Film çekme olayına giriyoruz. Belki bu yüzüncü kez kafamızdan geçirdiğimiz ve hatta bazen durup dururken aklımıza gelip heyecanlandığımız bir olay bizim için. Bir çok kez bunun geyiğini yaptık arkadaşlarımızla.. Bir sürü kısa kısa fikirler oluşturduk. Sonra hepsini ertesi gün unuttuk ya da hikayeyi ilerletmeye çalışıp tıkandık. Onu bunu bilmem ama filme başlamadan önce kesinlikle ve kesinlikle bir hikayen olmak zorunda!!!
Nerden nasıl bulacağın konusunda fikrin yoksa. Film çekmek için bir senaryo nasıl yazacağını bilmiyorsan endişelenme. Bu bölümde seni bir takım şeyler yapmaya başlatacak kadar bilgi ve motivasyon var!
Hikaye lazım..
BİR TELEFON
Ne alaka mı? Ne demek ne alaka? Filmini kendi kendine tek başına çekmeyi düşünmüyorsan büyük ihtimalle bir telefona ihtiyacın olacak.
Film çekme işine girerken her zaman düşündüğünden daha çok insana ihtiyacın olacak. Tamam belki sen sadece yakın çevrendeki arkadaşlarınla olayı bitirmek istiyorsun. Belki gözün yükseklerde değil. Ama film çekme olayının nerden baksan bir kaç gününü alacak bir olay olduğunu unutma (bu da en kötü ihtimalle). Bir kaç gün boyunca bir grup olarak buluşmak ve bir proje gerçekleştirmek uzun uzun telefon görüşmeleri gerektirir. Bir çok buluşma gerektirir ” Abi nerde kaldınız hadi başlayamadı sizin yüzünüzden” demeyi gerektirir.
Telefon lazım size..
BİR BİLGİSAYAR
İyi de biz bu yazıyı kolay yoldan film çekmeyi anlatıyor diye okuyorduk sen şimdi bize alakasız bilgisayar falan demeye başladın diyorsanız haklısınız. Ama ilerde bir senaryo yazmak gerekecek değil mi? O senaryoyu elimizle mi yazacağız? Bir bilgisayarımız olsun…
Hem filmimizi çekip bitirdikten sonra o bilgisayara zaten muhtacız. Niye mi? Montaj yapacağız da ondan.
Nasıl bir bilgisayar lazım bize? Senaryoyu yazmak için herhangi bir bilgisayar yeter Ama montaj yapmak için biraz iyi birşeylerimiz olsa iyi olur elimizde. Onu daha sonra montajla ilgili kısımda detaylı anlatırım.
İKNA KABİLİYETİ VE YÜZSÜZLÜK
Bu iki şey olmak zorunda kesinlikle! Bir film çekmek demek, yine dediğim gibi bir çok kişi ile kontak kurmak ve belki de daha önce tanışmadığınız kişilerden yardım istemek demek. Mesela filminin bir sahnesini bir süper markette çekiyorsun. Süper market sahibini ikna etmek gerek. Ona projeni çok güzel bir dille anlatabilmek gerek! Metroda çekim yapmak için özel izin gerek. Telefonunu kullanıp gerekli yerlere ulaşmak ve ikna kabiliyetini kullanarak da izin alman gerek. Unutmayın istemezseniz kimse size birşey vermez.
İyi de yüzsüzlük niye gerek. Aslında iki şey için. Birincisi eğer ikna etmeye çalıştığınız kişi kolayca ikna oluyorsa belki ondan bir ikinci şey daha istemenizi kolaylaştırır. Mesela markette çekim yapmaya izin aldıysanız belki bir de sponsorluk isteyebilirsiniz. Ya da bir miktar yiyecek birşeyler. İkinci olarak da eğer ikna etmek istediğiniz kişi asla ikna olmuyorsa ve kabul etmiyorsa yine yüzsüzlüğümüzü kullanıp her şeye rağmen mekana gidip çekim yapabilmek için!!!
Sadece mekan çekimlerini aranje etmek için değil. İlerde bahsedeceğim bir takım teknik ekipmanı da temin edebilmek için ikna kabiliyetiniz olmalı. İnsanlara yaratmak üzere olduğunuz projenin ne kadar harika olacağını ne kadar çok insanın izleyeceğini bir baş yapıt olacağını anlatabilmelisiniz Sizin herkesten farklı olduğunuzu ve neden bu projeye bu kadar çok inandığınızı ispatlamalısınız karşınızdaki kişiye. O zaman bir çok kapı açılacaktır. İnsanlar sana yardim etmek isteyecektir . Projene katkıda bulunmak isteyeceklerdir. Çünkü film çekme olayı nerden bakarsan bak herkesin içinde bir ukdedir. Bir yanından bu olaya dahil olduğunu hissetmek ister herkes. İnsanlara projenin içinde olduklarını hissetirmelisin!!
MOTİVASYON VE KARARLILIK
Motivasyon olmazsa bu işin içinden çıkamazsınız. Bu motivasyon sırf kendinize değil çevrenizdekilere de etkili olmalı. Çünkü film çekimi sırasında karşınıza inanılmaz sorunlar çıkacak. Ekibinizde belki kavgalar olacak. Belki aşırı yorgun düşeceksiniz. Motivasyonunuz sizi bu işin içinden çıkaracak tek şey! Herkesi peşinizden sürüklemek istiyorsanız ne kadar motive olduğunuzu göstermelisiniz! Kararlı olun!
Film projesinin başlangıç kısımları hep çok eğlencelidir. Çekimlere başlamadan önce çevrendeki herkes en iyi insanlardır.Herkes yardim edeceğini söyler ama çekimlere kadar bekle! İnsanlar zaman ayıramamaya başlarlar. “Abi bu iş bu kadar uzun sürer mi? Hava çok sıcakmış be bu havada çekim mi yapılır” demeye başladıklarında motivasyonunuzu onlara aşılamalısınız! Kararlılık tek silahınız!!
KENDİNE GÜVEN
Özgüvene sahip biri misin? Yani ilk defa yaptığın işte bile “ulan millet şimdi ne der, bu işin içinden çıkamazsam ne olur” diye düşünceler motivasyonunu düşürür mü? Kendine güvenmelisin! Karşında ikilemler olduğunda ikisinden birini seçip başın dik bir şekilde yolunda durmadan ilerlemelisin! Çevreden gelecek reaksiyonlara yine kendine güvenin sayesinde karşı koyabilirsin!
Ama kendine güvenin miktarı ve cinsi çok önemli! Kendine güven yavaş yavaş kendini beğenmişliğe dönüşürse ve çevrendekilere afra tafra yapmaya başlarsan filmin orda bitmiş demektir! En yakın arkadaşlar bile buna katlanamaz! Yönetmen olabilirsin ama oradaki kimse babanın oğlu değil! (Belki kardeşlerin de projededir onlara lafın geçebilir )
ORGANİZASYON
Organizasyon o kadar önemli ki!!! Ben pick-nick filmimi bu özelliğimizin eksikliği yüzünden bitiremedim. Organizasyon belki bir şeylere başlamanda birinci etken olmaz ama birşeyleri bitirebilmek için organizasyon şart!!
Neler girer organizasyonun içine? Hangi sahneyi ne zaman nerde çekeceğinden tut da kim nerde kaçta buluşacak! Çekimlerde yanımızda neler olmalı! Kameraların pilleri şarj oldu mu? Parasal olarak bugün ne kadar benzin yaktık! Kimin ne kadar parası gitti!!!
Organizasyonsuz film çöker! Kimse nereye gittiğini bilmek zorunda değil ama sen zorundasın! Sen bu işin başındaki adam olarak yönetmenliğin gereğini yapmalısın ve organizasyonu elinde tutmalısın!
Takviyelerin olmalı. Üşenmeden herşeyin notunu tutmalısın! “Allah abi 3lu priz evde kalmış! Uzatma kablomuz yok! Kameranın pili bitiyor ya! Kaset kalmadı! Abi, Ahmet niye gelmedi siz söylemediniz mi ona saat 3 te gelmesini!!!” Bunları yaşamak istemiyorsanız organizasyon!!!
BOL BOL BOŞ ZAMAN
Film çekme işi boş adam işi!! O kadar çok zaman alıyor ki o süreç içinde hiçbir önemli işin olmamalı! Film çekme olayını mümkünse tatil dönemlerine getirmelisin! Ama film çekim sürecinin öncesi de var. Yani senaryonun yazıldığı o dönem.. Senaryo yazmakta ne var ki..Bir varmış bir yokmuş diye başlıyorsun gerisi geliyor altı üstü bir kaç günlük iş diyorsan sana kötü haberlerim var…
Gerçekten seni mutlu eden bir senaryo ortaya çıkarmak için hele hele uzun metraj bir film düşünüyorsan aylarını vermelisin bu ise.
Her gün düzenli olarak yazmalısın. O gün birşey gelmese bile aklına yazma alışkanlığını korumalısın. Sırf bilgisayar başında geçirdiğin zaman değil. Arabada, otobüste, yolda, okulda evde her zaman aklının bir kısmında yeni film fikirlerini düşünmelisin! Zaman!! Bol zamana ihtiyacın var! Zamanın yoksa film işini ortaya çıkarman çok zora girer ya da filminin kalitesi çok düşük olur!
Unutma 3 şeyi aynı anda asla yakalayamazsın! Hız, Kalite ve Ucuzluk. Bu üçünün aynı anda sadece 2 sini elde edebilirsin ve 3. sünden fedakarlık etmek zorundasın..
YARATICILIK
Çoğu kişi bu konuyu unutuyor.. Film çekebilmek için yaratıcı olmak zorundasın. Bu güne kadar çekilmiş filmler ne kadar iyi ya da kötü olurlarsa olsunlar yaratıcı insanlar tarafından çekildiler!!! Sen yaratıcı mısın? Elbette öylesin! Bu yazıyı okuyorsun ya! Günümüzde film aleminde yaratıcılık maalesef kurallar ve kitaplarla kısıtlanmış durumda. İnsanlar yaratıcılıklarını kullanıp insanları etkilemektense kurallara bağlı kalıp hata payını en aza indirmeyi tercih ediyorlar! Sen öyle yapma! Yaratıcılığını sonuna kadar kullan ve ona güven! Bu seni diğerlerinden farklı yapacak! Kuralları bil ama yaratıcılığınla onları esnet ve genişlet! Kendi kurallarını yarat! Kendi tarzını yarat!
Yaratıcı ol!!! Ve bunu göstermekten çekinme! Belki yaratıcılığın sayesinde para bile kazanabilirsin hatta bu işi meslek haline bile getirebilirsin! Diğerleri böyle yapıyor…
FARK ETTİN Mİ?
Yukarıdaki listede kesinlikle ve kesinlikle bir akademik eğitim ya da daha önceden almış olman gereken bir bilgiye gerek olmadığını fark ettin mi? Film yapmak için bunun okuluna gitmen şart değil. Yukarıdaki özellikler sende yoksa film okulunun yapabileceği birşey de yok zaten. Teorik bilgileri kitaplardan okumak da hiçbir zaman işe yaramaz. Onları öğrenmek için yapman gereken kameranı alıp çekimlere başlamaktır. Hatalarınla öğren doğruları ve “eğitimim yok film olayını bilmiyorum” diye kendini durdurma! Olaya göbekten gir! Cesur ve kararlı ol! Gerisi kendiliğinden gelecektir!
“Senaryo”
SENARYO NASIL YAZILIR?
İLLA BIR SENARYO SART MI?
Bir hikaye bulmakla başlayalım..
Tamam biliyorum belki de direk kameranızı birşeylere doğrultup çekim yapmak istiyorsunuz ama neye? O öyle birşey olmalı ki sırf siz değil, izleteceğiniz diğer insanlar da onda birşeyler bulmalı..
Bir olay olmak zorunda mı? Hayır.. Belki sadece güzel görüntüler olabilir..
Neden pencereden dışarıyı çekmeyi denemiyoruz başlangıç olarak? Ya da çöpün yanında kendini yalayan kediyi.. Yolda yürüyen alışverişten dönen Teyze’yi. ya da kameranızı içeri çevirin..
Mutfakta yemek yapmakta olan annenizi kameraya alın.. Ya da ders çalışmakta olan kardeşinizi.
Yani demek istediğim İLLA DA BİR HİKAYEYE SAHİP OLMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ BİRŞEYLERE BAŞLAMAK İÇİN!!! SADECE KAMERANIZI ALIN VE ÇEKMEYE BAŞLAYIN. DAHA ÖĞRENİYORUZ.. ACELE YOK…
Çekimlerinizde varlığınızı gizlemeye çalışın. Çektiğiniz kişilerin kameraya bakmamasını sağlayın. Sizle de konuşmasınlar.. Unutmayın artık film çekiyoruz Bu alıştırmayı istediğiniz kadar yapın ve artık hikaye zamanı geldiğini düşündüğünüzde aşağıdaki yazıdan devam edin…
SENARYO YAZMAK İÇİN FİKİRLER
Bir hikaye oluşturmak..
Bu o kadar çok şeye bağlı ki.. Maalesef bir formülü yok.. Bir geyik muhabbetinden çıkabileceği gibi gördüğünüz bir rüyadan da esinlenebilirsiniz.. Ne bileYim okuduğunuz bir haberle dÜN duyduğunuz espriyi birleştirip onu da geçmişe uyarlayabilirsiniz. Birçok ufak parçayı birleştirerek oluşturabileceğiniz gibi bir anda hepsi birden de gelebilir aklınıza (bu biraz ender olur gerçi).
Ama önemli olan tıpkı çekim yapmakta olduğu gibi aklınızı açık tutmanız. O fikir geldiğinde ve kapınızı çaldığında uyanık olmalı ve onu görmelisiniz..
Ya da oturup bir hikaye yazmaya karar verdiğinizde “şimdiii.. hmm… bir hikayeye..” diye kalmak yerine “Ya ben en çok hangi yemeği severim? Peki en çok hangi hikayeyi severim? En son güldüğüm espri nasıl birşeydi?” diye herşeyi kurcalayarak oralardan malzeme çıkarmaya çalışmak en iyisidir..
Bir arkadaşınızın ya da kendinizin kişisel bir deneyiminden de yola çıkabilirsiniz. Başınıza gelen alakasız olayları düşünün.. Ya da tanıştığınız bir kişi.. O kişinin hepsi birden değil belki ama en azından bazı karakteristik özellikleri.. Bunlardan bir hikaye oluşturabilirsiniz!!
Mesela yanınızda bir not defteri bulundurarak herhangi bir yerde duyduğunuz ilginç bir diyaloğu not edebilirsiniz.. O diyaloğu devam ettirip farklı bir hikayeye ulaşmak da mümkün!
Ya da benim favorim başka bir taktik! Aile albümünüzden tesadüfi olarak 10 adet resim çıkarın. Tesadüfi olarak onları yan yana dizin ve şimdi karsınızdaki 10 resmi bir fotoroman olarak duşunun.. Bir resimden diğer resime nasıl geçti? Olaylar ne idi? Resimdeki kişilere yeni karakterler, isimler verin. Onlara diyaloglar verin. Konuşturun onları. diğer resime doğru uyacak bir hikaye uydurun!! Bakın nasıl işe yarayacağını göreceksiniz!
Ya da aklınızda ana bir fikir var.. Mesela bir konu biliyorsunuz ve o konu ile ilgili bir film çekmek istiyorsunuz.. Ama tam hikayeyi olusturamıyorsunuz.. Ana konu ne ise onu kağıdın ortasına yazın. Sonra onu yuvarlak içine alın ve o konu ile ilgili aklınıza gelen alakalı kelimeleri de etrafına yazın. onları da yuvarlak içine alın ve o kelimelerle de alakalı kelimeleri onların etraflarına yazın.. Bunu istediğiniz kadar devam ettirin.. En sonunda bir örümcek ağına benzer bir şemanız olacak. İçinde de istemediğiniz kadar fikir sizi bekliyor olacak. Onlardan sevdiklerinizi seçerek hikayenizi yönlendirebilirsiniz!!
Başka fikir mi istersiniz?
“Ya!” taktiğini öneririm.. “Ya yarın sabah kalktığımda kör olsaydım? Ve 8 tane kolum olduğunu fark etseydim.. Ve dünyanın son günü olsaydı!” yani uydurun. güzel ya da çirkin olmasına aldırmadan bunları arka arkaya yazın.. Beklenmedik kritik noktalar yaratmak için çok iyi bir taktik.
Ya da son olarak gidin kopya çekin… önceden izlediğiniz bir filmin konusunu işleyin ama bunu çok bariz yapmayın
YAZDIĞIN SENARYOYU TEST ET.
Artık hikaye çıkarmak size kalmış.. Yaratıcılığınızı istediğiniz kadar zorlayın ve insanların izlemekten keyif alacağı hikayeler geliştirin.. Sınırsız olun!
Ama şimdi oluşturduğunuz hikayeleri filtre etme zamanı…öyle ya.. Bir uzay istasyonunda geçen bir hikaye oluşturduysanız bunu inandırıcı bir şekilde çekme sansınız çok kısıtlı olabilir..
Yardımcı olması için size birkaç başlık altında yazayım filtre tekniklerini..
Hikayenize sorular sorun ve ondan sorduğunuz her soruya bir cevap isteyin?
Bu hikaye kim ile ilgili? Ne zaman? Nerde? Niye Neden??? nasıl?
Hikayenizin dalları budakları var mı? Hikaye bir yere gidiyor mu? Ekranda anlatılabilir mi? Yani bu hikayeyi sahnelere bölerek, mekanlara koyarak ve diyaloglarla birleştirerek en kolay ve kısa şekilde izleyenlere anlatmak mümkün mü?
Hikayede beklenmedik şeyler var mı? Süprizler? Yani izleyiciye “anaa.. bunu harbi beklemiyodum.. Şimdi ne olacak?” dedirtebilen bir hikaye mi? Ve bu süprizlerden çok var mı? (varsa harika!)
Hikayeniz çok mu kişisel? Yani o kadar kişisel ki aslında sizden başkasının anlaması zor.. ya da sizin hissedeceklerinizi hissetmemesi gibi bir durum söz konusu mu? Kimi toplumlara yada gruplara dokunan elementler var mı? Tabulara çok mu yüklenmiş bir hikaye? Aslında benim için sorun yok! Kafanıza göre takılın ama unutmayın Türkiye’de yaşıyoruz.. Filminizi izletmek istiyorsanız izleyecek insanların akıllarından geçenleri biraz tahmin edebilmelisiniz!!
Ve en önemli kısım…
Kendi kendinizi eleştirin.. nasıl mı? Hikayenizde zayıf noktalar bulun.. Hani omzunuzdaki kötü melek olun.. Hikaye’nin neden işe yaramayacağını, neden kimsenin hoşuna gitmeyeceğini açıklamaya çalışın kendinize.. (bunu yapması biliyorum çok zordur. Ama bunu kendiniz yapın.. Sakın bir arkadaşınızdan istemeyin. Çünkü arkadasınız ya bunu yapmayacaktır ya da yapınca size dokunacak ve arkadaşınızla aranız açılacaktır.. eğer bütün bu eleştirilere karşı gelebiliyorsanız bravo. Hikayeniz filtre işlemini geçmiştir. Bu hikayeden iyi film olur!!
Çok komplike gitmiyorum değil mi? Film çekme konusunda henüz zorlu terimler ve sıkıcıi kurallar vermış değilim umarım..
Yukarıdaki hikaye bulma ile ilgili fikirleri okuduğum bir çok yabancı senaryo yazımı ile ilgili kitaptan ve kendi deneyimlerimden derleyerek çıkardım. Bu iyiliğimi de unutmayın tamam kitapları çok sevmem ve size de tavsiye etmedim ama bu kısımı kullanmam gerektiğini düşündüm..
ÇEKEBİLECEĞİN SENARYOYU YAZ!!
Uçulmaması gereken Noktalar!!
Hikaye kısmını bitirirken artık son noktaya da değinmek istiyorum.. Belki arkadaş çevreniz çok geniş olabilir, belki maddi olarak çok varlıklı olabilirsiniz ama yazacağınız senaryoda bir takım noktaları atlarsanız o hikayeyi filme almak imkansız olabilir.. Hikayede çok karakter kullanmayın.. çok demekle ne kastediyorum? 4-5 kişi idealdir.. çekim yapılan mekanlarda çok uçmayın Mesela havaalanı, TBMM, falan gibi.. özel izin almadan çekim yapamayacağınız yerlere çok yaklaşmayın.. Parklar bahçeler, sokaklar ne güne duruyor?
Zaman olarak da dikkat edin.. Akşam çekimleri çok koymamaya çalışın niye mi? Çünkü akşamları karanlıktır.. Bu da ışıksız çekim demek.. eğer ışık konusunda kendinize güveniyorsanız amenna ama ışık konusunda ürkekseniz gündüz çekimlerini tavsiye ederim.. Ama güneş altında da durmayın aman!!
Sonracıma.. çekim takviminizi çok uzun tutmayın! Madem olaya çok amatör giriyoruz. Muhtemelen çekim ekibi bütünü ile arkadaşlardan olacak demektir. yani sınıf arkadasın ışıkçı olur, komşunun oğlu sesçi olur.. bütün bu insanların senin kadar filmle ilgilenmeleri ve bundan haz almalarını bekleme.. Senden daha çabuk bıkabilirler ve eve gitmek isteyebilirler. Hele onları 20 gün boyunca bir arada tutabileceğini de düşünme.. İnan bana takvimini ne kadar kısa tutarsan o kadar iyi! Tavsiyem Max 10 gündür.. Çünkü inan bana 10 günden sonra ne kadar istekli olursan ol insanin film deyince midesi bulanmaya başlıyor
Bir de mekanlara yine.. eğer Ankara’da oturuyorsan deniz kenarı sahnesi koyma filmine.. Ya da ” çok soğuktu kar yağıyordu” falan yazarsan hikayene kar yağmayabilir.. “fırtına yağmur” gibi şeylerden de uzak dur.. Filmini hava şartlarına bağlama..
Hah!! Bir de sakın filminde öyle sayfa sayfa diyalog kullanma.. Yani arkadaşlarına o kadar ezber yapma mecburiyeti verme.. Hem uzun diyaloglar etkili olmaktan ziyade filmlerde hep bunaltıcı olmuşlardır.. Git istediğin filme bak. 10 saniyeden uzun diyalog çok ender görürsün. Bir de diyalog ne kadar uzunsa ona yüklenen oyunculuk ve duygu daha çok olur o yüzden arkadaşların mükemmel oyuncular değillerse bundan kaçınmanı şiddetle tavsiye ederim.
Hele ne bileyim “kız ağlamaya başlar kamera gözden akan damlaya yaklaşır” gibi şeylerden uzak dur.. Çünkü bunlar gerçekten iyi oyunculuk isteyen şeylerdir. Yani mükemmel yapılmadıkları sürece izleyicide istediğin etkiyi bırakmayabilirler. Zaten arkadaş arasında çekilen bir filmde nasıl ağlatacaksınız birbirinizi? O sahneyi çekmek imkansız hocam Göze portakal kabuğu SIKIN! Bu bütün seti ağlatmaya yeter
Sonracıma.. Valla şu anda bu kadar aklıma geldi.. İlerde yazmaya devam ederim aklıma geldikçe bu konu ile ilgili..
Ama bunların hepsi zaten düz mantık. Yani dahi olmaya gerçekten gerek yok ama yine de buraya yazıyorum çünkü ben bu hataların hepsini daha önce yaptım… Siz yapmayın..
GERÇEKTEN OTURUP YAZMAYI NASIL BAŞARACAĞIZ
Bu kısım herkese göre değişir. Benim yaptığım şey kulağıma bir müzik takmak ve müzikle beraber kendimle konuşur tarzda aklıma o anda ne gelirse yazmak. Kim? Nerde? Niye? Şimdi ne olacak? Neden? Bu karakter bunu neden yapıyor? Hangi kameradan bunu en iyi gösterebilirim? Devamlı aklımda binlerce soru ile o anda parmaklarımdan ne dökülürse onları yazarım. Ve çoğu zaman o yazılara dönüp bakmam bile. Çünkü yazarken bütün o bilgiler aklıma işlenir ve ayrıca yazarken insan, düşüncelerinin hızını da kontrol altına almış olduğu için daha kontrollü bir yapı oluşturursun aklında.
Otur bilgisayarını aç ve durmadan yaz!!! Yaz!!
Ne tarz bir film yazıyorsan o tarz bir müzik tak!! Bırak o müzik seni o yönde istediği gibi yönlendirsin! Haydaa demeyin. Deneyin! Müzik eşliğinde yazdıkların çok daha anlam kazanacak herşey daha etkili olacak. Filmi izlediğinizi hissedeceksiniz. Müzikteki değişimler birden mod değiştirtecek belki de bir dönüm noktası bulacaksınız filmde. Karakterlere derinlik kazandıracaksınız. Bunu denemeden film yazma konusunda herşeyi denemiş sayılmazsınız!!!
Şimdilik bu kadar… İnanın! Kendinize güvenin. Beyninizi rahat bırakın. Bırakın o sizi istediği gibi sürüklesin. İnanın beyniniz sizden çok daha akıllı!
HANGİ PROGRAM EN İYİSİ?
Bu yazılarda film çekimi konusu bütünü ile bu işin acemilerine hatta konu ile hiçbir ilgisi olmayan kişilere yönelik yazılmıştır. O yüzden esasında çok önemli olan bir noktaya burada hiç değinilmedi. Senaryo şekli…
Senaryo yazımında standart bir format vardır. Karakterler ortaya yazılır. Diyalogları hemen altlarına yazılır ve genişlik az tutulur. Aksiyonlar ve diğer hareketler bütün satır boyunca yazılır. Tamam ne demek istediğimi anlamak zorunda değilsiniz elbette. Size eğer illa da profesyoneller gibi senaryo yazmak istiyorsanız çok büyük bir taktik vereyim. Sanırım oldukça az bilinen bir program bu “SOPHOCLES”. Bu programın trial versiyonunuwww.kkymn.com’dan indirebilirsiniz. Böylece çok kısa yoldan hızlı ve kaliteli bir formatta senaryo yazmayı başaracaksınız. Örnek olarak pick-nick filminin senaryosunun sekline bakmanızı tavsiye ediyorum.
Herkese kolay gelsin. Yaratıcılığız umarım sizi yüz üstü bırakmaz
GEREKLİ TEKNİK EKİPMAN NELERDİR?
KAMERA!
Kamera emri! Kamera film çekmek için ihtiyacın olan tek ve tek mecburi teknik ekipman! Onsuz maalesef ne kadar istekli ve yaratıcı olursan ol bir film çekmen imkansız. kameranı nasıl nerden temin edersin bilemiyorum. muhtemelen bir kameran hazırda var. ya da bir arkadasın sana ödünç verebilecek durumda ya da gidip kiralayacaksın orasını bilmiyorum ama kameran olana kadar hayallerini gerçekleştirmen çok zor.
İyi de nasıl bir kamera?
Bir çok çeşit kamera var gibi gelse de aslında hepsi birbirinin aynı bu aletlerin. hepsine bir kaset takıyorsun ve kırmızı düğmeye basıyorsun. Nereye doğrultursan orayı çekiyorlar. Ama farklılığı oluşturan şey kameraların görüntü kaliteleri. Unutmayın amacımız film görüntüsüne yaklaşmak!! gerçek sinemacılar bizim kullandığımız gibi video kameralar kullanmıyorlar. Onlar gerçek film kullanıyorlar. nasıl yani? bas baya gerçek film. Hani fotoğraf makinenin içine 36 lık film koyuyorsun ya. Aynı o filmi kullanıyorlar. Biz gidip 36 lık film alıyoruz, onla 36 tane fotoğraf çekiyoruz adamlar kameralarına o filmi takıp saniyede 24 kare çekiyorlar! artık düşünün o filmin maliyetini!
Biz VİDEO kameraler kullanıyoruz. Bu kameralar içlerine kaset alıyorlar film değil. ucuzlar ve kullanımları daha kolay. Ama işte kilit noktaya geliyorum bu kameraların görüntü kaliteleri gerçek film kamerasından çok daha kötü. O yüzden görüntü kalitesinde kameranızın iyi olması için elinizden geleni yapın.
video8 kameralar pek süper değiller ama daha iyisini bulamıyorsanız idare derler. eğer bir video8 kameranız varsa tamam demektir. sVHS kameralar de video8 kameralar ile aşağı yukarı aynı görüntü kalitesindeler. İkisini aynı kategoriye alabiliriz. Bu kameralar analog çekim yaparlar (analog ile dijital arasındaki farkı montaj sayfasında okuyabilirsiniz).
Bir üst mertebe olarak mini DV kameralara gelebiliriz. Bunlar dijital çekim yapan kameralardır. Görüntü kalitesi olarak kat be kat daha üstünlerdir video8 kameralara göre. Ses olarak da çok iyilerdir CD kalitesinde ses kaydı yapabilir bu kameralar. eğer elinizde bir dijital kamera varsa yaşadınız! Film olayına çok daha güçlü ve etkili girebiliriz! Gerçek filmcilerin yaptıklarına çok daha yakın sonuçlar çıkarabiliriz!! mini DV kameralar ve kullandıkları mini DV kasetler çok daha pahalılar normal kameralara göre ama bu ekstra fiyata fazlası ile değiyorlar..
Bir üst kategori olarak da 3CCD dijital kameraları örnek verebiliriz! Bunlar da dijital kamera ama bunların olayı daha da ayrı! Bu kameralar da mini DV kaset kullanıyorlar ama bu kameraların içinde renkleri ve şekilleri algılamak için 1 yerine 3 adet çip var (CCD), görüntü kalitesi mükemmele yakın sonuç veriyor bu kameraların. Şu anda kullandığım Canon XL1s kameram da 3CCD bir kameradır. eğer bu tarz bir kameraya yaklaşabiliyorsanız elinizden kaçırmayın! Filmi ne ile çektiğiniz çok önemli! Çünkü bir kere çektiğiniz zaman o filmi daha sonra mevcut halinden daha iyi bir görüntü kalitesine ulastırmak mümkün değil.. İlk yaptığınız çekimden sonra filmde yapacağınız her ayar aslında filmin netliğini düşürücü bir harekettir İlk çekimde en iyi performansı almak çok önemli o yüzden!
Daha üst kategoriler yok mu? Elbette var! Hatta aslında yolun daha başında sayılırız! Ama daha üst kategoriye ait kameralara yaklaşabiliyorsanız ve o tarz kameralarla uğraşabiliyorsanız o halde siz bu işin içinden birisiniz demektir. Bu yazıyı sizin için yazmıyorum. Amacım olaydan sıfır anlayanlara yardımcı olmak! O yüzden dediğim bu kamera tarzları hakkında bilgi sahibi olmak ve bunları birbirinden ayırabilmek bu aşamada yeterli!
Kameralarda arayacağın başka özellikler yok mu? Yani bir tek görüntü kalitesi mi? Aslında kameraların görüntü kaliteleri arttıkça ona bağlı olarak diğer özellikleri de artıyor. Satın alınan kameraların büyük bir çoğunluğu film çekmek amaçlı alınmıyor. Herkes önemli günleri çekmek aile bireylerini ölümsüzleştirmek ya da düğünlerde sünnetlerde kullanmak amaçlı alıyor kameraları. Yani esas amaçlanan şey mümkün olduğunca otomatik olmaları. Firmalar da ona göre dizayn ediyorlar kameraları. Yani full otomatik kameralar! Kullanıcının yapması garken tek şey kırmızı düğmeye basmak. Kamera fokus tan shutter speede herşeyi kendisi ayarlıyor. Ama film cekerken bize tam tersi lazım!!! Bizim ihtiyacımız mümkün oldukça manuel bir kamera! Yani bütün otomatik ayarları hakimiyetimiz altına alabileceğimiz bir kamera! Manuel fokus, manuel aperture, manuel shutter speed, manuel white balance.. Tamam belki bu dediklerimden hicbirşey anlamadınız ama inanın çok basit terimler. İlerde bunlar hakkında bilgi vereceğim. Hiç bir eksiğiniz kalmayacak. Sadece aklınızda bulunsun mümkün olduğunca MANUEL bir kamera bulmaya çalışın!
iyi de neden? Ne güzel kamera bizim için herseyi ayarlıyor. Niye biz onlarla uğrasalım ki? Diyorsunuz ama kendi istediğiniz gibi irisi fule açıp yeteri kadar zoom yaptığınızda, film görüntüsüne yakın görüntü almaya başladığınızda fikriniz değişecek! O yıllardır kullandığız kamerada ne marifetler gizli olduğunu görünce siz de şaşıracaksınız
3CCD TEKNOLOJİSİ NEDİR?
3CCD olayı günümüzde kameraların en yüksek görüntü kalitesine rahatlıkla ulaşmalarını sağlıyor! Kameraya giren ışığı 3 ana renge bölüp 3 ana rengi de farklı çiplere gönderen bu sistem Canon Xl1s, Sonny x-2000 gibi kameralarda mevcut. Mümkünse filminiz için 3CCD bir kamera temin etmeye çalışın! Kameranın fiyatının belki 2 kat artmasına sebep oluyor ama görüntü kaliteniz de onunla beraber artıyor. Bu en önemli nokta! Ulaşabileceğiniz en yüksek görüntü kalitesini yakalamaya çalışın!!
Canon Xl1s – 3CCD – mini DV kaset
Size en çok tavsiye edebileceğim kamera. Lens değiştirme opsiyonu sunan ve bu sayede gerçek 35 mm film kameralarının kullandığı lensleri kullanma sansı veren. Frame movie mode formatında çekimi sayesinde filmlook olayına bizi büyük bir adim yaklaştıran ve mini DV kaseti olup 3CCD teknolojisini kullanan yegane kamera. Canon Xl1s. Internetten yaptığım araştırmaya göre fiyatı 3200$ civarında. Ama elbette eski modeli olan Xl1′ i ikinci el bulmak ya da kiralamak bildiğim kadar ile mümkün. Ben projelerimi bu kamera ile gerçekleştiriyorum ve sonuç her seferinde beni fazlası ile memnun ediyor!!! Rakiplerinin aksine hacim olarak çok daha büyük ve ağırlık olarak da 3 kilogram civarında. Hatta taktiğiniz aksesuarlara göre ağırlığı daha da artabiliyor. Bunu bir dezavantaj görenler olduğu gibi sarsıntıyı engellemek adına bir avantaj görenler de var. Ne olursa olsun eğer kameran büyükse bunun psikolojik olarak hem sana hem de çalıştığın ekibe verdiği bir profesyonellik hissi var bu tartışılmaz.. bütün mini DV kameralar gibi bu kamerada da capture kartı olmaksızın direk bilgisayar bağlantısı ile mükemmel kalitede video transferi mümkün. Dijital kamera tercih etmeniz için çok önemli bir faktör.
Sony VX2000 – 3CCD – mini DV kaset
Günümüzde en çok tercih edilen ve her kategoride kullanılan kamera. 3CCD olup da bu kadar küçük olmayı başaran çok az kameradan biri. SONY VX2000 bir çok kısa filmcinin olduğu gibi rahatça insanların dikkatini çekmeden çekim yapabileceğin için belgesellerde de fazlası ile kullanılan bir kamera. mini DV kasete çekim yaptığı için tıpkı XL1s gibi çok yüksek görüntü kalitesi ve CD kalitesinde ses sunan bu kamera’nın tercih edilişinin esas sebebi ise fiyatı. Verdiği görüntü kalitesinin yüksekliğine rağmen fiyatı 2000$ olan bu kamera’yı ele geçirebiliyorsaniz kesinlikle tavsiye ederim. Lensi değiştirilemiyor ve Frame movie mode özelliği de yok bu bir miktar kısıtlayabilir yaratıcı filmcileri ama bildiğim kadarı ile bir çok kısa film yarışmasında ödül almış olan İlker Canikligil projelerinin bir çoğunda bu kameranın daha düşük versiyonu olan SONY VX1000′i kullanmıştı..
Canon GL2 – 3CCD – mini DV kaset
Daha oldukça yeni piyasaya çıkmış sayılan bir model. XL1s ile VX2000 arasında kalmış bir model. VX2000′nin sunmadığı Frame movie mode’u sunuyor ama buda da lens değiştirilebilirlik yok. Ama wide angle lens efektine ulaşmak için objektife mercek aparatlar takılabiliyor. Gerçi bu sanırım bütün kameralarda mümkün olan bir adaptasyon. fiyatı tıpkı VX2000 gibi 2000$ civarında. Ama sanırım bu kameranın ikinci elini bulmakta şimdilik biraz zorlanabilirsiniz. İçtenlikle tavsiye ederim. Bu kamera ile çekeceğiniz film “film” gibi olur. herkes keyifle izler!
Sony TRV950 – 3CCD – mini DV kaset
Yalan söylemeyeceğim bu kamera hakkında detaylı bilgim yok. Yine oldukça popüler olduğunu ve küçük boyutu ve yüksek görüntü kalitesi yüzünden tercih edildiğini biliyorum. 3CCD olması zaten onun iyi bir kamera olduğunun en büyük işareti. fiyatı yaptığım araştırmaya göre 1550$. sanırım mevcut en ucuz 3CCD kamera. Sony hala bunu üretiyor mu onu da bilemiyorum ama uzun süredir piyasada ve ikinci eli bulmak fazlası ile mümkün. Tavsiye ederim.
JVC DV2000U – mini DV kaset
oldukça lüks bir cihaz. görüntü kalitesi olarak 3CCD’ye yaklaşamasa da yüksek kapasite 1 tek CD’si de oldukça iyi performans veriyor. Ayrıca çok küçük bir kamera bir çok görsel efekti var ama elbette film çekmek için satın alınmayacak kadar pahalı. Kamera alırken özellikle film çekmek için kamera alırken sakın kameranın sahip olduğu görsel efektlerin çokluğuna ya da kaç X dijital zoom yaptığına falan bakarak karar vermeyin. O tarz özelliklerle hiçbir işimiz yok. İstemediğiniz kadar efekt ADOBE PREMIERE’ DE mevcut zaten. fiyatı 2100$
DIGITAL 8 KAMERALAR
Bu kameralar video8 ile mini DV dijital kameralar arasında kalmış bir ara kategori. Yani çekimi dijital yapıyor ve böylece kamerada yaptığınız çekimi doğrudan firewire ile bilgisayara aktarabiliyorsunuz ama kullandığı kaset yine video8 kadar büyük bir kaset ve görüntü kalitesi olarak da malesef mini DV kameralar gibi iyi netice vermiyor. İçinde tek CCD var. Listemde en üst sırada değil ama yine de işinizi görecek kadar iyi. Bu tarz kameraların fiyatları. 700-800$ civarında oluyor. Evet fiyat oldukça düştü ve hala dijitaliz…
Geri Kalan Kameralar (video8 – Hi8 – VHS)
Görüntü kalitesinin önemini ne kadar vurgulasam azdır. Bu konuda maalesef kolay ya da pratik yoldan yapabileceğimiz birşey yok. iyi kameraya sahip olmak çektiğiniz filmin izleyiciler tarafından algılanış biçimini etkileyecektir. Televizyonda kanallarını hızlı geçerken bir programın kalitesinin ne olduğunu sadece bir kaç saniyede algılayabiliyorsunuz. Sırf görüntüdeki kaliteye bakarak bunun bir film mi olduğunu, bir haber bülteni mi olduğunu, ya da bir dizi film mi olduğunu anlamak çok kolay çünkü bunca zaman izlediğimiz programlar görüntü kaliteleri ile beynimize kazınmış durumdalar. O yüzden film deyince insanin aklına iyi bir görüntü kalitesi kazanmış oluyor. Bunun altına inmemeye çalışın. Dijital kamera bulmak için elinizden geleni yapın.. Ama eğer elinizde video8 – Hi8 – sVHS kasetlere çekim yapan kameralar varsa yine de birşeyler çıkarmak mümkün. neticede ben boo – the- movie filmini çaresizlikten vide8 kamera ile çekmiştim. Yani film oluşur ama bittiğinde görüntüler sizi memnun etmeyecektir. Senaryonuz mükemmel olmalı ki aradaki farkı kapatın
MIKROFON
Film olayı görüntü ve sesin birleşimi ile oluşuyor. ama nedense film cekerken amatör arkadaşlar ses olayını çok hafife alıyorlar. Hatta Ses olayını bütünü ile boşluyorlar da diyebilirim. Ses çok önemli!!! Mümkünse kameranın üstünde mevcut olan mikrofonu kullanmamaya çalışın.. Daha profesyonel başarılı mikrofonlar öneriyorum. Bu konuda diyebileceğim tek şey
“Directional Balanced Mikrofon!!!”
Directional (yönlü) ne demek? Mikrofonu bir tabanca gibi düşünün. Ucunu nereye doğrultursanız oradan gelen sesi alacaktır. Bu işte directional mikrofonları marifetlidir. Diyalog çekimlerinde birebirdir. Doğrulttuğunuz oyuncunun sesini alırken etraftan gelen diğer alakasız sesleri minimuma indirir. Ben pick – nick filmimizi çekerken SENNHEISER K-6 model bir mikrofon kullandım etrafına da rüzgar sesini önleyici bir yünlü kılıf taktım. İnanılmaz neticeler aldım. Bir otoyolun yanında çekim yaptık. Kamyonlar minibüsler geçiyordu ve o gürültüye rağmen diyalogları tertemiz güçlü ve canlı bir şekilde aldı. Kameranızın üzerindeki mikrofon bunu yapamaz. Çünkü genelde o mikrofonlar geniş bir alandaki bütün sesi almak üzere dizayn edilmiş mikrofonlardır.
Ama sesi önemseyin. yaptığınız çekimlerde ses konusunda bir tek amacınız olsun “sesi tertemiz almak!!” ” diyalogları nem net almak!! Ve olması gerekenden başka bir sesi kaydetmemek!”"
Arka fon sesleri çok sorun yaratacak. Montajda ses atlamaları olacak!! Dert dert dert!
Bunun için ses çok önemli. görüntü kadar ses de izleyiciye profesyonel bir film izlediği hissini verir..
IŞIK
Işık konusu ile amatör düzeyde ben açıkçası çok uğraşmayı tavsiye etmiyorum bu konuda tavsiye edebileceğim birşey yok. sadece mevcut ışığı iyi değerlendirin diyorum. Konuyu ışık ve ses başlığı altında zaten ilerde okuyacaksınız..
diğer!
Kamera ayaklığı, filtreler, ışık ölçerler.. hiçbir projemde kullanmadım.. Tek kullandığım filtre natürel density ve polasizing filtresi. Biri güçlü güneş ışığı miktarını azaltıp çok daha duru ve net bir görüntü almanızı sağlıyor. Polasizing filtre de parlak yüzeylerden yansımayı azaltıyor. Bu ikisi dışında başka bir filtreye çok nadir ihtiyacınız olur. tavsiyem öyle iki renkli filtrelere falan para vermemeniz. bütün bunlar zaten post productionda bilgisayarın hüneri sayesinde kolayca yapılabiliyor..
Kamera ayaklığı kullanamadım ama arasıra ihtiyacım olmadı da değil. Her zaman elde çekim yapmayı tavsiye edemiyorum. çekim yaparken kamerayı oynatmaktan korkmayın.. ama kimi görsel efekt çekimlerinde kameranın hiç hareket etmemesi gerekiyor. O zaman kamera ayaklığı maalesef mecburi oluyor. Mesela Öcü dizisi serisinde kamera ayaklığı kullandım. Bir de diğer çektiğim komedi dizisinde Misli’nin aniden kıyafet değiştirmiş olması görüntüsünü o şekilde kamera ayaklığı yardımı ile yaptım. Bunlar dışında hiç kullanmadım..
Yani yukarıda söylediğim gibi iyi bir kamera ve iyi bir mikrofon dışında başka hiçbirşeye ihtiyaç yok…
IŞIK VE SES
IŞIK
Hmm.. Hiç sevmeyeceksiniz şimdiki konuyu ama IŞIK… Aman es geçmeyin bunu.. Size çok kolayca birşeyler anlatayım.. Filmciler hep derler “Işık çok önemli” evet ışık çok önemli katılıyorum ama ışık yüzünden de projenizi askıya almayın.. Sizi ışık durdurmasın.. Size yine kolay yoldan işin içinden nasıl çıkacağınızı anlatayım..
Mevcut ışıkları kullanın!! Mesela sokak lambaları, evde mevcut ampuller, avizeler, komodin üstü lambaları.. ya da gündüz vakti güneş ışığı! Bunlar zaten %80 size yetecektir.. önemli olan o anda hikayede anlatmak istediğin şeyin karanlıkta kalmaması ya da çok parlamaması.. VIDEO denen merak zaten ışık konusunda çok beceriksiz bir medya. yani aydınlık ışıkta pas parlak bir beyaz veriyor.. Loş ışıkta da karanlık bir karıncalı görüntü veriyor.. Bunu engelleyin.. Ortalama bir aydınlık tutturun her zaman.
Mesela evdeki mevcut ışığı kullanacaksanız yüksek wattli ampuller takın.. 60 ları sökün.. 100 lükleri takın..
Peki dış mekanda ışığı nasıl kontrol edeceğiz? Sert güneş ışığı altında nasıl numaralar gerek?
Yansıtıcı gerek.. Yani ışığı yansıtacak kartonlar gerek. Bunlar kameranın görmeyeceği şekilde oyuncuya alttan tutulur. tıpkı bir ayna gibi işlev görür. Ama aynadan daha yumuşak ışık verir.. sert güneş ışığı altında oluşan sert gölgeleri alttan ışık yansıtarak yumuşatır. Çünkü VIDEO zaten sert gölgeleri daha da sertleştirerek kaydettiği için yansıtıcı olayını güneş altında şiddetle tavsiye ederim.. Ama yansıtıcı yoksa o zaman siz de direk gölge altında çekin.. Gölge olunca yine sert gölgeler yok olur böylece oyuncunun nur yüzü daha rahat seçilir..
Ha! Kimi zaman belki yönetmen özellikle sert gölgeler isteyebilir.. O zaman zaten sorun yok
Bir de ışık olayında 3 nokta kuralı var.. Yani mesela bir adamı çekeceğiz.. O adama bir ana ışık verilir.. Bir de yumuşak ışık (ana ışığın oluşturduğu sert gölgeleri yumuşatmak için) bir de arka ışık verilir.. Bu arka ışık bir alemdir. Yani aslında kameranın karsısından gelir ışık. Ama tabi kameranın görmeyeceği bir yere konur. böylece çekimi yapılan oyuncunun etrafında bir kontur çizgisi oluşur.. pahalı TV dizilerinde ve filmlerde dikkat edin.. Bazen tek başına bir oyuncuyu çektikleri zaman bu ışığı kullanırlar. Hakikaten hoş bir etki yaratır görüntüde.. Ama arka ışık çok kuvvetli olmalı genelde.. Bunu niye anlattım.. Aklınızda bulunsun.. Ama uygulayamazsanız da dünyanın sonu değil.. Hala bir film çekme imkanınız var!! IŞIĞI KAFAYA TAKIP PROJELERİNİZİ ERTELEMEYİN!! FİLMİ IŞIK DURDURMASIN!!!
Bir de hemen en bunaltıcı ve bayıcı noktayı anlatayım ve ışık konusunu kapatalım..
Işık rengi.. Haydaaa… demeyin bir dinleyin..
Işıklar çeşit çeşittir.. Biz aslında gözümüzle çok dikkat edemeyiz buna çünkü müthiş beyinlerimiz bu farkı kendisi ayarlar ve biz hepsini aynı gibi görürüz ama VIDEO bunu yapamaz ve farklı ışık cinslerini farklı renklerde gösterir.. Mesela güneş ışığı mavi gibi durur VIDEO’DA.. Ama normal ev ışığı. Ampullerden gelen ışıklar daha çok turuncu gibidir.. Hele floresan ışık var ki o tam bir bela (ama kimi zaman da çok artistik efektler katmaya yardımcı oluyor) yeşil tonlarında bir görüntü verir..
Şimdi diyeceksiniz ki.. İyi de ben daha önce evde ve dışarda çekim yaptım ve hatta mutfakta da çekim yaptım (floresan) ama öyle bir fark fark etmedim..
Bunun sebepleri var.. Kameranızda otomatik white balance (beyaz dengesi) fonksiyonu vardır.. Bu ayar bu renk farkını kendisi algılayıp kendi meşrebince azaltır ama dikkatli bakarsanız yine de bu farkı görürsünüz.. Bunu bütünü ile ortadan kaldırmak çok önemli birşey.. (o kadar da önemli değil daha yeni yeni başlıyoruz film olayına.. Belki ikinci filminizde dikkat edersiniz buna
Bunu kaldırmak için kameranızda otomatik white balance (beyaz dengesi) dışında manuel (yani kendi ayarlayabileceğiniz) beyaz dengesi de olmalıdır.. Peki nasıl çalışır bu beyaz dengesi.. Kolay..
çekim yapacağınız yerdeki ışıkları acarsınız.. Sonra kameranın önüne beyaz bir kağıt parçası tutarsınız.. ve kameranın white balance (beyaz dengesi) tuşuna basarsınız.. Bunu yapmakla aslında kameraya “bak.. işte bu gördüğün kağıt beyaz.. Sen de kendi beyazını buna göre ayarla” demiş olursun. Kamera 1-2 saniyede ayarını yapar.. Şimdi ertesi gün dışarda çekim yapacağınız zaman.. Yine aynı şekilde kameranın önüne beyaz kağıdı tutarsınız. Yine basarsınız white balance düğmesine.. Bu sefer de kendini dışarıdaki ışığa göre ayarlar.. Sonra izlediğinizde iç mekan çekimi ile diş mekan çekiminde bir ton ve renk atlaması göremezsiniz.. Profesyoneller böyle yapıyor.. Hatta onlar abartıp bir de ışık şiddetine göre aperture, shutter speed (ne?) ayarlıyorlar ama biz niye girelim ki onlara.. Bu da gayet yeterli şimdilik..
Işık konusunu duydunuz. kavradınız.. güzel.. Şimdi unutabilirsiniz.. Başa bela çünkü
SES
Ses konusu çok önemli. Filmi film yapan iki ana elementten biri ses.. tıpkı görüntü kadar önemli ve teknik olarak da dikkat isteyen bir iş.
Ses konusunda iyi olup olmadığınızı anlamanın bir yolu var.. Oyuncunuzun dediği anlaşılıyor mu?
En basit yoldan sesin başarılı olup olmadığı buradan anlaşılabilir. Diyaloglar net bir şekilde seçilebiliyor mu? eğer kameranın kendi mikrofonunu kullanıyorsanız işte size birkaç madde.
1. Oyuncu kameraya yakın olmalı.
2. İçinde bulunduğunuz çevre diğer seslerden arınmış olmalı yani sessiz olmalı!
3. Ortamda rüzgar varsa bu kesinlikle mikrofona direk olarak gelmemeli. Semsiye kullanın iyi olabilir
4. çekim esnasında sesin kalitesi kulaklık takılarak dinlenmeli!!! Gerçi bu her çeşit mikrofonla yapılan ses kayıtlarında geçerli! Sesi çekim esnasında kulaklık takarak dinleyin!!!
Her ne kadar kameranızın kendine has mikrofonu varsa da bazı kameraların bunun yanında dışarıdan bir mikrofon girişi de oluyor. Bu durumda buraya uzun bir kablosu olan bir mikrofon bağlayarak bir takım sınırlamalardan kurtulabilirsiniz. Mesela artık kamera oyuncuya yakın olmaz zorunda kalmaz. Ve ayrıca ses hala kamerada kasete gittiği için görüntü ve ses bir arada kalmaya devam eder. Ama kameranızda böyle bir giriş yok ve siz hala dışarıdan bir mikrofon kullanmak istiyorsunuz. O halde kendi içinde ses kayıt özelliği olan bir cihaz bulmalısınız. Mesela bir walkman. artık bir çok walkmanin ses kayıt özelliği var, ya da bir MD player. CD kalitesinde ses kayıdı yapabiliyor. Kameradan çekim yaparken bir yandan da MD player ile sesi MD ye kaydedebilirsiniz. Sesler net olur ve kamera da sesten bağımsız istendiği gibi hareket edebilir. tabi bu durum sesi daha sonra montaj esnasında tekrar görüntü ile birleştirmeyi gerektirir, bunu yapmak için belli bir andaki ses ile görüntüyü spesifik olarak bilmelisiniz. Hani filmlerin kamera arkalarını izlediğimizde görürüz, bir tahta vardır. Hadi yönetmen “motor” dediğinde şak diye ses yapar kameranın önünde, sonra oyuncular oynamaya başlar. İşte bu aletin özelliği aslında daha sonradan montajda sesle görüntüyü üst üste getirmektir. Yıllarca hep düşündüm bunu niye her çekimin başında şaklatıyorlar diye. Cevabı keşfettiğimde çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Tabi ya!! Demiştim kendi kendime.. Sizin öyle bir tablanız olmasına gerek yok, Her çekimin başında kameranın net bir şekilde görebileceği şekilde ellerinizi bir kere güçlü bir şekilde çırpın. Bu, mikrofona bir ses gitmesini sağlayacaktır daha sonra montajda tam o sesin olduğu anı ellerin birleştiği anın üstüne getirirseniz.. İşte bütün ses ve görüntü birbirine klik diye oturacaktır. Kolay pratik..
Neyse sesle ilgili devam edelim..
Sesi daha nasıl iyileştirebiliriz? Arka fondaki gürültüleri çok önemseyerek. Seste devamlılık çok önemli. eğer bir çekimde arkadan uçak geçiyorsa, bir çekim sessizse, bir başka çekimde de bir arabanın sesi varsa bunlar montajlandığında izleyiciyi çok rahatsız eden ve hatta filmden soğutan ses atlamaları oluşacaktır.
Ya da yoğun trafik olan bir ortamda çekim yapıyorsunuz. Belki de şöyle düşünebilirsiniz (ya nasıl olsa trafik gürültüsü aşağı yukarı hep aynı sesler. Aşağı yukarı da aynı şiddette. Montajda ses atlaması pek fark edilmez…” İşte o zaman yanılıyorsun. böyle bir durumda dahi ses atlamaları yeterince fark edilir olacaktır. O halde ne yapmak lazım?
çekim yaptığınız gürültülü yerlerde mutlaka bir ekstra ses kayıdı daha yapın. Bu ses kayıdında uzun uzun ortamdaki gürültüyü kaydedin. bir nehir kenarı ise suyun akışını. bir yol kenarı ise ya da bir şehir merkezi ise bütün gürültüyü kaydedin. Daha sonra bu sesi montajda ses atlamalarını az fark edilir hale getirmek için kullanacağız. Her çekimde ortamda oyunculardan başka birşeyin sesi varsa bunu tekrarlayın. Filminizin kalitesini yükseltecek ve sizi büyük bir dertten kurtaracaktır!!
Filminizi çekerken ses konusunda başınız daha az ağrısın istiyorsanız bir de sesi bütünü ile baştan sona kesintisiz çekmeyi deneyebilirsiniz. Yani mesela sahneyi gürültülü bir yerde çektinizde diyaloglar son derece az duyulur… DUBLAJ!!! Hemen o sahnenin çekiminin ardından oyuncuları kameranın önüne oturtun ve az önce oynadıkları sahneyi bir de şimdi sadece ses olarak canlandırmalarını söyleyin. Etraftan gelen diğer gürültülerin az olması için elinizden geleni yapın ve bu çekimde hata olursa bütün çekime en baştan başlayın çünkü burada amaç tek parçalık uzun ve kesintisiz bir ses kaydı elde etmek. Daha sonra montajda bu ses kaydını montajlanmış görüntünün üstüne bindirdiğinizde sonuç hayal ettiğinizden daha iyi olacak. Net kesintisiz sesler. Arka fon sesinde atlamalar yok! “İyi de oyuncuların ağız hareketleri sese uymaz ki!” diyorsanız yanılıyorsunuz… Montajda zamanlamaları ayarlamak için fırsatınız olacak ve kelimelerin yüzde 90 ını sorunsuzca ağız hareketlerine uyduracaksınız…
ÇEKİM TEKNİKLERİ
Ya film çekme olayı gerçekten kolay. Kendimizi hiç kasmaya gerek yok..
Şimdi mesela bir film izleyin.. Mesela bir diyalog geçiyor filmde yani iki kişi konuşuyorlar. önce biri konuşuyor kamera onu gösteriyor.. Sonra diğeri konuşuyor kamera ötekini gösteriyor. Sonra bunlar konuşmaya devam ediyorlar kamera ikisini gösteriyor.. Sonra biri mesela birşey işaret ediyor (camdan içeri bir uçak giriyor olsun) kamera uçağı gösteriyor.. Sonra patlamalar falan filan..
Bizim de mesela böyle bir sahnemiz var.. yani iki kişi konuşucak..
Bunu nasıl çekelim?
Bunu çekmenin bir kolay yolu var bir de biraz daha profesyonellere göre yolu var..
Gelin ben size kolayı anlatayım.
Oyuncular hazır.. Işık yeterli.. Sessizlik.. Kamera Ali’ye donuk (Ali kim mi? Oyuncu..) Motor!!!
Ali: Hoca haber?
Yönetmen: Kes!!
Kamera Ahmet’e döner..
Yönetmen: Motor!!
Ahmet: İyidir ya napalım? Yuvarlanıyoruz..
Yönetmen: Kes!! Ahmet yanlış söyledin. Yuvarlanıp gidiyoruz diyecektin..
Kameraman: Yönetmenim başa sarıyım mı kaseti? Ahmet’in konuştuğu yere..
Aman ha!! Sakın öyle şeyler yok. Hata yaptıysanız da önemli değil. Kaseti başa sarmak yok!! Bu bir çok hataya sebep verir.. Mesela kasette üst üste çekim yapmak kaseti yıpratabilir. Ayrıca tam düzgün sarmazsanız doğru çekimin üstüne kayıt yapamayabilirsiniz. O yüzden kamera devam…
Yönetmen: çekim 2! Motor!!!
Ahmet: İyidir ya ne yapalım yuvarlanıp gidiyoruz..
Yönetmen: kes!! Ok! Kamera açısı değişsin. İkisini birden alalım..
Kamera açısı değişir. İkisi birden alınır.
Yönetmen: Motor!!
Ali: Var mısın gel senle ördek avlamaya gidelim!!
Ahmet: Ama yılbaşı değil ki? Ördeği ne yapıcaz?
Efendim bu böyle devam eder.. Başarısız çekimler daha sonra montajda atılır (daha montaja gelmedik sabırlı olunuz o kısmı da anlatacağım) ve elimizde Ali ile Ahmet’in diyaloğu kalır.. Ve bunu kolayca çektik bitti gitti işte.. Ama şimdi bir sorun var..
Mesela Ali’nin “Hoca haber” dediği yer var ya? Hani ilk çekimden bahsediyorum.. çekimden sonra yönetmen fikir değiştirdi.. Ali’nin “hoca haber” dediği çekimde hem Ali’nin hem de Ahmet’in beraber olmasını istiyor…!!! Al bakalım!! nasıl yapıcan şimdi onu? öyle bir çekim yapmadık ki? Adamları bir daha mı çağıralım? Bir daha mı mekana gidelim? artık geçti.. elimizdeki neyse film o..
Ama gelin ben size bir de profesyonel taktikten bahsedeyim.. Bu biraz daha vaktinizi alır ama montajda inanılmaz özgür olursunuz. nasıl mı? diyalogları her kamera açısından full kaydederek!!
Yani bir diyalog belirleyin.. Mesela senaryoda “buradan şuraya” kadar diye kararlaştırın. Oyuncular o kısımdaki diyaloğu iyice özümsesinler ve ezberlesinler. Sonra kamerayı istediğiniz bir açıya ayarlayın.. Mesela iki oyuncuyu birden alacak şekilde ayarlayın.. Ve MOTOR!!
ALI: Abi ördek diyorum.. Ne yılbaşısından bahsediyorsun?
AHMET: Pardon ya benim aklım bir ara Tavuğa gitti..
YONETMEN: Ahmet!!! Abicim ne tavuğu! Aklın Hindiye gitti!!
KAMERAMAN: Kayıdı durdurayım mı?
YONETMEN: Hayır! Kayıdı kesme! Bu kısımları atarız montajda! Şimdi Pardon ya kısmından devam edelim..
AHMET: Pardon ya benim aklım hindiye gitti bir ara..
çekimlerde çok uzamadığı sürece çekim hatalarını durdurmayın.. Bunun size sağlayacağı teknik bir katkıolmayacak belki ama daha sonra çekim hatalarını izleyerek kopacaksınız
Tamam nerde kaldık? Şimdi mesela bu sahneyi çektiniz. Şimdi baştan!! Aynı diyalog. Bu sefer başka kamera açısı.. Mesela bu sefer Ahmet’e döner kamera ve çekim öyle yapılır.. Daha sonra Aliye döner sonra ne bileyim yönetmenin keyfine kalmış.. İstediği kamera açısını full diyalog çeker.. böylece montajda istediği her kamera açısına diyalogun her anında sahip olur..
Ama bunda da önemli bir nokta var! O da oyuncuların bir önceki sahnedeki hareketlerini zamanlama olarak aşağı yukarı aynı anlarda yapmaları ve diyaloglarını da aşağı yukarı aynı tutmaları. Tabi bunlarda mükemmel olmak zorunda değiller. Mesele çekimin birinde oyuncu elini cebine sokuyor. Diğerinde eli cebinde değil.. Bu bir sorun olabilir.. ama bunun dışında ne bileyim oyuncu elini diğer çekimde 2 saniye geç kaldırdı ilk çekimde 2 sn erken kaldırdı bundan bir sorun yok.. Montajda hepsi düzelir efendim..
DETAY ÇEKİMLER
Şimdi bu noktalara dikkat ederek çekim yapıyoruz.. Ama başka noktalar da var.. Onlara da değinelim.. Mesela detay çekimler..
Hani vardır ya.. Filmde izlersin.. Adam yolda yürürken birden canı yanar ayağını tutar.. İzleyici olarak iç güdüsel olarak direk adamın ayağını görmek istersin. “Ayak!!! Ayak gösterin bana! Ayağa ne oldu göreyim!!” diye içinden bir ses yükselir.. İste kameranın ayağı yakinen göstermesi ve orda ayağa saplanmış çiviyi göstermesi bir detay çekimdir. filminize detay çekim koyun bol.. Mesela iki kişi konuşuyor.. Bu kişilerin el hareketlerini. O sırada birşeyler içiyorlar mesela.. Masadan bardak alışlarını.. Mesela bir çekmece açıyorlar.. Çekmeceye elin gidisini ve açışını.. Biri ateş edecek. tetiğin çekilişini.. Ya da kadın intihar edecek.. damdan atlayacak.. Kadının gözlerine (aklından geçenlere) detay çekim yapın!! detay çekim filminize ruh katacak.. Detay katacak. gerçekçilik katacak. İzleyen kendini daha çok filmin içinde ve olaylara daha hakim hissedecek..
Detay çekimleri önemseyin.. Ufak gülümsemeler.. Yüz ifadeleri hep detay çekime uygun şeylerdir..
Dandik Video’dan
Klan Film Görüntüsü Almak İçin Taktikler!!
çekimlerde size tavsiye edeceğim bir takım taktiklere gelelim şimdi..
Bakın bunları uygularsanız yemin ediyorum çok fark edecek! Filminiz gerçek film gibi olacak..
Birincisi kamera hareketleri ile ilgili.. kameranızı çok sallamayın. ama mümkün olduğunca da elde çekim yapın.. (demesi kolay) bunu nasıl sağlayabilirsiniz? Kameranıza ağırlık bağlayın.. Dikkat ettiyseniz bütün o gerçek film kameraları tonlarca ağırlıktalar (lafın gelişi diyorum) ağırlıkları çok olunca sarsılmaları daha zor oluyor (atalet olayı fizikle ilgilenenler bilirler).
Kamerayı çekimlerde hızlı hareket ettirmeyin. öyle yürürken falan çekim yapmayı mecbur olmadıkça denemeyin.. En favori filmlerinize bir daha göz atin. gerçek filmlerde hızlı ve sarsıntılı kamera hareketi yoktur. Sizin filminizi de izleyenler filminizde sakin ve sarsıntısız görüntüler görünce bilinç altlarında pahalı bir prodüksiyon izliyormuş hissine kapılacaklar!!!
başka? Daha var elbette!
kameranızda “imale stabilization” (sarsıntı engelleyici) diye bir düğme var mi? onu iptal edin!!! Çünkü o aslında görüntüyü çekip büyütüp netliğini düşürmekten başka işe yaramıyor. İlerde filminizi izletirken en çok ihtiyacınız olacak şey netlik! Net!! Sarsıntıyı dediğim gibi ağırlık ekleyerek, fazla hareket etmeyerek yada ne bileyim duvara yaslanarak azaltabilirsiniz ama dijital icatlardan kaçının.. Image stabilisation yok!!!
ZOOM!!!! ASLAAAA!!!!!! ASLA ve ASLA ZOOM YAPMAYIN!!! oyuncuya zoom yapmak mı istiyorsunuz? Üşenmeyin!! Kaldırın kıçınızı ve oyuncunun yanına bizzat kendiniz gidin!! En favori filmlerinizi tekrar izleyin!! Hangisinde zoom görüyorsunuz? Zoom düğün ve nişan kameramanlarının davetlileri tek çekmek için kullandığı ucuz bir numaradır.. çekim sırasında sakın zoom tuşunu kullanmayın!! Bu sadece filmde amatör bir etki bırakacaktır!! Tekrar ediyorum NO ZOOM!!!
Ama sakın bunu yanlış anlamayın.. Yani kameranızın zoomunu en geri alın ve bütün çekimleri öyle yapın anlamına gelmiyor bu!! Dediğim çekim esnasında zoom yapmayın!! Yani çekimden önce zoom yapıp objeyi yaklaştırın uzaklaştırın keyfinize göre takılın ama record tuşuna bastıktan sonra zooma dokunmak yok!! Çünkü inanın bana bu ise yaramayacak ve izleyenler kendini düğün kasedi izliyor gibi hissedecekler!!! (ayrıca zoom görüntüdeki sarsıntıyı artırır. Zoom konusunda kendinizi iyice geliştirin. Ne kadar zoom o kadar çok sarsıntı!)
Gelelim yine kamera hareketlerine.. Kamerayı soldan sağa hızlıca döndürmeyin!! Unutmayın elinizdeki video kamera.. Görüntüye normal film kamerası gibi reaksiyon göstermiyor. Kamerayı soldan sağa doğru çevirmeye PAN denir (işte size bir terim ama bilmek zorunda değilsiniz)
Asla hızlı PAN yapmayın.. Hatta mümkünse hiç pan yapmayın!! Size başka bir alternatif sunayım.. Kamerayı çevireceğinize kamerayı yan ilerleterek çekeceğiniz diğer objenin yanına gelin.. Yani tıpkı zoomda olduğu gibi zoom yapmak yerine nasıl kendiniz gidiyorsanız objenin yanına.. PAN yapmak yerine de kamerayı yan ilerletin.. Anlatabildim mi? Yani yan yürüyün.. Ama kamerayı sağa sola çevirmeden.. Yine birçok favori filminize göz atacak olursanız bu bahsettiğim kamera hareketini yakalayacaksınız. PAN yok!!
gerçek bir sinema filmindeki görüntü ile normal bir el kamerasının görüntüsü elbette kalite olarak aynı olmaz. Bunu diyerek isin sonuna son noktayı koymak çok yanlış. Çünkü aslında film görüntüsü denen bu sihirli olayın sırrı kesinlikle kameranın görüntü kalitesinde saklı değil!!!
Kameran ne kadar dandik olursa olsun bazen sen bile bazı yaptığın çekimlerde tesadüfen “Ana bu görüntü çok harika olmuş. Resmen film gibi olmuş. Bunun üstüne müzik koysam direk film diye izletirim insanlara” dediğin oluyordur. İyi de bunun sırrı ne?
ARKAFON!!! Ya da başka bir şekilde tarif edeyim: DEPTH OF FIELD!!! Ya da Türkçe olarak söylemek gerekirse: NETLIK DERINLIGI!!! “nasıl yani?”
Açıklayayım..
Şimdi kamerada bazen yaptığımız çekimler bulanık olur.. Yani gider çekeriz birşeyler. Mesela uzaktan zoom çekeriz birinin suratına, görüntü busbulanık olur. Kamera bir türlü netleşemez.. Deli oluruz!!! Bunun sebebi nedir?
Çünkü kamera o anda başka bir derinliğe netlenmistir!! nasıl yani? Senin esas net görmek istediğin obje ya da insan mesela sadece 5 metre uzaklıktadır ama kamera mesela sadece 1 metre uzaklıktaki birşeye lensini netler. Bu yüzden o bir metre uzaktaki objeler net olurken 1 metreden daha uzak ya da daha yakın olan objeler bulanık olurlar.
“İyi de ne alakası var? Ben bazen mesela dışarda gündüz vakti çekim yapıyorum. İster 1 metre olsun ister 100 metre olsun herseyi nem net gösteriyor kamera. Senin dediğin gibi bulanıklık sorunu yasamıyorum!” diyorsanız zaten ben de o noktaya geliyorum…
Kameralar neden çok fazla ışık olan ortamlarda bu tarz bir sorun çıkarmazlar? Neden mesela güneş altında yapılan çekimlerde, ya da iyi ışıklandırılmış bir mekanda bütün objeleri net gösterirler? Bunun cevabi aperture!
“Haydaaa.. Aperture ne yaw? Abi ben iyice koptum artık..” diye düşünme kesinlikle.. Git aynaya bak!!! göz bebeğinin içindeki siyah yuvarlak kısımdan bahsediyorum. çok fazla ışık girince ne yapıyor? Küçülüyor!! Peki karanlık bir ortama girersen ne yapıyor? Büyüyor böylece gözünden içeri daha çok ışık girmesini sağlıyor.. Elindeki amatör kameran da aynı şeyi yapıyor!!
Sen ışık miktarı çok olan bir yere gidersen kameran aperture denen ve lense giren ışık miktarını ayarlayan kapısını kapatıyor (tabi full kapatmıyor sadece bir miktar kısıyor).
“Eeee? Sadede gel? Bu ışık muhabbeti ile film görüntüsü alma arasındaki bağlantı ne? Salak mısın sen bu yazıyı okutuyorsun bana?” dediğini duyar gibiyim.. Bilakis, salak olduğum konusunda yorum yapmiycam ama esas can alici noktaya geliyoruz!!!
Ne yap ne et!!! kameranın aperture ayarlarını kontrol altına al!! Yani kameranın otomatik aperture (iris de denir) ayarını full iptal et ve kendin manuel olarak bunun kontrolünü kendin yap!!
“Bunu yapınca ne olacak?” Sihirli birşey olacak!
Apertureyi full açman demek artık kamerandan içeri çok fazla ışık girecek demek… Bu da depth of field daralacak demek!!! İşte bütün olay bunda saklı!!!
Depth of field (yani netlik derinliği (yani kamerandan ne kadar uzak olan objelerin net görüneceği ayarı)) film kameralarında çok azdır!!!
“Abi ne diyosuuuuuuuunnnnnnn!!!! bi halt anlamadııımmmm!!! Delirecem!! Ne derinliği bu? Denize mi dalıyoruz?”
Hayır.. Bakın benim bu konuyu anlamam baya vaktimi aldı. Uzun zamanlar ben de denize mi dalıyoruz diye sordum kendime ama aslında olay şu:
eğer aperture’yi kısarsan kameran herseyi net göstermeye başlar. Işık miktarı azalır evet.. Ve hatta görüntüler biraz karanlık olmaya başlar ama hersey net olur!! Bunu istemiyoruz!!
“Abi şimdi kapatıyorum bu siteyi!! Net görüntü istemeyen bir adamın yazısını daha fazla okuyamam! Niye net olmasını istemiyoruz ki???” Çünkü!!!
gerçek filmlere gidip kendi gözlerinle bak!!! Adamlar o anda neyi göstermek istiyorlarsa onu netliyorlar ve geri kalan daha uzaktaki ve daha öndeki bütün herşey bulanık oluyor!! bütün baba sinema filmlerinde bu kural geçerli! Reklam filmleri de öyle! Profesyonel çalışmaların hepsine bak! Adamlar öyle açıyorlar ki apertureyi.. Oradan o kadar çok ışık giriyor ki!! Kamera mesela sadece 1 metre ile 1,5 metre arasında kalan mesafeyi netliyor. O alanın dışında kalan objeler bulanık oluyor. eğer o net alana bir oyuncu koyarsan işte o adam net görünecek!! Ve tıpkı sinema filmlerinde olduğu gibi diğer yerler bulanık!!
“Abi anladım galiba.. Yani sen diyorsun ki apertureyi açalım yani sonuna kadar ve hep öyle çekim yapalım.. “
Evet bunu söylüyorum.. Ama şimdi bir sorunumuz var..
“Yine mi?” Evet yine..
Apertureyi full acarsanız ve o şekilde zaten çok aydınlık olan bir yere gidip çekim yaparsanız o çekimi daha sonra izlediğinizde sadece beyazlık görürsünüz.. Çünkü o kadar çok ışık girer ki kameraya, aletin içindeki ışık algılayan çip (CCD) deliye döner ve sadece beyazlık kaydeder.. Bu bizim istediğimiz şey değil..
“O zaman ne yapalım?”
O zaman işte yeni bir terim öğrenmenin zamanı geldi.. SHUTTER SPEED…
Shutter speed neyi ayarlıyor? Shutter speed hani kameranın içindeki o CCD var ya.. Onun ne kadar hızlı göz kırpacağını ayarlıyor..
“Ne göz kırpması? Ne?”
Ya olay su.. kameranın yerine kendini koy.. Gözbebeğin sonuna kadar büyümüş ve güneşli bir havada seni çıkarmışlar sokağa geziyorsun. Gözlerin deli gibi acıyor. Sulanıyor niye? çok fazla ışık var!! Ne yaparsın? Gözlerini kırpmaya başlarsın.. Niye?
“Çünkü kırparak gözlerimi azıcık da olsun dinlendirmiş olurum.. ” Aferin!! İste bu!!
Gözlerimizi kırparız devamlı.
“Ama ben mesela full kapatırım gözümü hiç açmam.” diyorsanız orda hata yapıyorsunuz.. Kamera sizin gibi değil. O bunu yapamaz. Çünkü onun görevi devamlı önündekini görebilmek.. İste o yüzden o SHUTTER SPEED ayarını kullanıyor. Ve insan gözünün yapabileceğinden çok daha hızlı olarak kendini saniyede yüzlerce kez kapatıp açıyor.. böylece aperture full açık bile olsa o kendini kapatıp açtığı için devamlı üstüne düşln ışık miktarından daha az etkileniyor.
“Mesela kaç defa?” Kamerasına göre bu değişir ama standart bir kamerada 6 dan 10000′e kadar SHUTTER SPEED ayarı seçmek mümkündür. Yani saniyede 6 kere göz kırpıyor ya da saniyede 10 bin kere göz kırpıyor.. Ne kadar çok kırparsa ışıktan o kadar az etkileniyor. böylece APERTURE full açık bile olsa ve çok ışık olan güneşli bir mekanda bile olsa hala net, canlı ve iyi bir kalitede çekim yapabiliyor. Ve ayrıca DEPTH OF FIELD da gayet dar oluyor. tıpkı film kamerası gibi!!
Film çekerken en önemli şey DEPTH OF FIELD’ minimumda tutabilmek. böylece sadece çektiğiniz kişi net iken etrafını bulanık yapabilirsiniz ve izleyicinin psikolojik olarak “abi bu gerçek film gibi görünüyor harbi profesyonel olmuş” seklinde etkileyebilirsiniz.
Dediğim gibi bunu en azda tutmak için APERTURE’ Yİ açmanız gerekli ve ona göre de SHUTTER SPEEDDİ ayarlamanız gerek..
“İyi de nasıl ayarlayacağım?” Onu bilemiyorum. Kimi kameraların üstünde shutter speed diye bir düğme vardır oradan ayarlarsın. kimisinde menüsünden ayarlarsın. Kimisinde öyle bir ayar hiç yoktur full otomatik ayarlıyordur kamera kendisi.. Bu konuda yapmanız gereken kullanma kılavuzunuzu iyice bir kurcalamak..
“Peki tamam ayar yapmayı buldum.. Peki doğru ayarın ne olduğunu nasıl anlayacağım?”
Bunu yaparken gözlerinize güvenin.. kameranın küçük ekranından bakarak ayarlamayı yapabilirsiniz. Görüntünün çok parlak olmamasına dikkat edin. Biraz karanlık olması daha iyidir. Yeterki çok parlak olmasın.. İnsan gözü halen bilgisayarların bile ötesinde bir renk ayrıştırması yapabilmekte! Gözlerinize güvenin ve memnun kalana kadar SHUTTER SPEED ayarını yukarı aşağı oynayın.
MONTAJ
MONTAJA HAZIRLIK
Herhalde artık acayip bunaldınız ama zaten sonuna geldik..
Yukarda bahsettiğim noktaları atlamadan bir film çektiniz!! -5 kaset dolu çekimler yaptınız!!!
Amannnn!!!
Peki şimdi montaj vakti geldi! İstediğiniz sahneyi kolayca bulabilecek misiniz? İstediğiniz çekimi, görüntüyü pıt diye elinizle bulabilmeniz montaj zamanında çok çok önemli!!!
Bunu yapabilmeniz için bir kaç taktik var.. Ya çekimler sırasında çok düzenli olursunuz hatta aranızdan bir kişiyi sırf bu işle ilgilenmesi için görevlendirirsiniz! o kişi oturup bütün çekimler sırasında kasetlere hangi sahneler çekildi hangi sahnede kaçıncı çekimde başarılı oldunuz da kaç çekimde hata yapıldı. Ne bileyim hangi kamera açısı hangi sırada? Bu gibi bilgileri oturup bütün çekimler boyunca önündeki listeye doldurur.. İlerde montaj vakti geldiğinde kasetlerin içinde kaybolmazsınız..
Ama bir dakika!!!
Biz montajı dijital yapicazz? Ne?
Dijital nedir?
Analog nedir?
Haydaaa???
Bilgisayarlar dijitaldir.. Bunu biliyoruz (ama bu hala dijital nedir sorusunun cevabı değil).
Ve bilgisayarlar mükemmeldir!!! O halde dijital mükemmeldir!! (ama dijital ne hocam?)
Tamam dijital olayı aslında bilgisayarın kullandığı alfabedir.. Yani bizim alfabede 29 harf var.. Bilgisayarın alfabesinde 2 harf var.. 1(bir) ve 0 (sıfır)…
Şimdi düşünelim!! Alfabe ne işe yarar?
Bir bilgiyi aynen bir başka yere aktarmaya yarar!! eğer alfaben varsa mesela buradaki bilgileri diğer insanlara tıpa tıp aynen aktarabilirsin!!!
Ama analog alfabesizdir!! ya da bir çeşit sonsuz harfi olan bir alfabedir diyelim..
Dedi kodu gibi birşey. Analog şekilde aktarılan bilgi diğer kişiye tıpatıp aynı gelmez.. Aşağı yukarı aynı gelir.. Ve o kişi de bu aldığı bilgiyi başka bir yere aktaracak olsa onu daha da değiştirerek aktarır.. Analog şekilde bir bilgiyi bir yerden diğer yere birkaç kere aktarırsan o bilgi artık değişe değişe tanınmaz hale gelir!! Yani uzun lafın kısası analog olarak film montajlarsanız filminizin kalitesi düşer.. Ayrıca analog olarak film montajı yapan aletler çok pahalı aletler ve çoğu zaman da yetersiz aletler! Su anda artık günümüzde dijital olarak yani bir tek alfabe kullanarak hiç ama hiiiic veri kaybı olmadan nem net (kaç defa aktarırsan aktar!!) montaj yapmak çok kolay!!
Şu anda bu yazıyı yazdığım bilgisayarla sadece Internette gezmiyorum! Yayın kalitesinde film montajı yapabiliyorum!! Ve bu bilgisayar standart günümüzde satılan bir ev bilgisayarı!!! artık olay bu hale geldi ! O yüzden dijitaliz!!
Analog artık geride kaldı!!
Tamaaam.. Peki şimdi biz çekimleri yaptık.. Neye yaptık?
Video Kameraya.. Video=analog…
eğer dijital kameraya yaptıysanız o harika!!! O zaten direk görüntüyü dijital kaydetti.. Yani aldığı görüntüyü alfabeyi kullanarak 1100100100111010100101010101111011010001 şeklinde kasete yazdı.. artık o çekimler sonsuza kadar güvende! Onlar üstünde ne kadar aktarma yaparsan yap kaliten düşmeyecek ama analoglarla biraz işimiz var!!
eğer kameran video kamera ise önce çektiklerini dijitale çevirmek gerek.. Ben bundan önceki yıllarımı bunu yapmanın iyi bir yolunu arayarak geçirdim. Daha sonra ne yaparsam yapayım istediğimi alamadım ve dijital kamera aldım!! Oh!! Dünya varmış be!! Rahatladım!!
Ama yine de yanındayım!! Video kameran da yanında.. O halde bilgisayarında bir de capture kartın olmalı…
Capture kartı ne? Analog bilgileri alıyor (yani dedikoduları) direk alfabeye çeviriyor.. (0 ve 1 lere) artık o dedikodular deftere işlendi.. artık o defterde güvenlik altındalar! artık onlar analog değil DIJITAL!!!
Filmini dijitale çevirmen gerek yoksa bilgisayar filmini okuyamaz anlayamaz. O yüzden bilgisayarda o filmi montajlayamazsın.. O yüzden capture kartına ihtiyacın var işte. Kartı bilgisayarına takıyorsun.. kamerayı da karta takıyorsun.. Gerisini sana bırakıyorum. Çevrendekilere ve arkadaşlarına danışarak ya da kullanma kılavuzuna çalışarak filmini dijitize edebilirsin!!
Şimdiii!! Bir sorun var..
Film kasette durduğu gibi duran birşey değil..
Film aslında büyük bir olay!! Düşünecek olursak saniyede 25 resim gösteren büyük bir dosya.. hele yüksek görüntü kalitesi istiyorsan ki istemelisin bu da saniyede 25 tane yüksek kalite resim gösteren bir dosya demek..
eh baya büyük bir dosyadan bahsediyoruz demek ki..
büyük bir hard disk’in olmak zorunda.. Dijital kameralar ile yaptığın çekimleri bilgisayara aktardığında sadece 5 Dabilik çekim 1 GB tan fazla yer kaplıyor. Yani eğer 2 kasetlik görüntü atacaksan yani 3 saatlik görüntü sana 36 GB a patlayacak.. büyük hard disk şart!!
Tamam o konuda da derdin yoksa. Hard diskin kocamansa, ve filminde artık dijital şekilde bilgisayarının içinde ise artık onu kesip biçmeye başlayabiliriz!! Montaj zamanı!!!
Filmin farkı sonsuz.. Film inanılmaz bir çözünürlüğe sahip. Milyonlarca renk kaydedebiliyor. Kontrastı, tonları ve hepimizin aşık olduğu GRAIN’ ile film bambaşka bir dünya..
Ne kadar para harcarsan harca gerçek filmde çekim yapmadığın sürece o gerçek filmlooka ulaşamazsın! Ama… Yaklaşabilirsin
2 senedir dijital kamera ya da video8 kamera ile yapılan çekimleri gerçek film görüntüsüne yaklaştırmak için uğraşıyorum. İzlediğim filmleri analiz ediyorum. Bir kaç ana kilit nokta bulmaya çalışıyorum.. Ve sanırım bir kaç nokta bulmayı başardım..
Kilit Farklar Ne? Hangi Efektler?
FILMLOOK’a yaklaşmak için daha çekimleri yaparken iyi düşünmek gerek. Çekimlerini ona göre yapmak gerek. Her çekim daha sonradan montaj sırasında FILMLOOK’a yaklaştırılamayabilinir.
eğer o yazıyı okumadıysanız öncelikle onu okuyun. Çünkü bilgisayardan medet ummadan önce, kendi elinizdeki kameradan bir takım numaralar istemeniz gerekecek..
Çekimlerinizi doğru yaptığınıza inanıyorsanız az sonra bahsedeceğim efektleri de katınca kimilerini gerçekten kandırmayı başarabilirsin demektir!!
FILMDE kontrast vardır! Artı biraz da karanlık vardır.. Elbette bu hepsi için geçerli değil ama genelde filmlerde bu doğrudur. “BRIGHTNES & CONTRAST” efektine ihtiyacın olacak bunun için!!
Adobe premiere kullandığını varsayıyorum. eğer hiç bir program kullanmıyorsan ADOBE PREMIERE öğrenmeni şiddetle tavsiye ediyorum. Çok basit bir program. Kesinlikle uzmanı olmaya gerek yok.. Efektleri hiç zorlanmadan sürükleyip filmin içine bırakabiliyorsun sonra da istediğin efekt şiddetini ayarlayabiliyorsun..
CONTRAST %35-%40 (civarında)
BRIGHTNESS %-5-%-10 (civarında)
Evet yukarda gördüğün gibi filme BRIGHTNESS&CONTRAST efektini uygularsan FILMLOOK’a bir adim yaklaştık demektir..
“İyi de daha bu filme benzemedi ki…” Bir sonraki efekte gelelim..
Son dönem filmlerde dikkatinizi çekmiştir.. Renkler.. Matrix’te yeşil bir renk durumu hakim.. Minority Report’ta mavi ve çok soğuk renkler hakim.. artık filmlerde öyle çok renk yok.. Senin de renkleri aşağıya çekmen gerek!!!
TINT efektini kullanıcaz! Tine efektini filminin içine sürükle…
TINT %45-%65 (civarında)
“Hobaa. Filmden bütün rengi aldık.. Bu çok soluk oldu.. ” evet ama inan bun alişman en iyisi.. Çünkü dijital alemde ne kadar çok renk o kadar çok dert.. İzleyicinin profesyonel bir çalışma izlediğini düşünmesini istiyorsan renklerden ödün vermelisin.. Ben bayılıyorum efekte şahsen. İnanılmaz COBOL oluyor film bu şekilde..
Devam edeyim.. 3. Efektimiz!! En sihirlisi bu!!
NOISE!!! Noise filmdeki o GRAIN denen şeyi taklit edecek bizim için.. gerçek filmde kumlu bir görüntü vardır. Yani çok ince bir kum tabakası varmış gibi hafif pütür pütür bir hissi vardır.. Sen de ondan almalısın biraz
NOISE %5-%7 (civarında)
Ayrıca bu efekti uygularken efekt ayarlamasında “use colour noise” opsiyonunu iptal etmelisin.. Adobe kullanıyorsan anlamışsındır umarım. Bu çok önemli çünkü!!!
“Hala tam o FILMLOOK hissini alamıyorum filmimden..”
Çünkü daha bir efektimiz daha var.. Tartışmalara yol açabilecek bir efekt.. CLIP
“Neden tartışma açıyor?” Çünkü bu efekt filminin %40 lık bir kısmını senden alıyor.. Tam tamına %40, nerdeyse yarısı gibi bir miktar izleyici tarafından asla görünmüyor..
CLIP efekti filminize üstten ve alttan siyah bir bant çekmek için kullanılır..
“Niye böyle bir bant çekeyim ki?” Soruya soru ile cevap vereyim.. “En son ne zaman sinemada 4:3 oranında çekilmiş bir film izledin?”
Filmler WIDESCREEN çekilir! Yani genişlik genelde yüksekliğin yaklaşık 2 katı olur..
Senin de bu hissi vermen lazım.. Genizliği artık artıramazsın ama yüksekliği azaltarak o orana ulaşabilirsin. Ayrıca FILMLOOK olayına inanılmaz yaklaşırsın!
İşte bu!!
CLIPi üstten ve alttan %20 oranında uygularsan bu iş oldu demektir!!
Sorunların Giderilmesi
“Ben CLIP efektini uyguladım ve oyuncunun gözüne bant çektim.. Yani bant oyuncunun ya da ekranda görülmesini istediğim birşeyin üstünü kapattı!”
tamam panik yok!! TRANSFORM efekti ne güne duruyor?
TRANSFORM EFEKTINI CLIP efektinin bir ust layer’ina koyun.. Ve ayarlarından görüntünüzü yukarı aşağı istediğiniz gibi kaydırın.. İstediğiniz şey görünene kadar kaydırın. oldu bitti!!!
“E iyi de şimdi de alt tarafta görmek istedim şey kayboldu.. bantın altında kaldı!!!”
E o zaman üzgünüm.. Sen zaten 4:3 alemine göre bir çekim yapmışsın.. Bir dahaki sefer çekimini yaparken hayali çizgiler oluştur kafanda.. önemli öğeleri üste ve alta çok yaklaştırma.. Ama ufak sorunları gidermek için TRANSFORM efekti kullanılır..
Film Müziği
FİLM MÜZİĞİ
ya bu konu çok sakat. Çünkü bunun taktiği yok. müzik olayı hepimizin çok içinde olduğu bir olay. Tamam film konusunda amatörüz pek bir bilgisiz ama sanırım müzik konusunda herkesin söyleyecek birşeyleri vardır. Kimi müziği statü icabı dinler kimi keyif icabı. Kimi damardan sever kimi sanatsal takılır. kimi hepsini dinler kimi sadece bir türünü. Kimi yaşamını onun üstüne kurar felsefe edinir kimisi arabadaki radyodan dinler sadece..
Ama müzik konusu çok sakat. ben burada ne desem biri karşı çıkacak biri yanlış bulacak.
O yüzden ben film müziği yaparken bu doğrudur şu doğrudur demiycem. ben sadece kendi film müziklerimi nasıl yaptım onu anlatacağım. Ve bu denemelerim sırasında başımdan geçen olayları anlatacağım. Buyurun okuyun..
BOO THE MOVIE MÜZİĞİ
O film ilk göz ağrım. Hayatımda yapmadığım şeyleri denetti bana.. Buna bir oturuşta tam 60 dakikalık müzik çalmak da dahil..
BOO-THE-MOVIE filminin müziklerini ROLAND e-600 marka bir org ile yaptım. Uzun sesler ve piyano seslerinin versiyonlarını kullandım.
Müziği yaparken ilk başta montajı bitirdim. Montaj full bitene kadar müziğe başlamadım. Etraftan gördüğüm de buydu zaten. Bu büyük filmlerin kamera arkalarını izlerken hep öyle duydum. “Montaj bitmeden müziğe başlamadık.. Müziği 210 kişilik bir orkestra ile ucan balona binip çaldık” (bütçe bol ne de olsa). Bu duyduklarımdan yola çıkarak ben de filmi bitirdikten sonra müziğe başladım.
filmi televizyona bağladım. Sonra başlattım. Bir yandan orgumu bilgisayara bağladım. Televizyonda izlerken bir yandan da o anki görüntü ile interaktif akorlar, notalar çaldım. Bu herhalde yapılabilecek en amatör yöntem. Ama film zaten bir gerilim korku filmi idi o yüzden bu ise yaradı. Korku filmlerinde öyle düzenli güzel melodilere zaten ihtiyaç olmuyor. böyle yamuk yumuk çalsan da o gerilimi veriyor. Tabi filmi kalpten bilmek diyalogların giriş çıkısını olayların ne zaman gerilip sakinleştiğini bilmek çok önemli. Kimi zaman filmde görünürde bir atmosfer değişimi olmasa da yönetmen olarak sen izleyicide bir değişiklik istiyorsan bunu müzikle da yapabilirsin.
O yüzden film müziğini kim yapacaksa filmi iyi bilen biri olmalı bu kesin. Ya müzisyenin yanında oturacaksın ona öyle olsun böyle olsun diyeceksin ya da oturup kendin çalacaksın.. Ya da müzisyene filmi öyle bir anlatacaksın ki filmi o da senin kadar bilecek ve müziği full o yapacak. Orasını sen bilirsin. Ama dediğim gibi filmi iyi bilmeden anlamadan müziği yapmak yanlış olur.
Tamam.. Ben çaldım da çaldım. Film bitti.. Bilgisayarda da hayvan gibi büyük bir ses dosyası oluştu. Sonra bu dosyayı montaj sırasında filmle senkronize bir şekilde yerleştirdim. Film müziğim artık hazırdı. Org kullandım ve başka bir enstrümana gerek kalmadı.
Org (ya da klavye de deniyor daha COBOL oluyor) genelde 100lerce enstrüman sesini taklit edebildiği için bir çok enstrümana birden ulaşma sansın oluyor. genelde Türkiye’de gençlik gitar çalıyor. Gitaristiz milletçe.. Film müziği yaparken genelde gitara pek rastlanmaz ama özgür ve farklı bir film müziği pesindeysen kendini klavye bulucam diye kasmanın alemi yok. İmkanın neyse onunla takıl. Belki gerçekten farklı birşeyler çıkarırsın!
Film müziği konusunda kesin doğrular ve kalıplar yok. Varsa bile benim haberim yok
5-1 MUZIGI
Bu ikinci uzun metrajım.. Ayrıyetten ilk filmi çekerken yaşadığım teknik imkansızlıklar da yok artık. görüntü kalitesi daha iyi bilgisayarım daha iyi. böyle olunca müzik de daha iyi olsun istedim. Yani bu sefer film müziğini kesinlikle kendim yapmak istemedim. Çevremde acayip yetenekler var. Mesela Bora Ayracman zaten Boo-the-movie için bir beste yapmıştı (lakin filme koyma fırsatım olmamıştı çünkü bana çok geç ulaşmıştı) şimdi o hatayı yapmak istemedim. Bu sefer film bittikten sonra montaj da bitince filmi yazın sağlam birine oturup film müziği yapmasını isteyecektim ama yine olmadı. SABREDEMEDIM!!! Film çekimleri bittikten 1 hafta sonra montaj bitmişti!!! ve ben müzik için Türkiye’ye dönmeyi beklemektense direk Internet denen medeniyeti kullanarak film müziğimi hazır parçalardan yapmaya karar verdim.
BE5 EKSI B1R bütünü ile daha önce farklı yerlerde başka amaçlarla ya da başka filmler için kaydedilmiş müzikleri kullanarak oluşturuldu. Kazca paylaşım platformundan “movie” ” theme” “soundtrack” gibi anahtar kelimelerle aramalar yapıp bir çok müzik indirdim. çok alakasız parçalar da indiği oldu. Ama filme uyan bir iki parça bulmayı başardım.
Fakat müzik filmle interaktif olmalı.. Yani o anda filmde olan bitenleri yansıtmalı. Filmde bir trajedi durumu varsa oraya ritimli böyle lay lay lom bişey koyamazsın. Ya da biri bir anda silah çekiyorsa o anda müzikte defni bir ton değişimi ya da bir davul sesi ne bileyim bir sürü değişim olmalı. Parçalar çoktan kaydedilmiş.. Bu interaktifliği nasıl sağlayacağım?
Kesip biçerek tabi.. Kese biçe parçaları tanınmaz hale getirip. Filme koymaya karar verdiğim parçaları iyice analiz ettim. Tedirginlik veren kısımları aksiyon ve heyecan veren kısımları, ne bileyim rahatlatan kısımları falan iyice analiz edip öğrendim. Kafamda bir ses bankası oluşturdum (yok yani Süpermen muhabbeti yapıyorum yemeyin yalanlarımı) ve filmde o anki aksiyona göre parçaları yerleştirdim.
“Abi iyi güzel de sen onları koyunca filmde müzikte atlamalar olmadı mi?”
Olmaz olur mu. Deli gibi her geç bir atlama oldu. Ama adobe premiere programı müzikte büyük kontrol sağlıyor. fade tarzı geçişler kullanarak birinin sesini kısıp diğerinin sesini açarak geçiş hissini azalttım. Bu taktiği diyalog montajı esnasında da kullanmıştım.
Sonunda oldu da bitti maşallah. Film müziği başka filmlerin müziklerinden olmasına rağmen bu filmle interaktif olmayı başardı. Filmi izleyenler varsa müzik konusunda yine de bir takım atlamalar olduğunu görecekler. Ya da tam interaktif olmayan anlar yakalayabilecekler ama elbette başka bir filmin müziğini alıp bu filme uyarlamak zaten fazlası ile kasan bir süreç oldu benim için
BİR TAKIM NOKTALAR
Film müziği yaparken dikkat etmek gereken noktaları yazayım. Yani bunlar asla kesin ve kati kurallar değil. Her turlu esnetilip kırılabilir. Ama ben kendi projelerimde dikkat etmeye çalışıyorum bu kurallara. hiç biyerde yazıyor mu bilmiyorum ama iç güdüsel olarak zaten hepsi düz mantıktan ortaya çıkan şeyler.
-Filmlerinizde fon müziği olarak sözlü müzikten çok enstrümantal müzikler seçmeye gayret gösterin bunun sebebi diyalogların karışması..
Yani adamlar konuşuyor.. Bir mevzu var ortada pat diye sen fon müziği koyuyorsun. Hem de aynı dilde. İzleyici mahvolur. Parçadaki sözler aklini karıştırır. Aynı anda iki kişinin konuşmasından farkı kalmaz olayın. eğer söz varsa parçanda o sırada filmde oyuncular konuşuyor olmamalı! “Ha o zaman biri konuşmadığı sürece sözlü müzik koyabilirim.. ” Hayır hala büyük bir hata yapabilirsin! “Neymiş o?” İzleyici için filmi mahvedebilirsin! Filmde o anda bir diyalog geçmiyorsa bir takım duygusal muhabbetler geçiyor olabilir.. Yani ya romantik bir an geçiyordur, ya aksiyon bir kovalamaca ne bileyim trajedik bir anda olabilir ya da son derece derin filozofik düşüncelerin geçtiği bir sahne.. Şarki sözü ne kadar uyumlu olursa olsun. Mesela şarki sözü “amaan arkadaşımı vurduuuuum. Ben ne yaptıım. çok kötü hissediyoruuum. vah vaaaahh!!! Kesin hapseee gideriiimmm.. Amanııııın” bile dese yani bütünü ile filmi bile anlatsa izleyicinin o andaki duygularını hapis alır. Yani o duyguların yoğunlaştığı anda dahi sen izleyiciyi notaların ve tonların gücüne değil hala sanki izleyici salakmış gibi sözlerle yönlendirmeye çalışırsan, yosun gibi olur. Yani film basitleşir.. Ama dediğim gibi bu kuralı çok akıllıca kırıp hala çok iyi olmuş filmler vardır. Bu içgüdüsel bir olay.. Deneyip kendin görmelisin.
-Müziğin şiddetinin diyalogları bastırmasını engelleyin. çok kısık olmasını da engelleyin!
-Ortam müziği ve fon müziği arasıdaki farkı iyi bilin. Ortam müziği oyuncunun duyabildiği müzik. fon müziği ise izleyici için sonradan filme eklenen müzik. İkisinin üst üste gelmemesine çalışın. Fakat ustaysanız özellikle kontrast içeren müzikleri üst üste koyarak inanılmaz psikolojik hisler verebilirsiniz izleyiciye. Mesela bir diskoda bir sahne. Dıp tıs dıp tıs çalıyor müzik herkes dansediyor. kız da dansediyor ama birden ilerde erkek arkadaşının bir başka kızı öptüğünü görüyor. O anda dıp tıs müzik devam ederken fon müziği olarak kontram içeren bir müzik koyarsanız ve ikisini birden verirseniz izleyici oradaki berbat hissi alacaktır. Dıp tıs müziğin fondaki müzikle karışması izleyiciye kızın yaşadığı boktan hissi çok iyi cağrıştıracaktır.. neyse yine de çok karıştırmayın
-Hazır müzik kullanıyorsan parça sahibinin seni yakalayamayacağından emin ol Dünyada sadece birkaç kişinin izleyeceği bir amatör film için copyriht muhabbetine çok da takılmaya gerek yok bence. Sonuçta parça sahibi eminim fonda ona ait bir beste kullandın diye senden para istemeyecektir. Neticede ilk etapta para kazanmak için değil kendimizi geliştirmek için bu isi yapıyoruz. Yani şimdi ÖZDEMIR ERDOGAN neden çıkıp “Benim yorumladığım parçayı kullanmışsın! Ver paramı!! Ver!! Paramı ver!! Para paraaaa!!” desin ki? Kendisi zaten amatörleri destekleyen bir sanatçı. Sen de sanatçını dikkatli seç. ya da arkadaşının bestesini kullan ki iyice için rahat olsun..
-Film müziğini oyunculuğun yetersiz kaldığı yerde kullana da bilirsin. oyuncular amatör. Herkes amatör. Sen de öylesin. Filmin bitti ve sen o sahneden memnun değilsin. Yeterince duygu yok diyorsun. O halde normalde koyacağından daha duygulu bir fon müziği koy.. Duygu açığını öylece kapatmaya çalış.. İşe yarayıp yaramayacağını bilmiyorum. Çünkü benim oyuncularımda öyle bir sorunum olmadı.
Alıntıdır..
özet geç
Okuyan var mi?
Worde kopyalayın zamanınız olunca okursunuz. özet geçilcek bişe değil baya önemli ilk filmi çekmek isteyenler için