Şimdi Ara

Ontolojik Argüman Nedir? (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
36
Cevap
0
Favori
1.753
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-F54F98451

    Hangi konuda sadece ontolojik argümanlar için mi?
    "İlk önce Descartes'ın ontolojik argümanını oku daha sonra Anselm'in argümanı ile farkını kavramaya çalış. Daha sonra Kant'ın itirazını okuyabilirsin." dediniz, Descartes'ın ontolojik argümanı ile alakalı bir kitap, Anselm'in argümanı ile ilgili bir kitap ve Kant'ın itiirazı ile ilgili bir kitap istedim sizden. Bir de, Plantinga ontolojik argümanını anlayabileceğim bir kitap. Bunlar çok işe yarar benim için
  • Yallahlı Y kullanıcısına yanıt
    Öyle bir kitap yok. Bazı kitapların değinmişler bu konulara internetten makale okusan yeter o yüzden. Açık ana eserinden okusan anlamazsın zaten saçma sapan dil oyunları yapıyorlar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-F54F98451 -- 3 Haziran 2019; 21:39:9 >




  • İlginiz için teşekkürler.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yallahlı

    İlginiz için teşekkürler.
    Hocam modal ontolojik argüman ve Maydole'un ontolojik argümanını anlamak için S5 modal mantık öğrenmeniz gerekiyor.Yoksa zorunlu varlık,mümkün dünyalar gibi kavramlar havada kalabilir.Bununla ilgili Carneades ve İnspiringPhilosophy gibi youtubr kanallarına bakabilirsiniz.Maydole'nin ontolojik argümanı 40 sayfada baya detaylı anlatıyor.Argüman Natural Theology(Craig&Moreland) kitabın da.Kitabın pdfsi libgende var.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Physic000 P kullanıcısına yanıt
    Hocam aslında mantığı öğrenmeye gerek kalmadan argüman çıkıyor ama öğrenmekte fayda var. S5 aksiyomu felseciler arasında yaygın bir kabul görüyor benim bildiğim. Zaten ufak bir yazı okunursa S5 aksiyomunun ne kadar güçlü olduğu ortaya çıkıyor. Bu arada Nagasawa modal mantık üzerinden panenteizm lehine bir argüman öne sürmüş bu da ilginç bir konu okunabilir. Modal Panentheism şeklinde aratırsanız bulursunuz.
  • Çok güzel özetlemişsiniz.

    Yazanları şu şekilde de eleştireceğim: gerçeklikte ve zihinde var olmak, sadece zihinde var olmaktan daha yüce ise şöyle bir tuhaflık açığa çıkıyor: Çocuk tecavüzcüsü bir katil hem gerçeklikte hem zihnimizde var olsun. Bir de yalnızca zihnimizde bir karakter kurgulayalım: 200 IQ'ya sahip, iyiliksever, insanlığa ve bilime sayısız faydası olan çok hoşgörülü bir karakter. Ama bu karakter sadece zihnimizde var. O yüzden çocuk tecavüzcüsü katil, zihnimizdeki yüce karakterden daha mı yüce oluyor? Sırf var olduğu için?

    Eğer "Hayır bu kurguladığımız karakter, tecavüzcü katilden daha yücedir." dersek; böyle bir karakter olmamasına rağmen var olmak zorunda mı oluyor?

    "Var olan daha yücedir veya daha yüce olan vardır." diye bir ilkeye inanç görüyoruz özetle. Öyleyse niçin benden daha yüce bir kardeş tasavvur ettiğimde, -sırf benden daha yüce olduğu ve ben onu tasavvur edebildiğim için- varlıkta vücut bulmuyor?

    Demek ki ön kabul olarak aldıkları "Var olan daha yücedir veya daha yüce olan vardır." ilkesi gerçeklikle çelişiyor. Demek ki böyle bir ilke ön kabul alınamaz. Demek ki ontolojik argüman hatalıdır.

    Bu kendi yorumum. Siz böyle sade bir şekilde özetlemeseydiniz eleştiremezdim. Teşekkür ediyorum.




  • müşahhaslaşmış yani beden kazanmış olanın fikir birlikteliğine varmış hali olarak değişik bir bakış açısı daha oluşturalım.

    kurgusal epik bir örnek daha verelim.

    din getirecek birisi sonradan kendi safında yer alacak birine gitsin.

    ben anladım ki insan anne denen bireyle bir arada olmakta ve ruh argumanı olmazsa sperm halinden başlayarak hep anne diyeceği bireyi dölleyerek bu kutlu varlığı bize vermemekte. hatta bu sperm denen şey anne veya kız kardeş diye beyan ettiğimiz şeyi dahi döllemeye yeltenerek akılsız fikirsiz davranmakta.

    şimdi o kişi daha önceden tanıdığı bu kimseye inandı. sen emin bir kimse iken yalan da söylemiyorsun ne yapalım desin?

    ben bir din getireceğim ve buna inanalar olacak sen ise bu dine inanmak zorunda bırakılacağın ana kadar inanma. o esnada savaşlar olacak ve ölen olursa bu kişi biliyoruz ki anne dediğimiz bu kavrama mütecaviz olmayacak. yani ölen kurtulacak. bu sen veya ben dahi olabiliriz.

    o esnada ruh gelir ise bu durumdan seni haberdar eder ve dinin doğru bir din olduğunu beyan ederiz. hem sen hem de ben şu kainatı yaradana karşı vazife görmüş oluruz.

    ...................

    burada ontolojik yaklaşım bireylerin mevcudunun ruh denen argumanı indirmesi üzerine kurgudur. o esnada kişiler durumu tespit etmiş ve üstünde fikir birlikteliğine varmış ve bu kainatın da yaratılmış olduğuna inanmış halde iken ruh denen şeyin de müşahhaslaşmasını beklemişlerdir.

    ontolojik kanıtın bu şekli ile oluşmasındaki metod ilahın varlığının mevcudattaki görüntüsünün sonucu olarak insan denen şeye onu ara şeklindeki verilen cevabıdır.

    ..............

    yani mevcudu okumuş ve bu mevcudun akla aykırı hareket eden nesnesi tespit edilmiş halde iken buna karşı tavır benim yaratmam dışındaki yaratılıştır.

    sperm anneye ya da kız kardeşe salınsa yani denense idi vucudumuzda kainatın en berbat şeyini taşıdığımız görür ve bu şeyden kurtulmak isterdik. bizde taşınan şey kainatın en vahşi varlığıdır.

    dikkat edilirse bu şey her karşılaştığı dişiye kendini doğurtarak anne denen kavramı ortadan kaldırmakta ve her dişi kavram eş olarak adlandırılmaktadır.

    ................

    insanlar tecavüz katliam vs. ile ilah nerede diye onu denemeye çalışırken sen kimsin veya nesin denen nesneyi deneme haline hiç yaklaşmazlar. hep ilah ilah nerde ilah nerde derler.

    biz biliyoruz ki insan denen şeyin özü kainatın en vahşi varlığıdır. kördür sağırdır ve akılsızdır. denese idik bunu görecek idik.

    ................

    bu esemede ortaya ikinci sorun çıkar. deneme denen şey insan bakımındna istenen bir şey olamaz.

    ................

    totalde ruhun müşahhaslaşması (dinde cebaril-dıhye-harute marute) ve ilahın insanı denemesinin istenmemesi hali ontojik arguman bakımından ruhun yeryüzünde gezmesi(insanlar melekler nerede dediler eğer yer yüzünde gelen melekler olsa idi onlara meleklerden rasuller gelirdi) ile yani herkesin kutsal ruh mesabesinde olması ile anlamlı olur.

    bu da tanri ve oğlu kavramı ile kutsanır haldedir.

    buradaki ontolojik kanıt melek denen şeyin esasında karşımızda olduğunu beyan eden haldir ve insan şeytan ve melek tek bir bireyde mevcuttur.

    ................

    dinde bu kavramlardan melek ve insan olan yüceltilir ve gerek insten gerek cinden olsun şeytan olmamam hali ileri sürülür.

    bu halde ontolojik kanıt üst insan olarak meleği ileri sürer.

    bu açıdan insan denenmez zira insan denense idi anne denen bireyi kaybedecekti. denenen melektir zira insan kafanın önündeki yüz değil kafanın arkasındaki o saçlı kısımdaki düşüncedir.

    bu durum bir kabul olarak ontolojik argumanın insan denen şeyi düşünceye atan halidir. hakkaten de insan ölümü ile veya kainatın son bulması ile yok olacaktır. ve fakat biz yok olmadan önce biliyoruz ki bir şey vardı. işte bu şey insan olamaz zira yokuz o şey bir melek olmalı idi demek zorunda kalacağız.

    ontolojik kanıt bu açıdan kutsal ruh argumanını ileri sürer ve bu görünmeyen bir şey de değildir der.




  • Argümanın öncüllerini tek tek açıklamadığım için saçma sapan eleştiriler bekliyordum ama literatürde rastladığım güzel eleştirileri dile getirmişsiniz. Sırayla gidiyorum:

    1- Descartes yalnızca bir şeyin gerçek oluşu potansiyelinden iyidir demiyor. Şeyin kendi gerçekliği üzerinde kontrol sahibi olması o şey için iyidir. Dolayısıyla zorunlu varlık, gerçekliği üzerinde mutlak kontrol sahibi olduğundan mükemmeldir. Diğer varlıklar gerçeklikten aldıkları pay kadar yetkindirler. Buradaki yetkinlik ontolojik. Ayrıca biz varlıklar hakkında aksiyolojik önermeleri de öznenin yetkinliğine(gerçekliği üzerindeki kontrolüne) kattıklarıyla değerlendiririz. Örneğin gerçek bir kalem, hayali bir kalemden 'yazmak' için daha iyidir. Gerçek bir migren öznenin etkinliğini kısıtladığı için hayali bir migrenden kötüdür. Tanrı için iyi derken "özne için" değil kendi varlığındaki yetkinliğinden dolayı diyoruz. Bu ayrım ilk itiraza yeterince cevap veriyor. Ayrıca bu, Tanrı tasavvuru açısından da önemli bir nokta. Tanrı bize verdiği nimetler ve vaatlerden ötürü iyi değil(bu Tanrı'yı küçültmektir), kendi varlığının ve diğer var olanların nedeni olduğu için iyi.

    2- Verdiğin örnekte bir hata var. Anselm iki şey arasında mükemmellik karşılaştırması yapmıyor. Bizzat tek bir şey üzerinden mükemmellik karşılaştırması yapıyor. Tanrı'nın sadece zihinde olması mı yoksa hem zihinde hem de gerçeklikte olması mı daha mükemmeldir diye soruyor. Sen ise analojini kardeşin ve kendi aranda kurmuşsun bu hatalı. Bu hatayı gördüysek şimdi soruyu düzelterek ben kendime sorayım: "Zihnimde mükemmel masayı tasavvur edebiliyorum o halde masa hem gerçeklikte hem de zihnimde olmak zorunda değil mi?"

    Hayır, değil. Argümanın ilk önceli azami mükemmelliği içeriyor. Fakat masa azami mükemmelliğe sahip olamaz. Tıpkı en büyük doğal sayının olmaması gibi. Masanın mükemmelliği bir noktada son bulmaz sonsuza kadar artırılabilir. Anselm ontolojik argümanını tamamen zati azami mükemmellik üzerinden kuruyor. Azami mükemmellik nedir? Zihninde açıkça bilgelik, bilgi, güç, ahlaki üstünlük ve mükemmellik gibi özellikler bulunmaktadır. Ve örneğin bilgi, kesinlikle zati bir azamiliğe sahiptir: eğer her bir B varlığı her p önermesinin doğru olup olmadığını bilen bir varlıksa B, kesinlikle aşılmaz bir bilgi seviyesine sahiptir. Öyleyse mümkün en mükemmel varlığın bu çeşit bir bilgiye sahip olması gerekecektir: yani onun, alim-i mutlak olması zorunlu olacaktır. Güç için de benzer durum geçerlidir; kadir-i mutlaklık, aşılabilmesi mümkün bir güç derecesi değildir. Ahlaki mükemmellik veya ahlaki üstünlük belki oldukça açık değildir; buna rağmen belki bir varlık daima ahlaken doğru olan şeyi yapabilir, bu durumda başkasının bu konuda ondan üstün olması mümkün olmaz.

    Peki sadece zihinde var olmak hem zihinde hem de gerçeklikte var olmaktan daha mı mükemmeldir? Buna evet cevabını vermeye eğilimliyim. Anselm'in argümanı konusunda Plantinga'ya katılmaktayım. Plantinga Anselm'in argümanını başarısız bulsa da bu öncülü doğru bulur ve mümkün dünyalar ile açıklık getirmeye çalışır. Mümkün dünyalar gerçekleşmesi mantıken mümkün şeyleri ifade eder. Benim 4 kollu olduğum bir mümkün dünya vardır. Ya da cinlerin olduğu bir mümkün dünya vardır. Çünkü bunlar klasik mantık yasalarına(çelişmezlik, özdeşlik, 3. halin olanaksızlığı) ters düşmezler. Fakat 4 köşeli üçgenin olduğu bir mümkün dünya yoktur. Çünkü dört köşeli üçgen özdeşlik ve çelişmezlik ilkesine ters düşer.

    Bilfiil(gerçek) dünyada Alex çok zeki bir felsefecidir. Fakat Alex'in daha az zeki olduğu ve Alex'in hiç olmadığı mümkün dünyalar vardır. Anselm'in söylemek istediği şey şöyle ifade edilebilir: x diye bir varlığı ve D ile D' dünyalarını dikkate aldığımızda, x D'de var olup D' dünyasında yok ise, x'in D'dek.i mükemmelliği, D' dünyasındaki mükemmelliğini geçmektedir. Alex'in olmadığı bir mümkün dünya hayal et. Burada Anselm D dünyasında sahip olduğu mükemmelliği aşan bir mükemmellik derecesine sahip olduğu en azından bir mümkün dünya bulunduğunu söylemek istemektedir. (Daha da ileri gitmek ve Alex'in var olmadığı dünyalarda onun hiçbir mükemmelliğe sahip olmadığına inanmak da makuldür.)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-F54F98451 -- 4 Haziran 2019; 2:53:23 >




  • "Tanrı" dinî bir terim mi?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi İştiraki -- 4 Haziran 2019; 20:19:0 >
  • Yani kendi varlığındaki yetkinliği açısından var olması Tanrı için daha iyidir, öyleyse Tanrı vardır deniyor. Peki, bu sözleri bir insan ne şekilde söyleyebiliyor? Henüz çocukken "daha iyi" demeyi öğreniyor. Yemeğin lezzeti için veya birisinin bir davranışı için. Ayrıca bir gün çocuğun önüne seçenekler geliyor (mesela yemek veya giysi) ve çocuk "içlerinden en iyisi bu" demeyi öğreniyor.

    Başka senaryolar da yazılabilir. Ama mantığı kapmışsınızdır. Daha iyi demeyi de, en iyi demeyi de ilk önce bu gibi olaylar yaşayarak öğreniyoruz.

    Sonra günün birinde Tanrı kavramıyla tanışıyoruz. Ve kelime dağarcığımızda bulunan "en iyi", "her şey" gibi ifadeleri Tanrıya özgülüyoruz. Yani çok açık bir şekilde ortadadır ki: "Her konuda en iyi olan Tanrı" dediğimizde aslında biz her konuda en iyi, en mükemmel olan Tanrıyı tasavvur etmekten oldukça aciz kalırız. Elmadan armuttan, şundan bundan devşirdiğimiz kimi soyutlamaları, bir başka soyutlama olan Tanrı imgesiyle beraber çorba yapıyoruz. Ama kelimelerin yarattığı kesinlik sanki kelimelerin Tanrıyı temsil edebileceği yanılgısını yaratıyor.

    Haliyle, biz Tanrı'yı aslında tasavvur edemediğimiz için, bu Tanrı çorbasının da var olmakla mı yoksa olmamakla mı daha iyi olacağına dair bir şey söyleyemeyiz diye düşünüyorum. Yalnızca Tanrı imgesinin insan zihninde nasıl kurulduğunu göstererek onun kurmacalığını ifşa edebiliriz gibi duruyor.

    Çünkü dünya, bizlerin yaptığı "en mükemmel" gibi soyutlamaların mekaniklerine göre dönmüyor. Bizler dünyanın dönüşüne bakarak "en mükemmel" gibi soyutlamalar üretiyoruz. Akıl yürütmek için soyutlamalarımızdan önce, var olana dikkatimizi yöneltmek gerektiğine inanıyorum.

    Üstte yazdığım her şey bir yana, cevap olarak şöyle bir şey öne süreceğim:

    Lütfen şu dediğimi dener misiniz: Var olan bir Tanrı tasavvur edin. Bir de var olmayan bir Tanrı tasavvur edin. Gördüğünüz gibi, iki ayrı tasavvur yaptınız. Ve elbette içlerinden, var olan Tanrı tasavvurunuz daha yüceydi. Ama bu var olan Tanrı da, herhangi bir tasavvur değil miydi? Ekstradan bir varlık kipi eklediniz o kadar. Haliyle, varlığının iyiliği de, tasavvurunuza içkin olarak, tasavvurunuzla-sınırlı-mevcut-olmaktaydı. Demek istediğim; varlık ihtimali, kendisini daha iyi yapacak olan bir tasavvur, gerçeklikte var olmak zorunluluğunda değil.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-A8998040F -- 5 Haziran 2019; 21:23:26 >




  • "En iyi", "her şey" gibi kavramlar azamilik kavramına eşdeğer. Verdiğin örnekte kavramların a posteriori olduğunu belirtmişsin ama bu yanlış. Kavramlar a priori veya a posteriori olmazlar. Maksimum derecede büyük bir varlık kavramını içeren bilgi, güç ve ahlaki iyilik gibi özellikler içsel maksimumlara sahiptir. Örneğin, mükemmel bilgi, tüm ve sadece gerçek önermeleri bilmeyi gerektirir; bundan daha fazlasını bilmek kavramsal olarak imkansızdır. Maksimum kavramı bir gerçekliktir. Yani zihinden bağımsız olarak vardır zaten.

    Son itirazını şöyle anladım: Tanrı zihninizde/düşüncenizde bir kavram olarak varsa bu kavram Tanrı kavramının varolma kavramını içerdiğini söylemiş olalım. Yani Tanrı kavramı Tanrı'nın bütün sıfatları + Tanrı'nın varlığını kavramsal olarak içeriyor diyelim. Kavramsal olarak bir şeyi içermek o kavrama uyan şeyin gerçekten var olduğunu göstermez. En mükemmel varlık tanımı gereği zorunlu varoluşu da içermiş olsun ama bu tanıma uyan bir varlık yok denebilir. Bu varlık var olsaydı zorunlu olarak var olacaktı. Yani söz konusu varlığın zorunlu varlık olmadan var olması mümkün olamaz. Öyle olması durumunda bu kavramla çelişir çünkü. Eğer yoksa da zorunlu olarak yok olacaktı ama bu varlık.

    Eğer itirazın buysa benim Anselm'in argümanını başarısız bulmamın başlıca nedeni bu zaten. Felsefeciler ontolojik argümanların başarısız olduğundan ortak görüşe sahipler.-Plantinga'nın argümanı hariç- Ama her felsefeci aynı nedenden başarısız bulmuyor. Onun dışında farklı bir itiraz getirmeye çalışıyorum kendimce ama kafam gidip geliyor tam olarak toparlayamıyorum. Çünkü, kavraması zor bir argüman ben bu argümanı ilk okuduğumda Anselm'in direkt çevirisinden okumuştum. Anlaması çok güç bir metin. Benim yaptığım formülasyon bir nimet adeta.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-F54F98451 -- 6 Haziran 2019; 13:12:21 >




  • Ayrıca biliyor musun bilmiyorum ama Descartes ve Anselm'in argümanı birbirinden tamamen farklıdır. Everitt'ın formülasyonuyla Descartes'ın argümanı şöyle:

    1. Tanımı itibariyle Tanrı, tüm mükemmelliklere sahip olan varlıktır.
    2. Varoluş, bir mükemmelliktir.
    3. (Böylece) Tanrı varoluş mükemmelliğine sahiptir, bir başka deyişle Tanrı var olmaktadır. ((1) ve (2)den.)

    Bu argüman Anselm'in argümanına kıyasla daha kolay anlaşılır ve tartışmasızdır. Başarısız olduğu direkt çıkıyor. Kant varlık yüklem değildir diyerek Descartes'ın argümanına itiraz ediyor. Fakat Hegel Kant'ın hata yaptığını zorunlu varlık için var olmanın özellik/yüklem olacağını söylüyor. Hegel burada haklı görünüyor. Fakat bu gene de argümanı başarılı kılmaz.

    Diyelim ki ben "Eğer x tanımına uyan bir şey varsa onun y özelliğine sahip olması lazım." önermesini kanıtladım. Bu y özelliğine sahip bir şeyin olduğunu kanıtlar mıydı? Hayır çünkü kanıtlanan şey koşullu bir önerme. Benzer bir şekilde "Eğer bir varlık mükemmel varlık tanımına uyuyorsa var olma/zorunlu var olma özelliğine sahip olmalı" önermesini kanıtlamamız Tanrı'nın gerçekten var olduğunu kanıtlamaz. Kanıtlanan şey koşullu bir önerme "Bu tanıma uyan bir şey varsa şöyle olmalı" tarzı. Argümandan Tanrı vardır değil de Tanrı ile ilgili bir koşullu önerme çıkıyor bence o yüzden. Tanrı varsa var olma özelliğine sahip olmalı tarzı.

    Daha Leibniz, Gödel, Maydole ve Plantinga'nın argümanları var. Ben bu ilk 3 argümanın başarısız olduğunu Plantinga'nın argümanının başarılı olduğunu düşünmekteyim. Plantinga'nın argümanı bunlardan farklıdır ama. Argümanın amacı teizmin akıl dışı bir şey olmadığını ortaya koymak.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-F54F98451 -- 6 Haziran 2019; 1:59:1 >




  • 2 temel ilke ileri sürelim. bir şey ya eksiktir eksiği giderilir ya da kusurludur kusuru giderilir.

    bu şu demek
    1- y eğer ki eksikse y deki eksiği giderdiğinizde x oluşur.
    2- x eğer ki kusurlu ise kusuru kaldırırsınız ve y şeklinde okunur.

    x ile y arasında bir bağ kurmak isterseniz bu bağ eksiğin kaldırılıp kusurun giderilmesi şeklinde tam okuma ile neticelenecek ise;

    öncelikle y deki eksik giderilir ve x elde edilir sonra x deki kusur kaldırılır ve y sonucuna ulaşılır.

    ................................

    teorik olarak bir şeyin aynı şey olduğu bir anda mesela göz açıp kapayana kadar ki süreçte bir yaratılış var ise bu yaratılış 2 temel ilkeye göre eksiğin giderilip kusurunun kaldırılmasını amaçlar ve bunu yapar.

    burada bahis mevzuu edilen şey esasen yaratılıştır.

    .......................

    1-bir şeyin mevcutta bulunması o şeyin yaratılmış olduğu anlamına gelmez.

    2-aynı şeyin eksikliklerinin giderilmiş olması dahi yani başkalaşım hali dahi yaratılış değildir.

    3-aynı şeyin aynı şeye döndürüldüğü halde esas olan onun kusursuz olarak ortaya konmasıdır ve fakat y her daim y olacak iken bu hal görülmez.

    .................

    bu halde yaratıcının göz açıp kapayana kadar ki yaratma kudretine vasıl olma adına yapılacak şey eksiği görme ve sonra kusuru kaldırma ve fakat eşyanın mahiyetini aynileşmiş halde bırakma ile elde edilir.

    yani eşyayı modluyor ve fakat aynı şey olduğu konusunda da ikna oluyoruz.

    .......................

    ontolojik kanıt bakımından bu durumu şöyle anlatalım.

    bir gövde var ancak eksiği anlama bakımından şöyle düşünelim.

    bundaki eksik başı olsun önce bir baş takalım ki bu şey tastamam bir insan olsun diyelim.

    bunu taktığımızda artık bu başa göre gövde oluştu yani tanım başa göredir. o baş bize kişiyi tanımlamızı sağlar.

    sonra bu baştaki kusuru giderelim. bu halde sonuç gövdeyi verecek diye bekleyebilir iken oluşan tanıma göre baş kişiyi tanımlayan şey oldukça kafa denen azadaki kusuru gidermek mesela düşüncelerini değiştirmektir diyelim.

    şimdi insan denen şey tastamam bir insan iken aslında kafası yerinde değildi ve bu kafa yerine takılırken eksiği giderildi ve kusuru kaldırıldı dedik.

    yani göz açıp kapayana kadar kişinin kafası gövdeden ayrı iken (y hali) eksiği giderildi (x oldu) sonra kusuru kaldırıldı(yine y hali) demiş olalım.

    .................................

    buradaki düşünce olarak insan denen şeyin an itibari ile yaratılışı denen şeyde onu tanımlamamızı sağlayan öğenin insanın başı human head olduğu ve bunun göz açıp kapayana kadar eksiksiz ve kusursuz olduğu ölçüde yaratıcı tarafından yaratıldığını düşledik.

    ........................

    insan ve yaratıcı arasındaki bu ilintinin mevcutla ilişkisi var iken mevcuttaki bir insanın varlığının esasen yaratıcının yaratması ile alakası olmadığı bu alakanın sonradan kurulduğu ve kurulan alakanın esasında akıl göz kulak ağız gibi insanı hem tanımlatan hem de lisan sahibi yapıp konuşturan azalara yönelik olduğunu ileri sürdük.

    bu açıdan yaratılış varlık alemini idrak ile anlam kazanır. idraksizlik hali bir kainatın yokluğunu ileri sürmez ancak yaratıcı tarafından yaratılmış bir yer ise anladığımız manada idrak oluşur.

    4-bu açıdan idraksiz kaldığımız alanın yaratıcısı yaratan olamaz.

    .........................

    buna istiva etme hali diyelim. yaratan bizim aracılığımız ile istiva edip idrak kazanana mekanı oluşturmaktadır.

    5- insan idrak kazandığı mekana yaratıcı argumanı götürür.

    .........................

    uzaya çıktım ve başlığımı çıkardım veya suya daldım ve şnolkeri çıkardım. idraksiz kaldığım süreç bakımından bu alan yaratıcının yarattığı bir alan olamazdı zira yaratıcı ölümü bilmezdi.

    6-insan ile yaratıcı arasındaki ilişki mutlak değildir.

    yaratıcının varlığı her daim insanı sonuçlamayacağı gibi böyle bir gerek-şart dahi yoktur.

    7-bu açıdan mevcudun varlığı yaratıcıyı ileri sürmez.

    ...........................

    y den y ye giderken mevcudun varlığının yaratıcı konusundaki eksiksiz ve kusursuz hali mevcudun varlığı halini anlamlı kılma adına bir yol çizdi ve sonucun yaratıcının varlığına delil olmama haline gönderme yaptı.

    bu bir kavramın modlanmış hali idi. zira ilah insan dışında da varlıklar husule getirmişti.

    örneğin bir ağacın yaşam formu kazanması için anladığımız manada akla ve göze ağza kulağa ihtiyacı yoktur. yani idrak denen şey bakımından yaratıcı ispatı bu canlıda aranmaz.

    bana göre ontolojik argumanlar arasındaki yaklaşım farkı da yaratıcıyı ispat konusunda yaratılmışların çeşitliliği üzredir.

    .................................

    mesela bir hayvanın gözü kulağı ve aklı vardır dedik demesine de mesela arılar şu şekilde görür yılanlar şu şekilde koku alır ve aslanlar şu şekilde düşünür dersek varlığın mevcudatta olması ile bunun yaratıcının yaratmasına yaptığı gönderme farklı bir argumanı ihtiva eder denebilir.




  • bir şeyin kabulu ile aynı şeyin kabulu arasına göz açıp kapayan kadar eksiksiz kusursuz bir şey konabilir mi?

    insani olarak yaratıcı efekti verebilir miyiz?

    ..........................

    örnek;

    insan ortak atadır ve bu açıdan ortak olan şey esasen bizim yaratıcı unsurumuz olarak anlayabileceğimiz manada tek şekli ile anne birey olmalıdır.

    bundaki eksiği ve kusuru kaldırıp yine aynı şeyi söyler isek bu durum yaratıcının eseri gibi bir sonuç üretebilir mi?

    ...........................

    ben ortak ataya inanıyorum ( y) ve bundaki eksiği kaldırıyorum ( x) ve ondaki kusuru kaldırıyorum (tekrar y) ve buna anne diyorum (tanım sorunu)

    yani ben bir kadınla türemeye girdiğimde doğan birey bana o kadının doğum olmasa da annem olduğunu ve benim bu esnada yaratıcı efekti ile eksiksiz ve kusursuz olarka doğduğumu ileri sürmüş olsun.

    kadının doğum esnasında çektiği acılar mesela küçük günahlarına kefarettir denir. ben de bu açıdan küçük günahlarına kefaret adına yeniden doğarak aynı şeyi aynı şey yaptım. yani ben anne denen bireyden doğarak anne denen bireyin yaratılış amacını açıkladım.

    ....................

    ortak atadan gelme esatirindeki ortak atanın mevcudunun açıklanması bakımından ortaya konan eserin ahlakiliği tartışma dışı kaldı zira ortak ata eksiksiz ve kusursuz olma adına küçük günahlarından arınmalı idi. baptiz veya vaftiz inancı ile bu durumu tasdikliyebilirdim ancak islami anlayışa göre cevap ürettim.

    şimdi aynı şeyi aynı şey yaparken bu durumun yaratıcı eseri olduğunu ileri sürebilir miyim?

    buradaki durum ortaya çıkan ürünün yani yeni doğanın varlığı üzerine değil onu dünyaya getirenin temizlenmesi adına olduğu sürece ürün benim eserim iken temizlenen kefaret ödeyen varlık hal itibari ile yaratıcınıneseri olur. yani doğum yolu ile dünyaya gelme yaratıcının eseri değidir. esasen bu durum akla aykırı da değildir. neden sonuca göre ben sebeb olduğum hale zaten sonuç olarak düşmekteyiz. doğan birey esasen benim.

    bu açıdan ben ben olduğum ölçüde yaratıcının eseri olma yönünde yol alabilirim. bu açıdan sonuç bakımından ben ve eş denen anne öğesi yaratıcının eseri iken sonuç olan yeni doğanın yaratıcının eseri olamayacağına kanaat getirme halim benim varlığıma göredir. bu halde ben var iken yaratıcı varken dahi yoktur.

    esasen sonuç bakımından ben ve anne denen birey yaratıcının eseri iken yeni doğanın benimle olan birliktelik hali yaratıcının eseri olmayan bir hali yani idrak kazanmamış beni anlamlandırır.

    idrak kazanmış yeni doğan kazandığı idrak bakımından yaratıcının eseri olacaktır.

    .................................

    o şey idrak kazanmaz ise yaratıcının değil benim eserim olacaktır ki anne denen ortak birey küçük günahlarından kurtulmuş olarak yaratıcının amacını gerçekleştirse dahi ben idraksiz olarak yaratıcının yaratma alanın dışına çıkarım.

    o halde türeme eril denen bireye esaslı bir yüktür.

    doğum halinin sancısını çeken bu hali ileri sürüp dünyanın yükünü çeken olduğunu ileri süremez.

    erkeğin doğum yaptığı bir anı ispat edebilir isem bu hal esasen idraksiz olduğum ana hasrolur ve bu açıdan idraksiz olan yeni doğan salt benim doğumum olarak esasen benim doğurduğum şey olarak anılır.

    ................................

    bu halde ortak ata ben olurum ve kefaret adına yapılacak doğum halleri benden sadır olduğu ölçüde döngü tekrar başlar ve yaratıcı ile ilinti kurulur.




  • onto locigal argument..........

    seçimlik hakkımı kullanmak istiyorum ve tercih olarak atom ve ona gönderme yapıyorum.

    ben bir şeyi ikiye bölersem o da beni ikiye böler dedim.

    ..............................

    ortak atacı olan bir anlayışım var ve dedim ki ben bu savı en başta ve en sonda aynı şekilde savunabildiğim ölçüde bir yaratıcı eseriyim. yaratıcıya da evrim demiş olayım.

    baştaki y hali bunun anne denen birey olması idi sondaki halde anne olan başka bir haldi.

    bu tanım sorunudur ancak şedit bir kabul vardır.

    ...............................

    evrimin ana vatanı ingiltereye gittim ve bir evrimciye anne dediğin bireye evrim yolu ile eksiksiz ve ksuursuz bir yaratılışla yeniden verilen hale yine de anne diyebilir misin? diye sordum ve atomu anlattım.

    dedim ki atom canlıdır ve seni duyar. sen eğer ki bu bireyi yaratıcı unsur olan evrime mal edemez isen seni anne denen bireyle birlikte olduğunu ileri sürer ve seni ikiye böler. akımlar izmle ideolojiler türetirsin.

    yani yaratıcının değil de evrimin ilah olduğunu ileri sürmen ve bunu ispatlayamaman halinde yine ilk haldeki kabulun gibi evet ben anne denen bireyle birlikteyim diyemezsin.

    ..................................

    bu halde tercih olarak kullandığım arguman atomun canlılığı ve yaratıc unsurdaki rolu üzerine idi.

    düne kadar ortak ata diyen ben bu durumu ispatlayamayınca anne denen bireyle birlikte olduğumu söylediğim an atom denen şey o zaman yaratıcı argumanı da var dedi ve beni alemlere rezil edecek bir şey yaptı.

    beni ikiye böldü ve ikisi de dişil olan ve birine eril dediğimiz diğerine kadın dediğimiz bireyi yarattı ve homo (eril eş tür) denen ancak eş türlülüğü dişil üzere olan iki varlığı husule getirdi.

    anne baba evlat denen şeyden cinsiyet denen argumanı kaldırdı ve salt bakteri türemesi gibi bir şeyi beyan etti.

    ..................................

    bana kalırsa evrim ispatlanamışa benziyor zira gerçekten de eş türlülüğü iki, dişile tabi olan var dediğim anda yaratıcı var demiyorum. ontolojik yaklaşım bu açıdan atom denen halin aradığı ispattan bahsediyor olmalı diyorum.

    yani mevcudatta iki bakteri gibi davranan nesne varken bu nesnelerin idrak kısmı boşta olduğu her an esasen bir yaratıcı var değil evrim de mevcut değil salt idraksizlik hali mevcut denebilir ki bunun sebebi atom denen canlılığın yapı taşı denen haldir demekteyim.

    .......................................

    bu esemede total mental yaklaşım olarak bireyin idrak dışı davranışı esas alındı ve bu idraksizlik hali mesela bitki ve hayvan gibi bir kısım varlıkları ön plana çıkardı ve evrim denen süreç bu varlıkların idraki üzerine kurgulandı.

    halbuki temel olarak atomun ispat aradığı halde düzenli hal eşyaya yöneliktir.

    bu açıdan ontolojik kanıt yaratılmışlığı organik kökene değil düzen ve tertip içeren eserlere yöneltmeli idi. yani bir kitaptan tutun eyfel kulesine kadar ki her türlü atomik birim düzen içerisinde ifade bulduğu ölçüde yaratıcının varlığına delil olmak durumunda idi.

    zira anne denen bireyle ilişki kuran ve bu ilişki düzeyini evrim denen yaratıcıya veremeyen hal idrakini düzen ve tertiple açıklayabileceği hallere yöneltmek zorunda idi.

    ................................

    buna göre evrime dayalı ontolojik kanıt bakımından yaratıcının varlığını kanıtlayan şey atomun düzen ve tertibi adına eşyanın şekilselliği ve onun baki olan devamı şeklinde tecelli edecektir.




  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.