Kıbrıs Alayı için savaşın gerçek yüzü, Yunanistan ve Girit’te ortaya çıkacaktı BÖLÜM BAŞLIKLARI 1 - Kıbrıs'ın unutulan savaşı
2 - Savaşın ortasında Kıbrıs Alayı
3 - Esir kampı anıları
İlk zamanlarda geri hizmetlerde çalışan Türkler ve Rumlar Almanların Afrika’da i lerlemesiyle kendilerini birdenbire savaşın içinde buldular.
Kıbrıs’tan artık sadece geri hizmet için değil, farklı görevler için de geliyorlardı. İngilizler, General Rommel’e karşı başarısız olmuş, Tobruk’tan geri çekiliyorlardı.
Türk ve Rum askerlerden oluşan Kıbrıs Alayı, bu kez savaşın tam ortasında kalmıştı. İngiliz ordusunda başçavuşluğa kadar yükselen Osman Nizami, çoğunluğu Rumlardan oluşan bir takımın çavuşuydu. İngiliz ordusu geri çekiliyordu ve o da kendi takımını sağ salim Mısır’a götürmekle görevlendirilmişti. Ancak bir sorun vardı: Çekilmeyi yaya olarak gerçekleştiriyorlardı...
Bugün 91 yaşında olan gazi Osman Nizami, o günleri ilerleyen yaşına rağmen çok iyi hatırlıyor: “Ben adamlara dedim ki, ‘yatın buraya, inleyin, hastasınız, ben de gidip bu askere diyeyim ki hastaneden aldım sizi, daha fazla yürüyemezsiniz, bir vasıta durdursun gidelim’. Büyük bir kamyon ve önde bir binbaşı vardı. Bir İngiliz asker gitti, binbaşıya durumu anlattı ve kamyona almalarını istedi. Ama o binbaşı çok kaba bir adamdı, ‘hepsini boşver... Arkamda 700 adam bıraktım. Onları alamam’ dedi. Çekildiğimiz akşamı çölde geçirmek zorunda kaldık, her yer petrol kuyularıyla doluydu.”
Gazi Osman Nizami de, “Alman uçakları gelir, üzerimize kemik ve et yağardı. O kadar şiddetli bombardıman olurdu...” sözleriyle o günlere dair kötü anıları anımsıyor.
“Hellines Hellines...”
Yaşadıkları henüz sadece bir başlangıçtı. Kıbrıs Alayı için savaşın gerçek yüzü, Yunanistan ve Girit’te ortaya çıkacaktı. Almanların Yugoslavya’yı işgalinden sonra, İngilizler Almanları Yunanistan’da durdurmak için bir plan geliştirdi ve Afrika cephesinden binlerce İngiliz askeriyle beraber 8 bin Kıbrıslı’yı gemilerle Pire Limanı’na çıkarttı. Üç gün üç gece boyunca derme çatma mavnalarla Akdeniz’de yolalan Kıbrıslılar, tıkabasa dolduruldukları gemilerle yol alırken mayın ve düşman denizaltıları açısından Akdeniz’in en tehlikeli sularındaydılar. Üstelik Alman uçakları da sürekli onları bombalıyordu..
Kıbrıslı Türk ve Rumlar, uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra Pire Limanı’na çıktılar. 1941 yılının soğuk bir mart günüydü. Birlikler içerisinde, İngiliz sömürgesinden her milletten askerler vardı. Ancak Yunanlıların Kıbrıslılara ilgisi yoğundu. 89 yaşındaki gazi Faik Çağış’ın, o günlerle ilgili hiç unutamadığı bir anısı var:
“Rumlarla beraber limandan çıktık. Yunanlılar bizi çiçeklerle karşıladılar. ‘Hellines Hellines’ derlerdi. ‘Hellines ya’ derdik. Usandırdılar bizi. En sonunda ‘Turkçi’ (Türk’ük) dedik. Bize dediler ki, ‘Türk yokmuş Kıbrıs’ta’. ‘Var var... Çoook. Yarı yarıya’ dedik. Hellines Hellines... hep Hellines yaa...”
Alman ordusuyla ilk temas
Kıbrıslı askerler, olacaklardan habersiz Yunanistan ve Girit’te günlerini geçiriyorlardı. Bir gün uyandıklarında gökyüzünde yüzlerce Alman bombardıman uçağı gördüler. Uçaklar her yeri bombalarken, herkes görevinin başına koştu. Uçakların ardından binlerce tank ve asker korkunç bir gürültüyle üzerlerine geliyordu. Hayatlarında hiç Alman askeri görmemişlerdi. Bu defa gerçeğin acı yüzü ile karşı karşıyaydılar...
Öğretmen – gazeteci Ulus Irkad, Kıbrıs Alayı’nın bu zor saatlerinde birçok askerin daha kurşun bile atamadan hemen esir düştüğünü anlatıyor. Tankçı, hava ve motorize birliklerle saldıran Almanların büyük bir üstünlük sağlayarak İngiliz ordusu mensuplarını esir almaya başladığını söyleyen Irkad, “silahını bırakan kaçmaya başlıyor... Bu yığınsal kaçışlar sırasında Rum köylerine giren bazı Kıbrıslı Rum ve Türkler, hemen üstlerini değiştirmeye başlıyorlar korkuyla. Çünkü İngiliz giysileri üzerlerinde bulunursa hemen tevkif edilecekler, teslim olacaklar” diyor.
Esir düşen gazilerden Ali Adataş’ın oğlu Dr. Hasan Adataş da, babasının anlattığı bir anıyı anlatıyor:
“Alman orduları o kadar güçlü geliyormuş ki, bir ara İngiliz komutan yüksekçe bir yere çıkarak, ‘herkes serbest’ emrini vermiş. Babam şöyle derdi, ‘bazıları derhal gidip askeri kıyafetlerini çıkardılar, sağdan sivil insanlardan yardım gördüler ve elbiselerini değiştirdiler ve esir olmaktan kurtuldular. Bizler onu akıl edemedik ve askeri kıyafetlerimizle Alman ordularına yakalandık ve esir düştük’”.
Esir kampı anıları
“Orada hep böyle kemiklerimiz sayılırdı”
11 Şubat, 2005 12:00:00 (GMT +02:00)
Esir düşen Kıbrıslı Rum ve TÜrklerin büyük çoğunluğu Stalag ve Auschwitz kamplarına götürüldü BÖLÜM BAŞLIKLARI 1 - Kıbrıs'ın unutulan savaşı
2 - Savaşın ortasında Kıbrıs Alayı
3 - Esir kampı anıları
10 bin kişilik Kıbrıs Alayı, binlerce İngiliz askeriyle beraber Almanlara esir düşmüştü. Onlar için şimdi daha zorlu bir hayat mücadelesi başlıyordu.
Askeri kıyafetlerini çıkarıp dağlara kaçanlar esir olmaktan kurtulmuştu, ancak geride kalanlar o kadar şanslı değillerdi. Esir olan Türklerden biri de, eski KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu’nun babası İzzet Eroğlu’ydu...
Babası askere gittiğinde bir yaşında olan Eroğlu, bugün babasını hatırlamıyor. Babasının Girit savaşında esir düştüğünü söyleyen Eroğlu, 1943 yılında da esir kampındayken böbrek rahatsızlığından öldüğünü belirtiyor. Babasının ölüm haberinin geldiği gün yaşadıkları, ninesinin üstündeki elbiseleri parçalaması ise bugün bile gözünün önünden gitmiyor.
İzzet Eroğlu’nun hastalığı sırasında yanında olan esir gazilerden Yusuf Yüney de o günlere dair yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Almanya’ya gittiğimizde geceden geceye birşey çorba verirlerdi bize. Sabah hiçbir şey yok. Orada hep böyle kemiklerimiz sayılırdı. Rahmetlik yeğenim (Eroğlu) hasta oldu. Domates istedi. Gittim Alman’a dedim ‘bir tane domates var ise ver’. Alman tuzsuz ekmek verdi. Aldı tuz koydu üzerine, yerken de bitti. Şişti eli ayağı. Hastaneye kaldırdılar. Oradan kaçtı gitti Polonya’ya. Orada öldü.”
Esirler arasında tanıdık bir isim: Glafkos Klerides
Kıbrıslı Türk ve Rumlar, önce trenlere bindirildiler. Esirdiler ve nereye gittiklerini bilmiyorlardı. Bir kısmı Atina ve Selanik’teki kamplara yerleştirildiler. Büyük bir kısmı ise, Çekoslovakya’daki Stalag ve Polonya’daki Auschwitz kamplarına götürüldüler. Özellikle Stalag kampında çok sayıda Kıbrıslı esir vardı. İçlerindeki en ilginç isim, hiç şüphesiz ki Güney Kıbrıs Rum kesiminin eski lideri Glafkos Klerides’ti.
Ulus Irkad, o günlerde Prag’taki Stalag kampında İngiliz pilotları ve askerlerinin de kaldığını, buradaki pilotlar arasında ise, İngiltere’de hukuk öğrenimi gören Glafkos Klerides’in de bulunduğunu anlatıyor. Klerides’in kamptaki Kıbrıslıların arasına katılmak istediğini söyleyen Irkad, Kıbrıslı Türkler ve Rumların da bir gece yaptıkları harekatla Klerides’i Kıbrıslıların bölgesine kaçırdıklarını aktarıyor.
“Elbiselerini değiştiriyor ve hemen demokratik olarak bir seçim yapıyorlar aralarında. Kıbrıslı Rumlar ve Türkler Glafkos Klerides’i başkanları olarak seçiyorlar. Ama bunun yanında yardımcısı, sağlık işleri sorumlusu da Kıbrıslı Türkler oluyor...”
“Çok çektik Almanlardan...”
Bugün 87 yaşında olan Murat Hüsnü Özad, esir kampındaki günlerini ve Klerides’i çok iyi hatırlıyor. Onunla ilk kez Stalag esir kampında tanışmış ve çok iyi dost olmuşlar. Savaş sonrası Kıbrıs’ta yıllarca kaymakamlık yapan Murat Hüsnü Özad, o yıllardan bahsederken hala gözleri doluyor. Şimdilerde tek başına yaşadığı Magosa’daki evinde, artık kimsenin kendisini aramadığından yakınıyor.
Klerides’in Almanların uçağını düşürmesi sonucu paraşütle inerek kurtulduğunu söyleyen Özad, “bizim kampa gelince onunla arkadaş olduk. Ben kampta bütün Kıbrıslıların sorumlusuydum. Sıkılınca Klerides’e devrettim. Klerides hattı zatında iyi bir insandır. Türklere nasıl davranırsa, Rumlara da aynı şekilde davranır... Esir hayatımız çok zordu. Oradaki sorumlu Alman, değneğiyle gelirdi ve kış ayında suyun altına girmemizi emrederdi. Girmezsen sana değneğiyle vururdu... Çok çektik Almanlardan” diyor.
Almanların bu ani baskınlarından kaçarak esir olmaktan kurtulan Türkler de vardı. 82 yaşındaki Karpazlı Cafer Elgin ve 88 yaşındaki Faik Çağış şanslıydı. Elgin ve Çağış, o günün şartlarında esir olmaktan kurtulmanın çok zor olduğunu anlatıyorlar. İngiliz ordusunda çavuş olan Cafer Elgin, emrindeki askerlerle mayınlı bölgeden geçmek zorunda kalmış. Faik Çağış ise, askeri kıyafetlerini çıkartarak halka karışmış, hatta Almanlardan kimlik alıp çalışmaya bile başlamış.
Cafer Elgin, mayınlı bölgeden geçerken yaşadıklarını anlatıyor: “Cepheye yanaştığımızda, bana dediler ki ‘dikkat ediniz, bu mayınlar sökülmedi daha’. Ben herhangi bir askeri öncü yapabilirdim ama yapmadım. Düşündüm ki, ‘Türk korktu’ diyecekler. Tanrıdan beni korumasını diledim... Hiçbir zarar, ziyan, ölü, infilak olmadan cepheye ulaştık.”
Almanlardan kimlik alıp çalışmaya başlayan Çağış ise, “Rum olduğumu söyleyip Alman kimliği çıkarttım. İki sene o kimliği kullandım Girit’te. Alman işlerinde çalıştım” diyor.
Almanlardan kaçıp, Yunanlılara sığındı
Almanların elinden kaçabilenler, sivillerin arasında saklanıyordu. Ancak biri var ki, onun hikayesi çok farklı. O, Selanik’teki Alman esir kampından kaçarak Yunan Partizanlara katıldı. Yine Nazi Almanyası’na karşı savaşıyordu. Ancak bu defa sivildi ve gerilla olmuştu. İki buçuk yıl dağlarda kaçak hayatı yaşayan Kıbrıs’lı bu asker, Ali Adataş’tı.
Birkaç yıl önce hayatını kaybeden Ali Adataş’ın oğlu Hasan Adataş, babasının Alman esir kampından kaçtıktan sonra Rum arkadaşıyla beraber partizanlarla irtibat kurduğunu söylüyor. Babasının ve arkadaşının öncelikle Selanik’te kaldıklarını anlatan Adataş, “burada babama bir Yunanlı yerliyle, civar köyleri gezip yiyecek ve yardım toplamak görevi verilmiş. Fakat bu Yunanlı, bu işten menfaat sağlıyormuş... Aslında Alman casusu olan bu adam, gidip babamı ihbar etmiş, ‘kaçak’ diye. Ve bir gece Almanlar kaldığı evi basmış. Babam kaçmayı başarmış, ta dağların tepelerine kadar çıkmış ve o gece karın içinde yatmış”.
Savaşın sonları yaklaştıkça, Kıbrıslı esirlerin üzerindeki baskılar da azalıyordu. Türkler ve Rumlar, artık kurtulmanın hesaplarını yapıyorlardı. Bitkindiler ama yine de umutluydular. İtalya’da ve hatta Fransa’da bile, Kıbrıs Alayı’ndan esirler vardı. Almanlar, batıdan ve doğudan kuşatılmışlardı. Ancak yine de esir kamplarında onbinlerce asker, kurtulmayı bekliyordu.
Öğretmen-gazeteci Ulus Irkad, “gerek Auschwitz, gerek Stalag olsun, gerekse diğer toplama kampları olsun, Kıbrıslı Türkler oralarda da dört veya beş sene acı çekiyorlar. Zaten ilk esirler Fransa’da verilmiş. Onların geneli Auschwitz’e götürülmüş. Oradakiler Almanların soykırım olaylarını da görmüşler. İlk zamanlar savaş hukuku pek geçerli olmadığından büyük bir işkence görüyorlar. Almanlar çok baskı yapıyorlar. Çünkü onları Kıbrıslı Türk veya Kıbrıslı Rum olarak görmüyorlar, onları İngiliz askeri olarak görüyorlar” diye konuşuyor.
Esir gazilerden Murat Hüsnü Özad ise, ilerleyen Rus kuvvetlerinden kurtulmak için iki ay boyunca Hannover’e doğru yürütüldüklerini anlatarak, yolda başına gelen bir anıyı anlatıyor:
“Ben yolda hasta oldum ve bir evin kapısını çaldım. Karşıma bir albay çıktı. Türkçe olarak dedi ki, ‘sen Türk müsün? Rum musun?’. ‘Türküm’ dedim. ‘I. Dünya Harbi’nde Türkiye’de Türklerle beraber yanyana harp ettim. Türkleri severim. Rum olsaydın, köpek gibi vururdum seni. Fakat Türk olduğun için sana her türlü yardımda bulunacağım’ dedi. Beni Hannover’a giden bir trene koydu. Hannover’da birkaç gece kaldıktan sonra ilerleyen İngiliz ve ABD kuvvetleri tarafından kurtarıldık.”
II. Dünya Savaşı’nda İngiliz ordusuyla birlikte Almanlara karşı savaşmak için Kıbrıs Alayı’na katılanların sayısı 28 bindi. Türkler, bu mevcudun üçte birini oluşturuyorlardı. ‘Cyprus Regiment’a bağlı Türkler ve Rumlar, savaşa geri hizmetlerde başlamış, ancak birçoğu esir kamplarında bitirmişti.
Onlar, güçlü Alman ordularına karşı Yunanistan’a gönderilen ilk birlik oldular. Çoğu esir düştü. Esir olanların bir kısmı hayatlarını kaybetti, büyük bir kısmı vatanlarına geri dönmeyi başardı.
Resmi rakamlara göre, Nazi Almanyası’na karşı savaşırken ölen Kıbrıslıların sayısı 327. Bunlardan 70’i Türk. Ancak bu rakamlar, sadece mezarlarının yeri belli olanları anlatıyor. Peki ya diğerleri? Hayatını kaybeden birçok Kıbrıslının ne adı biliniyor, ne de mezarının yeri...
Ulus Irkad, savaş boyunca İtalya’da, Prag’da, Polonya’da, İsrail’de, Mısır’da, Suriye’de ve Kuzey Afrika’da birçok ülkede 600’den fazla insanın kaybedildiğini düşünüyor.
1939 yılında, köylerinden saf birer köylü çocuğu olarak ayrıldılar. En güzel yıllarını, kimileri cephede kimileri de esir kamplarında geriye döndüklerinde aşklarını, acılarını, deneyimlerini ve kültürlerini de getirdiler. Barışın ve özgürlüğün ne kadar değerli olduğunu onlar kadar hiç kimse bilemezdi. Savaşta ortak bir düşmana karşı omuz omuza mücadele veren bu insanlar yitirdi. Savaştan arasında Türk-Rum ayrımı yoktu. Hepsi Kıbrıslıydı.
Bugün adanın Rum kesiminde ‘II. Dünya Savaşı Gazileri Derneği’ faaliyet gösteriyor. Arada sırada kuzeydeki Türk gaziler de silah arkadaşlarını ziyarete gidiyor. Bu olay Kıbrıs Türk tarihinde çok önemli bir yer tutmasına rağmen, hiç bir tarih kitabında ya da yazılı belgede yer almıyor. Adeta yok olmaya terk edilmiş bir miras bu. Geriye kalan son birkaç kişi de artık yok olmak üzere. Unutulan bir savaşın son tanıkları onlar. ‘Kıbrıs’ın unutulan savaşı’nın
yeni mesaja git
Yeni mesajları sizin için sürekli kontrol ediyoruz, bir mesaj yazılırsa otomatik yükleyeceğiz.Bir Daha Gösterme