Şimdi Ara

sevdiğim söyle varmısın?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
6
Cevap
0
Favori
262
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • yorgun bir kelebek
    düşünde sevi
    kısacık ömürde
    yaşam ötesi
    yaşam
    çığlıklarımız ...

    ve karanlık
    bulutlu bir gece
    rüyasında
    renkleri ne kadar yeşil
    ve gülleri nasıl kan kırmızıdır
    bir kelebeğin

    zor olan sevmek değil
    gülümseyebilmek
    göz bebeklerinde
    bir aşkı tutup
    tutkulu mu, tutuklu mu
    bilmeden yaşayabilmek

    gözlerim
    sıradan bir kelebek rengi
    tüm servetim kanatlarım
    siyah-beyaz bir dünya
    bilmediğim değil
    unutmak istediğim


    her sorunun
    bir üçüncü cevabı yoksa
    yaşadığımız yaşam değil
    işkence
    üç tek'tir cevaplar içinde
    ve sen bir tek
    bense bir hiç

    imkansız ötesi ısrarlar
    direnmek gerek kadere
    ne yazık ki
    gücümüz boyun eğmiş bir dal
    direncin de

    düşlerim, düşlerinin eşi mi
    yüreğin, yüreğimin kardeşi mi
    ya sen sevdiğim
    sen ne kadar benimsin
    yüreğin söyleyebilsin

    ilk ışıklarında doğan güneşin
    prematüre bir bebek çığlığında
    güven katili bir korku
    neyin çilesi çektiğimiz
    sevi güveni yaşatır,
    güvense seviyi besler içimizde

    bir kelebek kelebeği sever
    bülbülün şarkısı bülbüle
    sanma güller yetim kalır
    gülün sevdası da güle

    perdeliyorum öyle mi
    yüzümü ellerimle
    aynada sevdiğim hayalin
    gözlerimin içine bir bak
    görmüyorsan
    ne diyebilirim

    bir sarmaşık ısrarıyla
    tutunmak hayata
    ve yazık etmemek
    bir kelebek ömrünü
    kaç gün yaşadık ki
    ve kaç gün var, elde daha

    yanlış sevdaların değil
    yanlış zamanların faturası
    gözyaşları, korkular,
    güvenmelisin
    güvenebilmeli yüreğim

    hiçbir sorunun cevabından korkmaz
    sevgiye sevdalı bir yürek
    yarınları mı tükettik de
    şimdi dünün hüzünleri
    olmasın
    olmalısın .


    neden?
    kanatlarını delice çırpan
    bir kelebeğin yarını yoktur
    ve bir kelebek düşünde
    ancak bir kelebekle mutludur

    gökyüzü ve gökgürültüsü
    yeryüzünde deprem
    diren haydi
    yıkılmamalıyız
    ıslandık iliklerimize dek
    bu yağmurun adı
    gözyaşı ...

    sevdiğim
    tut ellerimden
    bastığım toprak kaymasın
    rüya da olsa
    yaşamak güzeldir bir şiiri
    ya sen,
    söyle var mısın?

     sevdiğim söyle varmısın?







  • kelebek & feyk
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Cehennemden_Cennete

    kelebek & feyk


    for God's sake,
    is this again an affair of fake?

  • quote:

    Orjinalden alıntı: Cehennemden_Cennete

    kelebek & feyk






    devam,


    kimse okumaz ama önemli değil



    "Seni seviyorum." Önce bu sözcükleri bir rafa kaldırmalıyız;
    dirseğimizle kırmak zorunda kalacağımız bir camın arkasındaki bir kutuya; bir
    bankaya koymalıyız. Onları bir tüp C vitamini hapı gibi ortalarda
    bırakmamalıyız. Bu sözler dilimize çok kolay gelirse düşünmeden
    kullanabiliriz; dayanamayız. Söylemeyiz deriz ama söyleriz. Sarhoş oluruz ya
    da yalnızlık hissederiz, ya da büyük ihtimale, düpedüz umutlanarak, bir de
    bakarız o sözleri sarf etmişiz, kullanmışız, kirletmişiz. Kendimizi aşık olmuş
    ve uygun düşüp düşmeyeceğini sınamak için kullandık sanırız. Söylediklerimizi
    kulağımız duyana kadar ne düşündüğümüzü nasıl bilebiliriz? Bırak bunları;
    geçerli değil. Bunlar büyük sözlerdir; onları hak ettiğimizden emin olmalıyız.
    Onları bir kez daha duy: "Seni seviyorum."(I love you). Özne, fiil, nesne.
    Özne sevenin kendini ifade eden kısa bir sözcük. Nesne de özne gibi kısa ve
    dudakları öpmek için gibi uzatarak söylenen bir söcük. "I love you." Ne ciddi,
    ne ağırlıklı, ne yüklü geliyor kulağa.

    Sanıyorum dünya dilleri arasında ses uyumu açısından gizli bir anlaşma
    var. Sanki toplanmışlar ve bu cümlenin kazanılması gereken, ulaşılmak istenen,
    layık olunacak olağanüstü bir şey tınısı vermesini kararlaştırmışlar. Ich
    liebe dich: bir gece yarısı, sigara sesli o fısıltı ve özne ile nesnenin mutlu
    kafiyesi. Je t'aime: değişik bir yöntem; önce özne ile nesne aradan
    çıkarılıyor ki o hayranlık ifade eden uzun ünlü harfin dibine kadar tadına
    varılsın. (Gramer de bir güven unsuru: nesne ikinci sıraya alınarak sevilenin
    birden başka biri olarak karşımıza çıkması engelleniyor.) Yatebya lyubulu:
    nesne yine teselli edici ikinci sırada, ama bu kez -özne ile nesnenin ses
    uyumu göstermesine rağmen- bir zorluk, aşılması gereken bir engel ima
    ediliyor. Ti amo: belki biraz fazlaca bir aperatif adına benziyor, ama özne
    ile fiil -eden ile edilen- aynı sözcükte birleştiğinden yapısal güven dolu.

    Bu amatör yaklaşımı bağışlayın. Projeyi memnuyietle kendini insanların
    bilgi hazinesini arttırmaya adamış bir yardım kurumuna devredebilirim. Onlar
    bu ibareyi dünyanın bütün dillerinde incelemek, farklılıkların neler olduğunu
    saptamak, onları duyanların üzerinde ne etki yaptığını öğrenmek, hissedilen
    mutluluk derecesinin ibarenin zenginliği ile orantılı olarak değişip
    değişmediğini anlamak için bir araştırma komitesi kursunlar. Benden bir soru:
    acaba dillerinde seni seviyorum ibaresi bulunmayan kavimler var mıdır? Ya da
    hepsi ölmüşler midir?

    Biz bu sözleri camın arkasındaki kutuda saklamalıyız. Onları kutudan
    çıkardığımızda çok dikkatli olmalıyız. Erkekler bir kadını yatağa atabilmek
    için "Seni seviyorum", kadınlar erkeği evliliğe zorlamak için "Seni seviyorum
    diyebilirler; her ikisi de korkuyu yatıştırmak, kendilerini eyleme sözcüklerle
    ikna etmek, vaat edilen koşulların gerçekleştiğine kendilerini inandırmak,
    aşkın henüz bitmediği konusunda kendilerini anlatmak için aynı ibareyi
    kullanırlar. Bu tür kullanımlara karşı tedbirli olmalıyız. Seni seviyorum
    dünyaya açılmamalı, bozuk para ya da hisse senedi gibi kullanılmamalı, bize
    kar getirmemelidir. Ama bu değerli cümle olmayan saçların yukarı kaldırıldığı
    çıplak bir boyuna fısıldanmak için saklanmalıdır.

    Şu anda ondan uzağım; belki de tahmin ettiniz. Transatlantik telefon
    alaycı ve daha-önce-de-duydum türünden bir yansıma yapıyor. "Seni seviyorum";
    ve o dahayanıt vermeden kendi metalik sesimin yanıtını duyuyorum: "Seni
    seviyorum." Bu beni tatmin etmiyor; yansıyan sözcükler herkes tarafından
    duyulur. Yeniden deniyorum; aynı sonuç. Seni seviyorum, seni seviyorum - bu
    sözler çılgın bir ay süresince liste başı olan, sonra saçları yağlı, sesleri
    özlem dolu bodur rock şarkıcılarının ön sırada oturan ve sallanan kızları
    baştan çıkarmak için kullandıkları cırtlak bir şarkı haline dönüşüyor. Baş
    gitar kıkırdarken ve bateristin dili açık, ıslak ağzından sarkarken seni
    seviyorum, seni seviyorum.

    Aşk konusunda, aşk dilinde ve hareketlerinde tam doğruyu bilmeliyiz.
    Hayatımız buna bağlı ise, ölüme bakmayı öğrenmemiz kadar açıkça bakmalıyız
    aşka. Aşk okulda öğretilmeli mi? Birinci sömestr: arkadaşlık; ikinci sömestr:
    şefkat; üçüncü sömestr: ihtiras. Neden olmasın? Çocuklara yemek pişirmesini,
    araba tamirini ve gebe kalmadan nasıl birbirleriyle sevişeceklerini
    öğretiyorlar; ve biz, çocukların bu konuda bizden daha iyi olduğunu farz
    ediyoruz, ama eğer aşkı bilmiyorlarsa bunların onlara ne yararı olabilir? Bu
    konuda kendi başlarına bata çıka ilerlemelerini bekliyoruz. Ve, anlamadığımız
    her şey için sorumlu tuttuğumuz Doğa, otomatiğe bağlandığı zaman o denli iyi
    işlemiyor. Evliliğe kaydedilen saf bakireler ışık söndürüldükten sonra Doğanın
    tüm yanıtları bilmediğini keşfetmişlerdir. Saf bakirelere aşkın vaat edilen
    cennet, bir çiftin içinde Tufandan kurtulabileceği bir gemi olduğu
    söylenmiştir. İçinde bol vahşi hayvan bulunan; kaptanlığını, başınıza gofer
    ağacından yapılmış çomakla vuran ve her an sizi küpeşteden denize
    fırlatabilecek deli bir kır sakallının yaptığı bir gemi.

    Baştan alalım. Aşk insanı mutlu eder mi? Hayır. Aşk sevdiğiniz insana
    mutluluk verir mi? Hayır. Her şeye kadir midir? Gerçekten hayır. Ben de
    bunlara inanıyordum, elbet. Kim inanmıyordu ki (ruhun alt katlarında hala
    inananlar yok mu)? Bütün kitaplarımızda, filmlerimizde var; aşk binlerce
    öykünün gün batımıdır. Eğer her şeyi çözümlemezse, aşk neye yarar? Bütün
    hayallerimizin gücünden şunu çıkarabiliriz ki, aşk bir kez elde edildi mi,
    günlük acıyı hafifletir ve kolay bir uyuşturucu etkisi yapar.

    Bir çift birbirini sever, fakat mutlu değildir. Bundan ne sonuç
    çıkarırız? Birinin öbürünü gerçekten sevmediğini mi, yoksa bir birbirlerini
    yeteri kadar sevmediklerini mi? Ben buna GERÇEKTEN karşı çıkıyorum. Ben
    hayatımda iki kez sevdim (bu da bana çok gibi geliyor), bir kez mutlu, bir kez
    mutsuz. Bana aşkın ne olduğunu öğreten mutsuz aşk oldu -o zaman değil, yıllar
    geçtikten sonra. Tarihler ve ayrıntılar -onları istediğin gibi doldur. Ama
    aşıktım ve uzun bir süre, yıllarca sevdim. İlk önceleri şımarıkçasına
    mutluydum, kendimden başka hiçbir şeyin varolmadığı inancının keyfiyle
    hoyrattım; ama çoğu zaman şaşılacak kadar, içim içimi kemirecek kadar
    mutsuzdum. Onu yeterince sevmedim mi? Sevdiğimi biliyorum -onun için
    geleceğimin yarısından vazgeçmiştim. O beni yeterince sevmedi mi? Sevdiğini
    biliyorum -benim için geçmişinin yarısından vazgeçmişti. Beraberce
    keşfettiğimiz denklemde yanlış olan nedir diye kendimizi yiyerek yıllarca yan
    yana yaşadık. Karşılıklı sevgi mutluluk sonucu vermedi, ama biz verdi diye
    ısrar ettik.

    Daha sonra aşk hakkında neye inandığıma karar verdim. Biz aşkı aktif
    bir güç olarak düşünüyoruz. Benim aşkım onu mutlu "ediyor"; onun aşkı beni
    mutlu "ediyor"; bunun neresi yanlış olabilir? Oysa yanlış; böyle bir denklem
    yapay bir kavramcı model akla getiriyor. Ona göre aşk herşeyi değiştiren,
    dolaşmış bir düğümü çözen, hokkabazın şapkasını mendillerle dolduran, havaya
    güvercinler uçuşturan bir peri değneğidir. Ama modelin kaynağı büyü değil,
    atom fiziğidir. Benim sevgim onu mutlu etmiyor, edemiyor; benim sevgim sadece
    ondaki mutlu olma yeteneğini ortaya çıkarıyor. Ve böylece her şey daha bir
    anlaşılır oluyor. Nasıl olur da ben onu mutlu edemem, nasıl olur da o beni
    mutlu edemez? Basit: beklediğimiz atomik tepki oluşmuyor, atom zerrelerini
    bombardıman etmek için kullandığınız ışın başka bir frekansta çalışıyor.

    Ama aşk bir atom bombası değildir, onun için daha sade bir kıyaslama
    yapalım. Ben bunları Michigan'daki bir arkadaşımın evinde yazıyorum. Amerikan
    teknolojisinin yarattığı, mutluluk makinesi dışında her türlü alet ve edevatın
    bulunduğu tipik bir Amerikan evi. Arkadaşım dün beni Detroit havaalanından
    arabayla getirdi. Evin kapısına yaklaşırken torpido gözüne uzanıp uzaktan
    kumanda aletini çıkardı; usta bir dokunuş ve garaj kapıları yukarı doğru
    sarıldı. İşte benim önerdiğim model: Eve geliyorsun -ya da geldiğini
    sanıyorsun- garajın önünde her zamanki büyünü kullanmayı deniyorsun. Hiçbir
    şey olmuyor. Önce şaşkın, sonra endişeli, en sonunda kızgın bir inanamazlıkla,
    arabanın motoru çalışırken kapının önünde duruyorsun; orada haftalarca,
    aylarca, yıllarca, kapıların açılmasını bekliyorsun. Ama yanlış arabadasın,
    yanlış kapı önündesin, yanlış evin dışındasın. Sorunlardan biri de şudur;
    yürek yürek biçiminde değildir.

    Julian Barnes




  • Nasılsa gidiyorsun
    Biliyorum git…
    Ama ardında ağlayan bir çift göz, paramparça bir yürek
    Ve yıkılmış bir dağ görmek istemiyorsan
    Çek silahını-daya sırtıma!
    Titrersem namerdim…
    Sen vurdun da ben ölmedim mi?
  • iki kelebek bir fake ve kural dışı imza ama güzel yazılar

    bunlar çelişki mi yoksa hayatın bana oynadığı bir oyun mu
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Sevdiğim kız bana ablam dedi
    12 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.