Şimdi Ara

ÖZEL DOSYALAR-1 2.DÜNYA SAVAŞINDA ESİR KIBRIS TÜRKLERİ

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
2
Cevap
0
Favori
2.058
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Savaşın ortasında Kıbrıs Alayı

    11 Şubat, 2005 12:10:00 (GMT +02:00)


    Kıbrıs Alayı için savaşın gerçek yüzü, Yunanistan ve Girit’te ortaya çıkacaktı
    BÖLÜM BAŞLIKLARI
    1 - Kıbrıs'ın unutulan savaşı

    2 - Savaşın ortasında Kıbrıs Alayı

    3 - Esir kampı anıları


    İlk zamanlarda geri hizmetlerde çalışan Türkler ve Rumlar Almanların Afrika’da i
    lerlemesiyle kendilerini birdenbire savaşın içinde buldular.

    Kıbrıs’tan artık sadece geri hizmet için değil, farklı görevler için de geliyorlardı.
    İngilizler, General Rommel’e karşı başarısız olmuş, Tobruk’tan geri çekiliyorlardı.

    Türk ve Rum askerlerden oluşan Kıbrıs Alayı, bu kez savaşın tam ortasında kalmıştı.
    İngiliz ordusunda başçavuşluğa kadar yükselen Osman Nizami, çoğunluğu Rumlardan
    oluşan bir takımın çavuşuydu. İngiliz ordusu geri çekiliyordu ve o da kendi takımını
    sağ salim Mısır’a götürmekle görevlendirilmişti. Ancak bir sorun vardı: Çekilmeyi
    yaya olarak gerçekleştiriyorlardı...

    Bugün 91 yaşında olan gazi Osman Nizami, o günleri ilerleyen yaşına rağmen
    çok iyi hatırlıyor: “Ben adamlara dedim ki, ‘yatın buraya, inleyin, hastasınız, ben
    de gidip bu askere diyeyim ki hastaneden aldım sizi, daha fazla yürüyemezsiniz,
    bir vasıta durdursun gidelim’. Büyük bir kamyon ve önde bir binbaşı vardı. Bir
    İngiliz asker gitti, binbaşıya durumu anlattı ve kamyona almalarını istedi. Ama
    o binbaşı çok kaba bir adamdı, ‘hepsini boşver... Arkamda 700 adam bıraktım.
    Onları alamam’ dedi. Çekildiğimiz akşamı çölde geçirmek zorunda kaldık, her
    yer petrol kuyularıyla doluydu.”

    Gazi Osman Nizami de, “Alman uçakları gelir, üzerimize kemik ve et yağardı.
    O kadar şiddetli bombardıman olurdu...” sözleriyle o günlere dair kötü anıları anımsıyor.

    “Hellines Hellines...”

    Yaşadıkları henüz sadece bir başlangıçtı. Kıbrıs Alayı için savaşın gerçek yüzü,
    Yunanistan ve Girit’te ortaya çıkacaktı. Almanların Yugoslavya’yı işgalinden
    sonra, İngilizler Almanları Yunanistan’da durdurmak için bir plan geliştirdi ve
    Afrika cephesinden binlerce İngiliz askeriyle beraber 8 bin Kıbrıslı’yı gemilerle
    Pire Limanı’na çıkarttı. Üç gün üç gece boyunca derme çatma mavnalarla Akdeniz’de
    yolalan Kıbrıslılar, tıkabasa dolduruldukları gemilerle yol alırken mayın ve düşman
    denizaltıları açısından Akdeniz’in en tehlikeli sularındaydılar. Üstelik Alman uçakları
    da sürekli onları bombalıyordu..

    Kıbrıslı Türk ve Rumlar, uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra Pire Limanı’na çıktılar.
    1941 yılının soğuk bir mart günüydü. Birlikler içerisinde, İngiliz sömürgesinden her
    milletten askerler vardı. Ancak Yunanlıların Kıbrıslılara ilgisi yoğundu. 89 yaşındaki
    gazi Faik Çağış’ın, o günlerle ilgili hiç unutamadığı bir anısı var:

    “Rumlarla beraber limandan çıktık. Yunanlılar bizi çiçeklerle karşıladılar. ‘Hellines
    Hellines’ derlerdi. ‘Hellines ya’ derdik. Usandırdılar bizi. En sonunda ‘Turkçi’ (Türk’ük)
    dedik. Bize dediler ki, ‘Türk yokmuş Kıbrıs’ta’. ‘Var var... Çoook. Yarı yarıya’ dedik.
    Hellines Hellines... hep Hellines yaa...”

    Alman ordusuyla ilk temas

    Kıbrıslı askerler, olacaklardan habersiz Yunanistan ve Girit’te günlerini geçiriyorlardı.
    Bir gün uyandıklarında gökyüzünde yüzlerce Alman bombardıman uçağı gördüler.
    Uçaklar her yeri bombalarken, herkes görevinin başına koştu. Uçakların ardından
    binlerce tank ve asker korkunç bir gürültüyle üzerlerine geliyordu. Hayatlarında
    hiç Alman askeri görmemişlerdi. Bu defa gerçeğin acı yüzü ile karşı karşıyaydılar...

    Öğretmen – gazeteci Ulus Irkad, Kıbrıs Alayı’nın bu zor saatlerinde birçok askerin
    daha kurşun bile atamadan hemen esir düştüğünü anlatıyor. Tankçı, hava ve
    motorize birliklerle saldıran Almanların büyük bir üstünlük sağlayarak İngiliz
    ordusu mensuplarını esir almaya başladığını söyleyen Irkad, “silahını bırakan
    kaçmaya başlıyor... Bu yığınsal kaçışlar sırasında Rum köylerine giren bazı Kıbrıslı
    Rum ve Türkler, hemen üstlerini değiştirmeye başlıyorlar korkuyla. Çünkü İngiliz
    giysileri üzerlerinde bulunursa hemen tevkif edilecekler, teslim olacaklar” diyor.

    Esir düşen gazilerden Ali Adataş’ın oğlu Dr. Hasan Adataş da, babasının anlattığı bir
    anıyı anlatıyor:

    “Alman orduları o kadar güçlü geliyormuş ki, bir ara İngiliz komutan yüksekçe bir
    yere çıkarak, ‘herkes serbest’ emrini vermiş. Babam şöyle derdi, ‘bazıları derhal
    gidip askeri kıyafetlerini çıkardılar, sağdan sivil insanlardan yardım gördüler ve
    elbiselerini değiştirdiler ve esir olmaktan kurtuldular. Bizler onu akıl edemedik
    ve askeri kıyafetlerimizle Alman ordularına yakalandık ve esir düştük’”.







  • Esir kampı anıları


    “Orada hep böyle kemiklerimiz sayılırdı”


    11 Şubat, 2005 12:00:00 (GMT +02:00)


    Esir düşen Kıbrıslı Rum ve TÜrklerin büyük çoğunluğu Stalag ve Auschwitz
    kamplarına götürüldü
    BÖLÜM BAŞLIKLARI
    1 - Kıbrıs'ın unutulan savaşı

    2 - Savaşın ortasında Kıbrıs Alayı

    3 - Esir kampı anıları


    10 bin kişilik Kıbrıs Alayı, binlerce İngiliz askeriyle beraber Almanlara esir
    düşmüştü. Onlar için şimdi daha zorlu bir hayat mücadelesi başlıyordu.

    Askeri kıyafetlerini çıkarıp dağlara kaçanlar esir olmaktan kurtulmuştu, ancak
    geride kalanlar o kadar şanslı değillerdi. Esir olan Türklerden biri de, eski KKTC
    Başbakanı Derviş Eroğlu’nun babası İzzet Eroğlu’ydu...

    Babası askere gittiğinde bir yaşında olan Eroğlu, bugün babasını hatırlamıyor.
    Babasının Girit savaşında esir düştüğünü söyleyen Eroğlu, 1943 yılında da esir
    kampındayken böbrek rahatsızlığından öldüğünü belirtiyor. Babasının ölüm haberinin
    geldiği gün yaşadıkları, ninesinin üstündeki elbiseleri parçalaması ise bugün bile
    gözünün önünden gitmiyor.

    İzzet Eroğlu’nun hastalığı sırasında yanında olan esir gazilerden Yusuf Yüney de o
    günlere dair yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Almanya’ya gittiğimizde geceden geceye
    birşey çorba verirlerdi bize. Sabah hiçbir şey yok. Orada hep böyle kemiklerimiz
    sayılırdı. Rahmetlik yeğenim (Eroğlu) hasta oldu. Domates istedi. Gittim Alman’a
    dedim ‘bir tane domates var ise ver’. Alman tuzsuz ekmek verdi. Aldı tuz koydu
    üzerine, yerken de bitti. Şişti eli ayağı. Hastaneye kaldırdılar. Oradan kaçtı gitti
    Polonya’ya. Orada öldü.”

    Esirler arasında tanıdık bir isim: Glafkos Klerides

    Kıbrıslı Türk ve Rumlar, önce trenlere bindirildiler. Esirdiler ve nereye gittiklerini
    bilmiyorlardı. Bir kısmı Atina ve Selanik’teki kamplara yerleştirildiler. Büyük bir
    kısmı ise, Çekoslovakya’daki Stalag ve Polonya’daki Auschwitz kamplarına götürüldüler.
    Özellikle Stalag kampında çok sayıda Kıbrıslı esir vardı. İçlerindeki en ilginç isim,
    hiç şüphesiz ki Güney Kıbrıs Rum kesiminin eski lideri Glafkos Klerides’ti.

    Ulus Irkad, o günlerde Prag’taki Stalag kampında İngiliz pilotları ve askerlerinin de
    kaldığını, buradaki pilotlar arasında ise, İngiltere’de hukuk öğrenimi gören Glafkos
    Klerides’in de bulunduğunu anlatıyor. Klerides’in kamptaki Kıbrıslıların arasına katılmak
    istediğini söyleyen Irkad, Kıbrıslı Türkler ve Rumların da bir gece yaptıkları harekatla
    Klerides’i Kıbrıslıların bölgesine kaçırdıklarını aktarıyor.

    “Elbiselerini değiştiriyor ve hemen demokratik olarak bir seçim yapıyorlar aralarında.
    Kıbrıslı Rumlar ve Türkler Glafkos Klerides’i başkanları olarak seçiyorlar. Ama
    bunun yanında yardımcısı, sağlık işleri sorumlusu da Kıbrıslı Türkler oluyor...”

    “Çok çektik Almanlardan...”

    Bugün 87 yaşında olan Murat Hüsnü Özad, esir kampındaki günlerini ve Klerides’i
    çok iyi hatırlıyor. Onunla ilk kez Stalag esir kampında tanışmış ve çok iyi dost olmuşlar.
    Savaş sonrası Kıbrıs’ta yıllarca kaymakamlık yapan Murat Hüsnü Özad, o yıllardan
    bahsederken hala gözleri doluyor. Şimdilerde tek başına yaşadığı Magosa’daki
    evinde, artık kimsenin kendisini aramadığından yakınıyor.

    Klerides’in Almanların uçağını düşürmesi sonucu paraşütle inerek kurtulduğunu
    söyleyen Özad, “bizim kampa gelince onunla arkadaş olduk. Ben kampta bütün
    Kıbrıslıların sorumlusuydum. Sıkılınca Klerides’e devrettim. Klerides hattı zatında
    iyi bir insandır. Türklere nasıl davranırsa, Rumlara da aynı şekilde davranır...
    Esir hayatımız çok zordu. Oradaki sorumlu Alman, değneğiyle gelirdi ve kış ayında
    suyun altına girmemizi emrederdi. Girmezsen sana değneğiyle vururdu... Çok çektik
    Almanlardan” diyor.

    Almanların bu ani baskınlarından kaçarak esir olmaktan kurtulan Türkler de vardı.
    82 yaşındaki Karpazlı Cafer Elgin ve 88 yaşındaki Faik Çağış şanslıydı. Elgin ve Çağış,
    o günün şartlarında esir olmaktan kurtulmanın çok zor olduğunu anlatıyorlar. İngiliz
    ordusunda çavuş olan Cafer Elgin, emrindeki askerlerle mayınlı bölgeden geçmek zorunda
    kalmış. Faik Çağış ise, askeri kıyafetlerini çıkartarak halka karışmış, hatta Almanlardan
    kimlik alıp çalışmaya bile başlamış.

    Cafer Elgin, mayınlı bölgeden geçerken yaşadıklarını anlatıyor: “Cepheye yanaştığımızda,
    bana dediler ki ‘dikkat ediniz, bu mayınlar sökülmedi daha’. Ben herhangi bir askeri
    öncü yapabilirdim ama yapmadım. Düşündüm ki, ‘Türk korktu’ diyecekler. Tanrıdan
    beni korumasını diledim... Hiçbir zarar, ziyan, ölü, infilak olmadan cepheye ulaştık.”

    Almanlardan kimlik alıp çalışmaya başlayan Çağış ise, “Rum olduğumu söyleyip
    Alman kimliği çıkarttım. İki sene o kimliği kullandım Girit’te. Alman işlerinde çalıştım” diyor.

    Almanlardan kaçıp, Yunanlılara sığındı

    Almanların elinden kaçabilenler, sivillerin arasında saklanıyordu. Ancak biri var ki,
    onun hikayesi çok farklı. O, Selanik’teki Alman esir kampından kaçarak Yunan
    Partizanlara katıldı. Yine Nazi Almanyası’na karşı savaşıyordu. Ancak bu defa sivildi
    ve gerilla olmuştu. İki buçuk yıl dağlarda kaçak hayatı yaşayan Kıbrıs’lı bu asker, Ali Adataş’tı.

    Birkaç yıl önce hayatını kaybeden Ali Adataş’ın oğlu Hasan Adataş, babasının Alman
    esir kampından kaçtıktan sonra Rum arkadaşıyla beraber partizanlarla irtibat kurduğunu
    söylüyor. Babasının ve arkadaşının öncelikle Selanik’te kaldıklarını anlatan Adataş, “burada
    babama bir Yunanlı yerliyle, civar köyleri gezip yiyecek ve yardım toplamak görevi verilmiş.
    Fakat bu Yunanlı, bu işten menfaat sağlıyormuş... Aslında Alman casusu olan bu adam, gidip
    babamı ihbar etmiş, ‘kaçak’ diye. Ve bir gece Almanlar kaldığı evi basmış. Babam
    kaçmayı başarmış, ta dağların tepelerine kadar çıkmış ve o gece karın içinde yatmış”.

    Savaşın sonları yaklaştıkça, Kıbrıslı esirlerin üzerindeki baskılar da azalıyordu. Türkler
    ve Rumlar, artık kurtulmanın hesaplarını yapıyorlardı. Bitkindiler ama yine de umutluydular.
    İtalya’da ve hatta Fransa’da bile, Kıbrıs Alayı’ndan esirler vardı. Almanlar, batıdan ve doğudan kuşatılmışlardı. Ancak yine de esir kamplarında onbinlerce asker, kurtulmayı bekliyordu.

    Öğretmen-gazeteci Ulus Irkad, “gerek Auschwitz, gerek Stalag olsun, gerekse diğer
    toplama kampları olsun, Kıbrıslı Türkler oralarda da dört veya beş sene acı çekiyorlar.
    Zaten ilk esirler Fransa’da verilmiş. Onların geneli Auschwitz’e götürülmüş. Oradakiler
    Almanların soykırım olaylarını da görmüşler. İlk zamanlar savaş hukuku pek geçerli
    olmadığından büyük bir işkence görüyorlar. Almanlar çok baskı yapıyorlar. Çünkü onları
    Kıbrıslı Türk veya Kıbrıslı Rum olarak görmüyorlar, onları İngiliz askeri olarak görüyorlar”
    diye konuşuyor.

    Esir gazilerden Murat Hüsnü Özad ise, ilerleyen Rus kuvvetlerinden kurtulmak için iki
    ay boyunca Hannover’e doğru yürütüldüklerini anlatarak, yolda başına gelen bir anıyı anlatıyor:

    “Ben yolda hasta oldum ve bir evin kapısını çaldım. Karşıma bir albay çıktı. Türkçe
    olarak dedi ki, ‘sen Türk müsün? Rum musun?’. ‘Türküm’ dedim. ‘I. Dünya Harbi’nde
    Türkiye’de Türklerle beraber yanyana harp ettim. Türkleri severim. Rum olsaydın,
    köpek gibi vururdum seni. Fakat Türk olduğun için sana her türlü yardımda
    bulunacağım’ dedi. Beni Hannover’a giden bir trene koydu. Hannover’da birkaç
    gece kaldıktan sonra ilerleyen İngiliz ve ABD kuvvetleri tarafından kurtarıldık.”

    II. Dünya Savaşı’nda İngiliz ordusuyla birlikte Almanlara karşı savaşmak için
    Kıbrıs Alayı’na katılanların sayısı 28 bindi. Türkler, bu mevcudun üçte birini
    oluşturuyorlardı. ‘Cyprus Regiment’a bağlı Türkler ve Rumlar, savaşa geri hizmetlerde
    başlamış, ancak birçoğu esir kamplarında bitirmişti.

    Onlar, güçlü Alman ordularına karşı Yunanistan’a gönderilen ilk birlik oldular. Çoğu
    esir düştü. Esir olanların bir kısmı hayatlarını kaybetti, büyük bir kısmı vatanlarına
    geri dönmeyi başardı.

    Resmi rakamlara göre, Nazi Almanyası’na karşı savaşırken ölen Kıbrıslıların sayısı
    327. Bunlardan 70’i Türk. Ancak bu rakamlar, sadece mezarlarının yeri belli olanları
    anlatıyor. Peki ya diğerleri? Hayatını kaybeden birçok Kıbrıslının ne adı biliniyor,
    ne de mezarının yeri...

    Ulus Irkad, savaş boyunca İtalya’da, Prag’da, Polonya’da, İsrail’de, Mısır’da,
    Suriye’de ve Kuzey Afrika’da birçok ülkede 600’den fazla insanın kaybedildiğini düşünüyor.

    1939 yılında, köylerinden saf birer köylü çocuğu olarak ayrıldılar. En güzel yıllarını,
    kimileri cephede kimileri de esir kamplarında geriye döndüklerinde aşklarını, acılarını,
    deneyimlerini ve kültürlerini de getirdiler. Barışın ve özgürlüğün ne kadar değerli
    olduğunu onlar kadar hiç kimse bilemezdi. Savaşta ortak bir düşmana karşı omuz
    omuza mücadele veren bu insanlar yitirdi. Savaştan arasında Türk-Rum ayrımı yoktu.
    Hepsi Kıbrıslıydı.

    Bugün adanın Rum kesiminde ‘II. Dünya Savaşı Gazileri Derneği’ faaliyet gösteriyor.
    Arada sırada kuzeydeki Türk gaziler de silah arkadaşlarını ziyarete gidiyor. Bu olay
    Kıbrıs Türk tarihinde çok önemli bir yer tutmasına rağmen, hiç bir tarih kitabında ya da
    yazılı belgede yer almıyor. Adeta yok olmaya terk edilmiş bir miras bu. Geriye kalan
    son birkaç kişi de artık yok olmak üzere. Unutulan bir savaşın son tanıkları onlar. ‘Kıbrıs’ın unutulan savaşı’nın




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.