Şimdi Ara

Sepet Topu, Vs.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
5
Cevap
0
Favori
580
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Türk Dil Kurumu (TDK), “Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzu” hazırladı. Kılavuzda, iletişim araçlarında ve günlük yaşamda sıkça kullanılan yüzlerce yabancı kelimenin Türkçe karşılığı yer alıyor.


    TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, bir konferans için geldiği Adana'da, medya çalışanları için bastırılan 50 bin kitapçılığın dağıtımını başlattı.


    Akalın, her dilde yabancı kökenli sözcükler bulunduğunu, hiçbir dilin saf olmadığını, Türkçenin de başka dillerden söz aldığı gibi onlara sözler verdiğini vurguladı.


    Eklemeli bir dil olan Türkçenin diğer dillerin yaşadığı sorunlardan fazlasını yaşadığını belirten Akalın, “Yabancı kökenli sözcüklerin özgün biçimleriyle yazılıp özgün biçimleriyle okunmaları ve Türkçe eklerin de İngilizcedeki özgün söylenişe göre getirilmesi pek çok soruna yol açıyor” dedi.


    Akalın, çok fazla yabancı kelime kullanımının zaman içinde o sözlerin Türkçe karşılığının bile unutulmasına yol açtığına dikkati çekerek, “Örneğin, son yıllarda çok sık kullanılan trend sözünün Türkçede eğilim, yönelim, yönelme, doğrultu, gelişme yönü, tarz gibi tam 56 karşılığı var” diye konuştu.


    Akalın gazetecilerin, kullandıkları Türkçe sözcüklerle topluma örnek olması gerektiğini işaret ederek, “bu düşünceyle hazırladığımız kılavuzda Türkçe karşılığı olmasına karşın medyada en fazla kullanılan yabancı sözcüklere dikkat çekmek istedik. Medya çalışanlarınının duyarlılığı ile hedefimize ulaşacağımızı düşünüyorum” dedi.


    Hazırladıkları kılavuzda kısıltma işaretlerine de yer verdiklerini belirten Akalın, şöyle konuştu:
    “TDK'nın kuruluşundan bu yana yürüttüğü yabancı kökenli terimlere karşılık bulma çalışmasının sonucunda ortaya konulan 87 bilim dalındaki yaklaşık 190 bin terim TDK'ninhttp://tdk.org.tr adresindeki Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü'nde yar alıyor. Gerek bu kılavuzda, gerek sanal ortamdaki ana sözlükte yer alan karşılıkların kullanılarak yaygınlaştırılması bir yandan Türkçenin söz varlığının yabancılaştırılmasının önüne geçeceği gibi diğer yandan da Türkçenin geliştirilmesi, zenginleştirilmesi çalışmalarına da yardımcı olacak.”


    Akalın, kılavuzda yer almayan ancak, yazı dilimize girme eğilimindeki yabancı kökenli sözleri, katki@tdk.org.tr adresine duyarlı herkesin bildirmesini isteyerek, “Aynı e-posta adresine gönderilecek eleştiriler de çalışmalarımıza ışık tutacak” dedi.

    KILAVUZDAN ÖRNEKLER

    Bu arada kılavuzda, basketbola “sepet topu”, voleybola “uçan top”, avansa “öndelik”, banknota “kağıt para”, asparagasa “uydurma”, aspiratöre “emmeç”, fabrikaya “üretimevi”, zappinge “geçgeç”, etiğe “töre bilimi” denilmesi öngörülüyor.


    Kılavuza göre, iletişim araçlarında sıkça kullanılan ve Türkçe karşılığı bulunan diğer yabancı sözcüklerden bazıları şöyle:

    Afiş “ası”, ajanda “andaç”, aktivite “etkinlik”, aktüel “güncel”, amblem “belirtke”, ambulans “cankurtaran”, amortisman “yıpranma payı”, anarşi “kargaşa”, arşiv “belgelik”, atölye “işlik”, türbülans “burgaç”, badminton “tüytop”, baypas “köprüleme”, otizm “içeyöneliklik, ipotek “tutu”, fuel oil “yağ yakıt”, garanti “güvence”, depozito “güvence akçesi”, fitness “sağlıklı yaşam”, finanse “akçalanmış”, first lady “başbayan”, CD “yoğun disk”, terörist “yıldırıcı”, idealist “ülkücü”.

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/8869343.asp?m=1
    --------------------------

    Ne düşünüyorsunuz







  • Bunların bir kısmını kullanıyoruz zaten ama bilmiyorum doğru mudur, Azerbaycan'da ilgili kurumun "Self-servis" kelimesine karşılık "özüne-hizmet" diye bir kelime ürettiğini duymuştum. O günden itibaren tatmin etmemeye başladı TDK'nin çalışmaları. Yukarıdaki kelimelerin bazılar estetik açıdan değer taşımıyor cazibe uyandırmıyor bence andaç, emmeç, geçgeç gibi. Ayrıca kargaşa, töre bilimi, yıldırıcı gibi bazı kelimeler de tam anlamını karşılamıyor kanaatindeyim.

    Sözün özü bence üretilen kelimelerin bir estetiği olmalı, konuşurken akıcı olmalı, ilgi çekmeli, cazibeli olmalı ki dile giren yabancı kelimelerin yerini alsın. Sonuçta dilimizi yaşatmak ne kadar görevimiz olsa da bunu görev yaftası altında değil hoşumuza gittiği için yapmalıyız ki temmelli ve uzun süreli olsun. Bilimde, sanatta ve kısacası hayatta kullanılsın. Aksi takdirde dili yaşatmak adına yapılanlar cevapsız kalır düşüncesindeyim.




  • Türkçeleştirmek anca mı akıllarına gelmiş Mesela bilgisayarı zamanında ne güzel bulmuşlar. Vakit çok geç maalesef dilimize yerleşti o kelimeler...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi doobeyy -- 7 Mayıs 2008; 11:25:21 >
  • Lise yıllarımdı yanlış hatırlamıyorsam, ilk defa Türkçe bir işletim sistemiyle tanıştığımda. O zamanlar birçoğu gibi bana da çeviriler komik, karmaşık ve anlamsız geliyordu. Ne de olsa bir bilgisayarla tanışıklığım, Türkçe bir bilgisayarla tanışıklığımdan çok daha eskiydi. Network yerine ağ deniyordu, directory yerine dizin… Windows telefon ile internete bağlanırken “Ağa oturum açılıyor” yazıyordu, ne demekse. (Ağam, oturum açılıyor?)

    Haliyle biz de konuşurken yarı İngilizce yarı Türkçe konuşuyorduk arkadaşlarla. “Recursion” diyorduk, bir fonksiyonun kendi kendini çağırmasına. Kimse Türkçe’yi kirlettiğimi söylemiyordu ki. Zaten İngilizce eğitim veren bir lisede okuyorduk.

    Sonra yüksek okula başladım, durum daha da kötüye gitti. Çünkü, lisedeki terimlerin hali hazırda birer Türkçe karşılığı olmasına rağmen, Elektrik Elektronik Mühendisliği okurken karşılaştığınız kelimeler, bilgisayar kullanmayı ya da kodlamayı öğrendiğinizdeki kelimelerden çok daha fazla oluyor. Neredeyse hiçbirinin kabul edilen bir karşılığı yok. Integration (tümleme), electron (eksicik?), modulation (kipleme?), transistor (???) bunlardan sadece bir kaçı, durumun vahimliğini vermesi açısından.

    İki tane hocam var, lisans eğitimimi aldığım okuldan. Biri Bülent Sankur, diğeri Yorgo Istefanopulos. İkiside İngilizce konuşmadıkları zamanlarda öyle bir Türkçe konuşurlar ki, sınıfımın yarısı ya bir şey anlamaz, ya gülmekten kendinizi alamaz, terimler nedeniyle. Bu, onların Türkçelerinden çok, bizim Türkçe kullanımına yaklaşımımızın göstergesidir bana kalırsa. Dikkat edin, çok saygı duyduğum bu iki insandan birisi Rum kökenli bir İstanbulludur.

    (İkisi beraber terimler sözlüğünü yazdıkları zaman, İstanbul Üniversitesi’nden bir Türkçe hocası, “Türkçe’yi bir Rumdan mı öğreneceğiz” demiş. Bilmiyorum ne kadar Türk’tü bu şahsiyet ama, benim ve bir çok diğer Türk öğrenci için Yorgo Hocam’ın ne kadar yararlı olduğunu düşünürsek, ondan daha fazla Türk olması oldukça zor görünüyor.)

    Konumuza dönersek, bu iki şahsiyet sayesinde başladım, Türkçe ve yabancı terimler üzerine düşünmeye.

    En geniş anlamda Türkçeleştirme konusu çok kapsamlı görünüyor. Öğrenimin Türkçe olmasından tutun da, Türkçe deki yabancı terimlerin temizlenmesine kadar bir sürü sorunu içeriyor.

    İlk konu hakikaten çok tartışılır, ama bakarsanız her şeyin İngilizcesi talep görüyor halkımız arasında, tıbbın bile. Kendi adıma, anadil dışında bir dilde yeni kavramlar öğrenmenin verimsiz olduğuna inanıyorum. Öte yandan, kaynak ve yayın yetersizliği nedeniyle İngilizce’ye mecburuz sanki.

    Diğer konu ise başlı başına bir sorun. Yeni nesil (ya da herhangi bir nesil) Türkçe’ye önem vermiyor görünüyor. Zincirleme bir sorun olsa gerek, nasıl öğreniyorlarsa öyle öğretiyorlar, haklı olarak. Sonuçta bir elektrik mühendisinin işini bırakıp bu konular üzerine kafa yormasını beklemek haksızlık olsa gerek. Öte yandan, biri çıkıp ne gerek var, adamlar bulmuşlar, onların hakkı bizim kendi bilimimizi geliştirene kadar kullanma zorunluluğumuz var diyebiliyor pekala.

    Doğruluk payı da yok değil söylenenlerde. Bütün sorunlar bizim bilim ve tekniği (daha çok tekniği) ithal etmemizden kaynaklanıyor. Bunu bügün bir çırpıda değiştiremediğimize göre, neleri değiştirebiliriz onlara odaklanmalıyız.

    Öncelikle neden Türkçeleştirmek gerektiğine bakalım. Türkçe’nin korunması, geleceğe hitap edebilmesi ve başlı başına bir kültür hazinesi olması bilinmesi gereken konular. Belki de daha önemlisi, bize şu anda komik gelen terimler (işlev) kelimenin anlamını bilmeyen bir kişi ilk karşılaştığında çok anlam ifade edebilir(, özellikse işlevsel kelimesini biliyorsa).

    Sonuçta bizim dilimizin oldukça sağlam bir altyapısı var, kullanmayıp ziyan etmek anlamsız. Bu kadar matematiksel bu kadar mantıklı kurallar ile, neredeyse bütün her şeyi yaratabilmemiz lazım. Ünlü dil bilimci ben deniz, bir kısım insanın aksine, dilin zenginliğinin içindeki eş anlamlı kelimeler ya da toplam kelime sayısı değil de, o dilin, geliştirilebilirliği, yaratıcılık imkanları ya da ne kadar iyi bir altyapısı olduğuyla ilişkilendiriyorum. Haliyle Türkçe en zengin dillerden biri oluyor, çıkıp bunu kendi yararımıza kullanmamak aklın alabileceği bir şey gibi görünmüyor.

    Bir de “ne kadar Türkçe” gibi konular var. Mesela, otobüs, otomobil gibi kelimeler halk arasına yerleşmiştir. Onlar Türkçe midir? Elbette ki, halkın dilinde demokrasi geçerlidir, hem de en iyisi. Çoğunluk kabul ediyorsa, o kelime halkın dilinin parçasıdır. Böyle yerleşmiş kelimeleri “oturgaçlı getirgeç” gibi, anlamlı olduğu kadar da kullanışsız kelimelerle değiştiremeyiz. Değişebilse güzel olurdu ama, değişmesi kolay mıdır, getirisi götürüsünden fazla mıdır tartışılır.

    Tartışılmaması gereken bir konu, henüz oturmamış, en azından büyük kitlelere hitap etmeyen terimlerin Türkçeleştirilmesi olmalıdır. Optimizasyon kelimesini ele alalım. Bu kelime, eğitimini almamış bir Türk için bir şey ifade etmezken, karşılık olarak önerilen kelimeler arasında bulunan “eniyileme” oldukça anlamlıdır. Üzerine gidip bir ton araştırma yapılmasına gerek yoktur. Bir başkası çıkıp “engüzelleme” de diyebilir pekala. İşte budur zengin dil, ikisi de anlamlı, ikiside güzel … Sonuçta ister istemez, terimler ile gündelik Türkçe arasındaki farkları da en aza indirmiş oluruz.

    Bu dilin bozulmasının sebebinin yabancı bağımlılığımız olduğunu söylemek için benim gibi uzman dil bilimci olmaya gerek yoktur sanırım. İthal olayını bırakıp bir şeyleri üretmeye başlayana kadar, az da olsa insanlarımızın işini kolaylaştırmalıyız ki, biz yapamasak bile, yeni nesiller daha kolay yaratma aşamasına gelebilmelidir. Kurtlar Vadisi dizisinde Hacker kelimesinin Türkçe karşılığı olmadan kullanılmasına izin vermemek, ne kadar zor yada zararlı olabilir ki? Yasakçı bir yaklaşımdır bu belki ama, ne yazık ki belli olgunluğa ulaşmamış bir üyesi dahi olan toplumlarda yasaklar gereklidir. Kurallar, yasaklarla beraber gelir ne yazık ki. Gönül isterki “yasak” kelimesini sadece tarihçilerin bildiği bir gün gelsin…

    O güne kadar “rainbow cafe“siz şehirler, “hacker“sız bilgisayarlar dilerim.

    (alıntıdır)




  • Simdi bazi kelimeler sacma geliyor ama sadece kulak aliskanligindan kaynaklaniyor. Aslinda hepsi kullanilabilir.
    Mesela Almanca kelimelerin tam olarak karsiligi bizim kulagimiza sacma gelir ama onlar bunu gayet normal kullaniyor.

    Örnekler:
    (Ilk kelime almanca, ikinci tam Türkce karsiligi, ücüncü Türkcede kullanilan ismi)
    Brusthalter >gögüs tutucu >sütyen
    Personen Kraft Wagen >Kisisel güc araci >otomobil
    Lüfter >havalandirici >vantilatör
    Unterhose >alt pantalon >külot
    Bohrmaschine >delme makinasi >matkap
    Bohrer >delici >matkap ucu
    Feuerzeug >ates eşyasi (veya Ates şeyi) >cakmak
    Fernseher >uzaktan bakici >televizyon

    yani bu TDK nun tercümeleri dile yerlesirse kullanilabilir. Bunlarin dile yerlesmeside halktan gecer.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.