Şimdi Ara

Bir zamanlar yeşilçam...(Muhahaahahahh!!!)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
3
Cevap
0
Favori
2.508
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Bir zamanlar Yeşilçamda ne güzel filmler çekilirdi . Rahmetli Ayhan Işık, rahmetli Sadri Alışık, rahmetli Belgin Doruk, rahmetli Hulusi Kentmen, rahmetli Vahi Öz, rahmetli Öztürk Serengil, rahmetli Danyal Topatan. Ne güzel filmlerdi onlar. Şimdiki artistlere bakıyorum hepsi hıyar kabuğu gibi. Yönetmenlere bakıyorum bakıyorum, birşey göremiyorum.


    Belgin Doruk Sadri Alışık

    Şimdiki artistlere dikkat hiç ettiniz mi sayın okuyucular? Okan Bayülgen, Memet Ali Erbil v.s. Heriflerde ne tip var ne de kabiliyet. Bir Ayhan Işığı ele alın bir de Okan Bayülgeni.


    Ayhan Işık-Filiz Akın Türkan Şoray

    Ayhan Işığı yirmialtı parçaya böl, hepsini de güneşte kurut, bu Okan'dan daha iyi olmazsa gel suratıma tükür. O zamanların kadın artistleri de taş gibiydi yani sayın okuyucular. Türkan Şoray mesela. O boy, o pos, o kaş, o göz, o ayva göbek şimdikilerin hangisinde var? Zaten şimdi sinema oyuncusu da yok ki karşılaştıralım. Birtakım paçoz mankenleri doldurmuşlar filmlere. Neymiş, artistmiş. Hadi ordan! Bu mankenlerden artist mi olur? Hepsi kazzık gibi karı. Ne göt var ne göbek. Zannedersin oklava yutmuşlar, öküzün uzay mekiğine baktığı gibi bönbön bakıyorlar. Millet ne diye para verip bunların filmlerine gider anlamam. Oysa bir filmin ham maddesi film değil, baldır-bacaktır. Ben içinde lokum gibi karı olmayan filme film mi derim sayın okuyucular.






    Nerde eski filmlerdeki hatunlar. Bir zamanlar bir Zerrin Egeliler vardı, o ne göttü birader! Aydemir Akbaş Zerrinin arkasında kaybolurdu. Uçaklar nasıl Bermuda Şeytan Üçgeninde kayboluyorsa, Zerrin'in arkasına geçende işte öyle kaybolurdu. Biz o zamanlar bu fenomene "Zerrin Egeliler Şeytan Karpuzu" derdik. O karpuz öyle bişeydi yani.


    Aydemir Akbaş Zerrin Egeliler

    O zamanların filmleri de şimdikiler gibi hava-civa konulu değil, toplumsal içerikliydi. Mesela "Bazılar Cacık Sever" adlı film, cacığın toplumsal hayatımıza yaptığı bol sarımsaklı katkıyı inceler, "Kartal-Pendik Gittik Geldik ve Beş Dakikada Beşiktaş" gibi filmler ise, taa o zamanlardan trafik sorununa parmak basardı. Bunlar eğitici, öğretici ve gösterici filmlerdi sayın okuyucular. Sinemalar eğitilmek isteyen abazalarla dolup taşar, filmciler de para basardı.

    Şimdiki filmciler film çekmek için yana-yana sponsor arıyorlar. Böyle içeriksiz filmelere kim sponsor olur sayın okuyucular. Oysa bir zamanlar Yeşilçamda para sorunu falan yoktu. Biz bu nadide filmleri ibret ve hayretle seyreder, uygulama yapmak üzere doğru kerhaneye koşardık. Yaşı tutmayanlar ise o zamanlar "Hacı Şakir" adıyla bilinen uygulamayı yapmak üzere evlerinin banyosuna kendilerini zor atarlardı. O zamanlar filmlerin baş sponsorları kerhaneciler ve sabunculardı. Adamlar filmcilerle ortak-yaşar konumundaydılar. Şimdi millet sinemadan çıkınca nereye koşuyor sayın seyirciler? Otobüs durağına! Aklı olan işadamı bunlara para verir mi? Adam para kazandırmayan filme ne diye sponsor olsun ki. Filmin içinde adamın malının reklamını yapacaksın, adam da sana sponsor olacak.






    Farz-ı mualla (örneğin) işkembecileri sponsor yapmak istiyorsanız, filmin içine bol işkembeli, kellepaçalı, kokoreçli sahneler koymalısınız.

    Diyelim ki filmde bir parti sahnesi var. Zenci garson misafirlere viski yerine işkembe çorbası ikram ediyor, ev sahibi fabrikatör Kenan Bey, kızı Ayla'nın doğum gününü kutlamak üzere şampanya yerine işkembe patlatıyor, sevişme sahnelerinde esas oğlan, esas kızın vücuduna çilek, çikolata gibi gıdalar yerine, kokoreç veya beyin salatası sürüyor, kavgacılar birbirlerine pişmişkellenin çene kemiğinden tornistan silahlarla saldırıyorlar, ölmek üzere olanlar "seni seviyorum Nnnalan, intikamımı komayın" gibi laflar yerine "artık damar tuzlama yiyemiycem, onlara işkembeyi haram etmezseniz iki elim yakanızdadır" gibi şeyler söylüyor, vurulanlardan kan yerine sirke akıyor, sevgililer birbirlerinin gözünün içine romantik romantik bakarken, sarımsaklı sarımsaklı geğiriyorlar, esas oğlan Ediz Hun, figüran yerine mutfakta sarımsak dövüyor veya satırla çat çat çat işkembe kıyıyor. Daha film bitmeden seyirciler doğru işkembeciye koşuyor ve işkembecileri zengin ediyor. İşte mutlu son.

    Sponsorluk sistemi bütün dünyada böyle çalışır sayın okuyucular. Sanat manat hikaye. Filmde reklamını iyi yaparsan, adam sana parayı verir. Sen git Borusan'a "sanat için bize sponsor olsana dayı' de. Olacak şey mi yani? Hem o kadar boruyu filmde nasıl kullanacaksın? Adam doğum gününde sevgilisine çiçek yerine galvanizli boru mu hediye edecek? Limonata içerken kamış yerine lağım borusu mu kullanacak? Mümkün değil! Esas oğlan Ferit'le esas kız Nalan boruların bol bulunduğu helada sıçarlarken (affedersiniz) görüntülenebilir ki, bu da film açısından çok nahoş bir sahne olur yani. Bu sahneye imrenen seyirciler Borusan yerine doğru tuvaletlere hücum eder, ondan sonra da Borusan alsın o kadar boruyu ne yaparsa yapsın.






    Maalesef hala film çekmeyi öğrenemedik sayın okuyucular. Elin gavuru çekiyor filmleri, satıyor dünyaya. Gerçi artık Holivut'da da iş kalmadı. Kafaya takmışlar bilgisayar efektlerini, filmleri bunlarla dolduruyorlar.

    Bir zamanlar Holivut'da da iyi filmler çekilirdi, mesela Sezarla Antonyüs, Spartaküs, Kleopatraküs, Kızgın Damdaki Anüs. Hepsi kelli-felli filmlerdi, Oyuncular da koç gibiydi maşşallah. Bir Elizabet Taylor, bir Körk Daglıs, bir Antoni Kuin, bir Gres Kelli, bir Klark Keybıl çok iyi oyunculardı. Hepsinde de kelle-kulak yerindeydi.

    Bir zamanlar kovboy filmleri vardı mesela. Bilmeyenler için söyleyim, ata binen, sığır güden, kurufasulye yeyip yeyip ossuran, tütünü çiğneyip çiğneyip tüküren, tozlu kasabalarda düello yapan, sürekli ata binmekten götü nasır tutmuş adamlara halk arasında kısaca kovboy denilirdi. Bu filmlerin en baba aktörü Con Veyn adlı bir adamdı. Atatürk'e çok benzerdi. Sonradan öldü rahmetli.

    Korku filmlerinin babası Alfred Hiçkok, hepsi birbirinden korkunç, adamı altına sıçırtan filmler çeker, sinemalar umumi helaya dönerdi. Ne günlerdi o günler.... Sapık adlı bir filmi vardı ki, sonradan klasik olmuştur, bütün korku filmlerinin anasıdır yani.






    Bu filmde Normın Beyts isimli bir çocuk vardır. Bu Normın, anasıyla beraber kasabanın dışında "Hotel Kaliforniya" adlı bir otel işletip, Romen hatunları pazarlamaktadır. Normın acayip derecede röntgenci bir çocuk olup, otelin her yerine açtığı deliklerle müşterileri röntgenlemektedir. Röntgenliye röntgenliye iyice sapıklaşan Normın, anasının donunu kafasına geçirip oteldeki karıları bıçakla oymaya başlar. Filmin en etkileyici sahnesi olan "banyoda oylum-oylum fidan boylum" sahnesi, sonradan onbinlerce filmde kullanılmıştır. Anasının da zorlamasyla iyice tırlatan Normın, sonunda tırlakhaneyi boylar. Biz o zamanlar bu filmi Newhampshire' daki Goncagül sinemasında seyretmiş, korkudan donumuza doldurmuştuk. Bu filmden etkilenen bizler, sokaklarda sapıkçılık oynar kafamıza çabut geçirir, elimize sopaları alır, birbirimize saldırırdık. Filmden en çok etkilenen Necati Ağbiydi ve Necati Ağbi işin bokunu çıkartmıştı.

    Necati Ağbi anasının çiçekli basma donunu kafasına geçirmiş, eline aldığı havuçla karılar hamamına dalmıştı. Daha önceden de anlattığım gibi o zamanlar banyo falan yoktu sayın okuyucular. Sapıklık bile işte böyle ilkel şartlarda yapılıyordu. Şimdi öyle mi? Geçir kafana bikiniyi, tangayı, al eline Rambo bıçağını, dal istediğin banyoya, yap paşa paşa sapıklığını! Şimdi herşey var, ama kaliteli sapık yok. Oysa bir zamanlar sapık çoktu, ama tesis yoktu sayın okuyucular.














  • hehehe BAZILARI CACIK SEVER
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.