Kant nesnel evrensel ahlak ilkelerinin olduğuna inanan bir filozof. Onu bu bakımdan kişisel mutluluğu (Aristippos, Epikuros) ve toplumsal mutluluğu aka faydacılık ahlakını (Bentham ve Mill), bencilliği (T Hobbes) gözeten , ya da mutluluk veya bencillik ile bağlantılı ahlak yasalarının yerine efendi ahlakını (üstünlüğü) koyan Nietzsche'den, Ahlaki-ahlkai olmayan davranışı kişinin özgür iradesi ile değerlediğini savunan Sartre'den farklı bir düzlemde yer aldığını görebiliyoruz. Kant, evrensel ahlakın temelinde "ödev" duygusunun yattığını belirtiyor. İnsanlar özgürce davrandıklarında ya "ödeve uygun" ya da "ödevden doğan" eylemlerde bulunuyorlar. Ödeve uygun yani şartlar icabı kendileri açısından da faydalı olduğuna inanarak yapılan eylemleri bir yana koyduğumuzda esas ahlaki eylm biçimi "ödevden doğan" eylem oluyor.Bu eylemin özünde "iyi niyete" dayalı olması gerekiyor. Koşulsuz buyruk "kendine yapılmasını istemediğini başkaları için de isteme" şeklinde. Böylece iyi niyetin esası ortaya çıkmış oluyor. Peki bu ödev ahlakını hangi temele dayandırıyor Kant? Sokrates'e göre erdemli davranış mutluluk getirir. Ancak Kant dünyada mutlulukla erdemin her zaman yan yana gitmediğine dikkat çeker. O halde erdemli davrandığımız halde mutlu olmayabiliriz. Şimdi sorun şurada: Eğer bu dünyada erdemli davranış mutluluğu garanti etmiyorsa, öreki dünyada ediyor olabilir mi? Eğer Tanrı'ya ve dine inanıyorsak dünyadaki erdemli davranışın öte dünyada mutluluk getireceğini farz edebiliriz. Tanrıya inanmıyorsak bile eğer ahlaklı davranmak gerekiyorsa Tanrıyı icat etmeliyiz, öte dünyada bir mutluluk imkanının olduğunu umut etmeliyiz noktasına geliniyor. Öncelikle Kant'ın ahlaki tutum üzerine düşüncelerini doğru özetleyebilmiş miyim? Ve sonra bu düşüncenin mantıklı, tutarlı bir yanı var mı? Yoksa boş sözlerden mi ibaret? |
Kant'ın koşulsuz buyruğu hakkında ne düşünüyor sunuz?





-
-
Altın kuralı etyolojik olarak öte düntada mükafatını görme umuduna bağlaması bu gün kü natüralist ahlak anlayışımıza ters değil mi? Yani bu ilke ancak dindar bir insanın arkasına sığınacağı bir ilke olabilir.
-
quote:
Orijinalden alıntı: Sailor64Altın kuralı etyolojik olarak öte düntada mükafatını görme umuduna bağlaması bu gün kü natüralist ahlak anlayışımıza ters değil mi? Yani bu ilke ancak dindar bir insanın arkasına sığınacağı bir ilke olabilir.
Kant'ın altın kuralı, öte dünyada mükafat görmeye bağladığını ben görmedim açıkçası, ancak hem öte dünya hem altı kural anlayışlarını aynı sebepten eleştirir ki o da koşuldur. Kant'ın ahlak felsefesini tek cümleyle özetlemek gerekirse; otonom özenin, kendisine evrensel yasa olabilecek yasa/ilke'yi ödev alarak belirlemesi ve bu ödeve koşulsuz olarak uymasıdır. Yani çok temel bir noktada Kant ahlakıyla uyuşmaz iki anlayışta, ha Kant ahlakı zaten hayata geçirilmesi zor hatta neredeyse imkansız bir anlayıştır ve evet Kant ahlakı bugün kullandığımız ahlak sistemlerinden(hepsine ya da ezici çoğunluğuna) uymaz. Ayrıca şahsi kanaatim bugün ki ahlak anlayışımız biraz genelleme olmuş sanki tüm dünyada geçerli tek bir ahlak anlayışı olduğu kanısında değilim. Ayrıca, altın kural ve dindar bir ahlak anlayışı görünüşte benzer görünse bile çok temel bir fark vardır ki, birisinde yasa koyucu bir tanrı vardır ve tek koşulunuz o tanrı nasıl istiyorsa öyle eylemektir. Altın kuralda ise ana koşul istençtir diyebiliriz.
-
quote:
Orijinalden alıntı: Guest-596C9B846
Bu mesaj silindi."İlahi buyruk teorisinin aslî öğretisi şudur: bir şeyi doğru ya da yanlış yapan şey Tanrı’nın onu buyurması ya da yasaklamasıdır. İlahi buyruğun doğal yasa teorisinden ayrıldığı iki ana veche, ilahî buyruk teorisinin standard olarak saadet ahlakçısı ve tümdengelimci olmamasıdır. ‘Saadet ahlakçılığı’ (Eudaimonism, saadetçilik), mutluluğu kendimize nihai bir hedef olarak yansıtmasak da yaptığımız her şeyi mutluluk (Grekçe eudaimonia) uğruna yaptığımızı söyleyen görüştür." ( https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/581978)
" Divine Command Theory is the view that morality is somehow dependent upon God, and that moral obligation consists in obedience to God’s commands." (https://iep.utm.edu/divine-c//)
"There is a class of metaethical and normative views that commonly goes by the name ‘divine command theory.’ What all members of this class have in common is that they hold that what God wills is relevant to determining the moral status of some set of entities (acts, states of affairs, character traits, etc., or some combination of these). But the name ‘divine command theory’ is a bit misleading: what these views have in common is their appeal to the divine will; while many of these views hold that the relevant act of divine will is that of commanding, some deny it. So we would do well to have a label for this class of views that does not prejudge the issue of the relevant act of divine will. "(https://plato.stanford.edu/entries/voluntarism-theological//)
Yani ilahi buyruk teorisini kabul edenler arasında Tanrı bir şeyleri istiyor ya da yasaklıyor olduğunu söyleyen görüşleri buralardan çıkartabiliriz.. Bunun dışında benim bahsettiğim şey, Tanrının istencinin bir koşul olarak orada durması ve Atın kuralda varolan koşuldan tamamen ayrılması. Yani sizin doğru değil iddianız doğru değil. Bunun dışında söylediğiniz gibi Teistik etik görüşleri çok çeşitlidir. Benim, dindar ahlak anlayışı olarak ilahi buyruk teorisini ele almam bunu o şekilde kabul ettiğim içindir, din felsefesiyle ya da ahlak felsefesiyle doğrudan ilgilenen biri bu kabullümün yanlış olduğunu düşünebilir, eğer uygun bir şekilde düzeltilirse görüşümü revize etmekten kaçınmam.
-
Peki bu dediğin şekliyle bile, yine de tanrı ahlaki bir koşul olarak(bir emir yoluyla olmada bile) orada olmayacak mı? Yani, bu şekliyle bile DCT Kant ahlakı ve altın kuraldan ayrılmayacak mı ? Yoksa benim göremediğim bir şey mi var ?quote:
Orijinalden alıntı: Guest-596C9B846
Bu mesaj silindi.
Alıntıları Göster
< Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı > -
Ben de en başından beri bunu ayrıldıklarını söylemiştim, o zaman bir uzlaşmazlık kalmadı.
-
Hayır, hayır orada demek istediğim nesnel ahlakın olmadığı değil. Yani o alana ilişkin bir yorumum yok, sadece "bugün ki ahlak anlayışımız" ifadesi zaten üzerinde çok fazla durulabilecek bir ifade, şöyle ki "Naturalist Ahlak anlayışı ve Kant Ahlakını" karşılaştıralım makul, ancak bugün ki ahlak anlayışını "Naturalist bir ahlak" olarak kabul etmek tartışmanın ve yapmam gereken yorumun zeminini çok genişletmemi gerektirecekti, çünkü öncelikle bu meseleyi halletmem gerekirdi ki bu pek kolay bir iş değil, ciddi argüman ve atıflar isteyen bir konu bana göre, orada demek istediğim şey "bugün ki ahlak anlayışımız naturalist" ifadesinin tartışmaya açık olduğuydu.
-
Şu ana kadar yazdıklarımızdan bağımsız, benim için etik/teoloji gibi alanlarında ki en önemli açmaz, akademik/entelektüel yorumların “genel kabul gören” olarak sınıflandırılması. Sonuçta insan toplumsallığının bir ürünü ve aracı olan bu gibi konularda saf akademik yorumlar yapmak, biraz işi değişen bilim/bilgi paradigmasına uydurmaya çalışmak gibi oluyor. Bana göre, etik/teoloji gibi alanlar köklerini epistemoloji ya da doğa bilimlerinden değil de, sosyoloji- antropoloji gibi alanlardan alarak kendilerini inşa etmeli. Aksi takdirde olanı açıklamaya çalışmaktan çok, olanı kurduğumuz kuramlara uydurmaya çalışıyoruz ve bu faşizan yaklaşımları tetikliyor.( Bu arada bu söylediğim sizin söylediğinizle alakalı değil sizin kabul gören derken meta etik sınırlarını çizdiğiniz açık, ben doğrudan günümüz etik yaklaşımları ve tartışmalarına bakışımı öne sürdüm)quote:
Orijinalden alıntı: Guest-596C9B846
Bu mesaj silindi.
Alıntıları Göster
< Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
-
quote:
Orijinalden alıntı: Guest-596C9B846
Bu mesaj silindi.
Alıntıları Göster"Etik yani ahlâk felsefesi üç ana başlığa ayrılıyor.." hah tam olarak eleştirdiğim şey bu, üç ana alana ayır Normatif Etik/Uygulamalı Etik/Meta Etik. Sonra Normatif etik kendi içinde yaklaşımlar gerçekleştirsin, deontolojik yaklaşım, erdem etiği vs vs. Etiği bu şekilde disiplinlere ayırıp o disiplinleri yaklaşımlara ayırmak, etiği doğa bilimlerine benzetmeye çalışmaktır. Bu görünüşte her ne kadar " ya biz Meta etik'te ahlakın objektifliğini, Normatif etikte bir eylemi doğru yapan şeyi tartışıyoruz" gibi görünse bile, işin aslı öyle değil. Örneğin sizin bahsettiğiniz "evrimsel çürütme argümanı" ahlakı doğrudan doğruya biyolojik yapılanmaya indirgeyen bir yaklaşım neredeyse, tamam bunun karşısında argümanlarda öne sürüldü ama bu tartışmaların toplumsal gerçeklikle bir ilgisi yok, ahlak felsefesini bir nevi "entelektüel kendini tatmin etme" alanına çevirdiler. Yani ortaçağda papazların ahlak felsefesine yaptığını bugün pozitif bilimler yapmaktadır. Ve evrimsel çürütme argümanı doğrudan faşizme çıkan bir yoldur. Yani bir metaforla anlatmak gerekirse, Etik bugün metnin basım tarihini, nasıl okunması gerektiğini ve metnin ne olduğunu sorguluyor ancak Metnin kendisiyle ilgilenmiyor oysa bu metaforda ahlak felsefesinin işi metni okumaktır. Kaldı ki insanların evrim dolayısıyla bir şeyler getirdikleri ve ahlak anlayışlarının bundan etkilendiği şüphesiniz, ancak tüm tarihsel-bağlamsal-toplumsal koşulları göz ardı edip ahlakı evrime indirgemeye çalışan kuramları içinde barındırmaya başlamışsa etik ben bu etik'i doğa bilimlerine öykünmekle suçlarım. Yani, kitaplarda ya da makalelerde kendilerini ve yaptıkları işleri istedikleri gibi lanse edebilirler ancak bu yaptıkları işlerin esasında etik'i doğa bilimlerine öykünerek yapmaya çalıştıkları gerçeğini değiştirmiyor.
-
Muhakkak öyledir, iyi günler.quote:
Orijinalden alıntı: Guest-596C9B846
Bu mesaj silindi.
Alıntıları Göster
< Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı > -
Yanlış dolayısıyla revize edilmesi gereken ontoloji.Yaşasın benim neo kantian felsefem
-
Ahlakın doğasına dair evrimci argüman son derece kuvvetli. Şu an yaşadığımız "sadakat, nsanları aldatmama, adam öldürmeme, çalmanın yanlış olduğu" gibi argümanların kendinde/özsel bir değerleri olmadığı apaçık görünüyor. Toplumsallığın, bir arada yaşama ve dayanışmanın gerektirdiği davranışları gösterenler seçilirken, aldatanlar toplum dışı bırakılarak eleniyorlar ve soyları tükeniyor. Tabi doğal seçilimin bir kuvveti var ancak asıl baskın olan unsur mem lerle iletilen kültürel evrim. Dil sayesinde kültürün içine girdiğimizde toplumun dışına itilmemek için ahlaki davranmamız gerektiğini öğreniyoruz. Mem ler soylar boyunca dağılıyor. Eğer türe iyi hizmet ederse ödüllendiriliyor. Mesela "sadakat" memi günümüzde sallantıda. Belki çok yakında evlilik ve neseb olayı değerini yitirdikçe eş değiştirme yönünde ortaya çıkan yeni bir mem kültürü domine edebilir. Sadakatsizlik memi neden seçiliyor olabilir? Muhtemelen "kendini gerçekleştirme" memini tamamladığı için. genç yaşlarda seçtiğiniz eş sizinle birlikte gelişmiyorsa , siz vardığınız belirli bir noktada sizi üretken kılacak bir karşı cins arayışına giriyorsunuz. Darwin eşina sadıktı ama eşi ona ne verdi? Bu gün olsa Darwin dindar eşinden ayrılır mıydı? Çalışmalarını yürütürken esin veren, zihnini açan bir kadınla birlikte olmak adına eşinden boşanır mıydı veya aldatırmıydı? Yani genler değil mem ler seçiliyor şu anda. Zira doğal seçilim çok yavaş iken memetik evrim çok hızlı.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sailor64 -- 23 Ekim 2020; 1:15:24 >
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X