Şimdi Ara

Basketci olmak mı okumak mı? (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
48
Cevap
0
Favori
2.782
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki

Basketci olmak mı okumak mı?


(En Son Oy Tarihi: 20.12.2011)
Giriş
Mesaj
  • kesinlikle basketbol, bence okumak alternatifler arasında sonuncu gelmeli,insan yeteneğinin veya isteğinin peşinde hayatına yön vermeli.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: #anarşist#

    kesinlikle basketbol, bence okumak alternatifler arasında sonuncu gelmeli,insan yeteneğinin veya isteğinin peşinde hayatına yön vermeli.


    abicim , adam bze deseydi ki; "Beni xxxx kluplerinde bilmem ne olarak gelecek saglayacaklar , ama belli bir yere kadar okumam gerekiyor. sizce okuyayim mi hayallerimin pesinden mi gideyim?" deseydi , ok derdik git hayallerinin pesinde kos diye..
    Ama adamin hem ailesi de istemiyor hem(gordugum kadariyla) bir klupte de oynamiyor.. isteginin pesinde yon vermeli.. dogru.. ama bos hayallerin pesinde kosmamali , ailesinin ona verdigi destegi kendi hayalleri dogrultusunda kullanmamali. her zaman dedigim gibi , once okul gelir.. sonra diger eglencen ,hayallerin ,oyunlarin vsvs..
    Ben de bi aralar diyordum , basketci olucam basketci olucam diye.. ama klup bi batti oyle kaldik ortada. kendime de guveniyordum -ki hala da guveniyorum- basketci olurum diye. ama burasi Turkiye!!. burasi oyle cok spora -ozellikle basketbola- onem veren bir ulke degil maalesef. ve bu sartlarda ayaklarinin ustunde duramayip "ben basketci olcam basketci olcam" diye gezinirsen , ne basketci olusun ne de egitimini bitirirsin.. her zaman dedigim gibi once Egitim basketbol oynama hayali kurarsan ne bir isin olur ne de gelirin.. bunlari da dusun.
    Amerika'da neden Kolej'den gecip ligde oynuyorlar? cunku once okullarini bitiriyorlar , acikta sap gibi kalmamak icin.. orda bile bu kadar zorken burda nasil basketci olma hayalini egitimden bile once tutabiliyorsun bana pek mantikli gelmiyor acikcasi..

    edit: ekleme



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Heathen -- 3 Ocak 2008; 1:11:08 >




  • OKUMAK YA DA BASKETBOLCU OLMAK

    Merhaba kardeş,

    Öncelikle bu önemli konuya değindiğin için sana; okumaktan yana cevapları için de diğer arkadaşlara teşekkür ederim.
    Forumumuzda ne kadar değerli arkadaşların olduğunu da bir kere daha görmüş olduk.

    Ben de elimden geldiği kadar düşüncelerimi ifade etmeye çalışacağım.
    Amacım tabi ki yön vermek değil; sadece kendi kardeşim olsa neler derdim onu anlatmak istedim.
    Biraz uzun olsa da sabırla okuyup düşüncelerini paylaşırsan memnun olurum.

    Baştan söyleyeyim bekâra karı boşamak kolaydır ve ben bu kolaycılığa kaçmak yerine hem senin gibi profesyonel basketbolcu olmak isteyen arkadaşların hayallerine ve hedeflerine saygılı olarak hem de akademik kariyerin öneminin farkında olan insanların fikirlerine değer vererek düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

    Bekâra karı boşamak kolaydır dedim, çünkü hiç böyle bir soruyla kendi içimde karşılaşmadım.
    Fakat şunu da belirtmeliyim ki senin durumuna çok benzer durumda özel ders verdiğim bir öğrencim oldu ve uzun süre kendimi onun yerine koyup ailesi ile onun arasında bir çözüm yolu bulmaya çalıştım.
    Bu yüzden bekâr statüsünde değerlendirmeyeceğini ümit ediyorum.

    Bu arkadaşın adı Ömer’di ve onunla tanıştığımda çok kaliteli bir Anadolu lisesinin hazırlık sınıfında okuyordu
    ve ben de o zaman hazırlık sınıfındaydım ve bu arkadaşa İngilizce anlatıyordum.
    İngilizcesi çok iyi değildi ve “to be” fiilinin kişilere göre çekimini “go” fiilin çekimi gibi sanıyordu
    ve okuldaki son derste öğrendikleriyle kafasındakiler iyice çorba olmuştu.
    Örnek cümlelerin birinde “I to be a student.” deyince
    birkaç arkadaşı ile birlikte benim gülmekten karnımıza ağrılar girmişti.
    Neyse, dil konusunda çok yetenekli olmasa da sonraları baya düzeltti.
    ( Yok, benden dolayı değil, kendi ders çalışmaya başladı :- )

    Ömer’e göre ailesi çok sabit fikirli ve kendi dediklerinden başka bir şey bilmeyen insanlardı.
    Evlerine gelen misafirlerle konuşmaları memleket sormayla bir başlar ve sonu gelmezdi.
    Hele babasına hiç adres sorulmamalıdır çünkü en ince ayrıntısına kadar anlatır da anlatır.
    Ayrıca Ömer’in basketbolcu olma idealine en az saygı duyan ve
    her fırsatta onu bu idealinden vazgeçirmeye çalışanlar da anne ve babasıdır.
    Çünkü onlar, Ömer’in basketbolu ne kadar sevdiğini ve ilerde gerçekten basketbolcu olmak istediğini
    anlamak istemiyor ve bunu gelip geçici bir heves zannediyorlardı.

    Hele bir de basketbolu bir “hobi” olarak yapmasını istemeleri, onu iyice çileden çıkartıyordu.
    Çünkü bu, onun ideallerine yapılan en büyük saygısızlıktı.
    Varsa yoksa doktor olmasını istiyorlardı. Hep kendi fikirleri vardı ve genç bir birey olarak onun isteklerine saygıları yoktu.

    Bu tasvirden sonra doğal olarak çok tutucu, sabit fikirli ve spor düşmanı bir ebeveyn tipi canlandı gözümde.
    Fakat zaman içinde ailesi ile de tanışma fırsatım oldu.

    Tanışmamız, beraber kaldığımız arkadaşlarla birlikte Ömerlere bir iftara gitmemizle oldu.
    Aile Rizeli idi ve tipik Karadeniz insanları idi.
    Bizim arkadaşlardan biri de Rizeli olunca uzun ve çok tatlı bir muhabbet başlamıştı.
    Ben de Kastamonulu olduğum için ne de olsa aynı denize bakıyoruz diye
    muhabbete fransız kalmamış ve bu hoş sohbete katılmıştım.

    Babası, bir hastanenin büfesinde çalışıyordu ve Ömer’i okutmak için çok zorluk çekiyordu.
    Annesi de özel bir okulda çalışıyor ve aile bütçesine katkıda bulunuyordu.
    Oğulları için gösterdikleri gayreti görünce Ömer’in aynı oranda ders çalışmamasına gerçekten çok üzülüyordum.
    Üstüne üstlük böyle pırlanta gibi insanları gözümüzde canavar gibi anlatması beni şaşırtmışı
    ancak basketbol konusundaki düşüncelerine hala kızgındım.

    Bir ara babası, Ömer’i markete gönderdi ve bu basket meselesini açtı.
    Birkaç dakika içinde o kadar ilginç şeylerden bahsetti ki; iki tarafı dinlemeden karar verdiğim için
    kendi kendime kızdım ve babasına da hak verdim.

    Babası, bir hastanede çalıştığı için devamlı olarak doktorları görüyordu ve
    küçük yaşta köylerinden kalkıp İstanbul’da hayata atılmak zorunda kaldığı ve okuyamadığı için onlara imrenerek bakıyordu
    ve hep oğlunun doktor olması için dua ediyordu.
    ( İşçi babaların, oğullarının mühendis veya mimar olmalarını istemeleri gibi bir paralellik var, bilenler bilir. )

    Onun okuma fırsatı olmamıştı, fakat olsaydı mutlaka çok iyi bir doktor veya öğretmen olurdu.
    Şimdi bu fırsat ve çok daha fazla imkân Ömer’in ellerindeydi ancak o bir heves uğruna bunları tepip bir maceraya atılmak istiyordu.

    Bana da sıkı sıkıya tembihledi;
    “Aman oğlum, yeni nesil gençler ana baba sözünü pek dinlemiyor, ne olur sen tembihle,
    hem seni çok seviyor, senin sözünü dinler.”

    Ailede bir iletişim eksikliği olduğu belliydi.
    Ömer’in hayalleri vardı ve anlayış bekliyordu.
    Babanın ise telkinleri tamamen doğruydu ve kendisine hak vermemek imkânsızdı.

    O zaman problem neydi?

    Tam bu sırada Mehmet Özdilek’ in bir gazeteci ile röportajında söyledikleri aklıma geldi.
    Beşiktaş’taki ilk yıllarında Gordon Milne ile yaşadıkları problemle ilgili;

    “Milne’ in bana söylediği şeyler çok doğruydu fakat söyleme şekli yanlıştı.
    Bu da bendeki tepkinin asıl sebebiydi.” demişti.

    Demek ki söylenilen şeyin doğruluğu kadar, söyleme üslubu da önem arz ediyordu.
    Nasıl ki, değer verdiğimiz bir insan için aldığımız bir hediyeyi
    en güzel şekilde hediye paketi yaptırıp, süsleriz
    ve kelimelerimizi bile seçerek karşımızdaki insana takdim ederiz
    aynen bu şekilde söyleyeceğimiz önemli şeylerin muhatabımızda kabul görmesi için
    üslubumuza dikkat etmemiz gerekirdi.

    Mantıklı bir orta yol bulunmalıydı ve ben de elimden geleni yapmaya çalıştım.

    Ailesine, onların kızgınlığını yatıştıracak şeyler söyledim;
    destek olurlarsa zaman içinde okumanın önemini anlayacağından,
    Ömer’in ne kadar zeki bir çocuk olduğundan ve
    doğru şekilde rehberlik edildiği zaman doktor olmayı kendi isteyeceğinden
    fakat baskı yapmamaları gerektiğinden bahsettim.

    Ömer’e de ailesinin kendisinden beklediklerini ve bunların kendi iyiliği için olduğunu,
    hiçbir ailenin evlatlarının kötülüğünü istemeyeceğini,
    basketbolcu olsa bile en azından üniversiteyi bitirmenin
    kendi kişisel gelişimi için çok büyük fayda sağlayacağını anlatmaya çalıştım.

    Kendi idolü olan ( boyuna ve pozisyonuna uygundu ) Iverson ‘ın Georgetown Üniversitesi’ni
    kardeşinin ameliyat masrafını karşılamak için bırakmak zorunda kaldığından bahsettim

    ve Majesteleri’nden örnek vererek devam ettim.
    Annesinin ısrarı sonucu üniversiteye gitmeyi kabul ettiğini
    ve bundan dolayı da asla pişman olmadığını;
    hatta üniversiteye gitmeseydi hem kişisel gelişiminde hem de basketbolunda eksikler olacağını
    ve asla Michael Jordan olamayacağını söylediğinden bahsettim.

    Diğer taraftan, sporcu olmak yarış atı olmak gibiydi; bir sakatlanırsa her şey bir anda alt üst olabilirdi
    ve bunlar da hayatın gerçekleriydi.

    NBA’ deki ilk yıllarında Jordan’ın tahtına aday gösterilmelerine rağmen sık sık sakatlandıkları için
    Anfernee “Penny” Hardaway ve Grant Hill’ in istedikleri performansı sergileyemediklerini
    ve kendilerinden beklenen yerlere gelemediklerini anlatmaya çalıştım.

    Zaman içinde arkadaş gibi olmuştuk ve bunları, beraber basket oynamak için parka gidince anlatıyordum.

    Biz basket oynarken yan sahada futbol oynayan ve henüz anasınıfına giden 6 yaşında Bahadır adında
    çok tatlı, hafif tombul ve tam Sergen Yalçın’ın küçüklük hali bir çocuk da futbol oynuyordu.

    Futbol oynamasını izlemekten zevk aldığım arkadaşım hiç olmadı
    fakat bu çocuk cidden çok estetik oynuyordu ve insan oturup izlemek isterdi.
    Bir gol süzüşü vardı ki inanamazsınız. Bilek derseniz cidden mükemmeldi.
    Ronaldinho’ nun ayak hareketi var ya;
    hani topu sağa çekiyor gibi yapıp hızlı bir bilek hareketi ile sola çekiyor ve adamı terse yatırıyor,
    işte o hareketi bu kadar güzel yapan başka kimse görmedim; ayağına nasıl da yakıştırıyordu.
    Bununla birlikte futbol topu dizine geldiği için hareketleri daha ilginç görünüyordu.
    Bu ekstra yetenekleri ile ara sıra yaptığımız futbol maçlarında bizim takımda mutlaka yer buluyordu.

    İşte bu çocuğu da Ömer’e sık sık gösterip; “Bak işte, bu çocuk ben futbolcu olmak istiyorum dese
    mutlaka olsun derim, çünkü Allah vergisi bir yeteneği var
    ve bunu değerlendirmezse yazık olur.
    Bunun yanında eğitimine de önem vermesi gerekiyor tabi ki.
    Eğer sen bu çocuğun sahip olduğu futbol yeteneği kadar basketbol yeteneğine sahipsen;
    tamam, okulunu ikinci plana al ( at değil! )
    ve basketbolcu olmaya çalış.
    Fakat boyun ortalama ise, yeteneğin çok fazla değilse;
    üstüne de sağlık problemlerin varsa mutlaka okuman
    ve bu yolla çok iyi yerlere gelmen gerekir derim.”

    Fakat en sonunda kararı da ona bıraktım, çünkü bu onun hayatı.

    Ve söylediklerim için de hiç pişman olmadım.

    Ömer’e, basketbola ne kadar çalışsa da
    çok önemli bir yetenek ve şans gerektirdiği için
    kesin başarıyı kimsenin öngöremeyeceğini;
    fakat aynı şekilde okumak için gayret gösteren birinin
    çok güzel yerlere gelebileceğini anlatmaya çalıştım.

    Yetenekli sayılırdı ancak boy problemi ve sırtından ciddi bir rahatsızlığı vardı.
    Zaman içinde sırtındaki ağrılar iyice arttı ve haftada birkaç defa gittiği
    amatör kulübe ara vermek durumunda kaldı.

    Birkaç sene sonra ayrıldık ve artık pek sık karşılaşamıyoruz
    ancak biliyorum ki artık çok güzel bir yolda.
    Şimdi lise 3. Sınıfta ve bu sene ÖSS sınavı var.
    Sayısal bölümde okuyor ve inşallah doktor olmak istiyor.
    Annesi babası da devamlı ona dua edip destek oluyor.

    Peki, kendi hayallerinden vaz mı geçti?
    Tabi ki hayır, sadece kendi özelliklerinin farkına vardı;
    elindekilerle basketbolda ne kadar ilerleyebileceğini tahmin edip ona göre kararını verdi.

    Sıradan bir ligde sıradan bir basketbolcu olmak ve en geç 35 yaşında ihtiyar damgası yemek mi;
    yoksa çok güzel bir liseyi çok güzel bir şekilde bitirip çok başarılı bir doktor olmak mı?

    Bu kararı süresince konuştuğu birçok üniversite mezunu ve öğrencisi de
    onu bu konuda motive eden faktörler oldu.

    Ve artık biliyordu ki;
    eğer Bahadır gibi ise, birileri gelir onu bulurdu
    ve basketboldan ekmek yiyecekse o ekmek sadece basketboldan gelirdi...

    İçinde ukde kaldı mı peki?

    Onu bilemem, ancak basketbolu seçtiğinde;
    yeterli olmayan boyu ve sırtındaki ağrılar onu yarı yolda bıraksaydı
    vicdanındaki ağrılar ve hayallerindeki yıkılmışlık ukde kelimesi ile açıklanamazdı herhalde.

    Çünkü, elde etmeyi düşündüğünüz şey aldığınız riske değmiyorsa, risk almak ahmaklıktır.



    Risk demişken, üniversite gençliğinin bildiği meşhur geyik hatırlanmadan olmaz.
    Millet efsane zannetse de yaşanmış bir olaydır,
    üniversitenin ODTÜ olduğundan eminim de
    hikâyedeki hocanın galiba rahmetli Erdal İnönü olması gerekiyor.
    Öğrencinin adını da kardeşim biliyordu merak edenler için öğrenebilirim (ö.m. atınız ).

    Neyse hikâyemizdeki üniversitedeki bir vizede kâğıtta tek soru vardır: Risk nedir?
    Herkes sayfalarca yazar, onlarca ilginç örnek ve felsefi cevap döktürülür
    fakat bizim kahramanımız; sadece
    “Risk işte budur!” yazdığı kâğıdı hocasına teslim eder.

    Antrparantez şunu ifade edeyim;
    bizim eleman aklına gelen tek şeyi büyük bir risk alarak kullanıyor
    ancak zaten başka bir seçeneği de yok çünkü diğerleri çalışmış,
    teorik bir şeyler öğrenmiş ve bunları kâğıda döktürmüşler.
    Fakat bizim eleman büyük ihtimalle çalışmamış ve
    aklına gelen bu parlak fikre bütün ümidini bağlayıp şansını denemiş.
    Tıpkı Brezilyalıların ve Afrikalıların başka bir umutları olmadığı için
    atletizme ve futbola sımsıkı sarılmaları gibi.
    Çünkü ellerinde başka bir şansları yok ve tek ümitleri, tek hayalleri spor
    ve bu yüzden bütün çabalarını bu yönde yoğunlaştırıyorlar.

    Neyse bizim eleman, şans faktörü ve düşüncesindeki ince zekâ parıltısının da yardımıyla
    sınavdan herkes sıfır almasına rağmen 100 alır.

    Herkes şaşkındır ve bu olay bütün okulda duyulur.

    Hikâyenin devamı mıdır yoksa zekice bir ekleme midir bilinmez ancak
    hocamız finalde yine aynı soruyu sorar; Risk nedir?

    Tabi millet biliyor artık cevabı; herkes aynı cevabı yazar ve hocaya teslim eder: “Risk, işte budur!”

    Bu sefer herkes 100 alır, fakat bizim eleman sıfır alır.
    Bunun sebebini hocasına sorduğu zaman şu cevabı alır;

    - Risk, aynı tehlikeye iki defa atılmamaktır!


    Üniversite demişken anlatmak istediğim diğer bir olay da ben birinci sınıfa geçince oldu.

    Daha önce Türkiye’ye birkaç defa daha gelmiş ve ülkemizi çok sevmiş yabancı bir profesör,
    misafir hoca statüsünde dersimize giriyordu.
    Biz de malum Türkler, yabancıları çok sever ve merak ederiz.
    Bu hoca ile bir arkadaş sayesinde güzel bir muhabbetimiz oldu.
    Kendisi Indiana Üniversitesi’nde ve Genetik üzerine önemli buluşları olmuş saygın bir profesör.

    Bizim İngilizce dinleme ve okuma iyiydi ancak konuşma konusunda sıkıntımız vardı.
    Hem bu sıkıntımızı gidermek için hem de bölüm hakkında ufuk edinmek için haftada bir gün
    yanına gidip havadan sudan ve genetik hakkında muhabbet ediyorduk.

    Bu muhabbetler sırasında konuşmak daha kolay diye ben sözü basketboldan açtım.
    Adam gelir gelmez bizim okulun kapalı spor salonunda birkaç maç oynamış.
    Hemen bunlardan bahsetti ve benim de basketbolu ne kadar sıklıkla oynadığımı sordu. Ben de,
    -Bu aralar dizim sakat pek hareket ettiremiyorum o yüzden gidemiyorum, dedim.

    Kendisi de, kullandığı dizlikleri gösterdi ve
    neoprene denilen maddeden yapıldığını ve dizler için destek sağladığını ve
    bunları kullanmadan basket oynadığında birkaç gün dizlerinin ağrıdığından bahsetti.
    Bana da bu tip dizlikleri kullanmamı tavsiye etti.
    Bu arada yaşı 70’in kesinlikle üzerindeydi fakat zayıf ve sportif biri olduğu için gayet dinç görünüyordu.

    NBA den kimleri sevdiğimi sordu;
    -Kobe’ den nefret ediyorum, dedim.
    -Neden? dedi.
    -Kıskanç bir Jordan taraftarıyım ve onun kadar iyi olmasını istemiyorum,
    hem Jordan ile maç yaparken sakız çiğnemesi büyük saygısızlık, dedim.

    Hoca da gülümsedi ve olayın farklı bir yanına dikkatimizi çekti:

    -Düşünsene, dedi. Kobe, en fazla 40 yaşına gelecek ve artık basketbol oynayamayacak.
    Başka bir şey de yapamayacak çünkü bildiği tek şey basketbol oynamak. İşte bu çok acı bir durum, dedi

    ve dolaylı olarak bizim de okumamız için motive edici bir mesaj verdi.


    Diğer taraftan bizdeki eğitim sistemi ile Avrupa ve Amerika ‘daki eğitim sistemi tamamen farklı.
    Spor ile uğraşarak güzel bir üniversitede okumak cidden çok zor ve nadiren görülen bir durum.

    Derslerden ve sınav maratonundan dolayı bilgisayarı kaldırıp formayı dolaba asmalar
    daha OKS maratonu ile başlıyor.

    Bu sistemi değiştirmek elimizden geliyor mu?
    Biz o konumda değiliz ama madem herkes bu sistemle yarışıyor
    ve madem Türkiye ‘de bir şeyleri değiştirmek gerçekten çok zor ve zamana vabeste
    o zaman elimizden gelenin en iyisini yapalım derim.

    Hem zaten dünyada basketbolcu olmak isteyen kim bilir kaç yüz bin rakibimiz vardır.

    Ve bizim istediğimiz en azından NBA’ deki en iyi 400 kişiden biri olmak.

    Yol çok uzun ve tahmin edilmesi kolay olmayan birçok engeller ve zorluklar var.

    Başaranlar yok mu? Elbette olacaktır ancak gerçekten çok zor.


    Diğer taraftan dünyada okula gidemeyen çocuk sayısının 130 milyon olduğunu duyunca

    gittiğimiz okul için şükredip elimizdeki imkânları en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekmez mi?



    Basketbolcu olmak için çekeğimiz sıkıntılar,

    bu 130 milyon çocuğun doktor ya da mühendis olmak için çekeceği sıkıntı kadar fazla olabilir.


    Ancak, bizim doktor veya mühendis olmak için çekeceğimiz sıkıntılar,

    onların aynı uğurda çekeceği sıkıntıların yanında hesaba katılmaz herhalde.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi cetinkayas -- 3 Ocak 2008; 16:38:40 >




  • arkadaşın son paragrafına katılyorum burası amerika deil bende hep baasketbolcu olmak istiyorum hayallerimi hep basketbolcu olmak süslüyo ama bunun zor bir hedef olduğunu bende çok ii biliyorum ben ikisini birden götürmek derim
  • eline sağlık Selçuk kardeş, müthiş yazmışın

    bu arada hemşehriymişiz



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi drexler22 -- 3 Ocak 2008; 15:56:13 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: drexler22

    eline sağlık Selçuk kardeş, müthiş yazmışın

    bu arada hemşehriymişiz




    sabırla okuduğunuz için ben teşekkür ederim drexler hocam,

    hemşehri olmamıza da çok sevindim

    bizim ilçe deniz kenarından; Çatalzeytin








     Basketci olmak mı okumak mı?


     Basketci olmak mı okumak mı?




  • okuyun da sonra ne yaparsanız yapın.. just like mom said

    ikisi bir arada yapılmıyor.. liseyi zor bitirdi basketbolcu olmaya yönelik arklar.. onlar da aynı şeyi söylüyorlar yürümez ikisi bir arada yanılmayın sakın ben ikisini de yaparım len çalışan adam yapar diye ikisinden birinden soğarsın ilerde
  • quote:

    Orjinalden alıntı: cetinkayas


    quote:

    Orjinalden alıntı: drexler22

    eline sağlık Selçuk kardeş, müthiş yazmışın

    bu arada hemşehriymişiz


    sabırla okuduğunuz için ben teşekkür ederim drexler hocam,

    hemşehri olmamıza da çok sevindim

    bizim ilçe deniz kenarından; Çatalzeytin



    estağfirullah hocam gerçekten çok hoş yazmışsın.. normalde forumlarda bu kadar uzun yazıları okumaya üşenirim ama senin yazın çok akıcıydı.. edebiyata oldukça yatkınsın anlaşılan

    bu arada anne-babam (doğal olarak ben) araçlıyım ama doğma büyüme istanbulluyum.. 3-5 yılda bir uğruyorum o kadar.. neyse memleket muhabbetini burada kapıyorum, pm'den devam ederiz

    konu ile ilgili söyleyeceğim ise; biraz klasik olacak ama hangisine yatkınlığınız varsa onu yapmanız.. her okumaya karar veren de iyi bir yerlere geliyor yada her üniversite bitiren hayatını kazanıyor değil.. basketbolu çok seviyor ve bu işten gerçekten karnını doyuracak parayı kazanacağını düşünüyorsan(daha önemlisi bu işten anlayan antrenörler vs. düşünüyorsa) kariyerini basketbol üzerine kur.. basketbol oynamaya başlayıp (allah korusun) bir şekilde kariyerim sonlanırsa ne yaparım diye o kadar da karamsarlığa kapılma.. hayatın insana ne kapılar açacağını kimse bilemez




  • ya arkdaslar adam klube gidiyorum ya da gidecegim demiyor ki bize.. hangi dusunceyle basketci ol cevabini verebiliyorsunuz anlamis degilim dogrusu
  • quote:

    Orjinalden alıntı: melo_15

    ya arkdaslar adam klube gidiyorum ya da gidecegim demiyor ki bize.. hangi dusunceyle basketci ol cevabini verebiliyorsunuz anlamis degilim dogrusu


    quote:

    Orjinalden alıntı: drexler22
    basketbolu çok seviyor ve bu işten gerçekten karnını doyuracak parayı kazanacağını düşünüyorsan(daha önemlisi bu işten anlayan antrenörler vs. düşünüyorsa) kariyerini basketbol üzerine kur..




  • Arkadaşım okumaktan hoşlanmıyorsan şu an bile seni sıkıyorsa üniversiteye geldiğinde depresif olursun. Eğer okul seni boğuyorsa hayallerin için savaş.

    Ama liseyi bitir sen yinede. Okumanın yaşı yok. Bakarsın olmadı tekrar okursun. bizim ikinci öğretimlerde 32 yaşında biri var.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: drexler22


    quote:

    Orjinalden alıntı: melo_15

    ya arkdaslar adam klube gidiyorum ya da gidecegim demiyor ki bize.. hangi dusunceyle basketci ol cevabini verebiliyorsunuz anlamis degilim dogrusu


    quote:

    Orjinalden alıntı: drexler22
    basketbolu çok seviyor ve bu işten gerçekten karnını doyuracak parayı kazanacağını düşünüyorsan(daha önemlisi bu işten anlayan antrenörler vs. düşünüyorsa) kariyerini basketbol üzerine kur..



    drexler lafım sana değildi genel olarak ''Evet ol , hayallerinin peşinde koş'' türü cevaplar veren arkadaşlara söyledim sana bir garezim yok



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Heathen -- 4 Ocak 2008; 21:26:45 >




  • xmen kardeş,

    kararsız kaldın galiba?

    cevap yazmadın hiç.
  • .



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Hayalbaz93 -- 29 Nisan 2008; 15:51:40 >
  • AÇIK VE NET...
  • xmen bence sen ne oku ne de basketçi ol.. ilk önce git güzel bir terapi al
  • quote:

    Orjinalden alıntı: drexler22

    xmen bence sen ne oku ne de basketçi ol.. ilk önce git güzel bir terapi al

    kesinlikle.
  • he bide 2 maç oynayıp basketbolcu olcak adamım ben bea diyenler de wardır bu basketbolcu olma hayalini kuranlardan..

    öyle kolay değil

    iyi bir takımdaysan final maçlarına çıktığında bir yerlerin terlediği gibi iyi skor gelmezse soyunma odasında da bir yerlerinden kan geliyor söyleyim... ne sopa yemiştik zamanında of stens yapamayanı takımda insan yerine koymuyorlardı... hoca soyunma odasına girdiği zaman frank castle'a dönüşüyordu

    zor iş anlayacağın.. psikolojik açıdan felaket bozuluyorsun fırça yedin mi.. bunlara katlanacaksan, çalışıyorsan, fiziğin ve biraz da şansın ve torpilin warsa neden olmasın...




  • quote:

    Orjinalden alıntı: EvilPhoenix

    he bide 2 maç oynayıp basketbolcu olcak adamım ben bea diyenler de wardır bu basketbolcu olma hayalini kuranlardan..

    öyle kolay değil

    iyi bir takımdaysan final maçlarına çıktığında bir yerlerin terlediği gibi iyi skor gelmezse soyunma odasında da bir yerlerinden kan geliyor söyleyim... ne sopa yemiştik zamanında of stens yapamayanı takımda insan yerine koymuyorlardı... hoca soyunma odasına girdiği zaman frank castle'a dönüşüyordu

    zor iş anlayacağın.. psikolojik açıdan felaket bozuluyorsun fırça yedin mi.. bunlara katlanacaksan, çalışıyorsan, fiziğin ve biraz da şansın ve torpilin warsa neden olmasın...

    oh be abi özlettin kendini hoşgeldin evil




  • eyw takımdaşım geldim 15 gün felan oluo
  • 
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.