Sayın Daum ile konuştuktan sonra anlatılanları ne zaman yayınlayacağımız konusunda da kararı kendisi verdi. Biz de Alman hocanın, “Şampiyon belli olduktan sonra” isteğine saygı göstererek röportajı dün yayınlamaya başladık. Kendisinin dünkü basın toplantısında söylediği “Neden bu kadar beklediler” sorusunun yanıtı budur. Okuyucularımızın bilgisine arz ederiz.
Dünün özeti *** Ne olursa olsun artık çalışmak istemiyorum. İlk yılımda başta Başkan olmak üzere yönetim kurulundaki herkes bana yardımcı oluyordu. Bu yıl herkes sanki bana sırtını döndü
*** Başkan’ın etrafında onu doğru yönlendirecek insanlar yok. Bunun altını çizmek isterim. Etrafında casuslar var. Bu casuslar ona bilgi veriyor. Bunlardan birini çok iyi tanıyorum. Bir gece Papermoon’a gittim...
*** Başkan basınla konuşmamamı istedi. Yalnız benim değil, kimsenin diyalog kurmasına izin verilmiyor. Bize sempati duyan bütün takımların sevgisini, saygısını kaybettik. Herkes Fenerbahçe’ye düşman oldu
*** Bir gün Aziz bey, Hakan Bilal Kutlualp ve ben bir konu üzerinde tartışıyoruz. Tercümeyi Kutlualp yapıyordu. Birden fark ettim ki, Hakan Bilal çeviri yaparken benim söylediğim şeyleri değiştiriyordu
*** Sadece Alex ve Luciano bilgim dahilinde alındı. Milan Baros’la anlaşmıştım ama Nicolas geldi. Anelka bugüne kadar Fenerbahçe’ye ne verdi. Nobre transferinin perde arkasını ise size anlatamam
*** 100. yıl geliyor ve yönetim kurulunda UEFA Kupası Şampiyonluğu’ndan, Şampiyonlar Ligi’nde finalden, yarı finalden bahsediliyor. Bu yapıyla bu hedefe nasıl ulaşırsınız. İnanılır gibi değil. Şaka gibi!
Bir gün samimi bir sohbet ortamında Aziz Yıldırım’la birlikteydik. Konu futbol değildi. Üzgün ve yorgun görünüyordu. “Başkan” dedim, “Takımı düşünmekten, kulübü düşünmekten yorgun düştün. Kendine vakit ayırabiliyor musun? Ailenle birlikte vakit geçirebiliyor musun?” Birden gözleri doldu.. Onu hiç böyle görmemiştim. Bu sahne beni de çok duygulandırdı. Bunu hiçbir zaman unutmayacağım. Enteresan şeyler oluyordu bazen. Mesela bir gün telefonum çaldı. Yöneticiler bana acil kulübe gelmem gerektiğini söyledi. Ben de telefonda konuşmanın daha iyi olacağını çünkü takımın başında olmam gerektiğini söyledim. Israrla çağırdılar. Samandıra’dan kulübe gittim. Anladığım kadarıyla ciddi bir durum söz konusuydu. Orada tam 15 dakika konuştuk. Aslında hiçbir şey konuşmadık. Sonra tekrar Samandıra’ya döndüm. Garipti. Gereksiz düşman edindik. İzmir’den (Beşiktaş Kupa maçı sonrası) özel uçakla dönüyorduk. Tanımadığımız iki kişi geldi. Başkan haklı olarak bu kişilerin uçaktan indirilmesini istedi. Sonradan yanımıza pilot geldi. O kişilerin THY yetkilileri olduğunu, izin verilirse bizimle uçmak istediklerini söyledi. Başkan yine kabul etmedi. Sonra o kişi gelip, Başkana haklı olduğunu, izin istemeden bindiği için özür dilediğini ama mümkünse İstanbul’a uçmak istediğini söyledi. Ama yine kabul edilmedi. Ben Murat’a (Özaydınlı) “Bırakın uçsun, sorun yok. Başkan’a söyle” dedim. O da bana “Şimdi bunu söyleyemem” dedi. Seneye Fenerbahçe takımı pek çok yere özel uçakla gidecek. Ama artık nasıl uçak bulunur bilmem. Uçak bulunmasına bulunur da takımın uçmak istediği saatlerde artık kolaylık yaparlar mı işte bu şüpheli. Gereksiz çok gereksiz. Başkan, Roberto Carlos’u istiyor. Telefonla ben de görüştüm kendisiyle. Ama ben olsam Roberto’yu almazdım. Kariyerine hiçbir şey diyemem. Ama doymuş bir isim. Fenerbahçe’ye vereceği şeyler sınırlı. Zaten Katar’dan yıllık 5-6 milyon euro gibi astronomik bir teklif almış. Dünya Kupası sonrası Fenerbahçe’ye cevap vereceğini duydum. Yorgun gelecek, bu paraya o yaş büyük risk. Stoper bölgesi çok önemli bir yer. Önder Turacı geleceği çok parlak olan, çok yetenekli bir futbolcu. Ama çok yumuşak huylu, çok beyefendi. Fenerbahçe’nin Galatasaray’ın eski kaptanı Bülent Korkmaz gibi bir oyuncuya ihtiyacı var. Altyapıya getirilen Hollandalı teknik adamlardan haberim yoktu. Gelişlerinde olmadığı gibi gidişlerinde de olmadı. Gençleri takıma monte etmediğim söyleniyor. Bizim takım zaten genç. Tuncay, Selçuk, Volkan, Serkan, Önder, Alex hatta Anelka. Hepsi genç. Eğer başka gençler varsa ve iyilerse, takıma girerlerdi. Demek ki yokmuş. Açıkça söylemek gerek. Maalesef Türkiye’de şampiyon olmak Avrupa’da bir teknik adam için artı gibi gözükmüyor. Fenerbahçe’de iki yıl üst üste şampiyon oldum diye bana teklif gelmiyor, değerim artmıyor. Avrupa Kupaları’nda başarılı olsaydık durum değişirdi.
İtiraf etmeliyim ki; İlk sezonda şampiyonluğumuzun mimarı Pierre van Hooijdonk’tur. Harika işler yaptı. Ama nedense bu başarı onu havaya soktu. İkinci sezonda takım arkadaşlarını bir kenara bırakıp beni bile eleştirmeye, sistemimi, taktiğimi beğenmemeye başladı. Hatta birkaç oyuncuyla cephe oluşturup, takımı karıştırdı. Ekip ruhuna karşı davrandı. Başkanla bu konuyu konuştum. Onun gönderilmesinin takım için iyi olacağını söyledim. Ama Başkan seyirciden gelebilecek tepki nedeniyle durumu idare etmemi istedi. Ben de elimden geleni yaptım. İsterseniz İmmel konusuna hiç girmeyelim. Bazı yanlışlar yaptı. O yüzden de Almanya’ya geri döndü. En sağlıklısı bu konunun detaylarına girmemek. Türkiye’yi en az bir Türk kadar seviyorum. Bu sevgim sadece İstanbul ile sınırlı değil. Hemen hemen her şehri gördüm, gezdim. Çok güzel bir ülke. Karım da buraya bayılıyor. Beni hiçbir zaman Türkiye aleyhinde konuşurken göremeyeceksiniz. Yalnızca spor açısından değil. Her açıdan Türkiye için güzel şeyler söyleyeceğim. Burası benim ikinci vatanım.. Ve vatanıma sık sık geleceğimden de kimsenin şüphesi olmasın.