< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sailor64 -- 1 Ekim 2020; 17:47:8 > |
Anlam nedir? Nörobilimsel bir yaklaşım.
-
-
Anlamsızlık nasıl bir solucan için bir üzüntü kaynağı oluşturmuyorsa, insanların çoğu içinde asla bir üzüntü kaynağı sayılmaz. Ne var ki, bu üzüntüyü duyup bir anlam arayışına soyunan az sayıdaki kişiler insanlığın anlamını oluşturur (Herman Hesse)
Anlam meselesinin ikinci boyutu hayatın anlamı sorusu ile açılıyor. Anlam yaşayan organizmalar için gerekli ve geçerli bir kavram olarak düşünülmeli. Neden sonuç bağlantıları kurabilen ve bunları kendi faydası yönünde kullanabilen sinir sistemleri geliştirmiş organizmalar için. Yoksa doğada, örneğin bir meteorun yeryüzüne düşmesinin kendinde ne gibi bir anlamı olabilir? Ama o meteor yeryüzünde bir şehrin bulunduğu alana düşecekse insanlar için çok anlamlı olabilir. Yağmurun yağmasının kendinde ne anlamı olabilir. Kör bir neden sonuç ilişkisinin onun tarafından etkilenen ve etkilendiğini fark edebilen bir canlı organizma olmadıkça hiçbir anlamı yoktur.
Devam edelim…Hayatın ne anlamı olabilir insan için? Eğer hayatın tehlikedeyse hayat çok anlamlı olabilir, yaşamda kalabilmek adına atacağın her adım ve karşılaşacağın tehlikeler bilişsel ve duygusal kapasiteni olabildiğince meşgul edecektir.
Ama yaşamında bir tehdit görmüyorsan, monoton, kendini tekrar eden bir düzen içinde hayatını idame ettiriyorsan bunun sonunun nereye gideceği sorusu ortaya çıkar. Kuşkusuz cevap “ölümdür.” Ölüm, neden sonuç ilişkileri içerisinde hayatını devam ettirebilme çabasını boşa çıkartan bir sondur. Böylece anlam yükleyecek bir son hayal edemeyecek duruma geliriz. Dinler bu evrede devreye girer. Yaşamın başka bir boyutta devam edebileceğini iddia ederek bu günkü çabaların gelecekte de bir karşılığı olacağı fantazisini sürdürmenize yardımcı olur.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sailor64 -- 2 Ekim 2020; 16:43:56 >
-
Anlamak Nedir?
Birisi bize bir şeyler söyler, soma da sorar: "Anladın mı?" Bu sofuyu
kimi kez "evet,"anladım," kimi kez de "hayır, anlamadım," diye yanıtlarız.
Şimdi düşünelim bakalun; "anladım," dediğiinizde bizde ne
olmuştur ki "evet, anladım," demişizdir ya da "anlamadım," dediğimizde
bizde gerçekleşmeyen nedir ki "hayır, anlamadım," diyoruz?
"Anladım," dediğimizde bizde neyin olup bittiğini, "anlamadım,"
dediğimizde de neyin gerçekleşmediğini kavramaya yoğunlaştığımızda.
görüyoruz ki, karşımızdaki . kişinin konuşmalarını, ağzından çıkan
sesleri gözümüzde birtakım görüntülere dönüştürebildiğimiz an "anladım," diyoruz; görüntüye dönüştüremediğimizdeyse "anlamadım,'' diyoruz.
Kulağımıza iletilen çoğu sözcüklerin adı oldukları kimi nesneler
vardır. Konuşma sırasında o sözcükler kulağımıza ulaştığında onların
adı oldukları nesnelerin görüntüsü gözlerimizin önünden geçiyorsa
"anladım," diyoruz; buna karşılık konuşma sırasında kulağımıza çarpan
sözcüklerin adı oldukları nesnelerin görüntüsü, 9 sözcükleri duyduğumuz
an gözlerimizin önünden geçmiyorsa "anlayamadım," diyoruz.
Diyelim ki biri yanımıza sokulup bize, "atrodakite zinkoratılüsöxıf?"
diye sordu. "Ne diyorsun, anlayamıyorum," deriz. Neden? Çünkü,
birtakım sesler evet kulağımızdan girmiştir, fakat gözümüzün .
önünden hiçbir görüntü geçmemiş; kulağımızdan giren sesler gözümüzde görtintüye dönüşememiştir. İşte bir konuşmayı anlayamamak. demek; o konuşmada geçen sözcükleri duymak fakat görüntüye türememek demektir. Çünkü sözcükler, imgelemde görüntüler oluşturmanın araçlarıdır. Üretilmiş bir sözcük, öncelikle "ses dalgalarına dönüştürülmüş nesnel bir görüntü" demektir. Sonra bu ses dalgası kulak
aracılığıyla algılanıp göz aracılığıyla yeniden ancak bu kez düşsel bir
görüntüye dönüşür ve anlama edimi işte böyle gerçekleşir.
"Bir kulağınd1\n girdi, öbür kulağından çıktı," deyimi, dilimizde
y;ı,ygın olarak kullanılır. "Anlamadı," demektir. Sözcükler ses dalgalarıyla
kişinin bir kulağından girmiştir, ancak görüntüye dönüşmeksizin
öbür kulağından çıkıp gitmiştir. Anlama olgusu, sözcükleri (sesleri)
gözde görüntüye dönüştürme edimi olduğu için, bu gerçekleşemediğinde, o sözcükler bir kulaktan girer, imgelemde işlem görmeksizin öbür kulaktan çıkarlar.
Jean Paul Sartre; "Konuşmanın amacı gördünnektir," der. Bu. sözcükler
kulağa gözde görüntüye dönüştürülsünler diye iletilir, demektir.
Çünkü, sözcükler görüntü yüklenmiş ses dalgalarıdır.
Konuşma edimimin amacının sesleri imgelemde görüntüye dönüŞ
tünnek olduğu ilk kez Sartre'ın ortaya çıkardığı bir bulgu değildir. Bu
ilişki üzerinde hiç inceleme yapmamış ya da bu konuda öğrenim görmemiş kişiler bile, bu ilişkiyi doğaçtan bilmektedirler. "Dinle, bak şimdi
sana ne söyleyeceğim," diyen kişi "dinle, bak," demekle, "kulağına
ilettiğim sözcükleri imgeleminde görüntüye dönüştür,'' demek istemektedir. "Senin dediklerine bakılırsa," dediğimizde anlatmak istediğimiz "senin kulağıma ilettiğin sözcükleri aktarıcısı oldukları görüntülere dönüştürüp bir bakarsam," dır. Kur'an'da da "işitmek'' yerine "görmek" diye çevrilen Arapça "rey" sözcüğünün kullanıldığı pek çok ayet
vardır. İbrahim suresi, 24. ayetinde; "Gönnedin mi Tanrı nasıl bir örnek
vermiştir? Özlü, soylu, sağlam bir söz, kökü yerleşik, dalları göğerik,
özlü, soylu, sağlam bir ağaç gibidir," deniliyor. Burada sözcükler
kullanılarak bir örnek veriliyor ve "duymadın mı" değil, "görmedin
mi" diye soruluyor; sözlerle verilen bir örneğin imgelemde görüntüye
çevrilip çevrilmediği soruluyor. Çoğu kez, "Bak, şimdi sana ne diyeceğim," deriz, "İşit, şimdi sana ne diyeceğim," demeyiz. Çünkü imgelemde görüntüye çevrilmeyen sözlerin salt kulakla işitilmesinin hiçbir anlamaya yol açmayacağını biliriz.
-
Anlama Ediminde Sözcükler Arasındaki
Kök Türev İlişkisinin İşlevi
Eğer sözcükler, kişinin imgeleminde oluşturmasını istediğimiz görüntülerin sese çevrilmiş, ses dalgalarına yüklenmiş biçimi iseler; ve
sözcük dediğim iz sesler ancak imgelemde görüntüye dönüştürülerek
anlaşılabiliyorsa; bir dildeki kök türev ilişkisi, "anlama" yani "sesleri
imgelemde görüntüye çevirme" ediminde nasıl bir işlev görür?
Dalı göğe, yani "soyuf'a yükselen her sözcüğün, kökü yerde, toprakta,
nesnel yaşamda, "som ut' 'tadır. "Kökü yerde," demek, elle tutulur,
gözle görülür, beş duyu organıyla somut olarak algılanır, demektir.
Bir dildeki sözcüklerin yerli kökleri, "kök sözcükler'', hep somut nesnelere ad olur. Bir sözcüğün kökü, bize elle tutulur somut bir nesneyi
gösterir. Türetilmiş bir sözcük ise, bir nesneyi gösteren köke eklenmiş
türetme eklerinden oluşur. B ütün türetilmiş sözcükler, kendini doğuran
kök sözcüğü kendi içlerinde korur. barın dırırlar. Örneğin, eski Türkçede
"anğ" bir sözcük köküdür. Bu kökten "la"'+"mak" ekleriyle bir sözcük
türetmişiz: "Anğlamak". Anğlamak sözcüğünün anlamının ne olduğunu
anlamak için, yapı lacak ilk iş bu sözcüğün kökünü bulmak ve
bu kökün hangi somut nesneyi gösterdiğini görmektir. Anğlamak sözcüğünün kökü "anğ'' dır ve bu, gerçekten de elle tutulur, gözle görülür, somut bir, nesnenin adıdır. Sürüler otlatılırken bir boyun hayvanları başka boyun hayvanlar arasına karışırsa kolay bulunsun ya da çalındığında kolayca saptanabilsin diye, hayvanların derileri üzerine kızdırılmış
demirle onun hangi boyun hayvanı olduğunu gösteren özel çizgeler,
desenler basıl ır ve bunlara "anğ" denirdi. Demek ki "anğlamak" resimlemek,
görüntüye dönüştürmek, yani görselleştirmektir ve bugün
"anlamak," diye seslendirdiğimiz sözcüğünün atası da budur. Az önce
"anlama"nın "görüntüye dönüştürmek" olduğunu açıklamıştık. Anlamak
sözcüğünün köküne inince, bu zaten kendiliğinden açığa çıkıyor.
Demek ki, bir türemiş sözcüğün içinde bulunan kökün somut bir
nesnenin adı olması, bizim o kökten türemiş soyut anlamlı bir sözcüğü
gözümüzde düşleyebilmemizi, imgelemimizde görüntüye dönüştürebilmemizi,
böylece anlamamızı sağlamaktadır. Bir türev sözcüğün kökünün
ad olduğu nesne gözde düşlenmeksizin, o türev sözcüğün anlaşılması
olanaksızdır.
Dünden bu güne Türkler'de dil ve din Cengiz Özakıncı s.93
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X