Sanat eserinin iletişimle bağı nedir?
Hiçbir bağı yoktur. Sanat eseri bir iletişim aracı değildir. Sanat eserinin iletişimle işi olmaz. Sanat eseri en ufak bir enformasyon kırıntısı bile içermez. Buna karşılık, sanat eseriyle direnme eylemi arasında temel bir yakınlık var. Evet, işte tam da burada, sanat eserinin direnme eylemi olarak enformasyon ve iletişimle bir meselesi olur. Direnen insanlar›n sanatla en ufak bir bağ kurabilmek için ne yeterli zamanları ne de kültürleri olmamasına karşın, bir sanat eseriyle direnme eylemi arasındaki bu gizemli bağ nerden geliyor? Bilmiyorum. Malraux güzel bir felsefi kavram geliştirir, sanat üzerine çok basit bir şey söyler, sanatın ölüme direnen tek şey oldupunu öne sürer. Başa
dönelim: Felsefe yaparken, ne yapıyoruz? Kavramlar icat ediyoruz. İşte burada güzel bir felsefi kavramın temelini görüyorum. Düşünün... ölüme direnen nedir? Zamanımızdan 3.000 yıl önce yapılmış bir heykelciği görmek, aslında Malraux’nun cevabının gücünü anlamak için yeterli. O halde, biz de en azından şunu söyleyebiliriz, bizi meşgul eden bakış açısından, direnen tek şey sanat olmasa da, sanat direnir. ‹şte sanat eseriyle, direnme eylemi arasındaki yakın bağ burdan geliyor. Her direnme eylemi bir sanat eseri değilse de, bir bakıma öyledir. Her sanat eseri bir direnme eylemi değildir, ama bir bakıma öyledir de.
Gılles Deleuze -Yaratıcı eylem
https://medyascope.tv/2020/01/05/gilles-deleuze-yaratici-eylem-nedir-1987-turkce-altyazili//
Kant'ın koşulsuz buyruğu hakkında ne düşünüyor sunuz?
Kant nesnel evrensel ahlak ilkelerinin olduğuna inanan bir filozof. Onu bu bakımdan kişisel mutluluğu (Aristippos, Epikuros) ve toplumsal mutluluğu aka faydacılık ahlakını (Bentham ve Mill), bencilliği (T Hobbes) gözeten , ya da mutluluk veya bencillik ile bağlantılı ahlak yasalarının yerine efendi ahlakını (üstünlüğü) koyan Nietzsche'den, Ahlaki-ahlkai olmayan davranışı kişinin özgür iradesi ile değerlediğini savunan Sartre'den farklı bir düzlemde yer aldığını görebiliyoruz.
Kant, evrensel ahlakın temelinde "ödev" duygusunun yattığını belirtiyor. İnsanlar özgürce davrandıklarında ya "ödeve uygun" ya da "ödevden doğan" eylemlerde bulunuyorlar. Ödeve uygun yani şartlar icabı kendileri açısından da faydalı olduğuna inanarak yapılan eylemleri bir yana koyduğumuzda esas ahlaki eylm biçimi "ödevden doğan" eylem oluyor.Bu eylemin özünde "iyi niyete" dayalı olması gerekiyor. Koşulsuz buyruk "kendine yapılmasını istemediğini başkaları için de isteme" şeklinde. Böylece iyi niyetin esası ortaya çıkmış oluyor.
Peki bu ödev ahlakını hangi temele dayandırıyor Kant?
Sokrates'e göre erdemli davranış mutluluk getirir. Ancak Kant dünyada mutlulukla erdemin her zaman yan yana gitmediğine dikkat çeker. O halde erdemli davrandığımız halde mutlu olmayabiliriz.
Şimdi sorun şurada: Eğer bu dünyada erdemli davranış mutluluğu garanti etmiyorsa, öreki dünyada ediyor olabilir mi? Eğer Tanrı'ya ve dine inanıyorsak dünyadaki erdemli davranışın öte dünyada mutluluk getireceğini farz edebiliriz. Tanrıya inanmıyorsak bile eğer ahlaklı davranmak gerekiyorsa Tanrıyı icat etmeliyiz, öte dünyada bir mutluluk imkanının olduğunu umut etmeliyiz noktasına geliniyor.
Öncelikle Kant'ın ahlaki tutum üzerine düşüncelerini doğru özetleyebilmiş miyim?
Ve sonra bu düşüncenin mantıklı, tutarlı bir yanı var mı? Yoksa boş sözlerden mi ibaret?
Negatif Teoloji nedir?
Negatif teoloji, kökleri geç antik döneme kadar uzanan bir felsefe ve teoloji geleneğidir. Antik Yunanda Tanrı’yı Bir olarak ifade eden Parmenides (M.Ö. 515-460) ve Platon (M.Ö. 427- 347) bu düşüncenin öncülerinden kabul edilmektedir. Negatif teoloji, Helenistik Yahudi ve ilk dönem Hristiyan teolojisinin de önemli argümanlarındandır. Aynı zamanda Neo-Platoncu olan Yahudi düşünür İskenderiyeli Philo (M.Ö. 25-M.S. 50) ve Neo-Platoncu Hıristiyan düşünür Pseudo-Dionysius (M.S. V. yy) bu düşüncenin teolojik gelenekteki önemli temsilcilerindendir. Görüldüğü üzere negatif teoloji spesifik olarak Neo-Platonik felsefe geleneği içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle Plotinus (205-270) ve Proclous (412-485) Tanrı tasavvurlarını negatif teolojinin argümanlarını kullanarak ifade etmişlerdir. Negatif teoloji, Orta Çağ mistik düşünürlerinin de fazla müracaat ettikleri bir yöntemdir. İslam felsefesi geleneğinde Meşşâî gibi düşünürler ve İbn Arabi gibi bazı mutasavvıflar da negatif teolojiyi Tanrı’yı ifade etmek için kullanmışlardır
Konuyu araştırırken böyle bir metinle karşılaştım. Henüz tam kavrayamadığım bir konu, hakkında bilgi veya yorumlarınız varsa paylaşmanızı dilerim.
"Benim gibi eğitimli insanla çobanın oyu bir mi?" meselesi
Günümüz Türkiye'sinde olduğu kadar ABD ve Rusya gibi sözde demokrasi ile yönetilen ülkelerde sıklıkla yapılan bir tartışma var. Bu rejimlerde neoliberal ve neomuhafazakar politikalar güden, totalitarizme meyilli siyasi parti ve liderlere "mal bulmuş mağribi" gibi sarılan siyasi bilinci gelişmemiş cahil kitleler olduğu ileri sürülüyor. Çözüm olarak, oy verme sürecinde seçmenlerin etnisitelerinin veya eğitim durumlarının bir kriter olarak alınarak verecekleri oyun bir çarpan ile değerinin azaltılması veya artırılması gibi hususlar üzerinde duruluyor. Örneğin KHK lı bir seçmen oy veremesin, bir Çingene veya Suriyeli bir göçmen Türk vatandaşı olmuş ve oy kullanacaksa çeyrek oy versin, ilkokul mezunları yarım oy versin, yüksek eğitim görmüşlerin oyu tam sayılsın, akademik ünvana sahip bireylerin oyunu da bir buçukla çarpalım gibisinden düşünceler insanların içinden geçebiliyor.
Bu görüşü desteklemek üzere Sokrates'in demokrasiden hazzetmediği ileri sürülüyor ve bir diyalogu örnek olarak veriliyor. Diyalogu aşağıda aktarıyorum. Görüşlerinizi merak ediyorum..
SOKRATES DEMOKRASİ'DEN NEDEN NEFRET ETTİ?
Bir gün Sokrates yine taleberiyle sohbet ederken bi talebesi Sokrates' e sorar ki:
- "Eğer demokrasi çoğunluğun kararını kabul etmekse, adil olan da bu değil midir?
Mesela yüz kişinin oy kullandığı bir yerde, elli bir kişinin kararına mı uymak daha adil ve doğru olur, yoksa kırk dokuz kişinin kararına uymak mı?
Hem çok mümkündür ki, daha çok insanın daha az insandan yanılma ihtimali daha azdır. Şu halde sizin demokrasiye karşı çıkmanız doğru olmadıgı gibi haklı da sayılmaz."
Bunun üzerine Sokrates her zaman oldugu gibi soru cevap yöntemini kullanarak o talebeye önce sorar:
- "Bize söyler misin bilge olmak mı daha zordur yoksa cahil olmak mı daha zordur? "
Talebe:
- "Elbette ve hiç şüphesiz bilge olmak daha zordur.
Bilge olmak için çok okumak araştırmak ve yorulmak gerekirken cahil olmak için bir şey yapmaya gerek yoktur."
Sokrates:
- "Peki o halde bize yine söyler misin toplumlarda cahil insanların sayısı mı çok olur, yoksa bilge insanların sayısı mı çok olur? "
Talebe:
- "Elbette ve hiç şüphesiz cahil insanların sayısı fazla olur."
Sokrates:
- "Peki bize yine söyler misin, bir gemide yüz yolcu bulunsa, geminin nerde nasıl hangi yönde yelken açması gerektiğini kaptan mı daha iyi bilir, yoksa o yüz yolcu mu?"
Talebe:
- "Eğer yolcular içinde Denizcilik bilgisi olan yoksa pek tabi en iyi bilen kaptandır."
Sokrates:
- "Peki o halde diyebilir miyiz ki herkes her konuda karar veremez .
Herkes bildiği yerde konuşmalı.
Her iş ehline verilmeli...."
Talebe:
- "Pek tabi olması gereken budur."
Sokrates:
- "Peki o halde, bize yine söyler misin,
kimin hangi konuda bilgili olup olmadığını bilmeden,
sadece çoğunluk oldukları için kararlarını doğru bulmak adil ve doğru olabilir mi ?
Hem sen de kabul ettin ki,
bir toplumda cahillerin sayısı bilgelerden hep daha çok olur.
"Bizim milli duygumuz, din kökenli hoşgörüsüzlük, gaddarlık, aşağılık duygusu ve sinsiliktir."
Leyla Erbil
Leyla Erbil bu düşüncesini şöyle temellendiriyor..
İnsanların tabiatını (veya ahlakını) olumlu yönde etkileyen üç kişilik özelliği var. Eleştirel akıl, özgecilik ve romantizm (bir parça idealist bakış açısı) Bunların yokluğunda menfaatçilik, bedavacılık ve ilk iki özelliğin bir ürünü olarak sinsilik, aslında ne olduğunu ve ne olamadığını içten içe bildiğin için de aşağılık duygusu ortaya çıkıyor.
Yazar oldukça provakatif bir söylem belirlemiş. Sizce sözlerinde gerçeklik payı var mı?
İkinci olarak bu tür bir söylem, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilip saygı duyulması gereken bir söylem midir, yoksa milleti kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçu olarak mı değerlendirilmelidir?
Dini inancım yok, siyasetin sol yelpazesinde yer aldığımı düşünüyorum. Buna rağmen dil devrimi konusunu zaman zaman düşünürüm. Liseyi 1980 senesinde bitirdim. Benim kuşağım şu anda kullanılmayan kelimeleri kullanırdı. Ama Halil İnalcık hocanın aşağıda paylaştığım iletisinde belirttiği gibi şu anda iki nesil aynı dili konuşmuyor.
Bakın, ne diyordu Halil İnalcık.
"... Bir dil kargaşası içerisindeyiz. Asıl olan dilin kendi tekâmülüdür. Bir uzuv gibidir. Kesip atamazsınız. Çok karışık bir meseledir. Şimdi aydın kesimi bazı kelimeleri, eski dilde kullanamadığı için batılı dillerde kullanıyor. Dilimiz, kargaşa içerisinde ifade kabiliyetini kaybetmiştir. Başka başka diller konuşan nesiller var. Çocuğun konuştuğu dille, benim konuştuğum dil farklıdır. "
Harf devrimi ile dil devrimi aynı şey değil, Harf devrimi 1929 da yapıldı, dil devrimi 1932 yılında. Bir sürü kelime atıldı, yerine üretilmiş kelimeler konuldu. Sonuç??
Aşağıda 1970 yılında yayınlanan Nutuk içerisinden bir bölüm var, bir de çok yakın tarihli bir Nutuk'un aynı bölümü. İkisi arasında 45 sene var ve şimdiki nesil ikincisinden bir şey anlamayacak hale gelmiş. Hem bu noktaya dikkat etmeniz bakımından hem de iki metni lezzeti açısından değerlendirmeniz maksadıyla alt alta yapıştırıyorum...
Bu kararın istinadettiği en kuvvetli muhakeme
ve mantık şu idi:
Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet
olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak istiklâli tamme
malikiyetle temin olunabilir. Ne kadar zengin ve müreffeh
olursa olsun istiklâlden mahrum bir millet, beşeriyeti
mütemedcnae muvacehesinde uşak olmak mevkiinden
yüksek bir muameleye kesbi liyakat edemez.
Ecnebi bir devletsı himaye ve sahabetini kabul
etmek insanlık evsafından mahrumiyeti, aczü meskeneti
itiraftan başka bir şey değildir. Filhakika bu derekeye
düşmemiş olanların istiyerek başlarına bir ecnebi
efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Halbuki Türkün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti
çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa
mahvolsun evlâdır!
Binaenaleyh, ya istiklâl ya ölüm!
işte halâsı hakiki istiyenlerin parolası
Nutuk- 1970 basımı
Şimdi de yeni basım, yeni Türkçe ile aynı pasajı okuyalım...
Ya Bağımsızlık Ya Ölüm
Bu kararın dayandığı en güçlü düşünce ve mantık şuydu:
“Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan yüksek bir davranışa lâyık görülemez.
Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de, bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Halbuki, Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!…
O halde, ya istiklâl ya ölüm!”
İşte, gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır.
Türklerin asırlardır peşinde koştuğu kızıl elma nedir?
Kızıl Elma söylemini bilirsiniz. Turancılık ile birlikte Türklerin gönlüne taht kurmuş bir kavram olan kızıl elma, dünyadaki fethedilmemiş her yeri fethedip Türk boyunduruğunda yaşatma azminin ezeli ve ebedi simgesi olageldi. Velhasıl, şimdiye değin kızıl elmanın gerçekte ne olduğunu, kızıl elma diye diye neyin peşine düştüğümüzü de anlayamadım. Üzerine pek çok rivayetin olduğu kızıl elma hakkında düşüncelerinizi paylaşırsanız memnun olurum.
Kovid sonrası aylarca süren semptomlar
2020'nin başlarında Kovid-19, dünyanın büyük kesiminin hâlâ bilmediği bir hastalıktı. Şimdi, dünya genelinde 33 milyon (sadece Birleşik Krallık'ta 439 bin) doğrulanmış koronavirüs vakası var ve ölü sayısı bir milyona ulaştı.Virüsün uzun vadeli etkileri hakkında hâlâ pek bir şey bilinmiyor. Şubatta hükümet hastalığın grip gibi bilinen solunum yolu hastalıklarına benzediğine inanıyordu, bu yüzden iyi test edilmiş bir grip pandemisi modelini benimsedi. Artık koronavirüsün farklı çalıştığı aşikar.25 Ağustos'ta Downing Sokağı, koronavirüsten dolayı devam eden sağlık problemleri sebebiyle Boris Johnson'ın 6 ay içinde başbakanlıktan istifa edebileceği iddialarını yalanlamak zorunda kalmıştı. Dominic Cummings'in kayınpederinin bir tatilciye, nisanda hastalanmasının ardından Johnson'ın hâlâ hastalıkla boğuştuğunu söylediği bildirilmişti.Hastalar, Ulusal Sağlık Hizmetleri'nin (NHS) onayladığı üç semptomun (sürekli öksürük, ateş ve tat veya koku kaybı) dışında geniş yelpazede problemlerden bahsediyor. Bunların arasında yorgunluk, nefes darlığı, kas ağrıları, eklem ağrısı, "bilinç bulanıklığı", hafıza kaybı, konsantrasyon eksikliği ve depresyon var. İnsanların uzun süre boyunca bulaştırıcı olduğu düşünülmüyor, sadece uzun süreli etkilerden mustaripler.
Cornwall'dan 41 yaşındaki Jennifer Forbes mart ortalarında Kovid-19'a yakalandı. The Independent'a, altta yatan başka hastalığı olmadığı halde 6 ay boyunca eski sağlığına kavuşmayı beklemediğini söyledi. "Son birkaç haftada ufak tefek değişiklikler oldu ama çok yavaş ve hâlâ bir ileri bir geri gidiyor. Daha iyi olduğumu söyleyip durdum ama hep tekrar kötüleştim" dedi.
Her ne kadar evrensel olarak tıpta kabul görmekten ziyade hâlâ konuşma diline ait bir terim olsa da (Alyssa Milano ve Emma Samms gibi oyuncular dahil birkaç ünlü saç dökülmesi gibi sorunlar yaşadıklarını anlattı) uzun süreli hastalık fikrini destekleyen bilimsel kanıtlar artıyor.
20 Ağustos'ta Bristol'deki Southmead Hastanesi tarafından yayımlanan bir araştırma, hastaneden taburcu edilen 110 hastadan toplam 81'inin 12 hafta sonra, aralarında nefes darlığı, aşırı yorgunluk ve kas ağrısı da olan Kovid-19 semptomlarını sergilemeye devam ettiğini ortaya koydu.
Anlam nedir? Nörobilimsel bir yaklaşım.
|
Felsefe nedir?
|
Meslek: Doktor
İlgi Alanları: Felsefe, psikoloji, tarih, bilim, edebiyat, sinema, müzik
“Yaşamın anlamını yaşamın kendisinden çok sevmek bir günahtır.” (Dostoyevski) |
Son Giriş: 2 yıl önce
Son Mesaj Zamanı: 4 yıl
Mesaj Sayısı: 86
Gerçek Toplam Mesaj Sayısı: 101
İkinci El Bölümü Mesajları: 0
Konularının görüntülenme sayısı: 5.940 (Bu ay: 114)
Toplam aldığı artı oy sayısı: 38 (Bu hafta: 0)
En çok mesaj yazdığı forum bölümü: Kültür ve Bilim