Bilimin Fırıldak Gibi Yön Değiştirmesi
Tanrı'nın Adem'i yaratması, insanlık tarihinin ve bilimin başlangıcı olarak kabul edilebilir. Adem, Tanrı'nın yarattığı evreni anlamaya çalışan ilk birey olarak, doğal olayları gözlemlemeye ve anlamlandırmaya başladı. Bu süreçte, tarım ürünlerinin zamanlarını belirlemek amacıyla takvim oluşturma çabaları, bilimin temel taşlarını oluşturdu. İnsanlar, güneşin, ayın ve yıldızların hareketlerini izleyerek, mevsimlerin değişimini anlamaya çalıştılar. Bu gözlemler, Tanrı'nın yarattığı düzeni formüle etme çabalarının ilk adımlarıydı.
Antik Yunan, bilimin ve matematiğin gelişiminde çığır açıcı bir rol oynadı. Thales, Pisagor, Aristo gibi filozoflar, doğanın işleyişini anlamak için akıl yürütme yöntemlerini kullandılar. Bu dönemde matematik ve geometri büyük ilerleme kaydetti. Öklid'in "Elementler" eseri, mantıksal düşünce ve ispat yöntemlerinin temelini oluşturdu. Filozoflar, evrenin belirli kurallar ve yasalar çerçevesinde işlediği düşüncesini geliştirdiler. Bu determinist evren anlayışı, doğaüstü güçlerin varlığını sorgulamaya yol açtı, ancak aynı zamanda Tanrı'nın yarattığı düzenin anlaşılması çabası olarak da yorumlanabilir.
Determinist düşünce, her olayın önceden belirlenmiş nedenleri olduğu görüşünü savunur. Bu anlayış, Antik Yunan'dan başlayarak Aydınlanma Çağı'na kadar bilimsel düşüncenin temelini oluşturdu. Ancak, bu görüşe karşı çıkanlar, evrenin doğal süreçlerle oluştuğunu ve Tanrı'nın rolünün sınırlı olduğunu iddia ettiler. Bu tartışmalar, nedensellik ilkesinin sorgulanmasına yol açtı. Bu bağlamda, İslam düşünürü Gazali, determinist anlayışa karşı çıkarak, her bir olayın Tanrı'nın iradesine dayandığını savundu. Gazali'nin düşünceleri, daha sonra ortaya çıkacak olan kuantum teorisinin öncüsü niteliğindeydi.
Einstein'dan önce Gazali, determinizmin aslında var olmadığını öne sürmüştü. Gazali'ye göre, her an Tanrı'nın yeni bir yaratımıydı ve olaylar arasında zorunlu bir nedensellik bağı yoktu. Bu düşünce, yüzyıllar sonra kuantum teorisiyle paralellik gösterecekti. Einstein, "Tanrı zar atmaz" diyerek determinist evren anlayışını savunurken, kuantum teorisi tam tersini öne sürdü. Heisenberg'in belirsizlik ilkesi, evrende kesinlik olmadığını gösterdi. Her bir determinizm aşaması, Gazali'nin öngördüğü gibi, Tanrı'nın eylemi olarak yorumlanabilir hale geldi.
Kuantum mekaniği deneyleri, evrenin Gazali'nin anlattığı gibi indeterminist bir yapı sergilediğini gösterdi. Çift yarık deneyi, ışığın hem dalga hem de parçacık özelliği gösterdiğini ortaya koydu. Schrödinger'in kedisi düşünce deneyi, gözlemcinin rolünü ve gerçekliğin belirsiz doğasını vurguladı. Bu bağlamda, her bir olayın sonucunun kesin olmaması, Tanrı'nın özgürlüğünü ve iradesini ortaya koyar şekilde yorumlandı. Bilim, bu belirsizlikler aracılığıyla Tanrı'nın yaratım sürecinde nasıl bir rol oynadığını anlamamıza yardımcı oldu.
Bilimin fırıldak gibi yön değiştirmesi, insanlığın Tanrı'nın yarattığı evreni anlama çabasının bir yansımasıdır. Sonuç: Bu düşünceler ve gözlemler, tanrıya başkaldırış olarak nitelendirilebilir. Ancak daha derin bir analiz yapıldığında, aslında bu fikirlerin kuantum fiziği ve Gazali'nin zaferine işaret ettiği görülmektedir. Evren, Gazali'nin anlattığı gibi ve modern kuantum fiziğinin desteklediği şekilde, determinist değil, Rabbin kontrolündeki determinist gibi gözüken indeterminist bir sistemdir. Bu bakış açısı, katı materyalist ve mekanik evren anlayışının ötesine geçerek, her an ilahi müdahaleye açık, dinamik ve öngörülemez bir evren tasavvuru sunar. Bu sonuç, bilimsel keşiflerle dini düşüncenin sentezini yaparak, evrenin ve varoluşun daha derin ve karmaşık bir yapıya sahip olduğunu ortaya koyar. Böylece, kuantum evreninin Gazali'nin öngördüğü gibi Rabbin kontrolünde olan, görünüşte determinist ama özünde indeterminist bir sistem olduğu anlaşılmaktadır. |
Bildirim