Şimdi Ara

Bilim yazıları ( Aşkın bilimsel tanımı )

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
2
Cevap
0
Favori
599
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • AŞKIN BİLİMSEL TARİFİ


    Bilim yazıları ( Aşkın bilimsel tanımı )



    Romantizm terimin kökenleri şövalye romantizmi literatüründe söylendiği gibi Ortaçağ şövalyeliğine kadar uzanmaktadır. Romantizm kelimesi anlam olarak da şiirsel demektir. Bu kelime Latince Roma tarzı anlamına gelen romanikustan gelmiştir. Aynı zamanda bu kelime 17’inci yüzyıldan sonra aşk, idealizm, macera ve tutku anlamında kullanılmaya başlanmıştır.    

       İnsanlık tarihi boyunca efsanelere konu olmuş aşkların yaşandığı söylenir. Örneğin, Leyla ile Mecnun, Aslı ile Kerem, Paris ile Helen, Kleopatra ile Mark Antony ve Romeo ile Juliet gibi isimlerin efsanelere konu olan en popüler aşk hikâyelerinden söz edilebilir. Evet, Aşk hakkında birçok kitaplar yazıldı. Birçok filmler yapıldı. Birçok şarkılar bestelendi. Birçok şiirler yazıldı. Pekâlâ, Aşk denen mesele nedir? Neslimizi geleceğe taşımak mı? Yoksa başka bir şey mi? Gerçekten de aşk nedir? Ve Neden âşık oluyoruz? Aslında bu yeryüzünde yaşayan milyarca insanın kendine sorduğu basit bir sorudan başka bir şey değil. Ancak cevabını bilemediğimiz ve anlayamadığımız en basit soruların başında olduğu söylenebilir. Her insan aşk denen duyguyu ve bu lezzeti hayatı boyunca en az bir kez ya da daha fazla tattığını söylemek yanlış bir ifade olmaz. Ancak aşkın tarifini ve duygusal lezzetinden ziyade aşkı farklı bir açıdan değerlendireceğim. Yani, Aşk nedir? Ve Neden âşık oluyoruz sorusunun yanıtını bilimsel olarak bazı cevaplar arayacağız. Aşkın bilimsel tarifine geçmeden önce, zamanı biraz geri almamız gerekiyor. İnsanlığın doğumdan önceki zamanlara gitmemiz gerekir. Yani kadim zamanlara kısa bir yolcuğa çıkacağız. Ancak zamanı biraz daha geri almamız gerek.

    Halk dilinde bir söylenceye göre, evren yaratılmadan önce, yeryüzü yaratılmadan önce yani hiçbir şey yokken, yeryüzünde yaşayacak olan, yaşamış olan ve yaşamakta olan tüm insanların ruhları Berzah denen bilinmeyen bir âlemde yaratıldıktan sonra Tanrı şöyle dedi. Ben sizin yaratıcınız değil miyim? Diye sorduğunda tüm ruhlar Evet, sen bizim yaratıcımızsın dediler. Bütün ruhlar yeryüzü yaratılana kadar bilinmeyen bu âlemde kimilerine göre çok uzun bir süre kimilerine göre ise çok kısa bir süre beklediler. Bilinmeyen bu âlemde bazı ruhlar birbirleriyle etkileşime girdiler. Bazı ruhlar birbirine çok yakınken, bazı ruhlar ise birbirine oldukça uzak kaldılar. Birbirine çok yakın olan ruhların etkileşimi çok güçlü bir bağın oluşmasına neden oldu. İşte bu bağ gelecekte yaşanacak olan aşkların ve dostlukların başlangıcı olduğu söylenir. Aslında bu durumu günlük yaşantımızda birkaç örnekle açıklanabilir. Beklenmedik bir zamanda birbirlerine âşık olan bir çifttin tanışalı çok kısa bir süre geçmesine rağmen sanki seni yıllardır tanıyorum demesi oldukça sık rastlanan bir durumdur. Aynı zamanda 40 yıldır evli olan bir çifttin birbirlerine ilk günkü gibi aynı heyecanı ve aynı duyguları hissettiklerini söylemeleri oldukça manidardır. Ayrıca günlük hayatımızda kafelerde veya herhangi bir yerde tanışan iki adam kısa bir sohbetin ardından çok iyi arkadaş olurlar. Sanki 40 yıllık dost gibi hissederler. Elbette bu olgunun olumsuz bir yönü de vardır. Uzun yıllar birbirlerini tanımalarına rağmen hiçbir konuda anlaşamayan arkadaşlarda mevcuttur. Ayrıca büyük bir aşkla ve tutkuyla evlenen çiftlerin 6 ay sonra ayrıldıkları oldukça sık rastlan bir durumdur. En garip olanı ise kadın veya erkek cinsiyet fark etmez. Bir insan bazen yeni karşılaştığı bir insana veya çok sık gördüğü bir kişiye karşı sebepsiz yere negatif duygular içinde olur. Aynı zamanda onu çok iyi tanımamasına rağmen o insanın her davranışı nedensiz yere itici gelir ve ona karşı asla kanı ısınmaz. Yanında durmaya bile tahammülü yoktur. Ancak o kişiyi neden sevmediği hakkında hiçbir fikri yoktur. Aynı zamanda iç dünyasında o kişiyi neden sevmediğini kendine bile açıklayamaz. Anlatılan bu hikâyenin doğruluğunu kestirmek oldukça zor! Ancak her âşık sevdiği kişiye ruh eşinin olduğu söyler ya da her biten aşkın ardından beklenmedik bir günde güneş gibi doğan bir aşkın sonrasında ruh eşini bulunduğu düşünülür. Bu gerçekten öyle midir? Bilinmez ancak! Gerçek anlamda bunu öğrenmemiz olası gözükmüyor.




    Aşkın Bilimsel Yönleri

       Aşk kalbini ziyaret eden davetsiz bir misafir gibidir. Daima beklenmedik bir anda ortaya çalar. O an geldiğinde hiç olmadığı kadar kalbinin hızlı çarptığını fark ettiğin zaman artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz çünkü o insanın etkisi altına girmişindir. Zaman hiç olmadığı kadar yavaşlar ve etrafında yaşanan her şey anlamsız hale gelir. Farklı bir düşün içinde onun gülüşü, sesi, fiziği, yüzü, saçları ve gözleri seni büyülediğini hissedersin ve geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıktığını anladığında artık her şey için çok geçtir. Aşk duygusunun bir tarifi olmadığı söylenir. Ancak insanlara bu soru sorulduğunda hiçbir insan aynı cevabı vermediği görürmüştür. Öte yandan gerçekten aşk duygusunu yaşayan bir insanla bu duyguyu hiç yaşamamış bir insanın birbirlerini anlamaları mümkün değildir. Gerçekten de aşk nedir? Aşk bir duygudan ibaret mi? Beyinde gerçekleşen kimyasal bir süreç mi? Yoksa başka bir şey mi? Yazının başında söylediğim gibi bu olguyu tarif edebilmek için kitaplar ve şiirler yazıldı. Sayısız filmler ve oyunlar yapıldı. Şarkılar bestelendi. 

     ‘’insanlar yeryüzüne ayak bastığından beri duygularımızı, ilişkilerimizi ve kültürümüzü ele geçiren bu duygu gerçekten tanımlanabildi mi?’’

    2017 tarihinde bu soru üzerine yapılan söyleyişi de Biyolojik Antropolog Helen Fisher şunları söylemişti.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Serkandagli19_05 -- 25 Nisan 2021; 5:8:17 >







  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.