Şimdi Ara

Almanların İngiltere’ye Karşı Başlattığı Hava Muharebesi Neden Başarısız Oldu.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
42
Cevap
4
Favori
2.455
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
6 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Bir süredir II. Dünya savaşı okumaları yapıyorum. Dikkatimi özellikle hava muharebelerine vermiştim ve Air Force dergisinde ilginç ve kapsamlı bir makale okudum. Polonya, Hollanda, Belçika ve Fransa’yı “Blitzkrieg” (yıldırım harekatı) stratejisi ile kolayca işgal eden Almanya, İngilizler karşısında neden başarısız olmuştu sorusuna ayrıntılı bir analizle cevap veren türden bir makaleydi bu ve konu makaledeki temel bulguları ve bazı detayları aranızda II. Dünya Savaşı meraklısı olanlar için paylaşmak istiyorum.


    GİRİŞ


    Polonya’nın işgalinden sonra Almanya’ya savaş ilan eden Fransa ve İngiltere’den, Fransa’nın fazla zorlanmadan ele geçirilmesi ve Fransız ve İngiliz birliklerinin Dunkirk limanından kaçışlarıyla Hitler’in kendine güveni olağanüstü artmıştı. İngiltere’yi ele geçirip arkasını sağlama alarak yönünü asıl hedefi olan Sovyetlere döndürmek istiyordu. Bu nedenle kurmaylarına İngiltere’nin işgali için bir savaş planı hazırlattı. Plan öncesinde yapılan değerlendirmelerde İngiltere’nin denizde bariz üstünlüğü görülmüş, bu üstünlüğü bertaraf etmenin tek yolunun hava üstünlüğünü ele geçirmek olduğu anlaşılmıştı. Bu amaçla, İngiliz hava Kuvvetleri (RAF), üsleriyle birlikte yok edilmeliydi. Bunun kolay olacağı öngörülmüştü çünkü Polonya, Belçika, Hollanda, Danimarka, Lüksemburg ve Fransa muharebelerinde “Blitzkrieg” stratejisinin bir parçası olarak kullanılan dalış-bombacısı Stuka’lar yüksek başarı göstermişti. Hitlerin Luftwaffe’ye güveni tamdı. Ek olarak, aldıkları istihbaratlar gereği RAF envanterinde sadece 400-500 uçak olduğu sanılıyordu. Alman kuvvetleri ise operasyon başlamadan önce bunun yaklaşık 10 katı kadar uçağa sahipti. Ayrıca İngiliz uçak endüstrisinin kapasitesini de bununla orantılı olarak olandan düşük hesaplamışlardı.


    Sonuç olarak, İngiltere üzerinde hava sahasının ele geçirilmesi yani hava üstünlüğünün kurulması Luftwaffe için zor bir hedef olarak görülmüyordu. Bu nedenle tüm operasyonun 5 hafta süreceğini öngörmüşlerdi ancak bilmedikleri ve yanlış hesapladıkları çok şey vardı.

    Luftwaffe’nin elinde bombardıman uçağı olarak Ju-87 Stukalar vardı. Stukaların hızı düz uçuşta 250 knot, dalışta 150 knot civarındaydı ve İngilizlerin 350 knot hıza sahip Hurricane avcı uçakları için kolay av görünümündeydi. Öyle de oldu ve Göring 19 Ağustosta tüm Stukaları ağır kayıplar nedeniyle operasyondan çekti.

    Luftwaffe’de ağır bombardıman uçağı yoktu. Almanların ilk ağır bombardıman uçağı Heinkel-177 1944 yılında hizmete alınacaktı. Buna mukabil orta sıklet bombardıman uçağı olarak ellerinde Heinkel HE-111 ve Dornier DO-17 uçakları vardı ancak bu uçaklar yavaştı. Bir de ellerinde hem avcı hem de hafif bombardıman görevi üstlenebilecek BF-110’lar vardı ancak Almanlar operasyonun sonlarına kadar bunlardan bombardıman uçağı olarak yararlanmayı düşünmediler.


    Almanların elinde avcı uçağı olarak BF-109 vardı ve 1935 yılında ilk uçuşunu yaptığında dünyanın en iyi avcı uçağı olarak kabul edilmişti ama savaşın başlarında kullanılan B versiyonları İngilizlerin Spitfire ve Hurricane avcılarıyla hemen hemen başa baş durumdaydı. Sonraki versiyonlarından olan D versiyonu muhtemelen 2. Dünya savaşının görece en iyi avcı uçağıdır. 


    İngilizlerin elindeyse Spitfire, Hurricane (ve Boulton Paul Defiant) avcı uçakları vardı ve bu uçaklar genel olarak Alman avcılarıyla büyük ölçüde baş edebilecek kabiliyetteydi. İkisinden Spitfire daha yetenekli bir avcıydı ve savaşta daha etkili oldu. Zaten bu yüzden “İngiltere Muharebesinin” sembolü olarak kabul edilir. Spitfire’ın muharebedeki performansı gururlu Almanları hayli şaşırtmıştır. BF-109 Spitfire’a nazaran biraz daha hızlı, biraz daha yükseğe çıkabilen ve yakıt enjeksiyonlu motoru sayesinde daha hızlı dalabilen bir uçaktı ama Spitfire’dan daha büyük bir dönüş yarıçapına sahipti ki bu durum Spitfire’ın dönerek içte kalıp, BF-109’un arkasına dolanma/sarkma imkanı veriyordu. Almanların BF-110 uçağı ise hızlı olmakla birlikte görece hantal bir uçaktı ve İngiliz uçaklarının kıvraklığı ile baş edemeyerek Almanların çok ciddi kayıplar vermesine neden oldu. Alman Messerschmitt BF-109 ile İngiliz Spitfire MK I hemen hemen denk uçaklardı ve bu nedenle it dalaşlarında asıl belirleyici olan teknik üstünlükten çok, kimin daha önce gördüğü, güneşin pozisyonu, irtifa, uygulanan taktikler, pilot becerisi ve kalan yakıt gibi etmenler daha belirleyici oldu. Ayrıca İngilizler Alman avcılarıyla doğrudan it dalaşına girmekten genellikle kaçındılar ve bunun yerine Alman bombardıman uçaklarını takip ederek düşürdüler. Bunu yapabildiler çünkü Almanların avcı uçakları menzil sorunu nedeniyle İngiltere semalarında en çok 10 dakika kadar kalabiliyor ve dönüş yolunda bombardıman uçaklarını yalnız bırakmak zorunda kalıyorlardı. Refakatsiz dönen Alman bombardıman uçaklarını avlamak İngilizler için çok zor olmadı.


    Savaşın başlarında İngilizlerin elinde 1200 kadar avcı uçağı vardı. Buna savunmaya katılan Kanada Hava kuvvetlerine ait 700 kadar uçağı eklersek yaklaşık 1900-2000 uçaklık bir İngiliz hava savunma gücü mevcuttu. Almanlarınsa Batı Avrupaya konuşlandırılmış 2550 kadar uçağı vardı ve bunların %80 (1977 uçak) kadarını İngiltere’ye karşı yürütülen Sea Lion operasyonunda kaybetti.


    İngilizlerin asıl gücü istihbarattaydı. Almanlar İngiltere’nin kıyı boyunca dizilmiş radar istasyonlarının varlığından haberdar olmakla birlikte başlangıçta pek fazla önemsememişlerdi. Oysa İngiliz radarları son ana kadar uçaklarını yerde tutma şansı veriyor ve böylece daha uzun süre havada kalıp savaşma sürelerini uzatabiliyorlardı. Dahası, radarları sayesinde önlem alıp sivil kayıpları minimize edebiliyorlardı. İngilizlerin ikinci istihbarat kaynağı Almanların yüksek-seviyeli Enigma kripto kodunu kırmalarıyla, Alman muhaberatından akan bilgiydi. Böylece hava baskınlarının sayısını, kemiyetini ve zamanını öğrenebiliyorlardı.


    İngilizlerin bir diğer avantajı 100 oktan benzin oldu. Alman hava saldırıları öncesinde hem Almanlar hem de İngilizler uçakları için 87 oktan benzin kullanıyordu. ABD ise 100 oktan benzin kullanıyordu. Amerikalılar İngiltere’ye yeter miktarda 100 oktan benzin gönderdiler. 100 oktan benzin Spitfire ve Hurricane uçaklarında kullanılan Merlin motorunun gücünü 1000 beygirden 1300 beygire çıkarmıştı. Böylece uçakların hızı ve atikliği daha da artmıştı. İngilizler RAF (Kraliyet Hava Kuvvetleri) bünyesinde ”Fighter Command” adını verdikleri, sadece avcı uçaklarını yöneten bir komutanlık oluşturmuşlardı ve hava üslerini de buna göre düzenlemişlerdi.


    HAVA MUHAREBESİ – BRİTANYA MUHAREBESİ


    Fransa’nın işgalini takiben Hitler, İngiltere’nin masaya oturacağı inancıyla savaşa ara vermişti ama bir yandan da İngiltere’nin güney-doğu kıyıları uçaklar tarafından bombalanıyordu. Nitekim 10 temmuzda Manş denizi üzerinde büyük bir it dalaşı yaşandı ve Almanlar 15, İngilizler 10 uçak kaybetti. Bunun üzerine Hitler, 16 temmuzda, İngiltere’nin işgali için “Operation Sea Lion” adı verilen  harekatın başlaması emrini verdi ancak işgal için İngiliz hava kuvvetlerinin bertaraf edilmesi şarttı ve Alman donanması çıkarmaya 15 eylülden önce hazır olamayacağını bildirmişti. Göring, Hitler’e 15 eylüle kadar İngiliz hava kuvvetlerini yok etme sözü verdi.


    Ve hava akınları başladı…


    Başlangıçta radarları önemsemeyen Almanlar, muharebe ilerledikçe radarın önemini anladılar ve radar antenlerine saldırmaya başladılar. Ancak radar antenleri küçük olduğu için zor hedefti ve çoğunlukla isabet almıyordu. Oysa Almanlar radar antenlerini değil, genellikle antenin biraz uzağında konumlanan radar operasyon binalarını hedef almalıydı ama bunu yapmadılar ve İngiliz muharebesinde yaptıkları yanlışlar listesine bu taktik hatayı da eklediler.

    13 Ağustosu Göring “kartalın günü” ilan etti ve o gün Almanlar tam 1485 sorti yaptılar. Maksadı, İngiliz avcılarını en kısa sürede gökyüzünden silmek olarak açıklamıştı Göring, “kartalın günü”nü ilan ederken…

    15 ağustosta Almanlar İngiltere üzerinde 2000 sorti yaptı. İngiliz avcıları bazen günde 6 kez havalanmak zorunda kalıyordu. Almanlar muharebe boyunca günde ortalama 1000 uçakla saldırdılar ve nadiren 600 uçağın altına düştüler.


    Ağustos 19 ile 23 arası kötü hava yüzünden hava saldırıları durdu. 24 Ağustostan itibaren yeniden başlayan ataklarda taktik değiştiren Almanlar, tüm hava üslerini hedef almak yerine, sadece RAF 11. Grup üslerini hedef almaya başladılar. Bu arada 18 ağustos Stukaların saldırılara katıldığı son gün oldu. Fazla sayıda verilen kayıplar nedeniyle Göring, Stukaları misyondan alıkoydu.


    30 ve 31 ağustosta hava saldırıları zirve yaptı. 31 ağustosta Almanlar tam 1600 uçakla saldırdılar. 31 ağustosta İngilizler en yüksek kayıplarını verdi. O gün 39 uçak kaybettiler. Buna mukabil Almanlar aynı gün 74 uçak kaybetti. Savaşın bu günlerinde İngiliz kayıpları üretim hızlarını aşmaya başladı. Örneğin ilk ve son defa 1 eylülde Almanlar kaybettiklerinden çok uçak düşürebildiler. 24 Ağustos - 6 Eylül arasını Churchill, ibrenin Almanlara kaydığı periyot olarak tanımlamıştır. Tam da bu dönemde Hitler çok stratejik bir hata yaptı. Ağustos ayı sonlarında gece uçuşunda yolunu şaşıran 2 Alman uçağı bombalarını yanlışlıkla Londra üzerinde bırakmıştı. İngilizler buna Berlin’i bombalayarak cevap verince, Başkentlerinin hava saldırısından uzak olduğunu düşünen Hitler, öfkeden deliye dönerek 5 eylülden itibaren hava üsleri yerine Londra’nın bombalanmasını emretti. Oysa hava üslerini vurmaya devam etselerdi, belki de muharebeyi kazanabileceklerdi.


    Bu çok yanlış karar sayesinde RAF avcı komutası rahat bir nefes aldı. O andan itibaren İngiliz uçak üretimi kayıpların üstüne çıktı. Almanlar da bu yanlış kararla, muharebenin odağını kaybettiler. Deniz Aslanı işgal operasyonunun başarılı olabilmesi için RAF’ı yok etmeleri gerekirken, şimdi anlamsızca Londra’yı bombalamaya başlayarak, temel amaçlarından uzaklaşmışlardı.


    15 eylül Almanların güçlü biçimde saldırabildiği son gün oldu. O gün Almanlar 400 bombardıman ve 700 avcı ile saldırdılar. İngilizler de 11. Gruba bağlı tüm avcılarını havalandırdılar. Kapışmada İngilizler 28, Almanlar 56 uçak kaybetti. Pek çok Alman uçağı da dönüşte ya Manş denizine düştü ya da ağır hasarlı olarak Fransa’daki üslerine geri döndü. 15 eylülü zaferle kapatan İngilizler o günü Britanya günü adıyla bayram ilan ettiler.

    Öte yandan İngiliz bombardıman uçakları da bu süre zarfında boş durmuyordu. Temmuz ve ekim arasında Fransa ve Belçika’daki Alman hava üslerine 9180 sorti yaptılar. Almanların gündüz saldırılarında hedef İngiliz avcı uçaklarının hava üsleriydi ama İngiliz avcılarını yerde bir türlü istedikleri ölçüde yakalayamıyorlardı ve bu ataklar bekledikleri kadar etkili olamıyordu. Bu nedenle, İngiliz avcılarını çoğunlukla it dalaşlarında düşürmeyi başarabildiler.


    Kraliyet Hava Kuvvetlerini yok edemeyeceğini anlayan Hitler, 13 kasımda 2. bir emre kadar Deniz Aslanı operasyonunu erteledi.


    KAYIPLAR:


    İki taraf da hasmının kayıplarını abartarak duyurmayı tercih etti. Gerçek kayıplarla ilan edilen kayıplar atasındaki oran 1/3 civarındaydı. Gerçek kayıplar şöyle oldu: İngilizler avcı kumandanlığından 1023, bombardıman kumandanlığından 376 ve sahil korumadan 148 olmak üzere 1547 uçak kaybettiler. Almanlarsa 1887 uçak kaybettiler. Bunların 650’si BF-109, 323’ü BF-110 olarak gerçekleşti. Bazı kaynaklarda kayıp rakamları biraz daha yüksektir. Yukarıdaki rakamlar sıcak çatışma anlarındaki kayıplardır. Bu kayıplara ağır hasarlı uçaklar ve dönüş yolunda düşen yaralı uçaklar dahil olmayabilir. Genel olarak bakıldığında, İngiltere semalarındaki hava çatışmalarında İngilizler yaklaşık 2’ye 1 imha üstünlüğü kurdular. Buna mukabil, onlar da Fransa ve Belçika bombardımanlarında 400 civarında uçak kaybettiler. İngilizlerin gündüz çatışmalarındaki bu bariz üstünlüğü Almanları daha çok gece saldırıları yapmaya itti. Bu yolla Almanlar uçak kaybını en aza indirmek istediler çünkü başlangıçtaki  filolarının yarıdan fazlasını İngiltere semalarında kaybettiler.


    Alman uçaklarının yarıdan fazlası Hurricane’ler tarafından düşürüldü. İngilizler Spitfire’ları BF-109’larla kapışmak için kullanırken, Hurricane’leri daha çok Alman bombardıman uçaklarını düşürmek için kullandılar. Savaşın bitiminde RAF başlangıçtakinden biraz daha fazla uçağa sahipti, yani düşürdüklerinden biraz fazlasını bombardımana rağmen muharebe boyunca üretebilmişlerdi. Buna mukabil Alman uçak endüstrisi aynı hızda cevap veremediği için muharebenin bitiminde başlangıcına oranla Almanlar filolarının avcılarda %30’unu, bombardımanda %25’ini kaybetmişlerdi.


    Britanya muharebesi bitmişti, ancak “Blitz” adı altında İngiliz şehirlerinin aralıksız bombalanması yeni başlıyordu. Hitlerin hangi motivasyonla bu saldırıları yaptırdığı bilinmiyor. Hiçbir stratejik amaca hizmet etmeyen bu saldırılarda 40 bin İngiliz vatandaşı öldü. Bu esnada Berlin yüzünü yeni bir hedefe çevirmişti. Aralık 1940’da Hitler Operasyon Barbarossa harekatının başlaması emrini verdi. Göring bir kez daha abartılı iyimserdi. Luftwaffe, söylediğine göre, kızıl ordu uçaklarını kilden güvercinleri düşürür gibi düşürecekti. Gerisi tarihte kayıtlı.








  • Hitler'in sorunlu bir kişilik olduğu tartışma götürmez. Siyasi açıdan kimi liderlik vasıflarına sahip olsa da askeri açıdan yetersiz biriydi. Hitler'in iki büyük hatası oldu:


    1. Topyekün bir savaş başlattı. Böyle yapmayıp sınırlı kazanımlarla adım adım ilerleyerek Almanya'yı çok daha mukim bir pozisyona taşıyabilirdi.
    2. Topyekün savaş başlatma ve 3 cephede birden savaşma gafletine düştüğü yetmezmiş gibi, bir de savaşı kendi yönetmeye kalkıştı. Oysa bu alanda ne yeterli donanımı ne de kapasitesi vardı. Sürekli yanlış kararlar verdi, sayısız stratejik ve taktik hatalar yaptı. Gösterişli ama işlevsiz silahlara ülkenin maddi kaynaklarını akıttı.



    Ancak, Hitler savaşın yönetimini tümüyle generallerine bıraksaydı bile Almanya yine de yenilecekti çünkü 2 büyük hata yaptılar: Önce japonya ile ittifak kurdular, sonra İngiltere'ye saldırdılar. Bu 2 yanlış ABD gibi bir devin Almanya'ya karşı savaşa girmesine yol açtı. ABD dönemin deviydi ve bir savaş makinesiydi.


    1945 yılına gelindiğinde ABD günde 1 savaş gemisi denize indiriyordu. ABD savaş boyunca 99 uçak gemisi dahil 1223 savaş gemisi üretti.


    1945 yılına gelindiğinde ABD 304.000 savaş uçağı üretmişti. Aynı sürede almanlar yalnızca 120.000 uçak üretebilmişti (aynı sürede sovyetler 159 bin, İngilizler 132 bin uçak üretmişti). ABD'nin endüstriyel potansiyeli Japonya'nın 10, Almanya'nın 4 katıydı.


    ABD savaşa girdiğinde, çok kısa sürede barış ekonomisinden savaş ekonomisine geçebildi ve bir savaş makinesine dönüştü. Üstelik ABD'nin endüstrisi savaşın yıkımından uzaktı ve hep öyle kalacaktı. Ne japonlar ne de Almanlar ABD endüstrisine zarar verebilecek kadar ABD anakarasına yakın değildiler.


    Ne Japonya ne de Almanya ABD ile boy ölçüşebilecek büyüklükteydi. ABD sermayesi devasa miktardaydı. Örnek vermek gerekirse, Atom bombası için başlatılan Manhattan projesinde tam 130 bin kişi çalışmıştı ve projenin toplam maliyeti bugünkü parayla 30 milyar dolardı.


    Hitler savaşın yönetiminde geri planda kalmış olsaydı bile, Almanlar bir kez topyekün bir savaşa girmiş oldukları için er ya da geç ABD tarafından boyun eğdirilecekti. ABD gerekirse atom bombası kullanarak Almanları durduracaktı.

  • Güzel paylaşım. Almanların Britanya'da hava kuvvetlerini neden bu kadar çabuk heba ettiğini hep merak ederim ve bu olayı genellikle dünya savaşındaki diğer olaylarla bağlantılandırarak Hitler'in şahsında (yani liderlik faktörüyle) açıklamayı tercih ediyorum.

    Hitler esasında düşmanın savaşma ve direnme kabiliyetini (yani silahlı kuvvetlerini) ortadan kaldırma amaçlı olması gereken askeri stratejiye bir psikolojik dominasyon ve < psikolojik anlamda > üstün bir mevzi elde etme mevzusu gibi baktığı için büyük hatalar yapıyor ve askeri strateji kavramının özüne ihanet ediyor. Mesela Hitler Rusya'da da işler tersine dönmeye başlayınca komutanlarının önerdiği hareketli savunma savaşı veya Polonya'ya kadar çekilip esnek hat kurma planını reddedip devasa bir ileri hattı sırf düşman karşısında zayıf görünmemek için anlamsızca tutmaya kalkıyor. Bu yalnızca telafi edilmesi giderek zorlaşan Alman kayıplarının büyümesine ve geri çekilmenin düzensizleşmesine hizmet ediyor. Yine aynı Hitler nicelik nitelik dengesini sağlamış bulunan efektif ve ekonomik silahlar yerine genellikle en büyük, en pahalı, en korkutucu ama daha az etkinliği olan silahların üretimini tercih ediyor. Bu silahlar haliyle nicelik bakımından eziliyorlar (tanklar) veya isabet oranı düşüklüğü ve pahalılık gibi sebeplerden ötürü beklenildiği kadar tahribat yaratmıyorlar (roketler, jetler). Hitler stratejik imkanların gerçek etkinliğinin açığa çıkarılması genel maksadını gölgeleyecek şekilde Alman halkının ve düşmanının kendilerini nasıl gördüğü mevzusuna bu kadar takılmayacaktı; harbe stratejik açıdan savaşın kaybedilmesine yol açacak şekilde bu denli altı boş ve öngörüsüz bir psikolojik ve politik gündem katmayacaktı. Düşmanın askeriyesini elimine etme hedefinden sapıp Londra'yı Berlin'in bombalanmasına psikolojik ve politik bir cevap olarak çılgıncasına bombalama çabası, ardından diğer İngiliz şehirlerini bombalama çabası ve esasında stratejik olmayan sivil hedefleri bombardıman uçaklarıyla terörize etme arzusu Hitler'in bu çarpık strateji mantığının ürünü. Manipülasyon konusundaki zekasına rağmen Hitler'in kafası askeriyeye basmıyordu. Siyasi imaj ve çelik irade gücü takıntısı stratejik gerçekleri görmesine engel oluyordu. Mesela Hitler Kursk'ta delinmesi imkansız çok katmanlı ve derinlikli bir Sovyet savunma hattını tüm Alman savunmasının ağır bir Sovyet karşı saldırısında çökmesine yol açacak şekilde ezmeye çalışıyor. Hitler Fransa'yı Batılı müttefiklere kaybettikten sonra elinde kalan birliklerle Ardenlerde anlamsız bir sürpriz taarruz yaparak yine çok anlamsız kayıplar veriyor. Gerçekçi olmadığı için hiçbir hedefe ulaşamıyor. Bu sebeple Hitler düşmanın silahlı kuvvetlerini yok edemeden sonunda kendi silahlı kuvvetlerini düşmana yok ettiriyor; başta belirtilen düşmanın askeri kabiliyet ve direncini ortadan kaldırmaya yönelik asırlık Clausewitzyen prensibi fantazileriyle çarpık anlayışıyla ihlal etmenin bedelini ödüyor. Almanlar da ideolojik bir lunatiğe inanmanın ve kayıtsız şartsız onu izlemenin bedelini ödediler.

    Bir yandan bence Almanların işi nükleer bir bomba geliştirmeye yeltenmemeleriyle daha en başından bitikmiş. Alman istihbaratı bu konuda çok zaaflı. Sovyetler ABD ve İngiltere'deki nükleer silah programından güçlü istihbaratları sayesinde savaşın görece erken bir safhasında dahi haberdardı mesela ama Almanların böyle bir şeyden haberi yok görünüyor. Hitler akıllıca davransaydı ve elindekileri korumayı bilseydi dahi müttefiklerin nükleer silah kullanımından ötürü Almanya dayanamayıp muhtemelen Japonya gibi teslim olmak zorunda kalacaktı.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • Bununla ilgili detayları bir belgeselde anlatıyorlardı. Sanırım National Geographic belgeseli idi.

  • Netflixde de var 2.dünya savaşı belgeseli, orada da görmüştüm sanırım. Tarihi kazananlar yazarmış, amerikan belgesellerinin tam doğruluğunda şüphe olabilir ama benim genel görüşüm şu:

    Hitlerin genel düşünce yapısını şimdi yaşayan adamın birine benzetiyorum.

    Bilgi az kibir çok. Herşeyi bilirim, veya en doğru kararı ben veririm diyen en büyük aptaldır. Bir insan her şeyi bilemez. Bilmediği yerde kime güveneceğini doğru seçmeli. Gerektiğinde sert çıkan ve bilimsel olanı seçmeyip, pohpohşayan ama az bilen yardakçıları seçen keybeder. Hitlerin yardımcıları adamın birininkine göreceli daha iyiymiş ama hitlerin karakterinden dolayı belki, inandıramamışlar.

    Büyüklük ve gösteriş merakı da varmış sanki. Tankın en büyüğü, topun en güçlüsü, zırhın en kalını, uçağın en hızlısı, binanın en büyüğü vs. Halen çoğu teknolojik alet/makinada almanlar en kalitelisi. Ama bu her zaman avantaj olmuyor.

    İnadım inat tarzı. İnatlaşmak çoğu zaman kaybettirir. Egoları tavan yapmış kişiler, verdikleri bazı kararların yanlış olduğunu bile ya göremiyor, ya da görse bile yanlıştan dönmeyi kaybetmek zannediyorlar.

    Eski kafa tarzı. Genelde bilimden çok inanç ve iç güdülerine inananların tarzı yani. Bilgi veya zekaya bağlı olabilir. Zamana bağlı teknolojik, bilimsel, sosyolojik değişimleri ön görememek.

    Yazdıklarım bilgiden çok hislerime dayanan şeyler. Yanlış olmaları da muhtemel ama başlığı görünce dayamamayıp yazdım.

    Bilgi için teşekkür ederim.

    (yazmayı unutmuşum: bu hava savaşındaki en büyük etmen, ingilterenin o zamanki uçaklar için göreceli uzak mesafeli bir adada bulunması sanırım)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi asderty -- 27 Şubat 2021; 13:43:48 >




  • asderty A kullanıcısına yanıt

    Hitler'in sorunlu bir kişilik olduğu tartışma götürmez. Siyasi açıdan kimi liderlik vasıflarına sahip olsa da askeri açıdan yetersiz biriydi. Hitler'in iki büyük hatası oldu:


    1. Topyekün bir savaş başlattı. Böyle yapmayıp sınırlı kazanımlarla adım adım ilerleyerek Almanya'yı çok daha mukim bir pozisyona taşıyabilirdi.
    2. Topyekün savaş başlatma ve 3 cephede birden savaşma gafletine düştüğü yetmezmiş gibi, bir de savaşı kendi yönetmeye kalkıştı. Oysa bu alanda ne yeterli donanımı ne de kapasitesi vardı. Sürekli yanlış kararlar verdi, sayısız stratejik ve taktik hatalar yaptı. Gösterişli ama işlevsiz silahlara ülkenin maddi kaynaklarını akıttı.



    Ancak, Hitler savaşın yönetimini tümüyle generallerine bıraksaydı bile Almanya yine de yenilecekti çünkü 2 büyük hata yaptılar: Önce japonya ile ittifak kurdular, sonra İngiltere'ye saldırdılar. Bu 2 yanlış ABD gibi bir devin Almanya'ya karşı savaşa girmesine yol açtı. ABD dönemin deviydi ve bir savaş makinesiydi.


    1945 yılına gelindiğinde ABD günde 1 savaş gemisi denize indiriyordu. ABD savaş boyunca 99 uçak gemisi dahil 1223 savaş gemisi üretti.


    1945 yılına gelindiğinde ABD 304.000 savaş uçağı üretmişti. Aynı sürede almanlar yalnızca 120.000 uçak üretebilmişti (aynı sürede sovyetler 159 bin, İngilizler 132 bin uçak üretmişti). ABD'nin endüstriyel potansiyeli Japonya'nın 10, Almanya'nın 4 katıydı.


    ABD savaşa girdiğinde, çok kısa sürede barış ekonomisinden savaş ekonomisine geçebildi ve bir savaş makinesine dönüştü. Üstelik ABD'nin endüstrisi savaşın yıkımından uzaktı ve hep öyle kalacaktı. Ne japonlar ne de Almanlar ABD endüstrisine zarar verebilecek kadar ABD anakarasına yakın değildiler.


    Ne Japonya ne de Almanya ABD ile boy ölçüşebilecek büyüklükteydi. ABD sermayesi devasa miktardaydı. Örnek vermek gerekirse, Atom bombası için başlatılan Manhattan projesinde tam 130 bin kişi çalışmıştı ve projenin toplam maliyeti bugünkü parayla 30 milyar dolardı.


    Hitler savaşın yönetiminde geri planda kalmış olsaydı bile, Almanlar bir kez topyekün bir savaşa girmiş oldukları için er ya da geç ABD tarafından boyun eğdirilecekti. ABD gerekirse atom bombası kullanarak Almanları durduracaktı.





  • Torlak Kemal kullanıcısına yanıt

    Hitler savaş öncesinde çok önemli kazanımlar elde etti ama Polonya'yı lebensraum (yaşam sahası) çerçevesinde durduk yere işgal edince İngiltere ve Fransa ile topyekün savaşa girerek tüm kazanımlarını riske attı. Yine de başlangıçta Almanya'nın bir şansı vardı. Almanlar Fransa'yı kendi ülkelerinde bitirmişlerdi, aynısını İngiltere'de de yapabilirdilerdi. Ancak Hitler'in Sovyetlere tarihsel antisemitik Alman milliyetçisi ideolojisi çerçevesinde takık olması ve Pearl Harbor sonrasında Hitler'in ABD'ye lüzumsuz savaş ilanı her şeyi değiştirdi. Japonya'nın ABD'ye savaş ilanını takiben Almanya'nın da Amerika'yla topyekün savaşa girmesi hem Sovyetler hem de İngilizlerle boğuşan Almanya için bir intihar fermanının imzalanması oldu (Almanya'nın sikleti uzun vadede Sovyetler karşısında bile yetersizken)


    Yine de Almanya'nın ABD'ye savaş ilan etmediği bir senaryo düşünebiliriz. 120.000 uçakla başka bir kıtada yer alan 300.000 uçaklı, üretim kapasitesi daha üstün bir ülkeyi caydırmak, başa çıkmak mümkündü özellikle İngiltere'nin de Deniz Aslanı Operasyonu'yla Fransa gibi iptal edildiğini varsayarsak. Çünkü aynı coğrafi uzaklık avantaji aslında ABD için olduğu kadar şüphesiz ki Almanya lehine de işliyordu. ABD bu sebeple diğer ülkelere büyük maddi desteği haricinde Alman yayılmacılığını öylece izliyordu. Operasyonal - askeri anlamda bir şey yapamıyordu. Fakat İngiltere düşürülemeyince, ABD'nin kıta Avrupası'nda büyük operasyonlar düzenlemesini sağlayacak en önemli ileri üssü aslında elinde kalmış oldu ve ABD'ye Hitler tarafından açılan savaş, topyekün savaş denklemine ABD'yi en korkunç şekilde dahil etmiş oldu. Bu olmasaydı durum bence Almanya için bu denli umutsuz olmazdı. Her şey nicelik değil; sonuçta atıyorum o 300.000 uçağı 120.000 uçağa karşı konuşlandırabilecek bir ileri üs lazım. ABD uçak gemileriyle hava kuvvetlerini tam kapasitede kullanamazdı mesela ama Almanya kıta Avrupası'ndaki tüm üslere sahip şekilde hava kuvvetlerini tam kapasitede işletebilirdi. Almanya İngilizleri haklasaydı (ve esasen Sovyetler bir şekilde savaş dışı olsaydı) Almanların Amerikalılar karşısında bir şansı vardı. Tabii ABD'nin birkaç yönden çıkartma yapıp ilerlemeye kalkışacağı ve (belki) başarılı olacağı da varsayılabilir. ABD İtalya ve Normandiya'da Almanya'ya bunu yapıyor zaten. Ama Sovyetsiz ve İngilteresiz bir Dünya'da şüphesiz ki kıta Avrupası'nı kontrol eden, esas askeri gücü Doğu'ya kaymış bulunmayan bir Almanya karşısında ABD'nin işi çok çok daha zor olurdu. ABD'nin (diktatoryal ve fanatik) bir Amanya'yı yenmek için milyonlarca insanını kaybetmeyi göze alması gerekirdi. Emperyal Japonya ile savaşta bu göze alınmıştı.


    Dolayısıyla burada bence dengeyi tartışılmaz şekilde değiştiren, Alman yenilgisini her tartışmada kaçınılmaz hale getiren Amerika tarafından, sadece Amerika'ya özel olacak şekilde nükleer silahların geliştirilmesi. ABD hesapladığı milyon küsür askeri kaybetmeden Japon anakarasını iki atom bombasıyla teslim alıyor. Böylesi korkunç güçte bir stratejik silah karşısında hiçbir mevzi tutulamaz, hiçbir şehir veya hedef güvende olamaz. En dişli diktatörler bile her şeyin bittiğini anlar. İngiltere'nin düşürüldüğü ve Sovyetlerin savaş dışı kaldığı (Operasyon Barbarossa'dan önce Sovyetler Almanlardan hep çekinirdi ve Almanlar savaş açmadığı sürece Almanlara savaş açmazlardı; Almanlar yine Sovyetlere savaş açsalardı bile Barbarossa'da Almanların düşmanı elimine etmedeki başarısızlığı direkten dönen bir top gibidir; yine Hitler'in stratejik beceriksizliğidir) alternatif bir dünya tarihinde bile Amerika Almanya'yı nükleer bir dead end ile tanıştıracaktı. Almanya nükleer kozu sayesinde hiçbir şekilde başa çıkılamayacak üstün bir düşman karşısında masaya oturmak zorunda kalacak; Alman kazanımları böylece buhar olacaktı.


    Bonus: Bir yandan Sovyet devletinin ana gövdesi Almanlarca yıkılmış olsaydı da Almanların Sovyet coğrafyasını tamamen kontrol etmesi ve tüm Sovyet direnişini ortadan kaldırması mümkün değildi. Nazilerin Slavları aşağı görüp hor davranmasından ve Sovyet nüfusunun büyüklüğünden yola çıkarsak Fransa ve Polonya'dakinden çok daha çetin ve baş belası bir direnişle uğraşacaklardı. Direnişle uğraşmak belki hava kuvvetleri ve zırhlı birlikler gerektirmeyecekti ama Hitler'in etnik olarak Alman otoritesini kabul etmeyen kazanımlarının sosyolojik ve siyasi açıdan pek de kalıcı olmadığına en başından işaret etmesi bakımından mühimler.

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • Yanlış hatırlamıyorsam İlk alman avcılarının yakıt depolarında tasarım hatası vardı. İngilizlerin bunu farketmesi ve buna göre taktik geliştirerek saldırmaları durumu eşitlemede etkili olmuştu.

  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    WW2 ile ilgili pek çok senaryo oluşturulabilir. Bunlardan biri de dile getirdiğin senaryo. Almanya ABD'ye savaş ilan etmeyebilirdi ama bu senaryoda bence sıkıntılı durumlar var.


    Herşeyden önce Almanya ve Japonya arasında pakt vardı. Görünüşte, Almanya bu paktın gereği olarak ABD'ye savaş ilan etti, durup dururken etmedi, müttefik olmanın ve aradaki anlaşmanın gereğini yerine getirdi. Kuşkusuz Japonya ile olan anlaşmayı göz ardı edebilirdi çünkü aralık 1941'de Sovyet cephesinde işler beklendiği gibi gitmiyordu,. Kuzey cephesinde Alman orduları geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu şartlar altında ABD'ye savaş ilan edilmeyebilirdi.


    Ancak analistler, Almanya ABD'ye savaş ilan etsin etmesin, ABD'nin Almanya ile savaş başlatacağını söylüyor çünkü ABD'nin gelecek projeksiyonlarının, bütün Avrupayı ele geçirmiş bir Alman dominasyonunun er geç ABD için bir tehdit oluşturacağını öngördüğü ve bu nedenle ABD'nin Atlantiğin doğu kıyısında çok güçlü bir Almanya görmek istemediği, böyle bir Almanya'nın oluşmasını oturup izlemeyeceği, müdahale edeceği noktasında hemfikir görünüyorlar ki bu bana da mantıklı geliyor. Bugün kendi çıkarlarına en küçük başkaldırı olasılığına bile erkenden müdahale eden ABD, Almanya'nın yavaş yavaş kendisi gibi bir süper güce dönüşmesini izlemeyecekti. Hele hele Batı tarafında japonya tehdidi varken. Nitekim, aşağıdaki makale de bu yönde görüşler içeriyor:


    WW2: Why Did Hitler Declare War On America? - HistoryExtra

    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------On the other hand, the longer the war continued, with Britain undefeated, the more American might would tell, as it had done in 1917–18. “We must solve all continental European problems in 1941”, Hitler told his chief military adviser, General Alfred Jodl, in December 1940, “since from 1942 onwards the United States will be in a position to intervene”.

    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


    ABD'nin er geç müdahale edeceğini Hitler bile sezinlemiş ve hatta kurmayına ABD müdahalesinin olası tarihini bile vermiş.


    Ben ABD'nin, doğusunda Sovyetleri ve İngiltere'yi bütün Avrupa ile birlikte ele geçirmiş bir Almanya ve batısında agresif ve işgallerle genişleyen bir Japonya arasında kalmayı tercih etmeyeceğini, böyle bir gelişmeyi oturup izlemeyeceğini, önce Almanya'ya ZORUNLU OLARAK savaş açacağını, Almanya'yı hallettikten sonra yüzünü Japonya'ya çevireceğini düşünüyorum.


    Pearl harbour ve Almanya'nın savaş ilanı olmasaydı bile bence böyle olacaktı, hele bir de Almanlar doğu cephesinde Sovyetleri yenmiş olsaydı.


    Özet olarak; Almanya topyekün bir savaş başlatarak ve Japonya ile pakt kurarak kendi sonunu hazırladı. İşin ilginci, yalnızca ABD'ye savaş ilan etmekle kalmadı, ABD ile birlikte hareket eden pek çok orta ve güney Amerika ülkesine de aynı anda savaş açtı.


    Bunca ülkeyi karşılarına alarak savaşı kazanabileceklerine nasıl inandılar, hala aklım almıyor.


    Haydi Hitler hasta bir adam. Peki ya çevresindekiler?.





  • Doğrudur. ABD'nin eli armut toplayacak olsa daha en başından destek vermezdi (Lend-Lease). Ama en azından Birleşik Devletler'in Almanya'yla savaşa daha geç girmesi sağlanabilirdi ya da Birleşik Devletler mobilize olana kadar Deniz Aslanı'yla İngiltere (veya Barbarossa'nın gerçekleştiğini varsayarsak Sovyetler Birliği) ekarte edilebilirdi. ABD yine de tek başına hem Japonlar hem de Almanlarla savaşabilirdi. Japonları yine ezerlerdi. Japonları ezdikten sonra Almanlara dönerlerdi (yani aynı şekilde ama vice versa düşünüyorum). Fakat Almanlarla çok daha ciddi sorun yaşarlardı. Gözünü tamamen karartmış bir ABD soluğu Berlin'de alabilirdi tabii ki bu ABD için imkansız değildi. Ancak atom silahı kullanımı kadar garanti değil ve Amerikan halkı ve başkanları kendi zayiatlarına karşı daha hassas. Bir de sivil ve stratejik hedefleri ağır bombardımanlara tutma kabiliyeti ABD'nin elindeki en güçlü becerilerden birisiydi ama bunun için işte ileri üs lazım.

    Orta ve Güney Amerika ülkeleri ABD'nin uydusu sayılırlar ve Japonya'ya uygulanan ambargoya onlar da katılıyorlardı. Bir yandan askeri güçleri hiçbir şekilde Almanların dengi değildi. Ancak savaş açmanın yine de mantığı yoktu ve vurdumduymazlıktan ibaretti çünkü bu çok gayrimeşru, kendi aleyhinde bir hareket; savaş açmak zaten ABD'nin yarı sömürgesi sayılan bu ülkelerin nüfusları, doğal kaynakları, askeriyeleri vs ne varsa ABD ve müttefiklerinin neredeyse tam kapasitede Almanya'ya karşı meşru kullanımına açıyordu. Almanya'nın tam anlamıyla dünyayla çatışan "Rogue State" vaziyetini de herkesin gözünde tescilliyordu. Hitler'in çevresindekiler korkularından ya da uluslararası politikadan fazla anlamadıklarından ötürü muhtemelen Hitler'i ikaz etmediler. Daha inandırıcı bir açıklama savaşın başlangıcındaki zafer sarhoşluğu içinde hepsinin kör olması, Latin Amerika ülkeleri gibi uzak, Birleşik Devletlerinki gibi teknik kabiliyetlerden yoksun, "ara eleman" ülkeleri onları etkinlik hesaplarına katacak kadar bile ciddiye almamaları. Yani tam tabirle "savaş aç geç". Nasıl olsa ABD haricinde hepsi koca bir hiç....
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Olabilir tabii. Ben İngilizleri korumak için önce Almanlara saldıracaklarını düşünmüştüm ve bunu destekleyen bazı kaynaklar okumuştum. Örneğin Almanya savaş açmadan önce, Britanyaya giden konvoyları tehdit eden Alman denizlatılarını görüldüğü yerde vurma emri verilmişti ABD deniz kuvvetlerine. Bu zaten adı konulmamış bir savaş ilanıydı ABD tarafından. İkincisi, ABD genelkurmayı "Victory Plan" adı altında bir plan hazırlamıştı ve plana göre Almanları durdurmanın tek yolunun ABD'nin İngiltere yanında savaşa girmesi olduğu öngörülmüştü. Plan kongreye sunulmak üzere Roosvelt'e takdim edilmişti. Bunlara bakarak, ABD'nin önceliğinin İngiltere'yi kurtarmak olduğunu düşünmüştüm. ABD İngiltere'nin düşmesine razı gelecek bir konumda değildi çünkü.


    Ama senin dediğin gibi de olabilir. Önce japonlar, sonra Almanlar. Fakat ben bu ihtimali düşük görüyorum. Şöyle ki; 1939'da Einstein imzasıyla Roosvelt'e Almanların atom bombası yapma girişimleri haberdar edilmiş, atom bombasının nasıl olağanüstü stratejik bir silah olacağı anlatılmış ve bombayı Almanlardan önce yapmanın şart olduğu belirtilmişti. Bu mektuptan hemen bir kaç ay sonra Manhattan projesi başlatıldı çünkü ABD bombayı önce Almanların yapmasından korkmuştu. Dolayısıyla ABD, Almanların bombayı yapmaması ya da geciktirmek için Alman endüstrisine zarar vermek isteyecekti. Bir başka deyişle, bomba yapım zincirinde yer alan her tesis vurulmalıydı.


    ABD istihbaratı Almanların ve Hitlerin atom bombasını öncelemediklerini belki de bilmiyordu. Hitlerin önceliği V-2 füzesiydi. İlaveten Hitler, kalan bilim adamlarına fazla güvenmiyor, belki de böyle bir bombayı yapabileceklerine inanmıyordu. Zaten bütün uğraşlarına rağmen bir fizyon reaktörü yapmayı başaramadılar ve projeyi 1942'de terk ettiler. Fakat bu ayrı bir konu. Soru: ABD bu durumu biliyor muydu? Muhtemelen bilmiyordu ve Almanların atom bombası için canla başla uğraşacağını varsayıyorlardı.


    Bunlara bakarak ABD'nin önceliğinin Japonya değil, Almanya olacağını düşünüyorum. Pearl Harbour baskını esasen bu sırayı çok da değiştirmedi. ABD işi sıraya koymak yerine aynı anda halletmeye girişti. ABD'nin savaş boyunca 304000 uçak ürettiğini söylemiştim. Bu sayı esasen potansiyellerinin tavanı değil, ihtiyaçları kadar ürettiler. ABD endüstrisi 5-6 yılda bu sayının 2 katına yakınını üretme potansiyeline sahipti. Ölçek olarak ABD, Almanya ve Japonya'dan hayli büyüktü. Sayı herşey demek değil, denirse de, teknolojik açıdan denk hasımlar arasında sayı belirleyicidir. Nitekim Kursk'ta Ruslar sayı çokluğunun avantajıyla Almanları yendiler. Dolayısıyla Almanlar 1 uçak düşürdüğünde ABD karşısına 2 uçak çıkaracaktı, 1 gemi batırdıklarında 2 gemi çıkaracaktı. Böyle bir azametle Almanların baş etmesini ben imkansız görüyorum. Zaten Almanlar ABD'yi yenmek şöyle dursun, Rusları bile yenemediler.


    Güney Amerika ülkelerine gelince...


    Evet, kayda değer bir orduları yoktu ama ABD'nin emrine vermeye hazır nüfusları ve doğal kaynakları vardı.


    Hitlerin yapacağı en iyi şey, bu kadar ülkeyi karşısına almadan küçük adımlarla mevzi kazanmak olacaktı ama Hitler sabırsız bir megolaman, hesapsız bir deliydi. Sanırım öyleydi.





  • Almanların İngiltere hava savaşında neden başarısız olduğunun daha iyi anlaşılabileceği 2 grafik buldum, konuya iliştiriyorum.


    İlki Alman ve İngiliz üslerinin yerlerini, İngiliz radarlarının menzilini ve Alman BF-109 avcı uçaklarının İngiltere içindeki maksimum lokasyon erimlerini veriyor:



    Almanların İngiltere’ye Karşı Başlattığı Hava Muharebesi Neden Başarısız Oldu.


    Görüleceği üzere Alman BF-109 avcı uçaklarının menzili İngiltere'nin doğu kıyılarından sadece 30-40 kadar içline girmesine izin veriyordu ve daha içerdeki hava üslerini bombalamaya giden kendi bombardıman uçaklarını koruyamıyorlardı. Bu nedenle Alman bombacıları İngiltere'nin daha içlerinde yer alan üsleri vuramıyordu. İkinci olarak, İngiliz radarları Alman uçaklarını daha üslerinden havalanırken tespit edebilecek menzile sahipti. Bu da İngilizlere Almanları istediği yerde ve istediği zamanda karşılama imkanı veriyordu. Son olarak, Alman BF-109 avcılarının sınırlı menzili, uzun soluklu bir it dalaşına girmelerine de izin vermiyordu. En fazla 1 veya 2 İngiliz Avcısını takip edip vurmaya çalışacak kadar zamanları oluyordu.



    İkinci grafik Almanların ve İngilizlerin muharebe boyunca havada tuttukları uçak sayısını hafta bazında gösteriyor:


    Almanların İngiltere’ye Karşı Başlattığı Hava Muharebesi Neden Başarısız Oldu.


    Muharebenin başlangıcında 2550 uçakla saldıran Almanlar, haftalar geçtikçe giderek daha az sayıda uçakla saldırabilir olmuşlar. Bu durum Alman uçak endüstrisinin üretim hızının muharebedeki kayıpların hızına yetişemediği ve Alman yedek parça tedariki ile bakım kapasitelerinin de aynı şekilde uçak kayıp ve hasar hızının gerisinde kaldığına işaret ediyor.


    Buna mukabil İngilizler muharebe boyunca aynı sayıda ya da biraz daha fazla uçağı her gün havalandırabilmişler. Demek ki, İngiliz uçak endüstrisinin kapasitesi kayıplarla baş edebilecek kadar yüksekmiş.


    Almanlar için bu, İngilizleri yıpratma savaşıydı ama görünen o ki, yıpranan kendileri olmuş.





  • Torlak Kemal kullanıcısına yanıt

    2. maddeye diyecek bir şey yok fakat ilkinde bence yanılıyorsunuz. Hitler güttüğü yıldırım savaşı sayesinde çok hızlı toprak kazandı. Eğer ki adımlarını yavaş atsaydı Paris’e girdikten sonra karşısında hazır bir Britanya bulurdu. Savaşın topyekun verilmesi en doğru kararı olabilir. Hatası bir sınır çizmemesi. Polonya’yı işgal ederken ittifak ettiği Ruslar’a şahsi ihtirasıyla saldırdı, hem de hücum kuvvetlerini SSCB’yi ahmakça küçümseyerek iki cepheye böldü. Buraya gelene dek Avrupa’da Alman mağlubiyeti yoktu. Japonların da tutup sessiz dev ABD’yi vurması mihver devletlerinin mezar taşını dikti.


    Ayrıca henüz tam mekanize olamamış Nazi ordusu karşısında 2 saat dikilemeyen Fransız ordusu Avrupa’ya özür borçludur  Hiç değilse Polonyalı’lar bütün imkansızlıklarına rağmen süvari nizamlı ordularıyla karşısında dikildi. İşgal sonrası Nazi subaylarla işbirliğine giren Fransızların ne haltlar karıştırdığı da ortada.





  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Zaten ABD nin savaş açmasına çok gerek yoktu zira doğuda oldukça başarısız sonuçlar alınıyordu. Ayrıca en bastan beri mihver karşıtı yardımlar ile mihver kuvvetlerine karşı oldukça bas belasiydi. Normandiya, 44 bati cephesinin yeniden ısınması sadece olacakları hızlandırdı. Belki en iyi ihtimal ile doğu da almanlar ilerlemeye tekrar başlardı (ki nüfus göz önüne alınınca pekte mümkün görünmüyor) ABD o zaman askeri olarak gerçekten bir şey yapmaya gerek duyardi.


    Nükleer konusunda almanların geri kalacağını da sanmiyorum. Almanlar zaten aydınlanma cağından beri bilime önem veriyorlar, bilimde ileriler. Eninde sonunda nükleer gücü onlarda elde edeceğinden şüphem yok. Ayrıca abd uçağı getirtmek için denizden destek almalı ve bu da alman deniz altları yüzünden cok zor.


    Aslında ne biliyor musun, savaşta su soyle olsa bu boyle olsa demek kolay. ABD nin savaş açmaması göz önüne alınabilir ama asla olmayacaktı. İzin vermezdi çünkü. Ww1 den önce zaten güçlüydü, sonra iyice devleşti. Belki 1e1 de kaybedebilirdi ama neredeyse tüm dünya müttefiklere aitti. Afrika, 2 amerika kıtası, asyanın çoğu ve okyanusya. Neredeyse sinirsiz kaynak, buna nazaran almanlar kısıtlı ve zor durumda. Bütün bu durumlarda abd direk savaşmasa bile almanların kazanması çok zordu.

    Uzun lafın kısası Almanlar en basta bol bol hatalar yapması onları zaten mağlubiyete mahkum etti.


    Not: mobildeyim, imla ve yazıma aldırış etmedim. Yoksa 1. Paragrafın sonlarına yeni gelmiş olurdum Almanların İngiltere’ye Karşı Başlattığı Hava Muharebesi Neden Başarısız Oldu. 





  • Topyekün savaştan kastım İngiltere'ye saldırması değildi. İngiltere'ye saldırırken, Sovyetlere saldırı hazırlıkları yapması, Sovyetlerle savaşırken de ABD'ye savaş ilan etmesiydi. Bu kadar çok ve güçlü düşmanla, bu kadar cephede savaşı kazanmasının imkansız olduğunu bir çocuk bile aklederdi sanırım.


    Bence Fransa'nın işgalinden sonra durmalıydılar. Ayrıca Japonlarla ittifak yapmalarına da gerek yoktu. İngiltere güçlense bile Almanya'nın karşılaştığı aynı güçlükler İngiltere için de geçerli olacaktı. İngiltere'den Fransa'ya ABD'nin desteği ve Sovyet cephesi olmadan çıkarma yapmak İngiltere'nin tek başına başarabileceği bir şey gibi görünmüyor. Zaten Normandiya çıkarması bile ancak 4 yıl sonra mümkün olabildi. İngilizler doğuda Sovyet cephesi olmadan ve batıda ABD'yi yanlarına almadan Almanya ile karada savaşmayı göze alamazlardı.


    Bence yapmaları gereken bir şekilde İngilizlerle anlaşmak, Japonlardan uzak durmak, Batıyı sağlama aldıktan sonra hala istiyorlarsa Sovyetlere saldırmak olabilirdi ki Sovyetlere saldırmak bile iyi bir fikir değil.





  • Torlak Kemal kullanıcısına yanıt

    Paris'in fethi Nazileri çok fena yanılttı. Hitler'in muzaffer bir komutan edasıyla Eyfel'deki o meşhur resmi, Alman gazetelerinin halka yaptığı propaganda, askerin arşa çıkan motivasyonu, halkın nihayet Versay utancını üzerimizden attık düşüncesi Nazilere Third Reich'ın bir ideal değil de somut bir gerçeklik olarak önlerinde durduğunu hissettirdi. Paris'i gerçek bir muhabere yapmadan almaları sürekli peşinde koştukları üstün ırk, süper asker, büyük imparatorluk idealini somutlaştırıyordu.


    Şunu da unutmamak lazım ki bu adamlar makul bir genişleme stratejisi güden, Versay'ın ellerinden aldığı şeylerin peşinden koşan eğitimli ve aklı başında adamlar değiller. Aşağılanmış, fakir düşmüş Alman halkının zedelenmiş egosunun ve haysiyetinin siyaset arenasındaki karşılığı bu adamlar. İktidarın en popülist olanı. Prusya'dan miras kalan kurmay sınıfını yıldırım savaşına ikna etmeleri ve Alman sanayisinin tekrar yükselişiyle Avrupa'da birkaç yıl içinde emperyal bir savaş makinesi oldular. Bu hallerinde İngiltere ile ittifak etmeleri ya da antlaşma imzalamaları tavizi doğuracaktı. Oysa ilk harbin galipleri hiç de tavize yanaşmamıştı. Naziler bu savaşı ilk perdesinde kaybetmiş gibi görünüyorken ikinci perdede kazandıkları tek bir büyük savaş olarak algılıyordu. Durmak için sebep yoktu. Başlarındaki mantıksız parti yönetimi göz önüne alınırsa da Naziler antlaşmaya niyet etse dahi İngiltere ya da ABD'nin öngörülebilirliği sıfır olan Nazi rejimiyle bir çeşit antlaşmaya yanaşacağını hiç sanmıyorum.


    İngiltere'de Nazileri sürekli yatıştırmaya gayret eden Chamberlain hükümeti harbin en başında düştü, yerine Nazileri savaştan başka bir şeyle durdurmayacağını bilen Churchill geldi. Dolayısıyla Almanların ittifak edeceği, anlaşabileceği hiç kimse yoktu Polonya'ya saldırdığı andan itibaren. Tek istisnası kendileri gibi militaristik ve öfkeli bir diktatörlük olan Japonya idi. Yani planları akılsızca, şüphe yok. Fakat akılsız planlarının en akıllıca versiyonunu sürdürmeye gayret ettiler. Durmak bir alternatif değildi bana kalırsa. Barış ve antlaşma zeminini Polonya saldırdıkları gün kaybettiler. O dakikadan sonra tek umutları total bir galibiyetti.





  • Doğrudur, Churchill anlaşma yanlısı değildi ama ABD'yi yanında savaşa girmesi için ikna etmesi de hiç kolay değildi. ABD savaşa girmeye istekli değildi. 1. Dünya savaşının ardından Amerikan halkı yeni bir savaşa sıcak bakmıyordu. Almanlar İngilizlere saldırmasa Amerikan halkını savaşa ikna etmek kolay olmayabilirdi. İngiltere ise tek başına Almanya ile karada yani Fransa topraklarında baş edemeyebilirdi.


    Ayrıca Almanların Sovyetlere saldırması da gerekmiyordu. Öncesinde zaten Sovyetlerle bir saldırmazlık anlaşması imzalamışlardı. Japonya ile ittifakın tek faydası olabilirdi, Sovyetlere hem doğudan hem batıdan saldırmak ki Japonlar buna yanaşmadı. O zaman Japonlarla ittifakın hiç bir anlamı kalmıyordu. Zaten faydasından çok Almanların sonunu hazırladı.


    Almanlar Sovyetlere savaş açmayabilir, savaşı bu kadar genişletmeyebilirdi.


    Kuşkusuz Naziler rasyonel insanlar değillerdi. Onlardan rasyonel kararlar almalarını beklemek anlamsız olurdu ama bu denli salakça davranmaları da beni şaşırtıyor doğrusu.





  • Almanların Sovyetlerle ittifak kurduktan sonra Sovyetler Birliği'ni işgal etmesi ve ABD'yi de Avrupa savaşına çekmeleri çok büyük bir stratejik hata ve öngörüsüzlük. Öncesinde bir yandan İngiltere ve Almanya arasındaki antlaşma ve barış treni Münih'te verilen sözlere ihanet edilmesi ve Almanya'nın Polonya'yı işgal etmesinden sonra kaçmıştı. Fransa'nın düşüşü üstüne bunu mühürledi. En azından Churchill başta olduğu sürece İngiltere'nin Alman dominyonuna karşı tavrı bir esneme veya durumu kabullenme dahi gösteremezdi. Milletlerarası ilişkilerde haysiyet çizgisi gibi kırmızı hatlar bulunuyor, bunlar aşılınca söylemler ve politikalar ciddi ölçüde kitleniyor. Tarafların tanımak için geri adım atamadığı de facto statüler ve talepler oluşuyor. Naziler daha ihtiyatlı ve daha diplomatik olsaydı muhtemelen Avrupa'da kitlenmiş bir statüko oluşacaktı. Bu durumda da Nazi dominyonu altındaki bu Avrupa Reich'ının fazla uzun ömürlü olacağını düşünmüyorum. Yapay ve konjoktürel olduğu için eski Doğu Bloğu kadar ancak yaşardı gibi geliyor. Bir yandan Bolşevizme ve tarihsel Slav - Cermen savaşlarına saplantılı olmayan bir Hitler düşünmekte zorlandığım için alternatif bir tarih senaryosunda dahi Nazilerin stratejik anlamda rasyonel diplomasi yürütmesine pek imkan veremiyorum. Nazi İmparatorluğu ne yapıp edip Sovyetleri işgal ederek sonunu hazırlayacaktı ya da diğer deyişle kaçınılmaz yıkılma sürecini hızlandıracaktı.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • Yalnızca Sovyetler Birliği + Amerikan Lend-Lease'i dahi Almanya'nın sonunda Berlin'i Kızıl Ordu'ya teslim ettiği bir senaryoyla sonuçlanıyor yani ilk dediğine hak veriyorum. Yalnız Almanlar burada belki defalarca kez bahsedildiği gibi nükleer fisyon programlarında gerçekten tıkanıyorlar hatta ortada bir programları bile yok denebilir. Almanlar yalnızca savaşın başında fisyon konusunda ilk teorik ve deneysel adımları atıp teorik paperwork hazırlıyorlar. Ötesinde pek ilerleme kaydedemiyorlar. Neyle uğraştıklarını bile tam anlamıyorlar. Çelişkili ve şüpheli yorumlar yapıyorlar. İlgili konuyu ve Torlak Kemal'in paylaştığı makaleyi okumanı tavsiye ederim. Şahane gerçekten.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Haysiyet çizgisinden öte Churchill iyisiyle kötüsüyle tartışılabilir birisi, fakat son derece basiretli bir adam. Hitler’in dengesizliğini ve Nazi rejiminin tahmin edilemez diplomasisini Chamberlain Münih’ten antlaşmayla döndüğünde bile ifade ediyordu ve yatıştırmanın Avrupa’da yıkıma yol açacağını söylüyordu. Roosevelt zeki bir adam. Olası gelecekte Avrupa’da yükselecek bir Third Reich’ın izole edilmiş ABD için tehdidini gördüğü gibi 1. Harp sonrası Amerika’nın kayıtsız tavrının olayları kötüleştirdiğinin ve Avrupa’da gerilimi arttırdığının farkındaydı. Geçmişin ve geleceğin farkında bir politikacı. Ömrü yetmese dahi 45 sonrası barış döneminin en büyük mimarlarından.


    Hali hazırda bu iki adama karşı dengesiz, paranoyak ve sanrılarda yaşayan Hitler’in zafer kazanma şansı yoktu. Britanya zaten savaşta idi, ABD ise kendini savaşa sokmak için her türlü kışkırtmayı yapmaya hazırdı. Japonlar saldırmasa dahi bu savaşa girmenin bir yolunu arıyordu Roosevelt. Donanmayı tehditkar konumlandırdı, ambargo uyguladı, Çin’e destek verdi. Japonlara açıkça gel gel dedi, onlar da geldi. Sonrası propaganda. Kahraman evlatlarımız öldü, bu savaş insanlık suçudur, ABD düzeni sağlamalıdır. İyi de oldu ama Japonlar deli olduklarından ABD’ye saldırmadı. ABD kendine saldırttı, akıllıca bir zorlayıcı diplomasi yürüttü.





  • Modern devletlerarası normlar ve diplomatik adaba göre yorum yaptım yoksa Chamberlain'in Münih'te Hitler'le anlaştığını sanması şüphesiz safcaydı. Churchill ve Roosevelt epey zeki insanlardı ama Churchill'in karşısındaki sorun İngiltere'nin Almanya'yı tek başına yenecek güçte olmaması, Roosevelt için ise sorun Amerikan halkının savaşma isteksizliği ve halkın Monroe Doktrini'ne olan içgüdüsel bağlılığıydı. Roosevelt ülkesinden daha zayıf Japonya'yı ABD'yle Pasifik'te karşı karşıya gelmeye zorladı. Japonya'ya savaş çıkarttırtı. Ancak Japonya'nın savaş çıkartma şekli Pearl Harbour'da ağır ve kanlı bir sürpriz olunca Amerikan halkında şiddetli bir savaşma arzusu doğdu. Hemen ardından başlangıçta Roosevelt'in Japonya'ya yaptığı şeyi Almanya için yapması daha zor olmasına rağmen Hitler Japonya ile kurduğu ittifak çerçevesinde ABD'ye otomatik savaş ilan etmeye karar verdi. Hitler Japonların Amerikalıları uzun süre oyalayacağını ve kıta Avrupası'na hemencecik çullanmayacaklarını sanıyordu sanırım. Sovyetleri de yenemeyince ABD'nin girdiği bir savaş Hitler ve Almanya için stratejik bir kabusa dönüştü. Churchill ve Roosevelt 1943 Casablanca'da Almanya'nın kayıtsız şartsız teslimiyetini şart koştu. Kayıtsız şartsız teslimiyet talep etseler de Alman halkına merhamet göstereceklerini söylediler. Artık başka hiçbir şekilde antlaşma veya diplomasi olamazdı. Almanya daha o tarihte resmen bitmişti. Casablanca'da Almanya asla kazanamayacağı bir savaşta tekrardan Versailles statüsüne indirgenmişti.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • 
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.