Bu konuyu konu dışında görmüştüm. Hem istendiğinde rahat ulaşabilmek hem de daha doğru bir yer olduğu için buraya kopyalıyorum konuyu.
Avrupa’daki nazi zulmünden kurtarılarak Türkiye’ye getirilen ve Türk Üniversitelerinde yıllarca ders verip modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kilometre taşlarından biri olan bilim adamlarıdır.
Atatürk’ün bilime verdiği değerin en önemli göstergelerinden biri de bu bilim adamlarına verilen maaştır. Türkiye’de bir profesör 150 lira aylık alırken, yabancı profesöre 500-800 lira aylık verildi.
işte o dönem nazilerden çekindikleri için Medeni Avrupa tarafından kabul edilmeyen, ingiltere ve Fransa’nın “vizeleri yok” bahanesiyle geri çevirdiği, Abd’nin kabul etmediği, lakin Atatürk’ün talimatıyla kahraman Türk bürokratları tarafından her birinin ayrı birer filmi çekilecek hikayelerle Türkiye’ye getirilen, Türk Milleti’nin eğitimi için Türk üniversitelerinde, müzelerinde, hastanelerinde, laboratuarlarında çalışan bilim adamlarımız;
Ama Ne yazık ki bu bilim insanlarının pek çoğu 1950’li yıllarda Demokrat Parti’nin sağladığı fevkalade demokratik ortamdan ötürü Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmışlardır.
Andreas Schwarz: hukuk profesörü. Karl Strupp: hukuk profesörü. Wilhelm Röpke: ekonomist. Dankwart Rüstow: iktisat profesörü. Gerhard Kessler: ekonomist. Umberto Ricci: iktisatçı. Fritz Neumark: hesap, vergi uzmanı. Fritz Arndt: kimya profesörü. Erich Frank: insülini bulan profesör. Hans Reichenbach: mantık-felsefe profesörü. Curt Kosswig: zoolog. Wilhelm Liepman: dünyaca ünlü jinekolog. Benno Landsberge: asurolog, sümerolog-tarihçi. Georg Rohde: filoloji profesörü. Alfred Heilbronn: botanikçi. Richard Von Mises: matematik profesörü. Clemens Holzmeister: mimar.(tbmm binası) Bruno Taut: mimar. Ernst E. Hirsch: hukuk profesörü. Rudolf Belling: heykeltraş. Alfred isaac: iktisat profesörü. Herbert Louis: coğrafya profesörü. Erich Auerbach: filolog. Traugott Fuchs: filolog. Karl Steuerwald: filolog. Karl Menges: filolog. Clemens Möller: filolog. Felix Haurowitz: kimya profesörü. Hubert Melzig: filolog. Philip Schwartz: tıp profesörü. Rudolf Nissen: tıp profesörü. Wilhelm Salomon-calvi: jeolog Harry Dember: fizik profesörü. Paul Hindemith: besteci-müzisyen. Eduard Zuckmayer: müzisyen. Gustov Oelsner: şehir plancısı, mimar. Alfred Marchionin: ankara üniversitesi tıp fakültesi’nin kurucusu. Joseph Igersheimer: profesör, göz mütehassısı. Carl Ebert: opera sanatçısı. profesör. Kurt Bittel: arkeolog. Hans Güstav: arkeolog. Alfred Kantorowicz: istanbul dişçilik fakültesi’nin kurucusu profesör. Leo Spitzer: edebiyat profesörü. Erwin Freundlich: astronomi profesörü. Ernst Von Aster: felsefe tarihçisi profesör. Wilhelm Peters: psikolog profesör. Gustov Güterbock: hititoloji profesörü. Ernst Rudolf Reuter: şehir plancısı-mimar.(daha sonra batı berlin’in ilk belediye başkanı) Walter Ruben: arkeolog-tarihçi. Wolfram Eberhard: sinolog. Annemarie Gabain: sinolog.
Son olarak T.C Başbakanlık arşivinde bulunan Atatürk’ün Prof. Albert Einstein nezdinde Musevi bilim adamlarını Türkiye’ye davet edişinin ardından, Albert Einstein’in cevabı olan mektupların görselleri ile yazıyı fazla uzatmadan noktalayalım ve birkaç dakika da olsa sizleri dün’ün Türkiyesi ile bugün’ün Türkiyesi’ni mukayese etmeyle başbaşa bırakalım…
Albert Einstein’in Başvekil ismet inönü’ye mektubu;(Mektup Başbakan ismet Paşa ve devlet kanalıyla Atatürk’e gönderilmişti.)
300'e yakın bilim insanı gelmiştir o dönemde. Bunların 188'inin adı ve görevi Arnold Reisman'ın detaylı çalışmasının sonundaki ek bölümünde verilmiş.
Bir yanlışı da düzeltmek isterim. Maalesef bilim insanlarını kaçırmamız Demokrat Parti dönemine pek kalmamıştır. Yalnızca o zamana kadar direnebilmiş olanlar o dönemde ülkemizden ayrılmıştır. Tabii yaşamının kalan kısmını ülkemizde geçirenler de vardır. Kitaplığımda vardı ama bulamadım. Mimar Ernst Egli hatıratında "bize Atatürk sahip çıkıyordu, o öldükten sonra bizimle ilgilenen kalmadı" minvalinde satırlar yazmıştır. Bu diğer birçok bilim insanı için de geçerlidir. Atatürk'ün ölümünden sonra acayip bir yabancı düşmanlığı başlamış, bu da söz konusu bilim insanlarının ülkede barınamamasına sebep olmuştur. Ve maalesef İnönü, Atatürk'ün vizyonuna sahip olmadığı için bu gidişe bir dur diyememiştir.
quote:
Orijinalden alıntı: Guest-F01EF196D
300'e yakın bilim insanı gelmiştir o dönemde. Bunların 188'inin adı ve görevi Arnold Reisman'ın detaylı çalışmasının sonundaki ek bölümünde verilmiş.
Bir yanlışı da düzeltmek isterim. Maalesef bilim insanlarını kaçırmamız Demokrat Parti dönemine pek kalmamıştır. Yalnızca o zamana kadar direnebilmiş olanlar o dönemde ülkemizden ayrılmıştır. Tabii yaşamının kalan kısmını ülkemizde geçirenler de vardır. Kitaplığımda vardı ama bulamadım. Mimar Ernst Egli hatıratında "bize Atatürk sahip çıkıyordu, o öldükten sonra bizimle ilgilenen kalmadı" minvalinde satırlar yazmıştır. Bu diğer birçok bilim insanı için de geçerlidir. Atatürk'ün ölümünden sonra acayip bir yabancı düşmanlığı başlamış, bu da söz konusu bilim insanlarının ülkede barınamamasına sebep olmuştur. Ve maalesef İnönü, Atatürk'ün vizyonuna sahip olmadığı için bu gidişe bir dur diyememiştir.
Zaten gidenlerin çoğu 40-50 arası dönemde gitti Amerika'ya vs. Kalanlar gene iyi kalmış 50'lere kadar. O kadar baskı yapılmış ki bu adamlara 40'larda, Üniversiteleri yerlileştiriyoruz diye.
Ah güzel ve genç Cumhuriyet ah. Ne büyüktün!
Şu da bir gerçek, İnönü Atatürk'ten sonra batırdı.
Halil İnalcık bu bilim adamlarını nasıl elimizden kaçırıldığını anlatıyor.