Şimdi Ara

Motor bloğu patladı, nedeni ne olabilir? (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
33
Cevap
4
Favori
30.833
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: extrem_015

    Karbon hocam bir kaç bilgiyi tartışmak istiyorum;


    elimden gelirse konuyu biraz daha geliştirmeye çalışalım,

    quote:


    Spark etmeyen buji ve bozuk enjektör ile aşırı zengin yakıt oluşabilir tamam ama bu yanmayan çiğ karışımın yağı inceltmesi her zaman mümkün olmaz ancak araç aşırı bir aşıntıya uğramış ve artık sekmanlar kaçak yapmaya başlamış ise fazla benzin ancak o zaman yağa karışabilir yeterli kompresöre sahip bir makinada silindir cidarı ile sekmanların arasından hava dahi geçemezken yanmamış çiğ yakıt ancak egzoz portundan dışarı atılacaktır.
    Bildiğiniz üzere tek bir silindirde sorun olduğunda bujisinde yada enjektörde geriye kalan artık kaç silindirse 3 yahut 5 fark yapmaz pistonları krank miline katı bir şekilde bağlı olması onunda tüm pistonlara bağlı olması hasebiyle diğer bujisi yada enjektörü bozuk pistonda silindir içinde çalıştıracaktır,yani yanmamış yakıtı bir kompresör sorunu yok ise aşağıya geçirmeyecektir.


    Mutlaka geçiş oluyor. Bildiğimiz motorlardaki pistonlar kategorik olarak ıslak çeper (wet-perimeter) tip pistonlardır. Doğru, hava geçirmiyorlar, ama çeperleri ıslak olduğu için. Havayı geçirmemyi sağlayan şey, sekmanların yağla ıslatılmış olmasıdır. Bu tip motorlarda bir kısım yağ mutlaka silindir içinde kalıp yanar, sadece sağlıklı motorlarda bu miktar yağ çubuğundan anlaşılamayacak kadar azdır. Hatta statik kompresyon testlerinde olumsuz sonuç çıkarsa test bir de pistonlara biraz yağ ekleyerek tekrar edilir, belki bir pistondaki yağ süzülmüş, kuru kalmıştır diye. Yağlamadan sonra değerler makul çıkarsa test sorunsuz kabul edilir.

    Eksos atıklarını bizzat yağın kendisi taşıyıp kartere getiriyor. Buradaki yağ sürekli dolaşım halinde. Kompresyona yakından maruz kalan, iç bükey piston altı bölgesi de yüksek ısılar biriktirebilir. Silindir duvarına gidecek yağ, aynı zamanda piston altlarından geçerek hareketli pistonları soğutur. Silindir duvarına geçtikten sonra sıyrılurken eksoz kalıntıların bir kısmını, su dahil yağın bünyesine alır. Bunlar küçük miktarlar ama sirkülasyon hızlıdır, çünkü yüksek ısılardan dolayı yağ burada uzun süre kalamaz. Bir de dinamik ortamda, özellikle eksozdan emme zamanına geçerken sekmanlardaki kuvvet ters yöne geçtiğinde bir hareket oluyor. Buradan da direkt kaçaklar olabiliyor.

    Zaten motor ne kadar sağlıklı olursa olsun, bir kaç bin km sonra yağda keskin bir yakıt kokusunu mutlaka alır, yeni yağ kokusunun kalmadığını farkederiz. Karter havalandırması (PCV) ve yağ filtresi bu sebeple var. Keşke tam tecrit olsaydı, o zaman şanzıman yağı gibi 50 60bin km değiştirmeden kullanmak mümkün olurdu.

    quote:


    Soğuk motoru yavaş ısıtmak yüksek devirden kaçınmak konusunda haklısınız yağ filmi dolaşımı açısından vs. çok önemli bi durum hatta en güzeli rolantide belli bir miktar bekleyip öyle hareket etmek ve hareket halinde aracı kesinlikle zorlamamaktır (yük ve yüksek devire maruz bırakmamaktır) ki zarar minimize edilebilsin,fakat atmosferik beslemeli bir motorda,yüksek devirde ısınan bir motoru yavaş soğutmak için belli süre beklemek diye bir tabir hiç bir servis manualde karşıma çıkmadı ki sizde bilirsiniz service manualler oldukça gerçek bilgiler verir bu konudaki düşünceleriniz nelerdir.

    Motor turbo beslemeli olsa tamam derim egzoz portlarına bağlı yüksek devir çeviren ve motor yağından beslenen bir turbo milinin yağlanmasına gerek olduğu için rolantide beklemek gerek ama atmosferik bir motoru beklemek biraz mantıksız gibi çünkü soğutma sistemi sağlam bir makina da motor yüksek devir dönse dahi termostat ile motor istenilen sıcaklığa yakın bir seviyede tutulur dersen ki pistonlar sekmanlar en çok strese maruz kalan parçalar ve ani ısı yükselmesi olur onlarda su soğutmalı gömleğe yakın olduklarından anlık ısılarını soğutma sıvısına aktarabilirler ki bazı araçlar araç stop edilse dahi bu suyu soğutmaya devam eder ve bu suda sıcak soğuk döngüsü ile yavaş bi şekilde yer değiştirir.

    Hatta bazı motorlar yüksek devir çeviren makinalar durduğu yerde çok daha fazla ısınmaktadır bknz örneğin racing motorlar.


    Yağ filmi önemli bir şey tabii ama başka önemli şeyler de var.

    Genleşmeye maruz kalan motor parçaları hareketli sayılırlar. Yani, mesela kapak contası aslında hareketli bir parçadır. Bu hareketi sayesinde farklı zamanlarda ve oranlarda genleşip büzüşen blok ve silindir kapağının deforme olmasını engeller. Motordaki parçalar aynı metallerden yapılıp, aynı uzama oranlarına sahip olsalar da boyutları ve hacimleri farklı olduklarından ebatları aynı oranlarda azalıp artmayabilir. Bu uyum ve ısı paylaşımı tabii planlanmıştır, motor bloğu gibi katılarda ısıl paylaşım nispeten hızlıdır da ama yine de biraz süreye ihtiyaçları vardır. Aslında motoru yavaş ısıtırken, bloğun, pistonların ve silindir kapağının oranlı şekilde genleşmesini de hedefliyoruz. Aynı şey soğuturken de geçerli. Çok hızlı soğutma da tehlikelidir.

    Bijonları yavaş yavaş, ve çapraz şekilde sıkmaktaki mantık, bu ısınma-sığutmada da geçerlidir. Tekerlekte bir vida diğerlerinden sıkı kalırsa bütün darbeleri en sıkı olan karşıla ve eğer gevşerse de bu sefer en sıkı ikinci olan bijon karşılar. Böylece sıraya gevşeyebilrler. Nasıl bijonları eşit sıkmak önemliyse, saplama vidalarının da eşit güç alması için eşit miktarada sınıp soğumaları önemlidir. Mutlaka motorların toleransları var tabii, ama aşırıya kaçılırsa veya çok uzun süre tekrar edilince saplama vidalarından bazıları hiç yük karşılamazken bütün dirençler zamanla bir kaçına binebilir. Motorun planlandığı şekilde ısıl paylaşımı yapabilmesi için biraz süre tanımak gerekir. Bu da yaklaşık bir dakikadır.

    Atmosferik motorları da çantada keklik saymamak gerekir. Özellikle de yüksek kapasiteli, 2 litre ve üzeri motorları. Bu motorların da kapasiteleriyle oranlıı radyatörleri, yani ısıl değiştiricileri var. En sıcak yaz günlerinde tam kapasite tırmanışlara cevap verebilecek soğurma kapasiteleri var. Motor soğuk bir günde (mesela -5°C) tam kapasiteli bir tırmanıştan sonra yüksek hızlı bir inişe geçerse bu radyatörler bu defa bloğu o kadar hızlı soğutabilir ki termostat tepki verip kapanıncaya kadar blok çatlayabilir. Bu sebeple yüksek hızlı büyük motorlarda ya çift termostatlı, radyatörü tam ve kısmi kullanan devrelerin olduğu hatlar vardır, veya günümüzde çok daha yaygın olan üç yönlü termostatlar kullanılır. Ancak böyle soğutma sistemleri her arabada bulunmaz. Kapasiteli motorda, rolantideki yüksek hızlı inişler tehlikelidir. Bunu sıcaklık göstergesiye de bir gün deneyebilirsiniz, gösterge o kadar hızlı düşmeye başlar ki, aynı hızla yükselecek olsa dikkatli bir sürücüyü korkutur. Kompresyonda kalmnın ise zararı olmaz. Yakıt kesilsin veya azaltılsın öenml değil. Kompresyon ideal bir ısıtma yöntemidir. Sıkıştırılan hava ısınır, yakıt az olduğu için de kurumlaşma yapmaz.

    Tırmanışlardan sonra mola vermeden önce fanın devreye girip ek ısıları atmasına, motordaki ısıları eşitlemesine izin veriyorum. Bu en çok bir dakika sürüyor. Önceden yavaşlıyorsanız daha da iyi. Pasif soğutması olan, yani pervane gibi bir yardımcısı olmayan motorlar da düşük hızlarda kullanılarak soğutulurlar. Pit-stop'a girmeden önce 20 sn, 80 km ile gitmek gibi.

    quote:


    2 zamanlı motorlar konusunda ise uzun yokuş inerken gaz vermek gerekir hatta eski 2 zamanlı arabalar yokuş aşağı inerken yağlama yapmak için hem gaz hem fren yaparlardı tabi buda fren sisteminin canına okurdu.


    2 zamanlılar bambaşka.. Yakıta bağlı yağlama yapan motorların yavaşlama yetenekleri yok, bazılarında son vitesler bisikletlerdeki gibi tek yönlü kavramaya sahip oluyor. Bu motorlar en az yarım yük istiyor, bas bırak şeklinde kullanılıyor. Mecburen de frenlere daha çok iş düşüyor. Geçen gün iki zamanlı Vespa dikkatimi çekti. 150 cc scooter için büyük frenleri vardı, vay be dedim Vespa'ya ne güzel yapmış. İyi aklıma getirdiniz, iki zamanlı oluşu aklımdan çıkmış ne bu frenler diyordum :)




  • quote:

    Orijinalden alıntı: extrem_015

    quote:

    Orijinalden alıntı: Karbon 12

    Teşekkür ederim.

    Motoru eksik yağla çalıştırmaktansa farklı yağla tamamlamak bence daha iyidir.

    Markalara takılmayın.
    Viskoziteye pek takılmayın.
    Kalite standardı. İşte buna takılmak, dikkate almak gerekir.

    Tercihen aynı yağı kullanmayı ben de tavsiye ederim ama aynı kalite standartlarındaki farklı viskozite veya markadaki yağlar karışabilirler. Neticede her zaman aynı yağlar dünyanın her yerinde her zaman bulunmazlar. Değişimlerde de karterde, bloktaki oyuklarda ve filtrede bir kısım yağ kalır. Bu sebeple standartların testleri arasında karışabilirlik (miscibility) testi de vardır.

    Diyelim ki bu dizel Megane ACEA C3 kalite standardında yağ istiyor. Servisin de, ama 5W-40 ama 10W-40 viskozitede, bu ACEA C3 kalite standardındaki yağı koyması gerekir veya koymuştur. Siz de ACEA C3'ü karşılayan bir yağ ile ekleme yaparsanız yeterince güvenli olur.

    Tabii ACEA C3'ü örnek olarak verdim. Kalite seviyesini (standardını) kullanma kılavuzyla kontrol etmek gerekir.



    Hocam şu yanlışınızı düzeltmek zorundayım;

    Yukarıdaki mesajınızda''Viskoziteye takılmayın'' demişsiniz bu çok yanlış motorun iklim koşullarına uygun olan yağ viskozitesi dışına çıkılması kesinlikle tavsiye edilmez ve yanlıi bir davranıştır takılmayacak bir konu değildir,muylu ve yataklar arasındaki boşluklar yağ viskozitesine göre ayarlanır aynı zamanda filtredeki by pass valfinin açma basıncı daha sonra özellikle soğuk havalarda karterdeki yağın pompa tarafından emilip üst kapak ve yatak muylulularına ulaşması için geçen zamanı ve daha bir çok unsuru yağın viskozitesi belirler.

    Sanırım dalgınlığınıza geldi,iyi forumlar.

    Yanlışlarım ve dalgınlıklarım olabilir, olmuştur da. Ama kullanma kılavuzundan bile alıntıyı böyle yaparsak anlamı yüzseksen derece değişebilir.

    Motorun yağsız kalması en kötü senaryo. Mesela yolda kaldık, yağ min. seviyenin alltıa inmiş, veya yaklaşmış ama yokuşlar var. İlk servis imkanı nerede belli değil. Bu halde motora şanzıman yağı eklemek dahi değerlendirilebilir. İlk fırsatta değiştirmek gerekecek, katalitik konvertörü de tıkamayacak belki ama bozacaktır fakat motoru bozmaktan iyidir.

    Viskozite konusunda haklısınız tabii. Fakat şu viskozite konusunu doğru, tam ve kestirmeden anlatmak şimdiye kadar mümkün olmadı. 5W-30 mu yoksa 0W-40 mı daha kalın diye sorulunca her usta farklı şey söyleyecektir. Ben de bazen anlatmakiçin mecburen bilimsel olandan çıkıp pratik bilgiye dönme ihtiyacı hissediyorum.

    Şimdi 1950'lerde de arabalar motor yağına %10 kerosen ekleyin diyor kitaplarında. Ama hangi şartlarda, kaç km boyunca ve saire bilgere bakmadan sadece %10 kerosen eklemeyi alırsak motoru bozarız tabii.

    Kendim de tam olarak aşağıdakini yazmışım. İsterim ki bu cümleler birbirnden ayrılmasınlar hepsi önemli:

    quote:


    Motoru eksik yağla çalıştırmaktansa farklı yağla tamamlamak bence daha iyidir.

    Markalara takılmayın.
    Viskoziteye pek takılmayın.
    Kalite standardı. İşte buna takılmak, dikkate almak gerekir.



    Evrensel değil güncel, bilimsel değil pratik olması için yazdım.

    1. Motorlar komşu viskoziteyi kaldıracak toleranslardadır. Zaten motor yağının viskozitesi kullanım ömrü boyunca değişir. Mesela 5W-30 olarak kartere giren yağ karterden 5W-30 olarak çıkmaz. Kullanımın kendisi bir bozulma sürecidir. Yağ genelde incelir, kurum problemi varsa eğer kalınlaşır. Her şekilde eski yağlarda film dayanımı azalır. 5W-30 isteyen motorlara 40'lık yağlar da konulur, en iyisi olmayabilir ama idare eder. Ama 50'lik yağ konulursa motorun bir tarafı bozulabilir.

    2. Güncel en basit atmosferik motorlar için bile artık belirli kalite standardları aranıyor. BMW LongLife 04, FIAT 9.55535-S1, Ford WSS M2C 917 A, GM LL 025A, MB 229.31, Renault RN 0710, VW 505 01... hangi üreticiyi isterseniz. ACEA A3, A5 gibi jenerik kalite standarları da var. Hala sadece onları kabul eden üretici varsa, onlar da kabul.

    Şimdi bu tavsiyeyi test edelim. Tavsiye kalite standardına mutlaka uy diyor. Öyle bir yağ bulun ki motorun istedği kalite standardını karşıladığı halde viskozitesi tehlikeli derecede yanlış olsun.

    Bugün ~1915'ten kalan SAE XXW-YY tipi (SAE J300 standardı) etiketlerle alınacak yağdan çok daha doğru viskozitede yağları sadece kalite standardına harfiyen uyarak temin edebilirsiniz.

    Kılavuzda 5W-40 yazıyor mesela. Hiç polimer katkısı olmayan, teste girse 5W-40 etiketi de alabilecek bir 0W-40 yağ çıkıyor, kullanıcı ikileme düşüyor. Neden, çünkü viskoziteye bakıyor. Haklı olarak viskoziteyi tutturmak için kalite standardınandan vazgeçiyor. İşte asıl yanlış olan bu. Bu sebeple yazıyorum ki, viskozite önemlidir ama kalite standardı daha önemlidir. Mecburen araya bir hiyerarşi koymak gerekiyor. Kalite standardına mutlaka uyun, viskoziteye pek takılmayın. "Viskoziteye takılmayın", "viskoziteye hiç takılmayın" değil. :)




  • quote:

    Orijinalden alıntı: extrem_015

    Birde karbon hocam şunuda söyleyecektim atlamışım ''6-8 silindirli motorlarda vuruntuyu anlamak çok zor demişsiniz'' evet bi nebze haklısınız insan kulağıyla dediğiniz gibi anlamak çok güç belki yıllarını bu işe vermiş gerçek bir usta motor steteskop ile anlayabilir fakat hiç bunlara gerek yok sonuçta insan birinde olmasa birinde şaşar bu yüzden çoğu modern araçta motosikletlerde dahil knock sensör yani vuruntu sensörü vardır,kısaca eğitimli ve tecrübeli kulak işi artık eski nesil makinalar da kaldı diyebiliriz,bu sensörün çalışma mantığı hassas bir mikrofona benzer,ses frekans genliğine göre çalışan bu sensör blokta vuruntu ve benzeri olumsuz bir ses algılandığında elektronik kontrol ünitesine gereken geri dönüş sinyalini gönderir ve çeşitli önlemler alınır mesela aracın ateşlemesi değişir,turbo ise turbo basıncı kısılır vs.vs. zaten bunları sizde hissedersiniz araç resmen sürünür kendini koruma moduna alır ve hasarı en az zararla kurtarımanıza olanak sağlar.Artı bilgi olarak bazı motorlarda birden çok vuruntu sensörü bulunabilir.

    Klasik ustanın yada insan kulağının yapması mümkün olmayan bişeyi bu minik sensör yapmaktadır çünkü yolculuk anında devamlı motoru dinleyemeyiz,dinlesekte hepimiz dilinden anlayamayız.

    Ayrıca bu sensörün en güzel yani olay olduğu anda hemen hissetmenizdir,devamlı motorda bir kulağınız var gibi de denilebilir.

    Şunları da paylaşayım ki daha iyi anlaşılsın;


    http://www.diycardoctor.com/images/Sensors/Knock_sensor.jpg


    http://vems.hu/manual/vemstune/help2/htmls/images/knock/knock_rpm.png

    Buda motor üzerinden bir görüntüsü;


    http://honda-tech.com/attachments/honda-civic-del-sol-1992-2000-1/334158d1377070338-cant-take-knock-sensor-out-ks.jpg


    Edit:Düzenleme.

    Steteskopla anlaşılıyor diyorlar. Kullanıcı için zor demek istiyorum. Uzun bir tornavidayı dayayarak kendim anlayamadım, blok sesi dağıtıyor.

    Asıl tehlikeli olan yüksek devirdeki vuruntular. Bunları duymak çok zordur, belli belirsiz zayıf bir elektrik arkına benzer kesinti sesi yapar yüksek devirde. Bunu da motorun kendi sesinden çıkarmak bilmeyen için pek mümkün değil. Şimdiki yalıtımlı motorlarla imkansız desek çok yanlış olmaz.

    Vuruntu sensörü elektronik ateşlemenin espirisi zaten. Avansı vuruntu olmayacak devire kadar yükseltmek vermlilik için iyidir. Motorlar %10-15 oranındaki bir vuruntuya dayanıyorlar. Sensörlerle beraber elektronik kontrol (ECU) bunun belirli bir süreden uzun olmasına izin vermiyor.

    Şimdi meselemiz şu: %100 vuruntsuz çalışma diye birşey pratik olarak yok. Mecburen bir kısım %5, %10 vuruntuya izin veriliyor. Yakıt kaliteli olduğu gün belki %2 oluyor. Pistonların birinde bozukluk varsa (erken ateşlemeye sebep verecek sıcak nokta, kurumlaşma vs gibi) vuruntuların yarısını diğer 3 silindir yapıp geri kalanını sadece bir silindir yapıyorsa o silindirde vuruntulu çalışmanın oranı %15'in üzerine çıkabiliyor demek oluyor. Bu zararlı olur, ECU tarafından da yakalanamayabilir.

    Tabii şimdilerde valf avans mekanizmaları yaygınlaştıkça bu dinleme eskiden olduğundan daha öenmli hale geldi. Daha çok mikrofonla dinleme oluyor. Çift sönsörler bildiğime göre silindirin pozisyonunu yakalamak için yeterli oluyor, ses hızı farkından posizyonu çıkarıyorlar.

    * * *

    Bu elektronikler arttıkça da, yeni başlayanlarımızın temel mekaniği gözlemleyip süzmesi, anlaması daha zor oluyor :)




  • Kompresyon veya yüksek viteste inişlerde sorun yok. Komprresyon hatta, bence ideal bir ısıtma, ısıyı koruma şekli. Trafik güvenliği bakımından yanlış olan rolantide de boş viteste inmek, sıcak motor için de yanlış olur demek istiyorum.

    Eskiden bunu kendim de test etmiştim. Rolanti devresi açık, cut-off da var ama cut-off yavaşlama posziyonudur, boş viteste rolantinin duruştaki rolantiden farkı yok. V-blok gerçekten çok hızlı soğuyordu, rolantideki benzini dinlemiyor. Yazın bile motor için tehlikeli olablir. Alüminyum bloklar daha da hızlı soğuyacaktır.

    Bu aslında bir endüstri tecrübesi. BMW 2002'lerin zamanı, 60'ların sonu, 70'lerde otoyolda soğuk zamanlarda bozulan bloklar oldu. BMW, Audi ve Mercedes üç yünlü termostatları geliştirmişler. Veya radyatörü kısmen kullanan T valfli sistemler. Eski kitaplar, dergilerde yazıyordu. İnternet için fazla eski bir bilgi olabilr.

    * * *

    @ osmanbardak

    Biraz kullanım, biraz bakım tecrübesi. Yoksa gerçek mühendislik bilgisiyle sıfırdan motor tasarlanabilir. Bir de eskiden otomobil daha ilginç geliyordu, internet vs. yokken, uğraşıyordum canım sıkıldıkça.




  • Bir konu kafamı kurcalıyor idi tamda yeri gelmişken sorayım.

    Motor takozlarında sorun oluşu vuruntu sensörünün çalışmasında sapmaya dolayısı ile avansın düşmesine sebep verir mi?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Karbon 12


    quote:

    Orijinalden alıntı: extrem_015

    Karbon hocam bir kaç bilgiyi tartışmak istiyorum;


    elimden gelirse konuyu biraz daha geliştirmeye çalışalım,

    quote:


    Spark etmeyen buji ve bozuk enjektör ile aşırı zengin yakıt oluşabilir tamam ama bu yanmayan çiğ karışımın yağı inceltmesi her zaman mümkün olmaz ancak araç aşırı bir aşıntıya uğramış ve artık sekmanlar kaçak yapmaya başlamış ise fazla benzin ancak o zaman yağa karışabilir yeterli kompresöre sahip bir makinada silindir cidarı ile sekmanların arasından hava dahi geçemezken yanmamış çiğ yakıt ancak egzoz portundan dışarı atılacaktır.
    Bildiğiniz üzere tek bir silindirde sorun olduğunda bujisinde yada enjektörde geriye kalan artık kaç silindirse 3 yahut 5 fark yapmaz pistonları krank miline katı bir şekilde bağlı olması onunda tüm pistonlara bağlı olması hasebiyle diğer bujisi yada enjektörü bozuk pistonda silindir içinde çalıştıracaktır,yani yanmamış yakıtı bir kompresör sorunu yok ise aşağıya geçirmeyecektir.


    Mutlaka geçiş oluyor. Bildiğimiz motorlardaki pistonlar kategorik olarak ıslak çeper (wet-perimeter) tip pistonlardır. Doğru, hava geçirmiyorlar, ama çeperleri ıslak olduğu için. Havayı geçirmemyi sağlayan şey, sekmanların yağla ıslatılmış olmasıdır. Bu tip motorlarda bir kısım yağ mutlaka silindir içinde kalıp yanar, sadece sağlıklı motorlarda bu miktar yağ çubuğundan anlaşılamayacak kadar azdır. Hatta statik kompresyon testlerinde olumsuz sonuç çıkarsa test bir de pistonlara biraz yağ ekleyerek tekrar edilir, belki bir pistondaki yağ süzülmüş, kuru kalmıştır diye. Yağlamadan sonra değerler makul çıkarsa test sorunsuz kabul edilir.

    Eksos atıklarını bizzat yağın kendisi taşıyıp kartere getiriyor. Buradaki yağ sürekli dolaşım halinde. Kompresyona yakından maruz kalan, iç bükey piston altı bölgesi de yüksek ısılar biriktirebilir. Silindir duvarına gidecek yağ, aynı zamanda piston altlarından geçerek hareketli pistonları soğutur. Silindir duvarına geçtikten sonra sıyrılurken eksoz kalıntıların bir kısmını, su dahil yağın bünyesine alır. Bunlar küçük miktarlar ama sirkülasyon hızlıdır, çünkü yüksek ısılardan dolayı yağ burada uzun süre kalamaz. Bir de dinamik ortamda, özellikle eksozdan emme zamanına geçerken sekmanlardaki kuvvet ters yöne geçtiğinde bir hareket oluyor. Buradan da direkt kaçaklar olabiliyor.

    Zaten motor ne kadar sağlıklı olursa olsun, bir kaç bin km sonra yağda keskin bir yakıt kokusunu mutlaka alır, yeni yağ kokusunun kalmadığını farkederiz. Karter havalandırması (PCV) ve yağ filtresi bu sebeple var. Keşke tam tecrit olsaydı, o zaman şanzıman yağı gibi 50 60bin km değiştirmeden kullanmak mümkün olurdu.

    quote:


    Soğuk motoru yavaş ısıtmak yüksek devirden kaçınmak konusunda haklısınız yağ filmi dolaşımı açısından vs. çok önemli bi durum hatta en güzeli rolantide belli bir miktar bekleyip öyle hareket etmek ve hareket halinde aracı kesinlikle zorlamamaktır (yük ve yüksek devire maruz bırakmamaktır) ki zarar minimize edilebilsin,fakat atmosferik beslemeli bir motorda,yüksek devirde ısınan bir motoru yavaş soğutmak için belli süre beklemek diye bir tabir hiç bir servis manualde karşıma çıkmadı ki sizde bilirsiniz service manualler oldukça gerçek bilgiler verir bu konudaki düşünceleriniz nelerdir.

    Motor turbo beslemeli olsa tamam derim egzoz portlarına bağlı yüksek devir çeviren ve motor yağından beslenen bir turbo milinin yağlanmasına gerek olduğu için rolantide beklemek gerek ama atmosferik bir motoru beklemek biraz mantıksız gibi çünkü soğutma sistemi sağlam bir makina da motor yüksek devir dönse dahi termostat ile motor istenilen sıcaklığa yakın bir seviyede tutulur dersen ki pistonlar sekmanlar en çok strese maruz kalan parçalar ve ani ısı yükselmesi olur onlarda su soğutmalı gömleğe yakın olduklarından anlık ısılarını soğutma sıvısına aktarabilirler ki bazı araçlar araç stop edilse dahi bu suyu soğutmaya devam eder ve bu suda sıcak soğuk döngüsü ile yavaş bi şekilde yer değiştirir.

    Hatta bazı motorlar yüksek devir çeviren makinalar durduğu yerde çok daha fazla ısınmaktadır bknz örneğin racing motorlar.


    Yağ filmi önemli bir şey tabii ama başka önemli şeyler de var.

    Genleşmeye maruz kalan motor parçaları hareketli sayılırlar. Yani, mesela kapak contası aslında hareketli bir parçadır. Bu hareketi sayesinde farklı zamanlarda ve oranlarda genleşip büzüşen blok ve silindir kapağının deforme olmasını engeller. Motordaki parçalar aynı metallerden yapılıp, aynı uzama oranlarına sahip olsalar da boyutları ve hacimleri farklı olduklarından ebatları aynı oranlarda azalıp artmayabilir. Bu uyum ve ısı paylaşımı tabii planlanmıştır, motor bloğu gibi katılarda ısıl paylaşım nispeten hızlıdır da ama yine de biraz süreye ihtiyaçları vardır. Aslında motoru yavaş ısıtırken, bloğun, pistonların ve silindir kapağının oranlı şekilde genleşmesini de hedefliyoruz. Aynı şey soğuturken de geçerli. Çok hızlı soğutma da tehlikelidir.

    Bijonları yavaş yavaş, ve çapraz şekilde sıkmaktaki mantık, bu ısınma-sığutmada da geçerlidir. Tekerlekte bir vida diğerlerinden sıkı kalırsa bütün darbeleri en sıkı olan karşıla ve eğer gevşerse de bu sefer en sıkı ikinci olan bijon karşılar. Böylece sıraya gevşeyebilrler. Nasıl bijonları eşit sıkmak önemliyse, saplama vidalarının da eşit güç alması için eşit miktarada sınıp soğumaları önemlidir. Mutlaka motorların toleransları var tabii, ama aşırıya kaçılırsa veya çok uzun süre tekrar edilince saplama vidalarından bazıları hiç yük karşılamazken bütün dirençler zamanla bir kaçına binebilir. Motorun planlandığı şekilde ısıl paylaşımı yapabilmesi için biraz süre tanımak gerekir. Bu da yaklaşık bir dakikadır.

    Atmosferik motorları da çantada keklik saymamak gerekir. Özellikle de yüksek kapasiteli, 2 litre ve üzeri motorları. Bu motorların da kapasiteleriyle oranlıı radyatörleri, yani ısıl değiştiricileri var. En sıcak yaz günlerinde tam kapasite tırmanışlara cevap verebilecek soğurma kapasiteleri var. Motor soğuk bir günde (mesela -5°C) tam kapasiteli bir tırmanıştan sonra yüksek hızlı bir inişe geçerse bu radyatörler bu defa bloğu o kadar hızlı soğutabilir ki termostat tepki verip kapanıncaya kadar blok çatlayabilir. Bu sebeple yüksek hızlı büyük motorlarda ya çift termostatlı, radyatörü tam ve kısmi kullanan devrelerin olduğu hatlar vardır, veya günümüzde çok daha yaygın olan üç yönlü termostatlar kullanılır. Ancak böyle soğutma sistemleri her arabada bulunmaz. Kapasiteli motorda, rolantideki yüksek hızlı inişler tehlikelidir. Bunu sıcaklık göstergesiye de bir gün deneyebilirsiniz, gösterge o kadar hızlı düşmeye başlar ki, aynı hızla yükselecek olsa dikkatli bir sürücüyü korkutur. Kompresyonda kalmnın ise zararı olmaz. Yakıt kesilsin veya azaltılsın öenml değil. Kompresyon ideal bir ısıtma yöntemidir. Sıkıştırılan hava ısınır, yakıt az olduğu için de kurumlaşma yapmaz.

    Tırmanışlardan sonra mola vermeden önce fanın devreye girip ek ısıları atmasına, motordaki ısıları eşitlemesine izin veriyorum. Bu en çok bir dakika sürüyor. Önceden yavaşlıyorsanız daha da iyi. Pasif soğutması olan, yani pervane gibi bir yardımcısı olmayan motorlar da düşük hızlarda kullanılarak soğutulurlar. Pit-stop'a girmeden önce 20 sn, 80 km ile gitmek gibi.

    quote:


    2 zamanlı motorlar konusunda ise uzun yokuş inerken gaz vermek gerekir hatta eski 2 zamanlı arabalar yokuş aşağı inerken yağlama yapmak için hem gaz hem fren yaparlardı tabi buda fren sisteminin canına okurdu.


    2 zamanlılar bambaşka.. Yakıta bağlı yağlama yapan motorların yavaşlama yetenekleri yok, bazılarında son vitesler bisikletlerdeki gibi tek yönlü kavramaya sahip oluyor. Bu motorlar en az yarım yük istiyor, bas bırak şeklinde kullanılıyor. Mecburen de frenlere daha çok iş düşüyor. Geçen gün iki zamanlı Vespa dikkatimi çekti. 150 cc scooter için büyük frenleri vardı, vay be dedim Vespa'ya ne güzel yapmış. İyi aklıma getirdiniz, iki zamanlı oluşu aklımdan çıkmış ne bu frenler diyordum :)


    Biraz geç oldu ama olsun;Yağın incelme konusu yukarıdaki mesajımda yazdığım gibi bunu kabul etmişsiniz,6 8 silindirli motorda herhangi bir silindirin çalışmadığı anlaşılabilir demişsiniz buna katılmıyorum yanlış bi düşünce şöyle açıklayayım nette araştırırsanız kızılötesi ısı ölçerler vardır motora hatta herhangi bir sıcak maddeye temas etmeden sıcaklığını ölçebilmektedir,gerçek ustalar bu cihazı bilir vede kullanır işte burada sizin sorunuz cevabı gizli her silindirin bir atık gaz çıkışı yani headersı vardır,çalışmayan silindirde ateşleme ve yanma olmayacağı için mecburen çıkış portundaki sıcaklık düşecektir,8 12 16 her neyse silindirli bir motorda headerslar tek tek ölçülerek aradaki sıcaklık farkından çalışmayan silindir tespit edilebilir ;)Bunu gerçek ustalar bir çok alanda kullamaktadır radyatör ölçümü su pompa gövde ölçümü vsvs.

    Isıya maruz kalan sadece motor parçaları değil tüm sistemdeki frenler,lastikler bir çok eleman tabi ki sıcaklık farkından etkilenecek çok çok küçük mikron seviyesindede olsa çoğu parça esneyecektir zaten parçalar tasarlanırken argede vs. tüm bunlar düşünülerek yapılır.Silindir contası yapısı gereği tabiki buna uygun uygun olacaktır,küçük toleransları bünyesinde taşımak zorunda zaten :) Bir yanlışınız daha motordaki parçalar asla ama asla aynı materyallerden yapılmazlar örneğin biyel kolları dökme demirden olabilirken pistonlar yahut silindir bloğu alüminyumdan olabilir biraz daha genişletecek olursak silindir cidarı seramik vs. bile olabilir manifold çıkışları ildimiz çelik olabileceği gibi titanyumda olabilir vs.vs. buna daha bir çok örnek verebilirim, bu da her parçanın aynı olmadığını gösterir derseniz bunlar uyulu olmalıdı zaten birbiriyle uyum içinde çalışması için tasalanırlar ama aynı materyalden yapılma değillerdir.Ayrıca saplamalardaki gerilimin esit olması için her civatanın somunun bir tork değeri olur ve bunlar uygun kalibre edilmiş tork anahtarlarıyla sıkılırlarki tüm saplamalara aynı yük binsin ve silindir blokla eşit birleşsin tork anahtarı kullanmadan sıkılırsa silindir yanlış aşınmasına kısa sürede rahemte kavulmasına neden olur,bu bijonlar içinde geçerli çarpraz sıkmak sadece yetmez :D aynı zamanda her somun tork anahtarı ile sıkılmalıdır tork anahtarı yoksa somun işaretlenir sökülürken tur sayılır ona göre takılır ;)

    Aslında motoru yavaş ısıtmamımızın nedeni motor parçalarındaki genleşmenin küçükbir payı olsada bence en önemlisi yağın uygun viskoziteye ulaşıp tüm bloğu hareketli parçaları çevre sarmasını sağlamaktır insan vucudu gibi düşünebilirsiniz nasıl bir kas ani yüklenmeler zarar görüyorsa ama aynı yüklenmeyi ısındıktan sonra yağınca zarar görmüyorsa bunun gibi velhasıl kelam soğuk motoru zorlamadan ısıtmak en iyisidir bunda zaten hemfikiriz diye düşünüyorum.
    Moturu yavaş soğutmak derken normal seyrinde evin önüne gelince stop edilebileceğinden söz etmiştim siz ise işi soğuk havada boş viteste yokuş inmeye bağlamışsınız tabi ki özellikle eksi derecelerde aniden bloğa soğuk su basmak büyük zarar görmesine neden olacaktır bunu soğukta kalan su bardağına kaynar su koymak gibi düşünebilirsiniz ama benim demek istediğim bu değil günlük hayatta normal sıcaklıklarda motoru her gazlamadan sonra atmosferik motoru 1 dakika bekletmek ekonomik zarardan öteye geçmez yukarıda anlattığım gibi strese maruz kalan parçalar soğutma suyuna en yakın sayılacak parçalardır,ve çoğu araç stop edilip gitse dahi soğutma suyunu soğutmaya devam eder.Çünkü kara düzen kranka bağlı pervane sistemi eskide kalmıştır soğutma pervanesi gücünü elektrikten alır ve motordan bağımsız soğutmaya devam eder şunu diyen çıkabilir su devirdain etmez diye alakası yoktur çünkü ısınan su ile soğuk yer değiştirecektir bu fizik kuralıdır.Bu yüzden ekstrem durumlar haricinde atmosferik motoru bolu boşuna rolantide bekletmek gereksizdir bunu ne bloğa ne üst kapağa neden esneyen diğer parçalara bi yararı olmayacaktır,ayrıca işin birde ekonomik yönünü düşünün tr şarlarında konuşursak ülkemizde binlerce atmosferik araç var bunların her biri her stoptan önce 1 dakika beklese milyarlar çöpe gidiyor demektir benzin fiyatları ekonomik gelirler vs.vs. zaten ülkemizin hali belli birde böyle olursa milli güç ağır bir çöküntüye girmeye son sürat devam edecektir.

    Böyle lüsumsuz yere yakıt sarfetmek yerine doğru araç kullanımı öğretilmelidir şöyle iniş örneği verip durmuşsunuz madem bende aynı örnekten devam edeyim diyelim 20 derece bir rampayı tırmandınız araç haliyle ısındı inerkende yüksek viteste inersiniz herşey olur biter duruncada aracı atmosferik aracı çalıştırmanıza gerek kalmaz :) Doğru kullanımda atmosferik motolar gayette çantada keklik sayılabilir :)


    2 zamanlıları bana hiç anlatmayın o konuda bir çok 2 zamanlı motosiklete sahip oldum ve baya km yaptım,2 zamanlı motorlarda yağlama ya ek bir yağ pompası vasıtasıyla yapılır yada benzine eklenen 2t motor yağı ile yapılır,ayrı pompası olanların ayrı yağ depolarıda vardır,yavaşlama yetenekleri yok demnizde yanlış varyatörlü iki zamanlı bir motosikette gazı kestiğiniz an motor freni diye bilinen olay aynen nükse eder buradaki kilit nokta şudur eğer yağ pompanız bozuldu hortumu tıkanadı vs yada benzin musluğunu kapalı unutu iseniz bu şekilde oomatik varyatöre sahip motosiklet ile yokuş aşağı inmeye kalkarsanız bırakın yatağı komple motoru bertaraf edersiniz bizzat bildiğim bi örnek var bi turist arkadaşımız vespası ile benzin musluğu kapalı yokuş inmiştir ve motor iptal :) piston resman silindir cidarını kazımış :)Ama musluk açık olsa idi motorun az olsa emeceği yağlı benzin aşıntıyı minimize edecekti. Otomobillerdede ara ara gaz vererek kullanmak motorun yağlı kalmasını sağlıyor.Fren meselesini ben dedim zaten bu sadece arabalar için geçerli o yüzden frenlere büyük yük biniyor ama motosikletde öyle değil :) gördüğünüz vespada biyük kampana olmasını sebebi şudur hem gaz fren gideceği için değil kampana sistemiin çabuk ısınıp zor soğuması nedeniyledir eski 70 yıllarının racing makinalarına bakarsanız kallavi tamburlara sahiptirler neden çünkü aşırı ısınırlar :) Motosiklet konusunda anlatıığım gibi kendim bir çok 2 zamanlı motosiklet kullandım,sadece iki zamanlı değil 4 zamanlıda bir çok motorum oldu yani bu bilgiler teoriden ibaret değil ;) hatta şu anda 4 silindirli racing motosikletim var.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Karbon 12

    quote:

    Orijinalden alıntı: extrem_015

    Birde karbon hocam şunuda söyleyecektim atlamışım ''6-8 silindirli motorlarda vuruntuyu anlamak çok zor demişsiniz'' evet bi nebze haklısınız insan kulağıyla dediğiniz gibi anlamak çok güç belki yıllarını bu işe vermiş gerçek bir usta motor steteskop ile anlayabilir fakat hiç bunlara gerek yok sonuçta insan birinde olmasa birinde şaşar bu yüzden çoğu modern araçta motosikletlerde dahil knock sensör yani vuruntu sensörü vardır,kısaca eğitimli ve tecrübeli kulak işi artık eski nesil makinalar da kaldı diyebiliriz,bu sensörün çalışma mantığı hassas bir mikrofona benzer,ses frekans genliğine göre çalışan bu sensör blokta vuruntu ve benzeri olumsuz bir ses algılandığında elektronik kontrol ünitesine gereken geri dönüş sinyalini gönderir ve çeşitli önlemler alınır mesela aracın ateşlemesi değişir,turbo ise turbo basıncı kısılır vs.vs. zaten bunları sizde hissedersiniz araç resmen sürünür kendini koruma moduna alır ve hasarı en az zararla kurtarımanıza olanak sağlar.Artı bilgi olarak bazı motorlarda birden çok vuruntu sensörü bulunabilir.

    Klasik ustanın yada insan kulağının yapması mümkün olmayan bişeyi bu minik sensör yapmaktadır çünkü yolculuk anında devamlı motoru dinleyemeyiz,dinlesekte hepimiz dilinden anlayamayız.

    Ayrıca bu sensörün en güzel yani olay olduğu anda hemen hissetmenizdir,devamlı motorda bir kulağınız var gibi de denilebilir.

    Şunları da paylaşayım ki daha iyi anlaşılsın;


    http://www.diycardoctor.com/images/Sensors/Knock_sensor.jpg


    http://vems.hu/manual/vemstune/help2/htmls/images/knock/knock_rpm.png

    Buda motor üzerinden bir görüntüsü;


    http://honda-tech.com/attachments/honda-civic-del-sol-1992-2000-1/334158d1377070338-cant-take-knock-sensor-out-ks.jpg


    Edit:Düzenleme.

    Steteskopla anlaşılıyor diyorlar. Kullanıcı için zor demek istiyorum. Uzun bir tornavidayı dayayarak kendim anlayamadım, blok sesi dağıtıyor.

    Asıl tehlikeli olan yüksek devirdeki vuruntular. Bunları duymak çok zordur, belli belirsiz zayıf bir elektrik arkına benzer kesinti sesi yapar yüksek devirde. Bunu da motorun kendi sesinden çıkarmak bilmeyen için pek mümkün değil. Şimdiki yalıtımlı motorlarla imkansız desek çok yanlış olmaz.

    Vuruntu sensörü elektronik ateşlemenin espirisi zaten. Avansı vuruntu olmayacak devire kadar yükseltmek vermlilik için iyidir. Motorlar %10-15 oranındaki bir vuruntuya dayanıyorlar. Sensörlerle beraber elektronik kontrol (ECU) bunun belirli bir süreden uzun olmasına izin vermiyor.

    Şimdi meselemiz şu: %100 vuruntsuz çalışma diye birşey pratik olarak yok. Mecburen bir kısım %5, %10 vuruntuya izin veriliyor. Yakıt kaliteli olduğu gün belki %2 oluyor. Pistonların birinde bozukluk varsa (erken ateşlemeye sebep verecek sıcak nokta, kurumlaşma vs gibi) vuruntuların yarısını diğer 3 silindir yapıp geri kalanını sadece bir silindir yapıyorsa o silindirde vuruntulu çalışmanın oranı %15'in üzerine çıkabiliyor demek oluyor. Bu zararlı olur, ECU tarafından da yakalanamayabilir.

    Tabii şimdilerde valf avans mekanizmaları yaygınlaştıkça bu dinleme eskiden olduğundan daha öenmli hale geldi. Daha çok mikrofonla dinleme oluyor. Çift sönsörler bildiğime göre silindirin pozisyonunu yakalamak için yeterli oluyor, ses hızı farkından posizyonu çıkarıyorlar.

    * * *

    Bu elektronikler arttıkça da, yeni başlayanlarımızın temel mekaniği gözlemleyip süzmesi, anlaması daha zor oluyor :)



    Steteskop herkesin elinde konuşmaz siz daha önce söylediniz sadece bakım falan yapıyormuşsunuz,duymamanız normal eğitimli kulak şart,ayrıca tornavida dayamakla steteskop aynı şey değil maalesef steteskola anlamayan tonavida ile hayatta anlayamaz nereye tutacağınız ve nasıl bir frekan alacağınızı bilmeniz gerekir lokal kullanıcı işi değildir bunu zaten daha öncede söyledim eğitimli ve oldukça fazla tecrübeli kişiler steteskop ile dinlerlerse ancak o zaman anlayabilirler.Blok onlar için sesi dağıtmaz :) Aynı şeyleri yazmışsınız tecrübesiz kulak tabiki bilemez yüksek devirde zor olur ama anlamayan düşük devirdede anlamaz sonuçta bir sürü harmoni duyacak :) İşin duayeni olanlar için imkansız değil bunu da söylemeden geçemeyeceğim.Gerçek bir ustanın yanına giderseniz size bunları aynen söyler yalnız usta 50 yaş üstü tecrübeli saç teline yakın motor toplamış dinlemiş biri olmalı ;)

    Hayır vuruntu sensörü sadece avans esprisi değil avans için ayrı kam sensörleri oluyor :)
    Yukarıdaki mesajda vuruntu sensöründen söz ettim çünkü bu sensör kulaktan daha hassas hem yüksek devirde hemde düşük devirde ;) Avans yükselterek kalitesiz yakıt nedeniyle olan avans sorunu belki oönüne geçilebilir ama mekanik bir sorun devirle birlikte katlanacaktır çok daldan dala atlamışsınız bende haliyle ona göre cevap yazmak zorunda kalıyorum. Motorların sıfır vuruntu ile çalışması zaten mümkün değil neden derseniz ülkemizdeki benzin kalitesi yerlerde sürünüyor öldü ölecek o kadar paraya karşı kendi alyuvarları gibi benzin satıyorlar haram zıkkım olsun bunuda söylemeden geçemeyeceğim mesela son kasa 1000rr motosiklet ile ülkemizin moktan benzini ile 6.viteste gaza yüklenin iyi bir kulağınız varsa şakır şakır avans vurduğunu hissedersiniz neden çünkü benzin kalitesiz motorda bunu belli bir boktaya kadar kabullenmek zorunda kalıyor ama aslında için için zarar görüyor.

    %100 vuruntusuz motor tabi ki yok yapısınıa aykırı zaten :) yakıt istediği kadar kaliteli olsun mutlaka olacaktır ama çokçok az olacaktır ki buda motora fazla bir zarar vermez ama bu değer yükseldikçe işler sarpa sarar.Benim bildiğim knock sensörü motor yapısına göre tasarlanıp konumlandırılır ve dediğinizin aksine çoğu ciddi vuruntuyu yakalar aksi olması pek mantıklı değil,tek silindirde oluşan vuruntuyu diperleri absorbe etmez edemez mutlaka bir kakafonik ses ile baş gösterecektir ve ecu tarafından yakalanır ecu tek başına çalışmaz zaten onlarca sensörle bağlantılıdır. :)

    Vuruntu sensörü ile kam sensörünü ufaktan karıştırmışsınız,ben yeni başlayan biri değilim ama siz öylesiniz sanırım özellikle yeni teknoloji motorlara sanırım biraz yabancısınız,yeni başlamışsınız bazı durumları anlamanız zor oluyor :) Elektronikler aslında düşman değiller ama dillerinden anlanmamızız istiyorlar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi extrem_015 -- 26 Şubat 2015; 22:08:19 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Karbon 12

    quote:

    Orijinalden alıntı: extrem_015

    quote:

    Orijinalden alıntı: Karbon 12

    Teşekkür ederim.

    Motoru eksik yağla çalıştırmaktansa farklı yağla tamamlamak bence daha iyidir.

    Markalara takılmayın.
    Viskoziteye pek takılmayın.
    Kalite standardı. İşte buna takılmak, dikkate almak gerekir.

    Tercihen aynı yağı kullanmayı ben de tavsiye ederim ama aynı kalite standartlarındaki farklı viskozite veya markadaki yağlar karışabilirler. Neticede her zaman aynı yağlar dünyanın her yerinde her zaman bulunmazlar. Değişimlerde de karterde, bloktaki oyuklarda ve filtrede bir kısım yağ kalır. Bu sebeple standartların testleri arasında karışabilirlik (miscibility) testi de vardır.

    Diyelim ki bu dizel Megane ACEA C3 kalite standardında yağ istiyor. Servisin de, ama 5W-40 ama 10W-40 viskozitede, bu ACEA C3 kalite standardındaki yağı koyması gerekir veya koymuştur. Siz de ACEA C3'ü karşılayan bir yağ ile ekleme yaparsanız yeterince güvenli olur.

    Tabii ACEA C3'ü örnek olarak verdim. Kalite seviyesini (standardını) kullanma kılavuzyla kontrol etmek gerekir.



    Hocam şu yanlışınızı düzeltmek zorundayım;

    Yukarıdaki mesajınızda''Viskoziteye takılmayın'' demişsiniz bu çok yanlış motorun iklim koşullarına uygun olan yağ viskozitesi dışına çıkılması kesinlikle tavsiye edilmez ve yanlıi bir davranıştır takılmayacak bir konu değildir,muylu ve yataklar arasındaki boşluklar yağ viskozitesine göre ayarlanır aynı zamanda filtredeki by pass valfinin açma basıncı daha sonra özellikle soğuk havalarda karterdeki yağın pompa tarafından emilip üst kapak ve yatak muylulularına ulaşması için geçen zamanı ve daha bir çok unsuru yağın viskozitesi belirler.

    Sanırım dalgınlığınıza geldi,iyi forumlar.

    Yanlışlarım ve dalgınlıklarım olabilir, olmuştur da. Ama kullanma kılavuzundan bile alıntıyı böyle yaparsak anlamı yüzseksen derece değişebilir.

    Motorun yağsız kalması en kötü senaryo. Mesela yolda kaldık, yağ min. seviyenin alltıa inmiş, veya yaklaşmış ama yokuşlar var. İlk servis imkanı nerede belli değil. Bu halde motora şanzıman yağı eklemek dahi değerlendirilebilir. İlk fırsatta değiştirmek gerekecek, katalitik konvertörü de tıkamayacak belki ama bozacaktır fakat motoru bozmaktan iyidir.

    Viskozite konusunda haklısınız tabii. Fakat şu viskozite konusunu doğru, tam ve kestirmeden anlatmak şimdiye kadar mümkün olmadı. 5W-30 mu yoksa 0W-40 mı daha kalın diye sorulunca her usta farklı şey söyleyecektir. Ben de bazen anlatmakiçin mecburen bilimsel olandan çıkıp pratik bilgiye dönme ihtiyacı hissediyorum.

    Şimdi 1950'lerde de arabalar motor yağına %10 kerosen ekleyin diyor kitaplarında. Ama hangi şartlarda, kaç km boyunca ve saire bilgere bakmadan sadece %10 kerosen eklemeyi alırsak motoru bozarız tabii.

    Kendim de tam olarak aşağıdakini yazmışım. İsterim ki bu cümleler birbirnden ayrılmasınlar hepsi önemli:

    quote:


    Motoru eksik yağla çalıştırmaktansa farklı yağla tamamlamak bence daha iyidir.

    Markalara takılmayın.
    Viskoziteye pek takılmayın.
    Kalite standardı. İşte buna takılmak, dikkate almak gerekir.



    Evrensel değil güncel, bilimsel değil pratik olması için yazdım.

    1. Motorlar komşu viskoziteyi kaldıracak toleranslardadır. Zaten motor yağının viskozitesi kullanım ömrü boyunca değişir. Mesela 5W-30 olarak kartere giren yağ karterden 5W-30 olarak çıkmaz. Kullanımın kendisi bir bozulma sürecidir. Yağ genelde incelir, kurum problemi varsa eğer kalınlaşır. Her şekilde eski yağlarda film dayanımı azalır. 5W-30 isteyen motorlara 40'lık yağlar da konulur, en iyisi olmayabilir ama idare eder. Ama 50'lik yağ konulursa motorun bir tarafı bozulabilir.

    2. Güncel en basit atmosferik motorlar için bile artık belirli kalite standardları aranıyor. BMW LongLife 04, FIAT 9.55535-S1, Ford WSS M2C 917 A, GM LL 025A, MB 229.31, Renault RN 0710, VW 505 01... hangi üreticiyi isterseniz. ACEA A3, A5 gibi jenerik kalite standarları da var. Hala sadece onları kabul eden üretici varsa, onlar da kabul.

    Şimdi bu tavsiyeyi test edelim. Tavsiye kalite standardına mutlaka uy diyor. Öyle bir yağ bulun ki motorun istedği kalite standardını karşıladığı halde viskozitesi tehlikeli derecede yanlış olsun.

    Bugün ~1915'ten kalan SAE XXW-YY tipi (SAE J300 standardı) etiketlerle alınacak yağdan çok daha doğru viskozitede yağları sadece kalite standardına harfiyen uyarak temin edebilirsiniz.

    Kılavuzda 5W-40 yazıyor mesela. Hiç polimer katkısı olmayan, teste girse 5W-40 etiketi de alabilecek bir 0W-40 yağ çıkıyor, kullanıcı ikileme düşüyor. Neden, çünkü viskoziteye bakıyor. Haklı olarak viskoziteyi tutturmak için kalite standardınandan vazgeçiyor. İşte asıl yanlış olan bu. Bu sebeple yazıyorum ki, viskozite önemlidir ama kalite standardı daha önemlidir. Mecburen araya bir hiyerarşi koymak gerekiyor. Kalite standardına mutlaka uyun, viskoziteye pek takılmayın. "Viskoziteye takılmayın", "viskoziteye hiç takılmayın" değil. :)


    Benim alıntıda sorun yok ama sizin mesajınızda var bilmeyen birisi okusa hepsi yağ işte koy gitsin der gibi bir anlam çıkıyor bende o yüzden öyle yazdım,
    yoldada kalınsa kıtlıkta değiliz sonuçta mutlaka bir petolde uygun vizkositede yağ bulunucaktır. En doğru olan ahmet ile mehmeti karıştırmak yerine aracı kullanmayıp gerekirse taksi çağırmaktır,motora zarar ödemektense taksiye para ödemek çok daha akıllıcadır.

    Motorun yağsız kalması tabiki en kötüsü bunu çocuklar bile bilir sanırım :) Ama bende diyorum ki kilitle arabayı taksiye bin yada ara mutlaka uygun yağı bulursun.Yanlış yağ sadece konvertöre değil daha bir çok aksama zarar verecektir.

    Vizkosite konusunda ayrıntılı anlatmam için yüz yüze olmamız lazım ki örneklerle bilimle anltayım ama klavye başında zor oluyor takır takır nereye kadar :)Bende yüzeysel geçiyorum diyebilirim bazı durumlar bu ihtiyacı mecburen hissdiyorum bu iş şuna benze tarihe oratadan başlayıp çalışmak gibi :)
    5w30 ile 0w 40 farkını bilmeyen ustaya usta denmez zaten bence benzede olsalar aynı değillerdir :)

    Kitapçık doğru anlatmassa kitapçık olması ona bir ayrıcalık vermeyecektir ve aynen sizin mesaj gibi olacaktır,gazyağı işini bilmeyen adam sizin mesaj gibi :) hepsi olur deyip dolduracaktır,ayrıca o mesele yağların yağdan başka herşeye benzediği zamanlar içindi :)

    Bende diyorum ki cümleler evrensel olsun sonuçta burası forum ve giren herkes bi çıkarımda bulunubiliyor sizin mesajınıda bu yüzden yanlış öyle demek yerine aracı kullanmayın demek çok daha doğru yanlış iyağ ile motora zara vermektense 3 kuruş harcayıp taksi çağırmak yada alternatifler aramak daha mantıklı kıtlıkta değiliz sonuçta mutlaka o yağ bulunur.
    Ben genelde bilimsel konuşurum denilebilir çünkü bilim yalan söylemez :)

    1.Motorlar komşu değerdeki yağa tabi ki toleranslıdır öyle olmalıdır zaten bunu çoğu kişi bilir çok karmaşık bişey değil yani :) mesela en basitinden yatak boşlukları tek bir yağa göre değil ortalamaya göre ayarlanır.Bunu boşuna yazmışsınız :)

    2.Markaların şartnağmeleri ne alaka şimdi :) neyse madem yazdınız bence tüm bunlar arasında rütbe farkı aramaktansa ikiside ugulanmalıdır mesela vw nin 504 kodu ile 5w 30 istemesi gibi sadece birine uyulmamalı yada aradınsa hiyeraşik bir düzen oluşturulmamalı ikiside var olmalı.

    1915'deki yağlara yağ demek zor gibi :) o dönemdeki yağı tabiki kullanmayın zaten bulamasınız büyük ihtimal buda alakasız olmuş biraz.

    5w30 ile 0w 40 arasında anlayamacağınız farklar muhakkak olacaktır,velhasıl kelam hem akışkanlık hemde şartnağme tam tutmalı araç keyifle kullanılmalıdır.Önüne geleni koymak yerine ya bagajda yağ taşınmalı yada araç kullanılmamalıdır..




  • @@@ugurozer


    ugur hocam yukarıda sizde bişeyler yazmışsınız sizede cevep vereyim;Her madde bir genleşmeye sahip değildir burada genel yargı var,biz motor için konuşuyoruz ayrıca motordada her madde genleşmez siz genel yazmışsınız neyse ben homojen soğumanın nasıl homejen olacağını ayrıntısıyla yazdım motorda soğuma homojen olacağı için zarar olmayacaktır sizin yukarıdaki mesajınız karbon beyin yazısına yancılık niteliğinde olmuş mantığı anlamadan laf olsun diye yazmışsınız,benim yazdıkları tam okumaşsınız sanırım.Motorun kalbi yoktur bu terimde bi bilgi eksikliğiniz neyse,pistonlar yüksek devirde ısınır ama onlardan önce sekmanlar daha çok strese maruz kalır ve sulu gömleğe en yakın parçalar bunlardır,neyse hadi bunuda geçeyim siz burayı anlamamışsınız,çok büyük bilgi eksiğiniz var sıcak su olduğu yerde durmaz radyatördeki soğuk su ile pompa çalışmasa dahi yer değiştirir bunu bilmiyorsanız gidin bir su tesisatçısına sorun o bile size bunun böyle olduğunu anlatır,elektirik kesintisi durumlarında kat kalorifer sistemlerindede aynı sistemden yararlanılır yani motoru durdurmak soğuk sıcak dolaşımını durdurmaz!!!!!! radyatördeki suda ect sensörü ve fan swich ile araç kendi stop edilse dahi hava emerek suyu soğutmaya devam eder,ayrıca basınç altındaki su kaynamaz bunu da bilmiyorsunuz,biraz saçmalamışsınız açıkcası birde manuele sakın laf etmeyin o kulaktan duyma yada içi boş bilgilerle değil üreticinin bilgilerine göre konuşur orada yazmamasıda benim anlattığım nedendir çünkü mantıklı oalnı bu özellikle atmosferik araçlar için ....Bir bilginin manualde yazmaması çok şey değiştir orada yazanlar işe hakim kişiler tarafından yazılır ;) Yokuş gibi ekstrem bi durum yok ise öyle bişey yukarıdada anlattığım gibi YOK....Normal çalışan bakımlı sağlam bi motor kendini doğru şekilde soğutur, Yeterli bilgiye sahip olmadan fikir sahibi olmassanız çok daha iyi olur uğur bey.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Karbon 12
    Mutlaka geçiş oluyor. Bildiğimiz motorlardaki pistonlar kategorik olarak ıslak çeper (wet-perimeter) tip pistonlardır. Doğru, hava geçirmiyorlar, ama çeperleri ıslak olduğu için. Havayı geçirmemyi sağlayan şey, sekmanların yağla ıslatılmış olmasıdır. Bu tip motorlarda bir kısım yağ mutlaka silindir içinde kalıp yanar, sadece sağlıklı motorlarda bu miktar yağ çubuğundan anlaşılamayacak kadar azdır. Hatta statik kompresyon testlerinde olumsuz sonuç çıkarsa test bir de pistonlara biraz yağ ekleyerek tekrar edilir, belki bir pistondaki yağ süzülmüş, kuru kalmıştır diye. Yağlamadan sonra değerler makul çıkarsa test sorunsuz kabul edilir.

    Eksos atıklarını bizzat yağın kendisi taşıyıp kartere getiriyor. Buradaki yağ sürekli dolaşım halinde. Kompresyona yakından maruz kalan, iç bükey piston altı bölgesi de yüksek ısılar biriktirebilir. Silindir duvarına gidecek yağ, aynı zamanda piston altlarından geçerek hareketli pistonları soğutur. Silindir duvarına geçtikten sonra sıyrılurken eksoz kalıntıların bir kısmını, su dahil yağın bünyesine alır. Bunlar küçük miktarlar ama sirkülasyon hızlıdır, çünkü yüksek ısılardan dolayı yağ burada uzun süre kalamaz. Bir de dinamik ortamda, özellikle eksozdan emme zamanına geçerken sekmanlardaki kuvvet ters yöne geçtiğinde bir hareket oluyor. Buradan da direkt kaçaklar olabiliyor.

    Zaten motor ne kadar sağlıklı olursa olsun, bir kaç bin km sonra yağda keskin bir yakıt kokusunu mutlaka alır, yeni yağ kokusunun kalmadığını farkederiz. Karter havalandırması (PCV) ve yağ filtresi bu sebeple var. Keşke tam tecrit olsaydı, o zaman şanzıman yağı gibi 50 60bin km değiştirmeden kullanmak mümkün olurdu.


    Bu yazıyı sonradan gördüm gizlemişsiniz sanırım tıklayınca açıldı :) neyse,mutlaka geçiş oluyor demek doğru değil gibi bu değer sağlıklı motorda çok çok azdır buda yağı su gibi yapacak şekilde değildir öyle olması için aracı çok çok uzun süre bozuk enjektörle hemde tam bozuk kullanmak gerekir ki bunu da o kadar sürede anlarlar diye düşünüyorum anlamassa dahi bi arıza ışığı falan yakar,diyelim anlamadı ve kullandı sekmanlar arasındaki film mukavim olacaktır ,şöyle ki diğer pistonlar krank vasıtasıyla ateşlemeyen pistonu çalıştıracaktır yani bu pistonda devamlı çalışacağı için sekmanlar arasındaki bu film tazelenecek ve yakıtı çok çok az oranda oda belki geçirecektir ama çoğunu egzoz portundan def edecektir,ben bu şekilde biliyorum.
    Nasıl sağlıklı motorun yağ yakımı çok çok az ise bu durumda aynı denilebilir.

    Karter havalandırmasıda sıcaklık farkından oluşan gazların çıkışı yahut yakılması için daha yarar diye biliyorum.

    Bunlar bence mücerret durumlar yani kolay kolay enjektör bu tür soruna hasep olmaz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi extrem_015 -- 26 Şubat 2015; 22:30:45 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: extrem_015

    quote:

    Orijinalden alıntı: Karbon 12
    Mutlaka geçiş oluyor. Bildiğimiz motorlardaki pistonlar kategorik olarak ıslak çeper (wet-perimeter) tip pistonlardır. Doğru, hava geçirmiyorlar, ama çeperleri ıslak olduğu için. Havayı geçirmemyi sağlayan şey, sekmanların yağla ıslatılmış olmasıdır. Bu tip motorlarda bir kısım yağ mutlaka silindir içinde kalıp yanar, sadece sağlıklı motorlarda bu miktar yağ çubuğundan anlaşılamayacak kadar azdır. Hatta statik kompresyon testlerinde olumsuz sonuç çıkarsa test bir de pistonlara biraz yağ ekleyerek tekrar edilir, belki bir pistondaki yağ süzülmüş, kuru kalmıştır diye. Yağlamadan sonra değerler makul çıkarsa test sorunsuz kabul edilir.

    Eksos atıklarını bizzat yağın kendisi taşıyıp kartere getiriyor. Buradaki yağ sürekli dolaşım halinde. Kompresyona yakından maruz kalan, iç bükey piston altı bölgesi de yüksek ısılar biriktirebilir. Silindir duvarına gidecek yağ, aynı zamanda piston altlarından geçerek hareketli pistonları soğutur. Silindir duvarına geçtikten sonra sıyrılurken eksoz kalıntıların bir kısmını, su dahil yağın bünyesine alır. Bunlar küçük miktarlar ama sirkülasyon hızlıdır, çünkü yüksek ısılardan dolayı yağ burada uzun süre kalamaz. Bir de dinamik ortamda, özellikle eksozdan emme zamanına geçerken sekmanlardaki kuvvet ters yöne geçtiğinde bir hareket oluyor. Buradan da direkt kaçaklar olabiliyor.

    Zaten motor ne kadar sağlıklı olursa olsun, bir kaç bin km sonra yağda keskin bir yakıt kokusunu mutlaka alır, yeni yağ kokusunun kalmadığını farkederiz. Karter havalandırması (PCV) ve yağ filtresi bu sebeple var. Keşke tam tecrit olsaydı, o zaman şanzıman yağı gibi 50 60bin km değiştirmeden kullanmak mümkün olurdu.


    Bu yazıyı sonradan gördüm gizlemişsiniz sanırım tıklayınca açıldı :) neyse,mutlaka geçiş oluyor demek doğru değil gibi bu değer sağlıklı motorda çok çok azdır buda yağı su gibi yapacak şekilde değildir öyle olması için aracı çok çok uzun süre bozuk enjektörle hemde tam bozuk kullanmak gerekir ki bunu da o kadar sürede anlarlar diye düşünüyorum anlamassa dahi bi arıza ışığı falan yakar,diyelim anlamadı ve kullandı sekmanlar arasındaki film mukavim olacaktır ,şöyle ki diğer pistonlar krank vasıtasıyla ateşlemeyen pistonu çalıştıracaktır yani bu pistonda devamlı çalışacağı için sekmanlar arasındaki bu film tazelenecek ve yakıtı çok çok az oranda oda belki geçirecektir ama çoğunu egzoz portundan def edecektir,ben bu şekilde biliyorum.
    Nasıl sağlıklı motorun yağ yakımı çok çok az ise bu durumda aynı denilebilir.

    Karter havalandırmasıda sıcaklık farkından oluşan gazların çıkışı yahut yakılması için daha yarar diye biliyorum.

    Bunlar bence mücerret durumlar yani kolay kolay enjektör bu tür soruna hasep olmaz.







    Yanlış.

    Motor yağının ömrünü belirleyen en önemli kriter kartere sızan eksoz atıklarıdır. Dolaylı olarak da yakıtın kalitesidir. Yakıtlarda kükürt azaltıldıktıan sonra yağ değişim aralıkları 5000 km'leren iki katına, 10000 km'lere çıktı.

    Bu sebeple şanzıamn yağı 60 000, bazen 100 000 km'de bir değişirken motor yağları 15 bin ie 30000 km arasında değişiyor.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: extrem_015

    quote:

    Orijinalden alıntı: Karbon 12

    quote:

    Orijinalden alıntı: extrem_015

    Birde karbon hocam şunuda söyleyecektim atlamışım ''6-8 silindirli motorlarda vuruntuyu anlamak çok zor demişsiniz'' evet bi nebze haklısınız insan kulağıyla dediğiniz gibi anlamak çok güç belki yıllarını bu işe vermiş gerçek bir usta motor steteskop ile anlayabilir fakat hiç bunlara gerek yok sonuçta insan birinde olmasa birinde şaşar bu yüzden çoğu modern araçta motosikletlerde dahil knock sensör yani vuruntu sensörü vardır,kısaca eğitimli ve tecrübeli kulak işi artık eski nesil makinalar da kaldı diyebiliriz,bu sensörün çalışma mantığı hassas bir mikrofona benzer,ses frekans genliğine göre çalışan bu sensör blokta vuruntu ve benzeri olumsuz bir ses algılandığında elektronik kontrol ünitesine gereken geri dönüş sinyalini gönderir ve çeşitli önlemler alınır mesela aracın ateşlemesi değişir,turbo ise turbo basıncı kısılır vs.vs. zaten bunları sizde hissedersiniz araç resmen sürünür kendini koruma moduna alır ve hasarı en az zararla kurtarımanıza olanak sağlar.Artı bilgi olarak bazı motorlarda birden çok vuruntu sensörü bulunabilir.

    Klasik ustanın yada insan kulağının yapması mümkün olmayan bişeyi bu minik sensör yapmaktadır çünkü yolculuk anında devamlı motoru dinleyemeyiz,dinlesekte hepimiz dilinden anlayamayız.

    Ayrıca bu sensörün en güzel yani olay olduğu anda hemen hissetmenizdir,devamlı motorda bir kulağınız var gibi de denilebilir.

    Şunları da paylaşayım ki daha iyi anlaşılsın;


    http://www.diycardoctor.com/images/Sensors/Knock_sensor.jpg


    http://vems.hu/manual/vemstune/help2/htmls/images/knock/knock_rpm.png

    Buda motor üzerinden bir görüntüsü;


    http://honda-tech.com/attachments/honda-civic-del-sol-1992-2000-1/334158d1377070338-cant-take-knock-sensor-out-ks.jpg


    Edit:Düzenleme.

    Steteskopla anlaşılıyor diyorlar. Kullanıcı için zor demek istiyorum. Uzun bir tornavidayı dayayarak kendim anlayamadım, blok sesi dağıtıyor.

    Asıl tehlikeli olan yüksek devirdeki vuruntular. Bunları duymak çok zordur, belli belirsiz zayıf bir elektrik arkına benzer kesinti sesi yapar yüksek devirde. Bunu da motorun kendi sesinden çıkarmak bilmeyen için pek mümkün değil. Şimdiki yalıtımlı motorlarla imkansız desek çok yanlış olmaz.

    Vuruntu sensörü elektronik ateşlemenin espirisi zaten. Avansı vuruntu olmayacak devire kadar yükseltmek vermlilik için iyidir. Motorlar %10-15 oranındaki bir vuruntuya dayanıyorlar. Sensörlerle beraber elektronik kontrol (ECU) bunun belirli bir süreden uzun olmasına izin vermiyor.

    Şimdi meselemiz şu: %100 vuruntsuz çalışma diye birşey pratik olarak yok. Mecburen bir kısım %5, %10 vuruntuya izin veriliyor. Yakıt kaliteli olduğu gün belki %2 oluyor. Pistonların birinde bozukluk varsa (erken ateşlemeye sebep verecek sıcak nokta, kurumlaşma vs gibi) vuruntuların yarısını diğer 3 silindir yapıp geri kalanını sadece bir silindir yapıyorsa o silindirde vuruntulu çalışmanın oranı %15'in üzerine çıkabiliyor demek oluyor. Bu zararlı olur, ECU tarafından da yakalanamayabilir.

    Tabii şimdilerde valf avans mekanizmaları yaygınlaştıkça bu dinleme eskiden olduğundan daha öenmli hale geldi. Daha çok mikrofonla dinleme oluyor. Çift sönsörler bildiğime göre silindirin pozisyonunu yakalamak için yeterli oluyor, ses hızı farkından posizyonu çıkarıyorlar.

    * * *

    Bu elektronikler arttıkça da, yeni başlayanlarımızın temel mekaniği gözlemleyip süzmesi, anlaması daha zor oluyor :)



    Steteskop herkesin elinde konuşmaz siz daha önce söylediniz sadece bakım falan yapıyormuşsunuz,duymamanız normal eğitimli kulak şart,ayrıca tornavida dayamakla steteskop aynı şey değil maalesef steteskola anlamayan tonavida ile hayatta anlayamaz nereye tutacağınız ve nasıl bir frekan alacağınızı bilmeniz gerekir lokal kullanıcı işi değildir bunu zaten daha öncede söyledim eğitimli ve oldukça fazla tecrübeli kişiler steteskop ile dinlerlerse ancak o zaman anlayabilirler.Blok onlar için sesi dağıtmaz :) Aynı şeyleri yazmışsınız tecrübesiz kulak tabiki bilemez yüksek devirde zor olur ama anlamayan düşük devirdede anlamaz sonuçta bir sürü harmoni duyacak :) İşin duayeni olanlar için imkansız değil bunu da söylemeden geçemeyeceğim.Gerçek bir ustanın yanına giderseniz size bunları aynen söyler yalnız usta 50 yaş üstü tecrübeli saç teline yakın motor toplamış dinlemiş biri olmalı ;)

    Hayır vuruntu sensörü sadece avans esprisi değil avans için ayrı kam sensörleri oluyor :)
    Yukarıdaki mesajda vuruntu sensöründen söz ettim çünkü bu sensör kulaktan daha hassas hem yüksek devirde hemde düşük devirde ;) Avans yükselterek kalitesiz yakıt nedeniyle olan avans sorunu belki oönüne geçilebilir ama mekanik bir sorun devirle birlikte katlanacaktır çok daldan dala atlamışsınız bende haliyle ona göre cevap yazmak zorunda kalıyorum. Motorların sıfır vuruntu ile çalışması zaten mümkün değil neden derseniz ülkemizdeki benzin kalitesi yerlerde sürünüyor öldü ölecek o kadar paraya karşı kendi alyuvarları gibi benzin satıyorlar haram zıkkım olsun bunuda söylemeden geçemeyeceğim mesela son kasa 1000rr motosiklet ile ülkemizin moktan benzini ile 6.viteste gaza yüklenin iyi bir kulağınız varsa şakır şakır avans vurduğunu hissedersiniz neden çünkü benzin kalitesiz motorda bunu belli bir boktaya kadar kabullenmek zorunda kalıyor ama aslında için için zarar görüyor.

    %100 vuruntusuz motor tabi ki yok yapısınıa aykırı zaten :) yakıt istediği kadar kaliteli olsun mutlaka olacaktır ama çokçok az olacaktır ki buda motora fazla bir zarar vermez ama bu değer yükseldikçe işler sarpa sarar.Benim bildiğim knock sensörü motor yapısına göre tasarlanıp konumlandırılır ve dediğinizin aksine çoğu ciddi vuruntuyu yakalar aksi olması pek mantıklı değil,tek silindirde oluşan vuruntuyu diperleri absorbe etmez edemez mutlaka bir kakafonik ses ile baş gösterecektir ve ecu tarafından yakalanır ecu tek başına çalışmaz zaten onlarca sensörle bağlantılıdır. :)

    Vuruntu sensörü ile kam sensörünü ufaktan karıştırmışsınız,ben yeni başlayan biri değilim ama siz öylesiniz sanırım özellikle yeni teknoloji motorlara sanırım biraz yabancısınız,yeni başlamışsınız bazı durumları anlamanız zor oluyor :) Elektronikler aslında düşman değiller ama dillerinden anlanmamızız istiyorlar.


    quote:

    Vuruntu sensörü ile kam sensörünü ufaktan karıştırmışsınız,ben yeni başlayan biri değilim ama siz öylesiniz sanırım özellikle yeni teknoloji motorlara sanırım biraz yabancısınız,yeni başlamışsınız bazı durumları anlamanız zor oluyor :) Elektronikler aslında düşman değiller ama dillerinden anlanmamızız istiyorlar.


    Karıştırmadım. Siz avans verrilebilen kam milleri konuusunda biraz geri kalmışsınız sanırım.

    Kam sensörü dediğiniz posizyon sensörüdür, distribitörsüz ateşleme için referens sinyali verir. Yeni motorlarda ateşleme gibi kam miline de avans verildiği için (Fiat Multiair mesela) vuruntu bilgisi eskiden olduğundan daha da önemli hale geldi. Valf zamanlaması da vuruntuyu etkiler çünkü. İşte bu yüzden çift sensör kullanıp vuruntunun pozsiyon bilgisini de alıyorlar.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: extrem_015

    quote:

    Orijinalden alıntı: Karbon 12

    quote:

    Orijinalden alıntı: extrem_015

    quote:

    Orijinalden alıntı: Karbon 12

    Teşekkür ederim.

    Motoru eksik yağla çalıştırmaktansa farklı yağla tamamlamak bence daha iyidir.

    Markalara takılmayın.
    Viskoziteye pek takılmayın.
    Kalite standardı. İşte buna takılmak, dikkate almak gerekir.

    Tercihen aynı yağı kullanmayı ben de tavsiye ederim ama aynı kalite standartlarındaki farklı viskozite veya markadaki yağlar karışabilirler. Neticede her zaman aynı yağlar dünyanın her yerinde her zaman bulunmazlar. Değişimlerde de karterde, bloktaki oyuklarda ve filtrede bir kısım yağ kalır. Bu sebeple standartların testleri arasında karışabilirlik (miscibility) testi de vardır.

    Diyelim ki bu dizel Megane ACEA C3 kalite standardında yağ istiyor. Servisin de, ama 5W-40 ama 10W-40 viskozitede, bu ACEA C3 kalite standardındaki yağı koyması gerekir veya koymuştur. Siz de ACEA C3'ü karşılayan bir yağ ile ekleme yaparsanız yeterince güvenli olur.

    Tabii ACEA C3'ü örnek olarak verdim. Kalite seviyesini (standardını) kullanma kılavuzyla kontrol etmek gerekir.



    Hocam şu yanlışınızı düzeltmek zorundayım;

    Yukarıdaki mesajınızda''Viskoziteye takılmayın'' demişsiniz bu çok yanlış motorun iklim koşullarına uygun olan yağ viskozitesi dışına çıkılması kesinlikle tavsiye edilmez ve yanlıi bir davranıştır takılmayacak bir konu değildir,muylu ve yataklar arasındaki boşluklar yağ viskozitesine göre ayarlanır aynı zamanda filtredeki by pass valfinin açma basıncı daha sonra özellikle soğuk havalarda karterdeki yağın pompa tarafından emilip üst kapak ve yatak muylulularına ulaşması için geçen zamanı ve daha bir çok unsuru yağın viskozitesi belirler.

    Sanırım dalgınlığınıza geldi,iyi forumlar.

    Yanlışlarım ve dalgınlıklarım olabilir, olmuştur da. Ama kullanma kılavuzundan bile alıntıyı böyle yaparsak anlamı yüzseksen derece değişebilir.

    Motorun yağsız kalması en kötü senaryo. Mesela yolda kaldık, yağ min. seviyenin alltıa inmiş, veya yaklaşmış ama yokuşlar var. İlk servis imkanı nerede belli değil. Bu halde motora şanzıman yağı eklemek dahi değerlendirilebilir. İlk fırsatta değiştirmek gerekecek, katalitik konvertörü de tıkamayacak belki ama bozacaktır fakat motoru bozmaktan iyidir.

    Viskozite konusunda haklısınız tabii. Fakat şu viskozite konusunu doğru, tam ve kestirmeden anlatmak şimdiye kadar mümkün olmadı. 5W-30 mu yoksa 0W-40 mı daha kalın diye sorulunca her usta farklı şey söyleyecektir. Ben de bazen anlatmakiçin mecburen bilimsel olandan çıkıp pratik bilgiye dönme ihtiyacı hissediyorum.

    Şimdi 1950'lerde de arabalar motor yağına %10 kerosen ekleyin diyor kitaplarında. Ama hangi şartlarda, kaç km boyunca ve saire bilgere bakmadan sadece %10 kerosen eklemeyi alırsak motoru bozarız tabii.

    Kendim de tam olarak aşağıdakini yazmışım. İsterim ki bu cümleler birbirnden ayrılmasınlar hepsi önemli:

    quote:


    Motoru eksik yağla çalıştırmaktansa farklı yağla tamamlamak bence daha iyidir.

    Markalara takılmayın.
    Viskoziteye pek takılmayın.
    Kalite standardı. İşte buna takılmak, dikkate almak gerekir.



    Evrensel değil güncel, bilimsel değil pratik olması için yazdım.

    1. Motorlar komşu viskoziteyi kaldıracak toleranslardadır. Zaten motor yağının viskozitesi kullanım ömrü boyunca değişir. Mesela 5W-30 olarak kartere giren yağ karterden 5W-30 olarak çıkmaz. Kullanımın kendisi bir bozulma sürecidir. Yağ genelde incelir, kurum problemi varsa eğer kalınlaşır. Her şekilde eski yağlarda film dayanımı azalır. 5W-30 isteyen motorlara 40'lık yağlar da konulur, en iyisi olmayabilir ama idare eder. Ama 50'lik yağ konulursa motorun bir tarafı bozulabilir.

    2. Güncel en basit atmosferik motorlar için bile artık belirli kalite standardları aranıyor. BMW LongLife 04, FIAT 9.55535-S1, Ford WSS M2C 917 A, GM LL 025A, MB 229.31, Renault RN 0710, VW 505 01... hangi üreticiyi isterseniz. ACEA A3, A5 gibi jenerik kalite standarları da var. Hala sadece onları kabul eden üretici varsa, onlar da kabul.

    Şimdi bu tavsiyeyi test edelim. Tavsiye kalite standardına mutlaka uy diyor. Öyle bir yağ bulun ki motorun istedği kalite standardını karşıladığı halde viskozitesi tehlikeli derecede yanlış olsun.

    Bugün ~1915'ten kalan SAE XXW-YY tipi (SAE J300 standardı) etiketlerle alınacak yağdan çok daha doğru viskozitede yağları sadece kalite standardına harfiyen uyarak temin edebilirsiniz.

    Kılavuzda 5W-40 yazıyor mesela. Hiç polimer katkısı olmayan, teste girse 5W-40 etiketi de alabilecek bir 0W-40 yağ çıkıyor, kullanıcı ikileme düşüyor. Neden, çünkü viskoziteye bakıyor. Haklı olarak viskoziteyi tutturmak için kalite standardınandan vazgeçiyor. İşte asıl yanlış olan bu. Bu sebeple yazıyorum ki, viskozite önemlidir ama kalite standardı daha önemlidir. Mecburen araya bir hiyerarşi koymak gerekiyor. Kalite standardına mutlaka uyun, viskoziteye pek takılmayın. "Viskoziteye takılmayın", "viskoziteye hiç takılmayın" değil. :)


    Benim alıntıda sorun yok ama sizin mesajınızda var bilmeyen birisi okusa hepsi yağ işte koy gitsin der gibi bir anlam çıkıyor bende o yüzden öyle yazdım,
    yoldada kalınsa kıtlıkta değiliz sonuçta mutlaka bir petolde uygun vizkositede yağ bulunucaktır. En doğru olan ahmet ile mehmeti karıştırmak yerine aracı kullanmayıp gerekirse taksi çağırmaktır,motora zarar ödemektense taksiye para ödemek çok daha akıllıcadır.

    Motorun yağsız kalması tabiki en kötüsü bunu çocuklar bile bilir sanırım :) Ama bende diyorum ki kilitle arabayı taksiye bin yada ara mutlaka uygun yağı bulursun.Yanlış yağ sadece konvertöre değil daha bir çok aksama zarar verecektir.

    Vizkosite konusunda ayrıntılı anlatmam için yüz yüze olmamız lazım ki örneklerle bilimle anltayım ama klavye başında zor oluyor takır takır nereye kadar :)Bende yüzeysel geçiyorum diyebilirim bazı durumlar bu ihtiyacı mecburen hissdiyorum bu iş şuna benze tarihe oratadan başlayıp çalışmak gibi :)
    5w30 ile 0w 40 farkını bilmeyen ustaya usta denmez zaten bence benzede olsalar aynı değillerdir :)

    Kitapçık doğru anlatmassa kitapçık olması ona bir ayrıcalık vermeyecektir ve aynen sizin mesaj gibi olacaktır,gazyağı işini bilmeyen adam sizin mesaj gibi :) hepsi olur deyip dolduracaktır,ayrıca o mesele yağların yağdan başka herşeye benzediği zamanlar içindi :)

    Bende diyorum ki cümleler evrensel olsun sonuçta burası forum ve giren herkes bi çıkarımda bulunubiliyor sizin mesajınıda bu yüzden yanlış öyle demek yerine aracı kullanmayın demek çok daha doğru yanlış iyağ ile motora zara vermektense 3 kuruş harcayıp taksi çağırmak yada alternatifler aramak daha mantıklı kıtlıkta değiliz sonuçta mutlaka o yağ bulunur.
    Ben genelde bilimsel konuşurum denilebilir çünkü bilim yalan söylemez :)

    1.Motorlar komşu değerdeki yağa tabi ki toleranslıdır öyle olmalıdır zaten bunu çoğu kişi bilir çok karmaşık bişey değil yani :) mesela en basitinden yatak boşlukları tek bir yağa göre değil ortalamaya göre ayarlanır.Bunu boşuna yazmışsınız :)

    2.Markaların şartnağmeleri ne alaka şimdi :) neyse madem yazdınız bence tüm bunlar arasında rütbe farkı aramaktansa ikiside ugulanmalıdır mesela vw nin 504 kodu ile 5w 30 istemesi gibi sadece birine uyulmamalı yada aradınsa hiyeraşik bir düzen oluşturulmamalı ikiside var olmalı.

    1915'deki yağlara yağ demek zor gibi :) o dönemdeki yağı tabiki kullanmayın zaten bulamasınız büyük ihtimal buda alakasız olmuş biraz.

    5w30 ile 0w 40 arasında anlayamacağınız farklar muhakkak olacaktır,velhasıl kelam hem akışkanlık hemde şartnağme tam tutmalı araç keyifle kullanılmalıdır.Önüne geleni koymak yerine ya bagajda yağ taşınmalı yada araç kullanılmamalıdır..




    Sözü bu kadar çok dolaştırmaya gerek yok. Son derece anlaşılır şekilde yazıyorum. Kalite standardına harfiyen uyduktan sonra viskozite önemli değil, aklınızı boşuna karıştırmayın diyorum. Çünkü insanların çoğu tersini yapıyorlar.

    Bana tek bir aykırı örnek gösterin. İstediğinz marka, motor, yağ... Kalite standardına uyduğu halde viskozitesi yanlış olsun.

    Her kalite standardında her viskozte bulunmuyor, bu yüzden insanlar ikilemde kalıyorlar. İkisi de doğru olsun demek kolay, ama üreticilerin bile çoğu daha igerçekçi davranıp alternatifler yazıyorlar. Foruma biraz bakarsanız onlarca soru ve örnek var. Bazı yağların İstanbul'da bile kolay bulunmadığı oluyor. SAE 20'li yağlar, 15 sene arkadan geldi., benim arabam da 5W-30 için 15 sene bekledi. Artık çoğu yağ bulunuyor ama bulunmayanlar da var.




  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.