hayatım şiir olmuş zaten şiirleri okudum hepsi çok güzel,iyi konu olmuş bu da imzama bakarsan hayatımın şiir olduğunu anlarsın
Bazı şeyler için İyi olmak yetmiyormuş! Sevilmek için, aşk için. İyi olmak yetmiyormuş! :::... ...::: Aşk sevmek değil yalan, yalan dolan her şey, yalan, yalan dolan :::..
güzelmiş..
Yüreğime kör düğümler atıldı, Çözemedim, çözülmüyor Sultanım, Yıllar yılı kaderimin hükmünü, Bozamadım, bozulmuyor Sultanım.
Yollarıma tuzak konmuş bir kere, Güvenim yok haftalara günlere, Zamanın tesbihi saçıldı yere, Dizemedim dizilmiyor Sultanım.
Bu bendeki çölün suya çağrısı, Fecir vakti yıldızların ağrısı, Bu diyarlar güzel ama doğrusu, Gezemedim, gezilmiyor Sultanım.
Barış umdum şu yılların kaçından, Kan döküldü bulutların saçından. Gök mâviyi, gün ışığı içinden, Süzemedim, süzülmüyor Sultanım.
Sana dert dökmeye yetmiyor bir gün. Kâğıt bile mısralardan tedirgin. Vakit gece, kalem hasta, göz yorgun, Yazamadım, yazılmıyor Sultanım
Unutmak kolay mı? deme Unutursun Mihriban'ım Oğlun kızın olsun hele Unutursun Mihriban'ım
Zaman erir kelep kelep Meyva dalında kalmaz hep Unutturur bir çok sebep Unutursun Mihriban'ım
Yıllar sineye yaslanır Hatıraların paslanır Bu deli gönlün uslanır Unutursun Mihriban'ım
Süt emerdin gündüz gece Unuttun ya büyüyünce Ha işte tıpkı öylece Unutursun Mihriban'ım
Gün geçer azalır sevgi Değişir her şeyin rengi Bugün değil yarın belki Unutursun Mihriban'ım
Düzen böyle bu gemide Eskiler yiter yenide Beni değil, sen seni de Unutursun Mihriban'ım
Sana bu mektubu bir gece yarısında yazıyorum Azatlığın zirvesinde sohbete dalmış yıldızlar Zühre bir aşkı tutturmuş Bâbil’ de kalan Zavallı dünya habersiz, zavallı dünya sağır Bir Hârût’la Marut bir de ben dinliyorum Derken kayıp gidiyor yıldızlardan birisi Bir intikam fişeği gibi saplanıyor karanlığın karnına Senin namına yıldızları kıskanıyorum. Kim bilir kaç ışık yılı uzakta Öfkeyle kollarını çeviriyor yalancı fecir İmanım gibi biliyorum vakit asılmak vaktidir Ve taksim gazinolarında trahomlu şairler Mısra arıyorlar masaların altında Kanını içiyorlar bilmeden “Cennet atları” nın Ben yurdumun en sert tütününden bir sigara sarıyorum Dumanı ciğerlerime değil iliklerime çekiyorum Ne kadar ürkek ceylan varsa Asya çöllerinde Domaniç yaylasında ne kadar dizginsiz at Başlıyorlar koşmaya kılcal damarlarımda Sıcak solukları yalarken alnımı Toynaklarını hissediyorum alyuvarlarımda.
Sana bu mektubu evimin balkonunda yazıyorum Sağ elimi koyuyorum tam yüreğimin üstüne Çankaya yokuşunda söylediğimiz marşı duyuyorum Ulu kayalar parçalanıyor beynimin bir yerinde Bir yerinde demirden dağlar eriyor Atlas yelkenli gemileri unutmuş birkaç levent Viski kokulu bulvarlarda yavaş yavaş ölüyor İstediğin o seccadeyi hemen gönderiyorum Üstünde Kabe resmi ve anamın duaları var Ve bildiğin sebeplerden ben gelemiyorum. Yine biliyorsun ki , Sevmedim ülküden başkasını Başı dumanlı dağları, dolunayı, ufukları Bir de Çankaya yokuşunda rüzgara tutulmuş saçlarını Önce Allah, sonra genlerim şahit. Sevgimi üç bin yıl sonra doğacak torunuma yolluyorum Trahomlu şairler doğruluyorlar masaların altından Elleri fahişelerin karanlık saçlarında Benim kalemimden kan değil süt damlıyor Geceler boyu böyle geleceği emziriyorum Kahrolayım sevmedim ülküden başkasını Bir de seni çok seviyorum
her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla uçak örneğin uçurtma mesela altına konulabilir bir ayağı ötekinden kısa olduğu için sallanan bir masanın veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.
bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında güzelliğine benzetme bulmak zor sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim anlarım bitkiden filan ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
sen bana ışık ver yeter bende filiz çok köklerim içimde gizlidir gelen giden açan soran bere budak yok bir şiir istersin “içinde benzetmeler olan” kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok
uzun bir yoldan gelen tedariksiz katıksız bir yolcuyum yaralı yarasız sevdalardan geçtim koynumda bir beyaz kağıt boşluğu her şeyi anlattım olan olmayan acıtan sancıtan bilsem ki sana varmak içindi bütün mola sancıları bütün stabilize arkadaşlıklar daha hızlı koşardım severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine
sana bakmak suya bakmaktır sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır
sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır ne yazsam olmuyor çünkü bilenler hatırlar hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar bahçıvanlar değil tüccarlardır sen öyle göz sen öyle toprak ve güneş ortaklığı sen teninde cennet kayganlığı iken sana şiir yazmak ahmaklıktır
bir tek söz kalır dişlerimin arasından ben sana gülüm derim gülün ömrü uzamaya başlar
verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim ben sana gülüm derim gül sana benzediği için ölümsüz yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz
sana bakmak bir beyaz kağıda bakmaktır her şey olmaya hazır sana bakmak suya bakmaktır gördüğün suretten utanmak sana bakmak bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır sana bakmak allah’a inanmaktır''
Ne zaman sen gelsen aklıma, Kaldıramayacağım bir ağırlık Çöküyor yapraklarıma. Umutlara taş basıyor yokluğun, Kar düşüyor Henüz tomurcuk umutlarıma...
BEKLEYENLER İÇİN Sen, gelinceye kadar; Pencerem kapalı duracak, Rüzgâr gelmesin diye.
Artık, perdeleri açmayacağım Gün ışığı girmesin diye.
Sonra, kahrolacağım. Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta...
Ve günlerce, gecelerce haykıracağım Nerdesin diye...
Ümit Yaşar Oğuzcan
Şehir,üşütüyor yokluğunda... Kalbimde yanan aşkın olmasa İnan,donardım uzaklığında...
DENİZ
"Beyaz Güller Hastanesi'nde yaşamın elini ilk kez tuttuğun zaman Tanrı oyuncaklarını yüzünde unuttu senin ve mavi bir uçurum ekledi gözlerine günü gelince düşmem için"
bu dizeleri yazmıştım 8.30 vapurunda unuttuğun anı defterine sana geri vermeden önce
ama neylersin sevgili Deniz tüylerini fırtınanın döktüğü bir martı gibi herkese yakışmıyor aşk ve gözlerine gitmiyor artık bindiğim hiçbir vapur hay allah
Akgün AKOVA
Önü kapalı çarşı, Arkası mısır çarşısı CEMAL SÜREYA
Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü Bak bu sensin çocuğum enine boyuna Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki Sabahlara kadar koynumda yatmışsın Bak bende yalan yok vallahi billahi Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur ...... CEMAL SÜREYA