 >




  • Bunu ''mektup aşkları''nı yazan Leyla Erbil mi söylüyor.  Her ne içiyorsa bir dal alırım. 

  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.