Şimdi Ara

Aristoteles'in Metafiziği

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
1
Cevap
1
Favori
6.874
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Aristoteles'in Metafiziği


    Bu bilim, ilk nedenlerin, varlık olarak Varlığın, dünyadaki bütün hareket ve her türlü formun nedeni olan başsız sonsuz gayrı maddi ve hareketsiz olanın araştırılmasına tahsis edilmiştir. O nedenle de bütün bilimlerin en değerli olanı ve en kapsamlısıdır. Mesele üçyüzlüdür ve üç sorunun, tikel ve tümelin, form ve maddenin, hareket ettirici ve hareket edenin etrafında toplanır.

    Tikel ve Tümel (Üniversal)


    Platon ilk-asli ve gerçek olarak sadece ideaları, kavramlarımızın muhtevasını teşkil eden tümeli (üniversal) görüyordu. Dolayısıyla ideaların kendi başlarına var olduğuna ve tikel şeylerden bağımsız olduklarına inanıyordu. Bu teori Aristoteles tarafından reddedildi. Metafizik'te, A9, M4-19, idealar teorisine ve onda üstü örtütülü olarak mevcut varsayımlara çok az bir yer ayırır. Kimi hakısızlıklara ve yanlış anlamalara rağmen eleştirisi teoriyi imha edici mahiyettedir. En çok üzerinde durduğu hususlar genelen tözsel mahiyette bir şey olmadığı, niteliklerin ait oldukları şeylerin dışında olamayacakları, ideaların -olmaksızın fenomenlerin nedenleri olamayacakları- hareket ettirici bir güçten yoksun olduklarıdır. Kendisinin sadece tikeli kelimenin tam anlamında gerçek, cevher olarak görmesi mümkündür; çünkü bu isim, ne başka bir şeyin yüklemi, ne de başka bir şeyin arızi niteliği olan bir başka şeye uygulanabilir. Bu yalnızca tikel şey hakkında doğrudur. Diğer taraftan bütün tümel-üniversal kavramlar cevherin sadece tikel niteliklerini ifade ederler ve genel ideler ancak tikel şeylerin müşterek mahiyetini gösterirler. Bunların gerçek olmadığı, türemiş cevherler oldukları söylenebilir, fakat şeylerin kendilerinin dışında varlıklarını sürdüren bir şey olarak görülemezler. Kuşkusuz, form ve maddeden müştekil olan karşısında, her zaman bir üniversal olan farma yüksek bir gerçeklik atfetmek ve aynı zamanda ancak, kendi başına daha önemli ve daha iyi bilinen, üniversalin bilgi objesi olabileceğini ileri sürmek bir çelişkidir. Bu çelişkinin neticeleri Aristoteles'in bütün sisteminde gözlemlenecektir.

    Form ve Madde


    Platon'un idealarının şeylerden müstakilliğine ve aşkınlığına hücumuna rağmen Aristoteles, bu teorinin temel esaslarından hiçbir surette vazgeçmeyi düşünmemiştir. Form ve madde hakkındaki kendi tanımları bu esasları yahut düşünceleri Platon'unkinden daha elle tutulur bir teoride işleme teşebbüsünden ibarettir. Platon'la birlikte, ancak zorunlu ve değişmez olanın bilgi objesi olabileceğini ifade eder. Duyum konusu her şey arızi ve değişkendir. Olabilirler de olmayabilirler de. Ancak kavramlarımızla düşünülen duyular olmayan, kavramların kendileri kadar değişmez olabilir. Bununla beraber Aristoteles için daha da önemli olan şu mülazadır: Her türlü değişim bir değişmez olanı, her oluş, oluş halinde olmayan bir şeyi öngerektirir; daha kesin söylemek gerekirse, doğası iki yanlıdır: Bir şey olan ve üzerinde değişimin meydana geldiği dayanak; ve dayanağa iletimi bu değişimin temelini teşkil eden nitelikler. Oluşun hedefine madde formunu kazandığında ulaşmış olduğundan, bir şeyin formu onun gerçekliğidir ve genelde form gerçeklik ya da gerçek olandır. Öte yandan bu niteliğiyle madde daha sonra olacağı şeyi henüz olmayan, fakat bunu olma gücüne sahip olması gereken şey olduğu için kuvve halindelik ya da kuvve halinde olandır. Şayet maddeyi formsuz düşünürsek, belirsiz olduğundan (niteliksel olarak) sınırlanmamış, her türlü belirli cevherin müşterek dayanağı denilen ''ilk madde''yi elde elde ederiz ki, salt kuvve halinde kalmadıkça, kendi başına asla var olmaz ve hiçbir zaman var olmamıştır. Bununla beraber formlar salt modifikasyonlar, hatta en genel geçer formun oluşumları olarak görülemez. Bunların her biri, belirli bir form söz konusu oldukça, tıpkı Platon'un ideaları gibi başsız ve sonsuz olup, ölümsüzdürler. Fakat idealardan şeylerin dışında kendi başlarına var olmamaları ve dünyanın bir başı ve sonu olmadığından hiçbir zaman olmamış olmaları hasebiyle ayrılırlar. Form salt kavramdan ve her bir şeyin özünden ibaret olmayıp aynı zamanda onun nihai ereği ve bu ereği gerçekleştiren güçtür. Çeşitli bağıntıları genellikle farklı konular arasında bölünür. Bu nedenledir ki, Aristoteles çoğu kez dört neden türü sayar: maddi, formel, hareket ettirici ve nihai-gai neden. Ancak son üçü mahiyetleri dolayısıyla ve özel durumlarda (ruhun beden, Tanrı'nın dünya ile ilişkisi gibi) biri içerisinde meczolur. Asli ve birincil nitelikte olan sadece, bütün dünyada aşikâr olan form ve madde arasındaki ayrımdır; bir şeyin başka bir şey karşısında daha mükemmel, tanımlayıcı ve müessir olduğu durumda ilkine form yahut gerçek, ikincisi kuvve halinde olan yahut madde denir. Bununla beraber Aristoteles'te madde fiilen salt olabilirlik kavramının çok üzerinde bir önem kazanır. Doğanın işleyişine ve insanların tasavvurlarına müdahale ve onları sınırlayan doğal zorunluluk ve tasadüfün kökeni odur. Doğadaki her türlü noksanlık maddenin mahiyetinden kaynaklanır, yer ve gök, kadın ve erkek gibi tamel ayrımları belirleyen de odur. Doğanın aşağı formlardan yükseklere ancak yavaş yavaş ilerleyebilmesi maddenin forma karşı mukavemeti nedeniyledir. En aşağı alt türlerin bir tekiller kalabalığına bölünüp parçalanmasının izahını Aristoteles ancak maddede bulabilir. Maddenin bu suretle kendine mahsus gücü haiz ve formdan ayrı bir ikinci ilke haline geldiği tartışma götürmez. Bu form ve madde teorisinin ve yeni yaratılmış kavram çiftleri, kuvve halindelik ve gerçeklik'in fenomenleri izhında sağladığı faydalar ne kadar büyük olursa olsun, bünyesinde ciddi bir düşünce karşıllığını (teşevvüş) barındırdığı aşikârdır. Farklı yerlerde tikelle ve formla özdeşleştirilir, madde ise kimi zaman mutlak, kimi zaman da somut anlamda anlaşılır. Bununla beraber, biri diğerine hareketle dönüştürülen kuvve halinde ve gerçekleşmiş varlık arasındaki ayrımla ve özellikle büyük önemi haiz ''entelekheia (mükemmelliğini ve ereğini kendinde taşıyan anlamına gelir)'' kavramıyla evrim fikrinin yolunun açılması ve Platon'un temsil ettiği matematik ontoloji türü ve kavramının biyolojik ontoloji tipiyle değişmiş olması Aristoteles'in dünya yorumunun bir üstünlüğüdür.

    Hareket Ettirici ve Hareket Eden


    Formun madde ile ilişkisi, hareket fikrine ya da aynı şey demek olan, maddeyi ihtiva eden dünyadaki her şeyin tabi olduğu değişime meydan verir. Gerçekte hareket kuvve halinde olanın gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. Bu gerçekleşmenin dürtüsünü hareket edenin hareketiyle olacağı şeyi fiilen zaten olan bir şey verebilir ancak. O nedenledir ki, her bir hareket, iki şeyi öngerektirir: Bir hareketli ve bir hareket ettirilen unsur. Şayet bir varlık kendiliğinden hareket ediyorsa, bu iki etken, insandaki beden ve ruh gibi, ondaki farklı unsurlara bölünmelidir. Hareketli unsur ancak aktüel, yani form, hareket ettirilen de ancak potansiyel yani madde olabilir. İlki, belirli bir form yahut gerçekliğe doğru harekete zorlandığından ötürü, diğerinin üzerinde etkinlikte bulunur, çünkü madde, bizzat doğası gereği iyi ve tanrısal bir şey olarak forma (her eğilim etkinliği için bir istek barındırdığı sürece) iştiyak içerisinde bulunur. Forma ve madde birbiriyle temas eder etmez zorunlu olarak daima hareket hasıl olmalıdır; sadece form ve madde değil fakat hareketin bağımlı olduğu bu iki unsur arasındaki ilişki de ezeli ve ebedi olduğundan (çünkü her ikisinin de başlangıç ve zevaline ancak hareket neden olabilir), yine her ikisi de hareketten bağımsız olarak tasavvur edilemeyen zaman ve dünya başlangıçsız ve sonsuz olduğundan, hareket ne başlamış olabilir, ne de ebediyyen sona erebilir. Bu hareketin nihai sebebi ancak bir hareket etmeyende bulunabilir; çünkü eğer her türlü hareket, hareket edenden farklı bir hareket ettiricinin eylemine bağlı ise ve hareket edenden farklı bir hareket ettiriciyi öngerektiriyorsa, bu sonuncusu da kendisinden farklı bir hareket ettiriciyi peşinen şart koşar. Bu zorunluluk kendisi hareketli olmayan bir hreket ettirici bulamadığımız sürece devam eder gider. Şayet hareket etmeyen bir hareket ettici olmasaydı, ilk hareket ettirici ve dolayısıyla hiçbir hareket olamayacağından, başlangıçsız bir hareket hiç olamayacaktı. Bununla bereber, eğer ilk hareket ettirici hareketsizse, bu gayrı maddi, maddesiz form, saf gerçeklik olmalıdır; çünkü her nerede madde varsa bir değişim olasılığı, kuvve halinden fiile ve harekete ilerlemeye bir ihtimal mevcuttur. Ancak gayrı maddi olan değişimden münezzehtir ve hareketsizdir; ve form mükemmel varlık, madde kusurlu olduğundan ilk hareket ettirici kesinlikle varlık hiyerarşisinin en yüksek noktasına eriştiği mükemmeliyet olmalıdır. Bundan başka dünya belli bir ereğe doğru ilerleyen tek bir bütün ve dünya küresinin hareketi yeknesak ve sürekli olduğundan ilk hareket ettirici de tek, bizzat nihai sebep olabilir. Fakat saf gayrı maddi varlık ancak akıl ya da düşünce olabilir. Her türlü hareketin nihai temeli, o nedele, saf, mükemmel ve yok edilemez akıl olarak tanrıda bulunur. Bu aklın etkinliği ancak düşünceye dayanabilir, çünkü diğer her türlü etkinliğin objesi kendi dışındadır, ki mükemmel ve kendi kendine yeterli varlığın etkinliği için tasavvur edilemez. Bu düşünce asla salt gücüllük (potansiyalite) durumunda bulunamaz; tersine bitip tükenmeyen bir düşünce etkinliğidir o. Düşüncesinin objesi ancak kendisi olabilir çünkü, düşüncenin değeri muhtevasıyla belirlenir ve en değerli ve mükemmel olan tanrısal aklın kendisidir. O nedenle Tanrı'nın düşüncesi ''düşüncenin düşüncesi''dir. Onun mutluluğu bu değişmez nitelikteki kendi kendini temaşaya dayanır.

    Dünya üzerinde kendisinin dışına çıkarak, düşüncesini ve iradesini ona yönelterek değil, salt varlığıyla etkinlikte bulunur. Mutlak mükemmel varlık, en yüksek iyi aynı zamanda her şeyin kendisine yöneldiği ve bu doğrultuda çabaladığı erektir (Yani ''Arzu edildiği için hareket etmektedir ve onun hareket ettirdiği şey her şeyi hareket ettirir.''). Dünyanın yeknesak nizamı, bütünlüğü ve hayatı ona bağlıdır. Aristoteles tanrısal iradenin dünya üzerindeki etkinliğini, yahut müdahaleyi kabul etmemiştir. Aristoteles'in anladığı şekilde Tanrı'nın, kendi kendisini düşünen aklın, dünya ile ilişkisi, en iyi şekilde ''energism'' tabirinde anlatımını bulur.

    Eduard Zeller - Grek Felsefesi Tarihi



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi *Bozkır* -- 29 Kasım 2008; 21:06:20 >







  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.